Sarılık

elma şekeri

Daimi Üye
Katılım
17 Eylül 2008
Mesajlar
1.700
Tepki
1.278
Puan
113
Konum
İZMİR
Deri ve mukozaların (ağız içi, dil, göz akı), bâzı vücut sıvılarının (idrar gibi) safra boyalarıyla çeşitli sebeplerden dolayı sarı renge boyanması hâli.

Sarılığın gözle görülür hâle gelebilmesi için, kandaki bilirübin’in % 2 mg’ın üstüne çıkması gerekmektedir. Bilirübin (safra boyası) elastik dokuya kolay yapışır. Bundan dolayı elastik, dokuca zengin olan deri, göz akı ve damarlarda sarılık kolayca fark edilir.

Sarılık, gece elektrik ışığında iyi fark edilemez. Fazla havuç, mısır yiyenlerde, bâzı şeker hastalarındaki sarımsı renk, ilk bakışta sarılığı hatırlatabilir. Bunlardaki sarı-turuncu renk özellikle avuç içlerinde, tabanlarda, kulak arkalarında yerleşmiştir; göz akında görülmez.

Kandaki kırmızı hücrelerin (alyuvar) parçalanması neticesinde açığa çıkan hemoglobin’den protein ve demir ayrılır, arta kalan kısım, çeşitli safhalar geçirdikten sonra bilirübin’i teşkil eder. Bilirübinin en büyük kısmı retiküloendotelyal sistem hücrelerinden zengin olan karaciğer ve dalakta yapılır. Günde ortalama olarak 6 gr hemoglobinin yakıldığı ve her gram hemoglobinden 40 mg’a yakın bilirübinin meydana geldiği tespit edilmiştir. Kanda normal olarak (100 cc kanda) 0,15 ilâ 0,80 mg arasında bilirübin bulunur. Bilirübin karaciğer hücrelerince kandan alınır, işlenir, suda eriyebilen direkt bilirübin hâline çevrilir ve safra ile ince barsağa atılır. Barsağa atılan bu bilirübinin parçalanmasıyla sterkobinogen, mesobilifuscin ve urobilinogen ismi verilen renkli maddeler meydana gelir. Urobilinogen, tekrar emilip, idrarla atılarak idrara rengini verir.

Sarılıkları, bilirübin ****bolizmasındaki olayların gelişme zicirine uyarak şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:

1. İndirekt (bileşik olmayan) bilirübin artışına bağlı sarılıklar:

a) İndirekt bilirübinin fazla teşekkülü: Kırmızı hücrelerin çeşitli sebeblerle fazla yıkılması, kırmızı küreler hâricindeki kaynaklardan fazla bilirübin açığa çıkması, buna yol açar.

b) Karaciğer hücrelerinin bilirübin tutmasında bozukluk (Gilbert sendromu).

c) Bilirübinin işlenmesindeki bozukluklar (enzim noksanlığı, Crigler-Najjar sendromu, bâzı yeni doğum sarılıkları).

2. Direkt (işlenmiş, suda eriyen bileşik) bilirübin artışına bağlı sarılıklar:

a) Safra kanalcıklarına atılma bozukluğu (Dubin-Johnson sendromu).

b) İşlenmiş bilirübinin karaciğer sinusoidlerine (kanalcıklarına) rengürjitasyonu (geri gelmesi): Viral (virüslere bağlı) veya toksik (ilâçlara veya alkole bağlı) hepatitler, pastnekrotik siroz.

c) Kolestazis (safra atılımındaki bozukluklar): Safra kanallarında karaciğer içi tıkanmalar (gebelik sarılığı, ilâç sarılığı gibi), karaciğer dışı tıkanmalar (taş ve ur tıkanmalarına bağlı sarılıklar).

Sarılıklar: Hemolitik (karaciğer öncesi), hepatosellüler (karaciğer içi) ve obstriktif (karaciğer sonrası veya tıkanma sarılığı) olarak da üçe ayrılabilir. Viral hepatitler, bu tasnifte karaciğer içi sarılıklar grubuna sokulabilir.

Hemolitik sarılıklar: Karaciğerde bir bozukluk olmadığı halde, kan boyalarının değişmesi demektir. Aşırı derecede alyuvar harâbiyeti (hemoliz) neticesi fazlaca hemoglobin açığa çıkması ve fazlaca bilirübin teşkili söz konusudur. Hafif hemolizler, karaciğerin aşırı bir faaliyetiyle kısmen tolere edilebilir. Ancak, karaciğerin bilirübini işleme ve safra yollarına atma kapasitesi sınırlıdır. Bu sebeple şiddetli hemolizlerde kandaki bilirübin seviyesi yükselir. Yükselen bilirübinin büyük çoğunluğu işlenmemiş indirekt bilirübindir. İdrarda bilirübin yoktur. Safra ile çıkan bilirübinin artması neticesi safra kesesinde bilirübin taşları meydana gelebilir; büyük abdestteki ve idrardaki boyar maddelerin artışına bağlı olarak büyük abdestin ve idrarın rengi koyulaşır.

Hemolitik hâdiselerde sarılıktan başka anemi, yâni kansızlık da sözkonusudur. Karaciğer normal büyüklüktedir, müzmin vak’alarda dalak büyüklüğü görülebilir. Ağır hemolitik durumlarda karaciğerde yağlanma ve yer yer doku ölümleri bulunabilir. Hastalar anemi (kansızlık) dolayısıyla soluk ve limon sarısı renginde görünürler. Hemolitik kriz dönemlerinde ise şiddetli karın ağrıları, ateş ve genel durum bozukluğu ile birlikte kansızlık derinleşir. Kaşıntı yoktur. Bâzı durumlarda bacaklarda ülserasyonlara (yaralara) rastlanabilir.

Hemolitik sarılık sebeplerini şöylece sıralamak mümkündür: Kırmızı hücrelerin bizzat kendi yapılarıyla ilgili sebepler (irsî seferositoz, irsî ovalositoz, orak hücreli anemi, Akdeniz anemisi gibi) ve sonradan olma dış tesirlere bağlı) durumlar (yanıklar, röntgen şuâları, çeşitli kimyevî bileşikler, bâzı enfeksiyon hastalıkları, bitki ve hayvânî zehirler, bağışıklık sistemiyle ilgili sebepler, lösemiler, karaciğer hastalıkları, bâzı kanser türleri vb.)

Hemolitik sarılıkların tedâvisinde esas, hemolize yol açan sebeplerin tespit edilip, ortadan kaldırılmasıdır. Hastalar, kolesterini bol maddeler yemelidir. (Beyin, karaciğer, yumurta sarısı, süt). Yemeklerde su yerine normal miktarda süt içmelidir. Sıcak su banyosu iyidir. Açık hava, istirahat ve çilekli şuruplar, karaciğer hülâsası verilir.

Hepatosellüler (karaciğer içi) sarılıklar içinde en mühimi ve sarılığa yol açan bütün sebepler içinde en çok görüleni virüslerle meydana gelen hepatitler’dir (vahim sarılık). (Bkz. Hepatitler)

Tıkanma sarılığı (obstriktif sarılık): Tıkanma sarılıklarının en çok görülen sebebi, safra yollarındaki safra taşlarıdır. Bu taşların safra akımını engellemesi neticesinde işlenmiş bilirübin barsağa akamaz. Kanda işlenmiş bilirübin miktarı artar ve bu artan bilirübin idrara da geçerek idrarı koyulaştırır. Safra barsağa akamadığı için, dışkının rengi, camcı macununu andırır tarzda açık renklidir. Karaciğerde bir bozukluk yoktur, fakat uzun süre devam eden durumlarda karaciğerde de harâbiyet başlar ve durum daha da ilerler ve siroz gelişebilir. Taşlı vak’alardaki sarılık, taşın oynamasıyla birlikte azalıp artabilir. Taşın hareketiyle birlikte kolik tarzında kıvrandırıcı ağrılar da görülür. Taş, safra yollarını iltihaplandırırsa titremeyle yükselen ateş, tabloya iştirak eder. Tıkanma sarılıklarında, diğer sarılıklardan farklı olarak kandaki alkalen fosfataz denen enzimin miktarı oldukça artar.

Tıkanma sarılığının diğer sarılıklardan mutlaka ayırt edilmesi, tedâvi açısından oldukça mühimdir. Bâzı parazitler, pankreas başında yerleşen kanserler de tıkanma sarılığına yol açabilir. Tedâvi sebebe yönelik olmalıdır. Meselâ mevcut taşlar, cerrâhî olarak alınmalıdır.

Safra kesesi kuvvetsizse safra söktürücü maddeler verilir. Tâze tereyağı, kaymak, yumurta sarısı, zeytinyağı verilir. Yağlı, tavada kızartma, baharat, alkollü içkiler, kahve, çay verilmez. Tavada kızartmalar çok zararlıdır.

Spazm sebebiyle olan sarılıkta, safra söktürücüler verilmez. Süt, kaymak, tereyağı, içyağı, zeytinyağı, yumurta, fırında pişmeler, yağlı balık, pastalar, ceviz, fındık, bâdem gibi yağlı meyveler, çiğ portakal ve şeftali verilmez. Antispazmodik ilâç verilir.
 
OP
elma şekeri

elma şekeri

Daimi Üye
Katılım
17 Eylül 2008
Mesajlar
1.700
Tepki
1.278
Puan
113
Konum
İZMİR
Et ve yağ az yenir. Sebze suyu, sebze püresi ve yeşil sebze yenir.

SARISABIR (Bkz. Öd Ağacı)

SARİĞ (Opossum);

Alm. Opossum (m), Beutelratte (f), Fr. Sarigue (f), opossum, İng. Opossum. Familyası: Keselisıçangiller (Dielphyidae). Yaşadığı yerler: Kuzey Amerika ormanlarında. Özellikleri: Kedi iriliğinde, sıçana benzer, keseli bir hayvan. Yavrularını önceleri kesesinde, sonra sırtında taşır. Ömrü: 7 yıl kadar. Çeşitleri: Kuzey Amerika’da yaşayan tek keseli türdür.

Amerika ve Brezilya’nın ormanlarında yaşayan sıçana benzeyen keseli bir memeli. “Didelphys virginiana” veya “Didelphys marsupialis” bilimsel adıyla tanınır. Opossum olarak da anılır. Uzunluğu 56, kuyruğu 38 cm kadardır. Gündüz ağaçlarda uyur, gece ise avlanmaya çıkar. Ağaç dallarına rahat tırmanır. Uzun kuyruğu ile sarılarak sarkar. Böcek, yumurta ve küçük hayvanlarla beslenir. Bitkisel besin de yer. Bâzan kümeslere girerek tavukları öldürmek sûretiyle kanlarını emerek, büyük ziyanlara sebep olur. Rengi siyah-beyaz karışımıdır. İklime göre tüylerini değiştirir. Yılda 2-3 kez ürer Çiftleştikten iki hafta sonra 6-15 kadar yavru dünyâya getirir. Yavrular arı büyüklüğündedir. Gelişimlerini kesede memelere asılarak geçirirler. İki aylık olunca annelerinin sırtına tırmanarak kuyruklarını ananın kuyruğuna dolayarak kendilerini taşıtırlar.

Sariğ, bir tehlikeyle karşılaşınca, kendini yere atarak ölmüş gibi yapar. Uzun zaman kımıldamadan yatar. En ağır yaralara bile dayanarak hayatta kalır. 7 yıl kadar yaşar. Postu kürkçülükte makbuldür. Eti sarmısak gibi kokar. Yerliler etini severek yerler.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst