Elif20 'den Kıssadan hisseler bölümü ( acizane )

OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.422
Puan
113
Yaş
32
Konum
Mersin
Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor:

On bir kadın bir araya gelerek oturmuşlar ve hepsi kocalarına aid şeyleri gizlemeden anlatacaklarına dair söz vermişlerdi.

Birincisi şöyle söyledi:

— Kocam deri ile kemikten ibaret, dağ tepesinde kalan bir deve gibidir. Ne dağ, üzerine çıkılması kolay olan bir dağdır ki, çıkılsın, ne de deve o kadar kuvvetlidir ki, dağdan indirilebilsin. Yani kadın kocasını üzerine çıkılması imkânsız sarp bir dağın üstündeki cılız bir deveye benzetiyor ki, bu suretle dağ, geçidi olmayan çetin bir dağ olmakla yukarı çıkıp ona ulaşmanın mümkün olmadığını ve devenin de cılız olup rağbete değer eti bulunmadığını anlatıyor. Bu benzetişle kocasının cimri, kötü huylu, kendisinden hayır beklenmeyen bir kimse olduğunu anlatmak istiyor.

İkincisi dedi ki:

— Kocam hakkında bir şey söyleyemem. O, o kadar kötü bir kimsedir ki, kendisinden söz etsem, ancak açık ve gizli kötülüklerini söyleyebilirim. Yani onun kötülüklerden başka anlatacak bir tarafı yoktur.

Üçüncüsü anlattı:

— Kocam öyle kötü bir kimse ki, ayıplarını açıklasam beni boşar, sükût etsem muallakta bırakır. Yani bu benimle münâsebetini devam ettirir ki, bu şekilde kendisinden istifade edeyim, ne de tamamıyla boşayıp alâkasını keser ki başkasına varabileyim:

Dördüncüsü anlattı:

— Kocam Mekke ikliminin gecesi gibidir. Ne sıcak, ne de soğuktur. Orta hallidir; kendisinden ne korkulur, ne de usanılır, îyi huylu, hoş geçimli bir kimsedir.

Beşincisi anlattı:

— Kocam eve girince parslaşır, çıkınca arslanlaşır. Evde hiç bir hususî arzusu yoktur. Kadın kocasını çok uyuyan ve çok sıçrayıp atlayan pars hayvanına benzetmekte, kocasının eve gelince çok uyuduğunu, noksanları görmediğini, cinsî münasebete de çok düşkün olduğunu ifade ediyor, dışarıya çıktığı zaman da düşmanlarına karşı arslan gibi davrandığını anlatıyor.

Altıncısı anlattı:

— Kocam yediği zaman tabakta ne varsa Siler süpürür, içtiği zaman da son damlasına kadar içer. Yattığı zaman elbisesine bürünür ve bana dokunmak için elini bile çıkarmaz. Kadın böylece kocasının obur, cimri, kötü huylu ve karısı ile münâsebette bulunmak isteğinden uzak olduğunu anlatmakla; onun bu meziyetlerden mahrum bir erkek olduğunu söyleyerek kötülüyor.

Yedincisi anlattı:

— Kocam bir zavallı, yahut çımadan aciz, ahmaklığından dolayı her şeye uyan, her hastalığı üstünde toplamış, ya başını yaralayan veya cesedini veya her ikisini birden yapan bir zavallıdır.

Sekizincisi anlattı:

— Kocam, yumuşaklığı tavşan tüyü, kokusu da za'ferân kokusudur. Yani kadın kocasının derisinin yumuşaklığını ve devamlı olarak güzel kokular sürünmesi bakımından herkes tarafından sevilen bir kimse olduğunu ifade ediyor.

Dokuzuncusu anlattı:

— Kocam, evinin dikmesi yüksek, kılıcının kılıfları uzun, külü çok, evi de halk meclisine yakındır. Yani evinin dikmesi ve kılıcının kınları uzun demekle, kocasının boyunun yüksek olduğunu, külü çok diye tabir etmekle misafirperver, evi halk meclisine yakın demekle de devamlı olarak meclis tarafından kendisine müracaat edilen ve şeref sahibi bir şahıs olduğunu anlatıyor.

