Masal Kitaplarından...

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Hepimizde vardır mini miniler.

Her gece masal isterler.Hepde aynıdır anlattıklarımız.

Azıcık değişikliğe ne dersiniz?

İşde size masal kitaplarından kısa kesitler...


İyi Kalpli Kurt

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde yemyeşil bir vadide güzel mi güzel, yumusacık tüyleri olan sevilmli bir kuzu varmış.Bu sevimli kuzuyu herkes cok severmiş.Tatlı kuzucuk o kadar neşeliymiş ki tüm hayvanlar onun gibi mutlu ve neşeli olmak istermiş.Kuzucuk arkadaşlarını hep güldürür eylendirirmiş.O nedenle arkadasları bir an olsun kuzucuğun yanından ayrılmak istemezlermiş.

Bir gün minik kuzucuk nasıl olduysa olmuş sürüden ayrılmış ve otlaya otlaya,güle oynaya evinden arkadaslarından bayağı uzaklaşmış.Gölge bir ağac bulmuş.Ağacın dibinde oturmuş ve uyumaya başlamış.O sırada ordan geçmekte olan kurt bizim minik kuzuyu görmüş ve kuzuya yaklaşmış.Tam azını açmış kuzuyu yutacakken kuzu gözünü açmış,"Aaaa merhaba zalim kurt sana inanamıyorum yoksa ben uyurken beni yiyecekmiydin? yok yok benim gibi tatlı sevimli bir kuzu yenir mi hiç? bukadar zalim olcak deyilsin ya" demiş gülerek.Kurt kuzunun gülerek mutlu bir şekilde bunları sölemesine anlam verememiş.Kuzu o kadar mutlu ve neşeliymiş ki kurt kuzuyu yiyeceği için kendinden utanmış."Nasıl olurda bu kadar iyi niyetli olur.Benim için kötülüğü aklından bile geçirmeyen bir kuzuyu nasıl yerim"demiş kendi kendine.Kurt,"kuzucuk bu sefer seni bağışlıyacağım fikrimi değiştirmeden hemen buradan uzaklaşsan iyi olur.Ama önce sana birşey soracağım.Nasıl oluyor da seni yiyeceğim anda bile hala bukadar mutlu,neşeli ve olumlu olabiliyorsun? benden hiç korkmuyormusun"demiş.

Kuzu,"ben herzaman en kötü anda bile olumlu düşünmeye çalışırım.İyi düşünürsem,mutlu olursam herzaman iyi olacağımı bilirim. Kötü düşünürsem ve kötülük yaparsam da kötülüğün gelip beni bulacağına inanırım.Mesela sen hep mutsuzsun çünkü herzaman kötülük yapiyorsun aklın fikrin kötülükte ayrıca cok zalimsin ayrıca cok acımasızsın.Herkes senden çok korkuyor adın geçtiğinde tirtir titriyor.

Eyer sen de benim gibi mutlu olmak istersen iyilik yap ve iyilik bul kimseyi incintme.Unutmadan beni yemediğin için sana teşekkür ederim.Ve minik kuzu oradan hemen uzaklasmış

Kurt minik kuzunun dediklerini düşünmüş kuzunun kendisine teşşekür etmesine cok şaşırmış çünkü ilk kez birisinin kendinesine teşekkür ediyormuş.


Kurt, kuzunun ona teşşekür etmesinden dolayi cok mutlu olmuş.Ve o gün den sonra zalim kurt gitmiş yerine iyilik sever bir kurt gelmiş.

ALINTIDIR
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Tavşan ve Sihirbaz

Günlerden bir gün şehir şehir dolaşıp gösteri yapan bir sirkin içersinde sihirbazlık yapıp hayatını kazanan bir sihirbaz varmış.Bu sihirbazın en güzel gösterisi şapkadan tavşan çıkartıp sonra tavşanı şapkasının içersinde kaybetmekmiş.Gösteri o kadar çok beğinilmiş ki herkes sirkin kendi şehrine gelmesini istiyormuş.Bu gösterilerde çok kalabalık oluyormuş.

Sihirbazda o yüzden kendisiyle çok gurur duyoyormuş ama zavallı tavşanı hiç düşünmüyor ve ona çok kötü davranıyormuş.Halbuki tavşanda gösterinin en önemli parçasıymış .Ama sihirbaz her şeyi kendi marifeti olarak görüyormuş.

Tavşancık bu duruma çok üzülüyor ve artık gösterilere çıkmak istemiyormuş.Bir gece tavşancık uyurken rüyasında tavşan perisini görmüş.Tavşan perisi "Üzülme ertesi günki gösteriye herzamanki gibi çık gerisini merak etme ben orada olacağım"demiş.

Tavşancık neşe içersinde uyanmış.Herzamanki gibi günlük işlerini yapıp akşamki gösterisini beklemeye başlamış.Akşam olmuş ve sirkte herkes gösterilerini sergilemeye başlamış.Sirk her zamanki gibi çok kalabalıkmış.Aslanlar,filler,palyaçolar bütün hayvanlar gösterilerini yapmışlar.Sıra sihirbaza gelmiş.Herkes sihirbazın muhteşem gösterisini bekliyormuş.Sihirbaz bütün hünerlerini göstermiş.

Herkesin merakla beklediği şapka gösterisine en sonunda sıra gelmiş.Herkes nefesini tutmuş ve sihirbaza dikkatlice bakmaya başlamış.Sihirbaz tavşanı şapkasına sokmuş ve gösteri başlamış.

Tavşan hakikatende şapkanın içine girmiş.Tavşan perisi de gösteriyi seyrediyormuş.Peri değneği ile tavşana bir büyü yapmış ve tavşancık yok olmuş.Halk büyük bir çoşkuyla sihirbazı alkışlıyormuş.Sıra tavşanı geri getirmeye gelmiş.ama sihirbaz ne yaptıysa tavşan geri gelmiyormuş.Seyirciler tavşanı geri getiremediği için sihirbaza kızmaya başlamış.Sihirbaz ne olduğunu bile anlayamadan sirkin sahibi sihirbazı sirkten kovmuş.

Tavşancık da tavşan perisin yardımıyla tavşanlar ülkesine gitmiş.Orada kendisi gibi yetenekli bir sürü tavşan varmış.Tavşan orada istediği gibi gösteri yapmaya başlamış.Gösterilerini arkadaşlarına sergilemiş ve kısa zamanda onların sevgisini kazanmış.

Tavşancık geri kalan hayatını tavşan ülkesinde mutlu bir şekilde geçirmiş.Sihirbazmı?Sihirbaz da en değerli varlığının tavşan olduğunu onu kaybedince anlamış.Gerçi anlamış anlamasına ama biraz geç olmuş ne yazıkki bir daha hiçbir gösteriye çıkamamış.

O GÜNDEN SONRA SAHİP OLDUĞU ŞEYLERE DAHA ÇOK DEĞER VERMİŞ.

ALINTIDIR
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Amiral Barbaros

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzaklarda bir ülkede yaşayan Akdeniz'in hakimi diye bilinen ünlü bir korsan varmış.Denizlerde köle ticareti yapan ülkelerin ne kadar gemisi varsa hepsinin hazinelerini bir bir alır,şehirde nekadar fakir insan varsa onlara dağtırmış.

Vikingler'den,Venedikliler'den tutun da Hindistan'a kadar tüm soyguncular ondan çok korkarmış.Adaların yanından her geçişinde Malta şövalyelerinin şatosunu topa tutar,onları çıldırtırmış.Ülke kralları Korsan Barbaros'u çok sevmese de halk Korsan Barbaros'u çok severmiş.

Bir gün kral askerlerine
"Korsan Barbaros'u yakalamalıyız;halkın bize saygısı kalmadı "demiş.Hemen bir ticaret gemisi hazırlatmış içine de bir sürü asker doldurup yola çıkarmış.İyice açıldıktan sonra geminin yelkenlerini indirip Korsan Barbaros'u beklemeye başlamışlar.

Korsan Barbaros da olan bitenden habersiz denizlerde dolaşıyormuş.Tam bugün bir gemi bulamadık derken gözüne kralın ticaret gemisi takılmış.Adamlarına,"Gemiye doğru gidelim" demiş.Gemiye çıktıklarında kralın askerleri hep birden Korsan Barbaros ve tayfasına saldırıp onları kıskıvrak yakalamış.

Kral halkına Korsan Barbaros'un yakalandığını söylemesi için davulcular çıkarmış.Halk duyduklarına inanamıyormuş.Çok sevdikleri korsan yakalanmış.Öyle çok üzülmüşler ki kimse bir biriyle konuşmuyormuş.Pazar yerinde kimsecikler yokmuş,sokaklar bomboşmuş.Kral vezirine:"Bak bakalım halk hakkımızda ne düşünüyor"demiş.Vezir de kıyafetlerini değiştirip hemen yola çıkmış.Ama maalesef kimsenin yüzü gülmüyormuş.

Vezir nereye gitse herkesi canı sıkkın,bir köşede oturuyor oflayıp puflar bir vaziyette görüyormuş.Vezir merak edip,"Ne oldu neyiniz var"diye sormuş.Halk da çok sevdikleri Korsan Barbaros'un başına gelenleri anlatmış.Vezir,"Tamam da siz sevineceğinize neden üzülüyorsunuz"demiş.Bu sefer halk Korsan Barbaros'un aslında çok iyi ve yardımsever biri olduğunu ,kazandığı ganimeti halka nasıl dağıttığını vezire anlatmış..Vezir hemen kralın yanına gitmiş ve duyduklarını krala söyemiş.Kral uzun uzun vezirini dinldikten sonra Korsan Barbaros'u huzuruna çağırıp bir daha korsanlık yapmaması şartıyla kendisini affedeceğini söylemiş.Korsan Barbaros ve halk,krallarının bu kararına çok sevinmişler.Kral da Korsan Barbaros'u donanmasının komutanı yapmış ve ülkelerinde huzur içerisinde korkusuzca yaşamışlar.

ALINTIDIR
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Gürültücü Çocuk

Gürültücü çocuğu hiç kimse sevmezdi. Çünkü o kadar gürültü yapardı ki yer yerinden oynardı. Hele yürürken çıkardığı sesler dayanılacak gibi değildi. O sokağa çıktığı zaman herkes evine koşar, kapıyı pencereyi sıkı sıkı örterdi.

Bir gün annesi gürültücü çocuğu ekmek almaya gönderdi.

Gürültücü doğru fırına gidip bağırdı:

- Bir tane ekmek istiyorum!

Öyle bağırdı ki arabasında uyumakta olan minik bebek ağlamaya başladı. Bebeğin annesi gürültücüye dönerek “Ne düşüncesiz çocuksun ! Biraz yavaş konuşamaz mısın sen?” diye söylendi. Ama bizim gürültücü çocuk hiç akıllanmadı. Eve dönerken başladı gülmeye. Kahkahaları her yeri çınlatıyordu.

Pencereden genç bir hanım başını uzatıp gürültücüye seslendi:

- Neden bu kadar hızlı gülüyorsun? Çocuğum hasta ve başı çok ağrıyor. Sesin onu rahatsız etti. Haydi git buradan!

Gürültücü çocuk daha da çok gülmeye , gümbür gümbür sesler çıkarmaya başladı.

Artık ona bir ders vermenin zamanı gelmişti. Bütün mahalle halkı toplanıp konuştular.

Ertesi gün gürültücü çocuk ekmek almak için fırına girdi. Her zamanki gibi bağırmaya başladı :

- Bir tane ekmek istiyorum.

Ama fırıncı hiç oralı olmadı; duymamış gibi davrandı. Gürültücü çocuk daha da bağırdı:

- Bir tane ekmek istiyorum dedim!

Fırıncı yine ses çıkarmadı.

Gürültücü çocuk çaresiz fırından çıktı.

Yürürken “takır tukur”sesler çıkarıyor, ıslık çalıyordu.

Evin önünden geçerken biri pencereyi açtı ve gürültücü çocuğun başına bir kova soğuk su döktü. Gürültücü titremekten hiç ses çıkaramaz oldu.

Sonra doğruca evine gidip olanları düşündü. Çevresine ne kadar saygısızca davrandığını anladı.

O gün bu gündür gürültücü çocuk bir daha hiç gürültü yapmadı.

ALINTIDIR
 

Kristen Stewart

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
47.857
Tepki
49.341
Puan
113
Yaş
39
Konum
Çıkmaz Sokak
Çok güzel bunlar pisim kızıma anlatıyım

daha bu gece başımı yedi anne masal anlat ann emasal anlat

bi taneyle de yetinmiyo küçük hanım

anlatınca en az beş tane anlatıcaksın:dusun:
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Ne guzel.Yaratıcılık dunyası uçsuz bucaksız cocuklarınız var.Allah saglık sıhhat versın ınsallah
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
KIYMETLİ TUZ

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Pire berber iken, deve tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.

Tıngır elek, tıngır felek demişler, bu masalı şöyle anlatmışlar.Bir varmış, bir yokmuş, evvel zamanda bir padişah ile bunun üç kızı varmış. Bir gün bu padişah kızlarını başına toplamış, beni ne kadar seversiniz? Demiş. En büyük kız dünyalar kadar, ortanca kızı kucak kadar, küçük kızı da tuz kadar severim demiş.

Padişah küçük kızın cevabına çok sinirlenmiş, insan tuz kadar sevilir mi demiş, ardından küçük kızını cellada teslim etmiş. Cellat, kızı kesmek için dağa götürmüş. Kız cellada yalvarmış, sen de babasın, bana kıyma demiş.

Cellat, kızın yalvarmalarına dayanamamış, onun yerine bir hayvan kesmiş, kızın gömleğini kesilen hayvanın kanına bulayıp padişaha getirmiş.

Küçük kız yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, bir köye ulaşmış. Orada köyün zenginlerinden birine kul köle olmuş, büyümüş, çok güzel bir kız olmuş. Güzelliği ilden ile, dilden dile yayılmış, kısmet bu ya bir başka padişahın oğluyla evlenmiş.

Aradan bir hayli zaman geçmiş, başından geçenleri kocasına anlatmış, babamları yemeğe çağıralım demiş. Kocası da olur demiş. Gereken hazırlıklar yapılmış, padişah babası ziyafete çağrılmış.

Kızın padişah babası söylenen günde avanesiyle birlikte ziyafete gelmiş. Padişah ve beraberindekiler sofraya oturduğunda yemekler sırayla gelmeye başlamış. Ama kız, aşçısına bütün yemeklerin tuzsuz olmasını tembih etmiş. Padişah hangi yemeğe saldırdıysa eli geri gitmiş, yemeklerin hiçbirini yiyememiş.

O sırada küçük kızı padişahın sofrasından ayağa fırlamış. Padişahım, duyduğuma göre sen küçük kızını seni tuz kadar seviyormuş dediği için öldürtmüşsün demiş. Padişahın söz söylemesine fırsat vermeden işte o küçük kız benim demiş ve bütün yemekleri tuzsuz yaptırdım ki kıymetimi anlayasın sözlerini eklemiş.

Padişah yaptığından utanarak küçük kızının boynuna sarılmış, tuzun ne kadar kıymetli olduğunu anlamış. Ondan sonra yeni bir dönem başlamış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

ALINTIDIR
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Küçük Kibritçi Kız

O gün yılın en soğuk günüydü.Bütün bir günün ardından,kar yağışı durmuş ama soğuk iyice kendini hissettirmeye başlamıştı.Havanın kararmasıyla birlikte,sokaklarda bir telaş başlamıştı.Herkes,bir an önce sıcak evine gidebilmek için,acele ediyordu.Alışveriş yapanlar,bir yerlere yetişmek isteyenler oradan oraya koturuyordu.Artık hava iyice karamıştı.Soğuk ise şiddetini arttırarak devam ediyordu.Kalabalık sokaklar tenhalaşmaya başlamıştı.İşte bu sırada,küçük bir kız belirdi sokağın başında.

Yanından geçenler ona hayretle bakıyorlardı.Çümkü bu soğuk kış gecesinde,küçük kızın üzerinde sadece bir hırka vardı.Eski püskü ayakkabılarının içindeki minil ayakları çorapsızdı.Üşüdüğü her halinden belli oluyordu.Küçğk kız etrafındaki insanlara titrek sesiyle seslenmeye çalışıyordu.

-Kibritçi!Bir kutu kibrit almazmıydınız?

Soğuktan Kızarmış ellerini,hırkasının içine sokarak ısıtmaya çalışıyordu.Ama bunun işe yaradığını söylemek olanaksızdı.Zorda olsa yürümeye çalışıyor,zaman zaman yorgunluktan sendeliyordu.Ama asla vazgeçmiyordu.İstediği tek şey,elindeki kibritleri satıp bitirmekti.Kafasındaki bu düşünce ile etrafına pek bakmadan yürüyordu.Bu yüzden geçen arabalardan biri,az kalsın on açarpıyordu.Ama o bunun farkında bile değil.Artık ayakları hissetmez olmuştu.Gözlerini umutsuzca etrafdaki evlere çevirdi.Bir süre önce etrafındaki insanlar,şimdi sıcak evlerine varmışlardı.Hatta bazıları yemek masasının etrafında toplanmışlardı bile.

Küçük kızda,şu an sıcak bir odada yemek yemek istiyordu.Yiyeceği yemeğin,onun için hiç önemi yoktu.Sadece sıcak olması yeterliydi.Yemek hayallerinden onu,yanına yaklaşan bir sokak köpeği uyandırmıştı.O da küçük kız gibi,tekrar yağmaya başlayan karın altında tek başınaydı.Küçük kibritçi kız kuytu bir saçak altına sığındı.Büzüldü...İçinin titrediğini hissediyordu.Birden gözü elindeki kibritlere takıldı.

-Birini yaksam ne güzel ısıtır beni,diye söylendi kendi kendine.Beklemeden yaktı birini.Çok güzeldi.Bir şamdana benzetti küçük kız bunu .Yanan kibrtin alevi,onu hayaller alemine götürmüştü şimdi.

Çok sevdiği anneannesi geldi gözünün önüne.Kollarını açmış,gülümseyen bir yüzle onu çağırıyordu.Küçük kız yıllar önce ölen anneannesini çok özlediğini fark etti.Anneannesi onu elinden tuttu ve birlikte yükseklere doğru uçtular.

Küçük kibritçi kız,bir daha hiç ayrılmayacaklarını anlamıştı.Tanrı'nın evinde sonsuza dek birlikteydiler artık.Çok mutluydu küçük kibritçi kız.Hayatında hiç bu kadar mutlu olmamıştı.

Sabah olduğunda,akşam yattığı yerde buldular küçük kibritçi kızı.Etrafında pek çok yanmış kibrit vardı.Yüzündeki tatlı gülümseme onun mutluluğunu açıkça gösteriyordu.

ALINTIDIR...
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
HANSEL VE GRETEL

Çok eskiden,orman kenarında bir küçük köyde,Hansel ile Gretel adlı iki kardeş yaşarmış.Kardeşler her gün ormanda dolaşmaya çıkarlarmış.O gün,ormanda hiç gitmedilkeri kadar uzaklara gitmişler.Farkında olmadan geldikleri bu yerde üzeri şeker ve çikolata kaplı bir ev görmüşler..Şeker ve çikolatayı çok seven kardeşler hemen koşup,doyasıya yemeye başlamışlar.Birden açılan kapıda,beliren yaşlı çirkin cadı,onları çok korkutmuş.Ancak,çirkinliğinden beklenmeyecek kadar tatlı bir sesle konuşmuş yaşlı cadı.

-Sevgili yavrularım!...İçeride çok daha lezzetli şekerler var.Gelin de bunlardan da tadın!

Çocuklar yiyecekleri şekerlerin heyecanı ile girmişler içeri.İçeri girer girmez,cadının o tatlı ve nazik hali yerini korkunç ve çirkin bir yüze bırakmış.Ardından Hansel'i tuttuğu gibi bir kafese kapatıvermiş.

-Sizlerle doyuracağım karnımı,benim tatlı şekerlerim,deyip,korkunç bir kahkaha atmış.

Gretel'i de mutfağa sürükleyen cadı;
-Hemen yemek yapmaya başla!Kardeşin şişmanlamalı ki,lezzerli bir yemek olsun,diye bağırmış.

Böylece cadı hergün kafese gidip Hansel!i kontrol ediyormuş.

-Hiç şişmanlamıyor bu,diyerek kızıyormuş.

Ardından,mutfaktaki Gretel'in yanına gelerek;
Oysa karanlık kafeste,Hansel'i tuttuğunu sanan cadı,bir tavuk kemiğini tuttuğunun farkında bile değilmiş.

-Daha çok yemek yap!Daha çok! diye bağırıyormuş.

Hansel'in hiç şişmanlamamsı,cadıyı çıldırtıyormuş adeta.

-Hala çok zayıf!Yaptığın yemekler,neden bir işe yaramıyor!diye Gretel'e bağırıyormuş.

Çirkin cadı,artık ne yapacağını şaşırmış.Son olarak aklına fırın gelmiş.

-Acaba yaptığın yemekler iyi pişmiyor da Hansel ondan mı yemiyor?diye söylenmiş.

Doğruca fırına koşmuş kapağını açıp,büyük bir dikkatle bakmış içeri.Bunu yaparken,Gretel'in sessizce yanına yaklaştığını fark etmemiş.Bunu fırsat bilen Gretel,olanca gücüyle,cadıyı fırının içine itivermiş.Cadıne olduğunu bile anlayamadan,fırınıniçini boylamış.Korkunç çığlıklar atan cadı,kapanan fırından kurtulamamaış ve yok olup gitmiş.

-İşte kötülerin sonu bu!diye bağırmış Gretel gururla.

Ardından hemen Hansel!i kapatıldığı yerden kurtarmış.İki kardeş birbirlerine sevgiyle sarılıp,arkalarına bile bakmadan oradan uzaklaşmışlar.

ALINTIDIR...
 
OP
kedijik

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
YOKSUL ODUNCU

Yoksul bir oduncu, ıssız bir ormanın kıyısındaki küçük bir kulübede karısı ve üç kızıyla birlikte oturuyormuş. Bir sabah yine işine giderken karısına demiş ki "Bugün öğle yemeğimi büyük kızla ormana gönder. Çünkü öğleye kadar işimi bitiremeyeceğim. Kız yolunu şaşırmasın diye yanıma bir torba darı alıp yollara serpeceğim." Güneş ormanın tepesine kadar yükselince, kız bir tas çorbayla yola çıkmış. Fakat ormanlarda, kırlarda uçuşan serçeler, çayır kuşları, ispinozlar, kara tavuklar, kanaryalar darı tanelerini çoktan toplayıp yemişlermiş. Bu yüzden kız yolu bulamamış. Gün batıncaya, gece oluncaya kadar sağ ve esen dolaşıp durmuş. Gecenin karanlıkları içinde ağaçlar uğulduyor, baykuşlar ötüyormuş. Kızın içine bir korku girmeye başlamış. O sırada uzakta, ağaçların arasında parıldayan bir ışık görmüş. "Orada insanlar olsa gerek. Bunlar beni gece yanlarında misafir ederler" diye düşünmüş; ışığa doğru ilerlemiş. Çok geçmeden bir evin önüne varmış. Pencerelerinde ışık görünüyormuş. Kız kapıyı çalmış. İçeriden boğuk bir ses "gel" diye bağırmış. Kız evin karanlık taşlığına girmiş. Odanın kapısını vurmuş. Aynı ses "girsene içeri" demiş. Kız kapıyı açtığı zaman saçı sakalı bembeyaz bir adamın masanın başında oturduğunu görmüş. Adam yüzünü iki eliyle kapamışmış. Ak sakalı masanın üzerinden yere kadar uzanıyormuş. Sobanın yanında üç hayvan uzanmış, yatıyormuş: küçük bir horoz, mini bir tavuk, alaca tüylü bir inek.. Kız başından geçenleri yaşlı adama anlatmış. Geceyi geçirmek için ondan bir yer istemiş. Adam hayvanlara seslenmiş "güzel tavuk, güzel horoz, alacalı güzel inek! Ne dersiniz buna siz? " Hayvanlar hep bir ağızdan "bizce uygun" demişler. Yaşlı adam kıza dönerek "burada her şeyden bol bol var! Haydi ocağa git, bize akşam yemeği pişir" demiş. Kız mutfakta ne aradıysa bulmuş. Güzel bir yemek pişirmiş, ama hayvanları hiç düşünmemiş. Doldurduğu tabakları sofraya getirip koymuş. Ak saçlı adamın yanına oturmuş, karnını tıka basa doyurduktan sonra "o kadar yorgunum ki demiş, uzanıp uyuyacağım yatak nerde? " Hayvanlar seslenmişler "onunla yedin içtin bizleri düşünmedin. Geceyi nerede geçirirsen geçir! Bunun üzerine yaşlı adam "haydi merdivenden yukarı çık. Orada iki yataklı bir oda göreceksin. O yatakları düzelt, beyaz keten çarşaflarını yay. Biraz sonra ben de gelip yatarım" demiş. Kız yukarı çıkmış. Yatakları düzeltip çarşaflarını yaydıktan sonra, yaşlı adamı beklemeden, bunlardan birinin içine girip uzanmış. Bir süre sonra ak saçlı adam gelmiş. Elindeki ışığı kızın yüzüne tutmuş. Başını sallamış. Kızın derin uykuda olduğunu görünce döşemedeki kapağı açmış. Kızı, odanın altındaki mahzene indirmiş.

Akşam üstü ortalık kararırken oduncu evine dönmüş. Kendisini bütün gün aç bıraktığı için karısına çıkışmaya başlamış. Kadın "benim suçum yok. Kız yemeği alarak çıkıp gitmişti... Herhalde yolunu şaşırmış olacak..Sabahleyin dönüp gelir." Oduncu güneş doğmadan kalkmış. Yine ormana gidecekmiş. Bugün de öğle yemeğini ortanca kızın getirmesini tembih etmiş: "Yanıma bir torba mercimek alıyorum. Taneleri darınınkinden iridir. Kız bunları daha iyi görür, yolunu şaşırmaz!" Öğle üzeri kız yemeği alıp yola çıkmış. Fakat mercimekler ortada yokmuş. Ormandaki kuşlar bunları da, dünkü gibi, yiyip bitirmişlermiş. Kızcağız bütün gün ormanda dolaşıp durmuş. Akşam olunca o da yaşlı adamın evine varmış. İçeri alınmış. Yiyecek bir şeyle, yatacak bir yer istemiş. Ak saçlı adam yine hayvanlara sormuş. "Güzel tavuk, güzel horoz, alacalı güzel inek! Ne dersiniz buna siz?" Hayvanlar aynı yanıtı vermişler "bizce uygun" demişler. Bundan sonra her şey bir gün önceki gibi olmuş: Kız güzel yemekler pişirmiş. Yaşlı adamla birlikte yemiş, içmiş; fakat hayvanları düşünmemiş. Yatacağı yeri sorunca hayvanlar "onunla yedin içtin..Bizleri düşünmedin.. Geceyi nerde geçirirsen geçir!" Kız uykuya dalınca yaşlı adam gelmiş. Kafasını sallayarak kızı seyretmiş. Onu da mahzene indirmiş.

Üçüncü gün sabah oduncu karısına demiş ki bugün bana yemeği küçük kızla gönder! Bu çocuk her zaman usludur, söz dinler. Herhalde dosdoğru yoluna gidecek, öbür haylaz kardeşleri gibi ormanda dolaşıp durmayacak!" Fakat annesi bu kızını da göndermek istemiyormuş. "En sevgili yavrumu da mı yitireyim?" demiş. Adam da "merak etme, kız yolunu şaşırmaz! Bu kez bezelye götüreceğim. Yollara serpeceğim. Bunlar mercimekten daha iridirler. Ona yolu gösterirler." Fakat kız kolunda bir sepetle yola çıktığı zaman kuşlar bezelyeleri yiyip bitirmişlermiş. Kızcağız nereye gideceğini şaşırmış. Üzüntü içindeymiş. Babasının acıkacağını, yiyecek bir şey bulamayacağını, gecikirse anneciğinin merak edeceğini düşünüyormuş. Sonunda ortalık kararınca uzaktaki ışığı görmüş. Ormandaki evin yanına varmış. Geceyi orada geçirmesini güler yüzle rica etmiş. Ak sakallı adam yine hayvanlara sormuş "güzel tavuk; güzel horoz, alacalı güzel inek! Ne dersiniz buna siz.?" Onlar da bir ağızdan "bizce uygun" demişler! Bunun üzerine kız, önünde hayvanların yattığı sobaya doğru gitmiş. Tavukla horozun parlak tüylerini okşamış. Alaca ineğin alnını hafif hafif kaşımış. Yaşlı adamın isteği üzerine güzel bir çorba pişirmiş. Tasa koymuş. Sofraya getirmiş. Sonra "ben karnımı doyururken bu hayvancıklara hiçbir şey yok mu? Dışarıda her şeyden bol bol var. Önce onlara yiyecek getireyim" demiş. Dışarı çıkmış; arpa getirerek tavukla horozun önüne serpmiş. İneğe de bir kucak dolusu güzel kokulu saman vermiş: "Afiyetle yiyin sevgili hayvanlar! Susadığınız zaman içersiniz diye size serin su da getireyim" demiş. Bir kova su getirmiş. Tavukla horoz hemen kovanın kıyısına sıçramışlar, gagalarını suya daldırmışlar; sonra kafalarını havaya kaldırmışlar. Böylece su içmeye başlamışlar. Alaca inek de bu sudan kana kana içmiş. Hayvanlar yemlerini yiyince kız, yaşlı adamın yanına giderek sofraya oturmuş. Ondan artan yemekleri yemiş. Çok geçmeden tavukla horoz başlarını kanatları arasına sokmaya başlamışlar. Alaca inek de gözlerini kapamış. Bunun üzerine kız "artık ben de dinlenmeliyim" demiş. Kız merdivenlerden çıkmış, yatağı düzeltmiş, tertemiz örtüler örtmüş. İşi bitince yaşlı adam gelmiş, yataklardan birine yatmış. Ak sakalı ayaklarına kadar uzanıyormuş. Kız ikinci yatağa girmiş, duasını etmiş, uykuya dalmış. Küçük kız gece yarısına kadar rahat bir uyku uyumuş. Fakat ondan sonra evin içinde bir karışıklık olmuş. Evin köşe bucağından gıcırtılar, çıtırtılar duyuluyormuş. Kapılar kendiliğinden açılıyor, duvarlar yumruklanıyormuş. Tavanın kirişleri yerlerinden fırlayacaklarmış gibi büyük bir gürültü olmuş. Az sonra daha güçlü bir çatırtı duyulmuş. Bu kez de evin damı çöker gibi olmuş. Sonunda her yanı yine sessizlik kaplamış. Keza hiçbir şey olmamış. Yattığı yerden kımıldanmamış, yine uykuya dalmış.

Sabahleyin ortalık aydınlandıktan sonra uyandığı zaman bir de ne görsün? Kendisi büyük bir salonun ortasında yatıyormuş. Kız sanki bir saraydaymış. Duvarlarda yeşil ipekten fon üzerinde altından çiçekler fışkırıyormuş. Yatak fil dişindenmiş. Üstündeki yorgan kırmızı kadifedenmiş. Yanındaki bir sandalyenin üzerinde incilerle işlenmiş bir çift terlik duruyormuş. Kız bunları düşte gördüğünü sanmış. Fakat içeriye çok şık giyinmiş üç uşak girmiş. Ne gibi buyrukları olduğunu sormuşlar. Kız "gidin, şimdi yataktan kalkacağım, yaşlı adama çorba pişireceğim. Güzel tavukla güzel horoza, alacalı güzel ineğe de yem vereceğim." Kız yaşlı adamın kalktığını sanıyormuş. Onun yatağına bakmış. Fakat yatakta yaşlı adamın yerine yabancı bir erkek yatıyormuş. Dikkatle bakınca bu adamın hem genç, hem de güzel olduğunu görmüş. Adam uyanmış. Yatakta doğrulmuş "ben bir prensim demiş, kötü bir cadı beni ak saçlı, ak sakallı bir yaşlı kılığına sokarak ormanda yaşamaya zorlamıştı.Bir tavuk, bir horoz ve alacalı bir inek kılığında üç uşaktan başka hiç kimse benim yanıma gelemiyordu. Eski durumuma dönmem için yalnızca insanlara değil; hayvanlara da iyilik etmeyi seven, temiz yürekli bir kızın yanıma gelmesi gerekti. İşte bu kız sen oldun. Cadının yaptığı tılsım, bu gece yarısı senin yardımınla bozuldu. Eski orman kulübesi yeniden sarayıma dönüştü."

Yataktan kalkınca prens üç uşağını kızın ana-babasına yollamış. Onları düğüne çağırmış. Bu sırada kız "ama benim öbür kız kardeşlerim nerede?" diye sormuş. Oğlan yanıt vermiş: "Onları mahzene kilitledim. Sabahleyin ormana götürülecekler. Kötü huylarını düzeltinceye, zavallı hayvanları aç bırakmayıncaya kadar bir kömürcüye hizmetçilik edecekler! "

ALINTIDIR...
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst