Beren Saat

Kristen Stewart

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
47.857
Tepki
49.341
Puan
113
Yaş
39
Konum
Çıkmaz Sokak
beren-saat-b8.jpg


Beren Saat, 26 Şubat 1984 tarihinde, Ankara’da dünyaya geldi. İlk ve orta dereceli öğrenimini Ted Ankara Koleji’nde tamamlayan genç oyuncu, üniversite eğitimi için Başkent Üniversitesi İşletme Bölümü’nü tercih etti.

Üniversitede okuduğu sırada başvurduğu Türkiye’nin Yıldızları adlı T.V. programından olumlu cevap aldı. Programa katılan saat, yarışmayı ikinci olarak tamamladı. Yarışmayı düzenleyen ekip arasında bulunan yönetmen Tomris Giritlioğlu’nun kardeşi, Saat’in yeteneklerinden abisine bahsetti ve böylece Beren Saat için şöhretin kapıları aralanmış oldu.

2004 yılında Aşkımızda Ölüm Var ve 2005 yılında Aşka Sürgün adlı dizilerde rol aldı; fakat onu gerçek anlamda ünlü yapan yapım Hatırla Sevgili oldu. Bu dizide canlandırdığı Yasemin rolü ile, 2006-2008 yılları arasında Türkiye’yi ekran başına kitlemeyi başardı.

2008 yılında Güz Sancısı adlı ilk sinema yapımında başrol oynadı. Bu film ile, Aşka Sürgün adlı diziden sonra ikinci kez usta yönetmen Tomris Giritlioğlu ile beraber çalışma fırsatı buldu. Aynı yıl başlayan ve halen devam eden Aşk-ı Memnu adlı dizide canlandırdığı Bihter adlı karakter çok sevildi. Kıvanç Tatlıtuğ ile beraber başrollerini paylaştığı Aşk-ı Memnu, kısa sürede Türk Televizyonları’nın en sevilen yapımlarından birisi oldu. Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı adı taşıyan eserinden uyarlanan yapımdaki rol arkadaşı Kıvanç Tatlıtuğ ile beraber oynadıkları sevişme sahneleri haber bültenlerine kadar kendisine yer buldu.

İngilizce ve İspanyolca bilen Saat, iş dışında kalan zamanlarını dans ederek, tenis oynayarak ve de sinemaya giderek değerlendirmeyi tercih ediyor. Genç yıldızın ikinci sinema filmi Gecenin Kanatları’nın çekimleri tamamlandı; filmin 2009 Aralık sonunda sinemaya girmesi bekleniyor.
 

roşum

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
252
Tepki
329
Puan
63
Konum
sakarya
emeğine sağlık cnm,
gerçek anlamda bi oyuncu gibi tat vermiyo izlerken,
yüzünde masum bi güzellik var ama itici,fiziğini hiç beğenmiyorum,hele yürüyüşüne ölüyorum ekran başında...
 

nk83

Admin + Sitenin Hikaye Yazarı
Admin
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.291
Tepki
83.528
Puan
113
Konum
İstanbul
Beren Saat

liveimages5cgc3bczelim5.jpg


Beren Saat (d. 26 Şubat, 1984) Türk dizi oyuncusu.

TED Ankara Koleji mezunudur.Başkent Üniversitesi'nde işletme konusunda ihtisas yaparken Türkiye'nin Yıldızları adlı, aktör ve aktris yetiştirip hafta sonu performanslarını değerlendiren yarışma programına katıldı. Bu programla birlikte yıldızı parladı.Yarışma programının ekibinde bulunan Tomris Giritlioğlu'nun kardeşi, ona Beren'den söz edince televizyon dizilerinin aranan yüzlerinden biri haline geldi.İlk olarak , Aşkımızda Ölüm Var isimli dizide Pervin'in (Ece Uslu) kardeşini canlandırdı.

İlk başrolünü Aşka Sürgün dizisinde oynayan oyuncu sonradan bir dönem dizisi olan Hatırla Sevgili'de ikinci başrolünü sergiledi. En son olarak Halid Ziya Uşaklıgil´in eserinden uyarlanan Aşk-ı Memnu dizisinde oynamıştır. Bu dizide Bihter karakterini canlandırmaktadır. Dizide Kıvanç Tatlıtuğ'un canlandırdığı Behlül karakteri ile yasak aşk yaşaması büyük ilgi görmüştür.Aşk-ı Memnu'daki rolü sayesinde popülerliğini artırdı.İlk sinema deneyimi Güz Sancısı olan Saat, Tomris Giritlioğlu ile tanıştığından dolayı rol için teklif aldı ve birkaç senedir bu filmin çekilmesini beklediğinden dolayı filme uzunca bir süre hazırlandı.Bir çok dizide , önemli roller üstlendi.

2004 Aşkımızda Ölüm Var Nermin Oyuncu
2004-2006 Aşka Sürgün Zilan Şahvar Azizoğlu Oyuncu
2006-2008 Hatırla Sevgili Yasemin Ünsal Oyuncu
2008-2010 Aşk-ı Memnu Bihter Yöreoğlu Ziyagil Oyuncu
2008 Güz Sancısı Elena Oyuncu
2009 Gecenin Kanatları Gece Oyuncu
2010 Fatma Gül'ün Suçu Ne? Fatma Gül Oyuncu
2010 Oyuncak Hikayesi 3 Barbie Seslendirme

5454u.jpg

15472357.jpg

berensaat21.jpg

65964036.jpg

23357309.jpg

6456.jpg

dfgeo.jpg

ghjaz.jpg

berensaatf.jpg

berensaat.jpg

berensaat1.jpg

74945314.jpg

lkie.jpg

ppo.jpg

berensaat.jpg

berensaatb.jpg

b321189berensaat.jpg

berensper06ly2.jpg

18964846.jpg

berensaat17hs8.jpg

beren20saat20resim.jpg

bnmf.jpg

Alıntıdır...
 
S

Saffarri

Misafir
oyunculugu guzel,yuzude cok masum ve guzel)))) bazen cok begeniyrum ama bazen nedense cok iticci geliyo bana bazi mimklerinden dolayi sanirim
 

nk83

Admin + Sitenin Hikaye Yazarı
Admin
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.291
Tepki
83.528
Puan
113
Konum
İstanbul
Eski Röportajları

LiveImages%5CG%C3%BCzelim%5C156%5CBEREN%20SAAT%20R%C3%96PORTAJ%5C01.jpg


Bu Röportaj Beren Hayranlarına

Aşka Sürgün dizisiyle büyük hayran kitlesine sahip olan 21 yaşındaki Beren Saat\'in ilginç bir hikayesi var... Acıları erkek arkadaşının ölümüyle başlıyor..

\"Aşka Sürgün\" dizisiyle yıldızı parlayan Beren Saat henüz 21 yaşında olmasına rağmen olgun tavırlarıyla dikkat çekiyor. Erkek arkadaşını trafik kazasında kaybeden genç oyuncu hayatıyla ilgili gerçekleri anlattı.

Beren Saat, \"Türkiye\'nin Yıldızları\" yarışmasıyla tanındı. Şu sıralar \"Aşka Sürgün\" dizisinde \"esas kızı\" oynuyor. Basamakları üçer beşer çıkmış; çıkmış çıkmasına da karşılığında çok acılar çekmiş. Bu yüzün ardında çok güçlü, olgun, içten ve idealist bir genç kadın var. Marie Claire Dergisi\'nin son sayısında Beren Saat\'le yapılan bir röportaj yer alıyor.

- Güzellik başa bela mı?
- Belasından çok avantajı var. O yüzden çok bela diyemeyeceğim.

- Yarışma döneminde herkesin gözü üzerinizdeydi.
- O sırf güzellikle ilgili değil. Öyle dezavantajlar bir kere bile televizyona çıktıktan sonra var olabilir. Ama evet, yarışmadayken kötü hissetmiştim kendimi. \'Oynamıyorsun sen, sadece güzel diye aldılar seni\' muamelesi yapıldı. Tamam, evet, ben de kendimi beğeniyorum ama hani \'bu işi de yapabilirim\' diye girdim ben buraya. \'Oynadığımı zannediyorum, yani o kadar mı kötü\' diye bir özgüven kırılması yaşattı bana. Çıkınca daha objektif bakabildim kendime.

- Geçti ama değil mi? Artık insanlar sizi biliyor.
- Geçti, geçti. Ben şu an hala oyuncuyum diyemem. Deniyorum, öğrenmeye çalışıyorum. Dizilerde oynayan benimle aynı jenerasyondaki kızlara bakıyorum; hatırı sayılır bir yerdeyim. Bir de şuna inanıyorum; Aşka Sürgün çok büyük bir proje ve benim oynadığım rol çok önemli bir rol. Ne güzellik için ne de üç beş kere adı duyuldu diye kimse kimseye böyle bir rol vermez.

MAHSUN ÇOK EĞLENCELİ

- Rol arkadaşınız Mahsun Kırmızıgül\'le aranız nasıl?
- Gayet iyi aramız. Mahsun çok komiktir, gevezedir filan. O yüzden sette onunla olmak eğlenceli.

- 21 yaşındaymışsınız. Daha büyük duruyorsunuz. Kendinizi bulunduğunuz yer anlamında iyi hissediyor musunuz?
- Çok iyi hissediyorum (gülüyor). Herkes aynı tepkiyi veriyor. O daha da iyi hissettiriyor. Demek ki insanlar bu rolleri oynarken ortalama o yaşlarda oluyorlar. Ben o yolu birazcık hızlı yürüdüm.

- Şanslı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
- Evet. Hayatın her alanında değil ama işimden bahsedersek... Yani ben bir yarışmaya girdim, sonra pat diye 13 bölümlük bir dizi çektim. İnşallah bundan sonra da sinema olur.

- Hangi konuda şanssızsınız peki?
- Her şey dört dörtlük gitmiyor ki.

- İnsana \'bu kız mutludur canım, iyidir\' gibi geliyor.
- O öyle geliyor. Hep gülen ve paralayan bir yüz olduğu için... Bir de insanlarda genelde \'daha ne ister ki\' duygusu oluyor. Bununla da çok karşılaşıyorum ama öyle olmuyor tabii ki...

- Aşkta şanslı mısınız peki?
- Şanslı mıyım? Bilmiyorum ki? Tartışılır. Biraz dalgalı galiba.

HERKES BENİ SUÇLADI

- Bekarsınız ve birileriyle adınız çıkıyor. Neden saklamaya çalışıyorsunuz?
- Özel olarak saklama çabası içinde değilim ama neden anlatayım? Bana da bunu sormak mantıklı geliyor.

- Birileriyle haberiniz çıktığı zaman açıp annenize açıklama yapıyor musunuz?
- Yoo artık pek değil ama bir ara benim haberlerimle ortalık çalkalandığı zaman onlar da kayıtsız kalamadı.

- Kızımız elden gidiyor diye mi düşündüler?
- Değil de... Nedir, ne değildir gel biraz konuşalım dediler. Çünkü o sıralar haberler biraz karışıktı. Çok üzülmüştüm çünkü yarışmadan çıktıktan bir süre sonra erkek arkadaşımı trafik kazasında kaybettim. Beni yarışmada izlemeye geliyordu, kayıtlarda görüntüleri vardı. Onları yayınladılar çok taze bir acının üzerine... O zaman nefret ettim. Çünkü herkes beni suçladı. Hala bu olay yüzünden benimle konuşmayan insanlar var.

- Gerçekten üzücü. Uzun zamandır mı birlikteydiniz?
- Tabii, bayağı yıllar olmuştu. Şanssızlık konusunu buraya bağlamak lazım. Çok güzel bir aşk buldum, çok şanslıydım, pat diye gitti. Ama bunu hayat boyu yaşamayan insanlar da var.

- Yarışma da zorlayıcıydı değil mi?
- Yarışma da aylarca kapalı kalınca psikolojimi zorlamıştı. Bir de şey var; oyunculuk egosu yüksek bir iş olduğu için ve \'benden oyuncu olur\' diyen insanlarla bir odaya kapatıldığınız için ortada korkunç bir hırs vardı.

alıntı...

02.jpg


05.jpg


3.jpg


4.jpg


6.jpg


259b.jpg

Orada, o morgda, sevdiğim adama bakarken ’Birinci hayatım bitti, şimdi ikinci hayatımdayım’ dedim

Hepimizi ekrana kilitleyen Aşkı Memnu’nun güzel Bihter’i Beren Saat’e bayıldım. Müthiş bir kız.

Buraya yazıyorum, bu kızın adını daha çooook duyacağız. Onu tanıyınca, güzelliğin ikinci planda kaldığını anlıyorsunuz, bu kızda başka bir şey var, evet çok zeki, evet çok parlak, ama sadece bunlar değil. Bir sürü insan parlak. Onda tuhaf bir özgürlük duygusu, bağımsızlık, değişkenlik, dürüstlük, gözüpeklik ve gözükaralık var. İnsanları iplemeyen bir hal. Sevdiklerini kaybetmiş olanlar, büyük acılar yaşamış olanlar, hayattaki tek gerçeğin ölüm olduğunu biliyor ve bizim gibi her şeye üzülmüyor.

Beren Saat’in farkı belki de budur...

Kendinizi ilk hatırladığınızda neredesiniz?

8291378.jpg


- Ankara’da evde. Aynaya bakıyorum. Elimde deodoran şişesi var, şarkı söylüyorum, dans ediyorum, sahnede olmak istiyorum. Böyle şeyler hayal ediyorum. Ama öyle yırtık bir tip değilim. Dışavurumcu ve haylaz da değilim. Daha çok kendi kendini oyalayan, kendi dünyasında yaşayan bir kız çocuğu...

Anne-baba?

- İkisi de spor akademisinden mezun. Sporcu çocuğuyum ben. Bu tabii hayatıma disiplini getirdi. Ve fit olmayı. İkisi de fitti. Benim hayatımın bir tarafında da spor hep oldu ve dans. Baleyle başladım, sonra salsa, tango...

Sahne?

- Yuvadan beri vardı. Ama TED Ankara Koleji’nde okurken Opera’dan sahne filan kiralanırdı. Bayağı prodüksiyonlu müzikaller. Bir gün sınıfa geldiler, dans seçmesi yaptılar. Kendimi sahnede bulmam dansla oldu, bir sonraki sene, baktım bizim için yazılmış bir metin de vardı. Ben de başrollerden birini oynuyordum ve mutluluktan ölüyordum.

Oyuncu olacağınız belliydi yani...

- E yok, çok da öyle ilerlemedi hayatım. İyi bir öğrenciydim, hep takdir, teşekkür... Babam işletme okumamın benim için daha iyi olacağını düşündü. Baskı yapmadı ama kendimi işletme fakültesinde buldum...

Eyvah!

- Hem de ne eyvah. Hayatımın yanlış yöne aktığını fark ediyordum. Olmamam gereken bir bölümde, beni hiç ilgilendirmeyen şeyler öğreniyordum. Kendimi nasıl sıkışmış hissettiğimi anlatamam.

Ne yaptınız?

- Bunu dillendirmeye başladım...

Kime anlatıyorsunuz?

- Efe’ye.

Efe kim?

- Hayatımın aşkı. O da TED’dendi. 3 yıldır birlikteydik. Hem arkadaştık hem aşık. Bir dakikamız ayrı geçmiyordu. Benden bir yaş küçüktü ama çok olgundu. Bir gün, "Hadi kalk" dedi, o zaman da Türkiye’de acayip bir yarışma kirliliği var, şarkı yarışmalarının da oyunculuk versiyonu yapılıyor, "Gideceğiz bakacağız, ne kaybedersin ki, verirlerse bir form doldururuz" dedi.

Siz ne dediniz?

- Bir şey demeye fırsatım olmadı ki, aldı götürdü. Paldır küldür o elemelerde buldum kendimi. Geçtim elemeyi. İstanbul’dakine çağırdılar. Oraya da gittik. Her şey rüya gibiydi, 20. yaş günümü o yarışmada kutladım. 4 ay çeşitli oyuncu adaylarıyla bir kamptaydım, bir sürü şey öğreniyordum. Efe sonsuz destekledi.

Neydi sizi bu kadar birbirinize bağlayan?

- Muhtemelen hayatımda bir daha yaşayamayacağım kadar gerçek aşk...

BENİ AKŞAM EVE BIRAKTI SONRA MORGDA GÖRDÜM

Efe’nin diğer erkeklerden farkı neydi?

- Bir erkeğin, üstelik 19 yaşındaki bir erkeğin, seni teşvik etmesi, sana bir başka dünyanın, belki de kendisinden uzaklaştıracak bir dünyanın kapılarını açması, çok sık rastlanan bir şey olmasa gerek. Benim hayatım bambaşka tarafa akıyordu, Efe resmen o akışı değiştirdi.

Anneniz babanız tanıyor muydu Efe’yi.

- Tabii, tabii. Biz çok iyi bir ikiliydik. Ayrılmaz ikili.

Sonra peki?

- Yarışma bitti, ben ikinci oldum. Ankara’ya döndüm. Sonra bir akşam beraberdik, beni eve bıraktı, ben yatmaya gittim ve ve ve.... Birkaç saat sonra da onu morgda gördüm.

Aman Allah’ım!

- Evet... Arabayı bir arkadaşı kullanıyormuş... Delikanlılık, gençlik, hız... Trafik kazası geçirmişler...

Size nasıl haber verdiler?

- Kardeşi aradı. Gazi Hastanesi’ne nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. Kopuk oralar. Yol boyu dua ettim. Ama Efe gitmişti, hissettim. Onu hastaneye yetiştirmeye çalışan ambulansta ölmüş. Onu son kez görmek ve dokunmak istedim...

Hiç tereddüt etmediniz mi?

- Deli misin? Aşk bu. Ne halde olursa olsun, o kabulümdü. Onu son bir kere görmek ve ona dokunmak istedim.

SON KEZ NEDEN ÖPMEDİM DİYE PİŞMAN OLABİLİRDİM

"Evladım, yapma etme!" diyen...

- Annem yanımdaydı ama engel olmadı. Kişi ölümü nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamalı. İleride onu neden son kez öpmedim diye pişmanlık duyabilirdim.

Uyuyor gibi miydi?

- Hayır ama her hali güzeldi.

Bu olaydan sonra hayatı algılamanız değişti mi?

- Orada, o morgda, sevdiğim adama bakarken "Birinci hayatım bitti, şimdi ikinci hayatımdayım" dedim. Gerçekten de doğru, artık başka biriyim. Ben insanların kafayı taktığı şeylere, "Amaaaan, Allah başka dert vermesin!" diyebiliyorum, aldırmıyorum. Çünkü ölüm gibi bir gerçek var bu hayatta.

Peki akabinde neler yaşadınız?

- Tamamen saçmaladım.

Nasıl yani?

- O kadar büyük bir acıydı ki, üzerine geçmeye çalıştım, kendime bir sevgilim yaptım. Zannettim ki bu acıyı aşarım. Tabii Efe’nin arkadaşları "Nasıl olur da biriyle birlikte olabilirsin? Efe’ye bunu nasıl yapabilirsin?" dediler, benden nefret ettiler. Normal karşılıyorum, Efe’yi delicesine özlerken, benden nefret etmek acılarını biraz olsun hafifletti...

Ne kadar sonra hayatınıza biri girdi?

- 4 ay sonra.

E biraz çabuk olmuş.

- Evet. Ama ben "Bundan da çıkabilirim, yapabilirim, hayata devam edebilirim" çabasıyla yaşamış biriyim. Hep böyle şeyler kanıtlamaya çalıştım kendime. Bu da onlardan biriydi. Olmadı tabii. Böyle bir travmanın üzerine olması da imkansızdı. Yine de denedim. Acımı çalışarak unutmaya çalışmamla, ünlenmeye başlamam eşzamanlı oldu. Araya dört dizi ve bir uzun metraj film sığdı. Beş yıl geçti ve işte buradayım.

Peki Efe’nin annesi?

- O anlatılmaz bir şey. "Aşkımı kaybettim!" diye acımdan geberiyorum, annesine baktıkça kendi kendime "Sen ne diyorsun ya! Sen mi acı çekiyorsun?" diyorum.

Bu olay erkeklerle ilişkinizi etkiledi mi?

- Etkilemez mi? Çok uzun bir süre sağlıklı bir ilişki kuramadım. Sonra da... Ben hiç kavga etmem mesela. Öyle bir şey gelişti bende. Çekip gitmem. Pişman olacağım şeyler söylemem. Çünkü biliyorum ki yarın sabah olmayabilir.

Siz erkeklerle arası iyi olan bir kadın mısınız? Bazıları taktiklerin kadınıdır mesela...

- Yok, kadın-erkek ilişkilerinde satranç oynandığında, ben orada samimi bir şey olduğuna inanmam. Bakalım hayat ne getirecek diye yaşıyorum. "Hayat beni hayal edemeyeceğim kadar şaşırtsın!" diyorum. Açıkçası hiçbir şeyi de çok fazla sorgulamıyorum.

"Çok güzel kadınlar kendileriyle o kadar meşguldür ki, ne karşısındaki adamı yeteri kadar sevebilirler, ne sevişirken kendilerini verebilirler..." Katılır mısınız?

- Kameranın çektiği anlarda güzel görünüyorum, çünkü makyajlıyım. Onun haricinde ben gayet normal bir kadınım. Dürüstçe itiraf edebilirim ki, pek çok ilişkide ben daha çok seven taraf olmuşumdur. Bana yüz vermeyen bir sürü adam da oldu.

Pek çok insan Kıvanç Tatlıtuğ ile ilişkiniz olduğunu düşünüyor...

- Bugüne kadar hiçbir rol arkadaşımla ilişkim olmadı ama basın hep "Var" diye yazdı. Normal karşılıyorum.

Bergüzar Korel ve Halit Ergenç sevgili olunca, "Demek ki basının da bir bildiği varmış!" oluyor insan!

- Ben insan partneriyle sevgili olamaz demiyorum ki. Günün 20 saati onunla birliktesin. Haftanın 5-6 günü de settesin. Olabilir. Ama benim olmadı. Ne Mahzun’la (Kırmızıgül), ne Okan’la (Yalabık), ne de Kıvanç’la (Tatlıtuğ). Ama insanlar fotoğraf olarak yakıştırıyorlar. Bir de Kıvanç’a bakıyorlar, "Aman Allah’ım bu adama nasıl karşı koyulabilir ki?" diyorlar. Olabilirdi ama olmadı...

3 ay sonra sizi el ele görsek Bebek Kahve’de... Utanmaz mısınız?

- Yoo. Utanılacak bir şey değil ki. Hayatın ne getireceğini bilmiyorsun. Ama bizim aramızda öyle bir şey yok. Hem Kıvanç’ın sevgilisi var.

Ama siz sevgilinizden ayrıldınız.

8291379.jpg


- Evet. Birkaç hafta oldu.

Tam da o meşhur sevişme sahnelerinin üzerine... İnsanın sevgilisi oyuncu bile olsa, bozulmuyor mu?

- Aynı işi yapan biri, herhangi bir adam kadar bozulmuyor. O da çeşitli sahnelerde öpüştüğü ama öpüştüğü oyuncuyla sevgili olmadığı için, o sahnede ne hissettiğinizi anlayabiliyor. Öpüşme sahneleri, sevişme sahneleri gerçek değil ki, bir illüzyon. Biliyorum dışarıdan anlaması zor ama iki tarafın da son derece gergin olduğu sahneler. Yönetmen, "Şurada şöyle yapın, buraya gelin, oturun ve öpüşün" diye komutlar veriyor...

"Şimdi alt dudağı öp!" diye bağıran oluyor mu?

- O kadar değil. Ama 50 tane insanın gözünün önünde yaşanan bir an. Sadece seyirciye gerçek, yaşayanlara değil.

Sizin setten birine "Kıvanç’la Beren’in ilişkisi varmış" desek "Hadi len!" der mi?

- Tabii ki der, bütün set söyler! İki insan arasındaki enerjinin değiştiğini herkes hisseder, o saklanabilecek bir şey değildir. Bizde öyle bir enerji yok. Ama tabii bizim ne hissettiğimizden çok, izleyiciye ne hissettirdiğimiz önemli. Ekranda izleyip, "Aralarında müthiş bir elektrik var!" gibi laflar duyduğumda çok da üzülmüyorum, "İşimizi iyi yapıyoruz ki insanlara öyle bir duygu geçiyor" diyorum.

Sevgiliniz gerçekten hiç mi bozulmadı?

- Zannetmiyorum. Zaten ayrılmıştık. Tamamen başka sebepler yüzünden. Bihter’i oynayacağımı biliyordu. Nasıl bir kadın olduğunu da biliyordu. Parterimin Kıvanç olacağını da biliyordu. Niye bozulsun ki?

Karizması çizilmiş gibi hissetmedi yeni...

- Hiç zannetmiyorum. Çok tutkulu bir öpüşme ya da sevişme sahnesini çektiğiniz zaman, biraz da kendinizi kötü hissederek, kırık dönüyorsunuz eve. İyi bir sevgili, "Eyvah benim karizmam çizildi"den ziyade, "Partneri nasıl davrandı? Bugün sette öpüşürken kendini kötü mü hissetti? Soyunurken ne oldu?" gibi şeyler düşünür. Hele bir oyuncuysa, empati yapar. Çünkü gerçekten kolay değil. Biz de robot değiliz, bir şey hissetmiyoruz ama 50 tane sana bakan gözün önünde öpüş, seviş...

Sahne nasıl yönlendiriliyor?

- Baştan mizansen belli oluyor. Yönetmen kameranın nerede olacağını ve nasıl bir şey çekmek istediğini anlatıyor. Sonra bizi kendi halimize bırakıyor. O anda çok müdahale olmuyor. Bu tür sahnelerde dışarıdan gelecek her komut, o ana seni daha çok yabancılaştıran bir şey...

Kıvanç güzel bir adam. Daha çirkin bir adam tarafından öpülmekle, güzel bir adam tarafından öpülmenin oyunculuk açından bir farkı var mı, yok mu?

- Yok tabii. Sen seçmiyorsun ki. O öyle bir şey değil...

İnsan dişini fırçalıyor mu?

- Elbette. O saygı çok önemli. Yediğin şeye de dikkat ediyorsun, o gün bir sevişme sahnesi çekeceğini, öpüşeceğini aklında tutuyorsun. Sigara içen insan, içmeyene özen gösteriyor. Bu tür şeylere özen göstermeyen oyuncular olduğunu duyuyorum. Tamamen alakasız olduğun biriyle öpüşmek zaten zor, daha da zorlaştırmanın manası yok.

Bazen insan aç olabilir, ağzı kokabilir ya da dişinde sorun olabilir...

- İşte o durumlar işi iyice sevimsizleştiriyor. Allah’tan benim partnerlerim bu konuda hep özenli oldular. Ben de elimden geldiğince özen gösteriyorum.

Peki sonra hayat normal devam edebiliyor mu? Ne de olsa bunlar Türk erkeği. "Bu kadını da öptüm!" filan diyorlar mıdır içlerinden?

- Valla, onlara soracaksınız.

Peki tahrik oluyorlar mıdır?

- Bilmiyorum. Bazen öpüşme sahnelerinde dudaklar çekiliyor. İzleyici bizi yakın görüyor, zannediyor ki bedenen de yakınız, oysa o esnada o iki beden birbirinden uzak. Bazen başka numaralar da çekiliyor...

Ne gibi?

- Vücutlarımızın arasına yastık konuyor. Yani saygı sadece diş fırçalamakla olmuyor, bu tür şeyler de yapılıyor. Zaten öteki türlüsü taciz olur.

MELTEM CUMBUL BANA SİNİR OLMUYOR

Yani Meltem Cumbul size sinir olmuyor..

- Tabii ki olmuyor. Sizin gazeteci arkadaşlarınız bunları uyduruyor, millet de doğru zannediyor.

Ama sizin arkadaşlarınız da "Arkadaşız" diyorlar, sonra sevgili çıkıyorlar...

- İyi de belki o zaman gerçekten arkadaşlar. İki insanın sevgili olabilmesi için önce arkadaş olmaları gerekmiyor mu?

O zaman siz de Kıvanç’la şu anda arkadaşsınız ama ileride sevgili olabilirsiniz!

- Bunun bir haber değeri yok, sizinkiler "Yakaladık... Birlikteler"i seviyor. Öyle bir şey yok.

ŞANSLIYDIM, HEP KADIN YÖNETMENLERLE ÇALIŞTIM

Siz de bu son sevişme sahnelerinizi başarılı buldunuz mu?

- Buldum. İzlediğim zaman estetik olduğunu düşündüm. Hiçbir şey görünmüyor ama her şeyi anlatıyor.

Gerçekten Türk dizi tarihinde bir devrim mi bu?

- Evet. Türk dizilerinde kadınla adam çok aşıktır, çok tutkuludur. Ama kadın bakiredir ve ilk kez filmin esas adamıyla sevişir. O da şöyle: Ufak bir öpüşme ve yatağa yuvarlanırlar, çocukları olur. O açıdan bakınca bizimki cesur bir sahne.

Bir de tabii "Oyuncuyum ama kocamı rencide edemem, sevişme sahnesi dışında her sahneyi oynarım" diyenler var.

- Onları anlayışla karşılıyorum ama onlar gibi düşünmüyorum. Beni tek ilgilendiren şu: İnternet denilen bir şey var, bir bilgi deposu, işte orada, ileride çocuğum olursa, onun izlerken utanacağı bir görüntü bırakmak istemem. Tek kriterim bu. Kocamı değil çocuğumu utandırmamak. Bayağı ve avam bir şeyin içinde yer almak beni üzer.

Bu da biraz yönetmenle ilgili bir şey sanki...

- Evet, yönetmene inanıp inanmamak, ona teslim olup olmamak... Ben çok şanlıydım hep kadın yönetmenlerle çalıştım. Onlar seni asla et gibi göstermiyor, bir resmin içinde estetik bir unsur olarak gösteriyor. Aşkı Memnu’nun yönetmeni Hilal Saral, Güz Sancısı’nınki Tomris Giritlioğlu’ydu, Hatırla Sevgili’ninki ise Ümmü Burhan. Sonradan değişti ama ben öpüşme sahnelerini hep Ümmü’yle çektim.

Öyle bir adama aşık olursunuz ki, şahanedir ama böyle bir takıntısı vardır, der ki "Her konuda anlayış gösteririm ama bu konuda gösteremeyeceğim, kimseyle yatağa filan girmeni istemiyorum..." Böyle bir adamla beraber olabilir misiniz?

- Hayır. Derim ki "Kardeşim sen beni bu halimle sevdin, aldın, kabul ettin. Bundan sonra da beni değiştirmeye çalışma, ikimiz de mutsuz oluruz." Kabul ederse ne ala, etmezse güle güle...

LOLİTALIĞIM MI KALDI KART LOLİTA OLDUM

Nasıl oyuncular sizi etkiliyor?

- Daniel Day Lewis, Sean Penn gibi kendini değiştirebilenler. Onlara tapıyorum.

Sıkı sık sizi Bergüzar Korel’le kıyaslıyorlar. Onu güçlü bir kişilik olarak değerlendiriyorlar, bir karakter oyuncusu olabilir diyorlar, size lolita...

- Benim artık lolitalığım mı kaldı, kart lolita oldum! 25 yaşındayım. Ama Lolita şahane bir kitap ve şahane iki film, beni hiç rahatsız etmez öyle denmesi...

Rol modelim diye tanımladığınız birileri?

- Bir iki tane öyle kadın var hayatımda. Biri Serap Aksoy. Onun kendi ruhani gelişimine beni de ortak edip geliştirmesini çok seviyorum. Diğeri Nil Gürey, Efe’nin annesi. Onun da gücüne, sabrına ve hayata tutunmasına hayranlık duyuyorum.

Siz kendinize 4 ay sonra sevgili yapmaya çalışıp, beceremeyince o ne yaptı?

- Hiçbir şey. O beni hiç yargılamadı.

Şimdi nasıl ilişkiniz?

- Hayatımıza, sanki her şey normalmiş gibi devam edebildiğimiz bir anda, birbirimizin sesini duyunca, ikimizi de derin bir hüzün kaplıyor. Gerçi eskiden daha fazlaydı, karşılıklı ağlamamak için kendimizi zor tutuyorduk. Hálá birbirimizin sesini duyduğumuzda, söylemediğimiz ama seslerimizin tınısında derinlerde gizli olanları biliyoruz, hissediyoruz.

Bazı insanlar mezarlığa gitmeyi sevmez, bazıları da sık sık ziyaret etmeden duramaz...

- Ben gitmiyorum. Sadece Efe’ninkine değil, kaybettiğim diğer insanların mezarlarına da gitmiyorum. Onların olduklarına inanmıyorum. Tabii ki mezarlara iyi bakılsın, mezarlar temiz olsun, ama maddesel olarak orada değiller, ruhen zaten hiçbir zaman orada değillerdi. Mermerlere tapınmak bana göre değil. Yakılsak ve her şey bitse. Kendim için öyle isterim...

Özel günlerde, ödül gecesi, doğum günü, ölüm günü... Öyle günlerde Efe’yi hissediyor musunuz?

- Evet hissediyorum. Rüyalarıma da geliyor. Bütün bu serüveni aslında o başlattı, bana bir hayalimi teslim etti. Oynadığım her gün ona adanmış...

ALDATMA HİKAYELERİNE BAKIŞIM

Senaristlerimiz aldatma konusuyla ilgili Behlül’e şöyle bir diyalog yazmışlardı, benim düşündüğüm şeyi de özetliyor: "Hayatta, başkalarına fazla güvenmeyeceksin. Kendine de..." İnsanın hayatında biri varken, bir başkasına aşık olabilir. Ama onu enayi yerine koymamalı. Ruhen orada değilsen, onu kandırma ve söyle. "Ben gidiyorum" de ve git, diğeriyle ne istiyorsan yaşa...
Hürriyet
 

nk83

Admin + Sitenin Hikaye Yazarı
Admin
Katılım
24 Ağustos 2010
Mesajlar
63.291
Tepki
83.528
Puan
113
Konum
İstanbul

18214253.jpg


Hayata çıplak ayaklarımızla basmak zorundayız


Beren Saat ilk kez çok farklı bir çekimle karşınızda. ELLE dergisinin Kasım kapağı için objektif karşısına geçen oyuncu bu kez makyajsız, gerçek ve aşık...


spacer.gif

Bu çekimde tamamen makyajsızsın. Bu herkesin cesaret edebileceği bir şey değil. Ne hissettin sana bunu önerdiğimizde, bir çekince yaşadın mı?

18212722.jpg


- Hemen evet demek istedim! Yıllardır kapak çekimi yapmıyordum çünkü. Yedi yıl önceki ilk kapak çekimimde burnumla ve kaşımla oynadılar. 20 yaşındaki Beren’e benzemeyen, bambaşka bir kadın ortaya çıkardılar. O fikirden hoşlanmadım. Bana benzemeyen, ama kime göreyse idealize edilmiş o güzel kızı sevmedim. Sonrasında da birkaç çekim yaptım ama kapak çekmek istemedim; çünkü o rötuşlanmış, hepsi birbirine benzeyen kadınlardan olmak istemedim. Hayatımın içinde de öyle bir savaşım var: Çektiğimiz fotoğrafları görünce bu gerçeklik hissi bana çok iyi geldi. Bir kadının güzel olması için vıcık vıcık parlayan dudaklara, topuklu ayakkabılara ihtiyacı yok! Bir beyaz tişört ve gülümsemeyle, güneş ışığında kapağa çıkabilecek kadar güzel hissedebilir insan kendini. Bu hem “O kadar makyaj, o kadar ışıkla ben de güzel olurum” diyenlere bir yanıt belki, bir yandan da “Kendini iyi hissedip kocaman bir gülümsemeyle güzel olursun” diyebilenlere bir destek.

Egoyla yüzleşmek için zor bir yol genç ünlü olmak. Nasıl yüzleştin şeytanınla, nasıl kendin kalmayı başardın?
- Oyuncu olarak eskiden yaptığın bir sürü şeyi yapabiliyor olmalısın. Yoksa sadece kendine benzeyen karakterleri oynayarak bir kariyer kurarsın. Hayata çıplak ayaklarımızla basmak zorundayız.


Kenan ile üne bakışımız aynı. İkimiz de geçmişiz oralardan. Paylaşarak hafifletiyoruz ünlülüğün yükünü, hatta mavrasını yapıyoruz. Herkes nasıl yaşıyorsa ilişkisini biz de öyle yaşıyoruz. Bir de aşk tabii aşktan yürüyor!
Mutlaka çocuk istiyorum
Genç bir kadınsın, evlenip çocuk sahibi olmak istesen, bu işi bu yoğunlukta yapabilir misin?
- Türkiye’de mecburen ikisinden birini tercih
etmek durumundasın. Sistem küçük bir bebekle çalışmayı kabul etmiyor. Ben de çocuk istiyorum mutlaka, o gün geldiğinde ara veririm.

Peki 10 yıl sonra nasıl bir hayat hayal ediyorsun?
- Mutlaka çocuk istiyorum ama kesin hedefler koymuyorum. Hayat bana iyi davranıyormuş gibi geliyor, bazen çok zorluyor, o zorlama anlarını da iyi yönettim şimdiye kadar.

Enerjin çok yüksek, çok iyi ve mutlu görünüyorsun. Hep böyle miydin?
- Yıllardır bu kadar tatil yapmamıştım! Çok sakin ve güzel aylar geçirdim; bu yüzden çok mutluyum.

18212724.jpg


Kenan Doğulu’yla her şey yolunda gidiyor mu? Bir müzisyenle bir oyuncu ve iki çok ünlü insanın ilişkisi nasıl yürür?
- Farklı alanlarda çalışınca daha rahat yürürmüş. Ama itiraf etmeliyim ki iki ünlü kişi birleştiğinde insanların ilgisi çılgınlığa dönüşüyor. Tek başıma yapabildiğim şeyleri beraber yapamaz olduk. Ama üne bakışımız aynı Kenan’la; ikimiz de geçmişiz oralardan, paylaşarak hafifletiyoruz ünlülüğün yükünü, hatta mavrasını yapıyoruz. İnsanlar egolarını eğitebilmişse, iş-güç-şöhret önemini kaybediyor, herkes nasıl yaşıyorsa ilişkisini bizimki de öyle yaşanıyor. Bir de aşk tabii; aşktan yürüyor!
Ömür boyu oyunculuk yapmayı düşünüyor musun?
- Ömür boyu oyunculuk yapabilmeyi çok istiyorum. Ama tedirginim de; çünkü tarihten ders almak zorundasın. Yani bir gün geliyor, her şey tamamen bitiyor. Kendimi tekrar etmeden, fiziksel varlığımı deforme etmeden bu işi yapabilmeyi ve önemli bir oyuncu olabilmeyi çok istiyorum.

Bu yıl Amerikan ‘Revenge’in Türkiye uyarlamasında (İntikam) başroldesin.
- Heyecanlı bir proje. Hikâye ‘Monte Kristo Kontu’nun uyarlaması. İntikam almak için şehre dönen bir kadınım bu sefer. ‘Fatmagül’den sonra bir şehir hikayesine geri dönüyoruz.

18212723.jpg



Bu arada İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin bir filminde de oynadın...
- Çok küçük bir rolüm vardı ama başrol oyuncuları çok özeldi. Filmde Behrouz Vossoughi’nin oyunculuk iştahını görmek harikaydı. Monica’nın starlara has aurası büyük tecrübeydi.
Röportajın tamamı, ELLE dergisinin Kasım sayısında.


Beren çok mutlu
Işık Şimşek


Beren; genelde kalabalıklardan hoşlanmayan, özel hayatını paylaşmayan, kimilerine göre biraz soğuk bile sayılabilecek biri gibi tanınıyor. Karşılaştığımız Beren’se çok farklıydı: Eğlenceli, enerjik, komik ve aşık!
Malibu sahilinde mimar Harry Gesner’in tasarımı ‘Sandcastle’da sabahın erken saatlerinde fotoğrafçı Kayt Jones ve ekibiyle buluştuk: Çekimi makyajsız yaptığımız için, hazırlık süremiz de gayet kısaydı: Beren yüzünde nemlendiriciyle iki dakika sonra hazırdı! İlk planı beş dakikada bitirince günün de özeti çıktı: Jones, Beren’le çalışmanın ne kadar kolay olduğunu söyledi; sürekli top model çeken biri olarak hem de. Çekim günü Malibu’nun nadir bulutlu günlerinden biriydi; her an ışık değişti, ama Kayt ve ekibi hızla her şarta uyum sağladı.
Röportaj için Beren’le çekimin ertesi günü Los Angeles County Museum of Art’ın avlusundaki Ray’s Café’de buluştuk. Burası onun Los Angeles’ta en sevdiği yerlerden biri. Rodin heykellerinin birkaç metre ötesinde, yine makyajsız ama çok güzel Beren’le güneşli bir Los Angeles öğleden sonrası geçirdim. Dünyanın öbür ucunda da kalabalıklar arasında neredeyse buradaki kadar dikkat çektiğini eklemeliyim. Özellikle Ortadoğu kökenli çok insan hayran hayran imza almaya çalışıyordu. Çekimde de, röportajda da gözlemlediğimiz ve ekip olarak konuştuğumuz son bir şeyi paylaşayım: Beren çok mutlu görünüyor ve mutluluk onu daha da güzel yapmış!


Hürriyet



 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst