Insan Inandığı şeyler Uğruna Muhteşem Hatalar Yapabilir

eftelya

Aktif Üye
Katılım
6 Aralık 2009
Mesajlar
108
Tepki
123
Puan
43
Konum
kayseri
bensizlikte ruhunu doyur rahatla..herşeyi görebilir bambaşka bi zamanda başkasının omzuna yaslabilirdim ama seni sevdim..pişmanlıklarımın ben üstüne kilit çektim..keşke sen de benim kadar cesaretli olabilseydin..

KEŞKE SENİN OMZUNDADA YATMAM İZİN VERSERYDİN ÇOK MU KIYMETLİYDİ OMZUN SANA VERDİĞİM DEĞERİN ÇOK AZINI BANA VEREBİLSEYDİN BU GÜN ARKANDAN HİSSETTİKLERİM ÇOK FARKLI OLURDU
SENDEN EVLER MÜCEVHERLER PARALAR İSTEMEDİM BİRAZ SEVGİ BİRAZ SAYGI İSTEDİM BİR OMZUNDA YATABİLSEYDİM BENİ SEVDİĞİNİ HİSSEDEBİLSEYDFİM YADA BANA BU EVİN KADINISIN DİYEBİLSEYDİN BU GÜN SENİ DAHA GÜZEL ANA BİLİRDİM AMA BEN DE SANA AİT GÜZEL HİÇ BİR ŞEY BIRAKMADIN
ÜZGÜNÜM SENİN ADINA
 
OP
Gülümse

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
Üzülmekten değil.
Zamanın aşkı bencilleştirdiği anlardan.
Korkuyorum..

Onu bunu değil.
...Kendimi bir daha kaybetmekten.
Korkuyorum..

Seni görmekten değil..
Seni görünce canlanan anılardan.
Korkuyorum..

Başka birini sevmekten değil..
Güvenmeyi bir daha sahiplenmekten.
Korkuyorum..

Kendime gelmekten değil.
Sana gelememekten.
Korkuyorum..

İyi bir adam olmaktan değil.
İyi bir adamsın diye çekip gitmelerden.
Korkuyorum..

Gelecekten değil.
Hayellerimin gerçek olmayacağından.
Korkuyorum..

Mutlu etmekten değil.
Mutluluğu hissettiremediğimden.
Korkuyorum..

Beklemekten değil..
Hiç olmamaktan.
Korkuyorum..

Yalnızlıktan değil..
Sensiz yaşlanmaktan..
Korkuyorum..

İtiraflarımdan değil..
Seni tekrar korkutmaktan..
Korkuyorum..

Vicdanımın rahatlığından değil..
Gafletten uyandığım için.
Korkuyorum..

Mutlu olmandan değil..
Kalbindeki perde kalkmayacağından..
Korkuyorum..

Bu kadar korkarak yaşamaktan değil de..
Bunları sana yaşattığım için..
Korkuyorum..

Seni düşündüğüm anlardan değil..
Senin beni unuttuğun zamanlardan..
Korkuyorum..

Rededilmekten değil..
Bir daha seni bu kadar sevmemekten.
Korkuyorum..

Kendimi anlatmaktan değil..
Anlaşılmamaktan..
Korkuyorum..

Fobi..
"Aşk"ın eşantiyonudur korku :)
 
OP
Gülümse

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş…Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış.... Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;baykuş yıkıntılarını özlemiş,balıkçıl kuşu bataklığını.Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yokoluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;“SİMURG ANKA - Otuz Kuş” demekmiş.Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş. Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır…
 
