Gözümde canlanır koskoca mazi,

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
2q3c977.gif

Ben çocukken onsekiz yaşlarında gençleri gördüğümde içimden hayranlık dolu bir halde 'Ne kadar büyük!' diye geçirirdim. Sonra bir baktım ki, orta yaşlarında biriyim ve artık onsekiz yaşlarında gençleri gördüğümde hayranlık dolu bir halde 'Ne kadar da genç!..' diye iç geçirmeye başlamışım. İşte böyle göz açıp kapayana kadar çabucak akıp gitti yıllar...

Oysa ki, bahçedeki ağacın tepesine çıkıp, meyve topladığımız ve misket oynayan kısa pantolonlu oğlanların küçük turnuvasında seyirci olduğumuz günler pek uzak sayılmazdı. Bisikletle turladığımız sokaklarda sayılı araçların geçtiği günler de öyle...

Yaz aylarında bahçede oyunlarla geçen tatilimiz boyunca bazı zamanlar arkadaşlarımızla sözleşip, okuduğumuz kitapları aramızda toparlar, uçmasınlar diye üstlerine birer taş koyarak sergilediğimiz bahçe duvarlarında satmaya uğraşırdık. Kazandığımız paralarla da bakkalın yolunu tutar; leblebi tozu, kiraz şeker, pestil, şemsiye çikolata alırdık.

Telefon şakası yaparak gırgır geçtiğimiz, apartmandaki zillere basarak eğlendiğimiz masum günleri düşünürken, şimdi eşek şakası dediğimiz bazı şeylerin o zamanlar nasıl da neşe kaynağımız olduğunu anlıyorum.

Arkadaşıma anneannesinin Avrupa'dan getirdiği market takımını unutamam hala. Bir çadır, içinde küçücük kutulardan deterjanlar, tereyağlar; plastik tavuklar, etler ve daha neler neler. Bir tuşuna basılınca açılan kasa, kağıt ve bozuk paralar. Bildiğim hiçbir oyuncakçıda satılmadığı için o oyun takımıyla oynamak benim için ayrıcalıktı.

Siyah beyaz yayınların yapıldığı, sık sık kopan yayında necefli maşrapa ya da manzara resmi seyretttiğimiz tek televizyon kanalının, plaktan dinlediğimiz şarkıların, çevirmeli telefonların, telgrafla, teleksle, ankesörlü telefonla haberleştiğimiz günlerin, 24'lük veya 36'lık film kasediyle çalışan makinelerle temkinli çektiğimiz fotoğrafların, Çingenelerin sattığı kaçak Marlboro'ların, küçük pasajlarda bulduğumuz yabancı kot pantolonların olduğu günleri unutmak mümkün değil...

...Ve hatta sürekli kesilen elektriklerden dolayı yakılan mumların ışığında aile sohbetlerinin edildiği akşamlar, oynanan oyunlar, birlikte söylenen şarkılar da...

İlk renkli yayın olarak verilen filmi hatırlıyorum hala. 'Martı Adası'ydı adı. Kuzenim anne ve babasıyla bize gelmişlerdi. Maaile oturup seyretmiştik filmi babamın yurtdışından getirdiği 37 ekran televizyonda.

O zamanlar İstanbul'da alışveriş Nişantaşı'nda, Şişli'de, Osmanbey'de yapılırdı. Avrupa sakızlar, patpat şekerler, çikolatalar pasaj içlerindeki küçük el tezgahlarında satılırdı. Her köşe başında bulunmadığı için tadına doyum olmazdı.

Bir arkadaşımız taşındığında telefon numaramızı kaybederse, ona ulaşmak mümkün olmazdı. Cep telefonu, internet olmadığı gibi sayılı bilgisayar kullanıcısı olduğundan, izini takip etmek hemen hemen imkansızdı.

Sevdiğimiz yabancı müzik gruplarının albümlerini pek kolay takip edemezdik. Ancak Hey ve Almanca olsalar bile Bravo, Hello, Pop Corn dergilerini alarak resimlerine, posterlerine sahip olabilirdik.

Bir çok aile büyükanneleriyle, büyükbabalarıyla bir arada otururdu. Onun için sevgi arsızıydık, çok şanslıydık bizler.

Ama geçti işte ve herşey büyük bir hızla müthiş değişti. Yalnızca teknoloji, ekonomi, sosyal yaşam düzeni değil, değer yargıları da.

Ama biz zamana ayak uydurduk ve çok kolay adapte olduk. Yokluğun, kısıtlı imkanların olduğu zamanların üstünden çabuk geçtik. Hatta geçmişi unuttuk.

Boğazı birbirinden bağlayan köprüler çoğaldı. Metro geldi, tren demode oldu. Sürekli kendini yenileyen teknolojiyi takip etmek bile zorlaştı. Ameliyatlar kapalı yapılmaya başlandı, hastalık tedavileri kolaylaştı. Hatta artık insanlar yaşlanmamak için türlü tedbirler almaya başladı.

Yaşamı bu kadar kolaylaştıran makinelerin arasında doğallığa hasret kaldık. Benim hasretini çektiğim şey belki de çocukluk ve gençlik dönemim kadar o zamanlar sahip olduğum naif ve sevgi dolu gerçek yaşam belirtileri. Bakkala sarkıtılan hasır sepetler, kulağımda walkman ile yürüdüğüm yollar, elimde jetonla beklediğim telefon kuyrukları, bahçe sohbetleri, bisiklet turları, kendi şarkı listemi yapıp kaydettirmek için gittiğim kasetçiler, mahalle hayatı ve dahası...

Ben de içimde birbirinden tamamen uzak olan o iki zaman diliminin çelişkileriyle kendimce bir yol tutturdum, gidiyorum. Dilimde eski bir şarkı var, onu mırıldanıyorum.

"Gözümde canlanır koskoca mazi..."

Aydan Tümay
ynibirgneactgmdagzlerim.gif

 

Kristen Stewart

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
47.786
Tepki
49.299
Puan
113
Yaş
40
Konum
Çıkmaz Sokak
Ben de içimde birbirinden tamamen uzak olan o iki zaman diliminin çelişkileriyle kendimce bir yol tutturdum, gidiyorum. Dilimde eski bir şarkı var, onu mırıldanıyorum.

"Gözümde canlanır koskoca mazi...":dertli:
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst