Sen En Güzelsin (Final / Yazan : Claraa)

Claraa

Üye
Katılım
17 Haziran 2014
Mesajlar
70
Tepki
65
Puan
18
Konum
Bartın
Merhaba :)
Aslında daha sonra yükleyecektim ama dayanamadım. Sabırsız olarak bilinirim de. :)
Umarım beğenir ve yorumlarınızı benden eksik etmezsiniz. :)

Ryl3ZZ.jpg

.Sen En Güzelsin.
En sevmediğin havalarda bile,
sen en güzelsin
Yüzün hüznün yağmurlarıyla yıkansa bile,
sen en güzelsin
Yarınım dünüme bozulacaksa da,
sen en güzelsin
Kalbim hesabı gözlerimden soracaksa,
sen en güzelsin
O çapkın gülüşünle aklımı alıp gitme, bir bilen olur
O tatlı gülüşünle kalbimi çalıp gitme, bir bilen olur
Bir gören olur, bir duyan olur, bir bilen olur
O çapkın gülüşünle aklımı alıp gitme, bir bilen olur
O tatlı gülüşünle kalbimi çalıp gitme, bir bilen olur
Bir gören olur, bir duyan olur, bir bilen olur
En sevmediğin havalarda bile,
sen en güzelsin
Yüzün hüznün yağmurlarıyla yıkansa bile,
sen en güzelsin
O çapkın gülüşünle aklımı alıp gitme, bir bilen olur
O tatlı gülüşünle kalbimi çalıp gitme, bir bilen olur
Bir gören olur, bir duyan olur, bir bilen olur
Zaten sana bırakıp zaferleri teslim olmuşum baştan
Zaten sen esir olunacak güzel ruh doğuştan
O çapkın gülüşünle aklımı alıp gitme, bir bilen olur
O tatlı gülüşünle kalbimi çalıp gitme, bir bilen olur
Bir gören olur, bir duyan olur, bir bilen olur


...


"Biliyorum, sen bana aşıksın."
"Sana mı? Hıh, egon tavan yapmış, anlaşılan."
"Değil misin yani?. "
"Değilim, yani."
"Küçük bir iddiaya ne dersin?"
"Ne iddiası?"
Ateş, Yağmur'a doğru yavaşça eğildi. Yağmur ise, Ateş'in kendisine eğilmesiyle başını geriye doğru attı.
"Bir ay içinde bana aşık olacaksın, Yağmur. Eğer, olmazsan; istediğin her şeyi yaparım."
"İstediğim her şeyi?"
Doğrulup ellerini cebine soktu, Ateş. Tek kaşını kaldırarak Yağmur'a baktı.
"Evet. Her şey adilce."
"Çok saçma bir iddia ama denemeye değer. Emin ol ki, sen bana aşık olacaksın, Ateş."
"Göreceğiz, Yağmur Soydan."
"Göreceğiz, Ateş Bozok"


...


Yağmur'u, ateşin içine düşmekten yine Ateş kurtaracaktır.
Çünkü, her girilen iddiada büyük konuşmamak gerek.
Ateş'i, suya düşmekten yine Yağmur kurtaracaktır.
Dedim ya, her girilen iddiada büyük konuşmamak gerek.


...


Yorumlarınız:
 
OP
Claraa

Claraa

Üye
Katılım
17 Haziran 2014
Mesajlar
70
Tepki
65
Puan
18
Konum
Bartın
7mGBON.jpg

Birinci Bölüm
Eve girer girmez hemen odasına koştu. Odasına girdiğinde; çantasını bir kenara fırlattı ve hemen bilgisayarın başına geçti. Bilgisayarın açılmasını beklerken, bilgisayarın sağ tarafında bulunan küçük aynasından kendine bakındı. Saçlarını düzeltti, bir mendille rujunu sildi, ardından açılan bilgisayardan hemen Skypei açtı. Kendisine gelen görüntülü aramayı kabul ederek gülümsedi.

Iım, dudağının kenarında kırmızı bir ruj lekesi var, Yağmur.

Yağmur, arkadaşının bu sözüyle hemen aynaya bakıp ruju sildi. Ardından hemen kameraya döndü.

Sana da merhaba, Yüşra.

Merhaba tatlım. Orada hayat hala berbat mı?

Görüşmeyeli 2 ay oldu ama evet, berbat. Sen oralarda iyi misin?

Evet, tatlım. İyiyim ama sensiz olmuyor ya. Çok özledim seni.

Ben de seni özledim. Yani kıymetimi biliyorsun, artık.

Tabi ki, Yağmur. Hep bildim zaten. Ama inan burası çok harika. Muhteşem bir havası var. Geldiğim için şanslıyım.

Senin adına seviniyorum, arkadaşım. Ama tatilde gelmeyi düşünürsen, yatağım iki kişilik olmaya hazır.

Bilmez miyim? Sadece yaz tatillerinde görüşeceğimiz için üzülüyorum. Keşke sen de başvursaydın. Kaç defa dil döktüm ama nuh dedin peygamber demedin, bir türlü.

Annemi bırakamam, Yüşra. Biliyorsun durumları. Buralarda da üniversite var ve hiçbir şey yadırgamıyorsun. Düşünsene, orada tanımadığın çok kişi var. Tabi, birkaçı ile arkadaş olursun ama oranın örf adetleri de çok farklı.

Ah, biliyorum. Dün Elsie adında bir kızla tanıştım. Çok tatlı ve çok şımarık birine benziyordu ama özünde iyi bir kız.

Yeni arkadaşlıklar edinmişsin şu 2 ay içerisinde. Çok güzel.

Ee, sen? Sen de ne durumlar var?"

Ah, neler yok ki. Şu 2 aydır çekmediğim kalmadı.

Neler çektin ki? Çabuk anlat, beni merakta bırakırsan neler olacağını biliyorsun.

Bilmez miyim? Adımda bir dedikodu oluştu işte, kısacası.

Ne dedikodusu?

Güya ben, Ateşten hoşlanıyormuşum da, ona mektuplar gönderiyormuşum da. Oysaki yok öyle bir şey. Tamam, ona aşk mektupları gönderildiğini duymuştum ancak ben değilim. O sinir bozucu herifin neresinden hoşlanacağım? Ayrıca öyle deli gibi şey yapmam ben. Aşk mektubu göndermek, gizliden

Yapma canım? Kim bu Ateş yahu?

Bizim okulun cool çocuğu Hani olur ya; havalıdır, zenginin tekidir, kendini bir şey sanan embesiller grubundan"

Peki, Ateş denen şu cool çocuk ne dedi? Biliyor mu?

Ne biliyor mu? O da dedikodulara inandı ve beni bir yere sıkıştırdı.

Hadi canım.

Vallahi. Bir de iddiaya girdik.

İddia mı? Kızım siz aptalsınız.

Sanırım öyleyiz ama bu bir ay içerisinde onu kendime aşık edeceğim.

Nasıl yapacaksın onu?

Bilmiyorum ama insan kendi gibi olunca, karşı taraf fark etmeden aşık olabilirmiş.

Peki sen aşık olursan?

Ah, yok öyle bir şey. Öyle şey asla olmayacak.

Büyük konuşma derim, tatlım. Bir bakarsın

Ahh, Yüşra. Kapa çeneni.


**


Hızlıca kitaplarını da çantasına koyduktan sonra merdivenlerde hızlıca indi. Annesinin masayı kurduğunu görür görmez hemen yanına gidip yanağına öpücük kondurdu.

Günaydın, anneciğim. Üzgünüm ben kahvaltı yapamayacağım. Geç kaldım. Diyerek annesinin itirazlarını duymazdan gelip evden ayrıldı. Evin bahçesinden kendini sokağa attığında hızlı adımlarla ilerledi. İleriye baktığı anda duraksadı bir an. Sanki Ateşi görür gibiydi. Siyah arabasının önüne dikilmiş, elleri ceplerinde öylece duruyordu. Ateş olamazdı. Dün fena çarpmış olmalı, diye düşündü ve ilerlemeye başladı. İlerledikçe kim olduğu da gayet belli oluyordu. Ateşti o ve gülümsüyordu da.

Ne yapıyorsun sen burada? diye hesap sordu karşısında dururken. Ateş, ellerini cebinden çıkarmadan karşısında dikilen Yağmuru süzmeye başladı.

Hiç. Geçiyordum, seni de alayım dedim.

Gerek yok. Deyip yanından geçip gidecekken, Ateş Yağmurun kolundan tutup durdurdu, Yağmuru. Yağmur, tutulan koluna bakıp, ardından Ateşe baktı.

Hey, ne yapıyorsun sen? Bırak kolumu.

Ateş, Yağmurun kolunu bırakarak tekrar elini cebine koydu ve Yağmura hafifçe eğildi.

Dün girdiğimiz iddiayı unutmuş olamazsın, değil mi? Bir ay boyunca birbirimize katlanacağız ve

Aman, tamam. Biliyorum. Hatırlatmana gerek yok. Ayrıca öyle evimin kapısına gelip beni almana gerek yok.

Bak, açık konuşalım. Okulda dedikodular, malum. O aşk mektuplarını ben göndermedim, diyorsun. Tamam inandım ama yine de bu bana aşık olup olmadığını kanıtlamaz. Sen bu bir ay içerisinde bana aşık olmadığını kanıtla, o zaman kurtulursun.

Sinirleri iyice gerilmeye başlamıştı, Yağmurun. Ateşi şuracıkta boğmak istiyordu. Kafasını suya batırıp çıkarmak ve aynı uygulamayı tekrar tekrar yapmak. Elini yumruk yaparak, sert bir şekilde Ateşe dikti gözlerini.

Bana bak Ateş. Kendine çok güveniyorsun. Ayrıca neden kimse sana aşık olamaz ki? Yani, kimse kendine olan aşkı yasaklayamaz. Ve üstelik sen kendine aşıkken, bunu nasıl engelleyeceksin?

Anlayamadım?

Diyorum ki; kendine aşıksın sen ve kimseye de aşık olamazsın. Ve ben senden hoşlanacak son kişiyim. İnan bana.

Neyse, derse geç kalmadın mı sen?

Ateşin hatırlatmasıyla toparlandı hemen, Yağmur. Ateşle uğraşmaktan en önemli dersine de geç kalmıştı.

Beni lafa tuttun, bak neler oldu?

Seni lafa tutan yoktu, canısı. Teklifimi kabul etseydin, çoktan yetişmiş olacaktık.

Yağmur, çözdüğü yumruğu tekrar sıktı. Sert adımlarla arabanın diğer tarafına geçtiğinde Ateşte gülerek arabaya binmişti.

Bu kadar basit. Deyip arabayı çalıştırdığında Yağmur, emniyet kemerini takıyordu.

Ne olacak şimdi? Okula beraber gireceğiz.

Dedikodulardan kurtulmuş olacaksın şimdi.

Hah, o zaman daha çok dedikodu yayılacak. Gizli gizli yapsak şu iddiayı olmaz mıydı?

Yapardık ama ben istemiyorum. Daha doğrusu, kızların benden uzak durması için yanımda olman en iyisi.

Beni kullanacaksın, yani.

Ya, öyle değil. Bana iyilik yapmış olacaksın, bir bakıma.

Senin bana iyiliğin dokundu ya sanki.

Yağmur, lütfen ama!

İyi, pekala. 1 ay sonra iddia bittiğinde kızlardan kim uzak tutacak acaba seni? Gerçi ben salarım da kızları, üstüne; neyse.


**


Şansına okulda kimseler yoktu. Ateşle yanyana yürüdüğünü gören iki-üç kişi dışında bahçe tamamen boştu.

Beş dakikam kaldı, benim. Hadi bay bay. Diyerek adımlarını hızlandırarak uzaklaştı, Ateşin yanından. Tam bir dakika kala sınıfa girmiş, rahatlamıştı. Nedense herkesin bakışlarını üzerinde hissetmişti. Nedense umursamadı. Bu üniversite de hiç arkadaşı yoktu zaten. Bir saat süren dersin arasından kendini bahçeye attı. Çimenlere oturup arkadaşlarıyla sohbet edenler, bir masada oturup yemek yiyenler Bir anda hiçbir şey yemediğini hatırladı. Sabah kahvaltı etmeden çıkmıştı. Eli, boş olan midesine gitti hemen. Ardından omzuna düşen kolların ağırlığıyla şaşıp kaldı. Omzuna kolunu atanı gördüğünde aslında hiç şaşırmaması gerekti. Üstelik, tam tahmin ettiği gibi, herkesin bakışı üzerlerindeydi.

Sonraki dersin kaçta?

12 de. Dedi hemen.

Daha var, o zaman. Bu sabah kahvaltı yapmadım. Seninle bir kahvaltıyla başlayalım diyorum.

Hayır, tokum ben. Yedim. Diye yalan söyledi, Yağmur. Ama ne var ki, karnının gurultusu kendini ele vermişti.

Miden öyle demiyor ama. Hadi. Diyerek kızı sürüklemeye başladı, Ateş.

Gıcık olduğunu biliyorsun, değil mi?

Evet, biliyorum. Kardeşimde aynı şeyi söyler.

Senin kardeşin mi var?

Evet. Senin yok mu?

Yok.

"Bence iyi bir şey."

"İyi bir şey mi?" dedi hayret bir şekilde. Ateş, Yağmur'un durmasıyla durmak zorunda kaldı. "Bana göre iyi değil. Şanslı olduğun için şükretmelisin." deyip önden ilerledi, Yağmur. Ateş hala ne olduğunu anlayamamış vaziyette arkasından bakıyordu, Yağmur'un.


**


Araba, Yağmur'un evinin önünde durduğunda Yağmur hemen arabadan inmesiyle Ateş'te indi.

"Yarın sabah yine alırım seni." dediğinde Yağmur gözlerini devirdi. Arabanın etrafından dolanıp onun karşısında durdu, bakışlarını onun mavi gözlerinden ayırmayarak. Yakışıklı çocuktu ama sinir ediyordu, kendisini. Gıcık kapıyordu.

"İstemiyorum. Her zamankisi gibi otobüse binip okula öyle gelmek istiyorum."

"Sabah anlaştığımızı sanıyordum."

"Fikrimi değiştirdim. Tamam, bir iddiaya girmiş olabiliriz ancak bu evimin kapısına gelip beni alman gerekmiyor."

"Girdiğimiz iddia, 1 ay içinde kim kime aşık olacak ve bu 1 ay içinde birbirimize katlanmak zorundayız ama iddiayı sen kaybedeceksin, Yağmur." dediği anda Yağmur'a göz kırpıp arabasına binmiş, oradan ayrılmıştı. Yağmur ise, sadece elini yumruk yapıp sıkmakla meşguldü. O sinirle eve girip hemen odasına çıktı. Çantasını pufun üstüne koyduğunda telefonun mesaj sesiyle tekrar aldı çantasını, pufun üzerinden. Mesajı açınca az önceki sinirli halinin yerini gülümseme almıştı.

"Cama gel, tatlım."

Telefonu pufun yanına, çantasının üzerine bırakıp hemen bilgisayarın başına geçti. Bilgisayarı açtığında Skype'e girip Yüşra'nın gönderdiği görüntülü aramayı kabul etti.

"Nasılsın, tatlım?"

"İyiyim. Sen? Daha dün görüşmüştük." diye güldü, Yağmur.

"Bu kadar uzak olmaya alışkın değiliz. Alışmalıyız artık bu duruma. Neyse, günün nasıldı?"

Gününün nasıl geçtiği, artık önemli değildi, Yağmur için. Her zamankisi gibi berbattı. Berbatlığın üzerine bir de Ateş eklenmişti.

"Bildiğin halde soruyor musun?"

"Bir şeyler değişmiştir, diye düşündüm. ee, şu iddia nasıl gidiyor."

"Daha yeni başlıyor, canım. Yarından itibaren her şey çok farklı olacak."

Kararlıydı, Yağmur. Asla kaybeden olmayacaktı. Ateş'e dünyanın kaç bucak olduğunu göstermeye kararlıydı ve kendine aşık tavırlarını yok edecekti. Onu kendine aşık edecek ve diğer kızların duygularının nasıl olduğunu da ona ödetecekti. O mektupları yazan kızı nasıl azarladığını görmüştü ve bu hiçte adil değildi. Bu iddiayla kendini diğer kızlardan uzak tutmak için Yağmur'u kullandığını sanıyordu ama yanılıyordu. Yağmur, bu iddiayla kullanacaktı onu. Yarından itibaren her şey çok farklı olacaktı.


Yorumlarınız:
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
OP
Claraa

Claraa

Üye
Katılım
17 Haziran 2014
Mesajlar
70
Tepki
65
Puan
18
Konum
Bartın
NVRpm5.jpg
aqbLm5.jpg

İkinci Bölüm
<<1.Gün>>
Aynanın karşısına geçip kırmızı rujunu dudaklarına sürdü. Gözlerine de far çektikten sonra parfümü alıp üzerine sıktı. Krem rengindeki kolye yakalı bluzu ve siyah dar pantolonu ile dudağındaki kırmızı ruj, tam oturmuştu. Krem rengi babetlerini giyip ardından siyah küçük çantasını koluna takıp aşağıya indi. Annesinin hazırladığı kahvaltı masasına baktı. Bugünde annesinin yaptığı kahvaltıyı yiyemeyecekti. Dün gece Ateş mesaj atmıştı ve sabah kahvaltıyı beraber yapalım demişti. Bazen bu çocuğu anlayamıyordu. Sanki gerçek sevgililerdi de, böyle buluşmalar ayarlıyordu. Sadece okulda görüneceklerdi, bu kadardı hani.

Mutfaktan çıkan annesine gülümseyerek bir kez daha özür diledi, annesinden.

Üzgünüm, anne. Bugün arkadaşlara dışarıda kahvaltı yapacağımıza dair söz vermiştim.

Neyse ki, annesi fazla ısrar etmemiş, gülümsemesini eksik etmeyerek onaylamıştı.

Pekala. Yarın sabah bu masaya oturacaksın, ona göre. Diye şart koymayı da unutmamıştı, tabi annesi. Yağmur, annesine tekrar öperek evden çıktı. Bu sefer Ateşi kapının önünde görmüştü. Hemen bahçeden çıkarak onun karşısında dikildi.

Sen ne yapıyorsun? Annem görecek şimdi.

Görürse tanışırız.

Sus ve bin arabaya çabuk. Diyerek itekledi, Ateşi Yağmur. İkisi arabaya bindiğinde Ateş, deniz manzaralı bir restorandın önünde durdurmuştu, arabayı. İkisi arabadan inip mekana girince, deniz manzarayı gösteren terasa çıktılar. Bir masaya oturduklarında, Yağmur deniz manzarasına hayran bakışlarıyla seyrediyordu. Ateş ise, gelen garsona bir kahvaltı masası istediğini söyleyince Yağmur, bakışlarını manzaradan ayırıp garsona bakmıştı, hemen.

Bana portakallı meyve suyu getirin, lütfen. Taze sıkılmış olsun.

Hemen, efendim. Diyen garson, siparişleri alıp ortadan kaybolmuştu. Ateş ise, manzaraya bakmaya devam eden Yağmuru izliyordu. Sarı kızıl karışımı saçları rüzgarın esintisiyle dalgalanıyor, bu durumda Yağmurda gözlerini kapatıp bu zevki yaşıyordu.

Rüzgarı seviyorsun, herhalde.

Yağmur, gözlerini manzaradan ayırıp Ateşin mavi gözlerine baktı. O sırada masaları, kahvaltılıklarla donatılıyordu.

Evet. Çok severim.

Başka neler seversin?

Beni tanımak için mi buraya getirdin?

Evet. Böyle güzel bir manzarada birbirimizi tanıyalım, istedim.

Böyle mi kendine aşık edeceksin?

Ateş, Yağmurdan aldığı bu soru karşısında geriye yaslandı ve gülümsedi.

Belki.

Hiç o kadar emin olma. Deyip tabağına zeytin, peynir koymaya başladı.

Sen de kendine fazla güvenme. Bir bakmışsın, bana aşıksın.

Sen de egonu fazla tatmin etme. Bir bakmışsın, bana aşıksın. Diye karşı meydan okudu, Yağmur. Ateş, sadece gülmekle yetindi.

Sinemaya gitmeyi sever misin? diye sordu, birkaç dakika süren sessizliğin ardından. Yağmur, taze sıkılmış portakallı meyve suyundan bir yudum aldıktan sonra boğazını temizledi ve Ateşe bakmadan cevap verdi.

Evet. Eskiden giderdim.

Şimdi sevmiyor musun?

Yalnız gitmeyi sevmem.

Senin yanında hiç arkadaş görmedim ki ben.

Çünkü kimseyi arkadaş olarak göremiyorum. Kimisi kendini beğenmiş tavırlarıyla hareket eder, kimisi parasıyla konuşur. Böyle işte

Hayatında hiç mi arkadaşın olmadı?

Bir tane var. O da yurtdışında okuyor. Gideli 2 ay filan oldu. Skypeden görüntülü konuşuyoruz, her gün.

Ne güzel. Ama şimdi ben varım.

Sen benim arkadaşım değilsin. Sadece bir iddiaya girdik ve iddia bitince yollarını ayıracak olan iki insanlarız.

Ben takılma anlamında söylemiştim sadece.

Benim karnım doydu. Kalkalım mı artık?

Pekala. Diyerek peçeteyle ağzını sildi, Ateş. Hesap ödendikten sonra kalkıp arabaya bindiler. Yine sessizlik hakimdi arabada. Oysaki Ateşin tüm yol boyunca sessiz durmaya da niyeti yoktu.

Müzik dinlemeyi ya da şarkı söylemeyi sever misin?

Dinlemeyi severim ama söylemem.

Tamaam. Deyip teybe uzandı ve rastgele bir frekans açtı.

Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Seviyorum seni

Redd söylemiyor mu bunu? diye sordu, Yağmur. Ateş, gözlerini yoldan ayırmadan onayladı, Yağmuru.

Evet. Güzel şarkıdır. Dana dün dinlemiştim. Diye güldü. O sırada okula gelmişlerdi bile. Tam arabayı durduracakken, durdurdu Ateşi, Yağmur.

Bir dakika. Şarkı bitsin, sonra insek?

Tamam. Dedi, Ateş. Arabayı durdurmayarak geriye yaslandı ve aynı kendisi gibi yaslanmış olan Yağmura baktı. Yine gözlerini kapatmıştı.

Sarmaşıklar gibi sardın kalbimi
Değiştirdin kanımı koydun zehrini
Örümcek gibi ördün zihnimi
Düşündükçe daha çok isterim seni
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Seviyorum seni
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
İçimde dolaşan alkol gibi
Sana git gide sarhoş oluyorum
Ruhumu kaybetmiş gibi
Sadece senin için yaşıyorum
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Seviyorum seni
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Seviyorum seniseniii
Seviyoooruumm..

Şarkı bittiğinde Ateş, bakışlarını Yağmurdan çekip arabayı durdurmuştu. Yağmur, arabadan çıkmadan önce Ateşe baktı.

Teşekkür ederim.

Senin için yapmadım. Bu adamın bu şarkısını sevdiğim için ben de dinlemek istedim.

Yağmur, Ateşin bu sözüne karşılık çok sinirlenmişti. Böyle düşüncesiz birinden ne beklerdi ki zaten.

Gıcık tarafın gözükmeye başladı, bakıyorum da.

Bence sen Edayla tanışmalısın. Dedi ,arabadan inerken. Yağmurda arabadan inmiş, kapıyı kapatıp yürümeye başlamıştı.

Eda kim be?

Kardeşim olur kendisi. Birbirinize çok benziyorsunuz. Hele sarı saçlarınız Tıpa tıp aynısı

O zaman kesinlikle tanışmalıyız.

-*-*-*-

Yağmur, son dersinden de çıkarak yüzünü yıkamak için lavaboya gitti. Lavaboya girdiğinde 2 kızın makyajlarını tazelediklerini gördü. Kendisi de yüzünü yıkamak istemişti ama makyajı bozulacağı için sadece ellerini yıkamakla meşguldü. Pek makyaj yapmaya alışkın olmadığından makyaj yaptığını bile aklından çıkarmıştı. Çantasından ıslak mendil çıkararak dudaklarındaki ruju silerken, makyajlarını tazelemeye devam eden kızlardan biri kendine laf sokunca silmeyi yarı da bırakıp o kıza baktı.

Bence de artık yapmamalısın. Çünkü makyaj sana hiç yakışmıyor.

Aynı Ateşin yanına yakışmadığın gibi. Diye bir diğer lafta kızıl saçlı kızdan gelmişti.

Sanırım siz makyajınızı tam yapamamışsınız. Mesela senin dişine bir ruj lekesi sürülmüş. Dişine mi sürüyorsun dudağına mı belli değil. Senin de maskaran yüzüne bulaşmış. Yüzüne mi sürüyorsun kirpiklerine mi anlamadım.

Kızlar, Yağmurun söyledikleriyle hemen aynaya bakmışlardı ama hiçbir şey yoktu. Yağmur ise, sadece rujunu silip lavabodan çıkıp gitmişti bile. Dışarıya çıktığında arkadaşlarıyla oturmuş sohbet eden Ateşi gördü. Onun keyfine bakmasından istifade kendisi de düz ilerlerken; Ateş, arkadaşlarından ayırdığı bakışlarını sağa çevirdiğinde giden Yağmuru gördü. Hemen onlardan müsaade isteyip masadan kalktı ve Yağmurun arkasından gitti. Koşarak onun yanına yaklaştığı anda Yağmurla göz göze gelmiş, Yağmurda o anda durmuştu.

Beni beklemeden mi gidiyorsun?

Görünen neyse odur. Sen arkadaşlarınla sohbet etmeye baksana.

Onlarla sohbetim bitti. Hadi bugün sinemaya gidelim.

Hayır, eve gideceğim.

Hadiii. Deyip Yağmurun kolundan tutmuş arasına kadar sürüklemişti; ne kadar Yağmur bırakması için ısrar etse de. Arabaya bindiklerinde hemen arabayı çalıştırdı, Ateş.

Bu yaptığın çok yanlış.

Nesi yanlış, canısı? Sinemaya gideceğiz.

Zorla getiriyorsun beni.

Ama saracak. Emin ol.

-*-*-*-

Yağmur, Ateşin seçtiği bu korku filmini pek sevmemişti. Delinin teki gelip, masum bir insanı paramparçaya bölüyordu. Her bu sahne karşısına geldiğinde, hemen elleriyle yüzünü kapatıyordu. Bir ara Ateşin kolunu cimciklediği de oluyordu. Ateş ise, Yağmurun hallerine bakıyordu. Filmden daha çok, Yağmura bakıyordu. Korkmam diye meydan okuyan kız, karşısında korkudan şekilden şekle giriyordu. Film, en sonunda sona erdiğinde Yağmur ve Ateş dahil herkes salonu terk etmişti. Sinemanın kafeteryasında oturan Ateş ve Yağmur, aldıkları meyve suyunu içerek film hakkında konuşuyorlardı. Ateş, en çok Yağmurun ne kadar çok korktuğundan bahsediyordu.

Böyle bir film seçersen herkes korkar.

Ama ben korkmadım. Hatta solunda oturan kız bile korkmadı da, heyecanla izledi tüm sahneleri.

Sen beni mi izliyordun?

İniltilerin filmdeki seslerden daha çok çıkıyordu. İster istemez bakıyordum sana. Ama çok eğlenceliydi ya. Ama kolumu çimdiklemenin acısını senden çıkartacağım, emin ol.

O konuda özür dilerim.

Yine ödeyeceksin.

İyi tamam be.

Meyve sularını içtikten sonra kalkmışlar, Ateş Yağmuru evinin hemen alt caddesinde bırakarak ayrılmıştı. Yağmur ise, kulaklığını takıp yukarı caddeye doğru çıkıyordu. Eve geldiğinde burnuna değen güzel kokularla hemen mutfağa girdi. Annesi, fırından çıkardığı kurabiyeleri tezgahın üzerine koyuyordu.

Oh miss! Annem yine dökdürmüşsün.

Senin için yaptım kızım. Bugün senin doğum günün.

Anne benim doğum günüm yarın. YA-RIN!

Annesinin bu haline çok üzülüyordu, Yağmur. Bir gün iyileşmesini bekliyordu ama doktorların başka bir çözüm yolu yok dediğini hatırlayıp umudundan vazgeçiyordu.

Öyle mi? O zaman yarın yine yaparız.

Tamam anneciğim. Yarın ikimiz hazırlarız.

Sem yarın tüm arkadaşlarını da çağır, davet et. Olur mu?

Olur anneciğim. Sen salona geçip fotoğraflara bak, istersen. Bende tabaklara kurabiye koyup yanına gelirim.

Tamam, kızım. Diyerek mutfaktan çıkıp salona geçmişti. Sehpanın üzerine koyduğu fotoğraf albümünü eline alıp kaldığı yerden fotoğraflara bakmaya devam ediyordu. Yağmur ise, annesine kısa bir bakış atıp dolaptan tabak çıkardı ve üzerine annesinin yaptığı kurabiyeleri koydu. Tabakları da yemek masasının üzerine koyduktan sonra, soğuması için öyle bıraktı ve odasına doğru gitti. Üstünü değiştirip, yüzündeki makyajları da temizledikten sonra aşağıya indi. Çoktan soğumuş olan kurabiyeleri alıp hala albümlere bakmaya devam eden annesinin yanına oturdu ve elindeki tabağı sehpanın üzerine koydu. Bir süre fotoğraflara dalmış annesini izledi. Yağmur, annesine bakarken; annesi de kızının yanına oturduğunu fotoğraf albümünün kabağını kapattığında anlamıştı.

Geldin mi kızım?

Geldim anne. Hadi, yaptığın şu oh miss kurabiyelerinden yiyelim. Diyerek tabağı annesine uzattı. Annesi, tabaktan aldığı kurabiyeden bir ısırık alarak sanki kendisi yapmamış gibi beğeniyle tatmıştı. Yağmurda kurabiyeden bir dilim alarak beğeniyle yemişti. Kısa bir süre annesiyle sohbet ettikten sonra annesini yatırmış, kendisi de aşağıya inip sehpanın üzerindeki boş tabak ve boş bardakları mutfağa taşımıştı. Hemen onları elde yıkadıktan sonra cebindeki telefonun titremesiyle, tezgaha yaslanıp cebinden çıkardığı telefona baktı.

>>Ateş ARIYOR<<

Efendim? diyerek açtı telefonu, Yağmur.

Ne yapıyorsun?

Birazdan yatacaktım. Ne istiyordun? Ayrıca yarın sabah kahvaltıya çağırma. Anneme söz verdim, birlikte yapacağız diye.

Onun için de aramıştım ama neyse. Doğum günün ne zaman diye aramıştım. Eğer yakın bir tarihteyse, iddiamızı güçlendiririz diye düşündüm.

Yarın.

Ne yarın?

Doğum günüm yarın.

Ateşin karşıdan güldüğünü anlamıştı, Yağmur. Bu da sinirlenmesine neden olmuştu, dolayısıyla. Komik bir şey mi vardı?

Çok güzelmiş. O zaman yarın sana parti hazırlıyoruz.

Hayır. Gerek yok. Annem yarın evde bana parti hazırlayacağını söyledi.

O zaman yarın bizi size davet ediyorsun.

Aa-şey

Ben birkaç arkadaşlarıma haber veririm. Merak etme.

Hayır, kimseyi istemiyorum ben.

Hadi Yağmur, çok eğlenceli olacak. Sadece benim 2-3 arkadaşımı çağırsam olmaz mı? İyi kişilerdir.

Seni davet ettiğimi hatırlamıyorum ama.

Beni davet etmeyecek misin? Tamam peki öyle olsun. Sana iyi geceler. Diyen Ateşin gülen yüzünün asıldığını sesinden anlamıştı. Nedense içi parçalanmıştı, Yağmurun.

Ateş, dur kapatma. Tamam. Birkaç arkadaşını getirebilirsin. Hatta bugün bahsettiğin kardeşin Edayı da

Tamam, anlaştık. Doğum günü kızı, yarın senin için çok güzel olacak. Deyip, eskisinden eser kalmayan asık sesi sevinç çığlıkları atıyordu sanki, Yağmurun kulağına.

İyi geceler. Dedi Yağmur. Ateşin de iyi geceler dileklerini bir kez daha aldıktan sonra telefonu kapattı ve odasına çıktı. Bugün Yüşra Skypee girmemişti. Girseydi mesaj atar ve hemen gelmesini söylerdi. Bu yüzden hemen erkenden yattı. Bugün hem dersler hem de Ateş yüzünden çok yorulmuştu

-*-*-*-


Yorumlarınız:
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
OP
Claraa

Claraa

Üye
Katılım
17 Haziran 2014
Mesajlar
70
Tepki
65
Puan
18
Konum
Bartın
P3b7RO.jpg

Üçüncü Bölüm
<<2.Gün>>
"Doğum Günü"
Yağmur, sürekli çalan alarmın sesiyle yatağından fırladı. Bugün önemli dersi vardı ve önemli derslerinde bazen geç kalmamak adına alarmını kuruyordu. Yatağın üzerinde sürüklenip çıkarak kendini bir anda yerde buldu. Uyku sersemi olsan dahi, bu harekette bulunmayacaksın. Yoksa yere düşebilirsin. Bir türlü bunu aklına sokamıyordu, nedense. Hemen odasından çıkıp banyoya girmiş ve elini yüzünü bol suyla yıkamıştı. Dişlerini de fırçaladıktan sonra odasına girdi ve dolabını açtı. Önce kapalı olan perdeden dışarıya bakmak istedi ama engel, perdelerdi. Dolabı bırakıp gidip perdeleri sonuna kadar açtı. Kasımın mevsimi dışarıyı çok güzel gösteriyordu. Akşamdan yağmış yağmurun toprakta bıraktığı kokuyu pencereyi açtığında içine çekti. Pencereyi açık bırakıp tekrar dolabına geçti. Turuncu çok kalın sayılmayacak kazağını yatağın üstüne attı. Mavi kot pantolonunu da kazağının yanına atınca dolabın kapağını kapattı ve pijamalarını üzerinden çıkartıp, ayırdığı giysileri giydi hemen. Ardından aynanın karşısına geçip saçlarını topladı ve hafif bir makyaj yaptı yüzüne. Kesin okuldayken yine silecekti. Ruj olarak bu sefer ten rengini seçti. Çantasını alıp aşağıya indiğinde, dün annesine söz verdiği gibi; önce annesinin yanaklarından öpüp ardından kahvaltı masasına oturmuştu. Annesi, ekmek sepetini de masaya koyup kızının karşısına oturdu. Zaten, iki kişilik masaydı ve küçük mutfağına sığıyordu, masa.

Bugün iki tane önemli dersim var, anne. Eve erken gelirim ve doğum günüm için hazırlıkları yaparız. Olur mu?

Olur, kızım. Peki, arkadaşların gelecek, değil mi?

Evet, birkaç tane gelecek. Dedi meyve suyundan bir yudum alarak.

Güzel. Sen gittikten sonra ben de pastayı hazırlarım. Sonra kurabiye yaparım ve poğaça filan. Yaprak sarması da sararım. Sen seversin.

Tamam anneciğim ama kendini fazla yorma. Dedi yemeğini yemeye devam ederken. Yağmur, kahvaltısını yaparken; Ateşte arkadaşlarına verdiği adreste buluşmalarını söylemişti. Arkadaşlarını beklerken, gözü de Yağmurun evin kapısının önünü gözetliyordu. İçinden, hemen çıkmaması için dualar ediyordu ki arkadaşları da çoktan gelmişti.

Barış: Oğlum, neden çağırdın bizi buraya?

Müge: Evet ya. Önemli filan dedin.

Selim: Önemli olan nedir?

Üç arkadaş arabalarından inerken, Ateşe hesap soruyordu.

Sırayla gelin, oğlum. Dedi, Ateş.

Hadi anlat. Diye teşvik etti, Mügede.

Bugün Yağmurun doğum günü.

Şu 2 gündür peşinden ayrılmadığın kız mı? diye sordu merakla, Müge.

Ne alakası var? Biliyorsunuz ki, iddiaya girdik. Neyse, siz üçünüz alışveriş yapıp onun evine gidecek ve annesine hazırlıkları için yardım edeceksiniz.

Başka bir isteğin var mı, ağabey? diye itiraz etti, Barış.

Hayır, isteğim bu. Ben Yağmuru oyalarım ders çıkışında. Sizler tam olduğunuzda bana mesaj atarsınız, biz de geliriz.

Bunu yapmak zorunda mıyız?

Evet, Selim. Yapmak zorundasınız. Yağmur, birazdan çıkar evden. Siz de şimdi gidin, gerekli malzemeleri alın.

Ne malzemeleri alacağız ki? Süs filan mı?

Ben size mesaj atarım, malzemeleri. Ayrıca Selim, Barış. Gitarınızı filanda getirin.

Peki, görüşürüz.

Ee, kızın evi neresi?

Arkanızdaki kırmızı ev. Deyip gözleriyle ileriyi gösterdi. Üçlü, arkaya baktığında etrafı canlı çiçeklerle dolu olan bahçenin ortasında duran kırmızı eve baktılar.

-*-*-*-

Yağmur, tabağındaki tüm yiyecekleri yedikten sonra ağzını sildi ve annesinin yanağından öperek evinden çıktı. Çantasını koluna takıp caddeden aşağıya indi. Ateşi etrafta bulamamıştı. Bugün rahat rahat otobüsüyle gidebilirdi. Beş dakikadır beklediği otobüs en sonunda gelince hemen bindi. Oysaki hiç boş yer yoktu ve gittikçe otobüsün içi doluyor, kendisi de sıkışıyordu insanların arasından. Hiç istemeyerek Ateşin gelmesini diledi, içinden. Yağmur, otobüsün sıkışık olan içinden bir nebze olsun nefes almaya çalışırken; Ateşte hediye dükkanına girip bir şeyler bakıyordu. Yanına gelen bir çalışanla, kafasını ona çevirdi.

Yardımcı olabilir miyim?

Aa-şey, bugün bir arkadaşımın doğum günü ve ben çok farklı bir şey almak istiyorum, o arkadaşıma.

Aah, aslında geçenlerde birisi daha gelmişti. Çok farklı bir doğum günü hediyesi istediğini söylemişti ve biz o müşterimize bunu tavsiye etmiştik. Diyerek yan raftan aldığı beyaz pelüş ayıcığı Ateşe uzattı.

Arkadaşım 19 yaşına girecek yani

Öyle değil. Şimdi..

Pelüş ayıcığın ayak patisine basıp bir şeyler söyledi, çalışan.

Doğum günün kutlu olsun. Dedikten sonra aynı düğmeye tekrar bastı. Ardından karnına uyguladığı baskıyla ayıcık ses çıkarmaya başlamıştı. Çalışanın aynı söylediklerini aktarmıştı. Ateş ise buna çok şaşırmıştı.

Doğum günün kutlu olsun. Diye sevimli bir ses çıkarmıştı. Ateş, kadının elinden aldığı ayıcığa baktı.

Peki kısıtlaması var mı?

Hayır, yok. İstediğiniz kadar çok cümle kurabilirsiniz. Sağ patisinden söyledikleriniz siliniyor, sol patisinden kayıt başlıyor. Ve yine aynı yere baskı uyguladığınızda sesiniz kaydediliyor. Ayıcığın kalbine baskı uyguladığınızda söylediğiniz cümleyi çok sevimli bir şekilde size aktarıyor. Bence arkadaşınız buna çok sevinecek. Pardon sormadım ama arkadaşınız bayan mı bay mı?

Bayan. Bunu alıyorum. Deyip ayıcığı kadına geri uzatmıştı. Pelüş ayıcık hediye paketi yapıldığında Ateş hesabı ödeyip, hediyesiyle ayrılmıştı ve hemen arabasına binip okulun yolunu tutmuştu. Ama önce evine doğru ilerledi. Onun çok beğeneceği bir şey kaydedecekti.

Ateş evin yolunu tutarken, Yağmur ise en sonunda okula varabilmenin rahatlığıyla hemen sınıfına girdi. Kafeteryadan aldığı suyu bir dikişte içerken yanına oturan bir kızın lafıyla öksürmek zorunda kaldı.

Ne ayaksın sen?

Yağmur, karşısındaki kıza şaşkınlık içerisinde bakıyordu.

A-anlamadım?

Ateşle sizin aranızda ne var?

Bi-bizim

Sakın ona bulaşayım deme, seni mahvederim.

Karşısındaki kızın devamlı konuşmasından hiçbir şey diyemedi, Yağmur. Kız, özellikle lafını yarıda kesiyordu, sanki. Ateşle takılmaya başlayalıdan beri farklı kızlar gelip laf sokuyorlardı ama Yağmur, hiç birini umursamıyordu. Onlara cevabını veriyor, yanlarından uzaklaşıyordu ama bu kız, bir şey demesine bile fırsat tanımamıştı. Kendisinin üzerine dikilen bakışları aldırmadan dersi dinlemeye koyulmuştu, Yağmur. Üst üste girdiği derslerin bitiminden sonra aklının çok yorulduğunu hissetmişti. Geri kalan, kütüphaneye gidip öğretmenin anlattıklarından bir deftere not aldıklarını düzeltmekti. Bir saat kütüphane de bu işlerle ilgilendikten sonra ayrıldı kütüphaneden. Yağmur, sıkışa ilerlerken; Ateş ise okulda Yağmuru arıyordu. Tüm amfileri dolaşmış olmasına rağmen hiçbir yerde bulamamıştı. Barışı aradığında hala eve gelmediğini söylediğinde bu kızın nereye gitmiş olabileceğini merak ediyordu. O sırada çıkışa ilerlediğinde, kapıdan çıkan Yağmurla karşılaşmıştı. Hemen koşarak yanına geldi ve koluna dokundu.

Her yerde seni arıyorum, doğum günü kızı.

Yağmur, koluna değen temasla biraz irkilmiş, durup arkasına döndüğünde Ateşle karşılaştığında hemen kendini toparlamıştı.

Neden beni arıyorsun ki?

Bugün senin doğum günün ve beni de davet etmiştin, doğum gününe. Beraber gideriz diye düşünmüştüm. Ayrıca bir yere kadar gitmemiz gerek.

Yağmur, bugün doğum günü olduğu gerçekten unutmuştu. Üst üste 4 derse girince ve ders saati 1 buçuk saat olunca doğal olarak unutmuştu.

Unutmuşum. Dedi masum bir ifade ile ve bu ifadesinin Ateşin hoşuna gittiğinin farkında bile değildi. Anneme süslemede yardım edecektim.

Annen kendisi yapabilir, değil mi?

Öyle de ama söz verdim.

Bugün senin doğum günün. Hem bana yardımın gerek.

Doğum günümde sana yardım edeceğim, öyle mi?

Evet, canısı ve geç kalıyoruz.

Ne kadar sürer bu, yardım işi?

Bilmem ki. Birkaç saat, belki.

O kadar da olmaz, hani.

Eğer sen böyle itiraz edersen, bu birkaç saatlik yardım yukarı çıkabilir.

Ooff. Deyip arkasından takip etmeye başladı Yağmur, Ateşin. Sinir kapıyordu bu çocuğa. Şu bir ayın hemen geçip gitmesini diliyordu. Yoksa daha fazla dayanacağını sanmıyordu. Üstelik ne diye kabul etmişti ki?

Yağmur ve Ateş, arabalarına binerken; Yağmurun evinde büyük hareketlenme vardı. Barış, müge ve Selim, Ateşin mesaj attığı tüm malzemeleri almış, ayriyeten Selim ve Barış gitarlarını da getirmiş; evi tam olarak parti evine döndürmüştü. Evin salonu, büyük olduğu için kimseye sorun yaratmamıştı. Gerçi, onlardan başka birilerinin olacağını sanmıyorlardı. Süsler, yerlerini alınca Selim ve Barış müzik aletlerini uygun yerlere yerleştirirken; Senem ve Mügede mutfakta pasta işini hallediyorlar, o sırada da sohbet ediyorlardı.

Yağmur, küçükken yağmurda çok kalmıştı. Hastaneye götürdüğümüzde doktor zatürre olduğunu söylemişlerdi. Ne kadar çok perişan olmuştuk. Sonra da yasak ettik, onu yağmurlu havada dışarı çıkmasını.

Senem, Mügeye kızının çocukluğunu anlatırken; nedense Mügede keyifle dinliyordu, Senemi. Yağmurun annesini sevmişe benziyordu. Annesinden görmediği ilgiyi sanırım Senemden görüyordu. Yağmuru tanımasa da ne kadar çok şanslı olduğunu düşünüyordu.

Ben de çok hasta olmuşumdur. Ama kimse Yağmur gibi benimle ilgilenen bir ailem olmadı. Dedi, hüzün dolu sesiyle, Müge. Bunu ona neden söyledi, bilmiyordu ama ağzından çıkmıştı, bir kere.

Neden öyle dedin, kızım? Yoksa Ah, canım üzgünüm. Dedi Senem, Mügenin dediğini yanlış anlayarak.

Üzülmeyin, efendim. Zamanla alışıyor insan.

Öyle öyle. Ben annem ve babamı kaybettiğimde 2 yıl kendime gelememiştim. Deyince Müge, şaşkınca Seneme baktı. Anlaşılan yanlış anlaşılmıştı, kurduğu cümlelerden.

Yok, annem ve babam hayatta benim. Diye düzeltince, Senemin bakışları bu sefer anlamsız hali almıştı.

Bana kimsem yok, demiştin ben o yüzden

Yani ben hasta yatağımda yatarken, onlar yoktu yanımda. Doktor ve bakıcım vardı. Onların işi olduğu için yanımda kalamadılar.

Senem, bir kez daha şaşkınlık geçiriyordu. Hangi anne baba, evladı hastayken işe sarılırdı ki?

Kızı hastayken iş önemli mi olurmuş? Ben, kızım hasta, onun yanında duracağım diye çok iyi para kazandığım işimden oldum. Benim kızım hasta, iş filan önemli değil benim için. Ben istifa ediyorum, deyip ayrıldım. Gerçekten senin için üzüldüm, kızım. Diyerek elindeki spatulayı elinden bırakıp, Mügeye sarıldı. Onlar sarılırken, içeri giren Selim, her şeyin tamam olduğunu haber veriyordu. Selim, Senem ve Mügeyi sarılmış olarak gördüğünde, Mügenin yüzündeki tarifsiz mutluluğu gördü. Onu, hiç bu kadar mutlu görmemişti. Onları mutfakta yalnız bırakıp Barışın yanına dönerken; Ateş, Yağmuru bir kafeye getirmişti. Yağmur, geldikleri yere baktığında anlamsız bakışlarını Ateşe çevirdi.

Neden buraya geldik?

Şöyle anlatayım; içeride bir kız beni bekliyor ve ben de ondan kurtulmak istiyorum.

Ee?

Eesi, seninle kafeye el ele gireceğiz ve kız bizim sevgili olduğumuzu düşündüğünde peşimi bırakacak.

Ben senin kuklan değilim. Diye itiraz etti, Yağmur.

Tabi ki değilsin. Sadece beni, yakama yapışan bu kızdan kurtar. Dedi yalvaran sesle. Yağmur, sesli bir of çektikten sonra araçtan indi. Ateşte o anda inip, gülümseyerek Yağmura bakmıştı.

Hadi? diyerek elini ona doğru uzattı. Yağmur, bir süre kendisine uzatılan ele baktıktan sonra Ateşe doğru ilerleyip, Ateşin eline elini sertçe koyunca; Ateş, Yağmurun ellerini hemen sahiplenmişti bile. Elleri birbirine kenetlenince, içlerine yayılan sıcaklığı fark etmemişlerdi daha. Yağmur ve Ateş, el ele içeri girdiğinde kurtulması gereken kızı gördü.

Şurada. Diyen Ateşin gözleriyle gösterdiği masaya baktı, Yağmur. Esmer ve şık giyinimli, bol makyajlı bir kadın, masada oturuyor ve etrafa bakan bakışlarından gerçekten Ateşi beklediği belli oluyordu. El ele o kızın yanına giderken, ne kadar çok sıkıldığını hissetti, Yağmur. Bir de Ateşin kız işlerine karışıyordu. Peşimde dolaşma. İstemiyorum. diyemiyordu da, Yağmuru ortaya atıyordu. Yağmur ve Ateş, kızın önünde durduklarında; kızın ilk bakışları gözlerinin hizasında duran birleşik eller olmuştu. Ardından bakışlarını yukarıya kaldırdığında, Ateşi görmüştü ve elini tutmuş olduğu genç bir bayanı. Hemen yerinden kalkıp Ateşe baktı, öfkeyle.

Bu ne demek oluyor, Ateş?

Bir şey olduğu yok, Ece. Seni sevgilimle tanıştırmak istedim.

Birincisi, benim adım Ece değil; Gizem. İkincisi, senin sevgilinle tanışmak isteyen olmadı. Sevgilim var da, diyebilirdin. Üçüncüsü, cehenneme kadar yolun var. Diye Ateşe saldırıp çantasını alarak kafeden ayrıldı. Ece ya da Gizem, kimse artık, onun gidişinden sonra tuttuğu kahkahasını serbest bıraktı, Yağmur. Ateş ve mekanda bulanan müşteriler dahil, herkes Yağmura bakıyordu ama Yağmur, şu an kimseye aldırış etmiyor, kahkahalarına devam ediyordu.

Hey, neden gülüyorsun? diye sessizce sordu Ateş; Yağmurun kolunu tutarken.

Az önceki olay, çok komikti.

Ne bekliyordun ki? Aa, sevgilin olduğunu bilmiyordum, bay bay mı? Hep alışageldiğim şeyler bunlar. Hadi, fazla rezil olmadan gidelim. Deyip kolundan çekiştirmeye başladı çıkışa doğru Ateş, Yağmuru.

Hep alışageldiğin şeylerse o zaman beni nede getirdin, buraya? Anneme yardım edeceğimi söylemiştim. Beraber hazırlayacaktık, doğum günü partisini ve pastayı. Ya hazır değilse hiçbir şey? Olan size rezil olmakla kalacak.

Ateş, Yağmurun saydırdığı cümlelere gülmemek için alt dudağını ısırdı. Şu anda o evde neler olduğunu bir bilse, hala böyle konuşabilir miydi?

Sen çok konuşmaya başladın, bakıyorum da.

Beni evime götürürsen, susarım.

Tamam, tamam. Deyip arabalara bindiklerinde tam arabayı çalıştıracakken telefonuna mesaj geldi.

Her şey tamam. Yazıyordu, mesajda. Şimdi çok güzel bir doğum günü, Yağmuru bekliyordu. Ateş, Yağmurun evini tuttuğunda; Müge ise çalan kapıyı açmak adına salondan çıkmıştı. Ateş ve Yağmurun hala gelmediklerini biliyordu, bu yüzden tereddütsüz kapıyı açtı. Gelen Ateşin kardeşi, Edaydı. Havanın soğukluğuna rağmen dizlerinin üstünde biten krem rengi elbisesiyle çok hoş duruyordu. Önü açık olan montu ile de fazla üşümesine engel oluyordu.

Hoş geldin, canım. Diyerek sarıldı Müge, Edaya. Eda da Mügeye sarılıp; Hoşbuılduk dedikten sonra arkasında döndü.

Bagajta hediyeler var. Abim elime kendi hediyesini de verdi, ortadan kayboldu.

Yağmuru oyalamakla meşguldür, o. Neyse, Barışı gönderir aldırırız, onları. Geç içeri.

Pekala. Deyip içeri geçti, Eda; bakışları etrafta dolanırken. Üzerindeki montu çıkarıp askıya astıktan sonra, Mügenin yardımıyla içeri geçti. Salona geçen kapının üstünde asılı duran afişe gülümseyerek karşılık vermişti.

Çok güzel olmuş. Haberim olsaydı ben de gelir, yardım ederdim. Sağ olsun abim, bugün söyledi bana da. Diyerek salona girdiğinde, evin sahibi olduğu sandığı kadının kendisine yaklaşmasına gülümseyerek karşılık vermişti.

Hoş geldin, kızım. Ben Yağmurun annesiyim.

Memnun oldum, efendim. Ben de Yağmurun arkadaşının kız kardeşiyim. Diyerek elini uzattı ama Selenden bir kucak almıştı. Hiç bozuntuya vermeden o da sarıldı, Selene.

Bana Selen abla, teyze filan diyebilirsin.

Peki, Selen abla. Diyerek koltuğa geçti. Ayağa kalkan Barışa döndü, ardından.

Barış abi, hazır ayağa kalkmışken; bagajdaki hediyeleri getirir misin?

Peki, ufaklık.

Bana ufaklık deme. Diye bağırdı arkasından, Eda. Barış, bagajdan hediyeleri alıp eve girerken; Ateş ise, arabayı bir giyim mağazanın önüne park etmişti. Yağmur, arabanın mağazanın önünde durduğunu görür görmez bakışları, Ateşim mavi gözleriyle karşılaştı.

Beni eve götür, dedim. Bir giyim mağazasına değil.

Doğum günü kızı böyle katılmayacak, doğum günü partisine. Değil mi?

Odama çıkıp değiştiririm üstümü. Bir giysi alacak yeterli para yok üzerimde.

Benden hediye olur ayrıca, arkadaşlara senin evinin adresini vermiştim. Gitmişlerdir, çoktan. O yüzden, bu hediyemi kabul etmelisin. Diyerek arabadan indiğinde Ateş; Yağmurda HAYIR diye bağırmış arabadan inmeyi reddetmişti. Ateş, Yağmurun hala inmediğini görünce Yağmurun oturduğu tarafa geçip kapıyı açtı ve kolundan çekerek onu dışarı çıkardı. Ardından kapıyı kapatıp eliyle mağazanın girişini gösterdi.

Hadi, canısı.

Yağmur, öfkeli sesle Ateşe Gıcık dedikten sonra önden ilerleyerek mağazaya girmişti. Ateşte arkasından zafer adımlarla ilerlemişti. Yağmur, mağazanın içine bakarken, sonbahar mevsimine uygun kıyafetlere bakmaktan doyamadı. Her rafa bakıp, eliyle dokunuyor, sanki hayatında ilk defa görüyor hissi veren gülümsemesiyle aynada kendi üzerine tutup aldığı elbiseleri deniyordu. Ateş ise, bir kenarda durup Yağmurun hareketlerini izliyordu. Hiç değişmediğini düşündü. Hala nasıl aynı kalabildiğine şaşıyordu doğrusu. Yağmura bakmaya ara verip gözüyle elbiselere baktığında Yağmurun arkasındaki askılıktaki sararmış yapraklarla dolu olan bir elbise görmüştü. Çok kısa sayılmayacak kısa etekleri, kol dirseğine kadar gelecek olan kolları ve V yaka elbise dikkatini çekmişti. Gözlerini o elbiseden ayırmadan hemen elbiseye doğru ilerledi ve eline aldı. Aynada üzerine farklı farklı elbiseler deneyen Yağmurun arkasında durup elindeki elbiseyi de Yağmurun üzerinde tuttu. Yağmur ise, Ateşin bu ani hareketiyle öylece kalakalmıştı. Ardından Ateşin üzerinde tuttuğu elbiseye takılı kalmıştı, gözleri. Muhteşem bir görüntüsü vardı, bu elbisenin.

Çok güzel. Dedi beğeniyle, Yağmur.

Hadi dene. Diye eline tutuşturdu elbiseyi Ateş, Yağmurun. Yağmur, itiraz etmeden elbiseyi de alıp kabine girmişti. Çok sürmeden giydiği elbiseyle dışarı çıkmış ve Ateşe defile yapıyordu. Ah, Ateşe defile yapmak hiç aklından bile geçmezdi ya. Ama şu an o durumdaydı. Ateş, Yağmurun o beğendiği elbiseyle kabinden dışarı çıkmasıyla, oturduğu yerden hemen kalktı. Yağmurun karşısında mahcup hali, gülünmeyecek gibi değildi. Yağmuru aşağıdan yukarıya süzdükten sonra tutulan dilini en sonunda çözmüştü.

Çok güzel olmuş.

Ne güzel olmuş? Elbise mi bana güzel olmuş yoksa ben mi güzel olmuşum?

Aslında Ateşten duyacağı cevap hiç önemli değildi, Yağmur için. O da beğenmişti, sonuçta ve Ateş ne cevap verirse versin alacaktı bu elbiseyi.

Her ikisi de. Diye güldü, Ateş. Ardından yanındaki görevliye elbiseyi aldıklarını ama şimdi giyeceğini söylediğinde görevli, hemen elbisenin etiketini koparmıştı. Ateş, Yağmurun çıkardığı elbiselerin olduğu torbayı alıp Yağmurun ayna karşısından ayrılmasını bekliyordu.

Hadi doğum günü kızı. Geç kalıyoruz. Dediğinde Yağmur, saçlarını geri atarak Ateşin yanında bitmişti.

Tamam ya geldik.

-*-*-*

Ateş ve Yağmur, en sonunda eve gelebilmişlerdi. Yağmur, arabadan indiğinde evin önünde 4 tane araba gördü. Önce şaşırdı, acaba kaç kişi çağırmıştı Ateş, doğum günü partisine? Daha önceki doğum gününde sadece, Yüşra ve annesi olurdu. Şimdi bu doğum gününde tanımadığı birçok kişi vardı. Bahçenin kapısının önünde durduğunda, ateş Yağmura baktı.

Neyi bekliyorsun?

Kaç kişi çağırdın? diye sordu Ateşe bakmadan, Yağmur.

Selim, Barış, Müge ve kardeşim Eda. Benim en yakın arkadaşlarımı çağırdım. Zaten ki Eda seninle tanışmak için can atıyordu.

Neden ki? Bu sefer bakışları, Ateşin mavi gözleriyle buluşmuştu.

Seninle girdiğimiz iddiadan bahsetmiştim, ona. İddiaya girdiğim kızın nasıl birisi olduğunu merak ediyordu. Sen ne sanmıştın ki?

Hiçbir şey. Şaşırdım sadece. Hadi, girelim artık. Annemden azar işiteceğim, yoksa. Deyip kapısının önüne gelmişti bile. Ateşte arkasından ilerlediğinde, Yağmur zile basmış ama bir türlü kapıyı açan olmamıştı. Bakışlarını hemen Ateşe çevirdi.

Evde kimse yok mu ya?

Bilmiyorum. Dur, arayım ben arkadaşlardan birini. Deyip cebinden telefonu çıkardı. Tam numarayı tuşlayacakken, durdurdu Ateşi Yağmur.

Dur, bende anahtar vardı. Deyip çantasında anahtarı aramaya koyulmuştu. Bulduğunda hemen kapıyı açmış, Ateşle birlikte içeri girmişlerdi. Ateş, içeri geçerken Yağmurda kapıyı kapatıp çantasını portmantonun üzerine koyup salona geçmişti, Ateşle birlikte. Salona geçer geçmez, başından aşağıya düşen süs çöpleriyle karşı karşıya gelmişti ve kulağına değen doğum günü şarkısıyla önde duran annesinin elindeki pastayı ve yanlarında duran Ateşin arkadaşlarıyla karşılaşmıştı. Annesi ve Ateş dışında burada kimseyi tanımıyordu. Böyle bir sürpriz yapılacağından bile bihaberdi. Üstelik, Ateşi de fazla tanımıyordu. Neden böyle bir şey yapma gereksinimi duyuyordu ki? Doğru ya, iddiayı kazanmak adına kendine böyle aşık edecekti. Bu düşünceyle gülümsedi Yağmur.

İnanamıyorum. Diyerek ağzını kapatıp annesine doğru ilerledi. Elinde tuttuğu üzerinde yanan mumlarıyla çok muhteşem görünen pastaya hayranlık dolu gözlerle baktı.

Bir dilek tut. Dedi annesi. Gözlerini kapatıp bir dilek tuttu ve mumları bir üfleyişte söndürdü. Burada bir kişi eksikti. 4 yıl önce vefat eden babası ve en yakın arkadaşı, kardeşi saydığı Yüşra...

Kısa tebriklerden sonra pastalar kesilmiş, yenmişti. Sıra hediyelere geldiğinde Müge öne atılmıştı, hemen.

Seni pek tanımıyorum ama iyi birine benziyorsun. Hem de Senem teyze gibi güzel bir annenin bir kızı olduğunu öne koyarsak, şanslısın.

Teşekkür ederim. Diyerek hediyeyi, Mügenin elinden aldı ve birbirlerine sarıldılar.

Hadi aç. Dedi Müge. Yağmur, hemen hediyeyi açarak içinden çıkan krem rengindeki fuları eline aldı; hediye paketini masaya koyarak.

Bu çok güzel. Dedi beğeniyle. Teşekkür ederim.

Ardından Barış, Selim ile beraber hediyeyi Yağmura uzattı.

Bu da Selim ile ikimizin sana küçük bir hediyesi.

Yağmur, Barışın elindeki hediyeyi alarak teşekkür etti, ikisine de. Hediyeyi açtığında çok güzel bir bileklik çıktı karşısına. Çok pahalı diye düşündü, Yağmur.

Ama bu çok pahalıdır. Kabul edemem ki.

İkimiz kendi paramızı birleştirerek aldık. Yani, babamızın parasıyla değil. Bugün atacağımız ilk arkadaşlığın adına kabul etsen?

Barış, yine sevimliliğini göstererek konuşmuştu. Genelde kızlar hiçbir zaman bu sevimliliğe karşı gelemiyorlardı. Yağmur, Ateş'in çevresindeki arkadaşlarına baktığında, başta hep önyargılı olduğunu düşünmüştü. Şimdi yanıldığını söyleyebilirdi, şu an. Hepsi sıcakkanlı ve arkadaş canlısıydı.

Peki. Öyleyse kabul ediyorum. Çok teşekkürler.

O zaman hep bileğinde göreceğiz. Selim ve ben çok üzülürüz.

Tamam, söz veriyorum. Ama uyurken, banyo filan yaparken çıkarırım.

Tabi ki.

Barış ile konuşması bittiğinde sıra Edaya gelmişti.

Uzun zamandır seninle tanışmayı bekliyordum. Deyince Eda, Ateş hemen öksürdü. Yani 2 gündür diye düzeltti, kurduğu cümlenin başını.

Ateşte bana senden bahsetmişti. İkimizin benzediğini öne sürüyor da.

Göreceğiz. Kesin benzemeliyiz, böylece abimi beraber delirtebiliriz.

Eda, hadi hediyeni ver. Diye uyardı kardeşini, Ateş. Eda, abisine baktıktan sonra hemen hediyesini Yağmura uzattı.

Aslında doğum gününü bugün abimden öğrendim. Vaktim olmadığı için kitap koleksiyonumdan sana bunu vermek istedim, beğenirsin inşallah.

Sizleri tanımak bir hediye zaten bana. Hiç gerek yoktu bunlara. Deyip Edanın uzattığı hediyeyi aldı ve açtı. Bir defterdi. Kırmızı bir defterdi. Küçükken kendisinin de bu renkte defteri vardı. Daha içini karalayamadan kaybetmişti.

Küçükken aynı bu şekilde defterim vardı. Aynısı hem de.

Öyle mi? Hım Ben de bunu abimin odasında buldum, içi boş alıp kitap koleksiyonuma koyayım dedim.

Abine ayıp olmasın. Diyerek elindeki kitabı Ateşe gösterdi ama Ateş, hiç oralı değildi. Kaybettiği sandığı kırmızı defteri kardeşi almış ve kendisine hiç söylememişti.

Onu kaybettiğimi sanıyordum, ben.

Şimdi de kaybettin, abi. Artık başkasının ellerinde.

Eğer senin için önemliyse, benden geri alabilirsin.

Yok, kalsın. Önemli değildi zaten. Ne yapacağım ki onu ben? Çok eski o. Diye geçiştirdi hemen, Ateş. Yağmur, Edaya da büyük bir teşekkür ettikten sonra annesi gelmişti yanına. Kızının yanağına kocaman, sevgi dolu bir öpücük bırakıp kulağına eğilmişti.

İyi ki hayatımdasın, kızım. Doğum günün kutlu olsun. Diye kulağına fısıldamıştı.

Sen de iyi ki hayatımdasın anne. Yanımda olduğun için, beni hiç bırakmadığın için teşekkür ederim. Diyerek annesine sarıldı sımsıkı, Yağmur. Ardından, Selim hemen elindeki fotoğraf makinesiyle herkesin fotoğrafını çekmek istediğini söyleyince herkes bir araya toplanmıştı. Selim, kamerayı çalıştırıp kendisi de arkadaşlarının yanına gelmiş, makinenin deklanşöre otomatik basılmasıyla fotoğrafları çekilmişti.

-*-*-*-


Selim ve Barışın gitar çalmasıyla şenlenen salon, ardından keyifli sohbetlere dönüşmüştü. Yağmur, kendini terasa atıp gökyüzündeki yıldızlara baktı. Yanına gelen Ateşten bihaber olan Yağmur, kollarını birbirine dolamış, öylece gökyüzüne bakıyordu.

Ateşin; Doğum günü kızı, misafirleriyle ilgilenmeli. Burada durup, yıldızları izlememeli. Demesiyle hemen ona döndü.

Sen sussana. Deyip önüne döndü.

Bu arada, bu da benim sana hediyem. Dediğinde tekrar Ateşe dönmüştü. Ona uzattığı büyüklükteki hediyeye baktı.

Sen bana hediyeni vermiştin. Hatta üzerimde.

En büyük hediye bu, bence. Diyerek elindeki hediyeyi gösterdi ona.

Öyle mi?

Evet. Dediği anda Yağmur, Ateşin elinden hediyeyi almıştı. Paketi açtığında beyaz bir pelüş ayıcık gördü. Dalga mı geçiyordu bu?

Ne bu?

Doğum günü hediyen.

Bu pelüş ayıcık mı? Karşında çocuk durmuyor, canım.

Bence gece yatmadan kalbine baskı uyguladığında sana ne olduğunu daha çok açıklar.

Şimdi yapsam?

Gece yatmadan..

Pekala.


-*-*-*-


Herkes, doğum günü kızının evinden ayrıldığında evde sadece Yağmur ve annesi kalmıştı. Ardından dağınık bir ev

Bugün çok yorulduk. Yarın okul yok zaten. Sen de çok yoruldun, annem. Hadi uyu sen.

Tamam kızım. Sen de git uyu, civcivim.

İyi geceler. Deyip annesini öptükten sonra annesinin odasına gidişini izledi. Ardından kendisi de odasına girdi. Tam yatağa yatacakken aklına Ateşin kendisine hediye ettiği pelüş ayıcık aklına geldi. Hemen kendini salona attığında koltuğun üzerine bırakmış olduğu pelüş ayıyı alıp koltuğa yerleşti ve Ateşin dediği gibi ayıcığın kalbine baskı uyguladı. Ve hiç beklemediği anda bir ses duydu. Bu ses, Ateşindi.

Yağmur, öncelikle doğum günün kutlu olsun. Şimdi, senin çok sevdiğin bir şarkıyı ben kendim söyleyeceğim. REDD gibi olamaz sesim ama beğenmeni tercih ederim. Beğenmezsen, bana attığın o cimdik kadar cimdik atarım, sana.

Öhhö öhhö..

Kelebek kadar ömrümüz var
Sevmek lazım, hemen başlayalım
Kaybedecek daha neyimiz var
Aşk için ne gerekiyorsa hepsi bende var
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Seviyorum seni
Sarmaşıklar gibi sardın kalbimi
Değiştirdin kanımı koydun zehrini
Örümcek gibi ördün zihnimi
Düşündükçe daha çok isterim seni
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
İçimde dolaşan alkol gibi
Sana gitgide sarhoş oluyorum
Ruhumu kaybetmiş gibi
Sadece senin için yaşıyorum
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Nefes bile almadan
Seviyorum seni
Doğum günün kutlu olsun.


-*-*-*-

Yorumlarınız:
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst