Leyla'dan Fıkralar

OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Bir iş gezisine çıkan üç mühendis kaza geçirip öte dünyaya gitmiş Öte dünyanın kapısında üçünü de melekler karşılamış ve "her üçünüz de ailelerinizi geçindirmek için bu geziye çıkıp yaşamınızı kaybettiğiniz için cennetlik oldunuz" demiş ve sonra eklemiş "ama Cennet'te uymanız gereken kesin bir kuralımız var Cennet'teki hiç bir kedinin kuyruğuna basmayacaksınız" Üç mühendis cennete girmişler, her yerde kediler varmış
Kuyruklarına basmamak neredeyse imkansız gibiymiş Daha bir saat bile geçmemiş ki, içlerinden biri bir kedinin kuyruğuna farkına varmadan basıvermiş Hemen onları Cennet'e kabul eden melek, yanında asık suratlı sevimsiz mi sevimsiz bir kadınla gelmiş ve "Sen" demiş, "sonsuza dek bu kadınla zincirle bağlı kalacaksın" Hemen zincirler takılmış kalan iki mühendis var güçleriyle kedilerin kuyruğuna basmamaya çalışıyorlarmış ama bir tanesi yine farkında olmadan bir kedinin kuyruğuna basıvermiş Hemen Melek yanında ilkinden de daha sevimsiz bir kadınla gelmiş Kedinin kuyruğuna basan mühendis ne kadar itiraz ederse etsin, gelen sevimsiz kadına zincirle bağlanmış Zincir cezası almayan kalan mühendis ise kedilerin kuyruklarına basmamak için neredeyse hiç kıpırdamıyormuş Yaklaşık bir ay geçmiş Bir bakmış ki Melek yanında dünyalar güzeli bir kadınla gelivermiş Mühendis "Tamam" demiş "Baktılar ki çok dikkat ediyorum, beni ödüllendirecekler" Melek "Sen" demiş "sonsuza dek bu kadınla zincirle bağlı kalacaksın" Hemen zincirler takılmış Mühendis sevinç içinde zincirlendiği kadına bakmış "Seni kedilerin kuyruğuna basmadığım için getirdiler" değil mi demiş Kadın dönmüş "Hayır" demiş, "Ben bir kedinin kuyruğuna bastım da ondan getirdiler":D
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
YAŞANMIŞ BİR 112 HİKAYESİ

Gece yarısı tuvalete kalkan bir adam lavaboya giderken
evin içinde birini görmüş ve bu kişiye yumruk atmış
Meğerse gördüğü aynadaki yansımasıymışYumruğu aynaya
gelince kesilen eli kanamaya başlamışGürültüye eşi uyanmış ve Eşinin
elini görünce koşmuş alkollü Pamuk yapıp eşinin yarasına basmış Adamın
açık,kanayan yaralası alkolle daha da acımış ve adam sinirlenerek tuvalete
atmış pamuğuSonra sıkıştığı için tuvalete oturmuş bu arada da bir sigara
yakmışkibritini de tuvalete atınca poposu alkollü pamukla tutuşmuşCan
havliyle fırlayınca kafasını banyodaki dolaba çarpmış kafası da kanamaya
başlamışadamı yüzü koyun yatıran eşi 112 sağlık
servisini aramışGelen 112 ekibi karşılarında eli kesik ,popsu
yanık,kafası kanayan bir adamı görünce şaşkın bir
şekilde adamı apartman dairesinden indirirken merdivenlerde olayın oluşunu
sormuşlarOlayları anlatan hastayı dinleyince gülme krizine girip sedyeyi
ve adamı düşürmüşleryeni bir 112 getirmişler ki böylece adamı hastahaneye
götürmüşler Adamı ziyaret eden yakınlarına eşi hastahanede sakın nasıl
olduğunu sormayın diye sıkı sıkı tembih ediyormuş
__________________
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Akıl hastanesini ziyaret eden hasta yakını başhekime: Hastalarınızın iyileştiğini nasıl anlıyorsunuz? diye sormuş

Kolay diye cevap vermiş başhekim, ‘’Bir banyo küvetini dolduruyoruz, hastaya 1 çay kaşığı, 1 çay fincanı ve 1 plastik kova verip küveti boşaltmasını istiyoruz…’’

‘’Tamam anladım…’’ demiş ziyaretçi, ‘’Normal bir insan çay kaşığı ve fincandan büyük olduğu için plastik kovayı kullanmalıdır…’’


‘’Hayır demiş başhekim, Normal bir insan tabi ki küvetin tıpasını çıkartır… Sizin yatağınızı pencere kenarına hazırlatmamı ister misiniz?
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
böyle anne akıllara zarar
Mehmet ile Handan öğrenci olup, aynı evi paylaşmaktadırlar
Bir gün Handan ve Mehmet, Mehmetin annesini yemeğe davet
ederler,Mehmetin annesi akşam yemeği süresince Handanı uzun uzun süzer ve aslında Handanın çok alımlı ve güzel bir kız olduğunu , acaba aralarında ev arkadaşlığından daha ileri bir boyutta bir ilişkinin mevcut olup, olmadığını merak eder

Aklını okumuşçasına Mehmet annesine der ki: Ne düşündüğünü biliyorum ama emin ol ki sadece ev arkadaşıyız, ötesi yok
Akşam yemeğinden sonra Mehmetin annesi evine döner
Aradan bir iki gün sonra Handan der ki: Mehmet,annen bize yemeğe
geldiğinden beri gümüş çorba kasesini bulamıyorum

Mehmet yanıtlar: Annemin almış olabileceğini tahmin etmiyorum ama ben
yine de kendisine bir mektup yazayımOturur ve yazar:

Anneciğim,Gümüş çorba kasesini sen aldın demiyorum, ama almadın da
demiyorumFakatkonu şu ki: sen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş
çorba kasesi kayıp sevgiler oğlun Mehmet

Bir hafta sonra Mehmetin annesinden mektup gelir:
Sevgili oğlum: Handanla yatıyorsun demiyorum, ama yatmıyorsun
da demiyorum Fakat konu şuki: Handan kendi yatağında yatıyor olsaydı,
gümüş çorba kasesini çoktan bulmuş olurdu
Sevgiler annen
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
DOĞUŞTANDIR EFENDİM

19Yüzyıl Halk ozanlarından Bayburtlu Zihni(1797–1859)’nin yolu Babıâli’de bir devlet dairesine düşer Devir, İkinci Mahmut devridir ve memur kesim kılık kıyafetlerinde ve de tavırlarında Avrupai değişiklikler kendini göstermiştir


Anadolu kıyafetleri ile gördükleri ozanımızı cahil bir softa zanneden memurlar akıllarınca bu Anadolu köylüsünü alaya almak isterler; “Hocaefendi, siz hem akıllı, hem bilgili bir zata benziyorsunuz Acaba benim kaç yaşımda olduğumu tahmin edebilir misiniz?”

Sorunun hangi maksatla sorulduğunu anlayan Zihni, altmışına yaklaşan zata cevap verir: “Zât-ı âliniz 30-35 civarında gösteriyorsunuz”


Bu cevabı Zihni’nin saflığına veren diğer memurlar da sormaya başlarlar Şairimiz de her birini 15-20 yaş gençleştirerek cevap verir Herkesin yaşı tahmin edildikten sonra oradakilerin amiri olduğu anlaşılan en yaşlı zat tekrar söze karışır; “Efendim, ne güzel tahmin ettiniz Tahminlerinize hayran oldum Bu kabiliyet sizde doğuştan mı var, yoksa sonradan mı kazandınız?”

Zihni taşı gediğine koyar; “Doğuştandır efendim Babam at baytarıydı, bendeniz de eşek baytarıyım”
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Adamın biri ressamdır fakat pek başarılı bir ressam değildir. Haliyle tabloları da pek satılmaz, sefalet içinde sürdürürmüş yaşantısını. Bir gün bu ressamın gazeteci bir arkadaşı kendisini ziyarete gelmiş. Sersefil halini görmüş, üzülmüş biraz. Sonunda dayanamayıp arkadaşına şöyle bir teklifte bulunmuş:

"Gel seni meşhur edeyim!"
- Nasıl yapacaksın ki?
- Her şeyi ben organize edeceğim. Ne dersem aynısını yapacaksın. İşin sonunda kârı yarı yarıya paylaşacağız. Seni çok ünlü ve büyük bir ressam yapacağım.

Ressam hala bön bön bakmakta, arkadaşının motor kayışında bir sıyırma durumu olduğuna kanaât getirmeye başlamaktadır.
- Yahu ben yıllardır resim yaparım, geldiğim yer ortada. Sen nasıl yapacaksın ki bunu, üstelik bu kadar kesin konuşuyorsun?

- Dinle şimdi. Sana bir sergi açacağız. Yeni eserler falan yapmana da gerek yok. Hatta yarım kalmışları bile koyabilirsin, farketmez.

Ressam, arkadaşının kayışını sıyırmadığına, tamamen koptuğuna kanaât getirmiştir artık.
- Eeee?
- Ben bu serginin duyurusunu yapacağım benim gazetede. Köşe yazısı, röportajlar falan yayınlayacağız. "Ünlü ressam.... Yeni sergisinde filanca tarz eserlere yer verecek" gibisinden şeyler yazacağız..

- Ne tarzı?
- Dur yahu, bir dinle hele. Sergi günü geldiğinde sen başına bir bere takacaksın. Keçi sakal da bırakacağız. Sergiye yetişmezse takma sakal yaparız. Gözüne tel çerçeve bir gözlük ve ağzında da bir pipo olacak.

- Ben pipo içmem ki?
- Yahu delirtme insanı. Bir günlüğüne içiver işte, seversin hem... Neyse. Davetliler gelip sergiyi gezmeye başlayacaklar, sen de ortalıkta dolanmaya başlayacaksın. Tabloların fiyatlarını oldukça yüksek tutacağız.İnsanlar tablolara baktıklarında haliyle eleştirecek şeyler bulacaklardır.Sen yanlarına yanaşacaksın. Onlar sana eleştirilerini

söyledikleri zaman, konu ne olursa olsun gözlerinin içine derin derin bakacaksın, pipondan derin bir nefes alıp verdikten sonra ağır bir ses tonuyla:

"Sen hiç deniz gördün mü?", diye soracaksın?
- Hö?
- Tabi onlar da öyle diyecekler ama sen tavrını değiştirmeyeceksin. Sorunu tekrar edeceksin. "Sen hiç deniz gördün mü?". Baktın eveleyip geveliyorlar,dönüp sırtını

gideceksin, başka bir şey söylemeyeceksin.
Bizim ressamın aklına yatmaz bu senaryo. Ne yapılmak istendiğini de anlayamaz. Buna karşın arkadaşı kendinden çok emin ve ısrarcıdır.Parasızlık da had safhadadır aksi gibi. Çaresiz kabul eder ve süreç başlar.

Bizim gazeteci, söz verdiği gibi organize eder sergiyi. Gazetesinde yazılar, röportajlar falan gırla gider. Ünlü ressam bilmem kim, filanca tarzında yaptığı son eserlerini sergiliyordur. Haber birkaç basın organına da sıçrar. Sanat camiasının ilgisi iyice yoğunlaşmıştır. Bu arada bizim ressam en keçisinden bir sakal bırakmış, iyisinden bir pipo temin edip tüttürme talimlerinde bulunmuş ve bitpazarından da bir adet entel gözlüğü takıp Fransız usulü bir berenin altına hepsini yerleştirmiştir, beynini dışarıda bırakarak.

Büyük gün gelip çatmıştır. Sergi açılışı... Davetliler, basın, galeri patronları, yeni zengin olmuş züppeler, "Aman da kültürlü olalım",diyenler, kültürü yılların birikimi değil çarşıdan pazardan alınan bir şey zannedenler, "Zamanı gelince yaparız", diyenler... Bizim ressam da ortalıkta gezmektedir yeni kostümüyle. Resimler ise hatalarla dolu

olarak ortalıkta sergilenmektedir. Vatandaşın birinin yanına yanaşır bizimkisi.
Adam resme küçümser gözle bakar ama resmin fiyatı korkunçtur. Öyle ki bizim ressam bile ürkmüştür fiyatlardan.
Sanatsever: "Üstat, bu resimdeki dağ kompozisyonu... Hani diyecektim ki renk tonları pek natürel değil gibi. Sizce de öyle değil mi?" Zaman gelmiştir. Bizimkisi piposundan derin bir nefes alır. Aynı derinlikte bakışlarla bakar tel çerçeve gözlüklerinin ardından. Ve çıkardığı dumanlar içinden adama şöyle der: "Sen hiç deniz gördün mü?"

Adam afallamıştır. Soru bir dağ manzarası ile ilgilidir.
- Ama beyefendi , bu resim, yani dağın tonlarını diyordum...
Sözünü keser bizimkisi: "Sen hiç deniz gördün mü?"
Adam resme dönüp bir daha bakar. Sanki farklılaşmıştır. Evet ortada belki deniz yoktur ama hayalinde bir deniz göremeyen bir insan olarak dağın tonlarını nasıl eleştirebilir ki? Resim sadece görüleni mi anlatır oysa... Ya görülmeyenler, onları çağrıştıramaz mı? Renkler ille de her şeyin doğasını yansıtırsa fotoğraftan ne farkı kalır resmin?

Bu sanatın ruhu nerededir?
"Özür dilerim üstat!", der ve hemen bir işaretle yardımcısını yanına çağırır, resmi satın almak istediğini, gerekli işlemleri yapmasını söyler.

Ressam şaşırmıştır. Ama şikâyetçi değildir. Nasıl olduğunu anlamamıştır ama bir tablo satmıştır. Hemen başkalarını aramaya koyulur.

Şık giyimli bir bayan dikkatini çeker bir resminin önünde. Aksilik bu ya,tamamlanmamış bir resimdir...
- Oh, üstat, iyi ki geldiniz. Ben size şeyi soracaktım. Bu eseriniz... Sanki anlatılacak şeyler varmış da anlatılmamış gibi... Derin bir pipo nefesi ve derin bir bakışın ardından ölümcül soru gelir:

"Sen hiç deniz gördün mü?"
-Pardon?
-Sen hiç deniz gördün mü?
Kahretsin... İşte sanatçıyla benim farkım. Ben resmin görünenini görebiliyorum. Arkasını göremiyorum. Oysa o... Ruhuna iniyor... Belki anlatmak istediklerini çizmek zorunda bile değil. Daha denizi göremeyen ben fırçanın kıvrımlarındaki duyguyu nasıl algılayabilirim?

Alıyorum! Kaç paraysa... Sanata fiyat biçilmez...
Bu sefer de tutmuştur. Bizimkinin keyfi yerindedir. Ve sonra bir başkası,bir başkası daha... İki gün içerisinde yarım yamalak ne kadar tablo varsa satılır sergide. Diğer gazeteler, yayın kuruluşları röportaj yapmak için sıraya girerler. Ünlü ressam bilmem kimdir artık... Mazide ne olduğu pek de önemli değildir... Sergi bitip hasılat elde edilir. Bu karmaşa içinde gazeteci arkadaşla pek görüşme imkânı da bulamamıştır. İş bitiminde başta konuşulduğu gibi hasılatın bölüşülmesine gelmiştir sıra. Oturup hesap

kitap yaparken pek keyiflidir gazeteci arkadaşı. Ressama dönerek:
"Gördün mü bak...Sayemde ünlü de oldun. Bir sürü de para kazandın. Artık sırtın yere gelmez. Bu iyiliğimi de unutma...şimdi benim payımı ver", der.

Bizimkisi yanıt verir, pipo dumanları ve tel çerçeve gözlüklerinin ardından:
"Sen hiç deniz gördün mü?
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst