Şeytan nerelerde gezer?

Oruc

Daimi Üye
Katılım
17 Temmuz 2008
Mesajlar
2.598
Tepki
2.379
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Şeytan nerelerde gezer?

Şeytan, aslında her yerde gezer, onun için her yer “aldatma alanıdır.” Ama bununla beraber bazı yerler onun daha çok gezdiği, adeta cirit attığı yerlerdir. Bu cümleden olarak, kahvehaneler, meyhaneler, gece kulüpleri, yol kenarları, plajlar, çarşılar… sayılabilir.
Kahvehaneler: Buralar “toplu halde vakit öldürme yerleridir.” Hâlbuki insan bu dünyaya vakit öldürmeye değil, vakti değerlendirmeye gönderilmiştir. Buralara takılan insanlar, hayatın ciddi gayelerinden uzaklaşırlar. Gayesizlik ve hedefsizlik, bunların en belirgin özellikleri haline gelir. Nemli mekânlarda demirin zamanla paslanması gibi, böyle yerlerde duranlar da ruhen paslanırlar. Kahvehanelerde içilen sigara buralarda oturanların bedenine sindiği gibi, yapılan abes konuşmalar, küfür sözleri, gösterilen tembelce tavırlar da adeta ruhlarına işler. Bu dumanlı mekânların müdavimleri, her türlü zararlı fikri akıma veya zararlı alışkanlıklara buralarda maruz kalabilirler.
Meyhaneler: Meyhaneler, mutluluğu yanlış yerde aramanın adresidir. Buralar adeta birer “düşkünler yurdudur.” Feleğin sillesine maruz kalmış, ama buna karşı net tavır geliştirememiş kimselerin uğrak yeridir. Meyhaneye gidip “kafa bulmaya çalışmak”, susuzluğunu deniz suyuyla telafiye çalışan kimsenin şaşkınlığı içerisinde, aklını başından alacak şeyi içmeyi akıllılık zannetme divaneliğidir.
Gece Kulüpleri: Gece kulüpleri, aslında bizim kültürümüzde olmayan ve de olmaması gereken yerlerdir. Batılılaşma serüveninin milletimize kötü hediyelerindendir. Buralar, çalınan müziğiyle, gelenlerin kılık kıyafetiyle, içtikleri içkiyle, kullandıkları uyuşturucuyla, yaptıkları dans ve benzeri tavırlarıyla bize tamamen yabancı yerlerdir. Bu izbe yerler, insanın maneviyatını silip süpüren, insanı adeta insanlıktan çıkaran batakhanelerdir. İffetiyle bilinen bir toplumun fertlerinin, gayr-i meşru beraberlik ortamı içeri*sinde çılgınca eğlenmeleri, uyuşturucuyla kendilerinden geçmeleri hazin bir manzaradır.
Yol Kenarları: Yol kenarları, işsiz güçsüz insanların tembelce oturduğu, gelene geçene baktıkları birer mekân olarak da kullanılabildiğinden, şeytan buradaki insanları boş işlerle oyalamakta, boş sözlerle avutmaktadır.
Peygamber Efendimiz bir keresinde “Yol kenarlarında oturmaktan kaçınınız” buyurdu.
Ashab, “Ya Rasulallah, bizim için bundan tamamen sıyrılmak mümkün değildir. Oralar bizim meclislerimizdir, oralarda meselelerimizi görüşürüz” diye izin istediler.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz “İlla oturmak isterseniz, oraların hakkını veriniz” dedi.
Ashab, “Ya Rasulallah, yolun hakkı nedir?” diye sordular. Hz. Peygamber, şöyle dedi:
“Haramdan göz yummak, halka eza vermekten kaçınmak, selam verenin selamını almak, iyiliği emredip kötülükten yasaklamak, sorana yol göstermek, mazluma yardım etmektir.” (Ebu Davud, Edeb, 12)
Öyle anlaşılıyor ki, yol kenarlarında oturmak haram olmamakla birlikte doğru da değildir. Oturmak mecburiyetinde kalındığı zaman ise, -hadiste belirtildiği gibi- belli esaslara riayet edilmesi gerekmektedir.
Plajlar: Yüzmek, Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği sporlardan biridir. Ama üç tarafı denizlerle çevrili yurdumuzda, günümüz şartlarında bunu yapabilmek hayli riskli hale gelmiştir. Çünkü plajlarda kadın erkek karışıktır. Yüzmek gibi gayet masumane ve faydalı bir aktivite için plaja giden biri, tam bir günah ortamına girmektedir. Dini duyarlılığı olan kimselerin bu ortamda bulunmaları maneviyatlarına ciddi zarar verir, kendilerini gittikçe lakayt hale getirir. Buna mukabil, biraz uzaklarda da olsa sakin yerler bulup orada yüzmek tercih edilmelidir.
Çarşılar: Çarşı ve pazar, insanların kalabalık bir şekilde bulundukları yerlerdir. İnsanlar buralarda gezer dolaşır ve alış verişte bulunurlar. İnsanın gözü o kalabalık içinde harama da kayabilir, dikkat etmesi gerekir. Peygamber Efendimiz, ister istemez görülenden bir vebal olmadığını, ama tekrar bilerek bakılırsa günah olduğunu bize anlatır. (Ebu Davud, Nikah, 43)
Ayrıca şeytan, yapılan alış verişlerde hile yapılması için durmadan dürtükler. Mesela, satıcıları saf gördüklerini aldat*maya teşvik eder, yalan yeminler ettirir.
 
OP
Oruc

Oruc

Daimi Üye
Katılım
17 Temmuz 2008
Mesajlar
2.598
Tepki
2.379
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Ramazan Ayında Şeytan

Peygamber Efendimiz, Ramazan ayını anlatırken şöyle buyurur:
“Ramazan ayı girdiği zaman cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur.” (Buhari, Savm, 5)
Pek çok insan bu hadisi ilk defa duyduğunda çok sevinir, “Oh ne güzel, Ramazan ayı geldiğinde rahat edeceğiz, şeytandan kurtulacağız” der. Ama Ramazan ayı gelip de yine şeytanın desise ve vesveselerine maruz kaldığında şaşırır kalır, “Ramazan ayındayız ama şeytanlar neden zincire vurulma*mış?” diye hayret eder.
Hâlbuki meselenin esası şudur: Ramazan ayında Cenab-ı Hak tarafından şeytanlara bir ay boyunca izin verilmez. Onlar yine iş başındadırlar, insanları yoldan çıkarmak için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Ama bu ayda insanlar oruç vasıtasıyla nefislerini kısmen terbiye ettiklerinden diğer aylarda olduğu gibi insanlar üzerinde kolayca etkin olamazlar. Öyle ki Ramazan ayı geldiğinde nice meyhane ve kahvehane kapanır. Manevî bir atmosfer insanlara hâkim olur. Böyle bir atmosfer içinde şeytanlar eskisi kadar kolay cirit atamazlar, isteklerini yaptıramazlar. Hatta adeta şeytanın yayın organı gibi yayın yapan bir kısım gazete ve televizyon, bu manevî atmosfer içinde kısmen dini yayın yapmaya kendini mecbur hisseder.
Bu durumda, Ramazan ayında şeytanların zincire vurulması, doğrudan Allah tarafından değil, oruç tutan ve orucun hakkını verebilen kimseler tarafından olmaktadır.
 
OP
Oruc

Oruc

Daimi Üye
Katılım
17 Temmuz 2008
Mesajlar
2.598
Tepki
2.379
Puan
113
Yaş
48
Konum
izmir
Damarlarda Dolaşan Şeytan

Peygamber Efendimizin eşi Hz. Safiye şöyle anlatır:
“Hz. Peygamber Ramazan ayında itikâfta iken akşam vakti yanına uğradım. Bir müddet konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. Uğurlamak üzere de o kalktı. Kapıya kadar gelmişti ki Ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Hz. Peygamber’i görünce hızlandılar. Rasulullah onlara ‘Biraz bekleyin yanımdaki eşim Safiyye’dir’ dedi.
Onlar: ‘Sübhânallah,’ dediler, ‘Bu da ne demek ey Allah’ın Re*sulu? (Sana su-i zanda mı bulunacağız?)’
Hz. Peygamber şöyle dedi: ‘Şeytan, damarlardaki kan gibi insanda dolaşır. Ben, onun kalplerinize bir kötülük atmasından korkarım.’” (Ebu Davut, Sünnet, 18)
Şeytanın insanın damarlarında dolaşması, onun insana yakınlığını ifade eder. Şeytan, pusudaki düşmana benzer, insanın en küçük hatasını da değerlendirmeye çalışır. Öyle ki Hz. Peygamber’in arkadaşlarına bile böyle bir olayda “Acaba Peygamberin yanındaki kimdi?” şeklinde bir vesvese verdirebilir.
Peygamber Efendimiz böyle bir olay vesilesiyle şeytana karşı daima uyanık olmak dersini vermiştir.
Yine bu olaydan öğreniyoruz ki insanlara su-i zanda bulunmamak bir esastır, ama su-i zanna yol açabilecek durumlara da açıklık getirmekte fayda vardır.

Şeytanın Taarruzu

Şeytanla insan arasında ömür boyu sürecek bir mücadele söz konusudur. İnsanın kalbi, şeytan ve melek ilhamlarının çarpıştığı bir savaş alanı gibidir. Her insan, hemen her gün kendi içinde şeytanla defalarca meydan savaşları yaşar.
Cenab-ı Hak, şeytana bazı yetkiler vermiştir. Onun insanlarla mücadele isteğine karşı şöyle der:
“Onlardan gücünün yettiğini sesinle ürküt. Süvari ve piyadelerinle üzerlerine saldır. Mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaatte bulun. Fakat şeytan, ancak bir aldanış vaat eder.” (İsra Suresi, 64)
Ayet, bir taarruz halini tasvir etmektedir. Talan edilecek yere varıldığında, önce şiddetli bir sesle ahalisini ürkütüp, şaşkına çevirmek, sonra da atlı ve yaya birliklerle saldırmak gibi; şeytan dahi insanlar üzerinde hâkimiyet kurmak için her türlü vesvese ve desise silahını kullanır. Zalim bir komutan böyle bir taarruzda “Teslim olun, kimseye ilişilmeyecek” diyebilir. Onlara vaatlerde bulunur. Ama halk ona inanıp teslim olduğunda hepsini perişan eder. Onun gibi, şeytan dahi insanlara vaatlerde bulunur, ama onun vaatleri aldatmak*tan başka bir şey değildir.
Mesela, uyuşturucu müptelası olmaları için insanlara şöyle der: “Bunu içtiğinizde tozpembe bir dünyaya girecek, insanların en mutlusu olacaksınız.” Buna kanan zavallılar öyle olacak zannederler, ama kısa zamanda insanların en bedbahtı birer zavallı haline gelirler.
İşte, şeytan ve güruhu, insanın vücut ülkesini ele geçirmek isterler. Bunun için her türlü yolu denerler; hem korkuturlar, hem ürkütürler. Hem piyadeleriyle, hem süvarileriyle seferber olurlar. Ele geçirdikten sonra, o insanın duygularını, cihazlarını esir alırlar, Allah yolunda değil, şeytan yolunda kullandırırlar. Bir takım yalancı vaatlerle oyalama siyaseti takip ederler.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst