Aslı Oktay
Daimi Üye

Yazar oldukça şaşkındı. Gezdiği ülkelerde mutluluk sırrını sorduğu bilgeler, dervişler ve akademisyenlerin hiç birisi gerçek anlamda mutlu ve huzurlu görünmüyordu.
Kısa süre içinde Avrupanın kitapları çok satan kişisel gelişim yazarları arasında yerini almıştı. İlk kitabı Hüznü Mutluluğa Çevirmek yoğun ilgi ile karşılanmış, uluslararası en çok satan kitaplar listesine girmişti. Gazeteler ve görsel basın onu Mutluluk Yazarı olarak tanıtmıştı. Tüm hayatını mutluluk araştırmalarına vakfetmişti çünkü. Şimdi ise, hayranları ve okurları ondan yeni kitap bekliyordu.
Yazar, yeni kitabını farklı ülkelerin ve kültürlerin mutluluk yöntemleri üzerine yazacaktı. Uzun bir zihinsel hazırlıktan sonra ülke ülke gezmeye başladı. Güney Amerikadan Çine, Hindistandan Rusyaya kadar birçok ülkeyi gezdi. Her gittiği ülkenin bilgileriyle, dervişleriyle, bilim adamlarıyla görüştü. Öğrendiklerini defterine bir bir kaydetti. Yaklaşık sekiz ay süren bu yolculuklar sonrasında tekrar yurduna döndü. Sahil kenarındaki evine kapandı ve aldığı notları derlemeye başladı. Derleme işi tahmin ettiğinden uzun sürüyordu. Çünkü o kadar çok ülke, o kadar çok insanla görüşmüştü ki. Üstelik bu derlemelere kendi yorumunu da ekleyecekti.
Yine yoğun çalıştığı bir gündü. Azıcık dinlenmek amacıyla, uzandığı kanepede uykuya daldı. Uykusunda çok ilginç bir rüya gördü. Gittiği ülkelerden Mısırda mutluluk sırrı için kapısını çaldığı bir âlim karşısında duruyordu. Âlim ona Mısırdayken Aradığını yanlış yerde arıyorsun! demiş ve görüşmeyi reddetmişti. Âlimin bu tepkisi karşısında içinden Sen kendin mutlu değilsin ki senden ne mutluluk sırrı öğreneceğim. diye geçirmişti.
Rüyasındaki âlim Mısır piramitlerinin yanında ona Haklısın dedi. Kendisi bile mutlu olmayan insanlardan hangi mutluluk sırrı öğrenebilirsin ki? Defineyi yanlış yerde arıyorsun. diye seslendi ve gözden kayboldu. Merak içinde uykudan uyanan yazar oldukça şaşkındı. O anda zihninde yen düşünceler parladı. Gezdiği ülkelerde mutluluk sırrını sorduğu bilgeler, dervişler ve akademisyenler gözünün önüne geldi. Ne var ki, hiç birisi gerçek anlamda mutlu ve huzurlu görünmüyordu. Hayattan keyif alıyormuş gibi bir halleri yoktu. Hepsi yorgun ve aynı zamanda bezgindi. Kendileri mutlu olmayan bu insanların reçeteleri ne kadar işe yarayabilirdi ki? İşte o anda tüm motivasyonunu kaybetti. Mutsuz insanların mutluluk formüllerinin kime faydası dokunabilirdi ki? Kitabı yazmayı bıraktı. Birkaç gün dalgın bir şekilde evinin yanıbaşındaki sahilde yürüdü. İçi çok sıkılıyordu. Bu duygularla geçen birkaç gün sonrasında yine rüyasında o âlimi gördü ve sordu Peki dedi ben mutluluğum kimden öğreneceğim. Âlim En yakınından diye cevapladı ve yine gözden kayboldu.
Sabah olduğunda uyuyakaldığı koltuğundan bir öpücükle uyandı. 3 yaşındaki oğlu, uykulu gözlerle gelmiş öperek babasını kaldırıyordu. Uykulu olmasına rağmen oğlunun yüzünde gülücükler vardı. Mutluluğu öğrenmesi gereken kişiyi o anda fark etti yazar. Bu dünyanın en mutlu insanları çocuklardı. Hayattan en fazla keyfi onlar alıyordu. Öyleyse mutluluğu öğrenilmesi gereken kişi çocuklardı.
Mehmet Teber