Odanın güneşliğini araladı Emel Hemşire. İçeriye sabah güneşi doldu bir anda. Asude’nin serumunu kontrol ettikten sonra dışarı çıktı. O sırada Asude’ye bakmaya gelen Nermin Hanım, odadan hemşirenin çıktığını görünce, Asude’nin durumunu sordu; “Dün gece kriz geçirdi yine. Uyanır uyanmaz annesini görmek istiyor. Devamlı sakinleştiriciyle uyutuyoruz.” diye yanıtladı Emel Hemşire. Nermin Hanım aklına takılan soruları sorarken hemşireye, Asude gözlerini araladı. İlk önce nerede olduğunu anlayamadı. Etrafına bakındı. Kolunda serum takılı olduğunu fark edince anladı hastanede olduğunu. Sonra birden aklına bir şey gelmiş gibi “Anne!” sözcüğü döküldü ağzından. Bir hışımla kolundaki serumu çekip çıkararak kalktı yataktan. Kapıya geldiğinde Emel Hemşire fark etti Asude’yi. “Asude ne yapıyorsun? Yataktan kalkmaman lazımdı senin, dinlenmelisin. Serumu da çıkarmışsın.” diyerek yatağına götürmek istedi. Nermin Hanım, “Asude iyi misin kızım?” diye soruyordu. Hiçbir söyleneni duymuyordu sanki Asude. Anlamsız anlamsız baktı suratlarına ve hızla koridorda yürümeye başladı. Panikleyen Emel Hemşire kolundan tutarak çekti Asude’yi “Asude dur. Nereye gidiyorsun?” diye sordu telaşla. Asude kolunu silkeleyerek itti Emel Hemşireyi. “Rahat bırak beni. Annemi görmek istiyorum.” diyerek hızlandı yeniden. Nermin Hanım da, Emel Hemşire de peşinden gidiyorlardı. Arkasından seslenmelerine aldırmıyor, hızla ameliyathaneye doğru ilerliyordu. Koridoru döndüğünde Yasemin’le burun buruna geldi. “Ben de seni görmeye geliyordum. Çok üzgünüm Asude. Atlatacağız bunu da.” diyerek sarıldı Asude’ye. Asude ise hala donuk bakışlarıyla bakıyordu etrafa. Elleriyle Yasemin’i itip kendinden uzaklaştırdı. Yasemin Asude’nin boş bakışlarına maruz kalmıştı. “Sen niye yatağında değilsin?” diye sordu. Asude transa geçmiş ve hiçbir şey duymuyormuş gibi uzaklaştı Yasemin’den. Ameliyathaneye doğru koşmaya başladı. Zorlukla dengede duruyor, sakinleştiricilerin etkisiyle yalpalayarak hareket ediyordu. Ameliyathaneye girecekken durdurdu Yasemin. “Asude ne yapıyorsun?” diye sordu acı dolu bir sesle. “Annemi göreceğim. Engel olma bana Yasemin.” derken sesi çok hissizdi Asude’nin. “Asude, dur.” diyerek mani olmak istedi Yasemin. “Bana yardımcı olmayacaksan engel de olma. Çekil şuradan.” deyip kenara itti Yasemin’i. Ameliyathanenin kapısından içeri girmişti ki, içeriden bir hemşire “Asude Hanım buraya giremezsiniz lütfen.” diyerek dışarı çıkardı Asude’yi. Mahzunlaşan ve gözleri yaşla dolan Asude “Ama annemi görmeliyim. Lütfen..” diyerek ısrar etti. “Asude.. Kendine gel. Bunu yapamayacağını biliyorsun. Her uyandığında krize giriyorsun. Önce kendini toparlamalısın.” dediğinde Yasemin, “Şimdi iyiyim Yasemin. Annemi son kez görmek istiyorum. Dünya gözüyle son kez.” diyerek elinin tersiyle yanağına süzülen yaşları sildi. Yasemin Asude’nin ellerini avuçlarının içine alarak “Canım uzun zamandır baygınsın. Biz de uyandığın bir ara senden izin alarak onu defnettik ya. Hatırlamıyor musun?” deyince; Asude, Yasemin’in gözlerinin içine bakarak “Neden bahsediyorsun sen Yasemin? Ben öyle bir izin vermedim” diye bağırdı. Yasemin’in yakasına yapışıp onu hırpalamaya başlamış bir yandan da “Size inanmıyorum. Annemi gösterin bana.” diye bağırmaya devam ediyordu. Yasemin Emel’e işaret ederek sakinleştirici getirmesini söyledi. Emel koşarak uzaklaştı. Yasemin, Asude’yi kollarından tutup yığılmasını önlemeye çalışıyordu. Asude ise bu haliyle bile güçlü yumruklar indiriyor Yasemin’e, bir yandan da hala annesini görmek istediğini haykırıyordu. Gözlerinden yaşlar oluk oluk akıyordu. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. İyice güçsüzleştiği sırada Emel koşarak geldi. Yasemin’in başıyla onaylamasından sonra Asude’nin kolunu sıyırıp, sakinleştirici iğneyi yaptı. İyice güçsüzleşen Asude, tepki veremeden, iğnenin de etkisiyle yarı baygın yığıldı olduğu yere. Sonra da Emel hemşireyle birlikte Asude’yi odasına taşıdılar.
Neden olmuş olduğu durumdan dolayı suçluluk duyan ve Asude’ye verecek bir cevabı olmadığı için, karşılaşmalarını geciktirmeye çalışan Fatih, bir yandan da olayın sebebini araştırmaya çalışıyordu. Bir hafta geçtiği halde Ayşenur’a ulaşamamış, sorduğunda “İzne ayrıldı.” diyerek oyalamışlardı onu. Telefonlarına cevap vermemesini bir süre için mantıklı karşılayabilirdi ama bir haftadan fazla geçmişti olayın üstünden. O gün neler olduğunu artık öğrenmeliydi. Hâlbuki çok güzel gidiyordu ameliyat. Sonucun olumsuz olması, beklenmedik bir komplikasyonun oluşması binde bir denecek bir vakaydı o dakika için. Ameliyata giren hemşirelerle birebir konuşmaya çalıştı. Üstü kapalı cevaplar alıyordu. Net değillerdi. Telefonun ahizesini kaldırıp 100 numarasını tuşladı. Danışmadan gelen sese karşılık “Büşra, Ayşenur Hanım geldi mi bugün?” diye sordu. Olumsuz cevap aldığı yüzündeki ifadede belli oluyordu. “Tamam anladım. Bana kullandığı telefon numaralarının hepsini bulabilir misin? Acele et ama. Ayrıca hastaneye gelirse bilgim olsun.” diyerek kapattı telefonu. Masanın üstündeki, üstünde ‘Semiha Kalkan’ yazan dosyayı aldı eline. Tek tek inceledi yeniden. Bu kaçıncı bakışıydı bu dosyaya bilmiyordu. Yanlış giden bir şeyler arıyordu her seferinde. Ameliyata girenler listesini gözden geçirdi yeniden. İsimlere bakarken içlerinde bir ismin eksik olduğunu fark etti. Asistanlardan Murat da girmişti ameliyata. Peki neden ismi dosyada geçmiyordu? Ahizeyi yeniden kaldırıp danışmanın numarasını tuşladı tekrar. Asistanların dahilisini sorup kapama tuşuna bastı. Danışmadan söylenen numarayı çevirerek bekledi. Karşısında çıkana Murat’ı sordu. Odada olmadığı söylenince geldiğinde derhal yanına uğramasını istedi. Telefonu kapatıp beklemeye koyuldu. Nasıl olur da dosyada ismi yazmazdı Murat’ın? Ameliyatta olduğuna emindi. Düşüncelerle boğuşurken yarım saat kadar geçmiş olacak; Murat kapıyı tıklayıp “Beni çağırmışsınız Fatih Bey.” deyince “Gel içeri Murat. Konuşalım biraz.” diyerek içeri çağırdı. Konuya girmeden önce karşısına oturmasını bekledi. Murat Fatih’in bakışlarından rahatsız olmuştu. Tedirgin bir şekilde “Buyurun Fatih Bey!” diyerek söyleyeceklerini dinlemek üzere beklemeye başladı. “Sen Semiha Kalkan’ın ameliyatındaydın değil mi?” diye sorunca Fatih, evet diyerek başını salladı. “Peki neden dosyasında ameliyata katılanlarda ismin yok?” deyince hiç beklemediği bir soruyla karşılaşan Murat afalladı önce. “Şey. Bilmiyorum ki.. Yani haberim yok doktor bey. Listede adım yok muymuş?” diye kekeledi. “Seni ameliyata kim soktu Murat?” diye sordu keskin bir ses tonuyla Fatih. “İnanın kimse sokmadı doktor bey. Listeye eklemeyi unutmuşlardır dosyada. Yoksa iznim çıkmasa girebilir miyim hiç ameliyata?” diye toparlamaya çalıştı Murat. “Peki, listede olduğunu varsayalım. Benden sonra ameliyatta neler olduğunu anlat. En ince ayrıntısına kadar istiyorum.” diyerek dikti gözlerini Murat’ın gözlerinin içine. Yutkundu konuşmaya başlamadan önce Murat, sözcüklerini seçerek konuşmaya başladı; “Siz çıkmadan önce her şey yolundaydı. Buna rağmen ne denli riskli bir ameliyat olduğunu siz de biliyorsunuz. Ama sonlara doğru ameliyat bitti diye düşünürken kan pıhtılaşması meydana geldi. Vücut ısısı aniden düştü. Kalbi durunca da toparlayamadı Ayşegül hanım. Çok uğraştık. Maalesef kurtaramadık hastayı.” “Nasıl yani iki komplikasyon da aynı anda mı oldu?” “A evet şey.. Aynı anda değil tabi ki. Önce kan pıhtılaşması oldu. Onun için çabalarken vücut ısısı düşmeye başladı. Isı kaybı kalbinin durmasına neden oldu.” “Peki Murat. Neden listede yazmadığını sonra öğreneceğiz. Şimdi gidebilirsin.” “Peki doktor bey.” diyerek çıkınca odadan Murat, bu işin içinde bir iş var diye söylendi Fatih. Tekrar elindeki dosyaya gömüldü ve Murat’ın söyledikleriyle dosyada yazanları kıyaslamaya başladı.
Asude günlerdir verdikleri ilacın etkisiyle sessiz sedasız uyuyordu. Yasemin yalnız bırakmıyordu Asude’yi. Verilen ilaçlarından yediği yemeğe kadar her şeyiyle bizzat kendisi ilgileniyordu. Fatih de her gün ziyaretine geliyordu. Bu kadar uyutulmasının doğru olmadığını savunuyordu her seferinde. Bir an önce yüzleşmeliydi gerçeklerle. Uyutulması ancak yaşanacakları geciktirmeye yarardı. Son bir iki günde de artık yatıştırıcıları bırakmaları için baskı yapmaya başlamıştı. Yasemin de biliyordu daha fazla uyutamayacaklarını. Serumunu kontrol ederken telefonunun titrediğini hissetti. Cebinden çıkarıp baktığında Alp’in aradığını gördü. Odadan çıkarak cevap verdi telefona. “Merhaba Yasemin. Uyuyan güzelimiz nasıl bugün?” “Uyurken yeterince masum. Uyanınca neler olur bilemiyorum.” diye yanıtladı Alp’in sorusunu. Alaycı bir gülümsemeyle “Umarım prensinin gelip onu öperek uyandırmasını beklemiyorsunuzdur.” diye konuşunca, Alp Yasemin’in yüzünü buruşturduğunu görür gibi oldu, gülümsedi. “O zaman sonuçları görmek için artık uyandıralım esas kızımızı. Burada ona ihtiyacımız var. Biran önce toparlasın kendini ve işinin başına geçsin.” diyerek konuyu değiştirdi. Söylenenleri onaylayıp uygulamaya koymak üzere telefonu kapattılar. Asude’den sorumlu doktoru arayarak Alp’in söylediklerini kendisine iletti ve onayı alınca odaya geri girdi. Komodinin üzerindeki ilaçları toparlayıp çekmeceye attı. İlaçlı serumu çıkartıp başka bir serum taktı. Mesaisi biter bitmez de toparlanıp çıktı hastaneden Yasemin. Telefonunu çıkarıp hızlı aramadaki bir numarayı aradı. “Doktorla görüştüm yarın taburcu edecek. Bir iki gün de evde geçirsin sonra çağırırsınız işe.” diyerek konuştu telefonun diğer ucundakiyle ve telefonu kapattı.
Asude verilen ilaçların etkisiyle daha sakin uyanmıştı bu sefer. Artık uyutmuyorlardı. Ama o iyice içine kapanmış annesinin ölümünü sindirmeye çalışıyordu. Kimseyle konuşmuyor, pek yemek yemiyor, odasından da mümkün mertebe dışarı çıkmıyordu. Hastane yönetimi Asude’nin kendini iyice toparlaması için bir hafta daha rapor vermişti ona. Yasemin, Asude taburcu olacağı için hastane çıkış evraklarını imzalatmaya doktora götürmüştü. Asude de onu beklerken eşyalarını hazırlıyordu. Yatağın üstüne oturmuş el çantasını toparlarken Fatih’in kartviziti geçti eline. Göz pınarında biriken yaşı elinin tersiyle sildi. Kartı yırtıp çöp kutusuna atacaktı ki, Yasemin elinde evraklarla girdi içeri. Hızlıca kartı çantasının içine attı. “Her şey tamam imzaları attı doktor. Artık evimize gidebiliriz.” diyerek gülümsedi, Yasemin. Asude karşılık vermese de eşyaları hızlıca toparlayıp odadan çıktılar.
Günlerdir aynı dosyanın içinde gömülüp kalmış olan Fatih, saatine baktı. Öğleyi geçmişti. Nöbeti biteli saatler olmuştu ama hala hastanedeydi. Gözlerini ovuşturarak artık eve gitmesi gerektiğini düşündü. Masanın üstünde çerçevedeki küçük kızın resmine bakarak iç çekti. Kızı onu heyecanla bekliyor olmalıydı evde. Geç kalmıştı, halbuki kahvaltıyı birlikte yapacaklarına dair söz vermişti kızına. Kafasındaki soruların cevaplarını bulmak için günlerce sabahlamayı göze alabilecek olsa da eve gitmeliydi. Ceketini giydi ve Semiha Hanım’ın dosyasını alışkanlık gereği yine yanına alarak odadan çıktı. Asansör başka bir katta olduğu için merdivenlere yöneldi. Ayşenur’un hastaneden ayrıldığını öğreneli iki gün geçmişti. Bu hareketine bir anlam veremese de altında başka bir şeyler olduğunu seziyordu. Düşüncelerle merdivenlerden indi. Köşeyi dönmesiyle asansörden çıkan Asude’yle göz göze gelmesi bir oldu. Asude’nin buz gibi bakışları karşısında donduğunu hareket edemediğini hissetti. Birbirlerini gördükleri halde selam bile vermediler. Halbuki yanına gidip ona teselli vermeyi ne kadar çok istiyordu. Kendinde bu cesareti bulamayarak, öylece hastaneden çıkmalarını izledi. Hala ayakta dikilmiş kapıya doğru bakıyordu ki Dr. Selim’in sesiyle irkildi. “Çıkmadan seni yakalayayım diye onca katı koşa koşa indim. Şükür ki çıkmamışsın.” diyerek nefeslendi önce. Sonra elindeki evrakları göstererek “Haberler pek iyi değil. Raporu ikinci defa çıkarttırdım.” diye devam etti konuşmaya. Fatih tahlilleri alıp inceledi. “Hayır bir yanlışlık olmalı. Bu şartlarda ameliyat yapmayacağımı sen de çok iyi bilirsin Selim.” diyerek sesini yükseltince; Selim, Fatih’in elindeki evrakları alarak “Bunlar ayaküstü konuşulacak konular değil. Odama gidelim.” dedi ve arkasında Fatih olmak üzere odaya geçtiler. Kapıdan girerken “Senin için iki kere tahlil ettirdim. Yanlış çıkması imkansız. Yüksek dozda yatıştırıcıdan bahsediyoruz Fatih. İnsanın günlük hayatını etkileyecek dozda bir yatıştırıcı.” diye imalı bir bakış attı Fatih’e. Fatih koltuğa oturduğunda başını ellerinin arasına alarak “Neler olduğunu, nasıl olduğunu anlayamıyorum. Beni iyi tanırsın. Ne olursa olsun bu şartlarda ameliyata girmem ben.” diye mırıldandı . İkisi de bu işte bir terslik olduğunu düşünüyorlardı. Kafasındaki onca soruna bir de bu eklenmişti şimdi. Daha fazla bu konuda konuşmak istemediğini söyleyerek Selim’le vedalaşıp dışarı çıktı. Beyni zonkluyor, gözleri alev alev yanıyordu. “Bu düşüncelerden sıyrılmalıyım, en azından bir süre.” diyerek kafasını salladı iki yana. Arabasına binerek kızına doğru gitmek üzere yol aldı.
Boş bakışlarla Asude taksinin camından dışarıyı seyrediyordu. Yolculuk boyunca tek kelime etmediler. Eve vardıklarında Yasemin şoföre parayı uzatarak taksiden indi. Çantasından anahtarını çıkarıp küçük valizi de eline alarak kapıya yöneldi. “Nihayet evindesin canım hadi gel.” diyerek seslendi Asude’ye. Taksinin gittiğini duyunca aniden arkasını dönüp baktı. Bir an Asude’nin de taksiyle gittiğini düşünmüştü. Ayakta dikilmiş Asude’yi görünce gülümsedi “Hadi canım gel.” diyerek. Asude boş bakışlarla evi izliyordu. Bir adım bile atmamış, ayakta dikiliyordu. Yasemin elinden valizi bırakıp Asude’nin yanına geldi koluna girerek yürümesine yardımcı oldu. “Hadi gel içeri girelim. Ben simdi bir cay koyarım, kendimize geliriz.” dedi ve içeri girdiler. “Bu ev bana hiç bu kadar yabancı gelmemişti.” dedi Asude. Yasemin de omzuna elini koyarak onu teselli etmeye çalıştı. “Yapma lütfen. Seni böyle görmek beni çok üzüyor. Hepsini birlikte atlatacağız. Semiha Teyzemin yeri dolmaz ama yokluğunun da üstesinden geleceğiz. Güven bana.” Teselli edilmek kızdırıyordu Asude’yi. Daha fazla söz duymak istemediği için dinlenmek istediğini söyleyerek odasına çekildi.
Sessiz sedasız saatler birbirini kovalıyordu bu evde. Yasemin işe gidip geliyor, Asude ise odasından dışarı çok fazla çıkmıyordu. Sabah akşam Asude’nin yanına gidip konuşmaya çalışsa da hep ters tepiyor, odadan çıkması için uygun bir dille uyarı alıyordu. Hastaneden çıkmasının ardından iki gün geçmişti. Alp devamlı arayıp, Asude’nin işe dönmesi gerektiğini söylüyor, Yasemin ise bunun için henüz erken olduğunu düşünüyordu. Ama bu düşüncesi değişmeye başlamıştı artık. Asude’nin bir şeylerle ilgilenmesi, kafasını dağıtması onun yararına olacaktı. Bu nedenle dün gece Demir’i arayıp artık Asude’yi işe çağırmasını söylemişti. Bu gün yarın ararlar diye bekliyordu. İzin günü olduğu için işe gitmemiş fakat uyku da tutmamıştı. Erken saatte uyanmıştı Yasemin. Kalkıp üstünü değiştirmiş, markete gidip ekmek almış, çayı demlemiş pencerenin önündeki koltukta gazetesini okuyordu. Yukardan kapı kapanma sesini duyunca Asude’nin uyandığını düşünerek ona seslendi. Ses gelmeyince yukarı çıktı. Asude uyanmış, lavaboya girmiş sonra tekrar yatağına geri yatmışı. “Canım, hala yatıyor musun? Hadi kalk kahvaltıyı hazırladım. Güzel bir kahvaltı keyfi yapalım seninle.” diyerek yorganı Asude’nin üstünden çekti Yasemin. Bir hışımla yerinden doğrulan Asude, “Lütfen beni rahat bırak! Kahvaltı falan istemiyorum” diye bağırdı. “Sürekli uyuyorsun Asude. Senin için endişeleniyorum. Kalk dışarı çıkalım madem. Havan değişsin. Lütfen.” diye üsteledi Yasemin. Üstüne bu kadar düşülmesinden dolayı gerilen Asude kendini tutamayarak “Yasemin istemiyorum, anlamıyor musun? Ne yemek yemek, ne dışarı çıkmak… Hiçbir şey yapmak istemiyorum anla artık. Ve beni rahat bırak.” diye bağırdı. Asude’nin bu çıkışlarına alışmıştı son bir haftadır. Acısını bildiği ve anladığı için ses çıkartmasa da Asude’nin bu davranışlarına içerliyordu, Yasemin. Yatağın ucuna oturdu ve derin bir nefes alıp son kez yumuşatmaya çalıştı ortamı. “Canım, acını anlıyorum. Ben de üzülüyorum. Ama bu şekilde kendini mahvediyorsun. Semiha teyze bu halini görseydi çok üzülürdü.” Asude’nin siniri yüzüne vurmuş, yüzü kıpkırmızı olmuştu. “Bıktım bu alttan alışlarından. Günlerdir sürekli böyle konuşmandan sıkıldım. Asude kalk yemek ye! Asude çık hava al! Asude, Asude, Asude… Sana beni rahat bırak diyorum. Uzak dur benden. Acımı yaşamama izin ver.” Bu kadarı fazlaydı Yasemin için. Ne kadar bencil diye geçirdi içinden. Oturduğu yerden kalkıp “Özür dilerim. Sanırım gerçekten seni tek başına bırakmak en iyisi.” deyip odasına geçti. Sinirlenmişti. Camı açıp ellerini çerçeveye dayadı derin derin nefes alarak havayı içine çekti. Gönlü çok yorgundu. Yanaklarında bir ıslaklık hissetti. Farkında değildi ama gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Çantasından bir mendil alıp yüzünü sildi. Küme halinde gezinen bulutlara daldı gözü. Yazın kıra gittiklerinde çimenlerin üstüne uzanır, oğluyla birlikte bulutlara şekil verirlerdi. Gözlerinin önünde canlandı her sahne ayrı ayrı. Gözlerinden yaşlar oluk oluk akmaya başladı. Geçmişin hayali içindeyken aklına mektup geldi. Bir haftadan fazla olmuştu mektuba bakmayalı. Çekmecelere, dolaplara baktı. Çantaların içini kontrol etti. Her yere bakmasına rağmen bir türlü bulamıyordu aradığını Yasemin. Kışlıklarını indirmişti tamamen. Hırkalarının arasına baktı tek tek. Gömleklerinin, ceketlerinin ceplerini kontrol etti. Çekmeceleri karıştırdı. Çıldırmak üzereydi nerdeyse. Emindi, evden almış, gelir gelmez de açmadan çekmeceye koymuştu mektubu. Her satırını kelimesi kelimesine ezberlemişti. Ama adres bilgilerini başka bir kağıda not etmemişti. Bulmalıydı onu. Yatağın üstüne oturup düşünmeye başladı. En son nereye koyduğunu hatırlamaya çalıştı. Yatağın yanındaki komodinin çekmecelerini tek tek çekip yuvalarından çıkarmaya başladı. En alt çekmeceyi de çıkardığında dolabın boşluğunda beyaz bir zarf olduğunu fark etti. Sevinçle aldı eline zarfı. İşte buradaymış diyerek rahat bir nefes aldı. Kontrol etmek için zarfı açacakken üzerinde yazı yazmadığını fark etti. Hızlıca içindeki kağıdı çıkardı. “Yavrum, biricik kızım..” diye başlıyordu mektup. Devamını okumadan katladı yeniden kağıdı, zarfın içine koydu. Asude’nin mektubuymuş diye geçirdi içinden. Teslim etmenin zamanı değildi henüz. Asude’nin biraz daha kendini toparlaması gerektiğini düşündü ve mektubu çekmeceye geri koydu. Odada bakmadığı yer kalmamıştı. “Ya bir daha mektup göndermezse? Ya oğlumu bir daha göremezsem?” diye söylenirken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Nasıl kaybederdi; nereye giderdi ki bu zarf? Daha önceden baktığı her yeri ikinci kez sakin sakin aramaya karar verdi. Dolaba baktı. Yatağın altına baktı. Çekmecelerin olduğu komodini oynattı yerinden, öne doğru çekti. Tekeri halıya takılmıştı. Halının da öne doğru gelmesiyle yerde bir zarf daha gördü; bir rahatlama hissetti yeniden. Eline alır almaz üzerindeki yazıyı okudu; “Gön: Selda Avcı”. Belki isteneni yapıp yapmayacağına karar vermemişti ama. Kendini yeniden güvende hissetti. Tek güvencesiydi bu mektup. Belki de hayatta kalmanın tek çaresi…
7.Bölümün Sonu
—————————
Değerli yorumlarınızı bizden esirgememenizi umuyoruz aşağıdaki linke hikaye ile ilgili görüşlerinizi belirtebilirsiniz…
———
Hikaye : Gülsemin,nk83
Hikaye : Gülsemin,nk83
Yazan :Gülsemin,nk83,Aslı Oktay