Bursa sokaklarında gezip dolaşan Karagöz ile Hacivat, Pınarbaşı Meydanına geldiklerinde yorulduklarını anlarlar ve bir ağacın altına oturup dinlenirler.
Daha sonra Hacivat: Aman Karagözüm, içim bayıldı. Fırından ekmek al da suya banıp yiyelim.
Karagöz: Ekmek alayım da yakında fırın var mıdır?
Hacivat: Var ya. Az önce önünden geçtik.
Karagöz: Hiç fark etmedim. Yerini tarif et, hangi somun fırınında?
Hacivat eliyle işaret eder:
Şuradaki inek ahırının ilersindeki somun fırınında.
Karagöz: Ne işi varmış elinin ineğin kuyruk sokumunda?
Hacivat: Karagözüm, nerden çıkarırsın ineğin kuyruk sokumunu? Hani şu ahırın ilersindeki somun ekmek fırınında.
Karagöz: Ahırda samandan ekmek mi pişiriyorlar?
Hacivat: Hiç samandan ekmek olur mu, Karagözüm? Buğday ekmeği olur, buğday.
Karagöz: Atlara buğday ekmeği, insanlara saman ekmeği.
Hacivat: İnsanlar saman ekmeği yemezler, Karagözüm. İnsanlara buğday ekmeği, atlara saman ekmeği.
Karagöz: Demek o fırında atlara saman ekmeği pişiriyorlar.
Hacivat: Öyle demek istemedim.
Karagöz: Ama öyle dedin. Atlara saman ekmeği dedin.
Hacivat: Dur Karagözüm. Sana cümle anlatayım derken, ben kelimeleri şaşırdım. Gitmemek için, böyle yaptın. Ağzımdan çıkanı kulağıma duyurmadın. Ben bir ekmek alıp geleyim, diyen Hacivat hızlı adımlarla oradan ayrılır. Biraz sonra elinde bir somun ekmek ve bir çanak suyla gelir. Ekmeği ikiye böler ve yarısını Karagöze verir. Birlikte ekmeklerini suya banıp yerler.
SON