İstanbul'un hemen dibindeki adalar...

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
İstanbul'un hemen dibindeki adalar, her mevsimde ayrı bir ruh haliyle karşılar ziyaretçilerini. Yazın tıklım tıklım dolup taşar ama kış aylarında sessizleşirler. Hep huzur veren bir sessizliktir bu. Kış sonlanıp da bahara göz kırparken, adalar, sakinliği ve kendine özgü ruhuyla en cazip ve en kolay şehirden kaçış yoludur.

47_1110adalar03.jpg


47_1110adalar13.jpg



İlk durağımız Kınalıada. Kınalıada, Prens Adaları topluluğu içinde İstanbul'a en yakın ada olması sebebiyle tarihte en çok sürgün bu adaya yapılmış. Adını bakır ve demir madenlerinin etkisiyle kızıllaşan toprak renginden almış. İskeleden iner inmez sizi karşılayan çarşısı, adanın kalbi.
Şubat ayına rağmen, yazdan kalma bir güneş kendini hissettiriyor. Adalar, sanki tüm o eşsiz görselliğini sessizce avuçlarımıza bırakmış; etrafta kimsecikler yok. Birbirinden güzel, renkli ve nostaljik evlerin arasından, ağaçların gölge yaptığı serin sokaklardan geçiyoruz. Henüz kimseler uyanmamış anlaşılan, pencere ve balkon kapıları sıkı sıkıya kapalı. Kaldırımlara yığılmış sarı yapraklar, güneşin sıcağına aldanmamızı önleyip Şubat ayında olduğumuzu hatırlatıyor bize.


Kınalıada'nın modern camisi
Diğer adalara göre tarihi miras bakımından daha zayıf olan Kınalıada'da, Ermeni Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi ve Manastır Tepesi'nde Rum Ortodoks Hıristos Manastırı bulunuyor. Ermeni ve Rum vatandaşlara hala hizmet veriyor ve ziyaretçilerine açık. İskeleden indiğinizde hemen solunuzda kalan Kınalıada Camii, mimari yapısıyla hemen dikkat çekiyor. Kıyıda bulunan bu caminin giriş katındaki küçük dükkânda minik süs eşyaları satılıyor.

Renkli bir fayton, önündeki iki beyaz at eşliğinde yavaş bir tempoda yanımızdan geçiveriyor. Banklardan birine oturup denizi mi seyretsek yoksa bir fayton turu mu yapsak, kararsızız. Bu sessiz güzelliği daha derinden hissetmek için ara sokaklara dalıyoruz.

Kışa özel dinginlik
Ada sakinleri yavaş yavaş uyanıyor. Yaza göre çok daha tenha olmakla beraber günün en kalabalık saati öğle vakti. Büyülendiğimiz bu sakinliğe adalılar çoktan alışmışlar. Kimi eşofmanlarını giymiş denize karşı spor yapıyor, kimi kahvaltısına başlamak için gazete ve ekmeğini almış yürüyor, kimiyse lokantasının önüne henüz attığı masalarının örtülerini kontrol ediyor.


Öykücü Sait Faik'in adası
Süslü evleriyle Prens adaları içinde “en zengin” görünen Kınalıada'nın iskelesine yanaşan ada vapuruna atlayıp Burgazada'ya geçiyoruz.
Betondan ziyade, ahşap evlerin göze çarptığı ada, tek tepesi olan Bayrak Tepesi'nden itibaren neredeyse kıyıya kadar çam ormanlarıyla kaplı. Mis gibi çam kokusu ciğerlerimizi dolduruyor. Ünlü yazar Sait Faik Abasıyanık'ın yaşadığı ve sonradan müzeye dönüştürülen beyaz, ahşap köşkte şimdilerde tadilat var.

Adada Hirstos Manastırı ve eski Ortodoks kilisesi patriklerinden Metodios'un yedi yıl hapsedildiği mahzenin üzerinde bulunan Ayios İoannis Kilisesi görülmeye değer. 1928 yılında kurulan ve Türkiye'nin en eski sanatoryumlarından olan Burgazada Sanatoryumu da tarihe tanıklık ediyor. Tüm Prens Adaları'nda olduğu gibi Burgazada'da da bisiklet sefası hüküm sürüyor. Kış mevsiminde de aynı zevki yaşattığını bizzat öğreniyoruz. Sadece biz değil, adanın hemen hepsi sağlıklı görünen yaşlıları da bisikletten vazgeçmiyorlar.

47_1110adalar04.jpg



Tek Bizans Kilisesi olan Kamariotissa
Gün ortasına yaklaştığımızda, Heybeliada İskelesi’ne yanaşan vapurdan iniyoruz. Dikkatimizi ilk çekenler, ada sokaklarında turlayan denizci gençler ve iskelenin hemen solundaki Deniz Lisesi oluyor. Sağ tarafta ada çarşısı ve çay bahçeleri karşılıyor bizi. Kınalıada ve Burgazada'ya göre burada konaklanacak yer bulmanız daha kolay. Meşhur piknik alanında, çam ağaçlarının altında piknik yapmak da İstanbulluların en favori haftasonu eğlenceleri arasında.

Bu yıl müzeye dönüştürülen ünlü edebiyatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın yaşadığı ev, denize hakim bir tepede yer alıyor. Ağaçların içindeki bu muhteşem ev, restorasyon sonrası ziyaretçilere açıldı.

47_1110adalar02.jpg



Adalar merkezi Büyükada
Prens Adaları'nın en büyük ve şehirleşmeye en yakın adası olan Büyükada'nın diğer adı, Rumca Prens anlamına gelen Prinkipo. Bu sebeple olacak ki, Adalar ilçesinin de merkezi. Kıyının hemen önüne dizilmiş balık restoranlarından müzik sesleri geliyor. Yanlarına yaklaştığımızda ise balık kokusuna karşı koyamıyoruz. Bu şirin restoranlarda dalga sesleri ve yağmur eşliğinde karnımızı doyuruyoruz.

47_1110adalar05.jpg




Adada fayton sefası
Faytonların sıraya dizildiği meydan rengârenk. Nüfus bakımından en kalabalık ada olan Büyükada, faytonlarıyla ünlü. Öğleden sonra hiç durmadan yağan yağmur altında müşteri bekliyor bu süslü, atlı arabalar. Yağmurdan sırılsıklam olan atlar titremeye başlıyor. Bazı fayton sahipleri, atların üzerine battaniye örterek üşümelerini engellemeye çalışıyorlar. Ada turu yapmak üzere bindiğimiz faytonun sahibi, atların üzerindeki battaniyeleri kaldırıp dizginlerini eline alıyor. Yağmur da olsa güneş de olsa, faytonla ada turu yapmak gibisi yok. Nal sesleri eşliğinde geçiyoruz sokakları, sallana sallana.

47_1110adalar01.jpg


47_1110adalar10.jpg



Uzun bir yokuşun sonunda, Aya Yorgi Kilisesi'nin müthiş manzarasını karşımızda buluyoruz. Kilisenin açılmasını bekleyen diğer ziyaretçiler, yandaki minik kulübede çaylarını yudumlayabiliyorlar. Dilek kutusuna dileğimizi yazdıktan sonra rüzgârda ayakta durmakta güçlük çeksek de yokuşu iniyoruz.

Dünyanın en büyük ahşap yapısı olan Rum Yetimhanesi de heybetiyle insanı büyülüyor. Ayios Dimitrios kilisesi ise adadaki Ortodoksların büyük ayinlerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Ayrıca bir de II. Abdülhamid tarafından yaptırılan dört minareli büyük Hamidiye Camii bulunuyor.
Burgazada ve Heybeliada Sait Faik ve Hüseyin Rahmi'nin yaşadığı yerler olarak anılırken, Büyükada'nın hikâyecisi ise Reşat Nuri Güntekin'dir... Adalılardan ziyaretçisinin çok olduğunu öğrendiğimiz evi, kıyıya sadece birkaç sokak paraleldeki Maden Mahallesi'nde bulunuyor.

Adanın akşam vapurlarından biri... Tıpkı adanın kendisi gibi tenha olan vapur, yolcularını aldıktan sonra şimdi yağmurun dindiği, denizin çarşaf misali uzandığı Marmara Denizi'nde süzüle süzüle yol alıyor. Yolcular vapurun açık kısımlarında ellerindeki fotoğraf makineleriyle günün bu en güzel anını ölümsüzleştiriyor. Ada günlüğümüzün sevimli notlarına bakarak, bu gezimizi kış ziyaretlerimizin başlangıcı sayıyoruz.

47_1110adalar06.jpg


47_1110adalar08.jpg


47_1110adalar09.jpg


47_1110adalar11.jpg


47_1110adalar15.jpg


47_1110adalar16.jpg
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst