Patronunuz sizi sevmiyor mu?

rüzgar gülü

Daimi Üye
Katılım
20 Şubat 2009
Mesajlar
10.973
Tepki
10.147
Puan
113
Yaş
43
Konum
istanbul
Patronunuz Sizi Sevmiyor mu? Dert etmeyin. Bu sizin başarılı olmanız için hiçbir engel oluşturmuyor.

Eskiden çalıştığım yerde oldukça garip bir arkadaşım vardı. Masası hemen benim karşımda bulunan Önder. Önder, her iki sabahtan birinde patronumuz Cenk Bey'le önemli bir konu hakkında konuşmak istiyordu. Patron da, patrondu. Hani şu onunla karşılaşmamak için yolunuzu değiştireceğiniz türden bir patron. Hatta içimizde patron dışarılarda geziniyor diye çişini tutanlar bile olurdu. Ne var ki Önder öyle değildi. Patronun da Önder'e bayıldığını zannetmeyin. Daha iyi anlamanız için size canlı olarak izlediğim bir Önder klasiği anlatayım. Bir gün Önder: "Cenk bey, bir dakikanız var mı?" diyerek patronun odasına geldi." Patron kafasını bile kaldırmadan "Şu anda çok meşgulüm Önder" diye cevap verdi. Fakat dediğim gibi, Önder normal bir insan değildi. "Son imzaladığımız anlaşmayla ilgili belirtmek istediğim bir nokta var" diyerek kapının önünde dikilmeye devam etti. Burada Önder bir yol ayrımına gelmişti. Ya kibar bir üslupla Cenk Bey'le tartışacaktı (ki bu mümkün değildi) ve milyon dolarlık bir anlaşma yapılması için ödediği 500 TL'nin ne kadar mantıklı bir harcama olduğunu anlatmaya çalışacaktı ya da daha önce defalarca yaptığı şeyi tekrarlayacak ve bir köpeğin kuyruğunu kıstırıp gitmesi gibi elindeki kâğıtları kolunun altına sıkıştırıp oradan uzaklaşacaktı. Aslında onun patronu herhangi bir şeye ikna etmesi mümkün değildi ve bunun tek bir sebebi vardı. Cenk Bey, Önder'e dayanamıyordu. Bu bir sorundu ve bu sorunu çözmenin yolu aslında belliydi: Önder'in işine son vermek. Ancak Cenk Bey bunu yapmıyordu. Sanırım bunun nedeni de patronların aslında duygusal varlıklar olması ve bazen nasıl davranmaları gerektiğini bilememeleriydi. Cenk bey de aynı durumdaydı. Bütün patronlar gibi o da ofisin içindeki en tutkulu, en duygusal ama aynı zamanda en kindar insandı. Bu durumda size düşen patronların bu özelliklerini bilmek ve ona göre davranmak. Unutmayın, bir problemin sorumlusu yüzde 95 patronunuz olsa da, o problemi çözme sorumluluğu yüzde 95 size aittir. Bunun altından kalkabilmek de beceri ve uyanıklık ister. Zaten bu yazının temel amacı da size bu özellikleri kazandırmak...

Birincisi: Sabırlı olun

Önder ile ilgili anlattığım hikâyede en can alıcı nokta neydi sizce? Tabii ki Önder'in tek parça halinde hayatta olması ve hala aynı kurumda çalışabilmesi... Bunun bazı nedenleri var tabii: Önder işini çok iyi yapan biri. Ayrıca bağırılmaya, aşağılanmaya ve küçük düşürülmeye karşı akıl almaz bir sabrı var. Ha bir de tabii, bir elemanı kovmanın bazı kanuni ve operasyonel sonuçları var. İşte bu nedenler patronu tarafından hiç sevilmeyen Önder'in işinde kalmasını sağlıyor. Bir şey daha var ki o da bu durumun her geçen gün biraz daha Önder'in lehine işlemesi. Bu konuda bir anım daha var. Bir akrabam 15 yıl çalıştığı şirketten ayrılmaya karar verdiğinde patronunun söylediği şu sözler çok çarpıcı: "Seni hiç bir zaman sevmedim, ancak geçen 15 yılda seni daha iyi anladım ve birazcık da olsa sana saygı duydum." Tamam, bu çok güzel bir veda konuşması olmayabilir, ancak burada çıkarmanız gereken bir ders var: Patronlar birilerini işten çıkarmaktan hiç hoşlanmazlar, tabii siz işleri berbat etmediğiniz sürece.

İkincisi: Dışarıdan bakın

Korkmayın, size şimdi Zen öğretilerini anlatmaya başlayacak değilim. Zen için her ne kadar, kendinizi içinde bulunduğunuz zamandan ve mekândan soyutlayarak huzura ermenizi önleyen duygulardan kurtulma sanatı deseler de tahmin edeceğiniz gibi, benim bu felsefeyle pek bir alakam yok. Bana göre bütün bunlar birer safsatadan ibaret. Ne demiş Woody Allen? "Başarının yüzde 80'i gösteridir." Ben Allen'a Zen felsefesinden daha çok inanıyorum. Yine de üzerinde çalışarak bazı konularda fazla tasalanmayı bırakabilirsiniz. Bu da sizi sandığınızdan çok daha fazla rahatlatabilir. Örneğin devlet başkanlarını düşünün. Özel hayatlarında ne düşünürse düşünsünler, ne hissederlerse hissetsinler, kamuoyu karşısında daima soğukkanlı kalmayı başarabilirler. ("One minute" dediğinizi duyar gibiyim) Düşmanın ona saldıracağını bilseler bile, gayet sakin bir üslupla bu konu hakkında konuşabilirler. Çünkü bu, onlara güç verir. Aynı şey iş hayatı içinde geçerlidir. Gücünüzün farkına vardığınız ve onu yönetebildiğiniz çerçevede başarılı olursunuz. Sakın zayıf noktalarınızın açığa çıkmasına izin vermeyin. Bu bir iş yerinde yapabileceğiniz en büyük hata olur. Çünkü zayıf yanlarınızın bilinmesi, karşınızdaki insana, istediği zaman sizin üzerinize gelmesine imkân verir. Oysa biraz daha soğukkanlı ve duygularını kendine saklayan biri gibi davranırsanız, açık verme ihtimaliniz azalır. Eğer bunu yapamazsanız ve başınızda sizi pek sevmeyen bir patron varsa, o size rahatlıkla acı çektirebilir. Böylece, kovmasına da gerek kalmaz. Yavaş yavaş acı çektirerek, sizin gitmenizi bekler. Bu yüzden, bazı durumlara dışarıdan bakabilme yeteneğinizi biraz geliştirmenizde fayda var. Olanlar sanki başka birine oluyormuş gibi düşünün. Ne istediğinizi bilin ve bu hedef doğrultusunda yapılması gerekenlere karar verin. Sinirlenmeyin. Sinirlenmek aynı zamanda karşı tarafa koz vermek anlamına gelir. Unutmayın sizin korkunuz düşmanınızın en büyük silahıdır.

Üçüncüsü: Stratejinizi geliştirin

Hayatın her alanında olduğu gibi, iş hayatında da iyi bir planınız olmalı. Plan, aslında belli bir hedefe varmak için yapmanız gereken aksiyonların bir listesidir. Bu yüzden, bir plana sahip olmanın ilk şartı bir hedefe sahip olmaktır. Peki, sizin hedefiniz nedir? Eğer aşağıdakilerden biriyse, yaşadınız. Çünkü hayatınızı kolaylaştıracak bir sürü tavsiyem var.

• Yaptığım her işi iyi yapmak istiyorum. Öncelikle sizinle gurur duyuyorum. Amacınız buysa, işiniz basit. Kendinizi verdiğiniz ve çalıştığınız sürece, amacınıza ulaşırsınız. Patronun sizi sevip sevmemesi de çok önemli olmaz. Tabii, işleri berbat etmediğiniz sürece. Mesela Önder, işin en yoğun olduğu dönemde yıllık iznini alıp tatile gitti ve işinden oldu.

• Geçinemediğiniz bir üst düzey çalışanla aranızdaki sürtüşmeyi minimuma indirmek istiyorsunuz. Bu eğer karşı taraf sizinle tartışmak için fırsat kolluyorsa kolay olmayabilir. O ne yaparsa yapsın, siz oldukça seviyeli ve samimi bir tavırla ona yaklaşın.

• Zayıf yönlerinizi ortaya koymadan ilişkilerinizi kuvvetlendirmek istiyorsunuz. Bunu yapmanın en iyi yolu, ilişkinizi ilerletmek istediğiniz insanlara iş konusunda yardımcı olmaktır. Ona gerçekten işe yarar uyarılar yapar, yaptığı yanlış şeyleri tatlı bir dille anlatırsanız, sizin sandığı kadar kötü bir insan olmadığınızı düşünecektir. Zaten sizin de istediğiniz bu değil mi? Efendim, aslında siz kötü bir insan mısınız? O zaman yapacak bir şey yok tipik bir patron olmuşsunuz demektir.

• İşinize sadık görünmek istiyorsunuz. İnsanların iç dünyasında olan şeyler fark etmeseler de onların davranışlarını etkiler. Sürekli işinden ayrılarak acısını dindirmeye çalışan bir insan olmak, sizi uyumsuz, ne istediğini bilmeyen bir insan olarak gösterir. Bu da patronunuzun sizi sevmemesinden çok daha kötüdür. Çünkü bu sevgisizlik sizi işinizden etmezken, diğeri sürekli firar planı yapan bir mahkûm gibi cezalandırma gerektirir.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst