İş Hayatı

rüzgar gülü

Daimi Üye
Katılım
20 Şubat 2009
Mesajlar
10.973
Tepki
10.147
Puan
113
Yaş
43
Konum
istanbul
business-world.jpg


İnsanların hayatlarında verdiği en önemli mücadele, işleriyle ilgili olanlardır. Sabah 08:30’da işe başlayıp, akşam 20’00’ye kadar çalışan biri birini düşünün. Bu arkadaş; cumartesi günleri de tam gün çalışıyor olsun. Sabah 08:30’da işe başlamak için erkenden kalkıp hazırlanıyor ve İstanbul trafiğinde 30-45 dakika arasında yolculuk yaparak işe gidiyor. Akşama kadar çalışıp; saat 20:00’de işten çıkıyor ve 20:45’de evine varıyor. Bu saatten sonra, akşam yemeği yiyerek dinlenmeye başlıyor. Evdekilerle; iki lafın belini kıracak hali kalmıyor o saatten sonra. Sessizce koltuğa uzanıp TV izleyerek günün yorgunluğunu atmaya çalışıyor. Ne bir yere gidecek kadar enerjisi var, ne de bir misafir ağırlayacak kadar istekli.

Maalesef; bize dayatılan hayat bu. İnsanlar; vaktinin çoğunu işyerinde veya işe gitmek için yolda harcıyor. Bu gün, birbirinin gözüne bakıp, “merhaba” bile demekten kaçınıyor pek çok insan. Cumartesi günleri tam gün çalışan işyerleri; ve çalışma saatini 12 saat tutan iş yerleri, insanları bu hayatı yaşamaya mahkum ediyor. Peki, ne yapmak lazım. Topluca istifamı etmek lazım, tabiki hayır.

Matthew Kelly; çalışma hayatı ile ilgili olarak basit bir hesaplama yapmış.

Diyor ki:

“On sekiz yaşında liseden mezun olduğunuzu, dört yılda üniversiteyi bitirdiğinizi, gerçek dünyaya atılarak haftada kırk saatten gerçek bir iş bulduğunuzu ve yılda dört haftalık izinle kırk sekiz hafta çalıştığınızı, bunun sonucunda da altmış beş yaşında emekli olduğunuzu düşünürsek, emekli olduğunuzda 86.400 saat çalışmış olacağınızı söyleyebiliriz.”

Bir düşünsenize, sekiz saat ve haftada 5 gün çalışan bir insanın bile; 86.400 saati işyerinde geçiyor. Birde on bir saat ve haftada 6 gün çalışan birini düşünün. Ne büyük bir zaman... Şu an “iş” her şey demek diye düşünebilirsiniz, aslında hesaplamalara bakarsak doğru. İş yerinizi seviyorsanız; bu büyük zamanı, kendinizi geliştirmek, işyerinize ve kendinize artılar katarak değerlendirebilirsiniz. Ayrıca bir işyerinde çalışmak insanı tatmin eder, büyük bir sistemin parçası olmak aidiyet ihtiyacını karşılar. Ya iş yerinizi sevmiyorsanız? İşte o zaman ortaya çıkacak sıkıntı sizi fazlasıyla rahatsız eder... Sevmediğiniz ve sıkıcı bulduğunuz bir işyerinde çalışıyorsanız, bir saat size bir yıl gibi geçer. Birde bunu; 86.400 saat ile çarpın. J

Sonuç olarak ülkece bir umutsuzluğa doğru sürükleniyoruz. Birbirine tahammül bile edemeyen insanlar oluyoruz. Birbirini ziyaret etmeyen, hoş beş sohbeti kesen insanlarla dolu bir ülke.

Neden çalışırız? Bunun sosyolojik ve ekonomik açıdan bir çok sebebi var. En önemlisi, iş bir eza değildir. Ya da kendimizi mecbur hissederek, her sabah homurdanarak gittiğimiz bir yer de değildir. Böyle düşünüyorsak, ya düşünce yapımızı değiştirmeli, yada işimizi değiştirmeliyiz. Aksi takdirde, asla mutlu olamayacağız.

Mutluluk, iyi yapmaktan gurur duyabileceğimiz, ve böylece yapmaktan zevk alabileceğimiz şeylerden gelir. Çalışmamak, mutluluk getirmez, aslında hiçbir şey getirmez.

İş hayatında mutlu olamıyorsak, hafta sonu tatilini ya da emekli olmayı bekliyoruzdur. Ama bu durumda, hayatı kaçırmış olacağız. Hayat “şimdi” de yaşanır; gelecekte veya başka bir zamanda değil. Biz; şimdi mutlu olmak yerine, gelecekte mutlu olmayı seçiyoruz. O halde hayatımızı kaçırıyoruz. Şimdiyi yaşamak yerine, mutluluğu geleceğe öteliyoruz. Çok sayıda insan hafta için beş günün çabucak geçmesini ve hafta sonuna ulaşmayı diliyor. Binlerce insan sırf para kazanmak için, sevmediği işleri yapıyor. Bunda yanlış bir şey yok, erdemli bir davranış. Demek istediğim şey; para kazanırken, mutlu oluyor ve işimizi gerçekten seviyorsak hayatımız daha anlamlı ve mutlu geçer.

Çalıştığınız işyerinde mutlu olmayabilirsiniz. Ama bu işi savsaklamanız ya da eksik yapmanız anlamına gelmez. Yinede işleri yarım yamalak yapsanız da bir gün içinizden bir ses “artık buna dayanamadığını” itiraf edecek. Yeteneğinize uygun bir iş bulabilirseniz kendinizi o işe adarsınız. Aksi durumda mutlu olmadığınız bir işte çalışırsanız, bırakın kendinizi adamayı, orada bulunmak bile eiyet gelir. Unutulmaması gereken bir şey var. Her alanda en iyi olmak, insanı mutlu eder, tatmin eder. Çölde bir çalı bile olsanız, en iyi çalı olmaya bakın.

İşyerinde yaydığınız enerji iyi ise gün içinde size olumlu şekilde geri döner. Negatif enerji seviyesinde iseniz, inanın her işiniz aksi gitmeye başlar. İşiniz hakkındaki düşünce yapınız, enerji seviyenizi belirler, enerji seviyeniz ise sizi mutlu, başarılı, üzgün ya da umutsuz kılar.

Uzaktan kumanda diye bir film vardı. Filmdeki oyuncunun eline bir uzaktan kumanda geçiyor. Adam elindeki kumandayla hayatını ileri doğru sarıp hoşlanmadığı bölümleri geçiyor. Konu size çok saçma gelebilir. Ama sonuna kadar izleyince verilecek mesajı anladım. Adam iş yerinde geçirdiği zamanı ileri sardırıyor ve müdür olacağı ana kadar durmuyor. Birden terfi ettiği ana geliyor ama hayatı geçip gitmiş. Müdür olmuş ama geriye baktığında her şey geçmiş ve arkada kalmış. Sonuç büyük bir hüsran. Ben bu filmdeki adam gibi olmak istemiyorum. Sonu açıkça görürsen, bu sonu gerçek kılmak için her şeyi yaparsın.
 

Lilav

Daimi Üye
Katılım
28 Haziran 2010
Mesajlar
22.427
Tepki
21.987
Puan
113
Yaş
41
Konum
Almanya
ben özledim calistigim günleri:dertli:
kücük oglum krese baslasin insallah disardan okuyup ise baslamk istiyorum:kahve:
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst