Kitubi çok önemli bir konuya, çok güzel bir başlıkla giriş yapmış: Doğumdan sonra hayat var mı?
Tam da İki Numaraya hazırlandığımız şu günlerde kafamı oldukça meşgul eden bir konu bu. Ne zamandır yazmak istiyor, ancak nereden nasıl başlayacağımı bilemiyordum. Damlanın bu başlığı beni harekete geçirdi. Kendi tecrübe ve görüşlerimi aşağıda paylaşıyorum. Damlanın yazı dizisi ise Kitubide devam ediyor.
Deniz üç yaşına bastı, ne de olsa birçok konuda kendini kurtarıyor. Tuvalet eğitimini halletti; eh, yemeğini başından sonuna kadar kendi yemese bile genel olarak sorunsuz diyebiliriz; uykusu gayet düzenli. Zaten de genelde uyumlu bir çocuk. Sonuç olarak hayatımız büyük ölçüde düzene girdi derken, Nisan sonunda tekrardan alt üst olacak.
Alt üst olacak da ne demek? Bebek sahibi olmak muhteşem bir şey değil mi? Doğal yoldan hamile kalamayan birçok çift, senelerini, paralarını bu işe harcayarak anne-baba olmaya çalışmıyorlar mı? Öyleyse sorunsuz bir şekilde hamile kalabilen, sağlıklı çocuklar dünyaya getirebilen benim gibi bir kadın nasıl oluyor da bu konuda olumsuz şeyler dile getirebiliyor?
Şöyle oluyor: Hamileliğiniz boyunca bebeğinizi bekliyorsunuz, onu kımıl kımıl kucağınıza alacağınızı hayal ediyorsunuz, sizi zor günlerin beklediğini de tahmin ediyor, sağdan soldan duyuyorsunuz, ama şu bir gerçek ki bu zor günlerin ne kadar zor olduğunu yaşamadan anlayamıyorsunuz.
Damla bu konuda yolu güzel açtı, ben de kendimce anlatmaya çalışayım:
UYKU:
Bebek gibi uyumak lafı tamamen bir yanıltmacadır. Her kim güzel, derin, deliksiz bir uyku uyuyan insanı tarif etmek isterken bu benzetmeyi kullanmışsa bebek sahibi olmamış demektir. Nitekim bebekler hiç de uzun, deliksiz uyumazlar. Daha doğrusu onların uyku devirleri yetişkinlerinkine göre çok daha kısadır. Dolayısıyla çok daha çabuk uyanırlar.
Bu şu anlama gelir: Hamileliğin ilk başlarında karşı koyamamacasına bastıran, sonlarında ise gerek nereye koyacağınızı bilemediğiniz göbeğiniz, gerekse idrar kesenizi ezercesine büyüyen bebeğiniz yüzünden yitirdiğiniz uyku seansları, bebeğinizin doğmasıyla birlikte uzaklarda bir dost halini alır. Daha önceleri yedi-sekiz saat uykuyu az bulan siz Ah, bir beş saat kesintisiz uyuyabilsem, nasıl da kendime gelirim gibi yakarışlar içine girersiniz.
Gündüz çocuğunuz uyurken siz de uyuyun tavsiyeleri ise yalandan ibarettir. Nitekim bu çabanız ya kendinize ayırabileceğiniz tek vakit bebek uyurken olacağından kişisel işlerinizi halletmeyi tercih ettiğiniz, ya da siz tam uykuya geçtiğiniz sırada bebeğiniz uyanmaya başladığı için hüsranla sonuçlanır.
Evet, yeni doğan bir bebeğin günde 16-20 saat uyku uyuduğu doğrudur. Ama bu uyku bloklar halinde olmaktan çok, 20 dakikalık, 40 dakikalık, belki de o da çok şanslıysanız- iki saatlik bölümler halinde gerçekleşir. Dolayısıyla bırakın bebek uyurken siz de uyumayı, acele etmeden duş almak bile zor zanaattır.
Tünelin sonunda ışık var: Tabii ki bu böyle sürecek diye bir şey yok. Bebeğiniz büyüdükçe uyku alışkanlıkları da değişecek, gece ile gündüzü ayırt edebilecek, geceleri daha düzenli ve uzun uyumaya başlayacaktır. Siz de onun bu düzenli uykusuna alışacak, ilk zamanlarda iki saatte bir 20 dakikalık uykuyla bütün gün ayakta durmayı becerebiliyorken dokuzuncu ayın sonunda gecede iki kez uyanmayı külfet kabul ediyor olacaksınız. (Bebeğiniz büyüdükçe uyku eğitimi konusu da gündeminize girecek. Bu konuda benim ve başka bir annenin tecrübeleri için bu yazıları okuyabilirsiniz.)
CİNSEL YAŞAM:
Fotoğraf: Huffington Post
Bebeği yaratmak için gerçekleştirdiğiniz romantik buluşmalar, o yarattığınız yaratığın aranıza katılmasıyla birlikte ciddi şekilde sekteye uğrar. Bunun ilk başlardaki sebebi tabii ki fizikseldir. Özellikle de normal doğum yaptıysanız altı haftaya kadar sürebilen kanamalar zaten cinsel ilişkide bulunmanıza imkân vermez.
Sonrasında ise uykusuzluktan, yorgunluktan haliniz olmaz. Yatak odası eskisi gibi sevdiğiniz, size çekici gelen erkeğinizle birlikte güzel vakit geçirmek istediğiniz bir yer değil, en fazla miktarda uykuyu uyuyabileceğiniz bir mekân haline gelir. Dişiliğinizin simgesi göğüsleriniz artık sadece yavrunuzun besin kaynağı haline gelmiş, seks objesi olmaktan çıkmıştır; yan gözle bakanı yakarsınız. Seks mi, o da nereden çıktı? yeni felsefenizdir. Bir noktadan sonra eşinize ayıp olmasın diye yola gelecek olsanız bile Ne güzel uyuyacaktık düşüncesi sizi rahat bırakmaz.
Tünelin sonunda ışık var: Bu sıkıcı dönemin tek ilacı biraz zaman ve biraz özendir. Çünkü aslında sizi siz yapan ve en nihayetinde bebeğinizi de yaratan anlar sevdiğinizle birlikte geçirdiğiniz bu özel dakikalardır. Bebeğinizden önce de bir çift olarak var olduğunuzu hatırlamanız ve ilişkinize gereken özeni göstermeniz çok önemlidir. Bunu sizden başka kimse yapamaz. Biraz özen (kişisel bakım), biraz fedakârlık (daha az uyku) ve biraz karşılıklı anlayış ile bu dönem geçecek, hayat en nihayetinde yeniden renklenecektir.
ÇİFTSEL YAŞAM:
Eşinizle aranızda sekteye uğrayan tek şey cinsel yaşamınız değildir. Birlikte yapmaktan hoşlandığınız sinemaya gitmek, şarap içmek, yürüyüşe çıkmak, maç seyretmek gibi aktiviteler de mazide hoş bir anı halini alır; anketlerde sorulan Sinemada en son seyrettiğiniz film? sorusunun cevabı Hatırlamıyoruma dönüşür.
Eşinizle/sevgilinizle olan paylaşımınız ve gün içindeki diyaloglarınız yeni bir boyut kazanır. Örneğin bebeğinizi yatırıp akşam yemeğine oturduğunuz sırada bebeğiniz birden ağlamaya başlar, eşiniz ise hayretler içinde Sevgilim, fışkırıyorsun diyebilir. Siz eşinizin size iltifat edip etmediğini çözmeye çalışırken aslında olan bebeğinizin ağlamasını acıktığının bir sinyali olarak alan beyninizin süt salımına başlamasıdır. O günden sonra göğüs pedleri en yakın dostunuz haline gelir.
Tünelin sonunda ışık var: İster televizyon seyrederek, ister şarap içerek eşinizle/sevgilinizle baş başa geçirdiğiniz anlar ilk aylarda ciddi anlamda travmaya uğrasa da bebeğinizin büyüyüp hem uyku düzeninin oturması, hem de emziriyorsanız sağdığınız sütü biberondan verme imkânınızın olması bu tür aktivitelere vakit ayırmanızı kolaylaştıracaktır. Bebeğinizin giderek biraz daha düzene giren uyku saatleri sayesinde O uyur uyumaz ben de uyumalıyım, gece kaç kere uyanacağı hiç belli olmaz endişeleri yerini Şu filmi seyredelim de öyle yatarım ya da Bu gece bir kadeh şarap içeyim, gece de önceden sağdığım sütü veririm düşüncelerine bırakacaktır.
EVSEL YAŞAM:
Bebeğin hayatınıza eklenmesiyle beraber ev işleri çığırından çıkmış bir kapasiteye ulaşır. Yıkanan çamaşırın haddi hesabı yoktur. Biberonlar sterilize edilmeli, emzikler düzenli olarak yıkanmalıdır. Kokulu bebek bezleri torbalara sarılarak çöpe atılmalıdır. Her şey o anda yapılmalıdır, bunların hiçbiri beklemeye gelmez.
İlk aylarda evin her köşesinde rastlayabileceğiniz emzik, battaniye, biberon, ıslak mendil, bebek bezi gibi eşyalar bebeğin büyümesiyle birlikte yerini dipsiz bucaksız bir oyuncak denizine bırakır. Ev ev olmaktan çıkar.
Tünelin sonunda ışık var: Bu bebek eşyalarının istilasıyla başa çıkmanın bir yolu en çok vakit geçirdiğiniz mekânda (salon ya da oturma odası) giderek büyüyen bebeğinizin giderek artan eşyalarını toparlayabileceğiniz bir alan yaratmak, gündüz dağılan eşyaları bebeğiniz uyurken bu alana toparlayarak evinizin eski halini hatırlatacak bir görüntü yaratmaktan geçer. Ayrıca bebek koltuğu, mama sandalyesi gibi eşyaları da sevimli olsun diye rengarenk desenlilerden değil de, mümkünse daha pastel renklilerden seçmek gözünüzün daha az yorulmasına sebep olacaktır.
SOSYAL YAŞAM:
Bebeğiniz hayatınıza girdiği günden itibaren tüm zamanınız onunla, onun için, ona göre programlanmaya başlar. Bundan hareketle, tabii ki ev dışındaki sosyal yaşamınız da tamamen bebek odaklıdır. Özellikle de yakın arkadaş çevrenizde sizin gibi çocuklu çiftler yoksa, 10 senedir görüşmediğiniz ve Facebook sayesinde haberdar olduğunuz, sizinle aynı yaşlarda bebeği olan lise arkadaşınız birden en yakın arkadaşınız haline gelir. Arkadaş toplaşmalarında konular uyku, gaz, kaka, diş, emekleme, yürüme etrafında toplanır.
Daha önceden Amerikan dayatması diye uzak durduğunuz Starbucks, sigara içilmeyen ve bebekle gidebileceğiniz tek mekân olduğu için ikinci adresiniz haline gelir. Akşamları sinemaya gitmek hayatınızdan neredeyse tamamen çıkmış olsa bile gün içinde anne-bebek matineleri sunan sinemaları takdirle karşılar ve bir kere bile olsa denemeden edemez, sonrasında ise yolda gördüğünüz her arkadaşınıza tavsiye eder hale gelirsiniz.
Tünelin sonunda ışık var: Bundan böyle çocuklu bir kadın ya da çocuklu bir çift olmanız size yepyeni ufuklar açar. Normalde hiç ortak noktanızın olmadığını düşündüğünüz insanlarla saatler süren koyu sohbetlere dalar, bebekleriniz gelişimin aynı evresinde olduğu müddetçe eşlerinizin birinin Galatasaraylı, diğerinin Fenerbahçeli olmasını yadırgamadan arkadaşlığınızı sürdürürsünüz. Çocuklu çiftlerle arkadaşlık etmek aynı zamanda yeni trendlerden (kolay kapanan bebek arabaları, çocukla rahat gidilen oteller, iyi eğitim veren okullar) kolaylıkla haberdar olmanızı da sağlar.
SONUÇ:
Doğumdan sonra hayat var mı? sorusunun cevabı Evet, var. Belki eskisi gibi değil, ondan daha farklı, kimi zaman onu özleten, hayatınıza katılan minik şey sayesinde hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını anladığınız, ama yepyeni, heyecan dolu, sürpriz dolu bir hayat
alıntıdırrr.. blogcu anneye sevgiler
