rüzgar gülü
Daimi Üye

Lucy Kellaway adını ablamdan öğrenmiştim. Financial Times’da “iş dünyası” sayfasında köşe yazıyor. Sadece business ile ilgili değil. Hayatın içinden günlük konuları yazıp, bunları bir güzel yoğurup ilginç yorumlar yapıyor. Yumuşak, çok rahat okunur bir üslubu var.
Kellaway haftanın bir günü de Güzin Abla’lık yapıyor. Okuyucular soruyor, o cevaplıyor.
Geçenlerde, kendisine mail atan 27 yaşında bir genç kız sıkça karşılaşılan bir soruna değinmiş. İşe streç ve biraz da kısa bir elbiseyle gitmiş. Yazısından, özenip bezenip elbiseyi aldığını, özenip bezenip de giydiğini anlıyoruz. Ama ofisinin kaknem kadınlarından biri, sanki üzerine vazifeymiş gibi hemen kendisini uyarmış. Eğer iş yerinde kendisine saygı duyulmasını istiyorsa bu tür elbiseler giymekten kaçınması gerekiyormuş. Bu arada yerin Londra, yılın 2010 olduğuna dikkat çekelim.
Lucy Kellaway de kendi başından geçen çok benzer bir hikaye anlatmış. Neredeyse tek fark, aradan 25-30 yıl geçmiş olması. Malum, muhafazakar zihniyetin değişmesi pek kolay bir şey değil. Kellaway’ın elbisesi öyle seksi filan değil biraz dizinin üstündeymiş. Her iş yerinde benzerleri bulunan o malum kadın “bütün dikkatleri üzerine çekiyorsun. Eteğin çok kısa” benzeri uyarılarda bulunmuş.
Lucy, o günlerde bugünkünden farklı olarak iş yeri giyinme yönetmeliği olduğuna dikkat çekiyor. Ve bu yönetmeliğe uygun giyinenlerin tam bir erkek gibi göründüğünü sözlerine ekliyor. Ama aldırmamış. Erkek gibi değil feminen olmak istediğini, bir kadına yakışanın da bu olduğunu söylüyor.
Bunları okuyunca, daha önce çalıştığım bir gazetede karşı karşıya kaldığım olay aklıma geldi. Bir insan kaynakları müdiremiz vardı. Yusyuvarlak bir kadıncağızdı. Saçlarını o güne kadar görmediğim tuhaflıkta renklere boyar, dekoltesini son düğmesine kadar da açardı. Giysileri rengarenkti. Çılgındı ve bu çılgınlığıyla sempati de toplardı.
Bir gün kız arkadaşlarımızdan birini çağırıp bir daha işe parmak arası terlikle gelmemesi konusunda uyarmış, dahası, kendisine, gazetenin giyip kuşam protokolünden bahsetmişti.
İş yerinde parmak arası giyilir mi, bence başka bir tartışmanın konusu ama o çılgın kadının o muhafazakar ikazını herhalde hayat boyu unutmayacağım.
Burada bir çeşit kadınsı çekememezlik söz konusu aslında. Bir güzellik-çirkinlik, gençlik-yaşlılık çekememezliği... “Benim gençliğim kapalı kıyafetlerle geçti, erkek gibiydim, seninki niye benimkinden daha feminen olsun” kıskançlığı… Ya da “patronu gerekirse ben tavlarım. Sen kim oluyorsun küçük aşifte” demenin hazzı...
Lucy, cevabını verirken, bütün kadınlara bunlara kulak asmayın, dikkatinizi kaknem kadınlar yerine işinize verin diyor.
Peki erkekleri bir giysiyle tavlamak mümkün mü gerçekten? Erkeklerin Mars’tan, kadınların Venüs’ten geldiklerini biliyoruz. Ve her iki tarafın bunun farkında olmadığını da.
Ben baştan çıkarmanın bu kadar kolay olmadığını düşünenlerdenim.
Peter Ustinov ile Charlotte Rampling’in başrollerin oynadığı Mor Taksi diye bir film izlemiştim yıllar önce. Filmden aklıma kalan bir sahne var. Peter Ustinov odada otururken Charlotte Rampling üstsüz olarak içeri giriyor. Peter Ustinov’un bu duruma verdiği tepki unutulmaz. “Bana hakaret ediyorsunuz” diyor. Söylediği şu: “Beni hemen uyarılıp cinsel ilişkiye girecek bir hayvan gibi görmek istiyorsunuz. Bu bir hakarettir.”
Peki, seksi olduğu gerekçesiyle uyarılanlar var da pasaklı olduğu gerekçesiyle de aynı muameleye uğrayanlar var mı? Bir süre önce bir iş kadınının fotoğrafını çektik dergide yayınlamak üzere… Saçlarının iki üç parmak beyazı çıkmıştı. Boyayı biz ‘fotoşopta’ yaptık mecburen. Ama mesela bu şekilde bir iş görüşmesine gelmiş olsaydı hiçbir şansı olmazdı. Bir toplantıda olsaydı, pek kaale alınmazdı diye düşünüyorum. Kendi bakımı konusunda titiz olmayan birisi, vereceği hizmet ya da imal edeceği ürün konusunda titiz olur mu?
Hayatımız ofislerde geçiyor. Siz siz olun her uyarıya kulak asmayın. Kaknem kadınlardan her zaman uzak durun. Gerekirse gerekli cevabı vermeyi de ihmal etmeyin.