Ülkemizde Doğum Gelenekleri

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Doğum Geleneklerimiz

Gebelik:
Kadın, gebeliği ilk önce uygun bir dille duyurulur. Eşler birlikte kızın evine giderler. Anne adayı, mutlu haberi kendi annesine iletir. Anne de eşine söyler, tüm aile bu mutlu olayı kutlar. Bazı yörelerde horoz kurban edildiği bile olur. Mutluluk haberini duyan aile, kızları ve damatlarına hediyeler verir. Bebek için giysiler, yatak malzemesi gibi hazırlıklar yapılır. Eltiler, görümceler, oğlan ve kız annesi, gelinin arkadaşları, gebe kadının doğum hazırlıklarına yardımcı olurlar.
Gebe gelinin baş bağlaması:
Gebe kaldığını anlayan gelin, durumu kaynanasına bildirir. Durumu öğrenen
kaynana, sevinçle bir kasaba gider ve 7 adet koyun kellesi alır. Bunları yıkar, temizler, bir kazanda kaynatır. Kelle yemeği olarak hazırlar. Yanına pilav, komposto, tatlı vb. de yapar. Mevsim meyvelerini de katarak sofraya getirir. Gelinin akranı, yeni evli gelinleri bu sofraya davet eder. Gelin ve arkadaşları yemeklerini yer, türküler söyler, oyunlar oynar.Geline yakasız köyneğini, üç eteklerini, kısa enli cepkenini giydirirler.Giysileri giydirilirken selavat getirirler. Gelinin başı, renkli poşularla
bağlanır; poşunun üzerine altından veya gümüşten takılar takılır. Bu poşular 7 renktir. Her rengin ucu birer metre kadar uzunlukta sırttan aşağı sarkıtılır. Ayrıca bir kırmızı poşu ile de gelinin ağzı örtülür.Gelin, bu sırada konuşmaz. Eşi, kaynata ve kaynanası, yakınları, arkadaşları baş bağlanmasının arkasından hediyeler (anmalık) verirler. Konuşmasını isterler. Gebe kalan, başı bağlanan gelin, artık aile içinde statü kazanmıştır. Gelinin eteğine, çocuk şapkası ve başörtüsü koyarlar. Gelin,eteğiyle bunları 3 kez havalandırır. Etekteki şapkayı kapan konuk gelinlerden birinin oğlu olacağı, başörtüsünü kapanın ise, kızı olacağına inanılır. Bu atış üç kez tekrarlanır. Son atışta şapkayı ve başörtülerini kapan gelinler, bunlara sahip olur. Başı bağlanmış olan gelin artık konuşmaya başlar.
Gebelikle ilgili ve gebelik süresince uygulamalar:
· Kadın, gebeliği süresince, al basmasın diye başına al örtü bağlar.
· Gelinin ağırlığı düşmesin diye boynuna altın takılır.
· Nazarı önlemek için ise, göz boncuğu ve maşallah gibi takılar
takılır.
· Kadın gebeliği sırasında al yanaklı, güzel yüzlü ise, oğlan
doğuracak demektir.
· Kadının karnı büyükçe ve yukarıda ise kız doğuracak şeklinde
yorumlanır.
· Aşeren kadın, çirkin bulduğu şeylere bakmaz, kelle yemez.
Gebe kadın için “kız kasıkta, oğlan karında durur” derler. Kız çocuğunun
doğumu sırasında kasık, oğlan çocuğunun doğumunda annenin sırtı ağrır.
Aşerme sırasında kadına, özlemini duyduğu herşey yedirilir.
· Aşeren kadına sakız çiğnetilmez, sevmediği yiyecekler yedirilmez.
· Çirkin bulduğu korktuğu, çekindiği şeylere baktırılmaz.
· Tilkiye bakarsa çocuğunun sinsi, tavşana bakarsa yarık dudaklı,
mandaya bakarsa hantal olacağına inanılır.
· Çirkin bulduğu kadına da erkeğe de bakmaz.
· Gebe kadına çevresindekilerce sürekli iyimser ve neşeli olması
öğütlenir.
Doğum:
Yaşamın başlangıcı olan doğum, her toplum gibi Tahtacılarda da çok çok önemsenir. Duygular yoğunlaşır. Çünkü, doğum olağanüstü bir olaydır. Soyun sürmesi demek olan doğumdan önce; doğum kolay olsun diye:
· Çeşmenin musluğu açılır.
· Oklavalar kırılır.
Her obanın doğuma yardımcı bir ebesi vardır o çağırılır. Komşu-akraba olan becerikli kadınlar da doğum için çağırılır. Çocuğun giysileri hazırlanır,bir kazan su kaynatılır. Bu su ile doğuma yardımcı tüm kadınlar, ellerini yıkarlar. Gebe kadını, sancısı gelsin diye iki kadın kollarından tutar yürütür. Sonra bir battaniye içine kadını yatırır sallarlar. Bundan amaç,çocuğun karında doğuma hazır duruma gelmesidir. Bu arada kadınlar, gebe kadının kasığını çekerler. Doğum zor oluyorsa, tavana bir ip bağlanır, kadın ipten tutunup güç alarak ıkınır, rahim avuç içi kadar açılırsa çocuk doğuma hazır demektir. Ebe, kasığa basar, yardımcı kadınlar sürekli gebe kadına
moral vererek cesaretlendirir. Doğan erkek çocuk ise, sevinç daha fazla olur Ailenin başka oğulları olsa bile bu sevinç değişmez. Doğumdan sonra çocuğun
eşi düşer, düşmezse ebe elini yıkar, zeytinyağı ile yağlar, göbek bağından tutarak eşi çıkarır. Çıkarılan eş, evin uzağında ayak basmayacak bir yere
gömülür.
Göbek kesme:
Ebe eliyle çocuğun göbeğiyle eşi arasında bir karışlık boşluk bırakır. Elini çıkıntılı göbeğin üzerine koyduktan sonra keser. Göbek bağı ikiye katlanır,çok sıkı olarak bağlanır. Sıkı bağlanmazsa, bebek ölür. Bir hafta içinde göbek bağı kuruyarak kendiliğinden düşer.Çocuk kız ise, bir çeyiz sandığına veya dikiş makinesinin çekmecesinde göbek bağı saklanır. Doğan çocuk erkek ise, göbek bağı okulun bahçesine “okusun,adam olsun” dileğiyle gömülür. Kız için, ayağı evde olsun, evcil olsun dileğiyle göbek bağı mutlaka evin içinde saklanır.Doğumdan sonra kadına soğuk su verilmez, üşütmesin diye kekik kaynatılır.Bir gün boyunca çocuğa ılık şekerli su verilir. Bu arada karın bölgesindeki kan aksın ve kadın göbekli olmasın diye, karnı bir çarşafla sıkılır ve bağlanır. Gebe kadın bu bağ ile birkaç gün kalır. Ağrı olursa arpa unu,soğan, kekik, un yoğrularak yakı edilir ve karına bağlanır.İlk anne sütü, ayak deyip çiğnenmeyecek bir yere sağılır, çocuğa verilmez.
İkinci süt, ilk birkaç damlasından sonra çocuğa içirtilir. İlk süt verilirken memede çatlama olmasın diye soğan kesilir, yara üzerine sürülür.Kadın yatağına çocuğuyla birlikte yatırılır, konu-komşu çorba ve pelte pişirerek kutlamaya gelirler. “Analı-babalı büyüsün”, “yaşı uzun olsun”genellikle ana dilekleridir.
Bebek görümü:
Soyu sürdürmenin belgesi olan bebek doğunca oba, köy büyük sevince boğulur.Hemen bir kişi baba adayına müjdeci gönderilir. Baba müjdeciyi ödüllendirir.
Gücüne göre armağanlar verir.
· Bebeğin yüzü sürekli sarı bir örtü ile “sarılık olmasın” diye örtülüdür.
· Anne ise albasmasın diye al örtülür.
· Yastığın altında ise, bir bıçak ve ekmek bulunur.
Bu albasmaması için bir önlemdir. Baba, çocuğu görmeye geldiğinde elinde eşine görümlük adlı hediyeyi getirir. Çocuğa “maşallah” der öyle bakar, aile büyükleri ve yakınları anneye ve çocuğa görümlükle gelirler. 40’ı çıkmayan çocuk dışarı çıkarılmaz. Bazen zorda kalınırsa 20’sinde dışarı çıkarılır.Anne de zorunlu kalmazsa, dışarı çıkmaz, uzaklara gitmez, ağır iş yapmaz,yük kaldırmaz, ayrıca 40 günlük süre içerisinde eşiyle yatmaz. Evde anne yalnız bırakılmaz. Deneyimli bir kadın “görümce, kaynana, anne” gibi bulunur Çocuğun beslenmesi, temizliği, sağlığı ve annenin sağlığıyla bunlar ilgilenir. Eğer anne bilmiyorsa, çocuğu deneyimli kadınlar beler. Kimi yerde çocuk beşiğe alınır. Beşiğe yatırılan çocuğa kundak yapılmaz, bez bağlanmaz.Beşiğin altında lazımlık bulunur. Buna Isparta ve Antalya yöresinde “sülbüş”
denir.Kadın çocuğu emzirirken, beşikte sarılı bebeğin üzerine eğilir öyle emzirir,çocuk kundaktaysa annenin kucağına verilir.
· 40’lı kadın cenazeye gitmez, gitmek zorunda kalırsa, cenaze suyunun üzerinden atlatılır, eli-yüzü cenaze suyuyla yıkatılır.
· Başka bir kırklı kadınla karşılaşırsa, karşılıklı iğne değişirler.
· 40’ıncı günü bir tasın içine 40 adet küçük taş, 40 adet gül veya mevsim çiçeği atılır. Kimileri 40 taş yerine 40 metal para atarlar. Bu tastaki suyu süzerler, bunu 39’ar kez annenin ve çocuğun üzerine dökerler,40’ıncı su kalan suyun tümüdür bu da dökülür, böylece kadın ve çocuk ayrı ayrı kırklanmış olur.
Çocuğa giysisi giydirilir.Kimi yerleşim birimlerinde anne çocukla birlikte kırklanır. Şimdilerde kent ve kasabalara yerleşen Tahtacılar, kırklı kadın ve çocuğu hamama götürüyorlar.
· Nazarı değen kadın varsa, çocuk ona gösterilmez.
· Kadın görürse, bir parça giysisinden bez kesilerek alınır.
Çocuğu olmayan kadına Antalya yöresinde “Kasnak” adı verilir. Sütü olmayan kadının yerine başka bir kadın çocuğa süt verir, buna süt annesi denir.Nazar değmesin diye nazar boncuğu, üzerlik, çöre otu, sarımsak kökü ile nazarlık yapılır, çocuğun kundağı veya yatağına asılır. Çocuk devamlı ağlarsa, kurşun dökülür. Önceki çocukları kız olanlar, oğlan olsun diye kızlarına Songül, Sonnur, Yeter, Döne, Döndü gibi adlar verilir. Yeniden kız doğarsa, Kısmet adı verilir. Çocuğu yaşamayanlar ise Dursun adını verirler.
Ad verme:
Anne-baba, çocuğuna adını kendileri koymaz, aile büyüklerine bırakırlar. Oğlan olursa şu kız olursa bu gibi değerlendirmeler yapılır. Genellikle eski ataların adları yaşatılır. Doğumun yedinci günü çocuk tuzlanır. Tuz yemeği adı altında köylüye bir yemek verilir. Bu yemeğe yalnız köyün kadınları çağrılır. Bir yandan çocuk tuzlanır, diğer yandan da tespit edilen ad çocuğa verilir.Daha önceleri ölmüş ataların adları verilirken şimdi Özlem, Özgür, Sevgi,Barış, Umut, Türkü, Pınar, Irmak, Deniz gibi adlar konmaktadır. Eski ve geleneksel Ali, Fatma, Veli, Gülsüm, Emine, Zeynep, Hasan, Hüseyin gibi isimler daha az konmaktadır.Köylerde aşerme, albasması, alkarası, kırklama, nazar değmesi, “gözdeğmesi”,40 basması gibi olgular, azalarak da olsa yaşamaktadır. Eğitim oranı yükseldikçe, bu tür olgular yerini yitirmektedir. Günümüzde köy ebelerinin yerini, diplomalı ebeler almışsa da birçok köyde ve ağaç kesimi yapılan obalarda köy ebesinin doğurttuğu kadın sayısı hayli fazladır.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst