çanakkale cephesinden mektuplar ve hatıralar
VALİDECİĞİM!
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihat dolu mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının altında otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş rûhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, tekrar okudum. Böyle mukaddes bir vazifede bulunduğumdan sevindim. İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri gelip dedi ki: - Efendim, sütlü çayınız, buyurunuz, içiniz!.. - Mustafa, bu sütü nereden aldın? - Dere kenarındaki sürünün çobanından 10 paraya aldım. Vâlideciğim, 10 paraya 100 dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim. Vâlideciğim, sen müteessir olma! Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allahım! Bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcûdât, onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Ellerimi kaldırdım, "Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; İsm-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana duâ eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!.." Diyerek bir duâ ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut, benim kadar mesrûr bir kimse tasavvur edilemezdi. Vâlideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah râzı olsun!..
Oğlun Hasan Ethem 4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915)
Şehit Mehmet Tevfik ,
2 Haziran 1916 tarihinde Yüzbaşı (Kolağası) Mehmet Tevfik , Çanakkale harbinde bir İngiliz mermisiyle yaralanmış ve şehit olmadan önce şu mektubu yazmıştır.
“Sebeb-i Hayatım,
Sevgili babacığım ve Valideciğim!
Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan müthiş bir İngiliz kurşunu geçti.Hamdolsun kurtuldum.Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağıma ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere , şu satırları yazıyorum.
Hamd-ü senalar olsun cenab-ı Hakk’a ki,beni bu rütbeye kadar ulaştırdı.Yine mukadderat-i İlahiye olarak beni asker yaptı.Sizde ebeveynim olmak dolayısıyla ,beni vatan ve millete hizmet etmek için nasıl yetiştirmek lazımsa öyle yetiştirdiniz…Sizlere çok teşekkür ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı bugün hak etmek zamanıdır.Vatanıma olan mukaddes vazifemi yerine getirmeye çalışıyorum.Şehitlik rütbesine kavuşursam , Cenab-ı Hakk’ın en sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğim.Asker olduğum için , bu her zaman bana pek yakındır.Sevgili babacığım ve valideciğim,göz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezihciğim önce Cenab-ı Hakk’ın sonra sizin himayenize bırakıyorum…Bana hakkınızı helal ediniz.Ruhumu şad ediniz.Refikama yardımcı olunuz.
Hepiniz her gün beş vakit kılınız…Ruhuma fatiha okuyarak beni sevindiriniz…
Elveda,elveda, cümlenizi Cenab-ı Hakk’a tevdi ve emanet ediyorum.Ebediyen Allah’a ısmarladık.Sevgili babacığım ve valideciğim.”
Oğlunuz
Mehmet Tevfik
19 Mayıs 1331 (1915)
Gönderilemeyen Mektup
Bilirsiniz şehitler kanlı elbiseleriyle defnedilir. Kanlı elbiseleri, onların beraat kararları gibidir. Allah'ın huzuruna onunla çıkarlar.
Ve bir şehit. Defnedilmeden önce üstü arandığında mübarek kanına bulanmış bir mektup çıktı cebinden. Karısına hitaben yazmış, ancak gönderecek zamanı olmamıştı.
Şehidin adı Zahit, rütbesi üsteğmen. O zamanki deyişle "Mülâzim-i Sani Zahit Efendi..."
Mektubun bugünkü dille özeti şöyle:
"Aziziye (Pınarbaşı) İlçesi'nin Kılıç Mehmet Bey Köyü'nden Ahmet Efendi kızı eşim Hanife Hanıma...
"İşte bugün seferberlik ilan edildi. Ben hem kendim, hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem şerefli bir askerim.
"Asker olmam nedeniyle, sevgili vatanımı savunmaya gidiyorum. Gidip gelmemek, gelip bulmamak var. Her şey insan içindir.
Aziziye (Pınarbaşı) İlçesi'nin Kılıç Mehmet Bey Köyü'nden Ahmet Efendi kızı eşim Hanife Hanıma...
"İşte bugün seferberlik ilan edildi. Ben hem kendim, hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem şerefli bir askerim.
"Asker olmam nedeniyle, sevgili vatanımı savunmaya gidiyorum. Gidip gelmemek, gelip bulmamak var. Her şey insan içindir.
"Böyle olmakla beraber, şu vasiyetnameyi yazmak hemen ölmek demek değildir.
"Yüce Allah ve İlahi mukadderat bir birimizi önceden tanımadığımız ve bilmediğimiz halde, uzak memleketlerden bizi bir birimize nasip etti. Allah'ın emrine ve Peygamber'in kavline uygun olarak nikahımız kıyıldı. Yaşadığımız sürece geçimimizi sağlamaya çalıştım. Fakat, bizi toparlayıp bir araya getiren devletimiz harp ilan etti. Ben de vatanım ve milletim uğruna harbe iştirak ediyorum. Eğer şehit olursam, Büyük Allah'ım ruhlarımızı birbirine kavuşturur.
"Vatan uğruna şehit olursam bana ne mutlu. Böyle bir hal olduğunda mevcut olan eşyam ve taşınabilir mallarımdan mihri müeccelinizi almanız için sizi vekil tayin ediyorum. Eğer bunlar yetmezse hakkınızı helal edeceğinize ve beni borçlu yatırmayacağınıza eminim.
"Birbirimize verdiğimiz sözlerden dönmemenizi ister ve umarım. Ruhuma bir mevlit okutmak vicdanınıza kalmıştır. Kendim için başka bir şey istemiyorum. Şehitlik bana yeter.
"Mektubumu aldığınız zaman, yüksek sesle ağlamanıza razı değilim." (Bu mektubun içinden, aziz şehidin biricik yavrusu Nadide'ye ait kırmızı kurdele ile bağlı bir demet sarı saç bulunmuştur)
VALİDECİĞİM!
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihat dolu mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının altında otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş rûhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, tekrar okudum. Böyle mukaddes bir vazifede bulunduğumdan sevindim. İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri gelip dedi ki: - Efendim, sütlü çayınız, buyurunuz, içiniz!.. - Mustafa, bu sütü nereden aldın? - Dere kenarındaki sürünün çobanından 10 paraya aldım. Vâlideciğim, 10 paraya 100 dirhem süt, hem de su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim. Vâlideciğim, sen müteessir olma! Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allahım! Bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcûdât, onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Ellerimi kaldırdım, "Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; İsm-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana duâ eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!.." Diyerek bir duâ ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut, benim kadar mesrûr bir kimse tasavvur edilemezdi. Vâlideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah râzı olsun!..
Oğlun Hasan Ethem 4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915)
Şehit Mehmet Tevfik ,
2 Haziran 1916 tarihinde Yüzbaşı (Kolağası) Mehmet Tevfik , Çanakkale harbinde bir İngiliz mermisiyle yaralanmış ve şehit olmadan önce şu mektubu yazmıştır.
“Sebeb-i Hayatım,
Sevgili babacığım ve Valideciğim!
Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan müthiş bir İngiliz kurşunu geçti.Hamdolsun kurtuldum.Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağıma ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere , şu satırları yazıyorum.
Hamd-ü senalar olsun cenab-ı Hakk’a ki,beni bu rütbeye kadar ulaştırdı.Yine mukadderat-i İlahiye olarak beni asker yaptı.Sizde ebeveynim olmak dolayısıyla ,beni vatan ve millete hizmet etmek için nasıl yetiştirmek lazımsa öyle yetiştirdiniz…Sizlere çok teşekkür ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı bugün hak etmek zamanıdır.Vatanıma olan mukaddes vazifemi yerine getirmeye çalışıyorum.Şehitlik rütbesine kavuşursam , Cenab-ı Hakk’ın en sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğim.Asker olduğum için , bu her zaman bana pek yakındır.Sevgili babacığım ve valideciğim,göz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezihciğim önce Cenab-ı Hakk’ın sonra sizin himayenize bırakıyorum…Bana hakkınızı helal ediniz.Ruhumu şad ediniz.Refikama yardımcı olunuz.
Hepiniz her gün beş vakit kılınız…Ruhuma fatiha okuyarak beni sevindiriniz…
Elveda,elveda, cümlenizi Cenab-ı Hakk’a tevdi ve emanet ediyorum.Ebediyen Allah’a ısmarladık.Sevgili babacığım ve valideciğim.”
Oğlunuz
Mehmet Tevfik
19 Mayıs 1331 (1915)
Gönderilemeyen Mektup
Bilirsiniz şehitler kanlı elbiseleriyle defnedilir. Kanlı elbiseleri, onların beraat kararları gibidir. Allah'ın huzuruna onunla çıkarlar.
Ve bir şehit. Defnedilmeden önce üstü arandığında mübarek kanına bulanmış bir mektup çıktı cebinden. Karısına hitaben yazmış, ancak gönderecek zamanı olmamıştı.
Şehidin adı Zahit, rütbesi üsteğmen. O zamanki deyişle "Mülâzim-i Sani Zahit Efendi..."
Mektubun bugünkü dille özeti şöyle:
"Aziziye (Pınarbaşı) İlçesi'nin Kılıç Mehmet Bey Köyü'nden Ahmet Efendi kızı eşim Hanife Hanıma...
"İşte bugün seferberlik ilan edildi. Ben hem kendim, hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem şerefli bir askerim.
"Asker olmam nedeniyle, sevgili vatanımı savunmaya gidiyorum. Gidip gelmemek, gelip bulmamak var. Her şey insan içindir.
Aziziye (Pınarbaşı) İlçesi'nin Kılıç Mehmet Bey Köyü'nden Ahmet Efendi kızı eşim Hanife Hanıma...
"İşte bugün seferberlik ilan edildi. Ben hem kendim, hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem şerefli bir askerim.
"Asker olmam nedeniyle, sevgili vatanımı savunmaya gidiyorum. Gidip gelmemek, gelip bulmamak var. Her şey insan içindir.
"Böyle olmakla beraber, şu vasiyetnameyi yazmak hemen ölmek demek değildir.
"Yüce Allah ve İlahi mukadderat bir birimizi önceden tanımadığımız ve bilmediğimiz halde, uzak memleketlerden bizi bir birimize nasip etti. Allah'ın emrine ve Peygamber'in kavline uygun olarak nikahımız kıyıldı. Yaşadığımız sürece geçimimizi sağlamaya çalıştım. Fakat, bizi toparlayıp bir araya getiren devletimiz harp ilan etti. Ben de vatanım ve milletim uğruna harbe iştirak ediyorum. Eğer şehit olursam, Büyük Allah'ım ruhlarımızı birbirine kavuşturur.
"Vatan uğruna şehit olursam bana ne mutlu. Böyle bir hal olduğunda mevcut olan eşyam ve taşınabilir mallarımdan mihri müeccelinizi almanız için sizi vekil tayin ediyorum. Eğer bunlar yetmezse hakkınızı helal edeceğinize ve beni borçlu yatırmayacağınıza eminim.
"Birbirimize verdiğimiz sözlerden dönmemenizi ister ve umarım. Ruhuma bir mevlit okutmak vicdanınıza kalmıştır. Kendim için başka bir şey istemiyorum. Şehitlik bana yeter.
"Mektubumu aldığınız zaman, yüksek sesle ağlamanıza razı değilim." (Bu mektubun içinden, aziz şehidin biricik yavrusu Nadide'ye ait kırmızı kurdele ile bağlı bir demet sarı saç bulunmuştur)