OP
Gülümse

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
Günün birinde bir çölde iki kum tanesi karşılaşmış ve birbirlerini çok sevmişler uzun bir süre çok yakın olmuşlar. Birbirlerini yanlarında, canlarında olarak sevmeyi öğrenmişler. Derken bir rüzgar çıkmış kum tanelerinden biri yerinde kalırken diğeri biraz ...uzağa savrulmuş. Çok uzak değillermiş ama yinede göremiyorlarmış birbirlerini. Sevgileri hiç azalmamış yine sevmeye devam etmişler. Birbirlerine ulaştırabildikleri sesleriyle, haberleriyle yaşıyorlarmış ve artık görmeden seslerinde sevmeyi öğrenmişler. Bir gün biri diğerine "sevdamız sonsuza erişmesi için aynı anda bir dilek dileyelim" demiş. Ikisi de aynı anda bir dilekte bulunmuşlar ve tam o sırada bir fırtına çıkmış. Bu kavuşmamız, sevdamızın sonsuza dek sürmesi olabilir diye ikisi de kendilerini fırtınaya bırakmışlar. Gözlerini kapayıp fırtına dindiğinde sevdalarının yanı başında olmuş olmayı arzulamışlar. Fırtına o kadar kuvvetliymiş ki o güne kadar yıllarca yerlerinden kıpırdamayan kumlar bile başka yerlere savruluyorlarmış. Fırtına günlerce sürmüş kum taneleri de oradan oraya savrulup durmuşlar. Ikisini de bir sabırsızlık sarmış. Fırtına durmuyor aksine artıyormuş. Fırtına dinmek bilmedikçe onlarda sabırla sevmeği öğrenmişler. Günler geçmiş sonunda fırtına durmuş gözlerini açtıklarında ikisi de başka alemlerde bulmuşlar kendilerini. Bu fırtınanın onları birleştireceğine o kadar inanmışlar ki birbirlerini yanlarında bulamayınca yüreklerinde derin bir acı hissetmişler ve acıyla sevmeği öğrenmişler. Kendilerine birazcık geldiklerinde ikisi de bu fırtınayla başka başka yerlere savrulduklarını anlamışlar. Biran ölmek istemişler ama sonra birbirlerini hiç görmeden,mesafelere, engellere rağmen sevmeği öğrenmişler. "Eskisi gibi bağırsakta sesimiz ulaşmaz ki birbirimize" demişler. Ikisi de yeni yerlerinde kimseyle konuşmamışlar ve yıllarca hep susmuşlar. Hep yeni bir fırtına ümidiyle birbirlerine ihanet etmeden beklemişler. Böylece umutla sevmeyi öğrenmişler. Yıllar geçmiş ama sevgileri hiç geçmemiş. Birbirlerinden hep umutlu olarak yaşamışlar. Bir gün ikisi de birbirlerinden habersiz aynı anda gözlerini kapamışlar ve kavuşmak için yeniden fırtına çıkmasını dilemişler. Beklemişler beklemişler ama fırtına bir türlü çıkmamış. Kendilerini tüm benlikleriyle fırtınaya bırakmak için oldukları yerde dönmüş durmuşlar ama hepsi nafile küçük bir rüzgar bile çıkmamış. Sonunda durmuşlar ve gözlerini açmışlar. Sevdiklerinin, sevdalarının, yıllarca beklediklerinin tam karşısında durduklarını görmüşler ve hemen ikisi de yıllar önce diledikleri dileği anımsamışlar. Dilek şöyleymiş "Allah'ım bizi birbirimize her şeyiyle sevmeği öğrendiğimizde kavuştur. Öğle kavuştur ki sevdamız sonsuza erişsin." Sonunda anlamışlar ki birbirlerinden çok uzaklarda geçirdiklerini sandıkları yılları aslında birbir yanı başlarında geçirmişler. Dileklerinin kabul olması için yılların geçmesi gerektiğini öğrenmişler çünkü onlar sevmeği her şeyiyle öğrenmeği dilemişler. Dilekleri kabul olmuş umutla, sabırla, acıyla, yakında, uzakta...her şeyiyle sevmeği öğrenip birbirlerine kavuşmuşlar. Sevmeği bildikten sonra mesafeler, acılar, yıllar, aylar...asla sevdayı söndürmez ama sevmeği bilmedikten sonra yanı başında ki sevdiğini bile yıllarca göremeyebilir insan...
 
OP
Gülümse

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlermiş. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıymış. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkes...inin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırmış. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıymış. Aralarında bir fark olacakmış ama bu farkı sadece ikisi bilecekmiş. Heykeller hazırlanmış ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderilmiş. Heykellerin yanına bir de mektup konmuş. Şöyle diyormuş heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver." Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırmış. Üç altın heykel gramına kadar eşitmiş. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırtmış. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelemişler ama aralarında bir fark görememişler. Günler geçmiş... Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuş ama kimse çözüm bulamıyormuş. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber göndermiş. İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı. Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırtmış. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya incelemiş, sonra çok ince bir tel getirilmesini istemiş. Teli birinci heykelciğin kulağından sokmuş, heykelin ağzından çıkarmış. İkinci heykele de aynı işlemi yapmış. Tel bu kez diğer kulaktan çıkmış. Üçüncü heykelde tel kulaktan girmiş ama bir yerden dışarı çıkmamış. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyormuş. Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazmış: "Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır. Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim.”
 
OP
Gülümse

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul



“”Dört tane mum usul usul yanıyordu... Ortalık o kadar sessizdiki, mumların konuşmalarını duyabiliyordunuz... Birinci mum dediki: ''Ben BARIŞ'ım.! Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor.Sanırım yakında söneceğim.'' Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen s...öndü. İkinci mum: ''Ben VEFA'yım.! Ne yazıkki artık vazgeçilmez değilim.Onun için,bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı.'' Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgar onu tamamen söndürdü... Sırası geldiğinde üçüncü mum, hüzünlü bir sesle dediki: ''Ben SEVGİ'yim ! Yanacak gücüm kalmadı. İnsanlar beni unuttu,değerimi anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular.'' Vefa'da daha fazla beklemeden sönüp gitti... Ansızın..! Odaya bir çocuk girdi ve üç mumunda yanmadığını gördü. ''Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?'' dedi. Ve ardından ağlamaya başladı... O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı: ''Korkma, ben yandığım sürece öteki mumlarıda yeniden yakabiliriz, ben UMUT'um!'' Çocuk parlayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı... UMUT ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmamalı... ...Ki hepimiz onunla birlikte VEFA'yı, BARIŞ'ı ve SEVGİ'yi yaşatabilelim...””




 
OP
Gülümse

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
Sevdiğinle yaşamak güzel ama yaşam zordur.
Uğraş
ister birliktelik ve..
çiçek gibidir sevgi..
...Bilin ki sevginin
can suyudur ilgi..
Kavga olacak doğal ki..
Sözcükler yüreğini
delmezse hoştur dövüş sonrası barış...
Kişilikte olursa yarış, kim
kimi sindirirse kazanır sanmayın.
Böylesi yarışta kaybeden kaybeder.
Kazanan da kaybeder.
Yaşamı paylaşmak, sevgiyi paylaşmaktır.
Anlaşmaktır.
Vermeden alınamaz tek şeydir mutluluk.
Önce ver;
sonra al...
Aldığını vermek, ödeşme; verdiğini almak, haktır.
Sevgi
sıcak yataktır.
Sıcak uyumak yatağında dokunmaktır sevdiğine..
İnanın;
çok zordur dokunmak, istemediğin tene!...

Erich Fromm



 
OP
Gülümse

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine
"Sevginin sadece sözünü
edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"

"Bakın
göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.

Derken
tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da, 'derviş
kaşıklar'ı denilen bir metre boyunda kaşıklar.Ermiş "Bu kaşıkların
ucundan tutup şöyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki"
demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun
geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar
ağızlarına. En
sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun
üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım
yemeğe."
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş
oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını
çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler
çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar
sofradan."Işte" demiş ermiş: "Kim ki hayat sofrasında
yalnız
kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini
düşünür
de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da
unutmayın;

hayat pazarında alan değil veren kazançlıdır herzaman..

 

maviboncuk

Daimi Üye
Katılım
3 Ağustos 2010
Mesajlar
25.638
Tepki
16.859
Puan
113
Yaş
34
Konum
bitanemin kalbinden
- Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.

*- Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akilli olduğuna inanacaktır.

*- Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendis...i versin diye bekleyin!

*- Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini, onun için her şeyi siz yapın ki; o bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!

*- Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki; bu sayede aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin.

*- Ona istediği kadar harçlık verin ki; hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.

*- Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki; istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.

*- Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşsun.

*- Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!

Bu belge ABD Houston Polis Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve kentteki tüm evlere ve okullara dağıtılmıştır."


1- Kazanan her zaman çözümün bir parçasıdır,
Kaybeden her zaman problemin bir parçasıdır.

2- Kazananın her zaman bir programı vardır,
Kaybedenin her zaman bir özrü vardır.

3- Kazanan “Bu isi senin için yaparım” der,
Kaybeden “Benim isim değil ki” der.

Kazanan her sorunda bir çözüm görür,
Kaybeden her çözümde bir sorun görür....

Kazanan “Uzak ama yolu biliyorum” der,
Kaybeden “Yakın ama yolu bilmiyorum” der.

Kazanan çakılların yanındaki çimeni görür,
Kaybeden çimenin yanındaki çakılları görür.

Kazanan “Zor olabilir ama mümkün” der,
Kaybeden “Mümkün ama çok zor” der.

Kazanan konuşmak yerine yapar,
Kaybeden yapmak yerine konuşur.

Kazanan ağlamak yerine çalışır,
Kaybeden çalışmak yerine ağlar.

Kazanan beynini çalıştırır,
Kaybeden çenesini …..:)






çok doğru

Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.

ŞİMDİ


Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına..
aslında hep tekizz
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst