ÖSS Sınavına Hazırlananlar İçin Rehberlik Başarı Klavuzu Motivasyon Öğrenme Taktikler

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Evet Arkadaşlar Öss ye girecek olan tüm arkadaşlara başarılar dilerim

Umarım buradaki dökümanlar işinize yarar...


bulunan konular:

BAŞARI KILAVUZU


ETKİN DİNLEME

ETKİN OKUMA

HAFIZA

İÇ DİSİPLİN

İDEAL DERS ÇALIŞMA

NOT TUTMA TEKRAR



ÖĞRENME STRATEJİLERİ


TEKNİK DİREKTÖR

PLANLAMA

ÇALIŞMA ORTAMI

POZİTİF DÜŞÜNME

HEDEFE VARMA

KONSANTRASYON

ZİHİNSEL HAZIRLIK

BEDENSEL HAZIRLIK

SORULARIN YANLIŞ YAPILMA SEBEPLERİ

KAYGI STRES

MESLEK SEÇİMİ

SINAV ÖNCESİ VE SINAV ANI
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Etkin Dinleme


Öğrendiklerimizin yaklaşık % 10 'unu işiterek öğrendiğimizi biliyor muydunuz? Acaba bu rakam ne ifade ediyor? Önceki sayfalarda okuyarak öğrenmeden bahsetmiştim. En fazla öğrenmenin bu kanalla (görme yoluyla) elde edildiğini (yaklaşık % 80) ifade etmiştim. Buradan hareketle okumadan sonra en fazla bilgi elde edilen kanalın işitme olduğu görülüyor. Bu nedenle bilgi edinmede bu kadar önemi olan dinleme faaliyetinin nasıl olması gerektiği konusu üzerinde duracağım.
Dinleme yoluyla bilgi elde etme organizmayı diğer yollara göre fazla yormaz. Hiç kimsenin müzik dinlemekten şikayetçi olduğunu veya yorulduğunu duymamışsınızdır. Aksine insanlar dinlenmek amacıyla müzik dinlerler. Kitap okurken yorulan bir insan başkasından dinlerken aynı seviyede yorulmaz. Bütün bunlar öğrenmek için kulakların çok önemli bir kanal olduğunu göstermektedir.
Anlatılacak konuya daha önceden bir ön hazırlık yapılmış olması (ön okuma) derse olan ilgiyi artıracaktır. Bunlarla beraber önceki bilgilerle öğretmenin anlattıklarını birbiriyle karşılaştırma bilgiyi zenginleştirme ve bilginin kalıcılığını sağlamada sizin için avantaj sağlayacaktır.
Dinlemenin başlangıcında uygun bir beden duruşu çok önemlidir. Bedensel açıdan rahatsız olan bir kişinin dinleme yaparken dikkati sık sık dağılır. Göğüs kafesi içeri çökmemiş omuzlar dik nefes alıp vermeye uygun beden duruşu derse hazır olmayı ifade eder.
Bir başka dikkat edeceğiniz nokta bir kişiyi dinlerken ona yakın olmaya çalışmanız. Çünkü konuşana yakın olma ilginin dağılmasını engeller. Zaten genelde sınıfta arka sıralarda oturanlar (herhangi bir boy problemi yoksa) derse pek ilgi duymayan öğrencilerdir. (Özellikle de yazılılarda arka sıralar daha bir revaçtadır.) Arka sırada oturan bir öğrencinin dikkati ön sıralardaki hareketlerden seslerden dolayı sık sık dağılır. Bu nedenle uygun beden duruşunun ardından ders dinlerken uygun konum da çok önemlidir.
Dersi dinlerken konuşanın mimiklerine davranışlarına ve vurgularına dikkat etmek gerekir. Çünkü bu vurgular ve mimikler konuda hangi noktalar önemli sınavda soru olarak gelme ihtimali daha yüksek olan kısımlar nerelerdir gibi problemleri cevaplayıcı niteliktedir. Bunun yanında görsel malzeme olarak sizde bilginin daha kalıcı olmasını sağlayacaktır.
Sadece dersi dinleme de öğrenmenin tam olarak gerçekleşmesi açısından yeterli değildir. Dinlemenin yanında not tutma bilgiyi bize ait kılacak ve bilginin daha kalıcı olmasını sağlayacaktır. Çok bilinen bir söz vardır. "Alim unutur kalem unutmaz" diye.
Kesinlikle pasif bir dinleyici olmayın. Sorularla verdiğiniz örneklerle öne sürdüğünüz görüşlerle konuya aktif olarak katılın. Böylece hem dersi zenginleştirmiş hem de ilginizi diri tutmuş olursunuz.
Düşünme hızımız bilgi toplama hızımızdan (dinleme) daha fazla. Bu nedenle beyin boşluk bulduğunda başka şeylere yönelir. Genelde hayal kurar. Bu durum ister istemez derse olan dikkati ve ilgiyi koparacaktır. Öğrenci bunun farkına varır varmaz hemen yeniden bu ilgiyi ve dikkati sağlamaya çalışmalıdır.
Çok önemli bir konuda (örneğin depremle ilgili önemli bir açıklama yapılacağı söylense) konuşma yapılsa nasıl dikkat kesilirsiniz öyle değil mi? Acaba anlatılan konular sizin için çok mu önemsiz ki yeterli ilgiyi göstermiyorsunuz? Öğreneceğiniz bir konudan gelen soruyu doğru cevapladığınızda size bunun puan avantajı olarak döneceğinin hepiniz farkında olmalısınız.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Etkin Okuma

Etkili öğrenmenin gerçekleşebilmesi için etkili ve hızlı okuma tekrar yapma iç disiplin etkili dinleme bilinçli not alma ve hafızaya kalıcı şekilde yerleştirme çok önemlidir. Bunları sırasıyla irdeleyeceğiz. Acaba etkili ve hızlı okuma ne demek?
Bilgilerimizin yaklaşık % 80'ini okuma yoluyla (gözle) elde ederiz. O halde göz bilginin elde edilmesinde en etkili organ niteliği taşıyor. Fakat çoğu öğrencimiz bunun farkında değil. Okumaya başladığımız ilk yıllardan itibaren etkili ve hızlı okuma konusunda ne yazık ki gerekli olan alışkanlıklar bize kazandırılmamış. Bu nedenle hızlı okuyamıyor ve okuduğumuzu da anlayamıyoruz.
Bu konudaki genel yargılardan birisi konunun yavaş okunduğunda daha iyi öğrenildiğidir. Halbuki bu kanaat yanlıştır. Çünkü yavaş okuyan ağır ve sıçramalı okuduğu için sıkılır ve dikkati kolay dağılır. Ayrıca dikkat süresinin kısa olduğu (20 25 dakika) düşünülürse hızlı okuma sayesinde daha çok kelime okunduğundan zaman verimli kullanılmış olur. Çoğu öğrencinin ders çalışırken karşılaştığı temel sorunlardan birisi de zamanın yetmemesidir. Aynı şey sınav için de geçerlidir. Sınav süresi yavaş okumayı alışkanlık haline getiren öğrencilere yeterli olmamaktadır. Sınav süresinin bitmesiyle beraber bir kısım sorulara öğrenci hiç bakamama problemiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum hızlı okumanın önemini belirgin bir şekilde ortaya çıkarıyor. Hızlı okuyan okuduğunu daha iyi anladığı için dikkatini daha uzun süre yoğunlaştırabilir ve kendisi için önem taşıyan konulara dönmek için zamanı kalır.
Peki acaba yavaş okuma alışkanlığımızdan nasıl kurtulabiliriz? Okuma hızımızı yavaşlatan en önemli sorunlardan bir tanesi dudakları kıpırdatarak (sesli) okumaktır. Bu durum ister istemez okuma hızımızı konuşma hızımıza göre ayarlama zorunluluğu doğurur. Bu alışkanlığımızdan kurtulabilmenin çeşitli yolları vardır. Bir metni okurken sakız çiğneyerek okuma veya çerez yiyerek okuma bu olumsuzluğu ortadan kaldırır. Zaten belli bir süre sonra ağız kıpırdatmadan okuma alışkanlık haline geleceğinden sakız çiğneme vb. yöntemleri deneme zorunluluğundan kurtulmuş oluruz.
Bunun haricinde okuma hızını artıracak en kolay ve pratik yol göze bir kalem vasıtasıyla yardımcı olmaktır. Kalemin satır üzerindeki hızlı hareketi gözün hareketini de hızlandıracağından okuma hızının artmasına neden olacaktır. Bu sayede dakikada 100 - 150 kelime okuyabilen göz 500 - 1000 kelime seviyesine ulaşabilir.
Bütün bunlar yapılırken göz egzersizleriyle göz kasları güçlendirilmelidir. Bunun için satırlardaki kelimeleri ikişerli veya üçerli guruplayarak daire içine alabilirsiniz. Bu sayede gözünüz tek bir kelimeye değil kelime grubuna odaklanmış olur. Eğer sık sık okuduklarınıza geri dönüşler yapıyorsanız bundan kurtulmak için okuduğunuz satırları beyaz bir sayfayla kapatabilirsiniz. Ayrıca satırın en alt sağ en üst sol en alt sol - en üst sağ kelimelerine hızlı şekilde gözlerinizi yönlendirerek göz kaslarınızın güçlenmesini sağlayabilirsiniz. Uzak hedeflerden yakın hedeflere yakın hedeflerden uzak hedeflere bakarak göz egzersizi yapabilirsiniz. Bütün bu egzersizleri uyguladığınızda zannediyorum okuma hızınız belirgin bir şekilde artacaktır. Ve böylece sınavdaki soruları yetiştirememe ve okuduğunuz paragrafları anlayamama problemi ortadan kalkacaktır.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Hafıza

Öğrencilerin karşılaştığı temel problemlerden birisi bu kadar bilgiyi hafızasına nasıl yerleştireceğidir. Çünkü sözel derslerde isimler savaşlar kavramlar; sayısal derslerde formüller şemalar çok olduğundan öğrenci bu bilgilerden ürkmektedir. Halbuki hafızaya yerleştirmede belli teknikleri uygulayan öğrenciler böyle bir sıkıntıyla karşılaşmazlar. Acaba bu teknikler nelerdir?
Bir konuyu okurken veya dinlerken resimli düşünmeye gayret edin. Örneğin tarih dersinde anlatılan savaşları gözünüzde canlandırmaya çalışın. Bunu sağlamaya yönelik olarak son zamanlarda derslerde görsel malzemelere ağırlık verilmiştir. Haritalar resimler karikatürler şemalar daha yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu tür kitaplar görsel öğrenme hafızaya yerleştirme ve bilgilerin kalıcılığını sağlama açısından tercih edilmelidir.
Öğrenme sırasında ne kadar çok kanal kullanılırsa (göz kulak dokunma vb.) konu o kadar kolay ve kalıcı öğrenilmiş olur. Bu tür yolla elde edilen bilgiler uzun süre hafızada kalır. Bunun yanında öğrenmek istediğiniz veya kolaylıkla hafızanıza yerleştiremediğiniz kavramları küçük kartlara yazarak otobüslerde boş kaldığınız zamanlarda tekrar ederek öğrenebilirsiniz. Evde devamlı karşılaştığınız nesnelere (özellikle gençler açısından ayna gibi masamızın yanında oluşturduğumuz pano gibi) bu kartları yapıştırarak buradaki kavramları hafızamıza yerleştirmiş oluruz.
Hafızaya yerleştirmede dikkat edilecek bir diğer nokta daha önce öğrenilmiş olan konularla bağlantılı şekilde konuya anlamaya çalışmaktır. Çünkü beyin bilgileri kategorize eder. Kurulacak olan bağlantılar beynin işini rahatlatacaktır.
Akrostiş oluşturma da bilgileri hafızaya yerleştirmede önemli bir yoldur. Akrostişin ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Akrostiş kelimelerin başharflerinden oluşturulan ifadelerdir. En tanınmışı ASPAVA'dır (Allah saadet para aşk versin amin). Özellikle coğrafya ve tarih derslerinde akrostişlerden yararlanabilirsiniz. Örneğin Lale devrinde yapılan yenilikleri MİÇ (matbaa itfaiye çiçek aşısı) akrostişiyle hafızanıza yerleştirebilirsiniz. Biraz meşakkatli bir iştir ancak hafızada kalma süresi fazladır. Aynı şeyi sayısal derslerde formül ezberleme de de kullanabilirsiniz.
En önemli problemlerden birisi yabancı kelimelerin hafızaya yerleştirilmesidir. Burada uygulanacak yöntem çeşitli benzeşimler kurmaktır. Benzetilenler çağrışımı kolaylaştırıcı rol oynayacaktır.
Konuların hafızada kalmasını sağlayan temel unsurlardan birisi yapılan tekrarlardır. Özellikle gece uyumadan önce yapılan tekrarlar unutmayı büyük oranda engelliyor. Hatta bunu daha ileriye götürerek haftalık ve aylık tekrarları da aynı kategoride ele alabiliriz.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
İç Disiplin
Çoğumuzda bugünün işini yarına bırakma hastalığı var. Yarın yaparım yarın çalışırım yarın çözerim gibi. Ama bu yarınlar bir gün biter. Bir de bakarsınız sınav gelmiş çatmış. Herhalde bu durumda yarın kazanırım diyemezsiniz. Bu nedenle kendinizi kontrol etme disiplin altına alma mecburiyetindesiniz. Eğer siz kendinizi kontrol etmezseniz dışarıdan bir güç (otoriter bir baba veya anne) sizi kontrol altına almaya çalışır. Herhalde bu durum hoşunuza gitmez. Bu nedenle otokontrol çok önemlidir. Buna iç disiplin de deniyor. Acaba bu iç disiplin nasıl sağlanabilir?
İnsanoğlu yapı olarak kaytarmaya yan gelip yatmaya meyillidir. Ne yazık ki bu özellik insanların birçoğunda vardır. Başarılı olan insanlar işte bu özelliklerini törpülemiş olan insanlardır. Tembellik hastalığı da diyebileceğimiz ve bulaşıcı özellik de taşıyan bu rahatsızlığın önüne geçebilmek için neyi niçin yapmanız gerektiğini bilmeniz ve beyninizi buna göre şartlandırmanız gerekiyor. Niçin ders çalışmalıyım? Niçin sabretmeliyim? Kazandığımda beni ne gibi avantajlar bekliyor? Kazanamazsam ne olur? Aileme çevreme onun ötesinde milletime olan görevimi nasıl yerine getirebilirim? İşte bütün bu soruların cevabı niçin çalışmamız gerektiğini açık seçik ortaya koymakta. Bu cevaplar beynimizi ve irademizi kamçılayarak bizde bir çalışma isteği ve gücü oluşturur. İsterseniz bu tür soruların cevaplarını bir kağıda yazarak panonuza yerleştirebilirsiniz.
Bunun haricinde slogan türü sözler de iradenizi güçlendirecek ve sizi çalışma yönünde tahrik edecek niteliktedir. Aman yanlış sloganlar yazmayın (Çalışmak insanı yorar bu da sağlığa zararlıdır gibi).
Bütün bunların dışında kendinizi belli bir süre disiplinli çalışmaya zorlarsanız iradenizi ayakta tutabilirseniz bu durum sizde zamanla bir alışkanlık haline gelecektir. İster istemez içinizde çalışma arzusu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kötü bir örnek olacak ama sigara tiryakileri nasıl ki yemekten sonra veya bir başkasında gördükleri zaman sigara içme arzusu duyarlar aynen onun gibi sizde de ders çalışma alışkanlığı ortaya çıkacak. Hatta bu özelliği kazanan arkadaşlar sınavdan sonra normal hayata dönmekte biraz zorlanacaklar. Kendilerini boşlukta hissedeceklerdir.
İç disiplini (otokontrol irade gücü) sağlamanın önemli yollarından bir tanesi de kendiniz için uygun modelleri seçmenizdir. Bu nedenle hayatta başarılı olmuş insanların çalışma şeklini kendinize örnek alın.
Bir başka yol kendinizi bir yarış havasına sokma olmalı. Bunun için uygun arkadaşları kendinize grup olarak seçmelisiniz. Onlarla haftalık aylık ktipleri ben şu üniversitenin şuonu düzeylerinizi deneme sınavlarındaki net düzeylerinizi karşılaştırmalısınız. Özellikle de gıcık kaptığınız çalışkan bölümüne gireceğim veya şu puan seviyesine ulaşacağım diye tahrik edin. İster istemez siz bu kişiye rezil (!) olmamak ona gülme ve sizinle alay etme fırsatı vermemek için kendinizi ders çalışma açısından disiplinli bir konuma getirebilirsiniz. (Biraz tehlikeli bir yol ama denemeye değer).
Çoğu başarılı insanların arkasında onlara yol gösteren ve kılavuzluk yapan insanlar vardır. Bu kişiler yol göstermekle kalmamışlar aynı zamanda bir kontrol işlevini yerine getirmişlerdir. Siz de kendinize bir kılavuz seçin. Bazı kaliteli dersanelerde zaten bu uygulanmakta. Her okulun veya her sınıfın bir danışman öğretmeni var. Bu öğretmen öğrencilerini motive etmekle kalmıyor aynı zamanda ders çalışmasını günlük çözdüğü soru adedini kontrol ederek bir kontrol mekanizması oluşturuyor. Vakit kaybetmeden (eğer yoksa) kendinize bir kılavuz edinin. Bu okuldaki öğretmeniniz de olabilir. Haftalık çözdüğünüz soru adedini kaç saat ders çalıştığınızı bir çizelge hazırlayarak öğretmeninize verebilirsiniz.
Duyduğunuz zaman sizi güçlendirecek bir söz yaptığınızda sizi tetikleyecek bir hareket var mı? Eğer yoksa sizin dikkatinizi toplayacak ve sizde çalışma arzusu uyandıracak bir söz bulun veya bir hareket geliştirin. Bu tip hareketleri sporcuların çoğu kullanır. (Naim Süleymanoğlu 'nun halteri kaldırdıktan sonraki yumruk sallama hareketi gibi). Bu bir başardım sözü olabilir veya yumruk sıkma derin bir nefes alma olabilir. Ümitsizliğe düştüğünüzde oto kontrolü yitirdiğinizde veya dikkatiniz dağıldığında bu tip davranışlar sizi yeniden derleyip toparlayacaktır. (Bu hareketleri yaparken çevrenizde çok fazla insan olmamasına dikkat edin. Yoksa sizin hakkınızda insanlar garip şeyler düşünebilir).
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
İdeal Ders Çalışma


Acaba ideal ders çalışmanın yolu yöntemi nedir? Yapılan araştırmalar göstermiştir ki öğrenmeye zihinsel hazırlık yapıldığında öğrenme daha verimli olmaktadır. Peki nasıl zihinsel hazırlık yapacağız? İlk olarak çalışacağımız konuyu ve onun yan başlıklarını belirlememiz gerekiyor. Konu için gerekli olan çalışma süresini belirleyip ona göre kendimizi ayarlamalıyız. Bunları yapabilmek için bir ön okuma gerçekleştirip zihni konuya hazır hale getirmek önemlidir. Böylece konu bütün olarak gözden geçirilmiş olur. Bu okuma sırasında konunun temel kavramları ilginç ve önemli yönleri belirlenmelidir.
Daha sonra konunun tam olarak anlaşılması için derin okuma safhasına geçmek öğrenmeyi kalıcı hale getirir. Bu okumada konunun parçaları üzerinde yoğunlaşarak ayrıntılara dikkat edilmesi gerekir. Yoğun okuma sırasında konunun önemli kısımları kavramları size ait olan kodlama yöntemiyle kodlanmalı (önemli kavramların yanına yıldız konulabilir satırların altı çizilebilir vb.) konu okunurken anlaşılmayan veya bilinmeyen kavramlar bir yere not edilip bu kavramların anlamları ayrıntılı bir şekilde öğrenilmelidir. Ayrıca bu aşamada soru sorulabilecek kısımlar belirlenip soru haline getirilebilir. Böylece konunun tamamından bir soru listesi hazırlanmış olur.
Üçüncü safhada ise son okuma (tekrar) yapılarak özet çıkarma yoluna gidilmelidir. Bu şekilde okuduğunuz konuyu kendi cümlelerinizle kendinize maletmiş olursunuz. Kendinize ait örneklerle konuyu zenginleştirmeniz gerekir. Bu konuyu size daha sıcak gösterecektir.
Bunların dışında bir öğretmen gibi konuyu sesli bir şekilde anlatın. Ufak kardeşleriniz varsa bu yöntemi onlara uygulayabilirsiniz. Eğer yoksa odadaki her hangi bir nesneyi (koltuk gibi) kendinize muhatap alabilirsiniz (Bunu yaparken çevrede insan olmamasına dikkat edin. Yoksa insanlar sizin akıl sağlığınız açısından iyi şeyler düşünmeyebilirler!). Bu sayede konu ile bütünleşmiş olursunuz.
Son safhada yapılması gereken şey ise örnek sorularla öğrenme derecenizi belirlemeniz. Bunun için dergideki verilen kitaplardaki soruları çözmeniz gerekiyor. Özellikle çalıştığınız konu hakkında geçmiş senelerde sınavlarda gelen soruları mutlaka çözün. Yanlışlarınızı analiz ederek nerede hangi hatalara düştüğünüzü belirleyin. Eğer bunu yapmazsanız benzer sorularda aynı yanlışlara düşme olasılığınız olacaktır.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Not Tutma


Not tutmanın faydası derse olan ilgiyi artırmasıdır. Böylece dinlerken dikkatin uzun süre diri kalması sağlanmış olur. Alınan notlar yazanın kaleminden çıktığı için bilgi yazanın malı haline gelmiştir. Bu notlar tekrar edilerek yabancılık çekilmeyeceğinden bir başka deyişle sizin ürününüz olacağından daha kalıcı olacaktır. Unutmayın ki beyniniz size ait olan kavramlara cümlelere aşinadır.
Not tutarken kağıt konusunda cömert davranın. Ufak kağıtlara mikroskop yardımıyla okunacak yazılarla not almayın. Bu durum hem ders çalışma arzunuzu yok eder (estetik açıdan) hem de göz sağlığınız açısından sizin için zararlı olur. Ayrıca not tutarken kağıdın alt üst ve yanlarında boşluk bırakınız. Bunun ne faydası olacak derseniz not alırken sizin aklınıza gelen örnekleri cümleleri soruları buralara yazabilirsiniz. Bütün bunların yanında renkli kağıtlardan renkli kalemlerden yararlanırsanız çalıştığınız dersten zevk alabilirsiniz. Kısaca ders çalışmayı bir zevk haline getirebilirsiniz.
Yazdığınız notların belli soruları yanıtlar nitelikte olması oldukça önemlidir. Böylece alınan notlar fonksiyonel olma özelliği taşır. "Kim" "nerede" "ne zaman" "nasıl" "niçin" "ne" gibi sorulara yanıt verecek şekilde olmalıdır alınan notlar.
Kendiniz için kısaltmalar yapın. Bu uygulama zaman kaybını engelleyecek ve hızlı bir şekilde not tutmanızı sağlayacaktır. Kendinize ait şifrelemelere başvurun. Belli kelimeleri anlayacağınız şekilde kısaltarak yazın ("örneğin" yerine "ör." "bununla birlikte" yerine "+" "aynı anlamda" yerine "=" gibi). Ayrıca önemli olan kavramların can alıcı noktaların altını çizebilir ya da bunların yanına yıldız gibi çeşitli işaretler koyabilirsiniz. Yazı karakterini farklılaştırarak da (italik yazma ya da büyük harfleri kullanma gibi) dikkati bu cümleler ve kavramlar üzerinde yoğunlaştırabilirsiniz.
Not tutarken karşılaştığınız ve anlamını bilmediğiniz kavramların ne olduğunu öğrenip o kelimeleri sık sık kullanarak hafızanıza yerleştirmeye gayret ediniz. Unutmayın ki her dersin kendine özgü terimleri vardır. Bunları bilmeyen bir öğrencinin konuyu tam olarak kavraması mümkün değildir.
Son olarak derste tuttuğunuz notları evde temize geçirin. Böylece bir defa dinleyip iki defa not aldığınız bilgiler kalıcı olacaktır. Konunun ana başlıklarını yan başlıklarını belirleyip düzgün bir kodlama yapınız (Ana başlıkları büyük harfle yan başlıkları rakamlarla gösterebilirsiniz). Böylece zihninizde konunun şablonu belirmiş olur. Konu karmaşası zihinsel dağınıklık ortadan kalkar. Konunun en sonuna şematik bir şablon çıkarmanız konuyu bütün olarak görmenizi ve kolay anlamanızı sağlayacaktır.
Not tutmayan ve bundan hoşlanmayan öğrencilere bir atasözüyle cevap vermiş olayım. "Alim unutur kalem unutmaz."
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Teknik Direktör
Bildiğiniz üzere futbol bir takım oyunudur. Takım oyunundan kastım başarıya ulaşmak için on bir kişinin yeterli olmadığı. Bu işin teknik direktörlük antrenörlük yöneticilik gibi çok farklı yönlerinin bulunduğu. Bir futbol takımında futbolcuları maça hazırlayan ve onlara gerekli taktikleri veren kişi teknik direktördür. Teknik direktör futbolcuların yeteneklerini hangi mevkide daha başarılı olabileceklerini oyuncuların ne tür eksikliklerinin olduğunu ne gibi antremanlarla bu eksikliklerin giderilebileceğini hangi futbolcuya nasıl bir antreman takviminin uygulanması gerektiğini ve futbolcuları maça konsantre etmenin yollarını belirler ve bunların uygulanmasını sağlar. Tahmin ettiğiniz gibi oldukça zor bir iş.
Futbolu yakından takip ediyorsanız başarılı futbolcuların arkasında işi bilen kaliteli teknik adamların olduğunu görürsünüz. Çünkü futbolcuya uygun hedefler belirlemiş ve gerekli olan çalışma takvimini oluşturmuş onun motivasyonunu en üst düzeye çıkartabilmiştir.
Öğrenci bir hamurdur ve ona en uygun şekli verecek olan da onu yakından tanıyan öğretmenidir. O nedenle her bir öğrencinin kendisini çok iyi tanıyan bir nevi teknik direktörlük yapabilecek öğretmen bulmasında büyük fayda var. Sizin için en uygun hedefleri belirlemede çalışma alışkanlığınıza ve kapasitenize uygun ders programı hazırlamada böyle bir öğretmenin çok önemli yardımları olacaktır.
Kaliteli dershanelerde böyle bir olanak öğrencilere sağlanıyor. Elinizden geldiğince bu öğretmenlerinizle yakın diyaloga geçmeye çalışın. Eğer dershaneye gitme durumunuz söz konusu değilse okuldaki öğretmenlerinizden istifade edebilirsiniz. Bu imkanların hiçbirine sahip değilseniz yakın çevrenizde olup da üniversitede okuyan veya üniversiteden mezun olanlardan (bu çarktan geçenlerden) yardım alabilirsiniz.
Çokça sorulan sorulardan birisidir çalışma programının nasıl olması gerektiği. Şunu hiçbir zaman unutmayın ki öğrencilerin çalışma alışkanlıkları çalışma kapasiteleri anlama ve algılama düzeyleri çalışma ortamları birbirinden farklıdır. Bu nedenle kişiye özel (spesifik) çalışma programlarının başarıyı daha çok artıracağına şüphe yok. Bu konuda öğretmenlerinizden yararlanmanız gerekiyor. Ama yine de planlamanın genel hatlarından bahsedeceğim.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Planlama
Planlama hayatın her safhasında gerekli ve önemli olan bir kavram. Hedef tespitinin ardından o hedefe ulaşmak için uygun bir planlama yapma başarının temel koşularından birisi. Peki planlama nasıl yapılmalı hazırlanacak olan yol haritası herkes için aynı mı?
İlk olarak şunu belirtmem gerekiyor; yapılacak planın ana hatları aşağı yukarı herkes için aynıdır. Farklılıklar kişisel özelliklere göre ortaya çıkmaktadır. Örneğin birisi için günde üç saat çalışma yeterli olabilirken diğer bir öğrenci için bu rakam beş-altı saati bulabilmektedir. Bir öğrencinin matematik çalışması gerekirken diğer bir öğrencinin fen derslerine ağırlık vermesi şart olabilir. Peki bu kadar farklılık niye? Öğrencilerin zeka potansiyeli bilgi birikimi çalışma alışkanlıkları çalışma koşulları vb faktörler bu farklılığı oluşturuyor. O nedenle herkes için % 100 genel geçer olabilecek bir ders çalışma planından söz etmek yanlış olacaktır.
Şimdi gelelim planlamanın genel hatlarının nasıl olacağına. İlk olarak planlamanın hangi periyotları içermesi gerektiğinden bahsedeyim. Planlamanın periyotlarını saatlik günlük haftalık ve aylık olarak düzenleyebiliriz. Bunun yanında kişinin durumuna göre iki ya da üç ayda bir olmak üzere bir başka periyot dilimi de belirlenebilir.
Saatlik periyodu değerlendirirken dikkat edilmesi gereken nokta çalışma süresinin bir saat içinde ne kadar olacağı dinlenmeye ne kadar süre ayrılacağıdır. Yapılan araştırmalar -her ne kadar kişilerin konsantrasyon eşikleri % 100 birbirini tutmasa da bir öğrencinin eğer çalıştığı ortamda fiziksel ve ruhsal durumunda bir anormallik yoksa 20 ila 40 dakika arasında dikkatini bir konu üzerinde yoğunlaştırabildiğini ortaya koymuştur. Bu rakam kişinin derse olan ilgisine dersin zorluk ya da kolaylık düzeyine vb unsurlara göre az da olsa farklılık gösterebilmektedir. Bu araştırmaları göz önünde tutarak ideal bir çalışma süresinin 40-45 dakikanın altına inmemesinde fayda olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar araştırmalar 40 dakikayı üst limit olarak ortaya koysa da kısa aralıklarla yapılan molalar dikkatin sık sık dağılmasına sebebiyet verecek bu durum da konsantrasyonun bozulmasına zemin hazırlayacaktır. O nedenle 40 ya da 45 dakika ders çalıştıktan sonra 5 dakika çalışılan konunun tekrarına 10 ya da 15 dakikayı dinlenmeye ayırmak doğru bir yol olacaktır. Tekrar yapmaktan amaç unutmayı asgari düzeye indirmektir.
Peki bu rakamlar herkes ya da her ders için genel geçer mi? Genel geçer demek çok keskin bir ifade olur. Öğrencinin konu çalışmasına ya da soru çözmesine göre bu rakamlar değişiklik gösterebilir.
Günlük planlamada dikkat edilecek temel nokta kaç saat çalışılacağı ve bu çalışmanın hangi saatlerde ola-cağı konusu. Günde kaç saat ders çalışılacağı konusu öğrencinin durumuna göre farklılık gösterir. Ancak çalışmanın esası değişik branşların aynı gün içinde çalışılmasına dayanmalıdır; çünkü insan beyni aynı tür konular üzerinde uzun süre yoğunlaşmak istemez. Benzer dersler aynı gün içerisine yığılırsa beyin bundan yorulur. Örneğin sayısaldan sınava hazırlanan bir öğrencinin günde dört saat ders çalıştığını varsayarsak bu dört saatin tamamını sayısal derslere ayırması beyni monotonluğa itecektir. O nedenle yapılması gereken sayısal derslerin arasında sözel branştan bir dersin de çalışılmasıdır. Günlük çalışmalarda dikkat edilmesi gereken temel noktalardan birisi de uyumadan önce yapılan son etüdün o gün çalışılanların genel tekrarına ayrılmasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi tekrar unutma oranını azaltacaktır. Özellikle uyumadan önce yapılan tekrarlar beyin uyku sırasında dış uyarıcılara kapalı olduğundan unutma oranını düşürecektir. Son senelerde yapılan araştırmalar sonucunda uyku sırasında beynin bilgileri yeniden düzenlediği ortaya çıkmıştır.
Uyumadan önce bir sonraki gün nelerin çalışılacağını hangi kaynaklardan yararlanılacağını kısaca ertesi günün planını kafada yeniden hazırladıktan sonra uykuya dalmak faydalı olacaktır. Çünkü beyin sürpriz yaşamak istemez.
Acaba insan zihni hangi saat dilimlerinde verimli öğrenmeye daha elverişlidir? Araştırmalar uyanıklık veren hormonların yoğun olarak sabah saatlerinde salgılandığını ortaya koymuştur. Özellikle sabah saat 8 ile 11 arasında bu hormonlardan biri olan “kortizol” miktarında artış görülmektedir. Buradan çıkarılacak sonuç; günlük çalışma programında çalışma yoğunluğunun ya da daha fazla zihinsel efor gerektiren derslerin bu zaman dilimlerinde çalışılmasının daha uygun olacağıdır. Bunun dışında verimli öğrenmenin olabileceği başka bir saat dilimi yok mu diye aklınıza bir soru gelmiş olabilir. Tabi ki var... Öğleden sonra 4-6 aralığı da zihinsel aktivitenin yüksek olduğu dilim. Bu iki zaman dilimine denk gelecek biçimde çalışma programında düzenleme yapmak çalışmayı verimli kılar.
Peki beynin algılama ve düşünme gücünün zayıfladığı zaman dilimleri hangileridir? Uzmanlar öğle vakitlerinde bedenin dinlenme ağırlıklı hormonların etkisi altına girdiğini bu nedenle bu saatlerin uyku ya da dinlenme vakti olarak ayrılması gerektiğini ifade ediyorlar. Bunun dışında gece saat 10 -11 aralığında vücudun uykuya hazır bir yapı aldığını söyleyebiliriz. Verdiğim bu rakamlar genel-geçer rakamlar. Tabi kişi senelerden beri farklı çalışma alışkanlıkları kazanmış ve onu devam ettiriyor olabilir. Örneğin gece daha rahat çalışıyor olabilir ya da çalıştığı mekan o saatlerde her açıdan ideal bir mekan haline gelebilir (Küçük kardeşi olanlar için gece çalışma olanağı daha fazladır). Bu tip öğrenciler çalışma programını kendi koşulları içerisinde düzenleyebilirler.
Şimdi gelelim haftalık ve aylık çalışma programı yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusuna. Haftalık çalışma programı yapılırken her öğrenci kendi pozisyonuna alışkanlıklarına göre çalışma saatlerini belirlemelidir. Örneğin çalışma alışkanlığı olmayan bir öğrencinin sene başında ütopik bir anlayışla günlük 6-7 saatlik bir çalışma programı oluşturması son derece yanlıştır. Çünkü öğrenci bu programı birkaç gün uygulasa bile belli bir süre sonra teklemeler aksaklıklar başlayacaktır. Bu olayı peş peşe birkaç defa yaşayan bir öğrenci zamanla "başaramayacağım" duygusuna kapılarak kendine olan özgüvenini kaybeder. Ondan sonra dikiş tutturması oldukça zor olur öğrencinin.
Haftalık ders çalışma programı hazırlarken dikkat edilmesi gereken bir başka nokta çalışma programında derslere ne kadar ağırlık verileceğidir. Burada öğrencinin alan durumuna kazanmak istediği bölüme branşlardaki bilgi seviyesine göre bu ağırlık değişiklik gösterebilir. O nedenle daha önce de belirttiğim gibi çalışma programı kişiye özel hazırlanmak zorundadır. Bütün bunlara rağmen genel bazı tavsiyelerde bulunmakta bir sakınca yok. Sayısal puan türüyle sınava girip bu alandan bir bölümü tercih etmek isteyen adayların programında ağırlıklı olarak matematik ve fen derslerine; eşit ağırlıktan girecek ya da bu alandan bir bölümü tercih edecek olanların Türkçe ve matematik derslerine; sözel alandan sınava girecek olan adayların sosyal ve Türkçe derslerine; yabancı dilden bir bölüme yerleşmek isteyen adayların ise gireceği yabancı dil Türkçe ve sosyal bilimlere daha fazla zaman ayırması gerekir. Bu her ne kadar dersin konu çokluğuna öğrencinin kişisel durumuna göre değişse de kendi alanında fazla puan getirecek derslere toplam çalışma süresinin yaklaşık 3'te 2'sini ayırmasında öğrenci adına fayda vardır. Belli derslere yoğunluk verip diğer dersleri çok sonra çalışma amacı güden bir öğrenci zamanla çalışmadığı derslerden soğuyacaktır. Mantıklı olan ÖSS'de soru gelen bütün derslere soru gelme durumuna göre programda yer vermektir.
Haftalık program hazırlarken tekrar yapmak için belli bir zaman dilimini ayırmak da önemlidir. Haftada yarım ya da bir gün tekrarlara ayrılmalıdır. Bu tekrarlar özellikle pratiğe dönük olarak yani soru çözümüyle yapılmalıdır. Haftalık program uygulanma durumuna göre yeniden gözden geçirilmeli bazı aksaklıklar varsa değişikliğe gidilmelidir. Yani problem yaşanıyorsa program realize edilmelidir.
Her ay mutlaka bir deneme çözerek öğrenci çalışma programının verimliliğini ölçmelidir. Program düzenlerken aylık olarak birkaç günü o ay çalışılan konuların genel tekrarına ayırmakta yarar vardır. Çünkü öğrendiğiniz bilgiler uzun bir zaman diliminde size lazım olacağından unutmayı en alt düzeye indirmek zorunluluğu söz konusu. Aylık tekrarların dışında 2-3 ayda bir öğrenilen bütün konuların yeniden gözden geçirilmesi bilgilerin hafızada tazelenmesini sağlayacaktır.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Çalışma Ortamı

İnsanoğlunun hayatının önemli unsurlarından birisidir yaşadığı mekan. Bu mekanlar kimi zaman mutlu anlarımızı kimi zaman da üzüntülerimizi sıkıntılarımızı bizimle paylaşır. Yaptığımız işle büyük bir ilişkisi vardır fiziksel çevrenin. İşe uygun olarak düzenlenmiş olan ortam çalışma verimini büyük oranda artırır. Hatta batıda sadece bu işe yönelik ergonomi mühendisliği diye adlandırılan meslek de vardır.
Başarısız öğrencilerle konuştuğumuzda karşımıza çıkan önemli sorunlardan birisinin uygun çalışma ortamının bulunmaması durumu olduğunu görüyoruz. Kiminin uygun bir odası var ancak yanlış düzenlenmiş; kiminin ise ne yazık ki böyle bir imkanı hiç yok. Acaba ders çalışma ortamı nasıl olmalı?
İlk önce odada bulunmaması gereken unsurlardan bahsedelim. Ne yazık ki günümüzde gençlerin dört temel bağımlılığı var (teknolojik bağımlılıktan söz ediyorum). Bunlar: Televizyon bilgisayar müzik seti ve telefon. Eğer şu an bu makinelere bağımlı olarak hayatınızı sürdürüyorsanız ve bu saydığım makineler çalışma temponuzu olumsuz etkiliyorsa hiç vakit kaybetmeden odanızdaki bu araç-gereçleri yok edin! Çalışacağınız ortamda bu makinelerin size sağlayacağı çok fayda yok (Tabi ki çeşitli ders CD’lerinden yararlanarak ders çalışanlar hariç). Boş zamanlarınızı değerlendirme amaçlı olarak bu teknoloji harikalarından yararlanabilirsiniz. Ama dediğim gibi çalışmanızı engelliyorsa mümkünse odanızdan hatta evinizden uzak tutun. Sınavdan sonra yeniden haşir-neşir olabilirsiniz.
Gelelim müzikle ders çalışma alışkanlığı olanlara. Araştırmalar göstermiştir ki insan beyni bilinç düzeyinde birçok uyarıcıyı birlikte algılayamaz. Dolayısıyla müzik dinlerken ders çalışabildiğini zanneden arkadaşlar aslında sadece müzik dinliyorlar ancak farkında değiller ya da algılama düzeyleri ve zeka seviyeleri bilinen türden değil (!). Müzik dinlemeyin demiyorum ama ders çalışırken en azından bu yanlışa düşmeyin.
Zaman hırsızlarından olan ve devamlı kendisiyle ilgilenilmesini bekleyen küçük yumurcakları da unutmamak gerekiyor. Küçük kardeşi olanların ebeveynlerine çok iş düşüyor. Bu bızdıkların size bulaşmamalarını (!) sağlamak zorundalar. Onları vereceğiniz rüşvetlerle (çikolata gibi) kısa süreli de olsa bertaraf edebilirsiniz ancak bu da zamanla onların size karşı kullanabilecekleri bir koz (!) haline dönüşebilir. O nedenle dikkatli olmak durumundasınız.
Eğer imkanınız varsa kendinize ait bir çalışma odanız olsun. Bu oda gürültüden uzak doğrudan güneş ışığı alabilecek bir konumda olmalı. Kesinlikle ayak üzerinde olan gelen-gidenin uğradığı bir transit oda (!) bu iş için uygun değil. Peki özel odası olmayan öğrenciler ne yapacak? Bu arkadaşlar kendileri için uygun bir çalışma köşesi oluşturmalılar.
Çalışacağınız masa cam kenarında olmamalı. Çünkü böyle bir durumda sesle görüntüyle ısı ve ışıkla doğrudan muhatap olacağınızdan hem bedensel hem de zihinsel olarak kendinizi rahat hissedemezsiniz. Cam kenarını mekan olarak tutan öğrenciler oturdukları caddenin veya mahallenin çok gezenleri muhtelif sebze ve meyve fiyatları o caddedeki insanların sahip oldukları araba markaları üzerinde yeterli seviyede bilgi edineceklerdir (!) ancak ne yazık ki sınavda bu tür özel sorular karşılarına çıkmayacak. O nedenle çalışma masasının cam kenarında olmamasına dikkat edin.
Gelelim ışık durumuna. Bilirsiniz ki televizyonlarda önemli bir görevi yerine getirenler de ışıkçılardır. Onlar çekimin en güzel şekilde ekranlara ulaşması için stüdyodaki spotların ne şekilde yerleştirileceği konusunda yoğun çaba harcarlar. Sizin de bir ışıkçı gibi çalışma odanızın ışık düzenini ayarlamanız gerekiyor. Işık kaynağının yeri üzerinde çok fazla oynama şansınız olmadığı için (Sabit ışık kaynaklarını göz önüne aldığımızda) genellikle taşınabilir nitelikte olan masanın yerinde değişiklik yaparak bu problemi halledebilirsiniz. Odanızdaki ışık kaynağı (ampul floresan vb.) kesinlikle gözlerinizi yormayacak dikkatinizi dağıtmayacak bir güçte olmalı. Işığın gözünüze doğrudan gelmemesine ve gölgenizin çalışma masanızın üzerine düşmemesine özen gösterin. Unutmayın ki gözleriniz hayatınızın bundan sonraki dönemlerinde de sizin için gerekli. Göz bozukluğu olan öğrenciler beni daha iyi anlayacaklardır. (Her ne kadar günümüzde gözlük bir karizma aksesuarı olarak kullanılsa da...)
Odanızın ısı durumu verimli ders çalışmaya müsait olmalı. Esneme katsayınızı artıran veya titreme periyodunuzu hızlandıran oda sıcaklığı dikkatinizi bedensel problemlerinize yönlendireceğinden çalışacağınız konu üzerinde yoğunlaşmanız imkansız hale gelir. Çalışma masanızı sıcaklıktan doğrudan etkilenebileceğiniz yerlere (kaloriferin sobanın yanı vb.) koymayın. Bu konuda bir diğer tavsiyem de odayı ısıtmak için katalitik türü ısıtıcılara rağbet etmemeniz. Çünkü bu tür ısıtıcılar odadaki oksijeni kullandıkları için beynin verimli çalışmasını engeller. Beynin en temel gıdasının oksijen olduğunu düşünürseniz bunun ne kadar doğru olduğunu daha kolay algılarsınız.
Ders çalışırken kullanacağınız materyaller (kitaplar testler kalem-kağıt su vb.) yanı başınızda bulunmalı. Çalışmaya başladıktan sonra diğer odaları dolaşarak bu malzemeleri toplamaya başlarsanız hem zaman kaybı olur hem de çalışma ciddiyeti bozulur. O nedenle eğer mümkünse masanızın yanında bir kütüphanenizin olmasında büyük fayda var.
Bir de oturacağınız sandalyelerin ne şekilde olacağı konusu var. Masanın boyuna uygun sizi bedenen yormayacak (Çünkü ÖSS’ye hazırlanırken hayatınızın yaklaşık %20'si bu nesnenin üzerinde oturarak geçecek) nitelikte sandalyeleri tercih ediniz. Bazı uyanık öğrenciler rahatına çok düşkün olduğundan koltuk türü uyumaya da elverişli (çok fonksiyonlu!!!) malzemelere yönelebilirler. Bu öğrencileri uyarmış olayım.
Bazı öğrenciler odalarını görsel malzemelerle zenginleştiriyor. Muhtelif boyda ve ebatta posterler ve afişlerle duvarlarını süslüyor. Buralara ulaşmak istediği hedeflediği sevdiği kişi veya nesnelerin resimlerini asıyor. Bu öğrencilere söyleyeceğim şey bu sene ki hedeflerine uygun afişlerle odalarını süslemeleri. Örneğin kazanmak istenilen üniversitenin fotoğrafları bunun için çok ideal (tabii ki ders çalışırken hayallere dalmanıza sebep olacaksa bu tür afişlerden de uzak durmanızda fayda var). Elinizden geldiğince odanızı sade tutmaya çalışın. Ne kadar çok uyarıcı olursa dikkatinizin dağılma riski o kadar yüksek olacaktır.
Burada yazılanlar belki çok ayrıntı olarak gelmiş olabilir. Ancak zaten bu işin iskeleti belli. Çalışmak çalışmak çalışmak. Farkında olmadığımız birçok ayrıntı hayatımızda önemli değişikliklere zemin hazırlayabilir. Zaten çoğu öğrenci başarılı olmak için gerekli olan ana unsurları yerine getiriyor. Fark ayrıntılarda karşımıza çıkmakta.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Pozitif Düşünme

Çoğu öğrenci yeterince ders çalıştığını ancak yine de başarılı olamadığını söyler. Peki bu başarısızlığın nedeni ne? Acaba çalışmak için gerekli olan zamanı ayırmamıza rağmen hala neden istediğimizi elde edemiyoruz? Çalıştığımız konuyu anlayabilmek için neler yapabiliriz? Başarılı olan diğer insanlardan farkımız ne?
İnsanların birçoğu yapmak istediği iş için gerekli olan ilk adımları atmadan zihnen yenilgiye hazır bir psikoloji taşıyor. Yenilgiye hazır bir insanın başarısı mucizelere kalmıştır. Fransız kahramanı Jean Dark'ın güzel bir sözü var "Bütün savaşlar ilk önce insanın zihninde kazanılır." Beyninde başaracağına inanmayan insanlar zaten uygulamada da gerekli olan enerjiyi kendinde bulamayacaklardır. Size Roger Bannister'in hikayesini anlatmak istiyorum. Roger Bannister bir atlet. Yüzlerce yıl olimpiyatlar düzenlenmiş yarışmalar yapılmış ancak hiçbir zaman bir mil dört dakikanın altında koşulamamış. İnsanların kafasında bir milin dört dakikanın altında koşulması mümkün değil yargısı (engeli) güçlenmeye başlamış. Ta ki 1954 yılına gelinceye kadar. 1954'de kahramanımız Roger Bannister bir mili dört dakikanın altında koşarak zihinlerde bir beton gibi engel oluşturan bu düşünceyi paramparça etmiş. Peki her şey bununla bitmiş mi? Kesinlikle hayır. O yıl içerisinde enteresan bir iş daha olmuş... Tam 37 kişi Roger Bannister'den sonra dört dakikanın altına inmiş. Ne oldu da bu insanlar yüzlerce yıl başarılamayan işin üstesinden geldiler. Yeni bir ayakkabımı icat edildi yoksa hızlarını artıran bir motor mu bulundu? Yoksa bir kişinin imkansız denilen bir olayı başarması diğer insanların pozitif düşünmesine mi neden oldu?
Bir işi başarmanın en önemli motoru insan beynidir zihnidir. Eğer beyninizdeki engelleri orta-dan kaldırabilirseniz başaramayacağınız hiçbir iş yoktur. Örneğin bir sözel öğrencisi matematik dersinin başına oturduğunda kafasında “Ben bu dersi anlayamam başaramam” düşüncesini taşıyorsa kendisi için en büyük engeli oluşturuyor demektir.
Hayatta başarıyı yakalayabilmiş ya da yakalayacak olanlar her zaman pozitif düşünceyi taşımış olan insanlar arasından çıkmıştır ve çıkacaktır. Her olumsuzluğu ve yanlışlığı hedefe atılan bir adım olarak gören Edison bu olumlu düşüncesinin karşılığını fazlasıyla almıştır. O nedenle şimdiden kafanızda ki bu tip olumsuz düşünceleri öldürün. Hem de bir daha dirilmeyecek şekilde.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Hedefe Varma

Bir işi başarmanın temel unsurlarından birisi de sabırdır. Öne çıkan bütün engelleri yok etme veya aşma düşüncesini taşıyarak sabırlı olmak başarının olmazsa olmaz koşullarındandır. Birçok öğrenci sene başında çok istekli bir şekilde masasının başına geçer ancak aradan belli bir süre geçtikten sonra bu özelliğini kaybetmeye başlar. Acaba bunun nedenleri nelerdir ve bu olumsuz davranış nasıl yok edilebilir?
İnsanoğlunun yapısında emeğinin karşılığını hemen elde etme düşüncesi vardır. Dolayısıyla ulaşmak istenilen hedef ne kadar kısa vadeli olursa sonuca ulaşma olasılığı o kadar kolay olacaktır. Bunu şu örnekle açıklayabiliriz: Yüz metre koşularında hedefe ulaşamayan atlet yok gibidir (sakatlıklar dışında) ancak maraton koşuları için aynı yargıda bulunmak yanlış olur. Çünkü hedefin uzak olması yarışmacılarda gerekli olan en önemli unsurun yani sabrın gücünü azaltmaktadır.
Uzun vadeli planların gerçekleşmesini sağlamak için o hedefe ulaştırıcı adımları teker teker hedef haline getirmek gerekir. Nasıl mı? Siz yaklaşık 10 ay uzaktaki bir hedefe ulaşmak için yola çıktınız. Ulaşmak için sabır gerektiren bir hedef denilebilir. Hedefin uzak olması ders çalışma isteğinizi her za-man için kamçılamayabilir. O nedenle kendinize daha kısa vadede sonucunu alabileceğiniz hedefler tespit etmelisiniz. Örneğin aylık ulaşmak istediğiniz belli bir soru miktarı belirleyebilirsiniz. Hangi dersten ne kadar soru çözeceğinizi hangi konuya geleceğinizi bir plan dahilinde belirlerseniz çalışma isteğiniz daha diri kalacaktır. Bu hedefleri haftalık ve günlük olarak tespit ederseniz akıllıca davranmış olursunuz. Attığınız bu küçük adımlar (küçük hedefler) sizi büyük hedefe ulaştırıcı bir fonksiyonu yerine getireceklerdir.
Öğrenciyi hedeften kopartan ve uzaklaştıran bir başka faktör de hedefin öğrenciyi yeterince motive etmekten aciz kalmasıdır. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan bir öğrencinin hedefini yeniden gözden geçirmesinde fayda var. Çünkü hedefe ulaştırıcı gücü enerjiyi hedefin büyüklüğü ve hedefin öğrencide meydana getireceği motivasyon sağlamaktadır. Eğer hedef tek başına bunu sağlayamazsa yardımcı motive unsurlara başvurmak gerekir. Örneğin bu bir ödül olabilir. Bu noktada ailelerinizin tavrı belirleyici bir faktör olarak sizi hedefe bağlayıcı bir rol oynayabilir.
Ulaşamayacağınız hedefleri belirlemeniz sizi ders çalışmaktan soğutabilir. Lise son sınıfa gelinceye kadar çalışmamış bir öğrencinin (yeterli potansiyeli de yoksa) çok yüksek hedefler belirlemesi deneme sonuçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte hayal kırıklığına sebep olabilir. Kazanmak istediğiniz bölüm çalışma temponuza çalışma alışkanlıklarınıza potansiyelinize uygun puanlarda olmalı. Örneğin denemelerden sayısal ham puan olarak 110 puana dahi ulaşamayan bir öğrencinin Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği'ni hedef olarak seçmesi doğru değildir. Çünkü zamanla öğrenci hedefe ulaşamayacağının farkına varır ve bu nedenle kendine olan güvenini yitirir. Bu durum da ister istemez her türlü işte "başaramayacağım" düşüncesinin yerleşmesine zemin hazırlar. O nedenle hedef-potansiyel uyumunu yeniden gözden geçirmek şarttır. Hedefleri realize etmek motivasyonun yeniden sağlanmasında önemli bir rol oynayacaktır.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Konsantrasyon

Öğrencilerin yaşadığı en temel sorunlardan birisi de çalışılacak konu üzerinde dikkati uzun süre koruyamama bir başka ifadeyle konsantrasyonu sağlayamamadır. Acaba konsantrasyonun bozulma biçimleri nelerdir konsantrasyon eşiği nedir konsantrasyonu uzun süre nasıl koruyabiliriz?
İnsan zihni genelde bir anda çok şey düşünmekten hoşlanır. O nedenle hayalden hayale geçmek beyin açısından lezzetli bir iştir. Beyin her an bir şeyi düşünmekten onun üzerinde yoğunlaşmaktan daha çok bir anda çok şeyi düşünmeyi ister. Dikkatimizin yoğun olduğu zamanlar dikkatimizin dağınık olduğu zamanlara göre oldukça azdır.
İnsan beyninin iki türlü kayıt mekanizması vardır. Bunlardan birisi bilinç düzeyinde kayıt diğeri ise bilinçaltı kaydıdır.
Bilinçaltı insan hayatındaki her türlü ayrıntının kaydedildiği bir alandır. Her insanın biyografisi bilinçaltında mevcuttur. Kişi bir konuyu öğrenirken konsantrasyon düşüklüğü varsa o anda bilinç düzeyinde kayıt yapmıyor demektir. O bilgi tamamen boşa mı gidiyor? Tabi ki hayır. O anda bu bilgilerin kaydedildiği bölüm bilinçaltı. Ancak bilinçaltındaki bu bilgileri bilinç düzeyine çıkarmak kolay bir iş değildir. O halde yapılması gereken şey nedir? Yapılması gereken şey bilgileri bilinç düzeyinde beyne kaydetmektir. Bir bilgiyi bilinç düzeyinde beyne kaydedebilmenin temel koşulu da konsantrasyonu sağlamak veya konsantrasyon süresini uzatabilmektir. Acaba konsantrasyonun bozulma nedenleri nelerdir? Bir başka ifadeyle ders çalışırken konudan zihnin uzaklaşmasının nedenleri nelerdir? Buna biz kopma nedenleri de diyoruz.
Kopma çeşitlerini 4 ana başlık halinde toplayabiliriz. Bunlar: Görsel kopma sözel kopma kinestetik kopma ve formüler kopmadır.
Görsel kopmada kişi bir konuyu okurken bir anda o konunun kahramanı haline gelir. Kafasında bir senaryo oluşturur ve o senaryonun baş rol oyuncusu da kendi olur. Okuduğu konuyu unutup kendi hayallerine dalar. Nasıl mı? Diyelim ki tarih dersi çalışırken İstanbul'un fethini okuyorsunuz. Fatih'in gemileri karadan yürütüşünü Ulubatlı'nın burçlara sancağı dikişini okurken hayali olarak kendinizi o şahısların yerlerine koymaya başlarsınız. Bu noktada artık dikkat dağılmıştır. Çünkü kontrol bilinç düzeyinden çıkmış hayal dünyasının eline geçmiştir. Konsantrasyonunuz bozulduğu bir başka deyişle konudan koptuğunuz için gözünüz konu üzerinde ilerlese dahi konuyu algılama şansınız olmayacaktır. Aradan belli bir süre geçtikten sonra konudan kopmuş olduğunuzun farkına varacaksınız ancak yeniden konuya döndüğünüzde sizin için bayağı bir zaman kaybı söz konusu olacak. Görsel kopma özellikle bilgileri görsel yolla elde eden kişilerde gözlenmektedir. Bu tür öğrenmeye yatkın olan insanların görsel malzemeyle desteklenmiş anlatımdan daha fazla verim elde ettikleri görülmüştür. Görsel öğrenme yeteneği daha fazla olanlar genelde seri konuşurlar kelimeleri tam ve düzgün telaffuz edemezler. M. Ali Bırand gibi...
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Zihinsel Hazırlık
Bir konuyu verimli bir şekilde öğrenebilmenin temel koşullarından birisi o konu için gerekli olan zihinsel hazırlığı yapmış olmaktır. Zihinsel hazırlığın sağlanmış olması için çalışacağınız konuyu öğrenmeniz gerektiğine beyninizi inandırmış olmanız en önemli adımdır. Bazı öğrencilerde her sene sorulmayan veya az soru gelen konulara karşı ilgi eksikliği görülüyor. Bu ilgi eksikliğinin temel nedeni o konunun öğrenilmesi gerektiğine yeterince inanılmamasıdır.
Bir konunun önemli olduğuna beyni tatmin edecek düzeyde inanılmamışsa çalışacak gücü ve motivasyonu sağlamak imkansız gibidir. Bu problem özellikle sözelden hazırlanan öğrenciler için sayısal derslerde(bilhassa fen bilimleri) sayısal alandan hazırlanan öğrenciler için sözel derslerde(sosyal bilimler gibi) karşımıza çıkmaktadır.
Bütün bunların yanında bazı puan aralıklarında bir puanın 20 000 - 25 000 öğrencinin önüne geçmeyi sağladığını belirtmem gerekiyor. Dolayısıyla hiçbir soruyu basit ve değersiz görmeyin. Zaten değersiz gördüğünüz bir konuya zihinsel olarak hazırlanmanız ve motive olmanız olanaksızdır.
Gazetecilikte 5N +1K kuralı vardır. 5N + 1K bir haber hazırlanırken içinde mutlaka cevap verilmesi gereken sorulardır. 5N + 1K : Ne nerede ne zaman nasıl niçin kim sorularının ilk harflerinden oluşan bir akrostiş. Özellikle sözel dersleri bu soruların yanıtını arayacak şekilde çalışırsanız hem bilinçli bir öğrenme gerçekleştirmiş hem de konunun akılda kalıcılığını sağlamış olursunuz. O nedenle konuya çalışmadan önce bu soruların cevabını arayacak şekilde okuma yaparsanız beyin okunan metinde ne arayacağını bilir. Okunan metin üzerinde konsantrasyonun sağlanmasında bu tür bir uygulama önemli rol oynayacaktır.
Bir konuya çalışmaya veya konuyu okumaya başlamadan önce bu çalışmanın ne kadar vakit alacağını belirlerseniz beyin konuyu daha verimli bir şekilde algılayacaktır. Çünkü beyin bir işi ne kadar sürede yapacağını bilmek ister. Bu hem konsantrasyon hem de planlı çalışabilmek için önemli bir unsurdur.
Yapılacak zihinsel hazırlıklardan birisi de konuyu görsel malzemelerle zenginleştirmektir. Bilginin en yoğun (%84) olarak alındığı kanalın göz olduğunu daha önce ifade etmiştim (en verimli öğrenme bütün duyu organlarını kullanarak yapılan öğrenmedir). Çünkü insan beyni resimleri şemaları nesneleri görerek veya hayal ederek öğrenmekten daha çok hoşlanır.
Burada kısaca insan beyninin özelliklerinden de bahsetmek istiyorum. İnsan beyni sağ ve sol lob olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Bu iki lobun görevleri ve özellikleri birbirinden farklılık göstermektedir. Sağ lob vücudun sol tarafını kontrol ederken sol lob bedenin sağ tarafını kumanda eder. Bu iki lobun bir başka farklılığı da düşünme ve algılama biçimlerindeki zıtlıktır. Beynin sol lobu daha çok muhakemeyle ilgili işlerle (bilgileri tek tek işleme dili kullanma analiz etme değerlendirme sağduyu gibi) uğraşırken sağ lob daha renkli işlerle ilgilenir. Sağ lob resimlerle düşünür hayaller kurar ayrıntılardan daha çok bütünle ilgilenir çizim resim ve müzik yapma yeteneğinin aynı zamanda merkezi durumundadır.
Bütün bunları anlatmamın nedeni yukarıda da belirttiğim gibi öğrenmeyi daha zevkli ve kalıcı kılmak. Görsel malzemelerle öğrenme beynin sağ lobunu devreye soktuğu için her iki lobun dengeli bir şekilde öğrenme etkinliğine katılmasını sağlamaktadır. Leonardo da Vinci ve Einstein'ı büyük yapan beynin her iki kısmını da dengeli bir şekilde kullanmalarıdır.
Zihninizin verimli bir şekilde çalışabilmesi için yapılacak önemli işlerden birisi de çalışma saatlerinin en verimli dönemlere denk getirilmesidir. İnsan beyninin belli dönemlerde çalışma ve anlama potansiyeli düşer. Bu dönemlere beyin açısından ölü dönemler diyebiliriz. Öğle vakti bu dönemlerden birisidir. Yine beynin çalışma ve odaklanma potansiyelinin azaldığı bir diğer zaman dilimi de yemeklerden sonraki ilk 45 dakikadır. Bu sürede kan beyinden daha çok mide bölgesinde dolaştığından beyin yeterince bu sıvıdan nasiplenememektedir. Kan beynin temel gıdaları olan oksijen ve glikozu taşıma görevini tam olarak yerine getiremediği için beyin besin noktasında gerekli olan maddeleri alamaz. Bu nedenle yemeklerin ardından hemen dersin başına oturmayın.
İnsan beyni yöneldiği konuyu tam ve bütün olarak kavramak ve bilmek ister. O nedenle konuyu tamamen çalıştıktan sonra genel ve yan başlıkları çıkartarak konunun bütününü görmenizi sağlayan bir şablon çıkarın. Böylece beyin konunun tamamını net bir şekilde algılamış olur.
Zihinsel hazırlık konusunda yapılacak önemli işlerden birisi de planlı ve programlı hareket etmektir. Yatmadan önce mutlaka bir sonraki günün planını kafanızda biçimlendirin. Eğer unutkan bir insansanız hatırlama ve planlama defteriniz olabilir. Bu planlamayı haftalık ve aylık düzeyde de yapabilirsiniz.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Bedensel Hazırlık

Bedensel açıdan kendini yorgun hisseden bir öğrencinin derse konsantre olması mümkün değildir. Çünkü bedensel problemler zihnin odaklanma gücünü ve potansiyelini azaltacaktır. Zihindeki dağınıklık beraberinde dikkat dağılmasına neden olacağından öğrenciden verimli ders çalışması beklenemez. Bedene dayanabileceği sınırın ötesinde yüklenilmesi bedeni yoran önemli unsurlardan birisidir. Nasıl mı? Örneğin ders çalışmak için gece uykusunu üç saate indirmek gibi. İnsan vücudu üç saatlik bir uykuyla kendini toparlayamaz. Bu durum insan bedeninin yorgunluğunu atamaması anlamına geldiği gibi üç saatin dışında devamlı aktif olan bir beden potansiyel olarak çökmeye hazırdır. Kendine bu şekilde eziyet eden bir öğrencinin çalıştığı konuları doğru algılaması mümkün değildir. Bunun tersi için de aynı şey söz konusudur. Gününün büyük bir bölümünü yatakta uyuyarak ya da uyuklayarak geçiren bir öğrenci devamlı yorgunluk ve bitkinlik hisseder; tıpkı koalalar gibi. Koalaları herhalde birçoğunuz duymuştur. Avustralya'da yaşayan kangurularla akrabalığı olan bir canlı türü. Genelde ağaç üzerinde yaşıyorlar. Ağaçtan indikleri pek görülmüyor. Koalaların ilginç olan yönleri uykuya ve yemeğe olan düşkünlükleri. Günlük ortalama uyku süreleri on dokuz saat olan bu hayvanlar uyumadan önce yaklaşık bir kilo yaprağı afiyetle mideye indiriyorlar. Hayatları yemekle uyku arasında sürüp gidiyor. Umarım ki içinizde aynı nitelikleri taşıyan öğrenci sayısı azdır (!).
Bedende yorgunluğa sebep olan bir diğer faktör de ders çalışırken uygun beden duruşuyla çalışmamadır. Masaya oturduğunuzda kendinden bezmiş bitmiş tükenmiş bir öğrenci portresi çizmeyin. Çünkü beyin bu duruşu algılar ve ona göre pozisyon belirler. Göğüsleri içe çökmüş omuzları aşağıda yüz hatlarından bezmişlik ve tükenmişlik okunan bir öğrencinin çalışacak mecali olmadığını onu o halde gören herkes anlar. O nedenle beyne doğru mesajları ileten beden duruşuyla masanızın başına oturun. Bunun için düzgün bir soluk alıp göğüslerinizi ve omuzlarınızı dik konuma getirin. Gözlerinize bakan kendinize olan inancınızı ve güveninizi bakışlarınızda yakalasın. Gözler kalbin aynasıdır demişler. Biz de bu söze gözler beynin de aynasıdır diye yeni bir ekleme yapalım. Ders çalışacak öğrenci masaya oturuşundan beden duruşundan anlaşılır. Çevrenizdekilere size baktıklarında ne gördüklerini sorun. İnşallah doğru şeyler görüyorlardır.
Organizmayı rahatsız eden bir diğer unsur göz mesafesinin yanlış ayarlanmasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi bilgile-rin büyük bir kısmı göz yoluyla elde edildiği için gözümüzün okunan ya da seyredilen materyale sağlık açısından ideal bir mesafede olması gereklidir. Çünkü gözümüz bize sadece bu sene lazım değil. Özellikle bazı meslekleri düşünen arkadaşlar (harp okulları pilotluk gibi) için göz sağlığını koruma çok daha önemlidir.
Göz sağlığı için ne gibi tedbirler alınmalı? Öncelikle okuduğunuz materyale olan uzaklığınızı ideal mesafeye ayarlayın. Uzmanlar bunun otuz santim civarında olması gerektiğini ifade ediyorlar. Bu rakam okunan metindeki yazı karakterine sayfanın niteliğine de bağlı. Ayrıca gözle kitap arasındaki açının 43° civarında olması gerektiğini söylüyorlar. Bir diğer dikkat edilecek nokta daha önce çalışılacak mekanın düzenlenmesinde de işlediğim ışığın konumu. Tekrar hatırlatmak için söylüyorum; ışık ne doğrudan göze gelmeli ne de gölgeniz okuduğunuz metnin üzerine düşmeli. Çalışma sırasında ister istemez gözde yorgunluk emareleri belirebilir. Bu emareleri yok edip gözü dinlendirebilmek için palming yöntemini kullanın. Yani avuçlarınızı birbirine sürtüp ısıttıktan sonra avuç içlerinizi belli bir süre göz kapaklarınızın üzerine hafifçe dokundurun. Aralıklarla yapılan bu masaj gözünüzü rahatlatacaktır.
Derse başlamadan önce yapılacak bir diğer şey de yemek vakitlerinin ve çeşitlerinin ayarlanmasıdır. Derse başlamadan en az 40-45 dakika önce yemeğinizi yemiş olmanız şart. Bunu daha önce de belirtmiştim; yemekten hemen sonra kanın büyük bir kısmı mide bölgesinde dolaştığından beynin en önemli gıdası olan kan beyne yeterli düzeyde gitmez. Ayrıca yemek bedeninizi hantallaştırıp uyuşturur. Bir de yenilen yemek çeşitlerine dikkat edilmesi gerekiyor. Güne başlarken mutlaka güzel bir kahvaltı yapın. Sabah kahvaltınızı tost simit ve benzeri yiyeceklerle geçiştirmeyin. Günlük olarak dört grup besinden de (meyve-sebze tahıldan elde edilen ekmek gibi yiyecekler süt ve türevleri et ve türevleri) yemeye çalışın. Aşırı yağlı ve şekerli besinler organizmayı ağırlaştırır ve olumsuz etkiler. Özellikle akşamları bu tür yiyeceklerden uzak durun. Beslenmenizde sebze ve meyvelere ağırlık verin.
Bir de zayıflamayı takıntı haline getiren gençlerimiz var. Özellikle bayanlar biraz daha önem veriyor diyet programlarına. Bu sene yeni şeyler denemeye bedensel dengenizi bozacak türde yenilikler yapmaya çalışmayın. Biraz toplu da olsanız bünyeniz bu duruma adapte olmuştur. Bedeninizin kurmuş olduğu düzeni bozmanız sizi hem zihinsel hem de organik açıdan belli problemlerle karşı karşıya getirecektir.
Burada şunu da belirtmek istiyorum; zihinsel ve bedensel değişikliğin yanısıra aşırı psikolojik değişikliklere de müsaade etmeyin. Mesela bu sene duygusal yönden etkileyecek çalışma düzeninizi ve konsantrasyonunuzu bozacak ilişkilerden (aşık olma)kaçının. Her ne kadar gönül ferman dinlemez derler ama sizin gibi öğrencilerin başarılı olabilmesi için dinlemesi gerekiyor (!).
İnsan beyni ayaktayken oturmasına göre daha iyi performans gösteriyor. Konuları daha iyi algılayabiliyor. Peki ayakta mı ders dinleyelim diye bir soru aklınıza geliyor olabilir. Özellikle sözel dersleri tekrar ederken ya da arkadaşlarınıza anlatırken bu yolu tercih edebilirsiniz. Milattan önceki yıllarda yaşayan hepinizin tanıdığı ünlü bir filozof öğrencileriyle gezerek ders işliyormuş. Aristo gezerek felsefi konuları öğrencilerine aktardığı için onun okuluna peripatos (gezinenler) okulu adı verilmiş. Bunu da bir not olarak düşeyim.
Gelelim ders çalışırken görülen ve esneme belirtileriyle geliyorum diyen uyku problemine. Ders çalışırken uykunun gelmesinin belli başlı nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Bir önceki gün yetersiz uyumayla karşımıza çıkan bedensel yorgunluk konuya karşı duyulan ilgisizlik ders çalışılan odanın havalandırmaya müsait olmaması veya aşırı sıcak olması doğru nefes almayı bilmeme.
Şimdi teker teker bu problemleri ele alalım. Bedenin ve insan beyninin dinlenebilmesi için günlük gerekli olan uyku süresi 6 ila 8 saat arasın-da değişmekte. Burada farklılık bünyeden ve alışkanlıklardan kaynaklanıyor. Dolayısıyla verilen bu rakamların altında uyku uyuyorsanız ders çalışırken uykunuzun gelmesi son derece normaldir. Elinizden geldiğince günlük düzenli bir uyku periyodu izleyin. Aynı saatlerde yatıp aynı saatlerde kalkmaya çalışın. Bedeninizi sık sık yaptığınız değişiklerle sıkıntıya sokmayın.
Konuya karşı ilgi duymaya konuyu ilgi çeker hale getirmeye gayret edin. Bunun yollarını daha önce ele almıştım (görsel malzemeler kullanma senaryolaştırma vb.). Ayrıca şunu da aklınızdan çıkarmayın ki hoşlanmadığınız konuyu çalışmama gibi bir lükse sahip değilsiniz. Uyuklamaya ya da uykunun gelmesine sebep olan bir diğer faktör de çalışılan odanın havalandırmaya elverişli olmaması. Odanın havalandırılması beyne yeterli seviyede oksijenin ulaşması için önemli bir faktör. Çalışılan ortamın ideal bir sıcaklıkta olmaması da uykuya sebep olabilir.
Uykuya veya uyuklamaya sebep olan bir başka faktör ise doğru nefes almayı bilmeme. Doğru nefes alma hem beyni oksijen açısından besler hem de stresin bedende oluşturduğu olumsuz etkileri azaltır. Peki doğru nefes nasıl alınır? Aslında hepimiz doğduğumuzda doğru nefes alıyor idik ancak büyüdükçe ne yazık ki işleyen bu mekanizmayı bozduk. Bebeklere dikkat edin nefes alırken ilk önce göğüsleri değil diyafram bölgeleri şişer. Yine uyuyan insanlara dikkat ettiğinizde de aynı şeyi görürsünüz. Bedenin otomatik düzeni ne zaman devreden çıkıp bizim irademize geçiyor işte problemler o zaman başlıyor. Doğru nefeste ilk önce diyafram dediğimiz bölge yani karın bölgesinde şişme olur. Eğer ilk önce ciğer bölgeniz şişiyorsa doğru nefes almıyorsunuz demektir. İdeal bir nefes alındığı sürenin iki katı içeride tutulur ve alındığı süreye eşit sürede dışarıya verilir. Yani 2 sn'de alınıyorsa nefes 4 sn içeride tutulmalı 2 sn'de dışarı verilmelidir.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Soruların Yanlış Yapılma Sebepleri

Şimdi gelelim sıkça muhatap olduğum sorulardan biri olan "Çalıştığım halde netlerimde neden artış yok?" sorusuna. Bir sorunun yanlış cevaplanmasının nedenlerini üç ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar: Bilgi eksikliği dikkatsizlik ve muhakeme gücünün yetersizliği.
Teker teker bu problemleri ve çözüm yollarını irdeleyelim. Eğer yanlış yaptığınız sorular henüz o konuyu çalışmadığınızdan dolayıysa bir diğer ifadeyle bilgi eksikliğinden kaynaklanıyorsa ileride eğer bu konulara çalışırsanız netlerinizde artış olacağına şüphe yoktur. Ancak çalıştığınız konularla ilgili sorularda çok fazla hata yapıyorsanız size tavsiyem işlediğiniz konuları sorularla yeniden tekrarlamanızdır.
Soruları yanlış cevaplamaya neden olan bir diğer faktör de dikkat eksikliğidir.
Bu problemi çözmek için ilk olarak dikkatsizliğinizin nedenlerini ortaya çıkarmaya çalışın. Çalıştığınız ortamdaki dikkat dağıtan unsurlar bedensel rahatsızlıklar zihni dağınıklık acelecilikten kaynaklanan yanlış algılamalar dikkatsizliği doğuran temel faktörlerdir. Bu faktörlerin nasıl ortadan kaldırılacağını bedensel ve zihinsel hazırlıkta ele almıştım. Bütün bunların yanında eğer soru metnindeki olumsuz ifadelerden altı çizili sözcüklerden kaynaklanan hatalar var ise tamamı bu nitelikte sorulardan oluşan testlerle dikkatinizi bu tip sorularda yoğunlaştırabilirsiniz. Elinizdeki dökümanlardan bu tip sorular bulup onları fotokopiyle çoğaltarak kesip testler oluşturabilirsiniz. Böylece yapacağınız egzersizlerle yanlış algılamayı ortadan kaldırma şansınız olur.
Soruların yanlış yanıtlanmasına neden olan bir diğer faktör de muhakeme gücünün yetersizliğidir. ÖSS sorularının büyük bir kısmı (özellikle sözel sorular) bilgiden daha çok muhakeme gücüyle çözülebilecek niteliktedir. Sakına bu cümleden hareketle konu çalışmanın bir faydası yoktur gibi yanlış bir genellemeye gitmeyin. Öğrendiğiniz bilgiler okuduğunuz metindeki ilişkiyi istenilen şeyi daha hızlı ve doğru algılayabilmeniz için şarttır. Bunun yanında bu tip soruların doğru olarak yanıtlanabilmesi bol soru çözmeye bağlıdır. Çünkü bol soru çözerek zamanla sorunun hazırlanma biçimini soru hazırlayanın mantığını neyi istediğini sezmeye ve anlamaya başlarsınız. Bu tip problem yaşayan öğrencilere tavsiyem bol soru çözerek bu yeteneklerini geliştirmeleri. Ayrıca kitap okumak da bu türdeki soruları doğru anlayıp doğru yorumlamada yardımcı bir unsur olacaktır. Kitap okuma alışkanlığı kazanmış olanlar diğer öğrencilere göre biraz daha avantajlı diyebiliriz. Şu ana kadar böyle bir alışkanlığı kazanamamış olanlar için de tavsiyem zaman kaybetmeden az da olsa kitap okumaya başlamalarıdır.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Kaygı Stres

Kaygı tamamen de kötü bir psikolojik durum değildir. Çünkü yapılan araştırmalarda belli bir düzeyde olan kaygının bir başka ifadeyle fiziksel ve psikolojik dengesizlik meydana getirmeyen kaygının öğrenme aktivitesini olumlu etkilediği görülmüştür. O nedenle tamamen kaygısız dertsiz olmanız da sizin faydanıza olmasa gerek. Burada şu soru karşımıza çıkıyor; kaygımızın normal düzeyde olup olmadığını nasıl anlayacağız? Normal düzeyde kaygı taşıyan bir bireyin çalışma aktivitesi bu kaygıdan olumsuz etkilenmez. Tersten ele alıp söyleyecek olursak aşırı düzeyde kaygı duyan bir kişinin çalışma düzeni panikten ve "kazanamazsam aileme çevreme ne derim" düşüncesinden bozulacaktır. Aşırı kaygısı olan bir öğrenci çalışma isteği duyar fakat dersin başına oturduğunda "başaramazsam" kelimesiyle boğuşmaktan derse konsantre olamaz saatlerin ışık hızıyla ilerlediğinin farkına çok sonra varır.
Hiç kaygı taşımayan öğrencilerin olduğunu da belirteyim. Bu tip öğrencilerin genel niteliği ya ailesinin ekonomik durumunu göz önünde tutarak geleceğini garanti altında görmesi ya da "Bu zamana kadar çalışmadığım için benden ne köy olur ne de kasaba." anlayışıdır. Bunun yanında hedefini çok rahat kazanabileceğini düşünen öğrencileri de bu gruba dahil edebiliriz ancak bunların sayısı oldukça az denebilir. Hiçbir kaygı taşımayan bu tip öğrencilere tavsiyem Türkiye gibi istikrarsız bir ülkede yaşıyor olduklarını düşünüp geleceklerini şekillendirmede zamana ve hale ayak uydurmaktan daha çok istikbali düşünüp hareket etmeleridir. Hızla değişen ve farklılaşan bir dünyada geleceğe oynamayan kendini yenilemeye kapalı olan insanların yığından öteye geçemeyeceğini söylemem herhalde kahinlik olmaz.
Şimdi gelelim kaygıya dolayısıyla strese neden olan faktörlere. Bu faktörlerden birisi belirlenen hedef ile potansiyel ve çalışma aktivitesi arasındaki uyumsuzluktur. Yani bir öğrencinin potansiyelinin üzerinde bir bölümü hedeflemesidir. Çünkü uzmanlar başarıda %50-60 civarında potansiyele pay vermekteler. Dolayısıyla potansiyeli gözardı ederek çok yüksek hedeflere talip olma belli bir süre sonra alınan deneme sonuçlarıyla "eyvah ben istediğim bölümü kazanamayacağım" düşüncesinin yerleşmesine neden olmaktadır. Bu durum zamanla panik haline dönüşerek strese zemin hazırlar. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan bir öğrencinin ya hedefine varma süresini yeniden gözden geçirmesi (gelecek sene ki ÖSS'yi hedef alması) ya da bu sene kesin olarak kazanmayı düşünüyorsa tercihlerini ve hedeflerini realize etmesi gerekir. Aksi taktirde deneme sınavlarında testlerde ve kitaplardaki soru çözümlerinde ortaya çıkan her başarısız sonuç kaygı ve stres düzeyini artıran birer faktör olacaktır. Özellikle birden fazla ÖSS tecrübesi olan bir daha ders çalışmayı göze alamam diyen öğrencilere tavsiyem tek bir hedefe saplanıp kalmamaları ve alternatifli bir tercih listesi oluşturmalarıdır.
Strese neden olan bir diğer faktör de öğrencinin kendine duyduğu güvensizliktir. Kendine güven duymayan bir insanda her işe başlarken "başaramayacağım" düşüncesi bir ön kabul olarak vardır. Peki kendine bu kadar güvensizliğin nedenlerini nerede aramalıyız? Ben bu konuda ailelerimizi suçluyorum çünkü Türk aile yapısının karakteristik özelliği aşırı korumacı oluşu. "Aman çocuğum sen yapma." "Sen beceremezsin." türü ifadeler çocuğun sorumluluk alma duygusundan yoksun bir birey olarak yetişmesine neden olmaktadır. Yani bizim geleneksel aile yapımız anne-babamız sorumluluğu ve iş becerme yetisini çocuğuna ne yazık ki kazandıramamıştır. Bu şekilde davranış gösteren ebeveynlerimizin sakına kötü niyetli olduğunu düşünmeyin. Hepsi çocuklarını koruma mantığıyla böyle bir yanlışın içerisine düşüyorlar. Peki sonra ne oluyor? Hayatında ciddi bir sorumluluk almamış bu nedenle ciddi bir iş başaramamış gençler yetişiyor. Böyle yetişen bir gencin kaygı ve stres yüklü olmasını garipsememek gerekir. Bu olumsuz durumdan gençler nasıl kurtulabilir? Bu tip yetiştirilen gençlere tavsiyem aileleriyle konuşmaları ve onları bu konuda tatlı bir dille uyarmalarıdır. Eğer bunu tek başlarına yapmaları mümkün değilse bir uzmandan yardım almaları doğru bir yol olacaktır. Bir diğer yol da belli işlerde sorumluluk alarak kendine güvenlerini sağlamalarıdır. Mutlaka başarısızlıklar olacaktır bu işlerde; ama unutmayın ki çoğu büyük insanın hayatı başarısızlıklarla doludur. Mühim olan her başarısızlığı birer tecrübe gibi algılayıp başarıya doğru atılan bir adım biçiminde düşünmektir. Tıpkı A.Lincoln gibi.
Öğrencide kaygı ve strese sebep olan bir diğer faktör de ailenin ve yakın çevrenin beklentileridir. Bu beklentiler öğrencinin omuzlarında ister istemez ağır bir yük meydana getirmektedir. Ailenin yapmış olduğu maddi ve manevi fedakarlık altında eziklik duymamak oldukça zordur. İşte bu noktada sizi rahatlatacak olan ailelerinizin tavrıdır. Yeterli bir kültüre sahip olmayan ya da kendi hayatında gerçekleştiremediklerini çocuğu üzerinde gerçekleştirmek isteyen aileler beklentilerini yaptıkları fedakarlıkları birer baskı unsuru olarak kullanabiliyorlar. Bu tip aileleri olan arkadaşlarımıza tavsiyem ailelerine çalıştıklarını emeklerinin karşılığını verebilmek için çaba sarfettiklerini göstermeleridir (Bunu gerçekten çalışarak yapmalılar). Bunun yanında dershanedeki ya da okuldaki öğretmenlerini aileleriyle görüştürerek bu sıkıntılarını en alt düzeye indirebilirler.
Tercihler döneminde de aileyle öğrenci arasında büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Ailenin çocuğuna uygun gördüğü meslekle gencin istediği meslek çoğu zaman uyumsuzluk gösterebilmektedir. Bunun sıkıntısını ve stresini çeken öğrenciler de içinizde vardır. Onlara tavsiyem bu konuda da öğretmenlerini devreye sokmaları. Unutmayın ki kazanacağınız meslekle bir ömür boyu hayat sürecek olan sizlersiniz aileleriniz değil. Onları kırmadan güzel bir dille bunu anlatmak gerekir.
Kaygı ve stresin bir diğer nedeni başarının tek adresi olarak ÖSS'yi görmektir. Bir sınava gerektiğinden çok daha büyük anlamlar yüklemek yanlış bir bakış açısını doğurmaktadır. Mutlaka bu sınav herkes için çok şey ifade ediyor ve etmeli; ancak bu sınavı kazanamamış insanların da başka alanlarda başarılı olduğunu ve olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Hayata daha bütün uzaktan ve kuşatıcı bakın. Çünkü ÖSS’yi tek çıkış yolu olarak görme strese ve paniğe neden olacağından telafi edilemeyecek yanlışlara itebilir.
Kaygı ve stresin çözüm yollarından birisi sıkıntıları problemleri paylaşacak insanlarla bir arada olmaktır. Çünkü dertler paylaşıldıkça azalır. En azından kişide psikolojik bir rahatlama söz konusu olur. Paylaştığınız insan size çözüm yolları gösteremeyebilir. Ancak kimi zaman birisi tarafından değer verilip dinlenmek bile tek başına çözüm olabilmektedir. Bu nedenle arkadaş grubunuzu aynı zamanda birer sırdaş grup haline getirebilirsiniz. Bunu yaparken güvenilir insanlardan bir grup oluşturmaya çalışın. Arkadaş grubunuzun yanısıra rehber öğretmenlerinizle sorunlarınızı konuşmaya gayret edin. Onlar bu konuda belki de en iyi çözüm üretecek mercidir.
Kaygı ve stres sonucu beden de bir kısım değişiklikler olmaktadır. Bir başka ifadeyle kaygılı bir insanın beden kimyası büyük ölçüde değişmektedir. Kaygılı insanda solunumun hızlandığı kalp atış hızının arttığı damarların daralıp kanın içeri çekildiği bundan dolayı yüzey sıcaklığının düştüğü ve kasların gerildiği gözlenmiştir. Bunun yanında beden elektrik yüklü bir yapı haline gelmektedir. Bunun zıddı olan gevşemenin kimyasını ise şöyle tanımlayabiliriz; solunum derinleşir kalp vurum sayısı azalır el ve ayaklara giden kan miktarı artar dolayısıyla el ve ayaklar ısınır ve kaslar gevşer. Peki kaygının kimyasını yaşayan bir bedene gevşemenin kimyası nasıl hakim kılınabilir? Bunun en temel yolu doğru nefes almayı bilmektir.
Yapılan araştırmalar vücut ağırlığının %2'si olan beynin vücuda giren oksijenin yaklaşık %20'sini kullandığını göstermiştir. Buna karşılık şehirde yaşayan ve doğru nefes almayı bilmeyen kişilerin ciğer kapasitelerinin dörtte birini ancak kullanabildikleri bir başka araştırma sonucudur. Burada doğru nefes almanın önemi karşımıza çıkmaktadır. Nasıl doğru nefes alındığını daha önce işlemiştim. Kendinizi kaygılı stresli ve heyecanlı hissettiğiniz zamanlar nefes egzersizi yaparak beden kimyanızı yeniden düzenli hale getirebilirsiniz. Doğru nefes egzersizleri bedende kaygı ve stres sonucu ortaya çıkan adrenalin noradrenalin nöropinefrin gibi maddeleri azaltır ve yok eder.
Kaygı ve stresin bedende meydana getirdiği olumsuzluklardan birisi negatif elektrik ile bedenin yüklenmesidir. Negatif elektriği bedenden uzaklaştırmanın yolu suyla ya da toprakla temastır. O nedenle stresli olduğunuzu hissettiğiniz zamanlar ılık bir banyo yaparak ya da elinizi yüzünüzü yıkayarak bedeninizi rahatlatabilirsiniz. Eğer mümkünse çıplak ayakla toprak üzerinde yürüyerek de bu elektriği vücudunuzdan uzaklaştırabilirsiniz.
Bedendeki olumsuz etkileri ortadan kaldırmanın bir diğer yolu da fiziksel egzersizlerdir. Her gün belli saat dilimlerinde 15-20 dakikanızı fiziksel egzersizlere ayırın. Bu egzersizler sayesinde kaygının etkisiyle salgılanan adrenalin gibi maddeler tüketilir. Egzersizler serotonin denilen ve bedende sükuneti rahatlığı ve gevşemeyi sağlayan maddenin salgılanmasını da sağlar. Ayrıca kaygı düzeyini ideal seviyeye çeker öğrenme verimini artırır düzenli bir uyku periyodu oluşturur ve insanın kendini zinde hissetmesine yardımcı olur. Bu egzersizleri yaparken bedeninizi çok fazla zorlamamaya ders çalışma düzeninizi aksatmamaya gayret edin.
Bütün bunların yanında sizi zihnen ve bedenen dinlendirecek rahatlatacak stresin kollarından çekip kurtaracak sosyal aktivitelere zaman ayırmaya çalışın. Bu aktiviteler kimi zaman arkadaşlarınızla gezmek kimi zaman müzik dinlemek kimi zaman bir enstrüman çalmak ya da resim yapmak olabilir. Günleri yoğun geçen insanların birer sığınağıdır bu tür aktiviteler. Büyük devlet adamlarından bilim adamlarına kadar çoğu ünlü kişi bu şekilde kendini rahatlatma yolunu seçmiştir. Örneğin Churchill resim yaparak Einstein ise keman çalarak bunu sağlıyordu.
Yenilen-içilen besinler uyku düzeni fiziksel koşullar da stres düzeyini önemli ölçüde etkilemektedir. Bedeni ağırlaştıran yiyecekler kafein içeren içeceklerin çok fazla alınması insanı olduğundan daha sinirli ve sabırsız yaptığından psikolojik dengeyi zaman zaman bozabilmektedir. Uykunun düzensiz oluşu yeterli seviyede bedene dinlenme fırsatı vermeme gibi durumlar da stresi artırıcı rol oynayabilmektedir. Elinizden geldiğince aynı saatte uyuyup aynı saatte kalkmaya gayret edin. Çünkü insan bedeni devamlı değişiklik yaşamayı istemez. Bedenin kendine göre bir iç ahengi vardır. Düzensiz yaşayarak bedenin bu ahengi kurmasını engellemiş olursunuz. Uyku düzeninize göre beden bir biyolojik saat oluşturmaktadır. Bu biyolojik saat dışarıdan bir müdahaleye gerek olmadan işlevini yerine getirir. Düzensiz bir hayatı yaşattığınız bedeniniz bu biyolojik saati oluşturmada güçlük çekecektir.
Son olarak kaygı ve stresle baş edebilmek için zihinsel gücün öneminden bahsetmek istiyorum. İnsan zihninin veya beyninin insanın psikolojik yapısını anlık olarak değiştirebileceğini kendi hayatınızda çok defa görmüşsünüzdür. Zihnin bedene verdiği olumlu telkinler onu rahatlatır ve stresin bedeni yıpratan etkisini yok eder. Bu nedenle beyninizi sizi güçlendirecek telkinlerle meşgul etmeye çalışın. Bu telkinleri çalışma masanızın bir kenarına koyacağınız spot cümlelerle vecizelerle sağlayabilirsiniz.
Kendinizi kaygılı hissettiğiniz anlarda olumlu duyguları kopyalama yolunu kullanabilirsiniz. Geçmişte mutlu olduğunuz bir anı hatırlayıp o anda tattığınız duyguların aynısını kaygılı anınıza aktarmaya çalışın. Eminim faydasını göreceksiniz.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Meslek Seçimi

Sınava az bir zaman kala artık hedefin ya da hedeflerin belirgin bir şekilde ortaya konması gerekir. Bu aşamadan sonra hedeflerinizde yapacağınız değişiklikler sizin zihninizi allak bullak edeceğinden çalışmak için gerekli olan konsantrasyonunuzu bozabilir. Meslek seçimi yaparken belli kıstasları göz önünde tutmanız gelecek adına atılacak en önemli adım olsa gerek. Çünkü insan hayatının yarısı işinde yarısı evinde geçiyor. O nedenle doğru iş ve doğru eşin önemi aşikar.
Bir mesleği seçerken nelere dikkat etmeliyiz? Belki de seçeceğiniz mesleği belirlemede en can alıcı soru bu. Meslekten ne gibi beklentileriniz var? Sizin ilgileriniz bedensel ve zihinsel yapınız seçeceğiniz meslekle ne derece örtüşüyor? Meslekler hakkında en doğru bilgiyi nasıl elde edebilirsiniz? İşte bütün bu sorulara vereceğiniz doğru yanıtlar doğru mesleği seçmenizde baş rolü oynayacaktır.
İlk başta bir meslek sahibi olmaktan beklentilerinizin ne olduğunu ortaya koymanız gerekiyor. Sizin için önemli olan statü mü elde edeceğiniz maddi gelir mi çalışma koşullarındaki rahatlık mı çalışma ortamının uygunluğu mu manevi açıdan tatmin etmesi mi iş bulmada yaşayacağınız kolaylık mı? Bütün bu soruları göz önünde tutarak kendinizi çok iyi etüt edip meslekler hakkında en doğru bilgilere ulaşarak bir kesişme noktası bulmalısınız. Bunun için atılacak en önemli adım ilgilerinizi yeteneklerinizi kişiliğinizi bedensel-zihinsel artı ve eksilerinizi ortaya çıkarmaktır.
Peki bir insan kendini nasıl tanıyabilir? Bu konuda dört farklı insan grubunun düşüncelerini ölçü olarak kabul etmek en doğru yol olacaktır. Çünkü insanın sadece kendisi objektif değerlendirme yapamayabilir. Dört farklı kanattan yapılan değerlendirmeler daha doğru sonuçlara götürecektir. Bu dört farklı kanadı şöyle sayabiliriz: Siz aileniz arkadaşlarınız ve öğretmenleriniz. Bunların değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkan kesişim yetenekleriniz ilgileriniz kişiliğiniz hakkında genel bir şablon ortaya koyacaktır. İşte bu şablonla paralellik gösteren meslek sizin için en ideal meslektir denebilir. Kişiyi etüt ederken kullanılacak kıstaslar nelerdir? Bunlar: Okulda başarılı olunan ve hoşlanılan dersler yetenekler (sözel-sayısal yetenekler şekil algısı uzay ilişkileri renk algısı bellek ayrıntıya dikkat mekanik yetenek bir işi planlayabilme el-parmak becerisi el-göz işbirliği) ilgiler (matematik ilgisi temel bilim ilgisi sosyal bilim ilgisi insan bilimleri ilgisi ziraat ilgisi mekanik ilgi ikna ilgisi ticaret ilgisi iş ayrıntıları ilgisi edebiyat ilgisi güzel sanatlar ilgisi müzik ilgisi sosyal yardım ilgisi) kişilik (heyecanlı-sakin içine kapanık-dışa dönük yönetme-yönetilme güler yüzlü-ciddi duygusal-mantıklı).
İlk olarak okul başarınızı değerlendirmeniz gerekiyor. Lisede okutulmakta olan derslerin hangilerinden başarılısınız ve hoşlanıyorsunuz? Örneğin matematikten hoşlanmayan bir öğrencinin tutup da inşaat mühendisliği yazması akıllıca olmasa gerek. Ya da biyoloji dersinden başarısız olan ve bu dersten hoşlanmayan bir öğrencinin tıp ya da genetik mühendisliğine yönelmesi ileride sıkıntılara yol açacaktır.
Çok önemli olan bir diğer faktör de yeteneklerdir. Bu yetenekleri sözel-sayısal akıl yürütme şekilleri algılayabilme uzay ilişkilerini görebilme renkleri algılayabilme ayrıntıları görebilme mekanik yetenek el-parmak becerisine sahip olma el-göz işbirliği olması şeklinde sayabiliriz. Şimdi sırasıyla bu yeteneklere uygun olan mesleklerin ne olduğu sorusunu yanıtlayalım.
Sözel akılcılık ve sözel akıl yürütme yeteneği sözcükleri ustalıkla kullanmayı zengin bir sözcük dağarcığına sahip olmayı ifade eder. Bu yeteneğe sahip olanların arşivcilik felsefe gazetecilik halkla ilişkiler hukuk psikoloji radyo-televizyon rehberlik ve psikolojik danışmanlık ilahiyat sosyoloji ve öğretmenlik türü meslekleri tercih etmeleri mantıklı olacaktır. Sayısal akıl yürütme ve hesap yapabilme yeteneklerine sahip olanların mühendislikleri matematik fizik istatistik bölümlerini işletme iktisat türü eşit ağırlıktan öğrenci alan programları tercih etmeleri uygun olur.
Şekilleri algılayabilme özelliğini taşıyan öğrencilerin mimarlık peyzaj mimarlığı gemi inşaatı seramik ve inşaat mühendislikleri güzel sanatların bölümleri endüstri ürünleri tasarımı şehir planlama türü bölümlere yönelmeleri gerekir. Uzay ilişkilerini görebilme yeteneğini taşıyanların mimarlık ve çeşitleri diş hekimliği ve ilgili bölümleri tekstil makine taş takı ve bununla ilgili bölümleri hedeflemeleri doğru olacaktır. Renkleri algılayabilme özelliğine sahip olanların biyokimya kimya grafik güzel sanatların bölümleri tekstil dişçilik sinema-tv; ayrıntıları görebilenlerin istatistik astronomi sinema-tv diş hekimliği gazetecilik iktisat işletme maliye bilgisayarla ilgili bölümlere yönelmeleri onlar adına isabetli olacaktır.
Mekanik yetenek bir makinenin işleyişi parçaları arasındaki ilişkiyi makine tamiri ve yapımı konusunda yeteneği ifade eder. Bu yeteneği taşıyanların makine gemi uçak tekstil türü mühendisliklere otomotiv tarım makineleri diş hekimliği bölümlerine yönelmelerini öneririm. El-parmak becerisi eller ve parmakları ustalıkla kullanabilmeyi dile getirir. Kuyumculuk cerrahlık gibi küçük objelerle uğraşmayı gerektiren mesleklerde (diş hekimliği mimarlık güzel sanatların bölümleri konfeksiyon seramik aşçılık vb.) çalışanların bu yeteneklerinin gelişmiş olması önemlidir. El-göz işbirliği düz çizgi çizebilme bir hedefi uzaktan vurabilme gibi becerilerde ifadesini bulur. Bu yetenek mimarlıkta sanatta kaynakçılıkta marangozlukta ve cerrahi alanda başarı sağlayabilmek için gerekli olan bir yetenektir.
Meslek tercihi yaparken bir diğer dikkat etmeniz gereken nokta ilgilerinizle seçeceğiniz mesleğin uygun olmasıdır. Matematiğe ilgi duyuyorsanız matematik matematik mühendisliği istatistik gibi bölümleri; temel bilimlere ilgiliyseniz fizik kimya biyoloji derslerinin yoğun olduğu programları; sosyal bilimleri seviyorsanız psikoloji sosyoloji tarih felsefe türü derslerin yoğun olarak gösterildiği bölümleri (gazetecilik sosyal bilgiler öğretmenliği antropoloji halkla ilişkiler vb) tercih etmeniz başarınızı artıracaktır. Hayvanlara ve bitkilere ilgi duyuyor doğayla başbaşa olmaktan hoşlanıyorsanız veterinerlik bitkisel üretim su ürünleri seracılık gibi bölümlere yönelmeniz doğru bir yol olacaktır. Ticarete ilgiliyseniz işletme sermaye piyasası sigortacılık sağlık kurumları işletmeciliği gibi bölümlere tercihlerinizde yer vermenizi öneririm. Edebiyatla haşir-neşir olmaktan eleştirmek ve yazmaktan hoşlananlara gazetecilik Türk dili ve edebiyatı felsefe halkla ilişkiler kütüphanecilik iletişim sanatları sinema-tv; sosyal yardımdan ve insanlara ilgi göstermekten hoşlananlara tıp hemşirelik rehberlik ve psikolojik danışmanlık psikoloji sosyal hizmetler bölümlerini tavsiye ediyorum. Biyoloji ve kimyaya ilgili olanların biyokimya eczacılık moleküler biyoloji ve genetik mühendisliği biyoloji ve kimya öğretmenliklerine yönelmeleri başarılarını artıracaktır.
Araştırmacı meraklı sabırlı ve kararlı olan öğrencilere astronomi biyoloji fizik gazetecilik arşivcilik bilgisayar programcılığı gibi meslekleri yazmalarını öneriyorum. Başkaları ile birlikte çalışabilen uyumlu olan başkalarını organize edebilenlere daha çok grup çalışmasını gerektiren meslekleri (bankacılık gazetecilik halkla ilişkiler işletme kamu yönetimi yöneticilik pozisyonuna gelebilecek mühendislikler vb) tavsiye ediyorum. Dışa dönük güler yüzlü hoşgörülü olan gençlerin insanlarla bire bir ilişki kurmaları gereken mesleklerde (öğretmenlikler diş hekimliği doktorluk halkla ilişkiler bankacılık vb) daha başarılı olacaklarını söyleyebilirim. Bazı meslekler vardır ki soğukkanlılık ister. Hemşirelik tıp gazetecilik rehberlik ve psikolojik danışmanlık bu mesleklere örnek verilebilir. Bazı mesleklerde başkalarını dinleyebilen kendisi ile barışık olan kişiler daha başarılı olurlar. Bu yapıda olanlara tıp diş hekimliği psikoloji rehberlik ve psikolojik danışmanlık hemşirelik gibi bölümlere yönelmelerini tavsiye ediyorum. Bazı öğrenciler titiz tertipli ve düzenlidirler. Bu yapıdakilere uygun meslekler olarak eczacılık maliye peyzaj mimarlığı arşivcilik kütüphanecilik türü meslekler sayılabilir. Girişken ve ısrarcı olan gençler gazetecilik hukuk sigortacılık pazarlamacılık turizm işletmeciliği seyahat işletmeciliği gibi bölümlere yönelebilirler.
Şunu tekrar hatırlatmak istiyorum ki bu sınav başarıya giden yollardan sadece biri. Bu yol bu yıl için kapalı olsa dadaha sonraki senelerde bu yolu tekrar deneme şansına sahipsiniz. O nedenle illa ki kazanayım düşüncesiyle okumayacağınız bölümlere tercihlerinizde yer vermemeye çalışın. Şunu hiçbir zaman unutmayın ki yanlış bir bölümü tercih edip o mesleğe mahkum olma ileride mutsuzluğunuza sebep olacaktır. Eğer imkanınız ve sabrınız varsa bir sonraki sene tekrar hazırlanmayı göze alabiliyorsanız sırf üniversiteli olma amacıyla tercih yapmayın. Çünkü şu an uygulanan sistemde açık öğretim haricinde bir bölümü kazandığınızda (kayıt yaptırıp yaptırmamanız önemli değil) bir sonraki sene ağırlıklı orta öğretim başarı puanınızın (AOBP) katkısı yarı yarıya azalacaktır. Bundan dolayı bir sonraki sene istediğiniz bölümü kazanma şansınız düşecektir. Özellikle meslek liseli öğrencilere bir tavsiyem olacak; mutlaka bir bölümü kazanıp okumak istiyorsanız kendi alanınızla ilgili bir bölüme tercihlerinizde yer verin. Eğer kendi alanınızla ilgili bir mesleği istemiyorsanız dört ve daha fazla yıllık lisans düzeyinde düşük puanlı bölümlere girme şansınız olabilir. Daha iyi bir bölüme girmek isteyen meslek liseli öğrencilere maddi olanakları elverişliyse vakıf üniversitelerini yazmalarını tavsiye ediyorum. Hem iyi bir eğitim almış hem de büyük illerde okumuş olurlar. Meslek liselilerin sınavsız üniversiteye alınması ile ilgili kanun mecliste kabul edildi ama nasıl yapılacağı konusu netleşmedi. Şu an alt yapısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Tercihlerde bir diğer dikkat edilecek nokta sıralamanın istek sırasına göre yapılmasıdır. Bir bölümün puanı yüksek diye o bölüme öncelik tanınmamalıdır. Tercih listenizi mutlaka uzman bir kişiyle oluşturmaya çalışın. Ve her tercihinize "Bir alttaki bölüme girsem daha mı mutlu olurum?" sorusunu yönelterek karar verin. Eğer cevabınız olumluysa sıralamanızda bir problem var demektir.
Son olarak iki yıllık (ön lisans) bir bölüm kazanıp dört ya da daha fazla yıllık bir bölüme geçmeyi planlayan arkadaşlara tavsiyelerim olacak. Eskiden iki yıllık bir bölümde belli bir başarıyı elde eden öğrenci o bölümün devamı niteliğinde olan dört ve daha fazla yıllık (lisans) bir bölüme geçebiliyordu. Bu uygulama yakın bir zamanda kaldırıldı. Artık DGS (Dikey Geçiş Sınavı) denilen bir sınav göz önünde tutularak bu geçiş yapılabiliyor. Kontenjanların az olması nedeniyle bu geçişin oldukça zor olduğunu belirtmemde fayda var.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Sınav Öncesi Ve Sınav Anı



Sınav öncesi dikkat edilmesi gerekli olan noktalar;
8 Sınava bir hafta kala vücudunuza sürpriz yaşatmamaya çalışın. Aynı saatlerde yatıp aynı saatlerde kalkmaya (sınava gireceğiniz saati göz önünde tutarak) benzer yiyecekleri yemeye özen gösterin. Sınav sabahı midenizin alışık olmadığı yiyeceklere çok fazla yüklenmeyin.
8 Sınavdan birkaç gün önce sınav olacağınız okulu ve sınıfı mutlaka görün. Hatta mümkünse gireceğiniz sınıfta ve sırada birkaç deneme çözmeye çalışın. Sınav günü yabancılık çekmemiş olursunuz.
8 Sınavdan birkaç gün öncesinde zihninizi ve bedeninizi yoracak faaliyetlerde bulunmayın. Zihinsel yorgunluk son günlerde yeni konular öğrenmeye çalışarak beyne yeni yüklemeler yapma sonucu ortaya çıkar. Özellikle son gün ders çalışmayın. Bu çalışma sırasında bazı bilgileri unuttuğunuzu görüp panik yaşayabilirsiniz.
8 Sınavdan bir gün önce ailenizle ve arkadaşlarınızla sınav konusunda konuşmamaya özen gösterin. Sevdiğiniz sizi rahatlatacak insanlarla bir arada olmaya gayret edin. Bazı insanlar çevrelerine pozitif enerji verirler. O insanı gördüğünüzde bütün dertlerinizi unuttuğunuzu farkedersiniz. Son gün bu tip arkadaşlarla gününüzü geçirin.
8 Sınavdan önce sınava gireceğiniz okula ne kadar sürede varabileceğinizi büyük şehirde yaşıyorsanız trafik olma ihtimalini de düşünerek hesap edin. Mutlaka belli bir süreyi opsiyon olarak bırakın.
8 Son geceden sınava götüreceğiniz belgeleri ve malzemeleri hazırlayın.
8 Sınav sabahı pozitif enerji verecek sizin motivasyonunuzu artıracak müzikleri dinleyin.
8 Sınava giderken su kesme şeker(kan şekerinin düşme ihtimaline karşıkana en çabuk karışacak yiyecek) kolonya saat ve kağıt mendil bulundurun. Bütün bu malzemelerin yanı sıra sınavda size güç verdiğine inandığınız şeyleri (kolye yüzük fotoğraf vb) yanınızda götürebilirsiniz.
8 Sınavda rahat edebileceğiniz bir kıyafeti tercih edin. Bol giysiler (eşofman gibi) sizi terletmeyecek elbiseler bu açıdan daha uygun olacaktır. Güzel ya da yakışıklı görüneceğim düşüncesiyle kendinizi rahatsız edecek giyeceklere yönelmeniz sıkıntı oluşturabilir.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst