Alternatif Tıp"ta Önemli Notlar

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
binbirdelikotu7.jpg


'Alternatif tıp' bilim dışı bir kavram değil. Bu konuda araştırma ve çalışmalar sürüyor. alternatif tıp kesinlikle klasik tıbbı reddetmez. aksine onun çaresiz kaldığı durumlarda devreye girmektedir. Tıbbı aropatik ve homeopatik tıp diye de ayırmaktayız. Aropatik tıpta tedavi, hasta edici etkinin karşıtını kullanma yoluyladır. (Ateşe karşı ateş düşürücü ilacın verilmesi gibi) Homeopatik tıpta ise etkenin benzeri ile tedavi sözkonusudur. (Etkenin öldürülmüş veya zayıflatılmış suşunun aşı olarak vücuda verilmesi gibi) Klasik tıpta semptomatik tedavi yaygın olmasına karşın holistik tıp insanı bütün olarak değerlendirir. Baş ağrısından yakınan şahsa ağrı kesici vermektense, bu ağrının kaynağına inmeyi ve aksaklık olan sistemi bulmayı amaçlar.
Bugün bile eski tababetlerden öğreneceklerimiz var. Eski çin tababetinde insanda etkili yink ve yank adlı iki güçten bahsediliyor. Birbirine zıt bu iki gücün dengede olması sağlığın muhafazası için gereklidir. Muhtemelen bu esrarengiz güçler bugün, canlıda yayılan bioplazmik enerji olarak adlandırılıyor. Bu enerji şekli Rusya'da geliştirilen bir yöntemle, kirlian fotoğrafçılığı gösterilebilmektedir. Bir yaprağın sağlam ve kesildikten sonraki kirlian fotoğraflarının aynı olması bioplazmik enerjinin kesilen parçanın uzaklaştırılmasından sonra bile uzun süre durumunu muhafaza ettiğini göstermektedir. Bu sayede insanda fantom ağrıları olarak bilinen bir uzvun vücuttan uzaklaştırılmasından sonra bile uzvun bulunduğu yerde hissedilen ağrıları da açıklamaktadır.
Alternatif tıbbın içeriğinde renk, ses, müzik, mücevher, ışık, psikolojik etki ile tedavi de yer almaktadır.Avrupa'da akıl hastalarının yakıldığı bir dönemde bizde bu hastaların mermer yüzeye çarpan sus sesiyle tedavi edilmesine değinmeden geçmemek gerekir. Psikolojik etki hasta şahsın rahatsızlık veya alışkanlıklarından telkin veya hipnoz yoluyla kurtulmasıdır. Bu yöntemlerin özellikle sigara alışkanlığının terkedilmesindeki başarısı kayda değerdir. Dokunarak hastayı ağrı ve sızılardan kurtaran bir şahsın bioplazmik enerjisini parmak uçlarında toplayabilmesi "kirlian fotoğrafçılığı" ile gösterilebilmektedir.
Mikro cerrahi operasyonlarında bile birleştirilemeyen kılcal damar uçlarının sülükler tarafından örülmesi bu yöntemlerin gözardı edilemeyeceğini göstermiştir. Ancak unutulmaması gereken şudur ki öncelikle klasik tıbbın elden gelen bütün çözümlerinin denenmesi gerekir.
Akupunktur 1970'li yıllarda Dünya Sağlık Örgütünce tedavi yöntemi olarak benimsenmiştir. Tedavinin temelinde, vücutta belirlenen 20 noktada gerekli alanlarına altın iğnelerin batırılması yatar. Bu noktalardan 120'si kulaktadır. Bugün avrupada altın iğnelerin yanında, bir defalık kullanıma mahsus çelik iğneler de kullanılmaktadır. Bugün akupunkturda altın ve çelik iğnelerden başka elektrik ve yumuşak lazerde impuls olarak oluşturmak için kullanılmaktadır. Bu sayede iğnelerden tedirgin olan bir hastanın tedavisi de kolaylaşmaktadır. Akupunkturun faydalı olduğu pekçok hastalık vardır. Ancak bilinmesi gereken akupunkturun mucizevi bir yöntem olmadığıdır. Tedavi mekanizması ise terminal uçlara batırılan iğnelerle oluşturulan impulsun sinir sistemi aracılığıyla rahatsızlığın kaynağı olan doku ve sistemi etkilemesi veya bunları etkileyen bir salgı veya hormonun salgılanması sağlamasıyladır.Dolasyısıyla tedavi olacak şahsın kesintisiz bir sinir sistemine sahip olması gerekir. Akupunktur uzun bir eğitim ve beceri isteyen bir yöntemdir. Kesinlikle halkın piyasada bulunan aletlerle kendi kendine uygulayabileceği bir yöntem değildir.

(Panzehir dergisinden
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Keten tohumu ve özellikle yağı mutlaka taze tüketilmeli, dondurucu ya da buzdolabında -7 derecede muhafaza edilmeli, soğuk zincirle dağıtılmalı. Aksi takdirde çabuk bozulur ve içinde, tüketildiğinde kansere yol açabilecek zararlı maddeler üremeye başlar!


Bu nedenle keten tohumu tane halinde alınarak evde öğütülüp hemen tüketilmeli. Öğütülmüş tohumlarsa az miktarda alınıp buzdolabında ışık görmeyecek kapalı ve koyu renkli kutularda muhafaza edilmeli. Ve kesinlikle ısıtılarak, sıcak yemeklerde vs. kullanılmamalı.


Dokuz çalışmadan yedisinde keten tohumundaki alfa linolenik asidin prostat kanseri gelişimine yol açtığı belirtilmiş.


Çeşitli faydaları da olan keten tohumunda tüketilen miktarın altı çiziliyor. Kadınların 2-3 tatlı kaşığı, erkeklerinse 1-2 tatlı kaşığından fazla tüketmemeleri gerekiyor.


Keten yağı kullanımı ise, üretimde kullanılan teknolojik uygulamaların trans yağ oluşuma neden olması ve bu yağların da kansere yol açması nedeniyle kesinlikle tavsiye edilmiyor.


Ayrıca tohum halindeyken sahip olduğu lif bakımından zenginliği olan keten tohumu, yağ haline getirildiğinde bu özelliğini de kaybediyor.


Ülkemizde yaklaşık dört yıldır, omega 3 yönünden zengin sarı keten tohumu yerine, kuş yemi olarak bilinen standart keten tohumu satılıyor.


Kaplumbağa kanının kansere şifa olduğu yolundaki inanç nedeniyle, geçen sene Karadenizde kaplumbağa kanını içen/kendine enjekte ederek ölen 3 vatandaşımızla dünya literatürüne geçtik.


Soyanın, Çin ve Japonya gibi yüksek nüfuslu Uzakdoğu ülkelerinin en fazla tercih ettiği gıda olduğu ve onların yaşam süresini uzattığı iddiaları çok eksik ve yanlıştır. Bu bölgelerde, soyanın total kalori içindeki payı %5 i geçmiyor ve bu ürünlerin çoğu da soyanın fermente ürünlerinden (salça, natto, tempeh gibi) oluşuyor. Östrojen açısından zengin bir bitki olan soyanın bu özelliğinin fermente edilince faydalı olabileceğini belirten uzman diğer şekillerde tüketiminin kız çocuklarında erken ergenlikten bağışıklık sisteminin yetersizliğine kadar pek çok zararlı etkisinin bulunduğunu ekliyor.


Soyanın bir başka tehlikesi de şudur. Salam, sosis, sucuk gibi çeşitli et ürünlerine yasal kılıf içinde gizleyerek ya da hiç belirtmeden et yerine çok daha ucuz olan soya eklenmektedir.


Tüm Aktarlar… Başkanı da şöyle diyor: Suriye menşeli yılan yağının, içinde ölü yılan bekletilen zeytinyağı olduğunu tespit ettik. Bu saç dökülmesine, mazot kokan sözde “karınca yumurtası yağı”ysa tüylenmeye karşı satılıyor.


aktüel dergisinden alıntı
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
BEŞBİN YILLIK SERÜVEN
A talarımız birçok acı deneyden sonra, bitkileri faydalı ve zehirli diye iki bölüme ayırmış, önceleri tuzak veya ok zehiri olarak kullanılan bitkileri, tedavi amacıyla kullanmaya başlamıştır. Anadolu, onüçbine yakın bitki çeşidiyle dünyanın en zengin bitki florasına sahip ülkelerinden biridir. Tarih boyunca tüm uygarlıklar bu zenginlikten yararlanmayı bilmişlerdir.
MEZOPOTAMYA UYGARLIĞI
Sümer, Akad ve Asur uygarlıklarını kapsar. İ.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Bu dönemde tedavi, rahip hekimler tarafından sihir ve ilaç yardımıyla yapılmakta idi. Bugünkü bilgilerimize göre, Mezopotamya uygarlığı döneminde bilinen bitkisel drogların miktarı 250 civarındadır. Bu döneme ait tabletlerdeki reçetelerde Adamotu, Eğir kökü, Haşhaş, Hardal, Kekik, Kitre, Meşe mazısı, Nane, Rezene, Safran gibi droglara sık rastlanmaktadır.

HİTİT UYGARLIĞI
Hititler İ.Ö. 2000 yıllarında Orta Anadolu'ya yerleşerek bir uygarlık kurmuşlardır. Hititler, hastalığı Tanrıların insanları cezalandırması olarak kabul ediyorlardı. Bu nedenle tedavide sihir ve ilaç beraberce kullanılıyordu. İlaçların çoğunu bitkisel droglar (waşşi) teşkil etmekteydi.

GREK UYGARLIĞI
Akdenizin doğu kıyıları ve Adalarda oluşmuş bir uygarlıktır. Bu dönemde, tedavi ve bitkisel droglar hakkında çok önemli eserler yazılmıştır. Bu dönemin yetiştirdiği en önemli şahıs Hipokrattır.

Hippocrate :
Hekimliğin babası olarak kabul edilir. Tabipliği felsefe ve dinden ayırıp, ilmi esaslara bağlamış bir hekimdir. 150 kadar eseri bulunmaktadır. Eserlerindeki drogların miktarı 400 kadar olup, bunların çoğunu bitkisel droglar oluşturmaktadır.
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
ROMA VE BİZANS UYGARLIĞI
Hırıstiyan inancına dayanan Bizans hekimliği, dogmatik bir hekimlik idi. Hastalık ve ölüm genellikle Tanrı işi kabul edilirdi. Dolayısıyla bu dönemde, tedaviye ve ilaçlara önem verilmiyordu. Bizans döneminde hastaneler çok azdır. Bu dönemde tedaviye sihirbazlar, muskacılar, büyücüler ve efsuncular egemen olmuştur. Bu dönemin tanınmış hekim-eczacıları şunlardır;
Eupator Mithridates :
Pontos kralıdır ve kendi adını taşıyan antidot (panzehir) ile de meşhurdur. Mithridates, küçük yaşta babasının hileli bir şekilde öldürülüşünü görür ve annesinin kendisini de öldüreceğinden korkarak, Pontos dağlarına (Kuzey-Doğu Karadeniz) kaçar. Bu dağlarda yedi sene yaşayan Mithridates, yabani zehirli bitkiler üzerinde pratik bilgiler edinmiştir. Pontos kralı olduktan sonra, zehirlenmeye karşı kendini korumak için, özel bir antidot hazırlar. "Mithridaticum" denilen bu panzehirin terkibinde 48 çeşit drog bulunmaktadır. Zamanla, terkibinde bazı değişiklikler yapılarak, "Tiryak" denen ve her derde deva olarak ünlenen bir ilaç ortaya çıkmıştır. Manisa'da, Kanuni Sultan Süleyman tarafından, annesi Hafize Sultan için yaptırılan Darüşşifa'nın ilk başhekimi Merkez Efendi tarafından yapılıp, halka dağıtılan macun (Mesir Macunu) da bir nevi tiryak idi.
Dioscorides :
"Padanius" takma adıyla tanınan bir grek hekimidir. Tıp öğrenimini yaptıktan sonra orduda hekim olarak görev yapmış, Doğu ülkelerini ve Anadolu'yu gezmiştir. Özellikle tıbbi bitkilerle ilgilenmiş, "İlaçlar Bilgisi" adlı eseri uzun yıllar ana kaynak olarak kabul edilmiştir. Bu eserde 500 kadar tıbbi bitkinin tarifi verilmekte ve tedavi edici özellikleri anlatılmaktadır.
İSLAM UYGARLIĞI
İslam tabipliği, geniş bir biçimde Grek ve Hint hekimliğine dayanmaktadır. İslam hekimleri, bilhassa Galenus'un kitaplarından yararlanmışlardır. İslam hekimleri, bitkisel droglar ile tedaviye büyük önem vermişlerdir. İslam hekimliğinin parlak simaları şunlardır;

Dineveri :
İran'da doğmuş, Basra, Kufe ve İsfahan'da yaşamış bir ansiklopedisttir. En önemli eseri "Kitâb en-nebât" isimli bir botanik ansiklopedisidir. Bir diğer önemli eseri de "Kitâb el-bâh" adını taşır ve cinsel gücü artırıcı maddelerden sözeder.
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
Ebu Reyhan Birûni :
Türkmenistan'da doğup, Gazne'de ölmüş olan bir tabii ilimler bilginidir. 100'den fazla eseri bulunmaktadır. Konumuzla ilgili kitabı, "Kitab el-Saydala fî el-Tıb" (Tıp müfredatı hakkında kitap) adını taşır ve eczacılık, droglar ve bu drogların muhtelif dillerdeki isimleri hakkında bilgiler içerir. Birûni'nin bu eserinde 200 kadar bitkisel drog kayıtlıdır.
İbni Sina :
Buharalı büyük bir alim, filozof ve hekimdir. Öğrencisine yazdırdığı biyografisi günümüze kadar gelmiştir. Batı dünyasında "Avicenna" adıyla tanınır. En önemli eserleri "Şifa" ve "Kânûn fit-tıb" adlarını taşır. İkinci kitabında 785 kadar bitkisel, hayvansal ve madensel drogun tarifi verilmiştir. Kitapta adı sık geçen droglar şunlardır ; Demirhindi, Kâfur, Kebabiye, Ravent, Sakız, Sarısabır, Sığlayağı ve Tarçın.

SELÇUKLU UYGARLIĞI
Selçuklular döneminde, halk sağlığına önem verilmiş, Anadolu'da birçok hastane ve sağlık kuruluşu tesis edilmiştir. O dönemden günümüze ulaşan bir kaynakta, uçucu yağ taşıyan droglar ve uçucu yağlar, aromatik sular, pomadlar ve bunların yapılışı hakkında ilginç bulgular yer almaktadır.

OSMANLI UYGARLIĞI
Osmanlılar, Selçuklulardan devraldıkları mirası korumuş ve devam ettirmiş lerdir. Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemseddin'in hekimlik yaptığı ve tıbbi bitkiler ile yakından ilgilendiği biliniyor. Bu devirde yazılan eserler tercüme ağırlıklıdır. Türkçe yazılan en eski eser, "Edviye-i Müfrede" isimli kitaptır. Sade bir dille yazılmış olan bu eserde, o zaman kullanılmakta olan droglar, alfabetik bir sıraya dizilmiş ve her drogun özelliği, hangi hastalıklara iyi geldiği vs. hakkın da bilgi verilmiştir. Anadolu'yu gezerek, bitkisel droglar hakkında bilgi vermiş olan islâm yazarlarının başında "İbni Batuta" ve "Evliya Çelebi" gelmektedir.
İbni Batuta :
Tanca'lı bir arap gezginidir. Anadolu'nun birçok yerini gezmiş, Seyahatname- sinde bölgenin önemli droglarından da bahsetmiştir.
Evliya Çelebi :
İstanbul'da doğmuş olan ünlü Türk gezginidir. Anadolu, Balkanlar, Doğu Av- rupa, Suriye, Irak, İran, Mısır, Kafkasya, Kırım gibi ülkelerde yaklaşık 50 yıl seyahat etmiş ve 10 ciltlik bir "Seyahatname" yazmıştır. Evliya Çelebi Seyahat- name'sinde, Anadolu'da kullanılan birçok drog hakkında bilgi bulunmaktadır
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst