Kendi Yazdıklarım...

Ev Kedisi

Daimi Üye
Katılım
9 Ekim 2014
Mesajlar
1.016
Tepki
1.224
Puan
113
Yaş
39
Konum
istanbul
SİGARAYI BIRAKMAK ÜZERİNE


Sigara içmek öyle bir şeydir ki; bir kere alıştıktan sonra sigarayı bıraksanız bile, ömür boyu onun yerini dolduramazsınız. İçinizde hep onun boşluğunu duyumsarsınız. Başka bir şeyle de dolduramazsınız o boşluğu.
Yani izi ömür boyu kalır.

Bazı sigarayı bırakan kişilerde ise koyu bir sigara düşmanlığı başladığını görürüz. Bu durum, bana kalırsa bir çeşit savunma mekanizması olabilir. Şöyle ki; biraz önce bahsettiğim boşluğun yerine sigara karşıtlığını koymak ve bu şekilde kendini ona karşı daha güçlü hissetmek.

Ben de şu sıralar bu boşluk hissine karşı ne yapacağımı bilemez bir durumda olduğumdan, bu konuda biraz fikir yürütmenin ardından bu yazıyı kaleme almaya karar verdim zaten.

Sigaraya hiç başlamamak yapılacak en akıllıca iş olduğu gibi, sigara karşıtı kampanyalarda, gençlere çok iyi empoze edilmesi gereken konuların başında gelmelidir. Yani sigaraya adım atmasına en başından önlem alınmalı, bu merete hiç bulaşmamaları sağlanmalıdır. Sigara kullanan ebeveynleri tarafından, "ağzıma bile sürmedim" tarzında laflar söyleyenlere ne kadar özenildiği, onların ne kadar akıllıca hareket ettiği anlatılmalıdır. Bu çeşit bir "temiz kalma"nın ne kadar önemli olduğu, bir kere başlanırsa bir daha eskisi gibi mutlu olunamayacağı vurgulanmalıdır ki; konunun önemini anlasınlar.

Kimse ömür boyu bu yoksunluk duygusuyla yaşamasın isterim.
Ben ise, bundan sonraki günlerde ne yapacağım konusunda bir karar aldım bunları karalarken; madem bu mücadelem ömür boyu devam edecek, ben de bu şeyin eksikliğini duymaktan bir çeşit haz duymaya çalışacağım.
Beni zorlamasından keyif duyacağım ki; benimle uğraşmayı bıraksın.
Çılgınca gibi geliyor kulağa ama çaresiz, herkes kendine göre bazı çözümler üretmek durumunda, ne yapalım, kendimi kandırmayı deneyeceğim.
Psikolojik bağımlılıktan kurtulmak isteniyorsa, zayıflık anlarında bazı savunma mekanizmalarından medet ummak zorundayız. Daha güçlü olana kadar...

Bu yoldaki herkese başarılar.
 
OP
Ev Kedisi

Ev Kedisi

Daimi Üye
Katılım
9 Ekim 2014
Mesajlar
1.016
Tepki
1.224
Puan
113
Yaş
39
Konum
istanbul
Ev Kedisi Tüyap Kitap Fuarı'nda


Bu sene fuarın ilk günü gitmeye bir hafta öncesinden karar verdiğimiz için son bir haftadır heyecanı vardı içimde. İkinci gidişim olacaktı. İlk kez 2013'te gittiğimde çok acemiydim. Fuarın büyüklüğü, bütün yayınevlerinin orada oluşu ve başımı hangi standa çevirsem ünlü bir yazarla karşılaşmak, beni şaşkına çevirmişti. Bu sefer şaşkın ördek gibi değil, bilinçli bir şekilde dolaşmaya kararlıydım.

Henüz kimse yazmaya başladığımı bilmese de, kendimi bir yazar adayı gibi hissediyor, buna yönelik gözlem yaparak, verimli bir gün geçirmek istiyordum.
Fakat oraya vardığımızda, binlerce kitap arasında dolanırken, iyi kitaplarla karşılaştığımda ezilip yazma sevdamdan bir anda vazgeçerken, hafif içerikli watpad kitapları ile karşılaştığımda ise, aslında yazma işinde çok iyi olduğumu düşünüyordum.
Sonunda yoruldum ve düşüncelerimin bu dalgalı halinden kurtulmak için şöyle bir silkelendim ve normal bir okur gibi dolaşmaya, fuarın tadını çıkarmaya karar verdim.

Daha fuar alanına doğru yürürken bile gençlerin fazlalığını farketmiştim. İçeride de yoğun bir genç katılımcı nüfusu vardı. Genç dediğim basbayağı ortaokul-liseliler toplaşıp gruplar halinde gelmişler. Gençlerin kitaba bu kadar ilgi göstermesi güzel ama açık konuşmak gerekirse kendimizi biraz yaşlı hissetmedik değil bu genç kitlenin arasında.

Bu sene fuarın teması "mizah: hayata gülümseyerek bakmak". Çeşitli söyleşiler yapılacaktı ama biz söyleşilere katılmak yerine kitapların arasında daldan dala dolaşmayı tercih ettik.
Aslında tıpkı bir arı gibi, bir o çiçekten bir bu çiçekten bal almanın tadına vardık diyebilirim.

Aldıklarıma gelince...
Herhalde yazar Sarah Jio'nun fuara katılması dolayısıyla olsa gerek, bir yayınevi şok bir indirim yapıp, onun kitaplarını 5 liradan veriyordu. Ben de fırsattan istifade Sarah Jio serisini tamamlayacak şekilde, bende olmayanların hepsini aldım.
Böylece, kış boyu ne zaman istersem bir kupa kahvemi alıp, Sarah'ın yarattığı başka kadınların bambaşka hayat hikayelerine kendimi kaptırabileceğim.
Bunlardan başka, kapsamlı bir türkçe sözlük, birkaç klasik roman ve değişik bir tür incelemek adına 2 tane de çizgi roman aldım.

Sözleştiğimiz saat geldiğinde, beraber geldiğimiz arkadaşların her biri ayrı salonlarda ve ayrı standlarda olduğundan, toplanmamız epey bir zaman aldı. Bazıları daha alışverişini tamamlayamadığını söylüyor, bazıları ise başka planları olduğu için çıkmakta acele ediyordu.
Doğrusu, beni bıraksalar, ben kapanışa kadar orada kalabilirdim ama çoğunluğa uymak durumunda kaldım.
Galiba en iyisi kitap fuarına yalnız gidip, kendi gönlünce dolaşmakmış.
Bir dahaki sefere artık diyelim...
 
OP
Ev Kedisi

Ev Kedisi

Daimi Üye
Katılım
9 Ekim 2014
Mesajlar
1.016
Tepki
1.224
Puan
113
Yaş
39
Konum
istanbul
Anneler ve Kızları

Bazen kronik mutsuzluğumdan annemi sorumlu tutma eğilimine girerim. Ben çocukken annem çok mutsuz bir kadındı.
Görücü usulü evlenmişler; babamla ikisinin karakterleri brbirine tamamen zıttı zaten. Sürekli tartışırlardı. Babamın eve karşı sorumsuzlukları da eklenince tartışmalar kavgaya dönüşürdü. Bazen babam, "gemilerde çalışıcam" diye gider, aylarca ortadan kaybolurdu. Evin bütün sorumluluğu hep annemin üzerine kaldığı gibi, milletin babamı ayıplamalarını da savuşturmaya çalışırdı. Kendisi ne kadar kızsa da, ona laf gelsin istemezdi. Çünkü gidecek başka yeri yoktu annemin. Vardı da yoktu işte. Çoğu kadın gibi...

Bu mutsuz ortamda bazı hastalıkları da ortaya çıkmıştı. Çoğu psikolojik kaynaklıydı. Bu hastalıklar onu daha da mutsuz ediyor, hiç yüzü gülmüyordu.
Annemin bezgin ve umutsuz halini çocukları arasında en çok dert eden bendim sanırım. Bende doğuştan gelen, herşeyden kendini sorumlu hissetme duygusu vardır. Bir çeşit suçluluk duygusu ayrılmaz bir parçam gibidir. Bunda annemin bana, küçük bir çocukken söylediği ve belli belirsiz hatırladığım bir sözün de etkisi var: "Sen doğunca herşey ters gitti. babanın işleri bozuldu" gibi bir cümle... Herneyse, bu o kadar önemli değil ama acaba annem ben büyürken bu kadar mutsuz ve bezgin olmak zorundamıydı? Babamdan boşanıp gitse, belki bizi de yanında götürse daha mı mutlu olurduk? Yoksa seçenekler içindeki en doğru şeyi mi yaptı annem: katlanmak?
Bu sorular arada gelir benim aklıma.

Bir şekilde büyüdük gitti. Ben genç kızken alakasız ve münasebetsiz birilerinden duyduğum bir söz de aklıma takılıp kalmıştı: "annelerin kaderi kızının da alnında yazılıdır" gibi batıl inanç kokan bir söz. Ama insan kafaya takıyor işte. Annem gibi olmak istemiyordum; sorumsuz ve gamsız bir kocaya ömür boyu mahkum olmak. En büyük korkum buydu. Bazen hiç evlenmemeyi düşünüyordum ama o konuda beni rahat bırakacağa da benzemiyordu annem.
Allahtan eşimle karşılaştım. Allah ondan razı olsun; her konuda güvenilecek, sırtını dayayabileceğin, sorumluluk duygusu konusunda etrafta tek olan bir insan. Ondan yana çok şanslıyım. İnşallah kaderim annem gibi olmayacak.

İşin ilginç tarafı şu anda annem de babam da değişti.
Yada zamanın ruhu mu değişti, ben mi değiştim bilmiyorum ama çocukluğumdaki gibi değiller. İkisi de emekli oldular, babam normal bir baba, annem sosyal çevre yaptı, gayet mutlu. Çocukları evlendi. Annem o sorumluluktan kurtuldu. Hayatında herşey yolunda gibi. Babam tevbekar oldu, evinin yolunu biliyor, hemde saati saatine.
Gene sürekli didişiyorlar ama tartışmalar büyümüyor. Annem gülüp geçiyor çoğu zaman.
Keşke bu gülüp geçmeleri ben çocukken de yapabilseydi. Ne yazıkki; o zamanlar çok fazla sorumluluğu ve mutsuz olması için çok fazla bileşeni vardı.
Ve ne yazıkki; bizim çocukluğumuz da bu karamsar ortamda geçmek durumunda kaldı.
İçimdeki dolduramadığım boşluk işte bu...
 
OP
Ev Kedisi

Ev Kedisi

Daimi Üye
Katılım
9 Ekim 2014
Mesajlar
1.016
Tepki
1.224
Puan
113
Yaş
39
Konum
istanbul
Elişlerinin ederi

Elişi kadınların çok sevdiği bir hobi olsa da, hiç bana göre olmadığı için zaman kaybı olduğunu düşünürüm. Bana güzelce tarif edilirse becerebilirim ama zevk almadığım için hemen bırakırım.
Bu işi para kazanmak için yapanlar var.
"Evlere boncuk işi verilir" sektörüyle bir arkadaş yüzünden hemhal olmuştum bir zamanlar.
Bu arkadaşım doğuştan becerikliydi. Eve iş alıyordu ve makine gibi seri bir şekilde boncuk işliyordu. Bir gün beni çok fena gaza getirdi ve biraz da kendimi göstermek adına ondan iki bluz ve boncukları aldım.
"Bunların sabaha yetişmesi lazım" demeseydi iyiydi yalnız.

Sabahın 3'üne kadar o gıcık boncukları işledim. Yetiştirdim yetiştirmesine ama; süre kısıtlaması,yapılan işin zorluğu ve karşılığında az para verilmesi bana o gece, bunun adeta bir işkence ve kölelik düzeni olduğunu ve yeryüzünden kaldırılması gerektiğini düşündürdü diyebilirim. Hatta kendi kendime, bir daha boncuk işlenmiş bir kıyafet almayacağıma söz verdim. Çünkü bu, sanki düşman ordusuna para kazandırmak gibi birşey olacaktı; kölelik düzeninin devamını sağlamak ve kendi değerlerimle çelişmek anlamına gelecekti. O derece büyük bir aydınlanma yaşamıştım anlayacağınız.

Uzun bir süre bu görüşleri savundum.
Ama bu düzeni devam ettirmek isteyenler bizzat elişçileri olunca fazla mücadele edemiyorsunuz.
Onlar az bir para için yoğun emeklerini heba etmekte bir haksızlık görmüyorlar. Ben ne yapabilirim? Breave heart değilim yani.
Neyse geçen hafta bir kabul gününe, katılımcı değil, misafir kontenjanından katılmış bulundum. Bir baktım ki; yanımdaki kadın, çantasından elişi oyalı yazmalar çıkarmaya başladı. "15 liraya satıyorum bu yaptıklarımı" demesin mi? Bir emeğe bakıyorum, bir fiyatına bakıyorum; ben anlayamıyorum bu emek-fiyat dengesini. 15 lira için 15000 boncuk tek tek ama tek tek nasıl ipe dizilir? İpe dizilse gene iyi, yazmaya işleniyor ayol. Hangi vicdan bunu kabul eder? Ben anlayamıyorum ama kadıncağız yazmaları çıkarıp çıkarıp önüme diziyor umutla. Bir an içimden; "hepsini satın alayım, kurtarayım onu bu bataktan" diye geçiriyorum. Ama kazandığı parayla ilk iş olarak gidip kilo kilo yeni boncuklar, yeni yazmalar alma ihtimali çok yüksek olduğu için, bu fikrimden vazgeçiyorum.
Bu düzen böyle gider...
 

Sol yanım

Artık herkes gibisin
Katılım
18 Ocak 2018
Mesajlar
829
Tepki
1.035
Puan
93
Konum
düşler ülkesi
Yazınız çok güzel Teyzeciğim sabaha 1 koka yı (dantel ipi) bitirir sabah o parayla kuzenlerimin beslenmesine bişeyler alırdı günlük yani çok az paraydı ama çaresi yoktu başka eniştem içer kadınlarla parasını yerdi boşanamadı defalarca denedi ama sahip çıkanı olmadı
Anneciğimde babama destek olayım diye kanaviçe işler boncuk işi yazma yapar pazar harçlığı çıkarır dı bende yaptım evlendikten sonra bir havluyu 20 25 tl ye satıp pazardan patates biber vs alıyordum az az ama kimseler bakmadı yüzüne hazırlar daha ucuzmuş vs şimdide örgüye başladım satma umuduyla eşim asgari ücretli ancak denkleştiriyor Rabbim herkese yardım etsin
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst