Saba Tümer (1970 - .... )

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Saba Tümer (1970 - .... )

Saba Tümer
Doğum tarihi5 Aralık1970
Doğum yeriİzmir / Türkiye
EğitimiÜniversite
MesleğiGazeteci,
Haber spikeri, Sunucu, Köşe yazarı, Anchorwoman
4629.jpg

Özel İzmir Fatih Lisesi'nden mezun olduktan sonra ikinci tercihi olan Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nü kazandı. Üniversitede okurken akrabası Nuri Çolakoğlu Show TV'yi kurmakla meşguldü ve kendisine asistanlık teklif etti fakat Saba Tümer, bu teklifi annesinin izin vermeyişi sebebiyle reddetmek zorunda kaldı.
Bitirdikten sonra 6 ay Sky TV'de çalıştı ve diksiyon dersleri aldı. Annesinin vefatı üzerine derslere bir süre ara verdi. Sonrasında o zamanın ünlü spikeri Gülgün Feyman'dan diksiyon dersleri almak üzere İstanbul'a gitti fakat Gülgün Feyman kendisine ders vermeyi reddedince emekli TRT spikeri Günay Oğuz'dan ders almaya başladı. Altı ay da Ege TV'de çalışıp sonrasında 4,5 yıl NTV'de günlük haberleri okudu ve bir süre NStyle adlı dergide yazılar yazdı.

NTV'den ( Nilüfer (şarkıcı)'in Reha Muhtar'a tavsiyesi ile ) Reha Muhtar'ın anchorwomanlık teklifi üzerine Show TV'ye transfer oldu ve bir süre Show TV - dış haberler sorumlusu olarak çalışmaya başladı ancak daha sonra SKYTURK'e geçerek Serdar Akinan ile birlikte "Ne Var Ne Yok" adlı programın sunuculuğunu yaptı, sonrasında superpoligon.com'un anketinde "en iyi bayan haber spikeri" seçilerek tekrar Show TV'ye döndü ve "Saba Tümer İle Bu Gece" adlı programı sunmaya başladı.
Bir süre burada gece haberlerini sunmaya devam ederken Okan Bayülgen'in teklifi üzerine "Haber Makinası" adlı programda yer aldı ve aynı günlerde köşe yazarı Pakize Suda ile Star TV'de "Lütfen bu konuya girmeyelim" isimli kadın programını sundu.
Star TV'nin programı yayından kaldırmasından sonra tekrar Show TV'ye geçerek Cem Özer ile birlikte "Haberiniz Var mı?" isimli sabah programını sunmaya başladı, ancak iki ay süren program yayından kaldırıldı.
Bundan sonra gelen dedikodu ve magazin içerikli program tekliflerini redderek yaklaşık bir yıl ekranlardan uzak kalmayı tercih eden Saba Tümer, 31 Mart itibariyle HaberTürk'te "Saba Tümer İle Bu Gece" isimli haber programının sunuculuğuna yeniden başladı.
Saba Tümer, 2004'ten sonra yayınlanan "Saba Tümer İle Bu Gece" programından sonra geniş bir hayran kitlesine sahip oldu. Bayan hayranları saç, ayakkabı ve makyaj konusunda Saba Tümer'i taklid etmeye çalıştıklarını söylüyorlar. Hayranlarına göre O sadece güzel değil aynı zamanda pratik zekalı, kibar, hazır cevap ve seviyeli bir kadın ayrıca özel hayatıyla hiçbir zaman gündeme gelmemiş olması, Saba Tümer'in hayranları gözündeki değerini daha da arttırıyor.

Saba Tümer ile sıra dışı bir söyleşi

Saba Tümer, kendisini `Kur`an`a bağlı modern bir muhafazakar olarak tanımlıyor ve `Sarışın bir kahkaha`nın ötesindeki sunucunun bilinmeyen dünyasını gözler önüne seriyor....

Yazı boyutunu büyütmek için Ekranların yıldız programcısı Saba Tümer `in bugünlerde deyim yerindeyse başını kaşıyacak vakti yok. Çünkü bir yandan Star `da Pakize Suda ile birlikte hazırlayıp sunduğu `Lütfen Bu Konuy Girmeyelim `, öte yandan CNN -Türk`te Okan Bayülgen `e eşlik ettiği `Haber Makinasi ` ile iki büyük kanalda birden başarıyı yakalamak gibi iddialı bir hedefin peşinden koşturuyor. Yeni Şafak sinema yazarı Ali Murat Güven , yakın geçmişin bu başarılı haber bülteni sunucusu, günümüzün şen şakrak program yapımcısıyla `güzelliğine yönelik` o bitmez tükenmez, bıktırıcı magazinel vurguların oldukça uzağında, kendisini bambaşka bir perspektiften tanımaya çalışan özel bir söyleşi gerçekleştirdi...

SÖYLEŞİ: ALİ MURAT GÜVEN FOTOĞRAFLAR: VOLKAN TUNA
Onunla ilgili olarak internette kısa bir tarama yaptığınızda, hakkındaki yazıların önemli bir bölümünün söze `güzellik` ile girip son noktayı yine `güzellik` ile koyduğunu görüyorsunuz. Oysa ki Türk özel televizyonculuğu, geride bıraktığımız onbeş yılda gücünü Allah vergisi fiziksel avantajlarından alan nice cins-i latif gördü; ama bunların çoğunun ekranlardaki egemenliğinin bir mumun ömrü kadar olduğunu vurgulamak hiç de abartılı bir saptama sayılmaz doğrusu... Saba Tümer de bunca yıllık habercilik ve sunuculuk deneyiminden sonra sırf `hoş kadın` imajıyla anılmaktan dolayı pek mutlu değil; muhtemelen o yüzdendir ki zekasını daha fazla ortaya koyabileceğini düşündüğü iki ayrı programı aynı anda götürerek sistemin geleneklerine karşı açık bir `meydan okuma` içinde. Özellikle de bunlardan birinde, televizyon dünyasının en sivri dilli ve aynı oranda da sivri zekalı çocuğu Okan Bayülgen `e entelektüel düzeyi yüksek bir formatta partnerlik yapması oldukça manidar. Gündüz kuşağı kadın programlarının yıldızı gitgide yükselen popüler sunucusu, bu saptamamız için `Doğruluk payı yüksek` diyor, `Evet, haberciliğe gönül vermiş ve bu işin eğitimini almış biri olarak, hedefim televizyonculukta daha kalıcı bir noktaya doğru emin adımlarla ilerlemek. O yüzden, ekranların iki kalburüstü simasıyla -Pakize ve Okan - iki farklı kanalda omuz omuza programlar yapıyorum. Birinde kadın izleyicilere nitelikli bir sohbet programının keyfini yaşatmaya çalışırken, diğerinde de muhabbetine doyulmayan zeki bir adamla ülkenin başka sorunları üzerine bir tür beyin jimnastiğine katılıyorum. Ve her ikisi de beni gitgide geliştirip olgunlaştırıyor.` `Kadın programı yapmak çok riskli iş` Saba Tümer , yakın geçmişte bazı kanallardaki kadın programlarında aile içi sorunların denetimsiz biçimde sergilenmesinden dolayı yaşanan nahoş olayları da aklının bir köşesine özenle kazıdığını vurguluyor. `Böylesi bir trajediye yol açmamak için partnerim Pakize de ben de azami düzeyde titiz davranıyoruz` diyen Tümer , bu gibi olumsuzluklara Türkiye `nin karmaşık kültürel dokusunu yeterince iyi tanımamanın yol açtığını düşünüyor ve ekliyor: `Ülkemiz, yalnızca İstanbul , Ankara ve İzmir `den ibaret değil. Birbiriyle içiçe geçmiş bir sürü gelenek ve görenek var. Bunların hepsini iyi-kötü tanımak ve ağzınızdan pervasızca çıkan sözlerin ucunun nerelere kadar gidebileceğini önceden kestirmek zorundasınız. Kocası tarafından habire dövülen bir kadını ya da yakınlarının cinsel tacizine uğramış bir genç kızı stüdyoya getirip onu canlı yayında bülbül gibi şakıtmak belki rating açısından çok güzel sonuçlar veriyor. Ama programın sonunda da konuğunuzu bir otobüse bindirip, gerçek anlamda hiç bir sorununu çözmeden ve kendisine herhangi bir koruma sağlamadan dosdoğru köyüne geri yolluyorsunuz. Böyle bir yayıncılık anlayışından ne gibi bir sonuç ummalıyız ki; bir gün önce ekranda suçladığı yakınlarının onu köyün girişinde bandoyla karşılamasını mı? Biz, Star `da yaptığımız programda bu tür yanlışlıklara düşmemeye kesin kararlıyız. Bir kere, çözemeyeceğimiz hiç bir sorunu ekrana getirmeyi üstlenmiyoruz. Bir de iyi niyetli olmayan, televizyon kanallarını hoşlanmadığı yakınlarına karşı bir intikam aracı olarak kullanmak isteyen, şöhret peşindeki kötü niyetli kadın ve erkekler var ki onları da daha yayının en başında hemen farkedip cımbızla ayıklamak gerekiyor. Bu konuda da pür dikkat bir durumdayız. Çünkü bizim programımız bir intikam arenası değil. Yapmaya çalıştığımız şey, kimseyi birbirine kırdırmadan, yepyeni kan davalarına yol açmadan, çeşitli toplumsal sorunları konunun uzmanlarının gözetiminde ekrana taşımak ve tatlı bir sohbet eşliğinde akılcı çözüm yolları önermek. Telefonla bağlanmış bile olsa, program konuklarımın başına bu türden bir olay geldiği takdirde, vicdanım böyle ağır bir yükü asla kaldırmaz benim...` Ah, sayın Başbakan bir gelse... Saba Tümer `in mesleğindeki en büyük özlemlerinden biri de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile tanışmak... Hatta, bu konu onun için öylesine güçlü bir saplantıya dönüşmüş ki Erdoğan ve eşini programına konuk edeceği gün sevinçten adak keseceğini söylüyor. `Karşımızda bizleri yöneten ciddi görünümlü, boylu poslu, sportmen bir adam var` diyor ünlü sunucu, `Ama ben bu resmin arkasında bir başka resim ve ardarda daha bir sürü resim olduğunu düşünüyorum. En öndeki resim, yurt içinde ve dışında yığınla çetrefilli meseleyle uğraşan biri; 75 milyon insanın daha iyi bir dünyada yaşaması için kıyasıya boğuşuyor. Arkada ise özel hayatı artık iyice daralmış, çoluk çocuğunu bile doğru düzgün göremeyen bir eş ve bir baba duruyor. Sözgelimi, Sayın Başbakan`ın geçenlerde televizyonda çocuklarından söz ederken dayanmayıp ağlaması beni çok etkiledi. Kesinlikle rol yapmıyordu. Bence o sık sık ağlayan, son derece duygusal bir insan. Çeyrek asırdır denize girmeyen ya da sinemaya gitmeyen eski kuşak politikacılarımıza göre çok daha gerçek, hayatı bütün boyutlarıyla yaşamaya çalışan bir politikacı Erdoğan. Pakize ile and içtik, bir gün kendisini bizim programa, hem de sevgili eşiyle birlikte çıkartacağız ve de onlarla tek kelime siyaset konuşmayacağız. Soracağımız sorular bütünüyle `Vatandaş Erdoğan`a ilişkin olacak. Eşiyle, çocuklarıyla ve ebeveynleriyle duygusal ilişkileri, sevdiği yemekler, gençliğinde nasıl bir adam olduğu, eşini ilk gördüğünde neler hissettiği, içine ukte olan büyük özlemleri, ülke meselerinden iyice bunaldığı anlarda kafasını nasıl boşalttığı, Allah ile ilişkileri ve dua ederken ondan neler istediği gibi...` Tümer , sözün burasında `Allah dedim de... Allah aşkına, bana bu büyük hayalimi gerçekleştirmede yardımcı olun` diyor, `Sahi, çevresindeki o danışmanlar ordusunu aşıp Sayın Başbakan`ı programımıza nasıl davet edebilirim? Belki de Yeni Şafak `ın ona birazcık daha fazla nazı geçer, ne dersiniz?` Sohbetimizin noktalarken, hiç bir garantisi olmasa da bu konuda gönüllü elçilik yapacağımıza dair söz veriyoruz muhatabımıza. Eh, elçiye zeval olmaz demişler; bizden o `danışmanlar ordusu`na duyurması. Ekranların şen şakrak ikilisi Saba Tümer ve Pakize Suda , Star `ın başarı grafiği her geçen gün yükselen programı `Lütfen Bu Konuya Girmeyelim `de en ciddi konuya girmek ve Başbakan Erdoğan ile eşini canlı yayına konuk etmek istiyorlar. Umarız, sesimiz -bu gibi konulardaki talepleri mümkün olduğunca kırmamaya çalışan- Sayın Başbakan`ın kulağına kadar gider de Türk televizyonculuğu son yılların en keyifli, en sıradışı sohbet programına sahne olur. `Haber diye magazin okumaktan bıkmıştım` - Popüler bir haber bülteni sunucusuyken o fasla ansızın bir set çekip Star `da öğleden sonra kuşağı için kadın programı yapmak nereden aklınıza esti? Ben, bu meslekteki başlangıcım itibarıyla bir haberciyim. Ama yıllarca emek verdiğim haber spikerliğini, biraz da kırgın bir biçimde bıraktım. Çünkü artık haber okumaktan zevk alamaz hale gelmiştim. Lütfen söyler misiniz, şu anda Türk televizyonlarındaki haber bültenleri bize ihtiyacımız olan iç ve dış haber akışını mı sağlıyor, yoksa `haber magazini` mi üretiyor? Ekran başına haber bülteni izlemek için geçtiğimde, bir-iki istisna haricinde, dünyadaki güncel gelişmelerden haberim bile olmuyor benim. Haber merkezlerini sarıp sarmalayan bu magazin saplantısı yüzünden, yayının ardındaki kişilerle pek çok kez tartıştığım olmuştur. Yıllarca, gücümün yettiği en noktaya kadar, tıpkı bir redaktör gibi, elime tutuşturulan yüzeysel, gayrıciddi metinlere müdahale edip durdum; ama sonunda da dayanamayıp bıraktım bu işi. Program sunuculuğuna da biraz daha inisiyatif kullanabileceğime, kafamdakileri ekrana biraz daha özgürce taşıyabileceğime inandığım için geçtim. Şu anda Star `da ve CNN -Türk`te yaptıklarım bir tür haberciliktir aslında. Pakize ve Okan ile sunduğumuz her iki programda da yüzeyde magazincilik yapar gibi görünürken, aslında son derece ciddi konulara parmak basıyoruz. Bence, seçtiğimiz konular ve konuklarla mevcut haber bültenlerinden çok daha derinlikliyiz. `RTÜK çok faydalı bir kurum` - Sizce, ülkemizde son on yılda cinsel suçların ve şiddete eğilimin bu denli artmasının, özel televizyon kanallarının gitgide daha fazla seks ve şiddet içerikli programlar yayınlamasıyla doğrusal bir ilişkisi olabilir mi? - Böyle bir etki-tepki ilişkisi var ne yazık ki... En azından, yıllarca habercilik yapmış, nice cinayet ve tecavüz haberi okumuş, üstelik de bunların faillerinin eğitim düzeylerini yakından gözlemlemiş biri olarak, yapılan yayınların kitleler üzerindeki olumlu olumsuz etkilerini artık kafamda eskisinden çok daha sağlıklı biçimde tartabiliyorum. Televizyonlar, bu rating çılgınlığı içinde yığınlardan ilgi göreceğini düşündükleri her şeye, ahlaki açıdan getirisini götürüsünü çok fazla düşünmeden saldırıyorlar. Sektörde mutlaka onları dizginleyecek bir makam olmalı. Ki bu noktada RTÜK`ü çok yararlı bir üst yapı kurumu olarak görmekteyim. Dünyanın bütün uygar ülkelerinde de benzer türden kurumlar var zaten. RTÜK , radyo ve televizyon yayıncılığına mutlaka sistematik biçimde müdahil olmalı. Hatta, bana kalırsa bugünkünden çok daha fazla müdahil olmalı, raydan çıkanları anında hizaya getirmeli. Ama bu müdahale anlayışı farklı fikirlerin özgürce dile getirilmesi noktasında değil, çocukları ve gençleri zararlı yayınlardan koruma noktasında yoğunlaşmalı. Yani, siyasal sansür mekanizması gibi çalışan bir kurum değil, toplumu zararlı mesajlardan koruyan bir kurumdur ideal olan... `Sarışın bir kahkaha`nın ötesindeki Saba Tümer ... İzmirli , Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Henüz 25 yaşındayken, çok sevdiği annesini bir kalp krizi sonucu yitirmesini hayatının en ağır travmalarından biri olarak hatırlıyor. Bu acı da onu hayat karşısında daha bir dayanıklı kılmış. Yay burcu. Bu ona -kendi ifadesiyle- hafiften muzip ve alaycı bir mizaç kazandırıyor. Mesleğe 1990`ların ortalarında, İzmir`in yerel kanalı Sky TV`de muhabir olarak başlamış, bir süre sonra da sunucu olmuş. Ardından esaslı bir diksiyon dersi alarak, sunuculuğa bölgenin diğer büyük kanalı olan Ege TV `de devam etmiş. Ege `deki çömezlik yıllarından sonra ise 1997`de `medyanın kalbi` İstanbul `a, o günlerde yeni kurulmakta olan NTV `ye transfer olmuş. Sonrasını ise pek çoğumuz biliyoruz zaten; bu kanaldaki başarılı çalışma yıllarının ardından, uzunca bir süre de Reha Muhtar `ın yönetimindeki Show Haber `de görev yaptı. İşini yaparken en nefret ettiği şey, topluma bilimsel bir meseleyi anlatmak üzere stüdyoya konuk olan bilim adamlarının o meseleyi yalnızca kendilerinin anlayabilecekleri kadar ağdalı bir dille anlatmaları... İster ilahiyat isterse de jeoloji olsun, yalnızca `bilim dili`ni`halk dili`ne çevirebilen bilginlerin toplumun üzerinde pozitif etkileri olabileceğine inanıyor. Televizyonculuk camiasında özellikle kahkahasıyla meşhur. Bu özgün kahkahayı şimdilerde Star `daki programına da taşımış durumda. Kahkahasını bir hafiflik gösterisi olarak görenlere ise tepkili; `Ben o ekranda kasvet saçmak için değil, bir hoş sada bırakmak için varım` diyor. Türkçesine çok güveniyor; dili başarıyla kullanmasının ardındaki isim olarak ise kendisinden sunuculuk dersi aldığı TRT eski başspikerlerinden Günay Oğuz `u gösteriyor. Farklı toplumsal kesimlerden kadınların onu sevmesinin sırrını `ekranda doğal olmasıyla` açıklıyor. Allah `a inanıyor, kendisini `Kur`an`a bağlı modern bir muhafazakar` olarak tanımlıyor. Haftada bir düzenli olarak Yasin okuduğunu belirtiyor Ak Parti `nin özellikle AB yolunda ve ekonomik alanda çok ciddi başarılar kazandığını düşünüyor. Ancak AB üyeliği konusunda oldukça umutsuz. Hıristiyan Avrupa `nın Müslüman bir Türkiye `yi içine sindiremeyeceğine inanıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , şu an için ülkedeki favori politikacısı. `Onu yüz yüze görmek hiç kısmet olmadı, ama kendisini gerçekten çok beğeniyor ve tanışmak için can atıyorum` diyor. Başörtülü kadınlardan bireysel olarak rahatsız değil; ama tesettürün bazı hassas kurumlarda `dindar kadın` `dindar olmayan kadın` türünden gerilim ve çatışmalara yol açabileceğine dair bazı endişeleri var. `Nasıl bir Türkiye özlüyorsunuz?` sorusuna verdiği cevap ise tek kelimelik: `Huzurlu...`
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Saba Tümer ile yapılan Röportaj...

Televizyonculuğa nereden başladınız?

İzmir'de Ege üniversitesi İletişim Fakultesinden mezun oldum. Altı ay kadar Ege TV'de çalıştım. Sonra'da NTV'de çalışmaya başladım.

Spikerlerin ekrandaki duruşları biraz daha mesafeli ve resmi oluyor. Ama siz çok dinamik ve güleçsiniz...

Doğru. Çünkü spikerseniz eğer sadece belden yukarınız görünüyor. Sanki yemez, içmez, uyumaz bir insan gibi algılanıyorsunuz. Ama biz de herkes gibi canlıyız.

Karşımızda gülen bir kadın oturuyor. O ciddi haberleri sunarken içinizden hiç gülmek gelmedi mi?

Hayır. Çünkü o zaman siz haberin ciddiyetine giriyorsunuz. Çünkü memleketteki haberler o kadar korkunç ki. Açıkçası deprem, kaza haberlerini duyunca gülmek aklınıza bile gelmiyor.

Sizin Gülgün Feyman'la yaşadığınız bir olayınız var. Bir takım şanssızlıklar olmuş ve ders alamamışsınız…

Ya da bir şekilde şansla alamamışım.

Yani ders almadığım için şanslıyım diyorsunuz…

Evet. Çünkü ben ondan ders alamamayı şanşsızlık olarak değil bir şans olarak görüyorum. O ders bana verilmedikten sonra ben İzmir'de o isimlerin hocasını buldum. Eski TRT başspikerinden çok iyi bir ders aldım. Öteki türlü altı ay bir ders alacaktım belki de bu kadar iyi olmayacaktım.

Kırgın mısınız peki?

Hiç kırılmadım ki. Biraz o dönem içinde hayal kırıklığım olmuştu ama sonra geçti. Hiç bir şey tasadüf değil zaten.

Sizin spikerlik maceranız ne kadar sürdü?

10 yıl kadar.

Ne zaman vazgeçtiniz?

SKY Türk'te haber programı sunarken fark ettim sıkıldığımı. Sonra 'Ne var Ne yok' adında Serdar Akinan ile birlikte program yapmaya başladım. Sonra beni tekrar Show TV'ye çağırdılar "Haber yapacaksın" dediler. Ama ben haber yapmak istemiyordum.

Sonra ne yaptınız?

SKY Türk'teki Haber Müdürüm teşvik etti. Salih Zeki bir gün yanıma geldi. "Bu haber spikerliği seni kesmiyor." dedi. "Nereden anladınız" dedim.

Nereden anlamış?

Bilgisayarlara çok meraklıydı. Şöyle bir örnek vermişti o zaman. "Bilgisayara bir veriyi verirsin, onu alır ama senin beynin başka çalışıyor. O veriyi alıyorsun ama bambaşka birşey çıkarıyorsun. Senin bu enerjiyi göstermen lazım." dedi. O söylediğim dönemde de savaş başlamıştı. Savaş ile ilgili haberler sunacaktım.

Peki bu tarz savaş, felaket haberleri sunmak, sizde travma yaratmadı mı?

Olmaz mı? Bu tarz haberleri sundukça psikolojiniz de bozuluyor. Arabayla giderken şarampolden aşağıya yuvarlanan haber senaryoları yazıyorum kafamda. Uçakta gidiyorsam bir başka uçak kazası. Paranoyak olmak üzereydim.

Sonra..

Serdar Akinan konuştuğumuz da "Hadi gel bareber program yapalım" dedi. Ben program yapmayı daha çok sevdim. Tabi ki özünde haberciyim. Benim hedefim Ana Haber bülteni sunmaktı. Ama beni hiç bir yol oraya getirmedi. Daha ne kadar savaşacaktım. Yaşım da ilerledi. Kulvar değiştireyim belki daha farklı olur dedim. Şuanda da memnunum.

Siz bir dönem Okan Bayülgen'le de çalıştınız neden devam etmedi?

Çünkü ikili program farklı. İkili yapmak daha zor. Tabiki o kişilerin karakterleriyle de ilgili bir durum. Pakize Suda'yla ve Okan'la çok uyuşuyorduk ama partnerli çalıştığım zaman kendimi geri çekiyorum. O ön plana çıkmasın ben çıkmayım derken diyolog kuramıyorum. Kendimden verim alamıyordum. Ben bir dönem Ayşe Özyılmazel ve annesi ile de program yaptım. Ama çok yoğun olduğu için bıraktım. Çünkü o kadar hırslı değilim her gün ekranda ben görüneyim derdim yok.

Kadınlarla mı yoksa erkeklerle mi program yapmak daha kolay?

O belli olmuyor ama genelde erkeklerle daha iyi iletişim kuruyorum. Ama program yapmada kadın erkek çok fark etmiyor. Çünkü karşınızda kadında olsa erkek de olsa bir ego.

Peki neden 'Bu Gece'de 'Bu Gündüz' değil?

Çalışmaya bir yıl ara verdim. O bir yıl içinde sokaktaki insan yorumlarından bana gelen mesajlara kadar herkesin isteği beni görmekti.

Neden?

Çünkü Show TV'de beni gece izlemeye alışmışlar. Ben gece seyircisine daha yakınım. Pakize Suda'yla gündüz programı da yaptık ama olmadı. Gündüz seyircisi çok başka.

Nasıl mesela?

Daha farklı şeyler yapmanız gerekiyor. Biz göbek attırmayacağız, ajitasyon yapmayacağız diye yola çıktık ama olmadı.

Gece programı sunmanın gündüzden ne farkı var? Daha mı rahat?

Evet. Gece daha rahat oluyorsunuz. Gündüz sunduğunuzda reyting uğruna saçma şeyler sormak, hemen sadede gelmek zorundasınız ama gece öyle değil. Gece insanlar uyumadan önce tatlı bir sohbet dinliyor. Gündüz koşuşturması gecede olmuyor.

Aldığınız konuklar çok farklı psikolojilerde insanlar ama siz hep aynısınız frekansta uyumsuzluk yaşadığınız oluyor mu?

Tabiki ama onu nasıl ayarladığımı bilmiyorum. Tecrübeyle de ilgili sanırım. Allah'tan gece içinde üç dört konuk birden oluyor. Birini kısa tutsanızda başka bir konuğun konuşmasını uzatabiliyorsunuz.

Konuklarla bir ön görüşme yapıyor musunuz?

Yapmıyorum.

Program'da tanışıyorsunuz o zaman…

Tabi. Çünkü programdan once sohbet ettiğiniz zaman o sohbet esnasında anlatıklarını programda anlatmıyorlar. Psikolojik bir şey bu. O yüzden gelen konuklarıma sadece selam veriyorum.

Kahkaha farklı bir motivasyon.. Herkes kahkaha atamaz. Bu doğal bir tepki mi yoksa konsept mi?

Konsept değil çünkü gülüyorum gerçekten. Tabiki bir elim yağda bir elim balda gibi gözükebilir ama değil. Konuğu çok sevdiğim için de gülmüyorum.

Niçin gülüyorsunuz peki?

Bazen bir konudan diğerine geçiş yapmak için gülüyorum. Bazen de çok sinirlendiğimde öfkem kahkaya dönüşüyor. O gülüşün çok çeşitli halleri var. Beni tanıyanlar hangi gülüşümün neyi anlattığını bilirler.

'Ne kadar da çok gülüyorsunuz' diye dışardan tepki gelmiyor mu?

Gelmez mi! Taksiye bindiğim bir gün telefonla konuşuyordum. Konuşurken de sürekli gülüyordum. Çok şeker bir taksiciydi ve bana "gerçekten gülüyormuşsun" dedi. Etraftan soruyorlarmış “Bu kadın yapmacık mı” diye. "Ben şimdi şahit oldum. söyleyeceğim hepsine" dedi.

Enerji dağıtıyorsunuz o zaman…

Evet öyle söylüyorlar ama bende de enerji kalmıyor bu defa.

Siz bir programınızda herşeye gülerim ama komedi filmlerine gülmüyorum demiştiniz?

Evet. Mesela; televizyonda yapılan sikeçler vardır onlara hiç gülmem. Elma dersen gülerim armut dersen kahkaha atarım ama zorla güldürmeye çalışmaları bana komik gelmiyor. Cem Yılmaz'a ve Yılmaz Erdoğan'a çok gülüyorum. Ama Recep İvedik'e malesef gülmedim. Ama Arog'a çok güldüm.

Hiç gaf yaptığınız oluyor mu?

Çok var. Mesela bazen oyuncu konuk ediyorum ve dizisini seyretmemiş oluyorum. O zaman mutlaka bir pot kırıyorum. Hemen bir SMS geliyor; "Saba Hanım keşke diziyi seyretseydiniz" diye. Ama yapacağım birşey yok. O sırada çalışıyorum çünkü. Pot çok doğal birşey. Bazen 'Ay rezil oldum' diyorum onu da seyirciyle paylaşıyorum. Kafamı kameraya vuruyorum bunu izleyiciye söylüyorum.

Yaptığınız gafları düzeltmek için bir çaba harcar mısınız, yoksa olduğu gibi mi bırakır sınız?

O konuyla ilgili bolbol soru soruyorum. Bir yazar davet etmişsen ve o kişinin kitabını okumadıysam o konu hakkında çok soru soruyorum.

Peki samimiyetin ölçüsü nedir?

Samimiyetle laubualilik arasında çok ince bir çizgi var. Onu ayarlayabilmek çık önemli. Samimiyetin bir doz ilerisi laubaliliye giriyor ki ona benim tahamülüm yok. Bana da yapıldığı zaman çok kızıyorum. Ben de o çizgiyi korumaya çalışıyorum.

Tanıdığınız, arkadaşınız olduğunuz kişilere, soru sorarken torpil geçtiğiniz oluyor mu?

İyi tanıdğım insanda çok zorlanıyorum. Arkadaşım olduğu için bir çok şeyini biliyorum. Yayın esnasında o dengeyi ayarlamanız lazım. Karşı tarafı rencide edip üzmeyeceksin. Çok fazla konuşturmayacaksınız ama konuşturmanız da lazım, zor bir durum.

Sorularınızla kimi açamamışsınızdır mesela?

Çok açamadığım konuk yok. Ama Kadir İnanır'ı açamamıştım. Onu da zaten açamayacağımı biliyordum. (gülüşmeler) Bakışları duruşu soru sorarken bir ayar veriyor size. Ne zaman masayı terk edeceği belli değil. Tedirgin oluyorsunuz o yüzden. Giderse ne yapacağım diye düşündüğüm oldu.

Eleştirilere nasıl tepki veriyorsunuz? Sizin için önemli midir insanların söyledikleri?

Kimisi "Allah sizi daha çok güldürsün" diye mesaj atıyor. Kimi ise iğrenç kahkaha atıyorsunuz diyor. Kimi çok şık olmuşsunuz derken kimi ise üzerinizdeki bluz ne biçim diyebiliyor. Herşeye karışıyorlar. Çok önemsemiyorum. Ama ailemin yaptığı eleştirileri önemserim.

Programınıza kim gelse heyecanlanırsınız?

Emine Erdoğan'la Tayyip Erdoğan'ı programıma konuk etmeyi çok istiyorum. Tamamen siyaset dışında bir baba ve bir anne olarak, onlarla evli bir çift gibi konuşmak istiyorum.

Televizyonculuk zor. Nasıl başa çıkıyorsunuz?

Cok yıprandım aslında. Bu nedenle bir sene ara verdim. Karşıdan çok güzel gözüküyor. Tabiki her yerde Bizans var ama medyanın içinde olmak daha farklı. Sürekli muz kabuğunun üzerinde yürüdüğünüzü düşünün. Herkes birbirinin yüzüne karşı çok güler yüzlü ama aslında kimin ne olduğunu anlayamıyorsunuz. İzmir'de böyle şeyler yoktu. Herşeyin bir stratejiyle yürüdüğünü bilmiyordum.

Artık bu işi bırakmalıyım diye düşündünüz mü?

O duyguya hiç kapılmadım. Savaşmaktan çok yorulmuştum ama işimi çok seviyorum. Ama tabi şunu da öğrendim. Doğru zamanda doğru yerde olmanın, doğru kişilerle diyalog kurmamın ne kadar önemli olduğunu gördüm. Arkadaş çevrem dışında çok fazla insanla görüşmem. Bu konuda muhafazakarım. Herkes evime girip çıkamaz.

1 yıl içinde neleri gördünüz?

Size çok yakın davranan kişilerin nasıl iki yüzlü olduklarını gördüm. İki ay sonra telefonum çalmadı. Daha iyi oldu ama daha çok güçlendim. Zordu tabi.

Yaptığınız işte en önemli şeyi sıralar mısınız?

Vitrin, bilgi, iletişim...

Hepsi. Hiç birini birbirinden ayıramazsınız ki. Çok güzel olursunuz şansınız yaver gitmez oturursunuz. Paket program gibi.

Biraz patavazsızım

Televizyonda kendinizi izliyor musunuz?

Bazen uykum kaçtığında sabaha karşı tekrar program oluyor onu izliyorum. Sormam gereken soruyu sormadığımda kendime kızıyorum. Seyretmesem de eve geldiğimde hala o konukla konuşuyor oluyorum. Bazen "Ay yine çok gülmüşüm" diyorum. Teyzem, kardeşim fazla objektiflerdir. Yayındayken teyzemden bir mesaj geliyor "Bu ne biçim saç" diye. En ağır onlar eleştiriyor.

Siz kamera kapandığınız da değişir misiniz. Kaç maskeniz var mesela?

Ben bildiğim kadarıyla aynıyım. Oynayamam, uğraşamam daha doğrusu. Fazla patavazsızımdır. Sevmediysem de sevdiysem de söylerim. Söylemesem bile bakışlarımla belli ediyormuşum öyle diyorlar.

En çok keyif aldığınız konuk…

Pop Star Alaturka yarışmasından Mehtap'tan çok keyif aldım. Bir de Sergen Yalçın'dan.

Hoşlanmadığınız konuk…

Oldu. Ben bu kişiye nasıl tahamul etmişim dediğim kişiler oldu. Ama isim vermeyim.

Her eve lazımsın diyorlar

Siz çok evlenme teklifi alıyor muşsunuz. Nasıl teklifler bunlar?

Evet. Program esnasında SMS gönderen insanlardan çok alıyorum. "Sizinle evlenmek istiyoruz. Her eve siz lazımsınız"diye.

Şımartıyor mu insanı bu ilgi? Evliliğe yaklaştırıyor mu?

Ne yaklaştırıyor ne de uzaklaştırıyor. Ama tabi duymak sizin hoşunuza gidiyor. Hiç kimseye ben bugün evlenme teklifi aldım evlenmeyi düşünüyorum demiyorum. Kariyer için evlenen insanlardan da olamam. Benim için hep önemli olan ayaklarımın üzerinde durabilmekti. Hep bu önemli olduğu için evlilik veya aşkı arka planda tutmuşum bilmeden.
.
 
G

guzelcem

Misafir
Süper bir kadın ve cazibeli onun yerinde olmayı çok isterdim:) tam bir laf cambazı...
 

Arina

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
49.102
Tepki
50.485
Puan
113
Yaş
40
Konum
..
Bayılıyorum bu kadına. İzmirli bayanlara çok güzel bir örnek:D:D

Paylaşım için teşekkürler canım:hhhhhh:
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst