Kaza Namazları

-sumeyye

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
5.598
Tepki
4.992
Puan
113
Yaş
45
Konum
İstanbul
KAZA NAMAZLARI

Ve dahî, vaktinde edâ edilen [kılınan] namazın fazîleti pek çoktur. Bunlardan birkaçını beyan etmişlerdir:
1. fazileti budur ki, yüzü nûrlu olur.
2- Ömrünün berekâtı olur.
3- Duâsı kabûl olur.
4- İnsanların hayrlısı olur.
5- Cümle müminler ona muhabbet eder.
Ve dahî, namazı terk etmenin, yâni özürsüz olarak, vaktinden sonra kılmanın onbeş zararı vardır. İşbu zararların beşi dünyada, üçü vefât ederken, üçü kabirde, dördü arasât meydanındadır.
Dünyadaki beş zararı:
1- Yüzünde nûr olmaz.
2- Ömründe berekât olmaz.
3- Duâsı kabûl olmaz.
4- Bir mümin kardeşine yapacağı duâsı kabûl olmaz.
5- Ettiği sâir ibâdetlerin sevabı eline girmez.
Sekerât-ı mevtte olan üç zararı:
1- Aç olarak ölür.
2- Susuz olarak ölür.
3- Hor ölür. Ne kadar taâm yise doymaz ve ne kadar su içse kanmaz.
Kabirde olan üç zararı:
1- Kabri onu sıkar ve kemikleri birbirine geçer.
2- Kabri ateş dolar.
3- Onun üzerine bir ejderhâ musallat olur. O ejderhânın adına Akra' denir. Onun elinde bir kamçı ola. O kamçı ile, bir kere vurunca, yerin dibine geçirir, yine çıkar, bir daha vurur. Bu hâl, kıyâmete değin, böylece devam eder. O kimse, bu azâbı kıyâmete kadar çeker.
Arasât meydanındaki dört zararı:
1- Hisâbı şedîd olur.
2- Allahü azîm-üş-şânın gazabına müstehak olur.
3- Cehenneme dahil olur.
4- Onun alnına üç satır yazı yazılır ki, şunlardır:
Evvelkisi, bu kimse, Allahın gazabına müstehaktır.
İkincisi, bu kimse, Allahü teâlânın hakkını zâyi' edicidir.
Üçüncü satır, sen, Allahü azîm-üş-şânın hakkını zâyi' ettinse, bugünkü günde, Allahü teâlânın rahmetinden uzaksın.
Namaz dînin direğidir. Bir kimse, namaz kılarsa, dînin direğini dikmiş olur. Bu sûretle, üzerine gölgelik kurar. Ve onun altında selâmette olur.
Bir kimse, bir vakit namazı bile bile terk eylese ve sonra kaza etmese o kişinin, üç mezhep üzere, katline fetvâ verilir. Hanefî mezhebine göre, katli lâzım gelmez. Ammâ ekber-i kebâirden olarak, bir büyük günah işlemiş olur. Namaza başlayıncaya kadar hapsi lâzım gelir. Namaza önem vermediği için, birinci vazîfe olduğuna inanmadığı için kılmayan kâfir olur.
Bir kişi, bir vakit namazı bile bile terk eylese ve sonra kaza etse, Cehennemde bir Hukbe miktârı, yâni, seksen sene yansa gerektir. Bu azâbdan kurtulması için ayrıca tevbe edip yalvarması, af dilemesi de lâzımdır.
(Âhıretin bir günü, bu dünyanın bin senesi kadardır. Âhıretin yılları, ona göre hesap olunur.)
[Muhammed Emîn ibni Âbidîn (Redd-ül-muhtâr) kitabında buyuruyor ki, semavî dinlerin hepsinde, namaz kılmak emredilmiştir. Âdem aleyhisselâm ikindi, Ya'kûb aleyhisselâm akşam, Yûnüs aleyhisselâm yatsı namazlarını kılarlardı denildi. Bütün farzlara ve haramlara inanmak îmanın şartı olduğu gibi, namaz kılmanın da, vazîfe, borç olduğuna inanmak, îmanın şartıdır. Fakat, namaz kılmak, îmanın şartı değildir.
Âkıl ve bâliğ olan her müslüman erkeğin ve kadının, özrü yok ise, hergün beş kere namaz kılması farzdır. Beş vakit namaz, mîraç gecesinde farz oldu. (Mukaddimet-üs-salât), (Tefsîr-i Mazherî) ve (Halebî-yi kebîr)deki hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cebrâîl aleyhisselâm Kâbe kapısı yanında iki gün bana imam oldu. İkimiz, fecr doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, herşeyin gölgesi kendi boyu uzayınca ikindiyi, güneş batarken [üst kenârı gayb olunca] akşamı ve şafak kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günü de, sabah namazını, hava aydınlanınca, öğleyi, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki katı uzayınca, ikindiyi bundan hemen sonra, akşamı oruç bozulduğu zaman, yatsıyı gecenin üçte biri olunca kıldık. Sonra yâ Muhammed, senin ve geçmiş Peygamberlerin namaz vakitleri budur. Ümmetin, beş vakit namazın herbirini, bu kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar dedi). Her gün beş kere namaz kılınması emrolundu. Yedi yaşındaki çocuğuna namaz kılmasını emretmek, on yaşında kılmazsa eli ile dövmek, anaya, babaya lâzımdır. Talebeye üç defadan fazla vurmak ve sopa ile vurmak câiz değildir. Oruç tutması ve içki içmemesi için de, çocuk böyle dövülür. Namazın farz olduğuna, yâni birinci vazîfe olduğuna inanmıyan kâfir olur. Farz olduğuna inanıp da, tenbellikle kılmıyan, kâfir olmaz. (Fâsık) olur. Namaz kılmaya başlayıncaya kadar habs olunur. Hiç müsâmaha, merhamet edilmez. Namaza başlamazsa, ölünceye kadar habste bırakılır. Kan akıncaya kadar dövülür diyenler de vardır. Şâfi'î ve Mâlikî mezhebinde de, bir namazı tenbellikle kılmıyan kâfir olmaz ise de, cezâ olarak öldürülür. Hanbelî mezhebinde, kâfir olur ve öldürülür, denildi. Şâfi'î mezhebinde de böyle ictihâd eden âlimler vardır. Bir namazı, vaktinde cemaat ile kılan kimsenin müslüman olduğu anlaşılır. Çünkü, başka dinlerde namaz yalnız kılınır, cemaat ile kılınmaz idi. Hac da ederlerdi. Namaz, yalnız beden ile yapılan ibâdet olduğu için, başkası yerine namaz kılınmaz. Zekât, yalnız mal ile yapılan ibâdet olduğu için, özrü olmıyan kimse için, başkası, onun malı ile ve emri ile zekât verebilir. Hac, hem beden ile ve hem mal ile yapıldığı için, özrü olanın yerine, bunun parası ile ve emri ile, başkası hacca gidebilir. Ölünceye kadar, hiçbir zaman oruç tutamıyan çok ihtiyâr kimse, oruç yerine her günün orucu için, fakire fidye denilen malı verebilir. Namaz için fidye vermek de câiz değildir. Namaz kılamıyan kimse, vasıyet ederse, öldükten sonra, bunun namaz borçlarının iskâtı için, bıraktığı maldan fidye verilmesi iyi olur. Bıraktığı mal, iskât için kifâyet etmezse, (Devr) yapmak câiz olur. Oruç için iskât yapmak ise vâcibdir.
Yaz mevsiminde, şimâl memleketlerinde, şafak yeri kararmadan, fecr ağardığı yerlerde, yatsı ve sabah namazlarının vakitleri başlamadığı için, hanefîde, bu iki namazı kılmak lâzım değildir. Büyük müctehid imam-ı Şâfi'î lâzım olduğuna ictihâd buyurmuştur. Fakat âlimlerin çoğuna göre, bunlara sabah ve yatsı namazlarını kılmak farz olmaz. Kaza etmeleri de lâzım gelmez. Çünkü, her iki namazın da vakti başlamamıştır. Vakti gelmeden önce kılmak farz değildir. Fakat oruç böyle değildir. Bir memlekette hilâl görülünce, her memlekette Ramazan başlar.
Kendi mezhebine göre, bir farzı yaparken veya bir haramdan sakınırken, (Haraç) hâsıl olursa, haraç bulunmıyan, başka bir mezhep taklîd edilerek, bu haraçtan kurtulmalıdır. Haraç, bir işi zahmet ile yapmak veya hiç yapamamak demektir. Haraç bulunmıyan başka mezhep yoksa, haraça sebep olan şey, zarûret ile mevcut ise, bu farzı yapmak ve haramdan sakınmak affolur. Zarûret ile mevcut değilse, bu şey terk edilerek, haraçtan kurtulmalıdır. 502.ci sayfaya bakınız!
Sabah namazına geç gelen, cemaati kaçırmamak için, sünneti terk eder. Vakti kaçırmamak için sünneti terk etmesi daha lâzımdır. Cemaate yetişebilecek ise, sünneti câmiin hâricinde veya direk arkasında kılar. Böyle yer yoksa, cemaatin yanında kılmaz. Sünneti terk eder. Çünkü mekruh işlememek için sünnet terk edilir.
Özr ile kılınamıyan farzlara (Fevâit) denir ki, kaçırılan namazlar demektir. Özrsüz, tenbellikle kılınmıyan namazlara (Metrûkât) denir ki, özürsüz terk edilen demektir. Fıkh âlimleri, kazaya kalan namazlara fâiteler demişler, terk edilen namazlar dememişlerdir. Çünkü, özürsüz, namazı vaktinde kılmamak büyük günahtır. Kaza etmekle bu günah affolmaz. Ayrıca tevbe etmek veya hacc-ı mebrûr yapmak lâzımdır. Kaza edince, yalnız terk etmek, kılmamak günahı affolur. Kaza etmeden yapılan tevbe sahih olmaz. Çünkü, günahı bırakmak, tevbenin şartıdır.
Namazı vaktinden sonraya bırakmak için özr beştir: Düşman karşısında oturarak ve kıbleden başka tarafa dönerek ve hayvan üstünde giderek de kılmaya imkân olmazsa, misafir, yolda hırsız, eşkıyâ, yırtıcı hayvana yakalanacaksa, ananın veya çocuğun telef olacağı zaman ebenin namazı geciktirmesi özr olur. Dördüncü özr, unutmak, beşincisi uyumaktır. Vakit çıkmadan iftitâh tekbîri alabilmek Hanefîde, bir rekât kılabilmek ise, Şâfi'îde (Edâ) olur.
Farzları kaza etmek farzdır. Vâcibleri kaza etmek vâcibdir. Sünneti kaza ederse, sünnet sevabı kazanır. Beş vaktin farzı ile vitrin edâları ve kazalarında sırayı gözetmek lâzımdır. Fakat vaktin sonunda lâzım olmaz. Yâni kaza kılabilmek için vaktin farzı kazaya bırakılmaz. Fâitesi olduğunu unutursa veya fâite adedi altı olursa tertîb yine sâkıt olur. Fâitelerin adedi altıdan aşağı düşerse, tertîb avdet etmez. Tertîbsiz kılınan farzlar, fâsid olurlar ise de, adedleri, altı olursa, beşinci vakit çıkınca hepsi sahih olurlar. Meselâ, sabah namazını kılmıyan kimse, bunu hâtırladığı hâlde, öğleyi, asrı, akşamı, yatsıyı ve vitri kılsa, hiçbiri sahih olmaz ise de, güneş doğunca hepsi sahih olur.
Fâite namazları fevren, yâni acele kaza etmek lâzımdır. Ancak, çoluk çocuğunun nafakasını kazanacak kadar ve beş vakit namazın sünnetlerini ve duhâ, tesbîh ve tehıyyet-ül-mescid namazlarını kılacak kadar geciktirmek câiz olur. İbni Âbidîn, abdestin sünnetlerinde diyor ki, (Câiz demek, memnu' değildir demektir. Tenzîhen mekruh olan şeye de câiz denir.) O hâlde, câiz denilen şeyi yapmamak, bu sünnet namazlar için, bu kazaları da geciktirmemek lâzımdır. Ramazan orucunun kazası acele değildir.
Dâr-ül-harbde müslüman olan, farz olduklarını bilmediği için terk ettiği namazları, orucları ve zekâtları kaza etmez. Fakat, Dâr-ül-islâmda olanların, farzları, haramları bilmemesi özr olmaz. Mürted, îmana gelirse, irtidâd zamanında kılmadığı namazlarını kaza etmez. Çünkü kâfirler islâmiyetle muhâtab değildirler. Bir sabî, yatsıyı kıldıktan sonra cünüb olsa ve fecrden sonra uyansa, yatsıyı kaza etmesi lâzım olur. Çünkü, kılmış olduğu nâfile idi. Uykuda farz oldu. Sıhhatte iken kılınmıyan namazları, hasta olunca, teyemmüm ile, îmâ ile kaza etmek câiz olur. Kazaya kalan, dört rekât farz, seferî iken de dört rekât kaza olunur. Seferde kazaya kalan iki rekât öğle farzı mukîm iken de iki rekât kaza olunur. Öğlenin farzını kılarken, bugünün öğle namazının farzına veya öğlenin farzına denir. Fâite namaz sayısı birden fazla olan, (Evvel kazaya kalmış olan) veya (Son kazaya kalmış olan) öğle farzı, bir Ramazan ayının birkaç gününü kaza ederken, günlerin sırasını tâyîn lâzım değildir.
Metrük namazları kaza ederken başkalarına belli etmemelidir. Çünkü, namazı vaktinde kılmamak günahtır. Günahını izhâr etmek de ayrıca günah olur. Gece gizli yapılan günahı, gündüz başkalarına anlatmak da günahtır. İbni Âbidînden tercüme burada tamam oldu.
Görülüyor ki, Hanefî mezhebinde, fâite namazları acele kaza etmek lâzımdır. Şâfi'î mezhebinde de böyledir. Şâfi'î âlimlerinden Şemsüddîn Muhammed Remlî, fetvâsında buyuruyor ki, (Özr ile fevt edilmiş namazları olanın, Ramazanda terâvîh kılıp, fâiteleri Ramazandan sonra kaza etmesi günah olmaz. Fakat, özürsüz terk edilmiş namazları olanın böyle yapması günah olur. Çünkü terk edilmiş namazların fevren kaza edilmeleri lâzımdır.) Özrsüz terk edilmiş olan namazları önce kılmayıp da sünnetleri meselâ terâvîhi önce kılmanın günah olduğunu, sünnetler yerine bu namazları kaza etmek lâzım olduğunu, Şâfi'î mezhebinin âlimleri açık olarak bildiriyor. Hanefî mezhebi de böyledir. Hanefîde, özr ile kılınamamış olan fâitelerin kazalarını sünnet kılacak kadar geciktirmek câizdir denilmesi, bunların kazalarını geciktirmemenin daha iyi olacağını göstermektedir. Çünkü câiz, islâmiyette yasak edilmemiştir demektir. İbni Âbidîn, akar suyu isrâf etmek câizdir sözünü, yâni tenzîhen mekruhtur diye açıklamaktadır. Özr ile fevt edilen namazların kaza edilmeleri acele olunca, özürsüz terk edilmiş namazları sünnetler yerine kılmak lâzım olur. İbni Âbidîn, (Abdestte üç kere yıkamak müekked sünnettir. Suyun kıymetinin yüksek olması, soğuk olması, suya muhtaç olmak gibi özürlerle bu sünneti terk etmek mekruh olmaz) demektedir. Terk edilmiş namazı bir ân önce kaza edip, büyük günahtan kurtulmak için, sabah namazından başka sünnetler yerine de, bunların kazasını kılmak lâzım olduğu buradan da anlaşılmaktadır.]
 

güllerdiyari

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
2.132
Tepki
2.410
Puan
113
Yaş
50
Konum
isvicre
cok güzel bir paylasim canim Allah razi olsun emegine yüregine saglik:eek::hhhhhh:
Rabbim cümlemize ibadetlerimizi tamami ile yerine getirmeyi nasip etsin insallah
ayrica böyle g¨zel konulari bizlerle paylastigin icin cok cok tesekkür ederim:eek::hhhhhh:
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst