ZEYNEP HATUN
Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi. 15. Yüzyılda yaşamış bir kadı kızı ve bir kadı eşi. Çağdaşı olan Mihri Hatun ile aralarında latifeler ve karşılıklı şiir söyleşmeleri var. Divanı, Sultan Mehmet adına düzenlendi. Zeynep Hatun, şiirlerinde, kadının isteklerini, açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini anlatır. Zeynep Hatun, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının “merdane” olmasını ister. Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular. Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir. Aşık Çelebi, “Mesairus Şuara” adlı kitapta, Zeynep Hatun’un yaşamının son döneminde şiiri bıraktığını, inzivaya çekildiğini anlatır.
MİHRÎ HATUN
1460 ya da 1461'de Amasya'da doğdu ve 1506'da yine burada öldü. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa. "Mihrî" mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya'dan (Belâyî) aldı. Hiç evlenmedi. Sultan 2. Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı. Mihrî Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerinden. Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihri Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Şairi Necati Bey’i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey'e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da var. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı. Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi’ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır. Mihri Hanım Divanı 1967'de Moskova'da basıldı.
ANİ HATUN
Doğum tarihi bilinmiyor. 1710'da Yenişehir-Fener'de yaşamını yitirdi. Asıl ismi Fatma. Kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul’da doğdu. Akıllı, bilgili ve eğitimli olan Ani Hatun, “Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)” lâkabıyla anılmıştır. Arapça öğrendi, doğu ve Batı edebiyatlarıyla ilgili çalışmalar yaptı. Bir divanı olduğu sanılıyor ama bulunamadı. Usta bir hattat olarak da ün yaptı. Bazı metinlerde hattatlığının şairliğinden bile üstün olduğu belirtilir.
FITHAT HANIM
İstanbul'da doğdu, doğum tarihi bilinmiyor. 1780'de yine İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Zübeyde. Şeyhülislam Ebu İshakzade Mehmet Esad Efendi'nin kızı. Özel derslerle eğitildi. Küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi. Rumeli Kazaskerlerinden Mehmed Efendi ile evlendi. Günümüze kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden biri. Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişti, döneminin sanat-edebiyat çevrelerinde bulundu. Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir. Ancak günümüze ulaşan bu şakaların bir kısmının uydurma olduğu sanılıyor. Türkçe'yi çok güzel kullanır, şiirlerinde zaman zaman halkın konuştuğu dile de yer verir. Ama şiirlerine kadın içtenliği ve inceliği yansımaz. Yayınlanmış bir divanı var. Kendisini anlamayan, ruhuna denk düşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen kocası Derviş Mehmet Efendi ile evliliğinde mutlu olmadığı biliniyor.
LEYLÂ HANIM
Bir kazasker kızı ve Keçecizâde İzzet Molla’nın yeğeni. Çocuk denecek yaşta evlendirildi, bir hafta içinde ayrıldı. Dönemin ünlü şairlerinden Keçecizade İzzet Molla'dan özel ders adı. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şair. Hazır cevaplığı ve şakacılığı ile de tanınır. Mevlevî tarikatına katıldı. Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını dile getirmesi ve döneminin koşullarında bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişiyle dikkat çeker. Edebî bir çevrede yaşadığı için verimli bir şair. Şiir dili açık ve sade. Bir Divanı var. 1847'de yaşamını yitirdi. Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr, mısrasıyla başlayan, Zâlim beni söyletme derûnumda neler var, nakaratlı şarkısı çok ünlü.
ŞEREF HANIM
1809'da İstanbul'da doğdu, 1861'de yaşamını yitirdi. Şairi bol ve kültürlü bir ailenin kızı. Kadirî ve Mevlevî tarikatlarına girdiği biliniyor. Sıkıntılarla dolu bir yaşam sürdü. Padişah II. Mahmud ve Valide Sultan’a yazdığı şiirlerinde bu sıkıntıları anlatır. Geleneksel kalıplar içinde kalan şiirleri sadelikleri ve düzgün anlatımlarıyla dikkat çeker. Bir divanı var.
ÂDİLE SULTAN
1825'te İstanbul'da doğdu, 1898'de yaşamını yitirdi. Sultan II. Mahmut ile eşlerinden Zernigar Sultan'ın kızı, Sultan Abdülmecit'in kız kardeşi. Sarayda özel eğitim gördü. Kaptan-ı Derya ve sonradan Sadrazam olan Mehmet Ali Paşa ile evlendi. Önce üç çocuğunu, sonra kocasını ve ardından da genç kızı Hayriye Sultan'ı kaybedince acıya boğuldu. Nakşîbendi tarikatına girdi. Şiirleri 1996'da "Adile Sultan Dîvânı" adıyla yayınlandı. Şiirleri genellikle çocukları, eşi ve kızı Hayriye Sultan'ın ölümlerinden duyduğu derin üzüntüyü yansıtan manzumelerden oluşur. Çağdaşı olan Leylâ ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şair sayılır. Aruzun yanı sıra hece ölçüsüyle de şiirler yazdı. Türbesi İstanbul Eyüp'te Bostan İskelesi yakınında. İstanbul'da pek çok hayır eseri bıraktı, ayrıca babası onun adına birçok eser yaptırdı. Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) Divanı’nın basılmasını sağladı.
FERİDE HANIM
1837'de Kastamonu'da doğdu. Kasmatonu ulemasından Bahar Zade Hammami Mehmet Reşit Efendi'nin kızı. İlk eğitimini medresi öğretmeni olan babasından aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Güzel yazı'ya yani "hat"a merak saldı. Bolulu İzzet Paşa'nın divan katipliğini yapan Ali Raif Efendi ile evlendi. İstanbul'a taşındılar. Feride Hanım 25 yaşında iken eşini kaybetti. İstanbul'dan Kastamonu'ya giderek yaşamını burada tamamladı. 1903'te öldü. Şiirleri arasında epey yer tutan Muhammediye'leri ile tanınır.
FITHAT HANIM (Trabzonlu)
1842'de Trabzon'da dünyaya geldi. Trabzon Valisi Hazinedar Zade Vezir Abdullah Paşa'nın kızı. 3 yaşındayken ailesiyle İstanbul'a taşındı. Özel öğretmenlerden ders aldı. Genç yaşta evlendirildi. Kısa süren bu ilk evliliğinin ardından Bahriye Nezareti mektupçusu Mehmet Ali Efendi ile yeniden dünya evine girdi. İlk evliliğinden, "İlk zevcim beni o kadar kıskanırdı ki güzel giyinmekten, şiir yazıp okumaktan bile men ederdi. Hatta, "kirpiklerinin uzunluğu gözlerine pek çok letafet veriyor diyerek kirpiklerimi keserdi" diye şikayet ettiği biliniyor. Fitnat Hanım'ın şair yönü ve şiirleri Süleyman Nazif Bey tarafından keşfedilip edebiyat dünyasına tanıtıldı. 1911'de İstanbul'da yaşamını yitirdi ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.
HABİBE HANIM
1846'da Hersek'te dünyaya geldi. Hersekli Ali Paşa'nın kızı. Genç bir kızken ilesiyle bilikte İstanbul'a geldi. İlk evliliğini İstanbul'da Mehmet Mehdi Efendi ile yaptı. Daha sonra Konya Defterdarı Numan Efendi ile evlenip Konya'ya gitti. Ancak ikinci eşiyle de anlaşamadı. Boşandıktan sonra İstanbul'a döndü. 1892'de yaşamını yitirdi. Topkapı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Konya'da yaşadığı sürede Mevleviliğe ilgi duydu. Mevlevilere katılıp "sikke puşı melâmet" olduğu söylenir.
LEYLÂ HANIM (Saz)
1845'te İstanbul’da doğdu. 1936'da yaşamını yitirdi. Hekimbaşı İsmail Paşa’nın kızı. Babasının görevi nedeniyle çocukluk çağında yedi yıl kadar sarayda kaldı, iyi bir eğitim aldı. Şairliğinin yanı sıra bestekârlığı ile de tanınır. Medeni Aziz Efendi'den klasik Türk müziği dersleri aldı. İki yüze yakın beste yaptı. Bu bestelerin çoğu günümüzde de dinleniyor. Fıtnat Hanımla birlikte dergilerde açık imzası görülen ilk kadın şairlerden. Şiir yazmaya 16 yaşında başladı. Divan geleneğinin bir izleyicisi olarak yazdığı şiirlerini Solmuş Çiçekler adlı kitapta topladı. Saray çevresini ve âdetlerini anlatan anılarıyla da ünlü. İlki bir yangında yok olan anılarını ikici kez yazmak zorunda kaldı. Bunlar 1920'de Vakit gazetesinde yayınlandı ve çok ilgi çekti. Fransızca'ya çevrilerek basıldı.
NİGÂR HANIM
1856'da İstanbul'da doğdu. Macar Osman Paşa'nın kızı. Kadıköy Fransız Mektebi'ndeki öğreniminden sonra özel hocalardan edebiyat, Arapça, Farsça ve musiki dersleri aldı. Çok iyi piyano çaldığı ve sekiz lisanda konuştuğu biliniyor. Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem etkisinde şiir ve düzyazılar yazdı, çeviriler yaptı. Şiirlerinin bir bölümü "Uryan Kalp" takma adıyla Servet-i Fünun dergisinde yayınlandı. Bu şiirler, umutsuzluk, acı ve keder dolu oluşlarıyla dikkat çeker. Yaşadığı dönemde ilk örnekleri verilen Milli Edebiyat akımına katılmadı. Hece ölçüsüne ve dilde sadeleşmeye karşı çıkan görüşleriyle çağdaşı gelişmelerin uzağında kaldı. Batılı Türk edebiyatının bir kadın kaleminden çıkan ilk şiir kitabı "Efsus"u yazdı. "Elem teraneleri" diye adlandırdığı şiirleri, döneminde kadınlara yazma ve yayımlama cesareti verdi, erkek yazarlar üzerinde de önemli etki yaptı. Tanzimat ve Servet-i Fünun arasında bir "ara nesil" şairi sayılır. Evindeki edebiyat sohbetlerinde kadın-erkek, Batılı-Doğulu konukları ağırlayan bir entelektüeldi. Döneminde kadının sosyal hayattaki yerinin değişmesi gerektiği görüşüne öncülük etti. Giyim-kuşamı, konuşması, davranışlarıyla kendini topluma kabul ettirdi. Hanımlara Mahsus Gazete'nin başyazarı. 2. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Parlak yaşantısı, ilerleyen yıllarda derin bir yalnızlığa dönüşünce umutsuzluğu ve kederi arttı. Hayatını, elemlerini, ümitlerini anlattığı günlükleri yayınlanmadan yıllarca Aşiyan Müzesi'nde bekledi. 1918'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Yazıldığı dönemde oynanan (1912) fakat basılmayan Gırive adlı bir oyunu da var.
Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi. 15. Yüzyılda yaşamış bir kadı kızı ve bir kadı eşi. Çağdaşı olan Mihri Hatun ile aralarında latifeler ve karşılıklı şiir söyleşmeleri var. Divanı, Sultan Mehmet adına düzenlendi. Zeynep Hatun, şiirlerinde, kadının isteklerini, açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini anlatır. Zeynep Hatun, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının “merdane” olmasını ister. Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular. Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir. Aşık Çelebi, “Mesairus Şuara” adlı kitapta, Zeynep Hatun’un yaşamının son döneminde şiiri bıraktığını, inzivaya çekildiğini anlatır.
MİHRÎ HATUN
1460 ya da 1461'de Amasya'da doğdu ve 1506'da yine burada öldü. Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa. "Mihrî" mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya'dan (Belâyî) aldı. Hiç evlenmedi. Sultan 2. Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı. Mihrî Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerinden. Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihri Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır. Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır. Şairi Necati Bey’i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey'e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da var. Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı. Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi’ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır. Mihri Hanım Divanı 1967'de Moskova'da basıldı.
ANİ HATUN
Doğum tarihi bilinmiyor. 1710'da Yenişehir-Fener'de yaşamını yitirdi. Asıl ismi Fatma. Kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul’da doğdu. Akıllı, bilgili ve eğitimli olan Ani Hatun, “Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)” lâkabıyla anılmıştır. Arapça öğrendi, doğu ve Batı edebiyatlarıyla ilgili çalışmalar yaptı. Bir divanı olduğu sanılıyor ama bulunamadı. Usta bir hattat olarak da ün yaptı. Bazı metinlerde hattatlığının şairliğinden bile üstün olduğu belirtilir.
FITHAT HANIM
İstanbul'da doğdu, doğum tarihi bilinmiyor. 1780'de yine İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Zübeyde. Şeyhülislam Ebu İshakzade Mehmet Esad Efendi'nin kızı. Özel derslerle eğitildi. Küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi. Rumeli Kazaskerlerinden Mehmed Efendi ile evlendi. Günümüze kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden biri. Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişti, döneminin sanat-edebiyat çevrelerinde bulundu. Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir. Ancak günümüze ulaşan bu şakaların bir kısmının uydurma olduğu sanılıyor. Türkçe'yi çok güzel kullanır, şiirlerinde zaman zaman halkın konuştuğu dile de yer verir. Ama şiirlerine kadın içtenliği ve inceliği yansımaz. Yayınlanmış bir divanı var. Kendisini anlamayan, ruhuna denk düşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen kocası Derviş Mehmet Efendi ile evliliğinde mutlu olmadığı biliniyor.
LEYLÂ HANIM
Bir kazasker kızı ve Keçecizâde İzzet Molla’nın yeğeni. Çocuk denecek yaşta evlendirildi, bir hafta içinde ayrıldı. Dönemin ünlü şairlerinden Keçecizade İzzet Molla'dan özel ders adı. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şair. Hazır cevaplığı ve şakacılığı ile de tanınır. Mevlevî tarikatına katıldı. Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını dile getirmesi ve döneminin koşullarında bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişiyle dikkat çeker. Edebî bir çevrede yaşadığı için verimli bir şair. Şiir dili açık ve sade. Bir Divanı var. 1847'de yaşamını yitirdi. Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr, mısrasıyla başlayan, Zâlim beni söyletme derûnumda neler var, nakaratlı şarkısı çok ünlü.
ŞEREF HANIM
1809'da İstanbul'da doğdu, 1861'de yaşamını yitirdi. Şairi bol ve kültürlü bir ailenin kızı. Kadirî ve Mevlevî tarikatlarına girdiği biliniyor. Sıkıntılarla dolu bir yaşam sürdü. Padişah II. Mahmud ve Valide Sultan’a yazdığı şiirlerinde bu sıkıntıları anlatır. Geleneksel kalıplar içinde kalan şiirleri sadelikleri ve düzgün anlatımlarıyla dikkat çeker. Bir divanı var.
ÂDİLE SULTAN
1825'te İstanbul'da doğdu, 1898'de yaşamını yitirdi. Sultan II. Mahmut ile eşlerinden Zernigar Sultan'ın kızı, Sultan Abdülmecit'in kız kardeşi. Sarayda özel eğitim gördü. Kaptan-ı Derya ve sonradan Sadrazam olan Mehmet Ali Paşa ile evlendi. Önce üç çocuğunu, sonra kocasını ve ardından da genç kızı Hayriye Sultan'ı kaybedince acıya boğuldu. Nakşîbendi tarikatına girdi. Şiirleri 1996'da "Adile Sultan Dîvânı" adıyla yayınlandı. Şiirleri genellikle çocukları, eşi ve kızı Hayriye Sultan'ın ölümlerinden duyduğu derin üzüntüyü yansıtan manzumelerden oluşur. Çağdaşı olan Leylâ ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şair sayılır. Aruzun yanı sıra hece ölçüsüyle de şiirler yazdı. Türbesi İstanbul Eyüp'te Bostan İskelesi yakınında. İstanbul'da pek çok hayır eseri bıraktı, ayrıca babası onun adına birçok eser yaptırdı. Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) Divanı’nın basılmasını sağladı.
FERİDE HANIM
1837'de Kastamonu'da doğdu. Kasmatonu ulemasından Bahar Zade Hammami Mehmet Reşit Efendi'nin kızı. İlk eğitimini medresi öğretmeni olan babasından aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Güzel yazı'ya yani "hat"a merak saldı. Bolulu İzzet Paşa'nın divan katipliğini yapan Ali Raif Efendi ile evlendi. İstanbul'a taşındılar. Feride Hanım 25 yaşında iken eşini kaybetti. İstanbul'dan Kastamonu'ya giderek yaşamını burada tamamladı. 1903'te öldü. Şiirleri arasında epey yer tutan Muhammediye'leri ile tanınır.
FITHAT HANIM (Trabzonlu)
1842'de Trabzon'da dünyaya geldi. Trabzon Valisi Hazinedar Zade Vezir Abdullah Paşa'nın kızı. 3 yaşındayken ailesiyle İstanbul'a taşındı. Özel öğretmenlerden ders aldı. Genç yaşta evlendirildi. Kısa süren bu ilk evliliğinin ardından Bahriye Nezareti mektupçusu Mehmet Ali Efendi ile yeniden dünya evine girdi. İlk evliliğinden, "İlk zevcim beni o kadar kıskanırdı ki güzel giyinmekten, şiir yazıp okumaktan bile men ederdi. Hatta, "kirpiklerinin uzunluğu gözlerine pek çok letafet veriyor diyerek kirpiklerimi keserdi" diye şikayet ettiği biliniyor. Fitnat Hanım'ın şair yönü ve şiirleri Süleyman Nazif Bey tarafından keşfedilip edebiyat dünyasına tanıtıldı. 1911'de İstanbul'da yaşamını yitirdi ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.
HABİBE HANIM
1846'da Hersek'te dünyaya geldi. Hersekli Ali Paşa'nın kızı. Genç bir kızken ilesiyle bilikte İstanbul'a geldi. İlk evliliğini İstanbul'da Mehmet Mehdi Efendi ile yaptı. Daha sonra Konya Defterdarı Numan Efendi ile evlenip Konya'ya gitti. Ancak ikinci eşiyle de anlaşamadı. Boşandıktan sonra İstanbul'a döndü. 1892'de yaşamını yitirdi. Topkapı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Konya'da yaşadığı sürede Mevleviliğe ilgi duydu. Mevlevilere katılıp "sikke puşı melâmet" olduğu söylenir.
LEYLÂ HANIM (Saz)
1845'te İstanbul’da doğdu. 1936'da yaşamını yitirdi. Hekimbaşı İsmail Paşa’nın kızı. Babasının görevi nedeniyle çocukluk çağında yedi yıl kadar sarayda kaldı, iyi bir eğitim aldı. Şairliğinin yanı sıra bestekârlığı ile de tanınır. Medeni Aziz Efendi'den klasik Türk müziği dersleri aldı. İki yüze yakın beste yaptı. Bu bestelerin çoğu günümüzde de dinleniyor. Fıtnat Hanımla birlikte dergilerde açık imzası görülen ilk kadın şairlerden. Şiir yazmaya 16 yaşında başladı. Divan geleneğinin bir izleyicisi olarak yazdığı şiirlerini Solmuş Çiçekler adlı kitapta topladı. Saray çevresini ve âdetlerini anlatan anılarıyla da ünlü. İlki bir yangında yok olan anılarını ikici kez yazmak zorunda kaldı. Bunlar 1920'de Vakit gazetesinde yayınlandı ve çok ilgi çekti. Fransızca'ya çevrilerek basıldı.
NİGÂR HANIM
1856'da İstanbul'da doğdu. Macar Osman Paşa'nın kızı. Kadıköy Fransız Mektebi'ndeki öğreniminden sonra özel hocalardan edebiyat, Arapça, Farsça ve musiki dersleri aldı. Çok iyi piyano çaldığı ve sekiz lisanda konuştuğu biliniyor. Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem etkisinde şiir ve düzyazılar yazdı, çeviriler yaptı. Şiirlerinin bir bölümü "Uryan Kalp" takma adıyla Servet-i Fünun dergisinde yayınlandı. Bu şiirler, umutsuzluk, acı ve keder dolu oluşlarıyla dikkat çeker. Yaşadığı dönemde ilk örnekleri verilen Milli Edebiyat akımına katılmadı. Hece ölçüsüne ve dilde sadeleşmeye karşı çıkan görüşleriyle çağdaşı gelişmelerin uzağında kaldı. Batılı Türk edebiyatının bir kadın kaleminden çıkan ilk şiir kitabı "Efsus"u yazdı. "Elem teraneleri" diye adlandırdığı şiirleri, döneminde kadınlara yazma ve yayımlama cesareti verdi, erkek yazarlar üzerinde de önemli etki yaptı. Tanzimat ve Servet-i Fünun arasında bir "ara nesil" şairi sayılır. Evindeki edebiyat sohbetlerinde kadın-erkek, Batılı-Doğulu konukları ağırlayan bir entelektüeldi. Döneminde kadının sosyal hayattaki yerinin değişmesi gerektiği görüşüne öncülük etti. Giyim-kuşamı, konuşması, davranışlarıyla kendini topluma kabul ettirdi. Hanımlara Mahsus Gazete'nin başyazarı. 2. Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi. Parlak yaşantısı, ilerleyen yıllarda derin bir yalnızlığa dönüşünce umutsuzluğu ve kederi arttı. Hayatını, elemlerini, ümitlerini anlattığı günlükleri yayınlanmadan yıllarca Aşiyan Müzesi'nde bekledi. 1918'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Yazıldığı dönemde oynanan (1912) fakat basılmayan Gırive adlı bir oyunu da var.