Çocukluğuna Çağrı...

anneyimben

Daimi Üye
Katılım
9 Eylül 2008
Mesajlar
628
Tepki
598
Puan
93
Konum
istanbul
Çocukluğunla randevun var bugün… Az gidip, uz gidip, dere tepe düz giderek ulaşacaksın buluşacağınız o masal diyarına… Hatırlarsın bu diyarı, hani her bahar ağaçları, anneciğine buketler yaptığın çiçeklerle dolardı, hani hanımeli kokularıyla baygın yaz akşamları, tozlu sokaklarında saklambaç oynanırdı. Saklandığın yerde, ebe önünü arkasını sağını solunu ebe söbelerken, kulaklarında ağustos böceklerinin bitmeyen yaz şarkısı, kalbin nasıl da heyecanla çarpardı. Çocuk yüreğine dolan sonbahar hüznünü hatırlıyor musun peki? Okulların açıldığı o ilk günü. Yıkanıp ütülenen beyaz yakalı kara önlüğünü, minik beslenme çantanı, su mataranı. Ya kışlar, kar üzerine dökülmüş külden patikalı sokak başına yaptığın kömür gözlü kardan adamı, mavi çamaşır leğeninden kızağını da unutmuş olamazsın. Tek bir ayakkabının, tek bir paltonun olduğu yıllardı. Anneciğin botunun üstüne kayıpta düşmeyesin diye çorap geçirirdi.Yoktu ki kar küreme araçları, kara kış caddelere kadar inerdi. Sizin öğretmeniniz izin vermez miydi, su geçirmiş botlarından minik ayakları ıslanan öğrencilerin, gürül gürül yanan sınıf sobasının yanına oturmasına? Soba başında, üşümüş ellerini ayaklarını ısıtırken, al al olmuş yüzündeki o çocuk gözlerine, nasıl da tatlı bir rehavet çökerdi değil mi? İlk ne zaman öğrendin okumayı? O kırmızı kurdeleyi göğsünü gere gere ne zaman taşıdın ilk? Amcalar teyzeler başını okşadı mı “aferin aferin, bak bizim ki daha sökemedi” diyerek? İlk yazılarını fasulyelerle yazmıştın mutlaka, ilk kitabın Cin Ali, ilk dergin de Milliyet Çocuk’tu… Değişmez... Oyuncakların… Hiç sakladığın olmadı mı onlardan? Kızının-oğlunun oyuncakları yanında son derece fakir, mütevazi ve gülünesi kalan ama, yüreğindeki izi derin, bez bebeğin, plastik topun, tahta araban, hatta belki bisikletin, hani bisikleti olmayan çocuklara sokak başından sırayla beşer dakika bindirdiğin…Yazık etmişsin saklamamışsan. Ama anıların vardır değil mi? O bitmek bilmeyen mahalle maçlarından, boru külah savaşlarından, ebelememelerden, dalyalardan… Sen de mutlaka çalmışsındır komşu teyzelerin kapılarını “su” diye, oyunlardan için yanmış, dilin damağın kurumuş… Şanslıysan harçlık diye üç beş kuruşun da olmuştur senin, hayatında hiç market görmemiş mahalle bakkalından gazoz alacak. Hatırlar mısın o bakkalın kokusunu? Peki ya kargacık burgacık yazılı veresiye defterini? Annen baban, kim bilir kaç sıkıntılı bekleyiş geçirmiştir bakkal amcanın önünde, deftere kara yazıyla yazılırken alacaklar verecekler… Şimdi televizyonda kanaldan kanala gezinerek izleyecek hiçbir şey bulamadan geçirdiğin akşamlarda senin için rengarenk, macera dolu bir dünyaya açılan o siyah-beyaz tek kanallı televizyonunu hatırlıyorsundur. Arı Maya’yı, Atom Karınca’yı, Clementine’i, Şeker Kız Candy’yi, Ton Ton Ailesini… İnsanın adı bir kere anılmaz mı onca Uykudan Önce’de Adile Teyze? Senin için de tüm zamanların en kötü adamı J.R. Ewing’miydi peki? Çok kanallı bir televizyonu düşünebilir miydin o zaman? Alamancı akrabaların bahsetmişlerdi oysa, sense aklın o mis kokulu bavullarındaki çikolatalarda, haribolarda sanki Uzay Yolu’nu izler gibi dinlemiştin onları… Şimdi komik geliyor… Mahallendeki aslan yelesi saçlı ağabeylerin-kelebek tokalı ablaların aşk mektuplarını taşırken dayanamayıp oturup okuduğun da olmuştur senin. Peki, o zamanlar anlayamadığın o ilk aşk ateşi senin ne zaman düştü içine? Ne zamandı o ilk öpücük?…Yoksa sizde, parlak ışıklar saçarak dönen disko topunun altında, terden sırılsıklam dans ederken, birden çalıveren Careless Whisper’da mı sokulmuştunuz birbirinize? Sizi hınzırlar sizi… Hadi artık hazırlan, geç kalma randevuna. Tornetine atla da gel, yanında bir iki arkadaş da getirirsen iki kale maç yaparız, vakit kalırsa boru külah savaşı... O yüzden sakın mekaplarını giymeyi unutma…Ben kim miyim? Belki ilkokuldaki küme arkadaşın beslenmeni paylaştığın, belki saklambaçtaki ebe, belki o hep kıskandığın barbie bebeği olan kız, belki tüpçünün oğlu ya da belki pahalı spor ayakkabılı Alamancı çocuk…Ya da sadece sararmış fotoğraflarda asılı çocukluğunu arayan senin gibi biri…
Mahalle arkadaşın… -hmm:cak:

ALINTI..
 

sedef

Üye
Katılım
27 Ekim 2008
Mesajlar
30
Tepki
25
Puan
18
Konum
istanbul
nerelere götürdü beni yazdıkların .aynı yıllarımı yaşadık?
bende şiirimi yazacağım
eyvah
eyvah son ternde kaçtı
nerde kaldı çocukluğum,nerde kaldı gençliğim
geriye baktığımda koskocaman savaştı
rabbime şükür olsun bana kaldı sağlığım
ne döküldü dişlerim nede büküldü belim
şükrediyorum Ona ancak O sığınağım
keşmekeş içindeydi geçti gitti yıllarım
yıllar yılı kovalar geldi en güzel yaşım
nerde kaldı sevgiler sefkate emeğe açım.
sedef
bu sabah uyandığımda aklıma geldi hemen karaladım nasıl olmuş?
 

tatlıpozan

Daimi Üye
Katılım
19 Ağustos 2008
Mesajlar
2.758
Tepki
3.215
Puan
113
Konum
Tekirdağ
Çok güzel olmuş şiiri okurken geçen yıllar için karamsarlık ve üzüntü sezdim fakat yılların geçmesine rağmen sağlıklı oluşuna ve şükretmeniz ve çcukluk ve gençlik dönemi geride kalmasına rağmen yine de memnunluk ifadesi olan cümleler var.O içimi rahatlattı.Şiir eğer karamsar bir şiir olsaydu ben de bunalacaktım.Çünkü çok etkiler beni negatif düşünceler.Oh be.Ama çok güzel bitmiş.Çok hoş olmuş yüreğine sağlık.
 

~ RQS£ ~

Daimi Üye
Katılım
12 Temmuz 2008
Mesajlar
1.531
Tepki
752
Puan
113
Konum
yok
çoq gsl bi yasıydı ne diceimi bilemiorum eline saglık fore abla
 

elma şekeri

Daimi Üye
Katılım
17 Eylül 2008
Mesajlar
1.700
Tepki
1.278
Puan
113
Konum
İZMİR
çok güzel bir yazıydı canım ellerine sağlık...çocukluğumuz geride kaldı canım, bende çok isterdim o zamanlara geri dönmeyi...
 

*Hülya*

Daimi Üye
Katılım
19 Kasım 2008
Mesajlar
4.965
Tepki
6.519
Puan
113
Konum
Oradan
can yücelden çok hoş bir yazı paylaşmak istedim

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir.
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz.
Yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır. Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev…
Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol s aati veriyor patronunuz.. Ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda el pençe divan... Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.
Aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun...' keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık.
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna' Diyorlar.. Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yara tıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatınız bitiyor... : )
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst