Aksemseddin

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.405
Puan
113
Aksemseddin; Hazret-i Ebûbekir’in evladindan, Sihâbüddin Sühreverdi’nin torunudur. Babasi Seyh Hamza (Kurtbogan adiyla meshurdur) âlim biridir ve oglunu mükemmel yetistirir. Mübarek, dudak uçuklatacak kadar zekidir. Hizli ilerler ve genç yasta müderris olur. Osmancik medreselerinde talebe okutur. Evet yörede hatiri sayilir bir âlimdir, ancak isin hâkikatina varmak ister. Bunun tek yolu vardir ”ledün ilminde mütehassis bir velinin” huzurunda diz çökmek.

Arar, sorar, istihareye yatar. Zihninde iki isim berraklasir. Bunlardan bir tanesi Hâlep’te ki Zeynüddin Hafi Hazretleridir. Digeri Ankara’daki Haci Bayram-i Veli. Aksemseddin yakindan baslar. Önce Ankara’ya gider. Ancak Haci Bayram Hazretlerini kapi kapi teberrû toplarken görür ve yikilir. Nedenini, niçinini sormaz bile, oraciktan döner, yürür Hâlep’e. Ancak yolda gördügü rüyalarda, nasibinin Haci Bayram elinden oldugu isaret edilir. Hatta zincirlerle çekilir ki, uyandiginda izi vardir boynunda. Saskinlik ve pismanlik içinde Ankara’ya döner. Yüce veliyi orak tirpan çalisirken bulur. Mübârek garibin birine yardim eder ki kan ter içindedir. Aksemseddin bin pismandir, boyun büker… Ve kavusur affa.

Haci Bayram Hazretleri bu mütevazi talebesini çok sever, O’na hususi bir ihtimam gösterir. Aksemseddin ayrica iyi bir hekimdir de. Pastör’den asirlar evvel hastaliga sebep olan mikroplari ve karantinanin mantigini anlatir. Hatta o yillarda ”seretan” adiyla bilinen kanseri teshis eder.

Istanbul’un kusatildigi günlerde Fatih Anadolu’daki âlimleri ordugâha davet eder. Hepsi mükemmel insanlardir, ancak Aksemseddin’le aralarinda anlatilmaz bir muhabbet baslar. Nedendir bilinmez bu akça pakça veliyi görünce içi rahatlar. Tabiri caizse kani kaynar.

Istanbul gibi bir sehri almak kolay degildir. Dev surlar, haçli yardimlari, derin hendekler, asilmaz zincirler, Rum atesi denen bela ve güçlü düsman. Bunlar bilinen seylerdir ve Fatih herbirine tedbir düsünür.

YEMEGI IÇMEYI UNUTUR
Ancak, bazi komutanlar (ki bir çogu baba emanetidir) zafere inanmazlar. Açiktan açiga ”Bu devletin askerine, akçesine yazik degil mi canim?” derler, ”Maceranin sirasi mi simdi?”

Genç sultani Bizansla bogusmak degil, yanindakilerle ugrasmak yorar. Yemeyi içmeyi unutur, uykuyu dagitir. Kendini fena yipratir. Geceler boyu aglar ki yastigi hiç kurumaz. Muhasara baslayali 50 gün geçer, lâkin gözle görülür bir ilerleme yoktur . Rumlar yikilan surlari aninda yapar, o acaib atesleri ile zemini degil, suyu bile yakarlar. Fidan gibi yigitler ardarda düserler topraga. Sultan Mehmed kalabaliklar içinde yalnizdir. Hatta zaman zaman kusatmayi kaldirmayi düsünür.

Aksemseddin hazretleri onun zihninden geçenleri okur. ”Sakin ha!” der, ”Asla vazgeçme!” Zira o, müjdeyi Hizir Aleyhisselam’dan alir. Zaferden zerre kadar süphesi yoktur. Sehir düsünce, Fatih derin bir nefes alir, büyük güç ve itibar kazanir. Genç sultanin simdi tek arzusu vardir. Mihmandâri Resulullah Hâlid bin Zeyd’in kutlu kabrini bulmak.

Aksemseddin Hazretleri kusatmanin sürdügü siralarda türbenin bulundugu noktaya bir nur indigini görür. Fatih’i o mahalle götürür. Kisa bir murakabenin ardindan iki çinar dalini topraga diker ve kendinden emin bir ifadeyle. ”Büyük sahabe bunlarin arasinda yatiyor!” der. Ancak etraftan ”ne malum?” diyenler olur. Hatta birileri padisaha akil ögretirler. ”Bu dallari baska bir yere diktir bakalim” derler, ”ihtiyar molla farkedebilecek mi?” Fatih denileni yapar, hatta ilk isaret edilen yer kaybolmasin diye mührünü gömdürür. Ama Aksemseddin dallara bakmaz bile, ertesi gün milimi milimine ilk gösterdigi noktaya yönelir. Hatta bir ara durur ”Sultanimizin mührü” der, ”Ne ariyor orada?”

Büyük veli bakar, bu mevzu çok tartisilacak, süpheye mahal birakmaz. ”Kazin!” buyururlar. Topragin bir kulaç altindan yesil somaki bir tas çikar. Üstünde kûfi harflerle ”Hâzâ kabri Halid bin Zeyd” yazilidir. Kalabalik bir hos olur. Derhal türbe ve mescid hazirliklarina girisirler.

KAÇIS
Günler geçer, Fatih, Aksemseddin Hazretleri’ne sikça gelip gitmeye baslar. Öyle ki devlet isleri oyuncak gelir gözüne. Sarayi, otagi birakip dösegi tekkeye sermeye niyetlenir. Nitekim bir gün ”N’olur” der, ”Beni de dervisleriniz arasina alin”.

Aksemseddin, hani Fatih’e baba muamelesi yapan o gül yüzlü muallim birden ciddilesir, celalli bir edayla ”Hayir!” der, ”Osmanogullarinin dervise degil, sultana ihtiyaci var!”
Ama Sultan Mehmed’i iyi tanir. Yine gelecek, hem bu kez israr edecektir. Buna firsat vermez. Pilisini pirtisini toplamadan uzaklasir Istanbul’dan. O yillarda kus uçmaz, kervan geçmez bir kuytu olan Tarakli’ya çekilir, sonra Göynük civarlarina yerlesir, kendi halinde talebe yetistirir. Ama dualari Fatih’le birliktedir.

Göçemedin gitti yani…
Aksemseddin Hazretleri birgün oglunu (4 yasindaki Hamdi Çelebi) dizine oturtur. Minik yavru bülbül gibi Kur’an okur. Mübârek bir ara hanimina döner. ”Biliyor musun?” der, ”Aslinda dünyanin mihneti, zahmeti çekilmez ama suncagizin yetim kalmasina dayanamam. Yoksa çoktaaan göçerdim!” Hanimi omuz silker. ”Amaaan efendi” der, ”sen de göçemedin gitti yani.” Mübarek “Iyi öyleyse!” deyip kalkar. Göynüklülerle helallesir ve mescide çekilir. Talebelerine ”okuyun” buyururlar. Bir ara gözleri kapanir, yüzü aydinlanir. Kollari yana düser ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarina. Müridleri eve kosarlar ”Basiniz sagolsun.” derler, “Efendi göçtü!”Kaynak: Miconun sayfasi

Comments & Trackbacks (0) | Permalink
Ekim 7th, 2006 at 5:36 pm
IBRAHIM HAKKI EFENDI
Posted by deryakose in islam Alimlerimden Bazilari

* brahim Hakki 18 Mayis 1703 tarihinde Erzurum´un Hasankale ilcesinde dünyaya geldi.
* Babasi Dervis Osman, annesi ise Hz. Peygamberin soyundan gelen Mahmud kizi Serife Hanife Hatun´dur.
* Ibrahim 9 yasindayken Tillo´ya gitti. Seyh Ismail Fakirullah´dan dersler almaya basladi. Babasinin vefatindan sonra (1719) Erzurum´a geldi.
* Erzurum müftüsü Hazik Muhammed´den Arapca ve Farsca ögrendi. Bir müddet sonra tekrar Tillo´ya döndü.
* Seyhinin büyük oglunun kiziyla evlendi. 15 yil orada kaldi. 1750 de Hicaz´a, 1766 da Istanbul´a gitti.
* I.Mahmud´un davetiyle saraya girdi. Ikinci ve ücüncü defa Hacca gitti. Arabistan´i, Misir´i gezdi.
* Nihayet 1780 de Tillo´da vefat etti ve vasiyeti üzerine mürsidi olan Seyh Ismail Fakirullah´in ayak ucuna gömüldü.
* Ibrahim Hakki 40 tan fazla eser birakmistir. Eserleri icinde 1754 de tamamladigi Ilahiname adindaki divani en meshurlarindandir. Ondan daha meshuru ise Marifetname´sidir.
* Marifetname eskiyle yeniyi birlestiren bir ansiklopedi mahiyetindedir. Marifetullah (Allah´i tanima) dan, gökyüzünden, yildizlardan, aydan, günesten, dünyadan, küre biciminde olusundan, ay ve yildizlarin hareketlerinden, ay ve günes tutulmalarindan, dini emir, inanc, gelenek ve göreneklerden, Naksibendilik tarikatinin esaslarindan bahseder.
* Eser kisa cümlelerden meydana gelmektedir. Akici bir üslupla kaleme alinmistir. Cogunlugu nesirdir. Zaman zaman da siirlere yer verilmektedir. Bu misra oldukca meshurdur:

Hak serleri hayreylerZannetme ki gayreyler

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.405
Puan
113
MARIFETNAME`DEN KISA ÖRNEKLER:

Evliyanin seckinlerinin sectigi yol olan Naksibendi yolunun Hakk´a varan yollarin en yakini oldugunu anlatir.

BIRINCI NEVI: NAKSIBENDI YOLUNUN RÜKÜN, HAKIKAT, USUL VE INCELIKLERINI BILDIRIR:

Ey Aziz! Evliyanin seckinlerinden büyük pir ve mürsid Hace Muhammed Behaeddin Naksibend ve onun degerli halifeleri (aleyhimürrahmeverridvan) demislerdir ki: Peygamberlerin en üstünü MUHAMMED MUSTAFA´nin (SAV) evliyalarin en üstünü EBU BEKR-I SIDDIK (radiyallahü anh) hazretlerine gizlice ögrettikleri, ilimlerin efdali olan huzur ve marifet ilmi, insanlarin avamindan, hatta insanlardaki Hafaza meleklerinden bile gizlidir. O gizli hazineye kavusma yolunun esasi ve cesitli usulleri vardir. Bu fasilda bunlar genis olarak anlatilir. Bu yolun erkani üctür: Az yemek, az uymak, az konusmak……Naksibendi tarikatinin hakikati da üctür: Hatiralari, düsünceleri gidermeye, kalble olan zikre ve murakabeye devam etmektir. Bunlarda birbirlerine yardimci ve kuvvettir. Murakebe ise, Hak tealanin, kainatin bütün zerrelerine her zaman muttali oldugunu, kalbden bir an cikarmamaktir……


Tasavvuf ehlinin 12 FIRKA oldugunu, bir FIRKASININ kurtulup, digerlerinin dogru yoldan ayrildigini ve bu sapitan FIRKALARIN herbirinin ne belalar buldugunu, dogru yolla Hakk´a giden FIRKANIN menzile erip muradini aldigini bildirir. (YEDINCI NEVI)

* Evliyaiyye mezhebinde bulunan FIRKA: “Salik velayet derecesine kavusunca, seriatin bütün teklifleri (emir ve yasaklari) ondan kalkar” dediler. “Evliya Peygamberlerden üstün olup, derecesi yüksek olur” dediler. Halbuki böyle inanan kimsenin kalbinde din ve iman kalmaz. Zira can bedenden cikmadikca, seriatin bu teklifi kalkmaz ve hicbir Veli, hicbir Peygamber derecesine kavusamaz.
* Hubbiyye mezhebinde bulunan FIRKA: Bunlar, “kul Allahü tealanin muhabbeti mertebesine kavusup, diger sevgilerden kesilince, ondan namaz, oruc ve diger emir ve yasaklar kalkar, haramlar, ancak ona helal olur.” dediler. Halbuki harama helal diye inanan dinsiz olur. Bu taifeye bunu anlatmak kabil olmadigindan yasak ve haramlari islerler. Iste onlardan uzak duran selamet bulur.
* Mütecahiliyye mezhebinde olan FIRKA: “Biz riya ve gösteristen korkariz ve kacariz. Onun icin salihler elbisesini birakip, FASIK giysilerini giyip, insanlar arasinda gezeriz.” derler. Halbuki bu da, seriata uymamaktadir. Zira hadis-i serifte: “Bir kavme benzemek isteyenler, onlardandir.” buyuruldu.
* Sümrahiyye, Ibahiyye, Haliyye, Hululiyye, Huriyye, Vakifiyye, Mütekasiliyye ve Ilhamiyye FIRKALARI da dogru yoldan ayrilmistir.
* Dogru yol ile Hakk´a giden FIRKA: Bunlar, “Kur´an-i Kerim ve hadis-i serif dinimize ve dünyamiza kafidir; bunlar ve bunlardan cikan seriat bilgileri bize yeterlidir.” derler. Bunlar evliya zümresidir. Hidayet bulmuslardir. Tarikat-i Muhammediyye ile salik olmuslardir. Hakikat ilmine ermislerdir. Huzur ve üns meclisine gelmislerdir. Muhabbet deryasina dalmislardir. Ebedi devlet ile sonsuz saadet bulmuslardir.

(Bu Yazi “Müslüman Ilim Öncüleri Ansiklopedisi” Yazar: Saban Dögen, Asya Yayinlari, Istanbul, “MARIFETNAME” ; (Faruk Meydan tarafindan Osmanlicadan sadelestirilmistir, Veli Yayinlari, Istanbul, 1981) den alinmistir.)
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst