Dayıoğlu: Yazdığım her kitap yüzümde bir çizgi

nk83

Admin + Sitenin Hikaye Yazarı
Admin
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.293
Tepki
83.528
Puan
113
Konum
İstanbul
dayioglu_yazdigim_her_kitap_yuzumde_bir_cizgi13535952220_h955330.jpg


Dayıoğlu: Yazdığım her kitap yüzümde bir çizgi


31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı Gülten Dayıoğlu: “Yazdığım her kitabın yüzüme bir çizgi attığı bir gerçek, ama çizgilerin gerçek nedeni elbette kitap yazmak değil. Zor yılları da görmezlikten gelemeyiz.”

Aslı Tohumcu'nun Röportajı

Kitap fuarları, okurlar için yazarlarla ve indirimlerle buluşmak anlamında çok önemli, ama bu yılki 31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın çocuk ve gençlik edebiyatı alanında emek veren yazarlar, çizerler ve yayıncılar için apayrı bir önemi var. Çocuk ve gençlik edebiyatını ana tema olarak seçen Tüyap, bu alanların görünürlük kazanmasına destek vermiş oldu bir anlamda. Panellerde bu alanları nasıl tanımladığımız, çocuklar ve gençlere nasıl yaklaştığımız tartışılırken, çocuk ve gençlik yazarları da imza günlerinde okuyucularıyla buluşacaklar. Fuar nasıl geçecek, kimler beklentilerinin karşılığını alacak, kimler alamayacak bilemeyiz ama üç kuşağın yazarı olarak nitelenen ve fuarın onu konuğu olan Gülten Dayıoğlu'yla fuar heyecanını paylaşmak istedik. Gördük ki, Dayıoğlu ellinci sanat yılını kutlamaya bir yıl kala bile heyecanını, coşkusunu yitirmemiş.

Bir yazar olarak defalarca, farklı şekillerde onurlandırıldınız ama… 31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı olmak size ne hissettiriyor?
Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı olmak, beni gerçekten onurlandırdı. Böyle bir onuru hayattayken yaşamak çok güzel. Bu onur yanında, bir de içime sığdıramadığım büyük bir sevinç var.
Fuarın temasının “Çocuk ve Gençlik Edebiyatı” olması… Öylesine sevinç ve coşkuyla kuşatıldım ki! Everest'te bayrak dikmiş dağcı gibiyiz, tüm çocuk-gençlik yazarları ve nitelikli çocuk-gençlik kitabı yayımlamaya gönül vermiş özverili yayıncılarla birlikte. En azından ben böyle duyumsuyorum. Dahası var: 2013 yılı benim ellinci sanat yılım olacak. Fuar onur yazarlığı, elli yıllık emeklerimin ödülü gibi oldu doğrusu…

Fuarın bu yılki ana teması; “Çocukluğum Yurdumdur: Çocuk ve Gençlik Edebiyatı”… Çocukluk, insanın hamurunun, galiba pek de değişmemek üzere şekillendiği dönem. O yüzden de çocukluğumuz yurdumuzdur diyebiliyoruz. İnsan merak ediyor, sizce Türkiye'de nasıl bir yurt veriyoruz insanlara? Nasıl bir çocukluk yaşatıyoruz?
Ülkenin koşullarına göre, çocuklar da yetişkinler gibi belli kalıplara uyarak yaşamayı sürdürüyorlar. Durumundan hoşnut olanların yanında hoşnut olmayanlar da var. Ancak biz çocuklara, çağdaş ilkelere dayalı bir yurttaş olma, insan olma bilinciyle, soru sorma, sorumluluk alma, kendisini rahatsız eden olayların nedenini, niçinini sorgulama becerisi kazandırabildiğimiz oranda, huzurlu ve mutlu bir yurtta yaşayabilecekler. Evrensel çocuk hakları bile hâlâ ülkemizde yerleşmediğine göre…

İstanbul Kitap Fuarı'nın çocuk ve gençlik edebiyatını ön plana çıkarmasını geç bulanlar var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Sizce de geç mi, ya da vakti önemli mi?
Ben çocuk edebiyatını geliştirme çabamı sürdürürken, bugünlerin geleceğini hayal ediyor, bu hayallerime inanıyordum. Er ya da geç, önemli değil. Tüyap Kitap Fuarı yönetimi ile Yayıncılar Birliği, çocuk ve gençlik edebiyatının hak edilen ölçüde gündeme gelmesini sağladılar ya! Bence aslolan budur.

Hazır lafı açılmışken, çocuk edebiyatının hak ettiği ilgiyi görmediğini söyleyebilir misiniz? Demek istediğim, çocuk edebiyatının dergilerde yer alması, yayıncıların tavrı, bu alanda emek veren yazarların yaklaşımı, çocuğun okuduğu kitap üzerinde söz hakkı olan öğretmen ve velilerin yaklaşımı olarak düşünürsek, hak ettiği ilgiyi gördüğünü söyleyebilir miyiz?
Çocuk kitapları ilgi görüyor, çünkü kâr getiriyor. Ancak tam bu aşamada, nitelik sorunu çıkıyor karşımıza. Kitap niteliksiz haliyle ilgi görse ne olur, görmese ne olur! Aslolan kitabın ilgi görmesi değil, nitelikle kitabın ilgi odağı olmasıdır. O zaman çocuk ve gençlik edebiyatında her kesim için önemli gelişmeler ortaya çıkmaya başlayacaktır.

Çok merak ediyorum; gerçekten yazdığınız her kitap için bir kırışıklık eklendi mi yüzünüze? Yazarlıktan başka bir sebebi yok mu bu kırışıklıkların!
Yazdığım her kitabın yüzüme bir çizgi attığı bir gerçek, ama çizgilerin gerçek nedeni elbette kitap yazmak değil. Zor yılların işlevini de görmezlikten gelemeyiz.

Eğitim ve edebiyat arasındaki ilişki, çocuk kitaplarında çok çeşitli tartışmalara konu oluyor bugün. Özellikle mesaj kaygısıyla didaktik bir uslupla yazılan çocuk kitapları üzerine esaslı eleştiriler yapılıyor. Uzun yıllar öğretmenlik yapmış bir yazar olarak, çocuk kitaplarının eğitimle iç içeliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Edebiyat kapsamına giren romanlar, öyküler, şiirler, tiyatro oyunları vb, didaktik ilkeler kullanılarak çocuğa öğüt vermek için kullanılmamalı. Öğrenci öğütten kaçıyor. Öğüt içeren kitaplardan da kaçıyor. Tüm öğütler zaten bir kulağımızdan girip ötekinden çıkıp gidiyor. Oysa roman kurgusuna yedirilmiş yaşamla ilgili ipuçları, deneyimler, öznel olmayan görüşler, çocuğun kimliğini geliştirir. Ufkunu açar. Kendine güvenini arttırır. Çocukta yaşamın türlü hallerine karşı bağışıklık oluşturur diye düşünüyorum.

Peki… bu kadar uzun yıl boyunca, iş hayatının ve aile hayatının getirdiği onca sorumlulukla başa çıkarken bir yandan da zihninizde yaratıcılığa yer açmayı nasıl başardınız?
Zihnimi çok yönlü kullanmaya odaklanıyorum. Ve sağlam bir zaman çizelgesi yapıyorum. Disiplinli yaşamaya özen gösteriyorum. Başka bir deyişle; yaşamımın hiçbir döneminde, kendimi kapıp koyveremedim. Çalışmalarım, hatta hayatım kendi yaptığım planlara göre ilerliyor. İpekböceği gibi ördüğüm kozanın içinde debelenip duruyorum. Ancak öldüğüm zaman kayıtsız şartsız özgürlüğe kavuşacağımı düşünüyorum. Yaşam biçimimi seviyorum. Çalışırken zorlanmıyorum. Başta sevgili çocuklar olmak üzere, çocuk ve gençlik edebiyatının gönüllü dervişi gibi değerlendiriyorum kendimi. Çileleri yaşam biçimi edinmekte zorlanmıyorum. Çünkü yazarken, yararlı bir iş yaptığıma inanıyorum. Bir de insanları çok seviyorum. Affedici ve hoşgörülü olmaya gayret ediyorum. Umut her zaman ekmeğim suyum gibi. Böyle olunca da yaşamla barışık oluyor insan… Bu barışıklık, zorlukları yenme gücü veriyor.

Türkiye'de, çocuklara yönelik fantastik/bilim kurgu edebiyatının öncü isimlerinden birisiniz. Bugün, ne yazık ki eğitimcilerimiz bu iki tür karşısında öcü görmüş gibi davranabiliyor ve iş, bu türleri görmezden gelmeye kadar varabiliyor. Hayal gücünden mi diyeyim, neden bu kadar korkuyoruz?
Yüreğinde bu tür eserlere karşı korku besleyenlere bu soruyu sormayı ben de çok istiyorum. Ama henüz bu konuda kimseyle yüzleşme fırsatı bulamadım. Benim bilim kurgu ve fantastik kitaplarım çok ilgi görüyor doğrusu. Hiçbir okurum bu konuda bir korkudan söz etmedi.

Çocukların en sevdiğim yanı dobralıkları. Bizim gibi sözde ayıplarla henüz kirlenmemiş olmaları sayesinde akıllarından geçenleri paylaşıyorlar. Ama bir yanıyla da insanı bazen zor durumda bırakabiliyorlar, insanın dili tutulabiliyor çocukların karşısında. Sizin var mıdır böyle bir tecrübeniz?
Sevgili çocukların bu dillerini tutama özellikleri için birkaç öykü bile yazdım. Ama çocuk yine de çocuktur. Onun doğasından kaynaklanan davranışları, tutumları, yaşam içinde çocuktan soyutlayamayız. Zamanın hakkını vermekten yanayım. Aslına bakarsanız, her şeye rağmen, keşke o dobralıklarını hiç yitirmeseler derim.

Keşke! Üç kuşağın yazarısınız. Kırk beş yıl önce yazdığınız kitabı bugünün çocukları okuyor. Bir yandan da yazarlık veriminizi sürdürerek bugünün çocuklarına ulaşıyorsunuz. Reçetesi olmaz yazarlığın, ama sormadan edemeyeceğim nedir bu başarının formülü?
Aslında formül filan yok. Çocukları ve gençleri seviyorum. Mesleğimi seviyorum. Çağa ayak uyduramaz, çocukların düzeyine erişmeyi başaramazsam, sevgim bitmez ama mesleğim son bulur. Bu gerçek beni korkutuyor. O nedenle kendimi sürekli yenileyerek, günümüz çocuklarının düzeylerine erişmeye çalışıyorum. İlgi alanlarını araştırıyorum. Yeni yeni edindikleri yaşam biçimlerini, oyun alanlarını, arkadaşlık ilişkilerini, topluma bakışlarını, aileye karşı duruşlarını, ufuklarını hedeflerini, düşlerini vb. anlamaya kavramaya çabalıyorum.

Üç kuşağın yazarı olmak kulağa çok havalı geliyor ama insana sorumluluk da yüklüyor olsa gerek…
Öyle bir sorumluluk yüklüyor ki, üç kuşağın yazarı olmak! Roman yazma aşamasında uykularım kaçıyor. “Kendimi aşamazsam, çocuk ve genç okurlarıma ayak uyduramazsam, eserlerimi kim ne yapsın?” diye düşünerek yatakta dört döndüğüm zamanlar oluyor. Bu haller de sorumluluk bilincinin türevleri.

Fadiş'i okuyan kızlar, oğlanlar neler yapıyor şimdi, biliyor musunuz!
Fadiş okurlarıyla çokluk, kitap fuarlarında buluşuyorum. Bir de e-posta yazıyorlar bana. Herkes kendine göre bir yaşam kurmuş. Belki bu yaşamlarda ilginç konular vardır, ama insan soramıyor. Sadece mesleklerini, çoluk çocuklarını sorabiliyorum. Bazen de hiç evlenmemiş olanlara çocuk sorusunu sorunca, baltayı taşa vurmuş oluyorum. Ama öğrencilerim arasında milletvekili, İstanbul'da belediye başkanı, ülkemizin dört bir yanındaki üniversitelerde profesörlük düzeyinde akademisyenler, Avrupa, İngiltere, Amerika'da iş kurmuş olanlar kadar, İstanbul'un semt pazarlarında sebze tezgahı olan bir öğrencim de var. Genç yaşta yitirdiğimiz öğrencilerim de!

Sizin çocukluğunuza damgasını vuran yazar kimdi, hangi kitaptı? O kitap hâlâ durur mu kitaplığınızda?
Ben yeteneğime sahip çıkan öğretmenlerimin yönlendirmesiyle kütüphanelere dadandım. Öylesine çok kitap okudum ki! Tümünün bileşkesi Gülten Dayıoğlu'nu yarattı. Ama şu kitabı unutamadım deme durumum yok. Çünkü her kitap belleğimde taht kurmuş durumda. Şimdilerde, ilk gençlik yıllarımda okuduğum kitapları özlüyorum. Fırsatlar yaratarak onları yeniden okuyorum. Demek ki etkilenmişim, unutamamışım.

Hazır mısınız çocuklarla Tüyap'ta buluşmaya, bu sene bir farklı mı hazırsınız acaba! Neler bekliyor sizi!
Fuarda okurlarımla ve aileleriyle buluşamaya hazırım. Bu yıl geçmişe göre daha heyecanlıyım. Onların karşılarına fuarın onur yazarı olarak çıkıp, sevincimi onurumu coşkumu paylaşmayı umuyorum. Bu duruma onlar ne diyecek, merak ediyorum. Okur, yazar, kitap ve onur yazarlığı sarmalında kim bilir ne yürek çarpıntıları yaşanacak. Sabırsızlığım, günler yaklaştıkça katlanarak atıyor.

Radikal Kitap

 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst