- Thread Starter
- #21
20.Bölüm : Nikah Günü
"Planı son kez anlatıyorum. Hepiniz dinliyor musunuz?"
"Devam et Kerem kulağımız sende"
"İlk grupta olan Şirin ve Aslı ne olur ne olmaz diye nikah memurunun mekana gelmesini engelleyecek. İkinci grup yani Samet ve Ümit servis elemanlarının arasına kaynayıp çevreyi gözleyecek ve aynı zamanda yapabiliyorlarsa Şebnem'in yanına gidip onu olacaklardan haber edecek. Üçüncü ekip ise..."
"Yani sen ve ben. İkimiz sahneye en son çıkıp noktayı koyuyoruz Kerem"
"Aynen öyle Fiko ama Şebnem gözüktüğü anda her şey çok hızlı cereyan etmek zorunda. Ben onu aldığımda mümkün olan en çabuk şekilde oradan çıkmamız lazım. Bu konuda desteğiniz çok önemli"
"Benim bu konuda endişelerim var Kerem oradan çıkışınız hiç de kolay olmayacaktır"
"Biliyorum Fiko"
Kız kaçırma timi pürdikkat Kerem'i dinlerken Fiko arkadaşının "Yapacağımız şeyi Amerikan futbolu gibi düşünün. Ben topu alıp hedefe doğru hızla koşarken siz de bana engel olmaya çalışan herkesin üzerine atlayarak onları durduracaksınız" demesiyle bir kahkaha patlatıp "Sırf bu plandaki yerini yüzüne vurmak için bile o Şebnem çıyanını kaçırırım" deyiverdi. Tabii bu kahkaha Kerem'in ters ters bakışıyla son bulmuştu. Yanında Şirin olduğu için Fiko'ya laf da edemiyordu ama iki arkadaş bakışlarıyla da anlaşacak durumda oldukları için Fiko aslında Kerem'in o bakışının altındaki alt metni çok iyi okuyabilmişti.
Onlar gelini kaçırma planlarını tekrar edip yola çıkarken Şebnem'de bir yandan annesi ve Okan'ın nikah hazırlıklarıyla alakalı konuşmalarını dinliyor bir yandan da yatağında her şeyin bittiğini düşünerek ağlıyordu.
Şebnem bu kazuletten kurtulamayacaktı galiba. Ne ailesi ne de Okan onu zerre kadar umursamıyor sadece bugün gerçekleşecek olan nikahın detaylarıyla ilgilenip bir aksilik çıkmaması için önlemler alıyorlardı. Kerem ile konuşamadığı için de şu an onların ne yaptıklarını da bilmiyordu ve bu canını daha da çok sıkıyordu.
Bir süre sonra konuşmalar kesilmişti. Okan hazırlanmak için evine giderken Şebnem'in kapısı açılmış ve Zuhal Hanım içeriye girip kızını ağlarken bulunca ellerini beline koyup tek kaşı havada bir şekilde "Hâlâ mı ağlıyorsun sen? Gözaltların şişecek hadi kalk daha saçını ve makyajını yapacaklar!" demişti. Şebnem o adamla evlenmek istemediğini haykırarak ağlıyordu ama ne yazık ki fayda etmiyordu.
"Şebnem sana hemen kalk diyorum! Şimdi baban da gelecek seni bu halde görürse neler olur düşünebiliyor musun?"
"Ne olursa olsun umurumda bile değil! Ben Kerem ile konuşmak istiyorum"
"O saygısızı bir daha görebileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun kızım!"
"Kerem saygısız biri değil!"
"Öyle mi? Bana yaptığı terbiyesizlik neydi o zaman?"
"Her ne yaptıysa hak ettiğinize adım gibi eminim hatta terbiyesinden az bile yapmıştır!"
"Şebnem beni sinirlendirme! Şimdi içeriye gidiyorum yüzünü yıka ve hemen arkamdan gel yoksa karışmam!"
Zuhal Hanım diyeceğini deyip kapıyı vurup çıkarken Şebnem de annesinin ardından ağlayarak odada ne var ne yoksa sinirden yerlere savurmuştu. Saatte ilerliyordu ve zaman resmen Şebnem'in aleyhine işliyordu. Tabii bu onun tarafından bakınca öyleydi. Kız kaçırma timi bu sefer hata kabul etmeyecek şekilde gayet güzel donanımlanmıştı. O kızı oradan alıp kaçıracaklardı başka yolu yoktu. Keşke bunu Şebnem'de bilseydi de içi rahat edebilseydi.
•●●·٠•●●•٠·˙
Nikahın kıyılacağı şık mekanın bahçesi büyük bir hızla düzenlenirken Şebnem'in de saçı ve makyajı yapılmaya başlamıştı. Tabii babasının gelişi de Şebnem'in ağzına bir fermuar çekmişti. Fikret Bey evdeyken öyle bağırıp çağırmak pek kolay değildi. Tek sorun makyajı yapılırken Şebnem'in ağlamayı sürdürmesi ve bu yüzden de sık sık Zuhal Hanım'dan azar işitmesi oluyordu. İyi de gözyaşlarını engelleyemiyordu ki hiç durmadan peşi sıra akıp gidiyorlardı. Keşke Melis gelmiş olsaydı ama belli ki o da karantina bölgesinin dışında kalanlardandı.
Şebnem'in hazırlıkları son hız sürerken Melis'in yönlendirmesiyle nikahın yapılacağı mekanın yakınlarına gelen Kerem'de olduğu yerde duramıyordu. Nasıl dursun? Tam karşısında Şebnem ile Okan için hazırlanan nikah masası düzenleniyor üzeri bembeyaz çiçeklerle bezenmiş kristal taşlı gelin yolu onların içeriye kol kola girişi için büyük bir özenle süsleniyordu. Belki Şebnem o süslü püslü yoldan Okan ile birlikte girecekti ama sanmasınlar ki çıkışı yine onun kollarında olacaktı. Kerem daha şimdiden oradan nasıl koşarak uzaklaştıklarını görür gibiydi.
"Kerem..."
"Melis sen ne zaman geldin?"
"Az önce geldim ama içeriye geçmeden önce size bir bakmak istedim. Son durum ne?"
"Ortada henüz bir durum yok. Bekliyoruz"
"Şebnem ile Okan daha gelmedi mi?"
"Hayır gelmediler. Sen görüşemedin mi?"
"Maalesef Şebnem ile iletişim kurmam yasak"
"Peki onu nerede tuttuklarını bilen kimse yok mu?"
"Hiç kimse bilmiyor. Bugün evlerine gittim ama anne ve babası da yoktu"
"Son dakikaya kadar işi sıkı tutuyorlar ama buraya geldiklerinde aldıkları tüm önlemler yetersiz kalacak"
"Umarım öyle olur. Şebnem bugün o imzayı atmak zorunda kalırsa bir daha onu asla kurtaramayız"
"Atmayacak merak etme"
"Bu konuda size güveniyorum"
"Melis..."
"Efendim Kerem?"
"Mekan konusunda bir aldatmaca olmaz değil mi? Yani biz burada beklerken aslında..."
"Hayır endişe etme ben birçok kişiyle görüştüm. Herkesin davetiyesinde adres burası gözüküyor"
Kerem çatık kaşlarıyla hazırlıkları izleyip bir yandan da mekanın çıkış yollarını gözlerken yanında duran Melis bir anda Okan'ın annesini görüp "Ah! İşte Rezzan Hanım'da geldi. Ben gidip çaktırmadan ağzını arayayım. Sizinle haberleşiriz" dedi. Melis yardımcı olması sebebiyle Kerem'in teşekkür etmesinin ardından mekana doğru giderken Ümit ile Samet de garson kıyafetlerini giymiş bir halde yanlarına geldi. Onlar da yavaş yavaş diğer garsonların arasına kaynasa iyi olacaktı çünkü bir anda görünmeleri dikkat çekebilirdi.
İkisi mekanın mutfak bölümüne doğru giderken Kerem arkalarından seslenip onları durdurarak "Bakın bu sefer işi çok ciddi tutuyoruz. Vakit kaybetmek yok. Şebnem göründüğü anda onu almaya gideceğim. Sizler de dikkatinizi bozmayıp bize siper olabilecek bölgelerde yerinizi alır olur mu?" dedi. Ümit merak etmemesini söyledikten sonra Samet ile giderken Fiko'da ne kadar gerildiğini hissettiği arkadaşının omzuna dokunarak "Biraz sakinleş Kerem" dedi. İyi de çocuğunda elinde değildi ki. Yine bir aksilik olur ve başaramazlar diye çok korkuyordu.
"Şuradan Şebnem ile çıkıp gideyim sonra sakinleşirim Fiko"
•●●Saat 19.00·٠•●●•٠·˙
Hava yavaş yavaş kararıyordu. Önce Fikret Bey ve Zuhal Hanım gelmiş hemen ardından da davetliler yerlerini almaya başlamıştı. Ancak Şebnem ile Okan hâlâ görünürde değildi. Henüz gelmemiş olmaları da Kerem'i endişelendirmişti. Acaba Şebnem gelmemek için direniyor Okan'da onu zorlayarak getirmeye mi çalışıyordu? Bir nevi de öyle olmuştu ama Şebnem kendisine kaçacak yol bulamayınca mecburen direnmeyi bırakmıştı.
Kerem'in Melis ile konuştuğundan ve düğün mekanında olduğundan emin gibiydi. Bu da içini biraz olsun rahatlatıyordu tabii. Belki de tam arabayla giderken yollarını kesip onu arabadan bile alabilirlerdi değil mi? Arabanın camından dışarıyı izlerken keşke şimdi araba dursa ve beni alıp götürseler diye düşünüp kendisini avutuyorken Okan yine düşüncelerine limonunu sıkıverdi.
"Ne düşünüyorsun?"
"Neden umursuyorsun?"
"Şebnem bence artık yeter. Bir an önce kendine gel lütfen"
"Biliyor musun bu konuda haklısın bence de artık kendime gelmeliyim. Durdur arabayı!"
"Ne?"
"Arabayı durdur dedim çünkü seninle şu arabaya bineli daha beş dakika olmasına rağmen boğulmaya başladım bile"
"O halde camı açıp biraz oksijen al"
"Senin olduğun yere oksijen moksijen girmiyor anlamıyor musun?"
Okan camı uygun gördüğü ölçüde aralayıp "Geldiği kadarıyla idare et o zaman" derken ona adeta düşmanı gibi bakan Şebnem de "Nikah memuru seninle evlenmek isteyip istemediğimi sorduğunda ona vereceğim cevabı biliyorsun değil mi?" diye sordu. Okan telefonuna gelen mesaja bakarken bir yandan da yan gözle Şebnem'e bakıp "Biliyorum. Ona evet diyeceksin" dedi. Haaah! Halbuki bu sahneyi rüyasında bile göremezdi!
Şebnem yüzüne gelen duvağını sinek kovalar gibi ittirip "Yanlış cevap! Ona hayır bu kazuletle evlenmeyi kesinlikle reddediyorum diyeceğim. Kendini buna hazırlasan iyi edersin" dediğinde Okan da yüzüne bile bakmadan gayet sakin bir ses tonuyla "Yerinde olsam böyle bir şey yapmayı aklımın ucundan bile geçirmezdim" dedi. Şebnem gözlerini kısarak ona tip tip bakıyordu ama Okan kendi halinde mesaj yazmakla ilgileniyordu.
"Nedenmiş o?"
"Bunu yaptığın takdirde başına neler gelebileceğini tahmin edebilecek kadar zeki bir kız olduğunu düşünüyorum. Yanılıyor muyum yoksa?"
"Alınma ama başıma senden daha kötü ne gelebilir ki?"
"Bence bu olur da böyle bir aptallık yapmaya karar verirsen diye sürpriz olarak kalsın"
"Aman ne sürpriiiiz ne sürpriiiiz!"
O sırada mekana da giriş yapmışlardı. Şebnem tedirgin gözlerle etrafa bakınırken Okan ona doğru eğilip bileğini sertçe tutarak kendisine bakmasını sağladı ve "Şimdi önemsemiyorsun ama şunu kafana yaz Şebnem! Eğer bugün o masadan hayır diyerek kalkarsan öyle şeyler yaparım ki bir anda kendini önümde diz çökmüş merhamet etmem için bana yalvarırken bulursun" dedikten sonra bileğini bırakıp kapıyı açarak arabadan çıktı. Şebnem bu sözlerden sonra donup kalmıştı. Ne demek istemişti ki bu şimdi?
Yüzü asık bir halde düşüncelere dalmışken aniden kendi tarafındaki kapı açılınca korkarak kendisine elini uzatan Okan'a doğru baktı. Adamın bakışları bile korku saçmaya yetiyordu. Şebnem tedirgin bir halde eli yerine eteklerini tutup araçtan çıkarken Kerem'de ikisini görüp "Hadi Fiko başlıyoruz!" diyerek oldukları yerden mekanın olduğu yere doğru inmeye başladı.
Şebnem koluna girmek zorunda kaldığı Okan ile birlikte gelin yolundan alkışlar eşliğinde geçiyordu. Ürkek gözleri etrafı tararken önce Melis'i sonra da onun çaktırmadan yaptığı işaretle içecek servisi yapan Samet ile Ümit'i gördü. İşte şimdi içi daha da rahatlamıştı. Ama Kerem neredeydi? Şu an o kelaynak kuşunu bile görmeye razıydı ama onlar ortalarda gözükmüyorlardı.
Okan davetliler arasında Kerem'i ya da en azından Fiko'yu görme umuduyla aranan Şebnem'i masaya doğru yönlendirirken anneleri yanlarına gelip "Memur henüz gelmedi. Bir aksilik olmuş olmalı" dedi. Ah işte bu! Memurun yoluna taş konulduğu çok açıktı ve bu da Şebnem'i gülümsetmişti. Bu hâlâ vakit olduğunu gösteriyordu çünkü...
"Aradınız mı peki?"
"Aradık oğlum ama telefonu cevap vermiyor"
Şebnem boş bulunup "Oh oh ne iyi!" deyince üçününde gözleri ne diyor bu dercesine ona doğru dönmüştü. Aslında o kadar da sevinmese iyi olurdu çünkü az önce nikah memuru mekana girmiş arka tarafta bekliyordu. Birazdan onlara da başlamak için hazır olunduğu haberi gelirdi zaten. Kerem ile Fiko'nun gelişi de bu yüzden uzamıştı çünkü memurun ardından Şirin ile Aslı alelacele oraya gelmiş adama daha fazla engel olamadıklarını anlatmaya başlamışlardı. Tamam bu istenmeyen bir şeydi ama yine de sıkıntı yaratacak bir durum yoktu. Baskın basanındır yapmanın zamanı gelmişti.
Kerem göz göze geldiği Fiko'ya "Hazır mısın?" dedikten sonra ondan onay almasıyla birlikte kızları davetlilerin arasına gönderdi. Onlar ayrı bölgelere dağılırken Aslı Ümit'in yanına gidip kulağına "Başlıyoruz" diye fısıldadıktan sonra Samet'in elindeki tabaktan da bir tane kanepe aldı. Kanepe yemek bahane paslanmaz çelikten hazırlanmış süslü kürdan şahaneydi. Aslı onu elinde saklayıp salınarak ön tarafa doğru geçmişti. Acil durum silahını hazır olda tutmak istiyor olmalıydı.
Herkes daha önceden belirledikleri yerlerini alırken Şebnem de Okan tarafından sıkı sıkıya tutulan elini kurtarmak için büyük bir çaba harcıyordu. Ama bu biraz nafile bir çaba gibiydi sanki. Adam yine kıza zamk gibi yapışmıştı!
Ve işte o an! Nereden geldiği belli olmayan güçlü bir ıslığın ardından Samet ile Ümit gelinle damadın yanından geçerken "yanlışlıkla" çarpışmış ve üzerinde şampanya kadehleri bulunan tepsileri Rezzan Hanım ile Zuhal Hanım'ın üzerine boca etmişlerdi. O an doğal olarak bir kaos yaşanmış ve hanımlar elbiselerinin mahvolmasıyla birlikte garsonlara bağırıp üzerlerini temizlemeye çalışmıştı.
Şebnem'in güldüğünü fark eden Okan ise bu işte bir terslik olduğunu düşünüyordu. Tam o sırada Fiko ile Kerem mekana oyuncak fareler salmış Şirin ile Aslı'da yanlarındaki kadınları panikleterek "Fare var!" deyip sandalyelerin üzerine çıkmıştı. Bir anda nikah mekanının ortasında bir kargaşa yaşanmıştı. İstediğin kadar zengin ol istediğin kadar kokoş ol. Bir farenin ayaklarını yerden kesmeyeceği kadın bu dünya üzerinde yoktur herhalde öyle değil mi? Kerem panik ortamını fırsat bilip gelin yolundan koşarak geçerken "Şebnem!" dediğinde bu seslenmeyle aniden ona doğru dönen Şebnem'de gülerek bakıp aynı şekilde ona "Kereeem!" dedi.
O gürültü ve kargaşa arasında Fiko "Hadi çabuk olun!" diye bağırırken Okan'da sese dönüp Kerem'in orada olduğunu görmüştü. Şebnem elini daha da sıkı kavrayan Okan'a aldırmadan yaklaşmaya başlayan Kerem'in "Hadi gidiyoruz!" demesiyle bir atılım yapmış ama bu atılım Okan'ın Şebnem'i bırakmamasıyla son bulmuştu. Ama o da ne? Okan'ın evdeki hesabı çarşıya uyacak gibi değildi.
Arkadan yaklaşan Aslı elindeki demir kürdanı haşırt diye Okan'ın eline batırıp "Şebnem koş!" dediğinde Okan'ın elini refleksle çekmesiyle Şebnem ondan kurtulmuş ve yanına gelen Kerem'in elini tutup seri bir şekilde davetlilerin arasından geçip gitmeye başlamıştı. Onlar koşarken geri kalanlarda tam da konuştukları gibi hem Okan'ı hem de korumaları engellemeye çalışıyordu.
Şebnem bu sefer o süslü gelin yolunu Kerem ile birlikte bir hışımla geçmiş ve geriye sadece saçından çıkarıp havaya savurduğu duvağı kalmıştı. Okan arkalarından gitmek için bağrışan davetlilerin arasından geçerken ileride bekleyen korumaların önüne gelen Kerem'de panikle "Şimdi ne yapacağız?" diye soran Şebnem'e diğer tarafı işaret edip oraya doğru yönlendirmişti.
Araba diğer tarafta kalmıştı ama Fiko onları görüp telefon ederek dosdoğru koşmalarını ve arabayla önlerine çıkacağını söylemişti. Elini çabuk tutsa iyi olurdu çünkü bu halde daha ne kadar koşabilirlerdi belli değildi. Okan'ın adamlarıyla birlikte arkalarından gelip "Şebnem!" diye bağırması yüzünden mecburen yön değiştiren Kerem ağaçlık alana dalıp Şebnem'in "Kerem nereye? Fiko Bey diğer tarafa gidiyor" demesiyle birlikte "Şebnem sadece sus ve koş!" dedi. Şebnem'in o topuklularla koşmaktan ayakları helak olmuştu ama durmaması gerektiğini de biliyordu. Tabi onun sürekli tökezlemesi de Kerem'in dikkatinden kaçmıyordu.
"Şebnem sen iyi misin?"
"Sen ne kadar iyiysen ben de o kadar iyiyim ama bu topuklular beni öldürecek Kerem çıkarmam lazım. Hem yalınayak daha hızlı koşarım gibime geliyor"
"Olmaz ayağına taşlar batar"
"Bir şey olmaz Kerem bu ayakkabılarla canım çok daha fazla acıyor"
Kerem arkasına bakarak koşarken kimseyi göremeyince aniden durup eğilerek "Hadi çıkar o zaman" dedi. Şebnem omuzlarını tutup ondan destek alırken Kerem'de incecik topuklara sahip olan ayakkabıları çıkarıp şok dolu gözlerle "Sen bunlarla ayakta nasıl durabildin Şebnem?" dedi. Niye şaşırıyorsa? Şebnem omuz silkip "Ayakta durmakla da kalmadım Okan'a depar attım depar! Hadi bize yetişmeden gidelim buradan" dediğinde Kerem elindeki ayakkabının tekini şaşırtma olması için yolun üstüne bırakıp Şebnem'i de elinden tuttuğu gibi tam tersi istikamette koşmaya başladı.
O sırada Okan'ı atlattıklarını düşünen Şebnem de adamı soru yağmuruna tutmaya başlamıştı tabii. O yokken ne durumda olduklarından tutun Fiko'nun üzülüp üzülmemesine ve Kerem'in duygu durumuna gönderme yapacak ölçüde bir çok şey sorup duruyordu. Kerem ise dikkatini bozmadan Fiko'nun söylediği yöne doğru koşmalarını sağlamaya çabalıyordu. Şebnem en son gülümseyerek "Kerem gerçekten benden vazgeçmeyi hiç düşünmediniz mi?" diye sordu. Kerem ona cevap verirken bir an bile düşünmemişti.
"Hayır bunu bir ihtimal olarak bile görmedik. Şebnem soru soracağına koş hadi!"
Çenesi fena halde düşen Şebnem onu sıkıştırmayı sürdürüp "Neden peki? Ben başınızın belası değil miydim? Bu benden kurtulmak için elinize geçen çok iyi bir fırsattı çünkü bu saatten sonra başınıza epeyce ekşiyeceğe benziyorum. Özellikle de senin Kerem! Sonuçta senin de herkes kadar bir düzenin var. Gerçi eskiden vardı. Yani ben gelip de yerle bir etmeden önce. Hatta gayet güzel bir düzendi. Ailen dostların işin gücün demode olsa da mis gibi bir evin vardı ve hayatındaki İpek böceği dışındaki her şey yerli yerindeydi. Sahi sen neden beni kurtarmaya çalışıp tekrardan başına sarıyorsun Kerem aklını mı kaçırdın?" deyince onun bu susmak bilmeyen hali yüzünden fenalıklar geçiren Kerem de uzun uzun cevap vermek yerine aniden durmuştu.
Arkasını dönüp gözlerini kendisine saf saf bakan Şebnem'in gözlerinde gezdirdikten sonra bir cesaretle onu kendisine doğru çekip dudaklarına ayaklarını yerden kesecek ölçüde bir öpücük kondurdu. Şimdi anladı mı neyi neden yaptığını? O anlarda Şebnem'in yaşadığı şok anlatılmaz ancak yaşanırdı. Kerem'in bir gün böyle bir şey yapacağı ölse aklına gelmezdi herhalde.
Kerem ise geri çekilip gülümseyerek "Evet bunu yaptığım için aklımı kaçırmış olmalıyım ama bence bunu sorgulamak için hiç de uygun bir an değil" dedikten sonra Şebnem'in şaşkınca "Sen neler diyorsun Kerem?" demesiyle birlikte Okan'ın "Şebnem!" diye bağırdığını duyup "Forrest Gump diyorum! Koş Şebnem kooş!" dedi. Şebnem gözlerini kocaman açıp elinden tutan Kerem'in hızına yetişmeye çalışırken korumalardan biri silahını ateşlemişti.
Şebnem korkudan çığlık atıp kulağını kapatırken arkalarına doğru bakan Kerem de onu korumaya alıp anayola çıkardı. Ah! Nihayet Fiko görünmüştü. Kerem orada olduklarını belli etmek için yola çıkıp elini kaldırırken artık Okan'ın sesi daha da yaklaşmaya başlamıştı. Fiko arabayı önlerine çekip onların tarafındaki kapıyı açtıktan sonra "Bu yüce gönüllülüğümle yaptığım iyiliği sakın unutma sarı çıyan! Bir ay boyunca hizmetimdesin haberin olsun. Canına okuyup bu konuda doktora yapmayı düşünüyorum" dedi. Şebnem de az değildi. Bir yandan Kerem ile birlikte o rahatsız edici gelinliğinin eteklerini toparlamaya çalışıyor bir yandan da arabanın içine doğru bağırıp "Bana bak Papyonlu Penguen kaç gündür ne haldeyim bilmiyorsun! Valla kimin kimin üstünde doktorasını vereceği belli olmaz arada yeni bir husumetlik durum yaratma seninle bir uğraşırım o kafandan dökülen saçlar ummadığın yerlerden çıkar ne yapacağını şaşırırsın!" diyordu. Bu ikisi durumun ciddiyetine uygun davranabilir mi acaba!
"Kesin sesini! Tartışacak başka yer bulamadınız mı?"
Kerem'in bu sert çıkışıyla Şebnem korkarak "Affedersin Kerem" deyince bakışlarını ona doğru döndüren Kerem de bunu onun ağzından bir kez daha duymanın verdiği mutlulukla gülümsemişti. Şebnem bunun manasını anlayamasa da gözlerine bakarak aynı şekilde gülümseyince Fiko'da ikisinin bu haline gözlerini devirip "Aaah kaşıntı tuttu! O söylediğin saçlar bir tarafımda çıkmaya başladı galiba!" deyip dikkatlerini bozdu.
Şebnem sonunda arabaya binmeyi başarırken Kerem de dışarıda kalan etekleri arabaya adeta tıkar gibi sokmaya çalışıyordu. Vakit kaybettikleri açıktı çünkü önce çok yakından Okan'ın durmalarına yönelik bağırışı duyulmuş hemen sonra da korumasının ateşlediği silahın içindeki kurşunlardan biri arabaya denk gelmişti. Hem de tam Kerem'in olduğu yere...
Şebnem korkarak "Bir şey oldu mu Kerem iyi misin?" derken paldır küldür içeriye atlayan Kerem'de Fiko'nun arabayı hareket ettirmesiyle birlikte arkalarından koşan korumalara ve Okan'a bakarak "İyiyim korkma beni ıskalayıp arabaya geldi" dedi. Şebnem bunu duyunca derin bir oh çekip arka cama dönerek çılgına dönen Okan'ı büyük bir keyifle izlemeye başladı. Bu kazuletten kurtulmuştu değil mi? Kurtulmuştu galiba. Artık nikahı da kendi kendisine kıysın musibet!
"Fiko..."
"Ne oldu Kerem?"
"Bizimkilerden haber var mı?"
"Onlar da sizden sonra ellerinden geleni yapıp Samet'in arabasıyla uzaklaştılar Kerem"
"Güzel... Çok güzel!"
Kerem nefes nefese kaldığı için önüne dönüp başını geriye doğru dayayarak dinlenmeye çalışıyordu. Şebnem de ondan pek farklı değildi. Aynı şekilde o da başını yaslayıp Kerem'e doğru bakmaya başlamıştı. Kerem kendisine baktığını fark edip gülerek "Ne oldu?" diye sorunca Şebnem tatlı bir ifadeyle "Herkesin kendisini büyük bir yanlıştan döndürecek gözü kara bir süper kahramanı olmalı bu hayatta" dedikten sonra utangaç bir tavırla da tebessüm ederek "Sen de benim kahramanımsın Gamzeli Adam" dedi. O an aralarında çok hoş bir bakışma yaşanmıştı. Gözden göze bir iletişim olduğu açıktı.
Onları aynadan gören Fiko ön koltukta fenalıklar geçirerek "Kusacağım şimdi! Susturun şu saçını başını yolup bütün tutamlarını eline verdiğimi!" deyince Şebnem tam kızıp ön tarafa doğru yükseliyordu ki Kerem'in onu koluyla engellemesiyle birlikte "Bırak Kerem! Neler söylüyor duymuyor musun? Eceli gelmiş bunun tez elden göndereyim diyorum!" dedi.
Fiko anlık olarak sinirle direksiyonu bırakıp "Sen kimi nereye gönderiyorsun çakma sarışın!" diyerek arkasını dönerken bir anda aralarındaki tartışmayı sonlandıracak bir şeye şahit olmuştu. Kerem'e doğru gözlerini kocaman açarak "O kan da neyin nesi öyle?" deyip hızla direksiyona geri dönerken söylediğini yanlış anlayan Şebnem'de arka camdan bakıp kimse olmadığını görerek önüne döndü. Şaşkın bir ifadeyle "Okan hep söylediğim gibi kazuletin en önde koştur koştur gideni Fiko Bey ama konuyu değiştirmeye çalıştığını anlamadım sanmayın" dediğinde Fiko'da bir türlü anlamadığı için ön koltukta tepinip "Aklı kıt! Sana Okan diyen mi oldu? O gelinliğine bulaşan kan ne diyorum!" dedi. Ne kanı be!
Kerem kolunu çekerken ikisi de Fiko'nun neden bahsettiğini anlamıştı. Şebnem'in gelinliği kan içindeydi. Kerem korkarak ona bir şey olup olmadığını anlamaya çalışırken Şebnem çığlık atıp "Kerem kolun kanıyor! Kurşun ıskalamamış bunu nasıl fark edemezsin ya!" dedi. O adrenalinle sıcağı sıcağına anlayamamış herhalde.
Kerem üzerindeki ceketi hızlı bir şekilde çıkardıktan sonra gömleğinin kan içinde kalan kol kısmını görmüş ve yüzünü buruşturarak "Kahretsin! Bir bu eksikti" diyerek o bölgedeki kumaşı yırtmıştı. Şebnem korkudan bakamıyordu ama meraktan da ölecekti. Gözlerini kapatıp Kerem'in tepesinde "Ne oldu! Çok mu kötü?" derken yaraya bakan Kerem de çok kötü olmadığını sadece kurşunun derisini sıyırıp geçtiğini söyledi. Ama bu hâlâ kanıyordu.
Fiko ön koltukta olan atkıyı alıp arkaya doğru uzatarak "Bağlayın şunu da en azından gideceğimiz yere kadar idare etsin" dedi. O Şebnem'in bütün gece gözünü bile kırpmadan ördüğü atkıydı. Onu örerken Kerem'in yarasını koruyacağını hiç düşünmemişti herhalde. Şebnem'in yardımıyla bağlanan atkı yaranın kanamasını bir nebze olsun durdurmuştu. Şimdilik her şey yolunda gibiydi. Kerem kardeşiyle de konuşup karşılıklı olarak ne durumda olduklarını öğrenmiş ve rahatlamışlardı. Ama Şebnem gözünün içine baktığı Kerem'in kolunu düşünürken bir türlü rahatlayamıyordu.
"Kolun nasıl oldu Kerem?"
"Bilmem ama en azından artık kanamıyor"
"Acıyor mu peki?"
"Kıpırdatınca acıyor"
"Kıyamam. Çok mu?"
"Fazla değil merak etme"
Onların konuşmasını ister istemez dinlemek zorunda kalan Fiko bir de aynadan birbirlerine karşı olan romantik bakışlarını görünce dayanamayıp "Amma kıvrandın öp de geçsin bari!" deyiverdi. İkisi de Fiko'ya bakarken "Sen yoluna baksana Fiko" diyen Kerem'in kendisini öptüğü anı düşünen Şebnem'de göz ucuyla ona doğru bakıp gülerek gözlerini kaçırdı. Kerem onun neden güldüğünü anlamıştı. O da aynı şekilde tebessüm edip önüne dönerken Şebnem konuyu değiştirip "Ee! Şimdi ne olacak?" diye sordu. Kerem "Ne ne olacak?" deyince gözlerini tam tur çeviren Şebnem'de oturduğu yerde ona doğru dönüp "Mesela biz şu an nereye gidiyoruz?" dedi. Hem Kerem'in hem de Fiko'nun aynı anda "Gidince görürsün" diyerek gülmesi Şebnem'i anlamasa da yine de güldürmüştü. Aslında azıcık düşünse nereye gideceklerini şıp diye anlayabilirdi ya neyse...
•●●·٠•●●•٠·˙
Kısa bir süre sonra hareketi oldukça bol bir sokağa girdiler. Sesler geliyordu ama bu seslerin neden kaynaklandığı pek anlaşılmıyordu. Şebnem merakla etrafa bakınırken Kerem'in kolunu gizlemek için ceketini giymeye çalıştığını fark edip ona yardım ederek "Burası da neresi?" diye sordu. Kerem kolunu zar zor cekete sokmaya çalışırken onun yerine bu soruya Fiko atlayıp "Kırmızı arabanın yanında konuşan kadınları görüyor musun? Gördüysen sarışın olana dikkatlice bak" dedi. Şebnem söylediği gibi kadına dikkatle bakıp arabayı park eden Fiko'nun tepesinden "Aaaa! Teyzem değil mi o?" diye bağırdı. He teyzen!
Fiko kulaklarını kapatıp "Bağırma kulağımın dibinde sarı çıyan! Şimdi o dilini çeker çeker bir bırakırım küçük dilin olmayan beynine kaçar" diye bağırdı. Kerem o an ikisine de dayanamadığı için ceketinin diğer kolunu omzuna atıp kapıyı açarak dışarıya çıkmıştı. Şebnem de durur mu? Durmaz. Hemen arkasından atılıp Kerem'in elini uzatmasıyla ittire kaktıra arabadan çıkmayı başarmıştı.
O kadar da tuhaf görünüyorlardı ki herhalde onları gören çığlığı basmakta hiç de geç kalmazdı. Ee! Şebnem'in üzerinde perişan olmuş kanlı bir gelinlik Kerem'in yaralanan kolunda koca bir atkı bir de önlerinde tuhaf görünümlü kel bir adam varken onlar tuhaf görünmeyecek de kim görünecek değil mi?
Fiko önlerinde Şebnem ile Kerem de arkada olarak yavaş yavaş Ayla Hanım'a doğru yaklaşıyordu. Ayla Hanım ise görünen o ki yine çakırkeyifti. Karşısındaki kadının omzuna gülerek bir tane patlatıp arkasından da sıkıca sarılarak öpünce Şebnem güler bir yüzle "Ay teyzem ne tatlı ne sevgi dolu biri değil mi?" dedi. He! Çok tatlıydı gerçekten. Bildiğin ballı lokma tatlısı mübarek! Bunu duyan Fiko kendi kendisine Şebnem'i kastedip "Saf!" diyerek kıkırdamaya başlamıştı. Şebnem neden güldüğünü anlayamazken Ayla Hanım da konuştuğu kadının yanından ayrılıp evine girmişti.
Sarılıp öptüğü kadın ise arkasından tuhaf tuhaf bakıyordu. Nasıl bakmasın? O kadın Ayla Hanım'ın eski eşi olan Mete Bey'in şu anki karısı Hülya'ydı. Normal zamanda Ayla Hanım kadına ağzına geleni basıyor ne arabozanlığı kalıyor ne de yuva yıkıcılığı kalıyordu. Ama alkol bu işte! Şişede durduğu gibi durmayınca Ayla Hanım'ın ayarlarında ufak tefek bozukluklar yaratıyordu. Yazık Hülya Hanım'da Ayla Hanım tarafından bir gün sevilip bir gün hakarete uğramanın verdiği şaşkınlığa ayak uydurmaya çalışıyordu.
Kerem Şebnem ve Fiko üzerlerindeki gözlere aldırmadan eve yaklaşırken Hülya Hanım da tepe sersemi olmuş bir şekilde arabasına binip oradan uzaklaştı. Merdivenleri çıkarken Fiko cebinden bir bant çıkarıp birkaç tane kopararak önden gitmiş ve kapı zilini bu bantlarla bantlayıp kaldırıma geçip gayet sıradan bir şekilde oturarak beklemeye başlamıştı. Zil de bantlar yüzünden kendi kendisine çalmaya devam ediyordu. Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Kerem ve Şebnem bir bas bas bağıran zile bir de eğilip Fiko'ya bakarken epeyce afallamış gibiydiler.
"Fiko..."
"Ne oldu Kerem?"
"Neden böyle saçma sapan bir şey yapıyorsun?"
"Saçma sapan değil Kerem. Ayla hiçbir zaman kapı çalar çalmaz açmaz. On dakika bekler eğer hâlâ gitmiyorsak on birinci dakikada açıp önce kim olduğumuzu anlamaya çalışarak boş boş bakar sonra da artık Allah ne verdiyse..."
Şebnem bunu duyunca gözlerini kocaman açmıştı. Allah ne verdiyse derken ne mana da? Gözlerini yanında duran Kerem'e çevirip tırsık bir ifadeyle "Kerem yol yakınken başka bir yere mi gitsek acaba?" diye sorunca Kerem de onun kolunu tutup "Hadi gel biz de oturalım" dedikten sonra Fiko'nun yanına geçip oturdular.
Sahiden de Fiko'nun dediği gibi olmuştu. On dakika dolduğunda Fiko ayağa kalkmış ve Kerem ile Şebnem'in eşliğinde kapının önüne gelmişti. Şebnem ne olacağını anlayamadığı için Kerem'e yapışırken Fiko'da parmağını havaya kaldırıp "Üç... İki... Bir... Hazır olun açıyor" dedi. Kapı kilidinin açılmasının ardından nihayet Ayla Hanım görünmüştü.
Kapıdan başını uzatıp tam olarak göremediği için gözlerini kısarak onları süzerken Şebnem'de saf saf kadına gülüp el sallıyordu. Kerem yapmamasını isterken Ayla Hanım kapıyı sonuna kadar açıp Şebnem'in kanlı gelinliğine ve Kerem'in yaralı koluna bakarak "Bu da ne böyle Elm Sokağı Kabusu'nun setinden fırlamış gibi! Siz de kimsiniz?" diye sordu. Tabii Şebnem en tatliş haliyle "Teyze benim Şebnem en sevdiğin yeğenin!" deyince kadın da sallana sallana Şebnem'in burnunun dibine kadar gelerek "Sen önce karşımda sabit durmayı öğren kimliği henüz belirlenemeyen sarı kız" dedi. İyi de Şebnem kıpırdamıyordu ki. Artık ne kadar içtiyse kafa belli ki birkaç milyon olmuştu. Şebnem şaşkın bir şekilde teyzesine bakarken hemen konuya gelmek istemişti ama kaş yapayım derken de resmen göz çıkarmanın eşiğine gelmişti.
"Teyzoşum benim ben Şebnem! Şimdi sana flu geliyorum farkındayım ama ayılınca beni hatırlayacağına adım gibi eminim"
Ayla Hanım onu baştan aşağıya süzüp parmağını sallaya sallaya "Sen bana... Bana sen..." derken aniden Kerem'e dönüp "Bu sarışın kenar mahalle dilberi bana sarhoş mu demek istedi? Dediyse yolacağım ben bunu sakın tutmaya kalkmayın!" deyince korkudan Kerem'in arkasına kaçan Şebnem'de "Manyak mı bu kadın ya!" deyiverdi. Ah! Onu duyan Ayla Hanım sakinmiş gibi gözüküp tane tane "Kaşındı bu... Bu kaşındı! Kaşımak lazım. Sevaptır" deyip aniden Şebnem'in saçına yapışınca kapı önünde bir kaos yaşanmıştı.
Fiko beline sarıldığı Ayla Hanım'ı çekelerken Kerem'de Şebnem'i arkasına alıp korumaya çalışıyordu. Bu sırada Ayla Hanım'ın eski eşi Mete Bey de onların bu halini pencereden görüp aşağıya inmiş ve bu sayede Ayla Hanım başka köşeye yolunmuş tavuğa dönen Şebnem de bambaşka köşeye çekilmişti.
Bir süre kimseden ses çıkmamış sadece Ayla Hanım'ın sakinleşmesi beklenmişti. Başarılmıştı da. Tabii bunda Mete Bey'in rolü büyüktü. Kızları Eda'nın da iyiliği için artık Ayla Hanım'ı ayıkken de sarhoşken de nasıl sakinleştireceğini öğrenmişti. Herkes dalgın bir halde oturup sessizce beklerken Ayla Hanım aniden yerinden kalkıp ruh gibi yürüyerek evinin kapısına yaklaştı.
Böyle olunca Kerem'de Şebnem'de olduğu yerden fırlayıp onun yanına gitmişti. Ayla Hanım kapıya dayadığı terliği itip içeriye girerken Şebnem lafa girip "Teyze yalvarırım dur sana çok ihtiyacım var. Yeğenini böyle zor bir durumdayken ortada bırakamazsın" deyince Kerem hafifçe eğilip "Emir verir gibi konuşmasana yine mi saçına yapışsın istiyorsun?" dedi. Haklıydı. Belli ki Ayla Hanım ile konuşurken kullanılan dile dikkat etmek gerekiyordu. Şebnem dudağını ısırıp "Affedersin Kerem düşünemedim" dedi. Ayla Hanım ise ikisini bir süre tuhaf bakışlı gözlerle süzdükten sonra gayet net bir tavırla "Burası tam pansiyonlu balayı oteli değil. Hadi başka kapıya!" deyip şakkadanak kapıyı suratlarına kapatıverdi.
Haliyle ikisi de yüzlerine kapanan kapıyla birlikte küçük çaplı bir şok yaşamıştı. İyi de buradan başka gidebilecekleri güvenli bir yer yoktu ki. Bunu Şebnem'de biliyordu ve donuk bir ifadeyle kapıya doğru bakıp içeriden gelen gümbürtüyle birlikte de "İnanmıyorum! Kapıyı yüzümüze çarptığı yetmiyormuş gibi yine mi düştü bu alkolik kadın! Ne yapacağız biz ya!" dedikten sonra Kerem'e dönüp "İşte şimdi başımız "topluca" belada Kerem!" dedi. Gerçekten de öyleydi galiba...
•●●·٠•●●•٠·˙
Yorumlarınızı bu sayfaya veya verdiğim linkten yorum sayfama yapabilirsiniz
nk83'ün Hikayelerine Yorumlarınız
Son düzenleme: