Elif20 'den Kıssadan hisseler bölümü ( acizane )

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.423
Puan
113
Yaş
33
Konum
Mersin
İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise bars hastalığı olduğu anlaşılıyordu.

Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış şöyle dua ediyordu:

– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.

Hazret–i İsa kötürüm adama yaklaştı:

– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen? Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelerek dedi ki:

– Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple O’nu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de O’na şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O’nu tanıma sevinci, dilinde de O’na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü lütfeylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:

– Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbime ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!. diye sevinç duaları etmekten kendimi alamıyorum.

Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu kötürüm adama yaklaşan İsa aleyhisselam:

– Ver şu elini öyle ise! diyerek adamın elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.

Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:

– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi peygamber değil misin? der.

– Belli olmuyor mu? deyince:

– Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden Hz. İsa:

– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

– Ey Allah’ın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na bir şükredeyim, diyerek hemen yere iner başını secdeye koyarak der ki:

– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl ödeyeceğim bu nimetlerin karşılığını?.

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allah’ın Nebisi işaret eder:

– Benim değil şu secdedeki kötürüm adamın elini öpün!..

Derler ki:

– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç böyle mutluluk duymadık.

– Öyle ise der, tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen insan sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise mahrumiyet duygusunda kalır.

( alıntı )
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.423
Puan
113
Yaş
33
Konum
Mersin
MUSA ALEYHİSSELAM ZAMANINDA, gece gündüz ibadetle meşgul bir zât vardı. Fakat, bu kadar ibadette bulunduğu halde, gönlünde zerre kadar bir zevk,
ruh dünyasında zerre miskal bir açıklık hasıl olmaz; gönül güneşinin parlaklığını bir türlü bulamazdı. Bu iyi adamın hayli uzun bir sakalı vardı.
Arada bir sakalını tarardı. Bir gün uzaktan Hz. Musa’yı gördü.
Yanına varıp: “Ey Tur Dağı tecellisine mazhar olan peygamber!” dedi.
“Allah aşkına, Rabbinden sorar mısın: Ben neden bu haldeyim?
Neden bunca ibadet ettiğim halde içimde bir zevk, bir huzur, bir ışıltı hasıl olmuyor?”
Hz. Musa, Tur Dağına varınca, bunu da Rabbine sordu.
Allahu Teâlâ: “O bizim vuslat incimizi elde edemedi, yok yoksul bir halde kaldı” buyurdu ve sebebini şöyle açıkladı: “O hep sakalıyla meşgul olup durdu.”
Hz. Musa gelip adama bunu söyleyince, adamcağız üzüntü ve öfke içinde sakalını yolmaya başladı.
Bir yandan ağlıyor, bir yandan sakalının yoluyordu.
Bunun üzerine, Cebrail hemen gelip Musa aleyhisselama Allah’ın mesajını getirdi: “Şimdi de yine sakalıyla meşgul…”
Bunun üzerine adam anladı ki, iki halde de sakalı onu O’ndan uzaklaştırıyor. Önce sakalından geçmeli ki, bu denizi aşıp huzur-u ilâhî iklimine ulaşma yolundaki niyetini doğrultmş olsun...


( alıntı )
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.423
Puan
113
Yaş
33
Konum
Mersin
BİR ZAMANLAR doğmak üzere olan bir çocuk varmış. Ve dünyaya gideceği gün Allah’a sormuş:

“Bu kadar küçük ve korunmasızken dünyada nasıl yaşayacağım?”

Allah “Meleklerimin arasından senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve seni hep koruyacak.” diye cevap vermiş.

“Ama lütfen söyle bana, burada Cennet’ te hiçbirşey yapmadan şarkı söylüyor ve gülümsüyorum, ben böyle çok mutluyum.”

“Senin meleğin de sana şarkılar söyleyecek ve sana hergün gülecek. Sen de o meleğin sevgisini hissedeceksin ve mutlu olacaksın.”

“Peki insanlar benimle konuştuklarında ben onları nasıl anlayacağım, ben onların dilini bilmiyorum ki.”

“Meleğin sana dünyadaki sözlerin en güzelini ve en tatlısını söyleyecek, ve görebileceğin en büyük sabır ve ilgi ile sana konuşmayı öğretecek.”

“O zaman seninle konuşmak istediğim zaman ne yapacağım?”

“Meleğin senin ellerini birleştirecek ve sana dua etmeyi öğretecek.”

“Duydum ki dünyada kötü insanlar varmış. Beni kim koruyacak?”

“Merak etme, meleğin seni hayatı pahasına dahi olsa savunacak.”

“Ama ben seni göremeyeceğim için çok mutsuz olacağım.”

“Meleğin sürekli sana benden bahsedecek ve sana bana nasıl tekrar ulaşabileceğini anlatacak, ama beni göremesen de ben hep senin yanında olacağım.”

Tam o esnada Cennet’te ki huzur ortamına dünyanın homurtuları karışmaya başladı. Dünyaya gitmek üzere olduğunu anlayan çocuk aceleyle son sorusunu sordu:

“Peki Allah’ım şimdi gitmek üzereyim, lütfen bana o meleğin ismini söyler misin?”

“Meleğin ismi önemli değil, sen ona ‘Anne’ diyeceksin.”



( alıntı )
 
OP
E

elif20

Daimi Üye
Katılım
31 Temmuz 2011
Mesajlar
3.744
Tepki
5.423
Puan
113
Yaş
33
Konum
Mersin
http://a2.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/304100_242576439126802_189897717728008_728566_1340172346_n.jpg



O sevgi örneği Yüce Resul, beraber yemek yerken ilk önce Hz Aişe’nin yemesini isterdi ve bir şey içilecekse, önce Hz Aişe’ye içirirdi, sonra kendisi içerdi.

İçerken de, Hz Aişe’nin içtiği yerden içmeye dikkat ederdi. Bir et yemeği yeniyorsa mutlaka Hz Aişe’nin elindeki parçayı alır, onun ısırdığı yerden kendisi de ısırırdı.

Resulümüzden eşlere karşı davranış, aşk ve sevgi hususunda alacağımız daha nice nice örnekler vardır.

Bir sahabe, Amr b. As soruyor;
-“Ya ResulALLAH! Halkın sana en sevgilisi kimdir?” cevap geliyor;
-“Aişe…” Yani eşi… Yani sevgilinin Sevgilisi…

O Resul ki, birlikte sefere çıktıklarında, Hz Aişe, kolyesini kaybetmişti. Peygamberimiz de kolyeyi aramaya başladı ve kolye bulunmadan oradan ayrılmak istemedi.

Susuz kalmalarına, gece yarısı olmasına rağmen gitmedi ALLAH’ın Resulü. Ve öylece dizinde sabahladı. Hz Aişe, kaybolan kolyesini, kaldırdığı devesinin altında bulmuştu. Kızmadı, darılmadı sevgilisine Peygamber.

O Yüce Resül,
“Çocuklarımın anası dediği”,
“Evimin hanımı” dediği Sevgili eşlerinden Hz Hatice validemizin vefatına o kadar üzülmüştü ki, iki büklüm olmuştu. O yılın adını da koydu. “Hüzün yılı!”

Var mı başka bir örneği dersiniz?! Eşinin ölüm yılını “Hüzün yılı” olarak adlandıran başka bir sevgili var mı?!

“Gözbebeğim” derdi kimi zaman eşlerine. Sen sus, hep ben konuşayım demezdi eşlerine.

-“Ya Aişe, konuş, gönlümüz açılsın” derdi.”Ferahlat Ya Aişe” derdi kimi zaman.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst