Zihinsel Özürlü Çocukları Olan Ailele

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
Zihinsel Özürlü Çocukları Olan Aileler ile Sağlıklı Çocuklara Sahip Ailelerin Çocuk Yetiştirmeleri
Amaç: Sağlıklı aileler, , “fonksiyonel aile” olarak tanımlanıp, çocuğun psiko-sosyal gelişimini sağlıklı bir şekilde

sürdürmesini sağlar. Ailede hasta veya özürlü bir kimsenin olması, aile işlevselliğini bozar. Çalışmamızda

hipotez olarak özürlü çocuğa sahip ailelerin aile işlevselliğinin bozuk olacağını öne sürdük. Bu amaçla, özürlü

çocuk ailesi ile sağlıklı çocuk ailesinin işlevselliği karşılaştırıldı.

Yöntem: İlköğretim özel alt sınıfında ve özel rehabilitasyon merkezlerinde eğitim gören zihinsel engelli 50

çocuğun ailesi ile, normal eğitim gören 30 sağlıklı çocuğun ailesine demografik özellikleri içeren bir anket

formu ve “Aile Değerlendirme Ölçeği” uygulandı. Sonuçlar istatistiksel analizle değerlendirildi.

Bulgular: Özürlü çocuğu olan ebeveynlerin %24’ünün suçluluk ve pişmanlık duyduğu, %14’ünün isyan ve

yılgınlık yaşadığı, %20’sinin çaresizlik ile yeterli sabır ve anlayışı gösteremedikleri gösterildi. Özürlü çocukların

psikolojik yardım alıyor olması (p<0.05), babanın çalışmıyor alması(p<0.01) ve annenin çalışıyor olması

(p<0.01) “davranış kontrolü” alt boyutlarını anlamlı düzeyde etkilemektedir. Annenin çalışıyor olması “gerekli

ilgi gösterme” alt boyutunu da olumsuz yönde etkilemektedir(p<0.05).

Sonuç: Özürlü bir çocuğa sahip olmak, aile işlevselliğini belirgin olarak bozmaktadır. İşleyişin tekrar normal

sınırlara çekilebilmesi için sosyal destek sistemlerinin çok iyi işleyerek gerektiğinde devreye girmesi gerekir.


Toplumun en küçük birimi olan aile,

genel tanımıyla çocuklardan oluşan, aynı anda

pek çok farklı işlevi olan bir kurumdur. Ailenin

işlevleri pek çok yazar tarafından ele

alınmıştır. Ogburgn, ailenin işlevlerini yedi

grup altında toplar (1,2). Bunlar ekonomik

ihtiyaçları karşılamak, satü sağlamak,

çocukların eğitimini planlamak, dini

değerlerini vermek, boş zaman faaliyetlerini

gerçekleştirmek, aile üyelerinin birbirini

koruması ve karşılıklı sevgi ortamı yaratmak

Düzce Tıp Fakültesi Dergisi 2008; 3:21-28

Celalettin İÇMELİ ve ark. 22

gibi işlevlerdir. Genel olarak bakıldığında, aile

işlevlerinde aile içi iletişime, karşılıklı saygı ve

işbirliğine büyük önem verilmektedir. Aile içi

ilişkilerin yapısı, ailenin işlevlerini sağlıklı bir

biçimde yerine getirip getirmemesinde önemli

bir belirleyicidir(3).

Ailenin ilevleri; kolaylaştırıcı, arabulucu,

uyum sağlayıcı ve birbirlerinden farklı

yetenek ve potansiyele sahip üyeler için

koruyucu bir sistem olarak ifade edilir. Asıl

görevleri ise üyelerinin yeteneklerini

geliştirmek, çocukların sosyalleşmesini

sağlamak, üyelerin işlevselliklerini

sürdürdükleri organizasyonların taleplerini

karşılamada yardımcı olmak, ailenin refahı için

gerekli olan fiziksel ve ruhsal çevreyi

oluşturarak üyelerin doyum sağlamasını temin

etmektir (4).

Ailenin sağlıklı olup olmamasına

işlevselliği açısından bakıldığında, işlevlerini

yerine getiren ailenin sağlıklı, karşıtı ise

sağlıksız aile olarak tanımlanabilir (3,5).

İşlevlerini beklenen düzeyde yerine getiren

aileler “fonksiyonel aile”, aile içi iletişimin

bozuk oluşu nedeniyle işlevlerini yerine

getiremeyen aileler de “fonksiyonel olmayan

aile” olarak tanımlanır (3). Yine Tufan(6),

ailenin sağlıklı veya sağlıksız olmasını sosyoekonomik

özelliklerine, toplumdaki hizmet ve

olanaklarına, aile üyelerinin genetik

özelliklerine, kişilik yapılarına, aile içi

ilişkilerin dinamik yapısına bağlar. Bunların

olumlu ya da olumsuz olması, ailenin

işlevlerini yerine getirmesinde belirleyici olur.

Birçok araştırmacı aile işlevlerinin

sağlıklı veya sağlıksız oluşu üzerinde bazı

etmenlerin rol oynayabileceği üzerinde

durmuşlardır (2,7). Bu etmenleri, demografik,

sosyal ve ekonomik özellikler, ailenin

nitelikleri ve ailenin yaşam döngüsü şeklinde

sıralamak mümkündür. Ailenin demografik ve

sosyal nitelikleri bakımından hane halkı

büyüklüğü, aile üyelerinin kompozisyonu, aile

üyelerinin yaşı, cinsiyeti, öğrenim durumları,

kır veya kent kökenli olmaları, ilk evlenme

yaşı, yetişkin aile üyelerinin yaptığı işler

olarak sıralanabilir. Aile üyelerinin ekonomik

nitelikleri ise, gelir, gider, tasarruf ve mülkiyet

biçiminde belirlenir. Becvar ve Becvar(8),

ailenin tıpkı kişilerin geçirdiği gelişim

aşamaları gibi belli aşamalardan geçtiğini

belirtir. Buna ailenin yaşam döngüsü adı

verilir. Aile üyeleri farklı aşamalarda farklı rol

ve görevlere sahip olup, o aşamaya özgü aile

sorunları ile karşılaşabilir. Bu da aile

işlevlerini etkileyen bir husustur.

Aile sisteminin özelliklerinden sayılan

yetki paylaşımı, rol dağılımı ve aile sırları ile

üyelerin ilişkilerinde gözlenen esneklik-katılık,

yakınlık-uzaklık, düzenli-düzensiz iletişim ya

da iletişimsizlik gibi faktörler, aile yaşamının

vazgeçilmez görevleri olan temel ihtiyaçların

karşılanması ve sorun çözme biçimlerini

kesinlikle etkisi altına almaktadır. Aile üyeleri

arasında etkileşim, aile üyelerinin tek tek

sağlıklarına etki ettiği gibi, bir üyenin sağlıksız

olması da tüm ailenin yapısına ve işlevlerine

etki etmektedir (9,10,11). Bulut(2), ailede ruh

hastası olanların kendi aile işlevlerini her

konuda, ruh hastası bulunmayan ailelerden

daha bozuk ve sağlıksız olarak algıladığından

ve hastalıkla baş etme güçlerinin zamanla

yitirildiğinden bahseder.

En küçük toplumsal birim olarak

tanımlanan ailenin temel işlevlerinden biri de

çocuğun psiko-sosyal gelişiminin erken

evrelerinini sağlıklı bir şekilde organize

edilmesini sağlamaktır (12). Ailede hasta veya

özürlü bir kişinin olması, bu durumun özellikle

çocuklardan birinde çıkması ailenin işleveselliğini

bozar. Biz, özürlü çocuğa sahip ailelerde

aile işlevinin bozuk olacağını ve çeşitli sosyodemografik

faktörlerden, özellikle çocuğa karşı

aile tutumlarından etkileneceğini düşünüyoruz.

Bu amaçla bir grup özürlü çocuk ailesi ile

sağlıklı çocuğa sahip ailenin işlevselliğini

karşılaştırmayı amaçladık.

YÖNTEM

İlköğretim özel alt sınıfında eğitim

gören 31 çocuk ve daha ileri düzeyde zihinsel

özürlü çocuğa yönelik eğitim veren özel bir

rehabilitasyon merkezindeki 19 çocuk olmak

üzere, zihinsel engelli toplam 50 çocuğun

ailesi ve yine aynı okullarda normal eğitim

gören benzer sosyo-ekonomik seviyelerde 30

sağlıklı çocuğun ailesi, rasgele örnekleme

yöntemi ile tespit edildi. Görüşmeden önce

araştırmanın içeriği ve kullanılacak materyaller

hakkında bilgi verildi. Ailelere sosyal,

ekonomik ve demografik özelliklerin

sorgulandığı bir anket formu ve aile

işlevselliğini değerlendirmek üzere “Aile

Değerlendirme Ölçeği” uygulandı. Ölçek,

görüşmeyi kabul eden ebeveynlerden biri

tarafından dolduruldu.

Veri Toplama Araçları

1-Sosyodemografik Bilgi Formu:

Ailelerin ve çocukların özelliklerini tanımak

Düzce Tıp Fakültesi Dergisi 2008; 3:21-28

Celalettin İÇMELİ ve ark. 23

amacıyla hazırlandı. Aile ile ilgili olarak konut

tipi, aile tipi, görüşülen ebeveynin eğitim

düzeyi, ailenin gelir düzeyi, ebeveynlerin

çalışma durumları sorgulanmış olup, çocukla

ilgili olarak yaşı, varsa özrü, cinsiyeti,

psikiyatrik yardım alıp almadığı soruldu.

Ailelerin özürlü çocuğa tutum ve davranışlarını

değerlendiren yarı yapılandırılmış bir anket

uygulandı. Kontrol grubuna, ailenin özürlü

çocuğa karşı tutumlarına ilişkin sorular

yöneltilmedi.

2-Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ):

Ailenin işlevlerini hangi alanlarda yerine

getirdiği ya da getiremediğini, aile üyelerinin

algılarına göre değerlendirmeyi sağlayan,

problem çözme, iletişim, roler, duygusal tepki

verebilme, gereken ilgiyi gösterme, davranış

kontrolü ve genel fonksiyonlar olmak üzere

yedi alt ölçekten oluşan 60 sorulu bir öz

bildirim ölçeğidir. Epstein ve arkadaşları (13)

tarafından geliştirilmiş, Türkçe formunun

geçerlilik güvenilirlik çalışması Bulut ve ark.

(3) tarafından yapılmıştır.

Problem Çözme: Ailenin bütünlüğünü tehdit

eden sorunları, ailenin işlevselliğini sürdürecek

düzeyde çözebilme yeteneğine işaret

etmektedir.

İletişim: Aile bireyleri arasında bilginin

değişimi olarak tanımlanır. Mesajın içeriği ve

kimin amaçlandığı ile ilgili olarak sözel

mesajın açık ve doğrudan olup olmadığına

odaklanır.

Roller: Ailenin farklı aile görevlerini ele

alışlarını ve bu görevlerin nasıl dağıldığı ve

yerine getirildiği ile ilgili davranış modelleri

oluşturma ve sürdürme becerilerine ilişkindir.

Duygusal Tepki Verebilme: Aile bireylerinin

duygularını açıkça ifade edip edemediğini

değerlendirir.

Gereken İlgiyi Gösterme: Aile bireylerinin

birbirlerinin etkinliklerine ve onları

ilgilendiren şeylere karışma boyutu ile

ilgilenir.

Davranış Kontrolü: Bir ailenin biryelerinin

davranış standartlarını belirleme ve sürdürme

yollarını değerlendirir.

Genel fonksiyonlar: Ailenin önceki tüm

alanlardaki genel işlevselliğini değerlendirir.

Herbir alt ölçek puanındaki artma işlevsellikte

daha çok bozulmayı gösterir.

İstatistiksel Analiz

Grupların karşılaştırılmasında, kategorik

değişkenlerde Ki-kare; grup ortalamalarının

karşılaştırılmasında ise Student-t testi kullanıldı.

p<0.05 değerleri istatistiksel olarak anlamlı

kabul edildi. Sayısal değerler, ortalama ve

standart sapma olarak verildi.

BULGULAR

Grupların yaş, cinsiyet, babanın

çalışma durumu, annenin çalışma durumu,

görüşülen ebeveynlerin eğitim düzeyleri, aylık

gelir düzeyi, aile tipi ve yaşanan konutun tipi

gibi özellikleri benzerlik göstermektedir.

Çalışmaya katılan ailelerin sosyo demografik

özellikleri Tablo 1’de sunulmuştur.

Özürlü çocukların %28’i kız, %72’si

erkek olup %58’inin yaşları 10 ile 13

arasındadır. Tüm ebeveynlerin eğitim düzeyi

%45 ile ortaokul-lise seviyesinde olup hiç

okur-yazarlığı olmayanların oranı %11.25’tir.

Yine tüm ebeveynler içinde babaların çalışma

oranı %76.25 iken, annelerin dışarıda çalışma

oranı %15’tir. Aylık gelir düzeyi özürlü grupta

500 YTL altı %30; 500-1000 YTL arası %36;

1000 YTL ve üzeri ise %36 dağılım

göstermektedir. Ailelerin her iki grubunda da

%70’i çekirdek aile oluştururken, %30’u geniş

aile oluşturmaktadır. Ailelerin oturdukları

konut tipi %76.8 apartman dairesi, % 22 ise

müstakil ev şeklindedir. Görüşme yapılan

ebeveyn, özürlü grupta % 52 baba, %46 anne;

sağlıklı grupta ise %13.3 baba, %83.3 anne

olup, fark anlamlıdır (p<0.01). Bunlar aile

işlevlerini değerlendirme sırasında etkili

olabilecek faktörlerdir.

Aile değerlendirme ölçeğinde (ADÖ),

özürlü ve sağlıklı çocuk aileleri arasında

problem çözme, duygusal tepkiler verebilme,

davranış kontrolü, genel fonksiyonlar alt

boyutlarında anlamlı farklılık saptanmıştır

(Tablo 2).

Özürlü çocuğa ait özelliklerden yaş,

özrün doğuştan ya da sonradan olup olmaması

ADÖ’de anlamlı fark oluşturmamaktadır.

Cinsiyet ise duygusal tepkiler verebilme alt

boyutunu erkek çocuklar aleyhine anlamlı

düzeyde etkilemektedir (t = -1.26; p<0.01).

Özürlü çocukların sadece %30’u psikolojik

yardım almaktadır. Özürlü çocuğun psikolojik

yardım alıyor olması, davranış kontrolü alt

boyutunu anlamlı olarak etkilemektedir (t = -

1.64; p<0.05).

Ebeveyne ait özelliklerden, babanın

çalışmıyor alması davranış kontrolü alt

boyutunu (t = -1.33; p<0.01); annenin çalışıyor

olması gerekli ilgi gösterme (t = -1.75; p<0.05)

ve davranış kontrolü (t = -1.15; p<0.01) alt

boyutlarını anlamlı düzeyde etkilemektedir.


Tablo 1. Sosyo-demografik verilerin özürlü ve kontrol grubu arasında karşılaştırılması.


tablo1h.png



Tablo 2. Özürlü ve sağlıklı kontrol grubunda “Aile Değerlendirme Ölçeği” (ADÖ) alt boyutlarının

karşılaştırılması.


tablo2.png



Aile tipi, oturulan konut tipi, ailenin kırsal ya

da kentsel kökenli olmasının ADÖ’ye etkisinin

olmadığı gösterilmiştir.

Ailenin çocuğunun özrü konusunda

zaman içerisinde gösterdiği tutumlar değerlendirildiğinde,

istatistiksel olarak anlamlılık

gösteren tutumlar şunlardır:

* Ebeveynlerin %24’ü suçluluk ve pişmanlık

duyduğunu, %14’ü isyan ve yılgınlık

yaşadığını, %20’si çaresizlik hissettiğini,

%28’i tahammül edemediğini, %10’u karışık

duygular içinde olduğunu, %16’sı sabır ve

anlayış gösteremediğini bildirdi.

* Sabır ve anlayışla yaklaşmanın tüm alt

boyutları olumlu etkilediği;

* Pişmanlık ve suçluluk duygusunun roller ve

davranış kontrolü alt boyutlarını olumsuz

etkilediği;

* İsyan ve yılgınlık duygusunun roller ve

davranış kontrolü alt boyutlarını olumsuz

etkilediği;

* Çaresizlik duygusunun gerekli ilgiyi

gösterme ve genel fonksiyonlar alt boyutlarını

olumsuz etkilediği;

* Karışık duygular hissetmenin iletişim ve

gerekli ilgiyi gösterme alt boyutlarını olumsuz

etkilediği tespit edildi. (Tablo 3a ve 3b).

TARTIŞMA

Araştırmamızın en temel bulgusu

öngördüğümüz şekilde, özürlü çocuk sahibi

ailelerin işlevselliğinin pek çok alt boyutta

bozuk olduğudur. Özürlü çocuk sahibi aileler

ile sağlıklı çocuk sahibi ailelerin işlevleri

arasında problem çözme, duygusal tepki

verme, davranış kontrolü ve genel fonksiyonlar

açısından anlamlı fark bulunmaktadır.

Çalışmamızın diğer önemli bir bulgusu ise

özürlü çocuğu olan ailelerin çocuklarına karşı

geliştirdikleri tutumlar ile aile işlevselliğinin

bozulması arasındaki bağlantıdır. Çocuklarına

karşı olumsuz tutumlar içerisinde olan

ailelerin, işlevlerini daha olumsuz değerlendirdiği

saptanmıştır.

Problem çözme boyutu, ailenin maddi ve

manevi sorunlarını etkili bir biçimde


Tablo 3a. Özürlü çocuğa gösterilen aile tutumlarının ADÖ alt boyutlarına etkisi.


tablo3.png



Tablo 3b. Özürlü çocuğa gösterilen aile tutumlarının ADÖ alt boyutlarına etkisi. (devam)


tablo3b.png



çözebilme başarısı olarak açıklanmaktadır.

Çalışmamızda incelediğimiz değişkenlerden

babanın çalışmıyor olması, problem çözmeyi

olumsuz etkilemektedir. Bu grupta özellikle

çözüm bekleyen problemlerden birinin maddi

sorunlar olduğu düşünülürse babanın

çalışmıyor olmasının problem oluşmasına

sebep olduğu sonucuna varılabilir. Özürlü

çocuğun, yaşıtlarına göre daha masraflı olması

sebebiyle, muhtemelen zorlukla geçinen aile

için maddi sorunlar daha da artmaktadır. Bu

durum, çocuğun hak etmediği biçimde

kendisine uygunsuz davranılmasına, onunda bu

uygunsuz davranışa uygunsuz cevap vermesine

yol açar. Uygunsuz anne-baba tutumunun

kaçınılmaz sonucu, çocuklarda ağır duygusal

ve davranışsal bozuklukların ortaya çıkmasıdır

(14). Diğer taraftan, bu özellikteki çocukları

olan ailelerin ve yakınlarının özre olumlu bakış

tarzı ve davranışları, çocuğun özrüne ve

çevresine karşı uyumlu bir birey olarak

gelişmesini sağlayabilir (15). Çalışmamızda

biz de özürlü çocuğa sabır ve anlayışla

yaklaşma tarzının, aile işlevini her boyutta

olumlu etkilediğini tespit ettik.

Duygusal tepkiler verme boyutu, aile

üyelerinin her birinin uyaranlar karşısında en

uygun tepkiyi göstermesi anlamına

gelmektedir. Bu boyutu etkileyen faktörlerden

birisi cinsiyettir. Aile, özürlü kız çocuklarına

daha uygun duygusal tepkiler verirken erkek

çocuklar için verilen tepkiler yetersiz ya da

uygunsuz olmaktadır. Bunu ailenin erkek

çocuklara yüklediği anlam ve beklentilerle

ilişkilendirme olasıdır. Anne ve babanın daha

çocuk doğmadan önce zihinlerinde idealize

ettikleri bir çocuk kavramı bulunmaktadır (16).


Aile, özürlü bir çocukla karşı karşıya

kaldığında bu beklenti ve düşler sona erer.

Ailenin beklentileri ile gerçek durum arasında

farklılıklar arttıkça, ailenin hayal kırıklığı da

artar ve gerçek durumla baş etme zorlaşır

(17,18). Bu beklentilere bir de toplumun ve

kültürün yarattığı ideal çocuk algısı

eklendiğinde özellikle erkek çocuk ile ilgili

hayal kırıklığının büyük oluşu daha rahat

anlaşılabilir. Kültürümüzde erkek evlat, neslin

devamı, baba ocağının bekçisi şeklinde

görülmekte, bir yandan da gelecek zor günlerin

sigortası olarak değer atfedilmektedir. Bu

yüzden zayıflığı kabul edilemez, onun

duygularını göstermesi ve dillendirmesi,

zayıflığın kabulu olacağından onaylanması ve

tahammülü daha zordur.

Davranış kontrolü boyutu aile üyelerinin

psikolojik ya da sosyal bir tehlike karşısında

davranışlarına standart koyma ve disiplin

sağlama biçimidir. Çocuğun psikolojik destek

alıp almadığı, ailede çalışan birinin varlığı,

ailede babanın ve annenin çalışma durumları,

davranış kontrolünü etkilemektedir. Babanın

çalışmıyor olması hem özürlü hem de sağlıklı

grupta davranış kontrol boyutunu sağlıksız

hale getirirken, annenin çalışmnası özürlü

grupta gerekli ilgiyi gösterme ve davranış

kontrol boyutlarını olumsuz etkilemektedir. Bu

sonuç, çalışmayan baba, dışarıda çalışan anne

figürlerinin aile tarafından sağlıksız aile

işlevselliği şeklinde değerlendirildiğinin

kültürel bir göstergesi olabilir. Diğer açıdan,

özürlü çocuğa karşı geliştirilen olumsuz

tutumları da yansıtabilir. Olumsuz tutumlardan

özellikle çaresizlik hissettiğini söyleyen

ebeveynler aynı zamanda gerekli ilgiyi

gösterme alt boyutunda bozulma bildirmektedir.

Özürlü çocuğun yaşıtlarına göre

daha çok ilgiye ve zamana ihtiyaç duyduğu,

inkar edilmez bir gerçektr. Diğer taraftan, baba

veya anneden en az birinin maddi problemleri

aşmak için çalışması gereklidir. Babanın

çalışmasının yeterli olduğu durumlarda

çocuğun bakım ve ilgilenilmesi tek başına

annenin işi halini almaktadır. Özellikle annenin

evdışında geçirdiği vakit, çocuğun ilgi ve

ihtiyacının karşılanmaması anlamına gelebilir.

Bazen ilginin olumlu veya olumsuz anlamda

özürlü çocuğa kaydırılması ile ailede diğer

çocuklar ve eş ihmal edilebilir. Özürlülük

sebebiyle ailenin diğer üyelerinin ilgi ihtiyacı

normalden daha fazla da olabilir. Eğer bir de

anne dışarıda çalışıyorsa, bu zaman ve enerji

olarak da zorlaşır. Eşler birbirlerini veya

kendilerini, aile üyelerine yeterince ilgi

göstermediği şeklinde suçlayabilir. Sağlıksız

işleyen aile ortamlarında aile üyelerinde

suçlayıcılık ve yargılayıcılık en belirgin

özelliklerdir (19). Yine Bavers’a (20) göre bu

tip aile üyeleri sağlıklı iletişime kapalıdır,

üyelerde egozim egemendir, kişiler oldukları

gibi değil, diğer baskın üyelerin olmasını

istedikleri gibi olmaya zorlanır. Bunun için

üstü kapalı kurallar uygulanır, sorunlar sahte

davranış kalıpları ile saklanır, çoğu zaman

problemin nedeni ve çözümü başka bir soruna

kaydırılarak, gerçek sorun inkar edilir.

Çalışmamızda da ortaya konduğu gibi,

isyan-yılgınlık duyduğunu bildiren ebeveynler

roller ve davranış kontrolü boyutlarında sıkıntı

yaşamaktadır. Özürlülük nedeniyle çöküntü

yaşayan ebeveynlerden anne, özellikle

toplumumuzda fedakarlık duygusu içinde daha

çok vermeye çabalar ki bu bir anlamda kadının

rolünün daha da baskınlaşması, yeni roller

üstlenmesi demektir. Gerçekten de özürlü

çocuğa sahip ailelerde yapılan araştırmalar,

genellikle çocuğun engelliliğinin

sonuçlarından, annenin babaya göre daha çok

etkilendiğini ortaya koymaktadır. (21) Aileler

baş etmekte zorlandıkları bu durumla ya

yüzleşmekten kaçınmakta ya da onu aşabilmek

için aşırı çaba sarfetmektedir. İhtimal ki dah

önce bahsedilen pek çok faktörün etkileşimi

sebebiyle, rollerinde farklılaşma ya da

yüklenme yaşayan ebeveynlerde isyan ve

yılgınlık ortaya çıkmakta, aslında baş

edemediği rol ve sorumlulukları neticesinde

kontrolü ve aile disiplinini kaybetmektedir. Bu

ise ailenin davranış kontrolü puanlarına

olumsuz yansımaktadır.

Suçluluk ve pişmanlık duygusunu yaşayan

aileler, özürlü bir çocuğa sahip olmakla

geçmişteki bazı olaylar nedeniyle cezalandırıldıklarını

düşünebilirler. Bunların bir kısmı

sağlıklı bir gebelik için gerekli olan fiziksel,

sosyal ve duygusal şartların yerine getrilmediği

inancını taşıyabilirler. Daha ileri yaşlarda

çocukların özürlü olduğu teşhis edilen annbabalar

ise, bu durumu fark edememekten veya

çocuğa gereken ilgiyi ve anlayışı gösterememekten

dolayı kendilerini de suçlayabilirler.

Bazen suçlamalar anne-baba tarından bir

diğerine yönlendirilebilir. Bu tarz suçlamalar

ile aile üyeleri arasındaki iletişimi ve sıcaklığı

etkileyebilir. Araştırmalar, engelli çocuğa

sahip olan ailelerde boşanma ve eşlerden

birinin evi terk etme durumlarına, hatta intihar

olaylarına ve alkol bağımlılığına sıklıkla


rastlandığını ortaya koymuştur (22,23). Bizim

çalışmamız bu olumsuz tutumun ailenin roller

ve davranış kontrolü boyutunu bozduğunu

göstermektedir ki kendini suçlayarak ebeveynlerden

birinin veya her ikisinin kendi içine

dönmesi, bazen yoğun depresyon yaşıyor

olması, anne-baba ve karı-koca rollerinin

ortada sahipsiz kalmasına neden olmaktadır.

Rollerin kaybı ya da bir diğer üyeye kayarak

telafi edilme çabası ise, diğer üyelerde de aşırı

yüklenmeye, bocalamaya yol açmaktadır. Bu

değişimin neticesi aile ortamında disiplin ve

düzenin kaybı anlamına gelen davranış

kontrolünün yitirilmesidir.

Çocuğun psikolojik destek alması, hem

çocuğun hem de ailenin davranış kontrolü

üzerinde yeniden bir düzenleme yapmasına ya

da daha önce algılayamadığı özürlülük

kavramını zihninde yeniden doğru şekilde

yapılandırmasına yol açmaktadır. Muhtemelen

bu sayede diğer tüm alanlarda olduğu gibi bu

boyutta da sabır ve anlayış tutumunun

gelişmesine ortam hazırlar. Bu açıdan

yaklaşıldığında psikolojik yardım alıyor

olmanın aile işlevselliğine katkısı inkar

edilemez. Ancak bu katkı, anne ve babanın eşit

oranda katılımları ve çözümü içselleştirmeleri

ile devamlı olabilir. Oysa çoğu zaman

ebeveynler bozuk aile işlevlerinde çözümün

olduğu kadar sorunun da bir parçasıdırlar ve

bunu inkar eğilimi taşırlar.

Çalıştığımız örneklemin kısmen eğitim

imkanlarına kavuşabilmiş özel bir grup olduğu

unutulmamalıdır. Bu özürlü çalışma grubu

içinde imkansızlıklar nedeniyle eğitim

imkanlarına ulaşamayan ya da özrünün ağırlığı

sebebiyle bu kurumlara gelemeyen ağır

zihinsel özürlülerin aileleri de bulunmaktadır.

Bu yüzden ileri derecedeki özürlülüğün aile

işlevlerini bozduğu öngörülse de bunu nasıl ve

ne boyutlarda olduğu üzerine bir sonuca

gitmek mümkün değildir.

Sonuç olarak, aile kurumu özürlü, hasta ve

sağlıklı üyeleri ile bir bütündür. Bu bütünü

oluşturan üyeler ve işlevler sürekli biribiriyle

ilişki halinde olup, birindeki herhani bir

aksama bütünde ve diğer üyelerin işlevlerinde

de bozukluğa yol açmaktadır. İşleyişin tekrar

normal sınırlara çekilebilmesi için sosyal

destek sistemlerinin çok iyi işleyerek

gerektiğinde devreye girmesi gerekir. Bunun

için gerekli tüm tedbirler alınarak aile

kurumunun ve işlevselliğinin sürdürülmesi

sağlanmalıdır.
Amaç: Sağlık
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst