Hz. Şemsin anlatamadığı, Hz. Mevlananın dillendiremediği hakikati, biz nasıl anlatalım?..
Anlatıyorum diyenlere bakmayın siz efendim, altı üstü üç harf;
ama gelin görün ki o üç harften koca bir Mesnevi-i Şerif çıktı;
Ehlullahın divanları çıktı, divanların şerhleri çıktı.
Dillerden kasideler döküldü.
Kalplerden gazeller döküldü.
Ama gene de o üç harften (aşk: ayn, şın, kaf) ayın harfini bile bizlere anlatmadılar.
Aziz Mahmud Hüdayinin dediği gibi, Arif olan cevheri, boş yere saçar mı?
Evet, onlar, irfanı, ancak layık gönüllere atarlar; paslı sinelere saçmazlar. Bediüzzaman Said Nursi, merhumun deyişiyle; iman dairesinin içinde marifetullah vardır.
Marifetullah dairesinin içinde ise muhabbetullah bulunur.
Muhabbetullahta ise ruhani lezzet mevcuttur.
Allah, iman etmeden bilinemez.
Allah bilinmeden hakiki sevgiye, muhabbete erişilemez.
Hakiki muhabbet olmadan da ruhani lezzetlere erişilmesi mümkün değildir.
İşte, namaz kılarken kalbimize gelen evhamlardan tutun da hayır ve şerri ayırt etmedeki şüphelerimize kadar;
huzur ve huşudaki noksanlığımızın sebebi marifetullah ve muhabbetullah dairesindeki nakıslığımızdır.
Bu noksanı giderip muhabbetullaha erişmenin yolu da belli;
zahiri ve batıni putları devirip Mevla Teâlâya sülûk etmek
Beyazid-i Bistamiden, Mevlana Halidi Bağdadiye,
Niyazi-i Mısriden Beşiktaşlı Abdulhay Efendiye kadar, âşıkların hali hep aynı. Maşuka itaat...
Tarifi mümkün olmayan, Aşk kelimesi; sultanları tahtından ediyor,
kadıları mahkemesinden, dersiamları medresesinden ediyor.
Zaman değişiyor, mekân değişiyor, şahıslar değişiyor ama değişmeyen aşk;
Maşuk ve aşığın hali