Onuncusu anlattı:

— Kocam pek zengindir. Ondan hayırlı kimse yoktur. Yani övülenlerin en iyisidir. Develeri, ağılları çoktur. Otlağa sık sık çıkarlar. Çalgı sesini işittikleri vakit, kesileceklerini katî olarak hissederler.

Onbirinci Ümmü Zer de şöyle anlatır:

—— Kocam Ebû Zer'dir. Ebû Zer, büyük bir adamdır. Kulaklarımı ziynetle doldurdu. Kollarımı şişmanlattı. Bana hürmet ve itibar gösterdi. Bu bakımdan içim ferahtır. Beni küçük bir yerde varlığı bir kaç koyundan ibaret olan bir ailenin yanında bulmuştu. Sonra beni at seslerinin, deve seslerinin bulunduğu ve zahiresi harmanda dövülen ekin sahibi bir ailenin arasına getirdi. Yanında ne söylesem kabul edilir. Sabaha kadar uyurum, kimse beni uyandırmaz. Bol süt içer ve süte doyarım.

Ebû Zer'in anası, bilseniz ne hanımdır. Onun zahire anbarları, eşyasını koyduğu hararları çok büyüktür. Evi de geniştir.

Ebû Zer'in oğlu da hayırlı bir delikanlıdır. Yattığı yer kılıcı çekilmiş kılıf gibidir. Yani boylu boslu, vücudunun hatları düzgün bir gençtir. Dişi bir keçinin kol tarafı ile doyar, obur değildir.

Ebû Zer'in kızı ne terbiyeli bir kızdır. Babasına karşı itaatlidir. Anasına da itaatlidir. Vücudu elbisesini doldurur. Güzelliği ve terbiyesi akran ve emsalinin imrenmelerine sebep olur.

Ebû, Zer'in cariyesi ne sadakatli bir cariyedir. Aile sırlarımızı dışarıya çıkarmaz. Evimizin yemeklerini bozmaz. Güzel de yemek pişirir, israf etmez ve evimizi devamlı temiz tutar.

Ümmü Zer, sözlerine şöyle devam eder:

— Bir gün kocam Ebû Zer evden çıktı. Yağ çıkarılmak için süt tulumları çalkalanıyordu. Yolda bir kadına rastladı. Kadının pars gibi iki çocuğu vardı. Koltuklarının altında annelerinin memeleri ile oynuyorlardı. Bu kadını gören kocam benden vazgeçti ve onunla evlendi. Ben de ondan şeref sahibi bir adamla evlendim. Bu adam da güzel yürür ve en güzel ata binerdi. Meşhur Hatt imalâtından olan mızrağını alır, akşam üzeri deve ve sığır nevinden bir sürü hayvanı önüne katarak banar gelirdi. Getirdiklerinin hepsinden bana bir çift verirdi. Ve bana: Ey Ümmü Zer Dilediğin gibi ye, iç ve yakınlarına ikramda bulun, derdi. Bununla beraber bu kocamın bana verdiklerinin tamamını toplasam Ebû Zer'in en küçük kabını dolduramaz.

Hazreti Aişe radıyallahu anhâ burada buyuruyor ki: Peygamber aleyhisselâm bana: Ben senin için Ümmü Zer'in Ebû Zer'i gibiyim. Bir fark var ki, o Ümmü Zer'i terketti, ben ise seninle beraberim ve beraber olacağım, buyurdu.

(Buharî, Müslim, Neseî)
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.422
Puan
113
Yaş
32
Konum
Mersin
İbni Ömer radıyallahü anh'ten rivayet edilir:

Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:

Üç kişi yolda giderken yağmura tutulup, dağın bir mağarasına sığındılar. Arkasından da sığındıkları mağaranın önüne dağın üzerinden bir kaya düşüverdi ve mağarayı kapattı. Bunun üzerine biribiriyle şöyle konuştular:

Allah için işlediğiniz bir iş varsa, hatırlayın ve onu vesile ederek Allah'a dua edin, belki sizi bu belâdan kurtarır.

Aralarından biri:

— Ey Rabbim! Benim pek yaşlı annem-babam vardı ve bir de küçücük çocuklarım. Onlara ben bakarım. Otlaktan koyunlarımla döndüğümde, koyunları sağar ve yavrularımdan önce anne - babama süt içirir, onları beslerdim. Bir gün geç kaldım, karanlık bastıktan sonra ancak gelebildim ve anne-babamı uyumuş olarak buldum. Yine her zamanki gibi, koyunlarımı sağdım ve çocuklarım açlıktan bağrıştıkları halde, anne - babamdan önce onları beslemeyi, onlara süt içirmeyi münasip bulmadım. Anne-babamı da uyandırmaya kıyamadığım için, sabaha kadar başları ucunda, onları beslemeye hazır vaziyette ayakta bekledim. Eğer bu amelim indinde kabul olunup rızanı kazanmışsa, göğü görecek kadar olsun, önümüzü açıver, Ey Allah'ım, dedi. Allahü Teâlâ da kayayı biraz kaldırmak suretiyle bir miktar açtı ve gökyüzünü gördüler.

İkincisi: Ey Allah'ım! Bir amcam kızı vardı. Onu, bir erkek, kadını nasıl severse öyle aşırı bir sevgi ile seviyordum. Bir gün kendisi ile cinsî münasebette bulunmayı arzu ettim. Kanmadı; yüz dinar getirmedikçe olmaz, dedi. Bu parayı biriktirinceye kadar çalıştım ve gayrî meşru münasebette bulunmak üzere tam önüne geçtiğim sırada, amcam kızı: Ey Allah'ın kulu Allah'tan kork ve ancak Allah'ın hakkı olan şer'î nikah ile mühürü aç, dedi. Bunun üzerine derhal vazgeçip kalktım. Eğer bunu senin rızan için yaptığımı kabul ediyorsan,kapıyı biraz daha aç, dedi. Allahü Teâlâ da kapıyı biraz daha açtı.

Üçüncüsü ise şöyle dedi: Ey Rabbim, ben bir arak (ölçek adı) pirinç karşılığında birini ücretli olarak çalıştırıyordum, işini bitirdiğinde hakkımı ver, dedi. Verdim. Almak istemedi, gitti. Ben de o pirinci ekmeye devam ettim ve ondan elde ettiğim kazanç sonunda çobanları ile birlikte bir inek sürüsü temin edinceye kadar eke durdum. Alacaklı günün birinde geliverdi ve:

— Allah'tan kork! dedi. Ben de kendisine:

— Çobanları ile birlikte duran şu ineklerin yanına git ve onları al, dedim.

— Allah'tan kork! Ve benimle alay etme! dedi.

— Alay etmiyorum, onlar senin, onları al! dedim. Ve aldı. Ey Allah'ım, eğer bunu senin rızan için yaptığımı kabul ediyorsan, kalan kısmı da aç! diye dua etti. Allahü Teâlâ da açtı.

Bir rivayette: Bunun üzerine çıktılar ve yollarına devam ettiler.

(Buharı, Müslim, Neseî)
* * *
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.422
Puan
113
Yaş
32
Konum
Mersin
Üç kişilik bir grup Peygamber aleyhisselâmın gizli olarak yaptığı ibadetlerini sorup öğrenmek için, Resulüllah'ın zevcelerinin evlerine geldiler. Peygamber aleyhisselâmın zevceleri, onun ibadetini kendilerine anlatınca, güya bu yapılanları azımsayarak dediler ki:

— Biz Peygamber aleyhisselâmdan neredeyiz! Şüphe yok ki Allah onun geçmiş ve gelecekte olabilecek günahlarını mağfiret etmiştir.

İçlerinden biri: Ben geceleri devamlı namaz kılacağım, diğeri: Ben ömrüm boyunca devamlı oruç tutacağım, diğer birisi de: Ben de kadınlardan ayrı olarak yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim, dediler. Onlar bu şekilde konuşurlarken yanlarına Allah'ın Resulü geldi ve:

— Siz, şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz, değil mi? Fakat biliniz ki, ben Allah'tan en çok korkan ve korunanınızım. Lâkin böyle olmakla beraber bazan oruç tutar, bazan da tutmam. Gecenin bir kısmında namaz kılar, bir kısmında ise uyurum. Kadınlardan da ayrı yaşamam, evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir, buyurdular.

(Buharı, Müslim, Neseî)
* * *
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.422
Puan
113
Yaş
32
Konum
Mersin
Kays bin Saad radıyallahu anh anlatıyor:

Hîre'ye geldim, oradaki halkı, başkalarına üstün tutulan bir Iran'lıya secde eder halde gördüm ve «Allah'ın Resulü bu secde edilmeye herkesten daha lâyıktır» dedim. Sonra gelip bunu Peygamber aleyhisselâmın kendisine anlatınca, Allah'ın Resulü şöyle buyurdular:

— Ne dersin? Bir kabire uğrarsan ona secde eder misin? Dedim ki:

— Hayır, etmem. Peygamber aleyhisselâm:

— Şu halde bunu asla yapmayın. Bir insanın başka bir insana secde etmesini emretseydim, Allah'ın hanımları üzerinde kocalarına verdiği haktan dolayı, hanımların kocalarına secde etmelerini emrederdim, buyurdular.

(Ebû Davud, Hâkim, Tirmizi)
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.422
Puan
113
Yaş
32
Konum
Mersin
Abdullah (bin Amr radıyallahu anh anlatıyor:

Resûlullah aleyhisselâm, îzzet ve Celâl sahibi Allah'ın, ibrahim aleyhisselâm hakkındaki «Ey Rabbim, putlar insanlardan çoğunu yoldan saptırdılar. Kim bana uyarsa, o bendendir. Kım karşı gelirse artık onun işi sana kalmıştır. Zira sen afvedicisin, merhamet sahibisin» mealindeki âyetini okudu.

İsa aleyhisselâm da:

— Ey Rabbim, eğer onları cezalandıracaksan onlar senin kullarındır. Onları mağfiret buyuracaksan, muhakkak ki sen izzet ve hikmet sahibisin, demişti, dedi ve ellerini kaldırıp:

— «Ey Allah'ım, ümmetim, ümmetim» diye yalvardı ve ağladı. Bunun üzerine izzet ve Celâl sahibi Allah:

— Ey Cebrail Muhammed aleyhisselâma git, Rabbin her şeyi bilir, fakat yine de ağlamasını sor! buyurdu. Cebrail aleyhisselâm Peygamber aleyhisselâma gelip sordu. Allah'ın Resulü:

— Allah en iyi bilendir, diyerek Cebrail aleyhisselâma ağlamasının sebebini anlattı.

Allahü Teâlâ Cebrail aleyhisselâma buyurdu ki:

— Ey Cebrail, Muhammed aleyhisselâma git ve deki, biz onu ümmeti için razı kılacağız, ümmetine bir kötülük yapmayacağız!.

(Müslim)
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.422
Puan
113
Yaş
32
Konum
Mersin
Allâh Rasûlü (sav) bir gün ashâbına şöyle buyurdu:

“Bu gece rüyamda iki adam gördüm. Yanıma gelip beni bir ağaca çıkardılar, sonra da bir eve götürdüler. O ev, şimdiye kadar benzerini görmediğim güzellik ve kıymette idi. Sonra o iki kişi bana:
...
“–BU EŞSIZ EV, ŞEHÎDLER SARAYIDIR.” dedi.”


(Buhârî, Cihâd, 4; Cenâiz, 93)
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.422
Puan
113
Yaş
32
Konum
Mersin
Huzeyfe radıyallahü anh, Peygamber aleyhisselâmın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

Melekler sizden önce geçen bir şahsın ruhu ile karşılaşmışlardı ve kendisine:

— Hayır olarak bir şey işledin mi? diye sormuşlardı da, adam:

— Hayır, diye cevabta bulunmuştu. Melekler:

— Biraz düşün, dediler. Adam:

— insanlara borç verirdim de, hizmetçilerime, güç vaziyette olanların borçlarını tehir etmelerini, hâli iyi bulunanlardan da mümkün olanı almalarını emrederdim, dedi.

Allahü Teâlâ da:

— Bu kuluma kolaylık gösterin, buyurdu.

(Buharî, Müslim, Tirmizî)
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst