İclal Aydın Şiirleri

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Canım Kızım;

Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...
Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....

Annen


İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Kar
Karlı bir aksamdı Ankara da
Son kez elele yürümüştük
Bitmesin istediğim yola kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık...
Yazarsın bana demiştin bende yazarım sana sık sık,
Ağlıyordum,
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı
Elimi daha sıkı tuttun
Anlıyordum
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim...
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir yolla bana,
Kitaplarım sana emanet, incitme kimseyi, kin büyütme kalbinde beni bekle...
Yol bitti gidiyordun artık,
Gittin!
Sokakta gördüklerimi filmdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum kelebeklere dokunmadım,
Öğrendiğim çicek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, aksam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok sey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam
Nasılsa bulacaktır seni diye her görüşümde aynı güçle seslendim;

Uçak babama selam söyle,

Beni kötü rüyalarımdan uyandıran, sevdiğim ilk adam bir bilsen!
Seni nasıl özledim.
Kar yağıyor şimdi otuz yaşım bitti.

Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım
Kin büyütmedim kalbimde,
Küçük kızının gözleri;
Hala senin çiceklerinde.
Uçak!
Babama selam söyle....


İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Masallar
Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.Nasıl özlüyoruz geçmişi...Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...


İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Ne Olacak Halim
Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım...
Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar,
Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi,
Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın;
Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi,
Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini,
Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi
Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala,
Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim,
Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.
En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin?
Şimdi düşlediklerimin neresindesin...
Dedim ya.
Bu ikimizin hikayesi...
Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı,
Bizi buluşturan kaldırımları,
İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.
Ben unutmadım diye
Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri
Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği
Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği,
Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri,
Ne Olacak Halim...
Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
NE Olacak Halim...
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım birde,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyormusun...
Tek sorum var kendimle şimdi

Ahhh
Ne Olacak Şimdi Halim....


İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Seni Seviyordum
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi

İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri

SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...

Güldüğü zaman yukarıya bakardı;

Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...

Ne güzeldiler sen bilmiyordun...

BEN SENİ SEVİYORDUM...

Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler

Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu

Geri dönüyordu, çoğalarak

Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun

Kalp ağrısı oluyordun,

Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,

Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,

Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk

Cesurduk...

Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...

Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...

Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun

Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra

Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları

Derken bir gün uzaktan gördüm seni...

Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı

Kalbimi acıttı her zamanki gibi...

Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun

Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...


İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Babama Selam Söyle
Karlı bir akşamdı ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık; gittin
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!


İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Anneme
Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…

Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…

Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…

Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,
kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.


İclal AYDIN
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Zor günler...

benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında
ama inandığım da...
ömrümde her şarkı, başka bir kapı açtı
bu şarkının ardında sen, bu kapının ardındaysa
benden önce söylenmiş sözler vardı...

seçtiğimiz hayatlar mı bunlar? seçtiklerimiz mi?
bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı...
seçtiklerimiz evet!
hayat bu sevgilim, çoktan seçmeli
senin aşkınsa, bir dönem ödevi...

bir şarkı tuttum sevgilim
bir kapı açtım ikimize
ikimiz, çokmuşuz meğer bu resme
kapatmadan bu kapıyı yine de
bu yaralar bereler, sanadır, bileler...

çok canım yanıyordu, gördüklerimden ve görüceklerimden
benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek
benim de kanattıklarım vardı elbet
ezdiğim kumlar ve geçtiğim yollar hala gölgemi taşıyorlar
hani demiştim ya en başında
"ne ayrılıklar, ne aşklar, ne başlangıçlar" diye
yani, demem o ki, çok zor günler geçirdim vaktiyle

bu şarkı sadece benimdi sevgilim
ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize
yazmışsın ya "onu sevebileceğimi düşünmüştüm" diye
işte o günden beri, belki de bu yüzden sadece
bu yaralar bereler, sanaydı, bileler
göreler aşkımı
şahidim gökkubbe...

İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Yakın Ne Kadar Yakındır ?


Birbirini yıllardır görmeyen akrabalar ve eski dostlar vardır. Asla ama asla biraraya gelmezler.

Torununu yirmibeş yıldır görmeyen babaanne, kardeşiyle on yıldır konuşmayan ağabey, oğluyla çocukluğundan beri irtibatı olmayan baba, beş yıl önce yolları ayrılmış iki eski dost...Ne bileyim tuhaf gelir bana.

Ama insan yaşadıkça ve şahit oldukça anlıyor galiba."Hımmm" çekiyor içinden. "Demek böyle böyle kopuyormuş insanlar"Yakınlarınız...Çoook yakın arkadaşlarınız mesela.

Hiç düşündünüz mü nedir sizi birbirinize yakın kılan?

Birlikte gülebilmek mi? Ya da ağlayabilmek mi? Ortak bir endişeyi büyütmek mi?Gerçekten niye seversiniz arkadaşlarınızı?

Peki ya akrabalarınız?.Kardeşinizi veya annenizi neden sevdiğinizi hiç düşündünüz mü? Kocanızı? Karınızı? Çocuğunuzu?..Sadece damarlarınızda aynı kanı taşıyor olmanız mıdır sebep? Aynı kanı taşıdıklarınızı sevmezseniz Allah günah yazar diye korktuğunuzdan mı? Kan mı çeker gerçekten? Var mıdır böyle bir içgüdüsel dürtü?Bir gün o dürtüyü darmadağın eden bir gerçek hayatla karşılaştığınızda hissettiklerinizi tanıyor musunuz?

Yırtıcı bir hayvanın öfkesine benzer içinize yayılan duygu.Bembeyaz bir kar yığının üzerine yavaş yavaş akan ve sıcaklığıyla kan eriten bir kan gibidir o öfke.Eşsizdir.Sıradan bir öfkeye benzemez.Çünkü sıradan bir hayal kırıklığından doğmamıştır.Binlerce hayal kırıklığı birikir içinizde, kuytuda bir yerde... Sizin bile haberiniz olmaz bu birikenden.

"Affettiğinizi, hesaplaşabildiğinizi, umursamadığınızı, artık önemsemediğinizi" zannedersiniz. Ama bir gün.İşte o beyaz karı eriten kırmızı kan gibi sızmaya başlar öfkeniz.Bu bir öfke patlaması değildir, hayır!Bedeniniz bunca yıldır biriktirdiği zehiri dökmektedir.İçiniz soğumaya başlar yavaş yavaş, yavaş yavaş, yavaş yavaş.O soğukta sakinlikle koparıp atarsınız sizi birleştiren bütün yakın bağları...

"Günah" bile korkutmaz artık sizi.Ve sonunda bir gün; ne kan, ne akrabalık, ne güzel günlerin anısı, ne belediye, ne de yeminler alanla vereni birarada tutabilir artık.Birbirini bir daha görmeyen "yakınlar" vardır.Asla ama asla biraraya gelmezler.Herkes kendi kapısından bakmaktadır kar içindeki o bahçeye.Veren çokk verdiğini düşünür, alan hep az aldığını...

Ayrılığı hepiniz tanırsınız. Tanırsınız ama hiç düşündünüz mü neden seversiniz yakınlarınızı? Arkadaşınızı, eşinizi, annenizi, babanızı? Neden?

İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Sevilmeyen İçin


Binanın camlarına vuran uçak görüntülerine bakıyordu. Sırtı dönüktü. Pencerenin önündeki çiçeklere yaslanıyordu. Uzun bir süre kıpırdamadı
''Havaalanına mı bakıyorsun?.." dedim. Hiç ses çıkarmadı. "Uçakları sayıyorsun o zaman!" diye yanına gittim.
Binanın camlarına dikmişti gözünü. Zorla çevirip başını bana baktı; "Bir şey düşünüyordum" dedi.

Düşündüğü "O şey"i iyi tanıyordum. Hepimiz tanıyorduk.Yarım kalmış her şey hafızada özel bir dosya edinir. "Belgelerim" dosyası içinde bir yer değil, "masa üzerinde ayrıca bir dosya edinir. O yarım kalmış şeye dair geçmiş, gelecek ve olan ne varsa o dosyada birikir. Her gün en az bir kere açılır o dosya. Saçma! Ama açılır işte... Oysa bitmiş, işlenmiş, sonlanmış ve gönderilmişler orada öylece beklemektedirler.

Pencerenin önünden çekildi. Uçaklar iniyor ve kalkıyordu. Bilgisayarının başına oturdu. Sanırım bir kez daha o şeyi düşünmeye başladı... Belki de o şeyin "Sebebi" seni seviyorum demediği için, hep "ben de" diye geçiştirdiği için, bir kez olsun kendiliğinden aramadığı, hep arandığı; kendini hep uzak tuttuğu yani sevgide tutumlu ya da tutuk olduğu için ondan vazgeçemiyordu.

Ya bir gün... Seni seviyorum derse! Hiç umulmadık bir anda sadece adının yazılı olduğu bir kart, bir mesaj, bir çiçek gelirse!.. Ya birden o güne dek anlaşılmamışların tümünü anlar ve susulmuşların tamamını konuşursa? Ya ansızın çalarsa kapıyı; özledim derse, böyleymiş meğer derse. Belki de bu yüzden, o şey yarım kaldığı için yani. Bitiremiyordu. Bu yüzden gözü yollara dalıyordu. Uçaklara, arabalara, uzaklara.Bilgisayarının başında, kafasında kördüğüm olmuş bir yumak, kalbinde toz duman, bir itiş kakış, öylece oturuyordu.

Arkası yine bana dönüktü. Bütün bunları oturup konuşmak zorlama olacaktı belli ki. Arkadaşlık bazen susmayı gerektiriyordu. Ama konuşmasak da dedim ya, düşündüğü o şeyi iyi tanıyordum O da.Bu satırlardaki her üç kişiden ikisi gibi.O da.Bu satırları yazan gibi.O da.Tüm kadınlar ve erkekler gibi. O da. Dünyanın bütün çocukları gibi. O da...

Sıradan günlere uyananlar gibi.Sevilmediğini düşünüyordu... "Yeterince" sevilmediğini.Ama... Aslında "Yeterince" nedir ki?...Sahiden...

Kime ne yeter ki?

İCLAL AYDIN
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Yalanlar Söyle Bana


Epey olmuş, not etmişim bir yana... Yıllar önceden kalma bir konuşma. Ne kaldıysa aklımda yazmışım.

Diyor ki notlarım: Aslında bir "yalan" avutacaktı onu. Gerçek umurunda değildi. Kalbinin beklediği tek şey biraz avutulmaktı işte. Sevdiği, onu sevmiyorsa bile seviyorum desin istiyordu. Adam belli ki hiçbir zaman istediği gibi sevmeyecekti onu.

Ansızın çalmayacaktı kapısı mesela.Bir sabah çalıştığı masaya bir buket çiçek bırakılmayacaktı. "Bu şarkıyı anımsıyor musun?" diye sormayacaktı telefonun diğer ucundan. Birlikte bir yemek pişirilmeyecekti asla ve domatesler doğranırken haberlere birlikte kederlenilmeyecekti. Şefkatle okşanmayacaktı ateşlenmiş alınlar.

Aşk için ertelenmeyecekti hiçbir iş... Ve... Terk edilmeyecekti hiçbir "alışkanlık"... Sıradışı olmayacaktı bu ilişki. Bütün bunları biliyordu ama birisi ona tersini söylesin istiyordu.

Biri ona "özel" olduğunu, her şeyin düzeleceğini, bütün bunların geçici olduğunu söylesin istiyordu.Sevilmemekten eskimiş kalbi bir yalanla tadilata girsin istiyordu. Razıydı, yeter ki biri kandırsaydı onu.

İyi bir şey söylesin birileri, desin ki mesela "Aslında seviyor seni. Ama gösteremiyor sevgisini. Belli edemiyor işte. Öğrenmemiş nasıl sevilir bir insan? Hepsi böyle biliyorsun. Ama ben anladım, çok seviyor seni. Sen görmedin dün, arkan dönüktü ama öyle güzel baktı ki sana...

Suskunluğu içine kapanıklığından, sevgisizliğinden değil inan bana." Böyle desin istiyor birileri. Kandırıyorum onu. Duymak istediklerini söylüyorum.Bir parça teselli bulsa da, o aslında sevdiğinin yalanlarını istiyor...

Eski notlarımı okurken bunu bir yana ayırıyorum. Düşünüyorum da, gittikçe büyüyor kandırılma isteğimiz galiba..Gerçek olduğundan daha ağır geliyor çünkü artık. Daha dayanılmaz, daha kaldırılmaz oldu...

İç karartan, umutsuzluğa alıştıran, bezdiren, hani olmasa daha iyi olur bir hale geldi.

İşte bu yüzden artik kimin umurundaki gerçek? Kimin umurunda yani dayanılmaz sesli bir adamın bir ses yarışmasında ön sıralara çıkması? Kimin umurunda, ciğeri var mı yok mu bilinmez insanların köşe başlarında yol tutması? Kimin umurunda gözümüze baka baka var olanı yok diye gösterenler? Kimin umurunda her akşam yok olanı varmış gibi anlatanlar?

Geçtiğimiz günlerde Pakize Suda "Genç kızlar kandırılmak istiyor" diye yazdı. Nicedir aklımdaydı aşk ve yalan yazmak. Tam da üstüne geldi Pako'nun yazısı.Üstelik sadece genç kızlar değil kandırılmak isteyenler... Sıraya girdik hepimiz...

" Dertli gönlümüze bir yalan daha söyleyiniz, ömrümüz mutlulukla nihayet bulsun" diye beklemekteyiz. Bal gibi fakındayız oysa. Yazının başında anlatılan sevdalı gibi... Olmayacak bir iş ama birisi "olur" desin diye bekliyoruz...

Bir yalanla avunacak kalbimiz... Hepsi bu!


İclal Aydın
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Oysa.....

Büyük bir kelimedir. Oysa... İçinde açıklama, kırgınlık, pişmanlık, hayret, küskünlük ve daha bir dolu duygu barındırır.
Bazen tek başına koca bir paragrafı açıklamaya bile yeter...
"Oysa" dersiniz...

Oysa;
"böyle değildi başlangıçta,"
"beni sevdiğini söylüyordu,"
"başaracağından emindi,"
"çok güveniyordu kendine,"
"yağmur yağmayacak, bir değişiklik olmayacak, verilen sözler tutulacak demişlerdi,"
"burada olacağını söylemişti;"
"yapabilirim, yetişebilirim, toparlayabilirim sanıyordum,"
"çok uzak değil diye düşünüyordum,"
"başka türlü hayal ediyordum,"

Başına getireceğiniz her "oysa" anlaşılır bir burukluk taşımaktadır okuduğunuz şu cümlelerde...

Geçen hafta içi, bir sabah vaktiydi. Ansızın, daha gün doğmamışken açıldı gözlerim yatakta. İçimde nasıl başımdan atacağımı kestiremediğim bir sıkıntı vardı.

Oysa gece rahat yatmıştım yatağa. Yorgundum, uykumu almamıştım tam olarak.Gözlerim açık, yatakta havanın aydınlanmasını bekledim. Dışarıda yağmur vardı. Evin içindeki yan karanlık daha da sıkıştırdı yüreğimi. Hiçbir sebep yoktu böylesi bir iç daralması için.

Kalktım...
Gün başladı.
Yine herkesin bir derdi vardı işte, her günkü gibi...
Bir şekilde ucundan tutmam gereken, içinde durduğum, kıyısına vurduğum...
Telefonlar, notlar, haberler, yorumlar, gelenler, gidenler.
Hesap isteyenler, hesap kesenler, daha çok isteyenler...
Üst üste, usandıran, tam da günün sıkıntısına uygun dünyevi sökükler...
Derken..
Kafamı dağıtayım diye kütüphanemi yerleştirirken telefon etti bir arkadaşım ve "Attilâ İlhan'ı kaybettik" dedi...

Ölüm oracıkta duruyor, kapının kıyısında.
Kimine 80 yıllık bir renkli ömür veriyor, kimini yirmisinde alıyor.

Oysa...
Oysa herkes hiç ölmeyeceğini düşünerek yaşıyor.

Bu yüzden hiçbir yere götüremeyecekleri "taşınmazlar" için diş biliyor, tırnak bileyliyorlar.
Bu yüzden hiç sakınmadan nefret ve öfke kusuyorlar.
Bu yüzden sadece kendilerine bakıyorlar, "iç" lerine hiç göz atmadan...

Oysa kısacık hayat.
Kendisine verilenin nasıl alındığını anlamıyor bile insan...

Bugün bir düşünsenize; üç ay önce, beş yıl önce, yirmi yıl önce ne düşlemiştiniz?..
Neler kurmuştunuz, ne çiçekler sipariş etmiştiniz ömrünüzün en güzel bahçesi için...


Görüyor musunuz "oysa" ne yaptınız kendinize?


İCLAL AYDIN
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Aşk; yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.
Aşk; bazen bir zaman hatasıdır.
Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara.
Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.
Aşk; bir filmin, bir karesinde takılıp kalmak...
Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.
Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır.
Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen
iki savaş çocuğu gibi kalmaktır.
Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir.
Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi
kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır.
Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını.
Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.
Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır.
Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir.
Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir.
Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır...

İclal Aydın
 

be_reN

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
1.574
Tepki
1.856
Puan
113
Konum
...
Seni Seviyordum
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi

İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri

SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte...

Güldüğü zaman yukarıya bakardı;

Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...

Ne güzeldiler sen bilmiyordun...

BEN SENİ SEVİYORDUM...

Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler

Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu

Geri dönüyordu, çoğalarak

Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun

Kalp ağrısı oluyordun,

Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,

Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,

Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk

Cesurduk...

Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...

Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...

Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun

Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra

Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları

Derken bir gün uzaktan gördüm seni...

Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı

Kalbimi acıttı her zamanki gibi...

Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun

Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...


İclal Aydın

Babama Selam Söyle
Karlı bir akşamdı ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık; gittin
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!


İclal Aydın

Anneme
Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…

Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…

Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da
“Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
“Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez,
anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne,
yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum.

Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum,
açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…

Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum.
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,
kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.


İclal AYDIN

Zor günler...

benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında
ama inandığım da...
ömrümde her şarkı, başka bir kapı açtı
bu şarkının ardında sen, bu kapının ardındaysa
benden önce söylenmiş sözler vardı...

seçtiğimiz hayatlar mı bunlar? seçtiklerimiz mi?
bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı...
seçtiklerimiz evet!
hayat bu sevgilim, çoktan seçmeli
senin aşkınsa, bir dönem ödevi...

bir şarkı tuttum sevgilim
bir kapı açtım ikimize
ikimiz, çokmuşuz meğer bu resme
kapatmadan bu kapıyı yine de
bu yaralar bereler, sanadır, bileler...

çok canım yanıyordu, gördüklerimden ve görüceklerimden
benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek
benim de kanattıklarım vardı elbet
ezdiğim kumlar ve geçtiğim yollar hala gölgemi taşıyorlar
hani demiştim ya en başında
"ne ayrılıklar, ne aşklar, ne başlangıçlar" diye
yani, demem o ki, çok zor günler geçirdim vaktiyle

bu şarkı sadece benimdi sevgilim
ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize
yazmışsın ya "onu sevebileceğimi düşünmüştüm" diye
işte o günden beri, belki de bu yüzden sadece
bu yaralar bereler, sanaydı, bileler
göreler aşkımı
şahidim gökkubbe...

İclal Aydın

Canım Kızım;

Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..
Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...
Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...
O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?
Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....
Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.
Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...
Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...
Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun....

Annen


İclal Aydın

benim en beğendiğim favori şiirlerimden bunlar..

thanks4ik6.gif
 

Arina

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
49.102
Tepki
50.485
Puan
113
Yaş
40
Konum
..
Teşekkürler canım. Çok beğenirim İclal Aydın ' ı :hhhhhh:
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst