İstanbul

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
Tarihi
Istanbul'un tarihi coğrafi durumu ile çok yakından ilgilidir. Şehirde daha tarih öncesi çağlara ait bir takım yerleşim bölgeleri olduğu tespit edilmiştir. 1942 - 1952 yılları arasında Kadıköy çevresindeki Fikir Tepesinde yapılan kazılar sırasında M.Ö. 3.000 yılına ait bir takım aletler iskeletler bulunmuştur. Bu durum İstanbul'un Asya kıyılarında o çağlarda insanların yaşadığını açıkça ortaya koymaktadır. Rumeli tarafında da kazılar yapılacak olursa buralarda da çok eski çağlardan kalma çeşitli kalıntılara rastlanacağı sanılmaktadır. Bugünkü İstanbul şehirlerinin çekirdeğinin yani Haliç'in güneyinde kalan parçanın ilk sakinleri Trak'lardı. Fenikeliler ise Kadıköy'ünde yerleşmişlerdi. Bilindiği gibi Traklar Hint-Avrupa Fenikeliler ise Sami ırklarındandır. Yunanlılara göre; Yunanistan'ın Megara şehrindeki Byzas'ın yönetimindeki bir Yunanlınlar kafilesi M.Ö. 658'de bugünkü Srayburnu'na gelip yerleştiler. Bundan sonraki yüzyıllarda şehir yavaş yavaş ikinci derecede bir liman ve ticaret şehri olmaya yüz tuttu. Roma egemenliği altında iç bağımsızlığını koruyan bu ticaret şehri ancak M.S. II. yüzyılda bir Roma sitesi oldu.
İmparator Konstantin 325'te yeni ve büyük bir şehir yapımına girişti.11 Mayıs 330'da bu şehir kesin olarak Roma'nın yerine dünya imparatorluğunun başkenti oldu. Daha Konstantin devrinde şehrin nüfusu 200.000'i geçti. Fakat birkaç milyonluk Roma'nın kalabalıklığına ve büyüklüğüne erişmekten uzak bulunuyordu. 395'te imparatorluk ikiye ayrılınca İstanbul Doğu İmparatorluğu' nun başkenti oldu. Justinianus devrinde yani VI. Yüzyılda nüfusu milyonu aştı dünyanın en büyük şehri haline geldi. VII. Yüzyılın sonundan başlayarak Bağdat nüfusu büyüklüğü ve zenginliği bakımından İstanbul'u geride bıraktıysa da şehir hiçbir zaman milyonu aşan nüfusunu kaybetmedi. Ancak Latinler' in işgalinde bu büyük nüfus dağıldı.
Asya'da ki imparatorluklarının yıkılması üzerine Avrupa'ya gelen ve bu kıtanın en büyük kısmında olan Hun Türklerinin hakanı Atilla 447'de Büyükçekmece'ye kadar geldi; fakat Bizans'ı yıllık bir vergiye bağladıktan sonra geri döndü. Hun' lardan sonra gene Asya da ki imparatorluk tahtını kaybeden Avar (Apar) Türkleri Avrupa'ya geldiler ve 616'da İstanbul'un önlerine kadar ilerlediler. 626 yılında Avarlar'ın şehri kuşatması tarih boyunca Bizans'ın karşılaştığı en önemli tehlikelerden birini meydana getirdi. Kadıköy ve Üsküdar tarafından da İranlılar (Sasaniler) bu kuşatmaya katılıyorlardı. Büyük şans esri olarak Bizans bu kuşatmayı ağır şartlarla atlattı.
İslam dinin ortaya çıkmasından sonra Arapların başlıca hedeflerinden biride İstanbul oldu. 668-669 kuşatması gelecekteki halife Yezid'in başkomutanlığı altında yapıldı. 665'te Bizans donanmasını yok eden İslam donanması bu kuşatmaya açık bir kapı hazırlamıştı. Bu sefere Peygamberin bayraktarı Halid İbni Zeyd (Ebu Eyyubu'l-Ensari) ve Peygamberin birçok arkadaşı katıldı. Bu kuşatmadan bir sonuç çıkmayınca Halife Muaviye 673-674'te şehri bir kere daha karadan kuşattırdı. Araplar Kapıdağı yarımadasında üslenerek tam yedi yıl sefer mevsiminde İstanbul önlerinde göründüler. Fakat bileşimi yalnız Bizanslılar tarafından biline "Rum Ateşi" yüzünden bir sonuç çıkmadı. 713-714'te tekrar Prens Mesleme tekrar İstanbul'u kuşattı. Bu kuşatma Bizans'ı yıkılma tehlikesiyle yüz yüze getirdi. Arapların şehri alması ve Avrupa'ya hakim olması bir gün meselesi sayıldı. Fakat İmparator Leon'un enerjisi durumu kurtardı. Bu kuşatma Avrupa tarihinin dönüm noktalarından biri sayılır.781'de gelecekteki halife Harunureşid'te şehri kuşattı; fakat yıllık vergi karşılığında geri çekildi.
Bundan sonra Bulgar Türkleri İstanbul için en büyük tehlike teşkil etti. 813'te Kurum Han Bizans ordusunu Edirne meydan savaşında yok ettikten sonra şehri kuşattı. Fakat kat kat surlarının ululuğu ve dayanıklılığı Bizans'ı gene kurtardı. 1090'da başka bir Türk topluluğu Peçenekler Çekmece'ye kadar geldiler.
Malazgirt'ten birkaç yıl sonra Selçuklu Türkleri Üsküdar'a kadar geldiler ve İznik'i Türkiye'nin başkenti yaptılar; fakat Avrupa'ya geçemediler. Birinci Haçlı seferi Bizans'ı Selçuk Türklerinden kurtardı. Ve Bizans'ın Türkler tarafından fethini 35 yıl geriye itti.
16 Nisan 1204'te Bizans'ı Türklerin elinden kurtarmak emeliyle hazırlanan Haçlı Seferinin dördüncüsü özellikle Bizans'a yöneldi. Şehrin heybeti ve zenginliği karşısında gözleri kamaşan fakir Avrupalılar İstanbul'u şiddetli bir savaştan sonra aldılar. Tarihte ilk defa olarak şehre barbarlar egemen oldular. Milyonluk şehir en müthiş yağma katil ve saldırılarla karşılaştı ve zenginliğinin büyük kısmını kaybetti. On binlerce elyazması yakıldı. Kiliseler son şamdanlarına kadar yağmalandı. On binlerce İstanbullu kılıçtan geçirildi. Kadınlar saldırıya uğradı. Bütün bu hareketlere yalnız savaşçılar değil Latin Rahipleride katıldı. İznik'e sığınan Bizans İmparatorluğu başkentini Latinler'in elinden almak için amansız bir mücadeleye girişti. Latinler İstanbul'da bir imparatorluk kurdular ve tahtı bir Fransız Hanedanına verdiler. Sonunda 1261'de Paleologoslar'ın idaresindeki Bizanslılar İstanbul'dan Latinleri kovdular. İmparatorluğun başkenti İznik'ten tekrar İstanbul'a nakledildi. Fakat bu dönemde şehrin nüfusu tahminlere göre yarım milyondan da aşağıya düşmüştü. Bununla beraber -İspanya'da ki Arap şehirleri hariç- Avrupa'nın en büyük şehri idi. Bu devre kadar Hıristiyan Avrupa'da hiçbir şehrin nüfusu 150.000'i aşmamıştır.
Bundan sonra Bizans Osmanlı Türkleri ile karşı karşıya kaldı. Daha sonra Orhan bey Üsküdar'a geldi. İmparator ile pek sıkı ilişkiler kurdu. 1390 baharında Orhan Gazi'nin torunu Yıldırım Bayezit şehri kuşattı fakat ağır vergi karşılığında kuşatmayı kaldırdı. Yıldırım'ın İstanbul'u almak azim ve kararı kesindi. Ancak Timur olayı bu fethi yarım yüzyıl geride bıraktı. 1396'da Türkleri Avrupa'dan sürmek ve Bizans'ı kurtarmak için gelen bütün Avrupa devletlerinin kuvvetlerinden meydana gelmiş büyük Haçlı ordusunu yok eden yıldırım Anadolu Hisarı'nı yaptırdı ve 1397'de şehri kuşattı. Fakat kuşatma savaşına girmedi; büyük Türk birliklerini şehre bağlamak istemedi. Uzun süren bir abluka ile Bursa gibi İstanbul'un da boyun eğip teslim olacağını düşündü. Bizans bu durumdayken Timur 1402'de Yıldırım'ı yendi.
Yıldırım'ın oğlu Musa Çelebi 1411'de İstanbul'u kuşattıysa da alamadı. Yıldırım'ın torunu II. Murat'ın 1422'nin 15 haziranından 24 ağustosuna kadar süren pek şiddetli savaşlara sahne olan kuşatması artık şehrin son günlerini yaşadığını gösterdi. Anadolu'da bir ayaklanma olması Bizans'ı bu defada kurtardı. Fakat II. Murat'ın oğlu II. Mehmet şehri almayı hemen hemen bir sabit fikir haline getirmişti. 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u alarak Ortaçağ'a son verdi.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
KADIKÖY

Kadıköy Kadıköy'ün kuruluşu Bizans'tan yani İstanbul'un kuruluşundan 17 yıl kadar öncedir. Kuruluş tarihi olarak M.Ö. 675 yılı kabul edilir. Fikirtepe'den sonraki ilk yerleşme bugünkü Moda Burnu ile Yoğurtçu arasında kalan yerde kurulan Halkedon (Bakır ülkesi) olmuştur. Bu şehirden günümüzen herhangi bir kalıntı ulaşmamıştır. Fetih yıllarında küçük bir yerleşim birimi olan Kadıköy fethi takib eden yıllarda da çok büyük bir gelişme göstermemiştir. Kadı Hızır Bey'in bugünkü Osmanağa Camii'nin bulunduğu yere yaptırdığı cami Osmanlı'nın buradaki ilk önemli yapısı olmuştur. Kadıköy'ün asıl gelişmesi 19. yüzyılın 2. yarısında Selimiye Kışlası Haydarpaşa Askeri Hastanesi gibi önemli yapıların inşasından sonra başlamıştır. Özellikle 1857'de başlayan düzenli vapur seferleri Kadıköy'ü yerleşim için daha tercih edilir bir mevki haline getirmiştir. Kadıköy'ün bu özelliği günümüze kadar devam etmiştir. Kadıköy 1869 yılında o zamanlar daha büyük ve önemli bir merkez olan Üsküdar Sancağı'na bağlanmıştır.

Uzun süre Üsküdar'a bağlı kalan Kadıköy 1930'da ilçe yapılmıştır. Kadıköy şehirleşmesini büyük ölçüde tamamlamış olmasına rağmen nüfusu artmakta olan bir ilçemizdir. 1940 yılında nüfusu 58 bin olan Kadıköy 1970'te 241 bin 1985'te de 648 bin nüfuslu büyük bir şehir haline gelmiştir. Kadıköy'ün 1997 yılındaki nüfusu 699.379'dur. Kadıköy'de yaygın olan ekonomik etkinlik ticarettir. Kadıköy Çarşısı Altıyol Bahariye ve Bağdat caddeleri ticari hareketliliğin yoğun olduğu yerlerdir. Kayışdağı'ndan çıkıp Kalamış Koyu'na dökülen Kurbağalıdere'nin etrafında milattan 1500-3000 yıl önce insanların yaşadığına dair izler eserler bulunmuş fakat bugüne kadar ciddi bir kazı ve inceleme yapılmamıştır. Sadece Fikirtepesi dolayında ufak bir arkeolajik araştırma yapılmış bir de yol ve apartman inşaatları sırasında ele geçen eserler toplanıp değerlendirilmeye çalışılmışsa da sonuçlar tatminkar olmamıştır. Ele geçen bulgular genel olarak iki metre kadar derinden çıkmıştır. Bunlar taştan camdan topraktan yapılmış eserlerdir. 1942-1952 yılları arasında Söğütlüçeşme Caddesi ve Gazhane'de yapılan kazılarda bronz çağına ait eserler de bulunmuştur. Fikirtepe dolayında bulunan eserler çekiç olarak kullanılan taşlar inci taneleri firuze taşı tunçtan yapılmış ok ucu balık iğnesi ve diğer çeşit iğnelerdir. Moda Burnu'nda ise topraktan yapılmış kandiller üzerinde boyalı nakışları olan vazolar **** heykeli sakallı erkek başı ve Kalkedon kitabesini intiva eden tunç bir levha bulunmuştur.

Ne gariptir ki Kadıköy'de bulunan eserlerin benzerleri eski Trova şehri olan Hisarlık bölgesinde de görülmüş Kadıköy'le Trova arasında sanat kültür ve ticaret bakımından yakınlık olduğu fikri doğmuştur. Araştırmalar tatminkar olmasa da Fikirtepe'de bulunan çanak çömleklerin hepsi el yapısıdır. sayıca fazla olmamasına rağmen kemik ve boynuzdan yapılmış delici aletlerdir. tarım araç ve gereçlerine çok az rastlanmıştır. Çok sayıda midye balık yabani hayvan kemikleri bulunmuş olması halkın hayvancılık ve balıkçılıkla geçindiğini düşündürmüştür. Fikirtepe'de bulunan çanak çömleklerin benzerlerine Eskişehir Ovası'nda yapılan kazılarda da rastlanmıştır. Bu yüzden Fikirtepe halkının Orta Anadolu kökenli olduğu düşünülmektedir.

Kadıköy İskele

Kadıköy'de Oturmuş Tarihi Şahıslar: 446 yılında II. Teheodes Kadıköy'de oturdu. II. Konstantin döneminde Kadıköy'de yapılan sarayın güzelliğinden Villehardouin uzun uzun bahseder. Yeri tam olarak bilinmemekle beraber Yeldeğirmeni sırtlarında olduğu tahmin edilmektedir. Zira burada yapılan apartmanların temel kazılarında çok kalın duvar kalıntılarına rastlanmıştır. Eflatun'un talebelerinden Ksemokrates M.Ö. 4 yılında Kadıköy'de doğmuştur. O zamanlar Kadıköy kalabalık değildi; ama Boğazları ve Anadolu yakasını içine alan bir hükümet merkeziydi. Bizans İmparatoru Jüstinyanüs ve eşi Theodora Fenerbahçe'de yaptırdıkları sarayda yılın önemli bir bölümünü geçirirlerdi. Bizans'tan sonra Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman ve onu takiben bazı padişahlar Fenerbahçe'deki Şadırvan Köşkü'nda yaz mevsimlerinde oturmuşlardı



KAĞITHANE

Kültür Merkezi Kağıthane İlçesi Marmara bölgesinde ve İstanbul İline bağlı şirin bir İlçedir. İlçemiz 04.07.1987 gün ve 19508 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan 3392 sayılı Kanun ileŞişli İlçesinden ayrılarak müstakil bir İlçe olmuştur. Kağıthane Kaymakamlığı da 08.08.1988 tarihinde Resmi dairelerin teşkil edilmesinden sonra fiilen hizmete başlamıştır. İlçemiz 14 Km2 olup Doğusunda Beşiktaş İlçesine bağlı Levent sırtlarıBatısında Eyüp İlçesine bağlı Alibeyköy semtiKuzeyinde Şişli İlçesine bağlı Ayaz ağa köyüGüneyinde Silah tarağa semtleri ile çevrilidir. Arazi yapısı engebeli olup Derelerden ve Vadilerden oluşmuştur. Bu bölgeler ise yerleşim alanı olarak kullanılmaktadır. Tarihsel Gelişimi: Kağıthane İstanbul'da Haliç körfezine dökülen bir dere ile bunun vadisinde eski kağıt imalathanelerinin bulunması nedeni ile bu adı almıştır. Zamanında bu imalathaneler dışında; Un değirmenleri ve Baruthanelerin bulunduğu Düzlük kesimlerde ise Cirit oyunları ve Ok atışı için talim sahaları bulunduğu bilinmektedir.

1530 Haziran Ay'ında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğulları Şehzade Mustafa ve Şehzade Mehmet ile Şehzade Selim'in Sünnet düğünleri At Meydanı'nda başlamış ve üç hafta devam ettikten sonra Kağıthane sahrasında bir koşu ile sona ermiştir. Kağıthane 18.asırdan önce de Laleleri ile meşhurdu.Evliya Çelebi buradaki (Lalezar Mesiresi'nde) "Kağıthane Lalesi"ismiyle meşhur "Lale-i Günegün"den bahsederek "Lale vakti buraya gelenlerin aklı perişan olur" diye yazmıştır. Kağıthane 18.asırda 3.Sultan Ahmet'in Veziri Damat Nevşehirli İbrahim Paşa'nın zamanında Lale Devri ile dillere destan olmuştur. 28.Çelebi Mehmet Efendi'nin Paris'ten getirdiği Versay bahçe ve köşklerinin planlarına göreKağıthane deresi etrafında Padişaha ile Vezirlere özgü 60 kadar Kasr ve köşk yapılmış ve kıyılar Karaağaç düzenlenmiştir. Dere kenarları kavak ve çınar ağaçları ile süslenmiştir.Enmeşhur Kasr"Sadabad" olarak anılmaktadır. Derede çağlayanlar yapılmışgeceleri kaplumbağalar üzerine mumluk dikilerek Lale bahçeleri arasında çırağanlar düzenlenmeye başlanmıştır. O yıllarda Kağıthane'yi; Lale tarlalarıHavuzlarFıskiyeler ve ren renk görünen Köşkler birbirini tamamlayan unsurlardı. Göz kamaştıran Kağıthane bahçe ve Kasr'larının öyküleri halk arasında türlü dedikodulara yol açmışbilhassa eğlencelerin alıp yürümesi .hoşnutsuzluklaraeleştirilere neden olmuştur. Edebiyatımıza da konu olan bu görünüm ve yapıtlar Patrona Halil İsyanı'nda yıkılarak düz bir alan haline getirilmiştir.

Kağıthane eğlence merasiminin zamanı İlkbahardı. Hıdırellez'den itibaren Halk kayıklarlaarabalarla tatil günlerinde bu yöreyi doldururdu. Kağıthanebirçok toplantıların yapıldığıresmi ziyaretlerindüğünlerin düzenlendiği bir yerdi. 1808 yılında Alemdar Mustafa Paşa'nın davet ettiği İmparatorlu k Ayanhane'den ve eşrafı Kağıthanede toplanarak meşhur "Sened-i İttifak" ı düzenlemişlerdir. Eski Kağıthane'den bugün hemen hemen hatıra yoktur. 2nci Dünya savaşı sırasında Çağlayan ve İmrahor Kasr'ları yıktırılmışhatta dere içindeki çağlayanı sağlayan oyma mermer kaideler ve eski nişan taşları da sökülmüşbugün bir harabe haline gelmiştir. 1481-1512 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu Padişahlarından 2.Beyazıt devrinde Candereci Muhittinzade Vakfı ile kurulan ve açıklandığı şekilde devreler geçiren Kağıthane köyü'nün ilk nüvesiMerkez mahallesindeki yerleşmelerle başlamıştır. Halen Belediye Meydanına bakan "Daye Hatun Camii" bu devirden kalmadır. Eski tarihsel yapıyı taşıyan ahşap evlerden birçok örnek halen göze çarpmaktadır. Bugün İstihkam Okulunun yapıldığı yerde eski kasr yanında günümüze gelmiş olan "Sadabad Camii"bulunmaktadır. Sadabad bahçe ve mesireleri Osmanlı-Türk toplumundan doğan bütünleşme özelliklerini ortaya koyan önemli örneklerden birisidir. Doğal özellikleri nedeniyle Kağıthane daha Sadabad bahçeleri gelişmeden de İstanbulluların ve Hükümdarların doğa ile bir araya geldikleri yerlerin önde gelenlerindendir. Hükümdarlardan ilk defa Kanuni Sultan Süleyman'ın ilgisini çekmiş olan Kağıthane3.Ahmet devrinde yaptırılan Sadabad Kasrı ile imar edilmeye başlandı.

Nitekim Halic'e doğru Kağıthane ve Alibey dereleri kıyılarında devletçe parsellenerek devrin ileri gelenlerine verilen arazide yaptırılan ve sayıları 170'i aşan birbirinden zarif Köşk ve güzel bahçelerle Kağıthane bir yazlık dinlenme sitesi haline gelmişti. Halkın kullandığı geniş mesire çayırlıklarıyla kuşatılan bu kasırlar topluluğu Sadabad Sarayı ve bahçesiyle birleşerek Haliç'ten Kağıthane köyüne kadar birbirinden güzel bir dizi peyzajı içeren Sübyan Mektebi bir bahçe ve su şehri oldu. Böylece Osmanlı tarihi içinde peyzaj mimarlığı yönünden kentin belli bir kesimi planlı bir biçimde ve kısa bir zaman süresinde rekreasyon amacıyla geliştirilmesi gibi bir olgu ile karşılaşmaktayız. Bu gelişmenin olduğu "Lale DevrTnde doğa ve bahçe tutkusu sınırlarını aşarak halka kadar ulaştı. O devirde genel kültürümüzün çeşitleri sanat bölümlerindeki gelişmeler bahçe sanatı da önemli bir yer almıştır. Daha öncede belirtildiği üzere Patrona Halil isyanı ile bir enkaz haline gelen Sadabad Kasırları ve bahçelerinin küçük bir bölümü 3.Ahmet 'ten sonraki Hükümdarlar ve özellikle 1.Mahmut3.Selim ve 2.Mahmut zamanında onarıldı. Fakat hiçbir zaman Lale devrindeki yapı ve ruh olgunluğuna erişmedi.2.Mahmut tarafından onarılarak "Çağlayan Kasrı"olarak adlandırılan Sadabad 1940 larda yıkılarak Askeri okul inşa edildi. Bu gün ünlü bahçesinin en önemli özelliklerinden biri olan mermer kaplı kanal ve çağlayanları yapan mermer kaske ve kaselerden birkaç parça kalmıştır. Doğal bir çayırlık olan Kağıthane vadi tabanı su kıyısı ve vegetasyonun da bir kordon gibi dere boylarını takip etmesi ile ortaya çıkan bir görünümdeydi. Gürgen çınar kızılağaç söğüt ardıç ağaçlıklarının doğal olarak kümelenmiş vadiyi kuşatan dik sırtlar ve tepeler.maki vb. toplulukları ile kaplı idi.

Bodur yaprağını dökmeyen Meşe Yabani sakız funda defne Laden kocayemişkatır tırnağı ateş dikenierguvan çeti vb. çoğunluğunu her dem yeşil makiler teşkil ettiği bu gümrah dokuya yer yer Belgrad ormanlarının uzantısını oluşturan yapraklı orman ağaçları hatırlatılırdı. Kağıthane ve Alibeyköy mesireleri 3.Ahmet devrine kadar halkın ilgi gösterdiği birer dinlenme ve eğlence arenalarıydı.1717'de Sadrazam İbrahim paşa tarafından verilen bir kır şöleninden sonra bir harikulade güzel vadi3.Ahmet'in özel ilgisini çekmiştir. 17.Yüzyıl ortalarında yaşamış meşhur seyyahlarımızdan Evliya Çelebi'nin kaydettiğine nazaranKağıthane mesiresi ArapAcemHintYemen ve Habeş yani Afrika ve Asya seyyahları arasında emsalsiz bir mesire yeriydi. Hatta bazı kimseler Kağıthane deresine giderek yüzerler idi. Tarihsel perspektif içinde Kağıthane bahçe ve mesirelerindeki regrasyon türleridevrin toplumsal ve kültürel özelliklerini yansıtır. Kağıthane Sadabad ve diğer Kasr'ların yapılması ve buranın gözde bir dinlenme yeri olmasından sonra Hükümdar ve Devlet büyüklerinin yeni saray' da başladıkları (Çırağan eğlenceleri) buraya aktarılmış oldu. Özellikle Hükümdar'ın Sadabad'a gelişi büyük bir tören ve şenliklere neden olurdu. At yarışları cirit oyunları güreşler musikili şiirli eğlencelerle bütünlenirdi. Halk için mesirelerinbu özel günlerde ayrı bir güzellik ve çekiciliği olur idi. Yeşilliklerin bir kordon gibi kuşattığı dere boylarında yüzerlerkayıkla gezerlerdi. Mesireler halk için bu serin ve renkli dekor içerisinde müzikli ve renkli bir serüven olurdu. Kağıthane'nin en önemli tanıklarından biri de Şair Nedim olmuştur.

"Bir sefa bahşedelim gel şi Dil-i naşade pidelim serv-i revanim yürü Sa'dabad'a İşte üç çifte kayık iskelede amade Gidelim serv-i revanim yürü Sa'dabad'a." Kağıthane'deki Baruthane ise çok daha eskilere 2.Beyazıd döneminde kurulmuş; Kanuni döneminde Kağgir 'e çevrilmiş ve üzeri kurşunla kaplanmıştır. Baruthane 1.İbrahim dönemine kadar üretimini sürdürmüştür. 1955 Nüfus sayısı ile nüfusu 3084 olan Kağıthane de gelişme 1955 yılından sonra başlamıştır.3 mahalleden oluşan Kağıthane nüfusu yaklaşık 2355 kadardır. Bu mahalleler ; a-Yukarı mahalle(Kağıthane ilkokulu yöresi) b-Orta Mahalle (Camiinin olduğu kısım) c-Aşağı Mahalle (Mezarlık-Silahtar yolu) 1 Mart 1963 tarihine kadar köy muhtarlığı ile yönetilmiş mezbahanın Kuzey Batısında ki Pırnala semtinde (Kemerburgaz yolu) üzerinde gelişmeler başlamıştır. 1953 de bir dernek kararıyla Çağlayan ve Hürriyet mahalleleri kurularak 1934 yılında oluşan yangında evi yananlara dağıtılmıştır. Önce 45 hane ile başlayan yerleşme zamanla çoğalmış ve 1960 yılından önce İstanbul da girişilen geniş çaptaki imar hareketlerinden çeşitli yol kamulaştırılmaları nedeni ile GültepeHarmantepe Çeliktepe ve Ortabayır semtlerinde İstanbul mesken ve planlama Genel Müdürlüğü tarafından halka yer verilmiş ve böylece bu mahallelerin nüvesi atılmıştır. Kağıthane Belediye sınırları içinde yerleşme önce de belirtildiği gibiMerkezde başlamışsa da burada fazla gelişme göstermeden ÇağlayanÇeliktepe ve devamı olan Sanayi Mahallesi sırtlarında yoğun bir şekilde yerleşmeler başlamıştır. Kağıthane İlçesi bugün 19 mahalleden ibarettir.

İlçeyi oluşturan 19 mahallenin adları şöyledir: Çağlayan MahallesiÇelitepe MahallesiEmniyetevler MahallesiSanayi MahallesiGültepe MahallesiGürsel MahallesiHarmantepe MahallesiHürriyet MahallesiSeyrantepe MahallesiŞirintepe MahallesiÇağlayan MahallesiOrtabayır MahallesiTelsizler MahallesiTalaıpaşa MahallesiYahya Kemal MahallesiHamidiye MahallesiNurtepe MahallesiMehmet Akif MahallesiYeşilce Mahallesi

İlçemiz nüfusu; daha çok Anadolu'dan gelen halk çoğunluğundan oluşmaktadır. Kağıthane nüfus kütüklerinde kayıtlı kadın ve erkek sayısı 100.000 kişidir. İlçe nüfusunun büyük bir kısmını çalışmaya gelen insanlarlardan (daha çok Anadolu Orta Anadolu ve Güney Anadolu'dan gelen insanlardan) oluşturmaktadır Aziziye Camii. İlçede hızlı bir yapılaşma görülmektedir.Km2 düşen nüfus oranı 24660 kişidir.

İdari durum : Kağıthane ilçesi İstanbul'un Şişli ilçesine bağlı bir köy iken1 Mart I963 tarihinde Kağıthane Belediyesi kurulmuş Şişli ilçesi Belediyesinin bir şubesi olarak hizmet vermiştir.
8.7.987 Tarih ve I9507 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3392 sayılı Kanunla Şişli ilçesinden ayrılarak müstakil bir ilçe olarak kurulmuştur.
8.8.1988 tarihinde Kaymakamlığın ve diğer resmi dairelerin kurulması ile hizmet vermeye başlamıştır.
26 Mart 1989 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimleri ile Belediye Başkanlığı oluşturulmuştur.
İlçemizin 19 mahallesi mevcut olupResmi Daireleri ile hizmet vermeye muntazam olarak devam edilmektehalkın hizmeti ve beklentilerde eksiksiz olarak yürütülmekte ve yerine getirilmektedir.
İlçemize bağlı köy bulunmamaktadır.



KARTAL

Kartal Nüfus: 407.865 (2000) İstanbul'un Anadolu yakasında Kartal ilçesi Kocaeli yarımadasının güneybatı kesiminde yer alır. Doğusunda Pendik batısında Maltepe kuzeyinde Sultanbeyli ilçeleri ve şamandıra beldesi güneyinde ise Marmara denizi ile çevrilidir. Daha kuzeyde mücavir alanları Ümraniye ve Şile ile buluşmaktadır. 1992 yılında daha önce Kartal'a dahil olan Sultanbeyli ve Maltepe ilçe olmuş ve Kartal'dan ayrılmışlardır. Yüzölçümü 80 kilometrekaredir. Şehir merkezi tarihin eski dönemlerinden beri küçük bir balıkçı köyüdür. ilk defa sahilde balık avlamak için gelip buraya yerleşen Kartelli isminde bir balıkçıdan dolayı buraya Kartal denildiği kabul edilmektedir. öte yandan Bizans zamanında liman önemi taşıyan bu beldeye Kartalımın denildiği de bilinmektedir. Bu iki görüş birleştirildiği takdirde ortaya çıkan gerçeğin şöyle olduğu kabul edilmektedir: şehrin Bizans zamanındaki isminin söylenişi Kartal kelimesine yakın bir kelime idi. Türkler bu söylenişi. Türkçe Kartal kelimesine çevirerek kullanmaya başlayınca günümüze de bu şekliyle ulaşmıştır.

11. yüzyılda Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından Bizans'tan alınmış ancak zaman içinde yeniden Bizans'ın eline geçmiştir. Kartal 1329'da Bizans'la yapılan savaşın sonunda tamamen Osmanlı egemenliğine girmiştir. Osmanlı döneminde de küçük bir yerleşim mahalli olarak kalan Kartal 1873'te Haydarpaşa-Pendik banliyö hattının açılmasından sonra nispeten hareketlenmeye başlamıştır. Cumhuriyetle birlikte Kartal� ın gördüğü en büyük değişiklik 600 yıldır Osmanlı�nın hoş görü ve koruması altında Türklerle içiçe yaşayan Rumların Lozan Anlaşması� nın ilgili hükmüne istinaden Yunanistan�a gönderilmesi ve oradan getirilen mucahir Türklerinde bir kısmının Kartal�a yerleştirilmesi olmuştur. Böylece Kartal tam bir Türk şehri hüviyetine kazandı. 1947'de Kartal ve çevresinin sanayi bölgesi olarak belirlenmesiyle ilçenin nüfusu ve üretimi artarken beraberinde ciddi oranda çevre kirlenmesi yaşanmıştır. Halen İstanbul içindeki en önemli sanayi bölgelerinden biri olan Kartal�da halkın büyük çoğunluğu da işçi olarak çalışmaktadır. İlçe merkezi ve şamandıra beldesinde yaklaşık 400 büyük ve orta ölçekte fabrika 1300 atölye 1200 küçük esnaf ve işyeri bulunmaktadır.

Bu fabrika ve atölyelerde yaklaşık 40 bin işçi çalışmaktadır.) Kartal'da ulaşım deniz kara ve demiryolu ile sağlanmaktadır. Pendik-Kurtköy'de hizmete giren Sabiha Gökçen Havaalanına 15 dakika uzaklıkta bulunan Kartal'dan Yalova'ya Deniz Otobüsü ve Yolcu Vapuru ile ulaşım sağlandığı gibi ilçeden geçen E-5 Karayolu ilçeyi Anadolu'ya bağlar. ıstanbul Boğazı üzerindeki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinden Avrupa yakasındaki il ve ilçelerle karayolu ulaşımı sağlanmaktadır. Kadıköy'den Pendik'e kadar uzanan Bağdat Caddesi ilçede önemli bir yer tutmaktadır. Deniz kıyısındaki ulaşım Bostancı sahilinden Maltepe ilçesini geçerek Kartal'a oradan da Pendik yoluyla Tuzla ilçesine kadar uzanmaktadır. Diğer bir ulaşım ise; Büyükbakkalköy şamandıra ve Sultanbeyli'den geçen Anadolu otoyoludur.

Coğrafi Durumu

a) Hududu ve Yüzölçümü : Kartal ilçesiyerleşim bölgesi olarak verimli topraklara sahipiklimi gayet müsaityeraltı memba suları azımsanmayacak kadar fazla.Ayazması ile meşhur ve dünyanın balkonu Yakacık gibi bir tabiat harikasına sahip olan tarihi ve kültürel zenginlikleri ile oldukça göz kamaştırıcı bir kentimizdir. 1908 yılından sonra ilçe haline gelen KartalKocaeli Yarımadasının güneybatısındaMarmara Denizinin Kuzeydoğusunda40 derece ve 50 Dakika enlem29 derece 11 dakika boylamlar arasında yer alır. Kartal Doğuda Pendik ve Sultan beyliKuzeyde ve Kuzeybatıda Ümraniye ilçesiBatıda Maltepe ilçesiGüneyinde Marmara Denizi ile çevrili olup83.km2.lik yüzölçümüne sahiptir.

b) Jeolojik Yapısı ve Dağları : Deniz seviyesi (0) dan başlayarak Kuzeye doğru tatlı bir meyille (537) metreye kadar yükselir. İlçenindeniz kıyısı kum ve kil ile kıyıdan itibaren kuzeye doğru silislerle kaplıdır.Bu kitle en çok bir metre kalınlıkta kırmızı ve kahverengi topraklarla örtülü ve oldukça verimlidir. İlçemizin Yakacık bölgesinde kalker ve kuvarsit madenleri bulunur.İlçeye bakıldığında bir takım tepe ve düzlüklerden meydana geldiği görülür.İstanbul'un en yüksek dağı Yakacık Aydos Dağı olup yüksekliği 537m.dir.

c) Suları : Belli başlı akarsularından Paşa köy deresiKavaklıdereFındıklı dere Ömerli Barajına dökülür. Yakacık Semtinde de çıkan membaa suları Yakacık halkının büyük ölçüde içme suyu ihtiyacını karşılamaktadır.

d) İklimi : Karadeniz'in yağışlı iklimi ile Akdeniz'in ılıman iklimi arasında geçit teşkil eder.Kışın Balkan Yarımadasının soğukKaradeniz'in yağışlıAkdeniz'in ılıman güneşli havaları etkisinde kalır.Bu nedenle kıştan ilkbaharayazdan sonbahara geçiş çok defa fark edilmez.kış aralık ayından itibaren Nisan ayına kadar sürerortalama 7 gün kar yağaryaklaşık 25 gün de don olur


KÜÇÜKÇEKMECE

Küçükçekmece Nüfus 594.524 (2000) İstanbul'un Avrupa yakasındadır. İstanbul'un Marmara'dan dar bir kara parçasıyla ayrılan bu nedenle de 'çekmece' ismiyle anılan iki gölünden küçüğünün çevresinde yer alır. Batısında Avcılar ve Çatalca kuzeyinde Gaziosmanpaşa mücavir alanı doğusunda ise Esenler Bağcılar ve Bahçelievler ilçeleri vardır. Bakırköy Küçükçekmece'nin güney komşusudur. Osmanlı dönemine kadar "Rhagion" olarak geçen Küçükçekmece adı bölgenin Osmanlı İmparatorluğu'na geçmesiyle değişerek "Çekme-i Sagir" daha sonra da "Çekme-i Küçük" olarak değişir. Küçükçekmece adının kaynağı oldukça tartışmalı olsa da genel olarak kenarlarında kurulduğu gölle ilgili olduğu kabul edilir.

"Çekmece" olarak anılan iki gölün boyutlarıyla adları uygunluk göstermez. Büyükçekmece Gölü'nden daha büyük olduğu halde tam tersi bir ad tartışmasının genel kabul gören açıklaması gölün deniz bağlantısını sağlayan geçit üzerindeki köprünün küçüklüğüdür. Osmanlı Döneminde yazılmış bir çok batılı kaynakta bu köprü "Küçük Köprü" anlamında "Ponte Piccolo" adıyla geçer. İki göle de verilmiş olan Çekmece adının balık tutmak için denize açılan geçitlerde kurulan ve yukarı çekilerek açılan kavisli setlerden geldiği kabul edilir. Küçükçekmece ilçesi 21 mahalleden oluşur. Bunlar Altınşehir Beşyol Cennet Cumhuriyet Fatih Fevzi Çakmak Gültepe Halkalı Merkez Halkalı İstasyon İkitelli Atatürk İkitelli Ziya Gökalp İnönü Kanarya Kartaltepe Kemalpaşa Mehmet Akif Söğütlüçeşme Sultan Murat Tevfik Bey Yeni ve Yeşilova mahalleleridir. Türkiye'nin bilinen en eski yerleşim yerlerinden biri olan Yarımburgaz mağarası bu ilçenin sınırları içindedir. Mağara duvarlarında bulunan gemi resimleri burada yaşayanların denizcilikle uğraştıkları düşüncesine yol açmaktadır. İlçedeki en eski yerleşim yerlerinden biri de bugünkü ilçe merkezinin çekirdeğini teşkil eden Region'dur. Burada bir Bizans sarayı bulunmaktaydı. Osmanlı için yaşanan yüzyılın en önemli sefer ve kervan yolunu oluşturduğu için bölgenin gerçek yerleşimini bu dönemde gerçekleşti. Önce köprü onarıldı ve köy içine bir kervansaray yapıldı. Aynı zamanda gölün kenarına yerleşen Türkler mezarlıklarını da yamacın üst kısmına yaptılar. Böylesine önemsenen Rhegion'un imarında ve gelişmesinde en büyükkatkıyı da burada yaşayan Kanuni Sultan Süleyman'ın başdefterdarlığını yapan Abdüsselam Çelebi'nin yaptığını araştırmacıların bulgularından anlıyoruz.

Osmanlılar burada köprüler köşkler kervansaraylar cami ve medreseler yaptırdılar. Küçükçekmece 1908 yılına kadar Çatalca kazasına bağlıydı. 1908'de Makri Köy (Bakırköy) kazasına bağlandı. 1987 yılında ilçe oldu. 1992'de de Avcılar Küçükçekmece ilçesinden ayrılarak ilçe yapıldı. Küçükçekmece Gölü: İstanbul 'un 15 km batısında yer alan ve 14 km' lik bir alan kaplayan Küçükçekmece Gölü;son jeolojik dönemdeki buzullaşmanın erimesiyledenizlerin seviyelerinin yükselmeleri sonucuÇanakkale Boğazı'nın yarılarak Marmara Çukurunun dolmasıbu deniz istilasıyla eski vadi ağızlarının boğularak ''ria '' ların ortaya çıkması sonucu önce koyzamanla da kıyı kordonuyla kaplanarak lagün haline gelmesiyle oluşmuştur. Küçükçekmece GünbatımıGölün halen Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi arazisi içinde kalan 3700 uzunluğundaki kıyı şeridi üzerinde gizli bir kuş cenneti bulunmaktadır.Karabatakbalıkçıl ve yaba ördekleri başta olmak üzere çeşitli kuş türlerinin barındığı bu koruluk alana zaman zaman göçler sırasında yabancı kuş türlerinin de geldiği gözlenmektedir.

Yarımburgaz Mağaraları: Küçükçekmece ilçesinde bulunan en eski ve değerli olanı Yarımburgaz Mağarası'dır. İstanbul'un 22 km. kuzeybatısında Küçükçekmece gölünün 15 km kuzeyinde Altınşehir mahallesi civarında ve Kayabaşı-Şamlar Köyü yolu üzerindedir. Denizden yüksekliği ortalama 15 m kadardır. 1838'den günümüze dek birçok jeolog ve antropolog tarafından yapılan incelemeler sonucu Küçükçekmece Belediye sınırları içerisinde yer alan Yarımburgaz Mağaraları'nda tarih öncesi insanların yaşadıkları ortaya çıkarılmıştır




MALTEPE

Maltepe Nüfus 355.384 (2000) İstanbul'un Anadolu yakasındadır. Batıda Kadıköy kuzeyde Ümraniye ve Kartal doğuda yine Kartal ilçeleriyle komşudur. Güneyinde Marmara denizi vardır. Yüzölçümü 52 kilometrekaredir. Maltepe'nin tarihi Bizans İmparatorluğu'na dayanmaktadır. O devirlerde adının "Bryas" veya Latince adıyla "Urias" olduğu söylenir. Diğer bir bilgiye göre ise Bizanslıların tarihinde "Pelekanon" dur. Bryas adı- nın tarihçiler tarafından Küçükyalı'da eski Akduman pınar'ı yakınlarında bulunan Bryas Sarayı harabelerinden aldığı belirtilmekte ise de kesin kanıt yoktur. Bu nedenle bu günkü Maltepe 16. yüzyılda burada kurulmuştur. 11. yüzyılda bir ara Kutalmışoğlu Süleyman Bey tarafından ele geçirilen bu bölge daha sonra tekrar kaybedildi. Bölge 1329 yılında Orhan Gazi tarafından yeniden fethedildi. Osmanlı döneminde küçük bir kasaba görünümünde olan Maltepe'ye Kazasker Feyzullah efendi tarafından bir külliye inşa edildi. Osmanlı döneminde Maltepe askeri konaklama yeri olarak önemli bir mevki idi.

18.yy Kazasker Feyzullah Efendi' nin çabalarıyla Maltepe daha da gelişerek yeni bir çehreye bürünmüştür. Maltepe nüfusunun çoğunluğunu Rumlar oluşturuyordu. Fakat Rumların büyük çoğunluğu cumhuriyet döneminde mübadele neticesinde burayı terk etti. Maltepe'de belediye örgütlenmesi ilk olarak 1928 yılında gerçekleştirildi.1992 yılında Maltepe Kartal İlçesi'nden ayrılıp müstakil ilçe olmuş aynı yıl 1 Kasım'da "Ara Yerel Seçimleri" neticesi Maltepe'de belediye kurulmuştur. Yerleşim birimi olarak Maltepe 18 Maltepe mahalleye ayrılmıştır. Bunlar; Bağlarbaşı Feyzullah Cevizli Yalı Başıbüyük Büyükbakkalköy Zümrütevler Girne Mahallesi (1995 yılında Zümrütevler Mahallesinden ayrıldı) Esenkent Altayçeşme Gülensu Gülsuyu Küçükyalı Merkez Altıntepe Aydınevler Çınar Fındıklı İdealtepe' dir. Maltepe bölgesi'nde ulaşım demiryolu ve karayolu ile yapılmaktadır. Demiryolu Maltepe'nin E-5 Karayolu altına kalan Eski Maltepe'nin kurulmuş olduğu güzergahtır. Karayolu ise (Ankara Asfaltı) Maltepe'yi ikiye ayırmaktadır. Bu yol Maltepe'yi Anadolu'ya yan yollar ise komşu ilçelere bağlar.İkinci önemli karayolu ise Bağdat caddesi olup Bostancı ile Pendik arasındaki güzergahı oluşturmaktadır.




PENDİK

Pendik Tarihi kaynaklara göre Pendik M.Ö. 5000'lerden beri yerleşim alanı. İstanbul Boğazı ile Sakarya nehri arasındaki bölgenin jeopolitikvejeostratejik özelliği sebebiyle çok sık el değiştirmesi dolayısıyla bu bölgede bulunan Pendik de çok farklı milletler tarafından ele geçirildi. MÖ. 1200'lerde bu bölgede Makedonyalılar'ın olduğu MÖ. 8. Yüzyılda Roma Imparatorlugu'nun daha sonra da Bizanslıların egemenligi ele geçirdigi biliniyor. Bizans döneminde Pantikion ya da Pentikion adıyla anılan yer bugünkü Pendik civanydı. Bilinen en eski adı Pantikapion ve Pantikapeum. Pendik'e Roma döneminde Panticio Pantecio Panticia deniyordu. Bizans döneminde kullanılan Pantecion (Pantiki) ismi "her tarafı surlarla çevrili" anl***** gelir. Çoğu kaynaklar Pendik kelimesinin duvar anl***** geldiğini ve Istanbul'a egemen olan devlet ya da hükümetlerin doğudan gelecek saldınları önlemek için burasıyı bir savunma hattı olarak kullandıklarını kaydederler.

Bazı kaynaklara göre Pendik "beş burun" anlamını taşır. Ural dağlarından gelip bu bölgeye yerleşenlerin Farsça beş köy anlamında "Pench-deh" ismini kullandığı söylenir. Pendik tarihöncesi çağa kadar uzanan eski bir tarihe sahip. Roma Bizans ve Osmanlı dönemlerinin çok öncesinde de bir çok medeniyete beşiklik yapmış olan Pendik eski bir yerleşim ve uğrak yeri. Frigler'in Anadolu'ya yerleşmeleri ve Frigya Devleti kurma sürecinde Istanbul Bogazı ile Sakarya nehri arasındaki bölgeye yerleştiklerinde Friglerin bir kolu olan Bebrikler bu bölgeye Bebrikya dediler. Mö. 650 yılında bu bölgeye yerleşen ve buraya Bitinia adını veren Bitinler MÖ. 6. yüzyıl ortalarında Anadolu'ya hakim olmak isteyen Perslerin egemenliğini tanıdılar. Roma ancak MÖ. 85 yılında Anadolu'ya Kalkhedon'a (Kadıköy) ayak basarak MÖ. 74 yılında Pendik'in de baglı olduğu Bitinya'yı hakimiyetine geçirdi. Bizans hakimiyeti döneminde General Belisarios Pendik'te yaptırdığı villasında yaşadı. Pendik Got'ların Nikomedia (İzmit) ve İranlıların Kadıköy'e yaptığı seferlerde de uğrak yeri oldu. Pendik'in müslüman ordularıyla tanışması 668 yılında Süfyan komutasındaki orduların Üsküdar'a kadar ilerledikleri seferle oldu. 1071 Malazgirt Savaşı'nın ardından Alparslan'ın kuzeni Kutalmışoglu Süleyman Şah'ın kuvvetleri 1079 yılında Üsküdar'a kadar olan bölgeyi ele geçirdi ve Boğaz Bizans ile Türkler arasında sınır oldu.

Ancak 1204 yılında Haçlı Ordusunun istilası ile bu bölgede Latin Devleti kurulduğunda Pendik de yıkımdan payını aldı. Pendik 1328 yılında Orhan Bey döneminde Samandıra ve Aydos kalelerinin alınması sonucu Osmanlı yönetimine geçti. Daha sonra bir kaç kez Istanubul'un Anadolu yakası Bizans yönetimine geçmiş olsa da Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle birlikte Pendik de Osmanlı'nın hakimiyetine bir daha el değiştirmemek üzere girdi. Pendik'te yapılan kazılarda lonik stilde bir kolon çok sayıda mezar ve Roma döneminde yapılmış hisar temelleri bulundu. Pendik Osmanlı idari yapısı içinde önceleri bir "karye" idi. Üsküdar Mutasarrıflığı Adalar Nahiyesi'ne baglı bir köy yerleşmesiydi. Bu dönemde Rum Ermeni ve Müslüman unsurların bir arada yaşadıkları ve daha çok sebze-meyve üreticiliği balıkçılık ve zeytin yetiştiriciliği ile uğraşılan şirin bir yerleşim yeri olduğu biliniyor. Pendik ilki 1798'de olmak üzere üç kez yandı. 1889'daki yangında 1200 hane yok oldu. Birinci dünya savaşı sonrasında İtilaf Devletlerinin İstanbul'u işgalinden Pendik de nasibini aldı İngilizler Büyükdere yakınında bir karakol kurdular. 2 Ekim 1923 günü işgal kuvvetlerinin İstanbul'u terk etmesiyle Pendik'teki karakol da boşaltıldı.




SARIYER

Sarıyer(Boğaz Görünüm) "Sarıyer" Büyükdere limanının kuzeye doğru son bulduğu bölümü (Mesar ya da Mezar-Burnu) Simas ("Burun") sözünden bozulmuş olup Sarıyer koyundaki küçük dere ise Skletrinas adını taşıyordu. Birincisinde bir Aphrodite heykeli ikincisinde de Apollon adak yeri vardı. Vaktiyle burada bir mezar olduğu için Mezar-Burnu deniliyorken bu ad Mesar'a çevrilmiştir. Sarıyer'in iskelesidir. Sarıyer adını burada gömülü "Sarı Baba" adında bir kişiden aldığı söylenirse de eski eserlerde hep Sarıyer olarak geçmesi çevrede bakır kapsayan sarı görünen bir yarın varlığı bu semte vaktiyle Sarı-Yar adını vermişken sonradan bunun zamanla Sarıyer biçimine girdiğini göstermektedir. Aslında burada şimdi terkedilmiş bir bakır madeni vardır .

Sarıyer'in havası iyi olduğu gibi güzel ye şifalı suları ile de ünlüdür. Boğaziçi' nin iyi suları Sarıyer'de toplanmıştır. "Mahah al-miyah kesirül- mikdar bir ma-i leziz olup çamlıca suyu havasında" bulunduğunu bildirdiği Kestane suyundan başka şifa niteliği herkesçe bilinen Çırçır suyu Fındık suyu Hünkar suyu şifa suyu Sarıyer'e yakın tepelerin eteklerinden çıkar. Yazın bu yüzden buraları çok rağbet gören bir sayfiye ve mesire yeridir. Boğaziçinin Rumeli kıyısındaki ünlü sulardan bu eserde sözü edilen ötekiler İstinye yakınındaki Tokmak suyu ile Baltalimanı çayırındaki Kanlıkavak'tan çıkan o kıyıda Narhçı yalısı altındaki çeşmeyi oluşturan Narhçı suyudur. Sarıyer'de öteden beri ünlü bahçeler bulunuyordu. Murat IV.'in bir gezinti sırasında gördüğü "Hadim al-haremeyn olduğum halde böyle bir ravza-i cenâna mãlik değilim" diye şaşkınlığını açıkladığı Çelebi Solak adıyla tanınmış bir kişinin bahçesi bu meyandadır. Burada Ali Kethüda adında birinin yaptırdığı Mehmet Kethüda'nın onardığı bir cami ile İbrahim ve Mehmet lV.'In musahiplerinden Mesut Ağa 'nın 1055'te yaptırdığı çeşme anılmaya değerdir. Sarıyer'den sonra gelen Yeni Mahalle'de Pazar başı ve kıyıda yüksekçe bir yerdeki Fırıldak bahçesi birer mesire yeridir. Sarıyer tarihi eser bakımından oldukça zengin bir bölgedir.

Bizans'dan önceki döneme ait tarihi kalıntılardan Bizans'a oradan da Osmanlı'ya ve bugüne kadar çok çeşitli bir tarihi mirasa sahiptir. Bunlar eserler arasında; Ali Kethüda Cami Ali Paşa Cami Cerrah Mahmut Efendi Cami Emirgan Cami Emirgan Çeşmesi Hamam Cami iskele Cami Kethüda Cami Baltalimanı Cami Kireçburnu Cami Osman Reis Cami Reşit Paşa Cami Rumelihisarı Rumelikavagı Kalesi Sait Halim Paşa Yalısı şerifler Yalısı Uskumruköy Cami Valide Cami Zekeriyaköy Cami Telli Baba Türbesi sayılabilir. Bahçeköy Sarıyer!n yemyeşil bir semtidir.ilk kuruluşu 1521 yıllarına dayanmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman Belgrat Seferi sonrasında yanında getirdiği sırp esirleri bu bölgeye yerleştirmiş. Ve kurulan bu köye Belgrat köy çevresindeki ormana Belgrat köy adı verilmiştir. Daha sonra köyün bent sularına zarar verdiği anlaşılarak köy buradan topluca alınarak şuan ki yerine taşınmıştır.(1894) Bu köye de Bahçeköy adı verilmiştir. Bahçeköy de İstanbul ÜniversitesiOrman Fakültesi Orman İşletme Müdürlüğü Fidanlık 2 özel okul 1 ilköğretim okulu öğrenci yurdu bulunmaktadır. Bahçeköy�ü çevreleyen Belgrat ormanı İstanbul halkının rekreasyon ihtiyacını karşılayan yegane dinlenme yeridir. Orman muhafaza alanı olarak ayrılan Belgrat ormanları geçmişte de bugün olduğu gibi İstanbul�un su ihtiyacını karşılamıştır. Mimar Sinan tarafından inşaa edilen su kemerleriyle İstanbul�un belli bölgelerine su verilmektedir. Günümüzde hala bu fonksiyonları yerine getiren 7 a det bent bu orman içerisinde yer almaktadır. Sarıyer

Bu bentler:
1. Kömürcü bent(1620).
2. Büyük bent (1724)
3. Topuzlu bent(1750)
4. Ayvat bendi(1765)
5. Valide bendi(1796)
6. Kirazlı bent(1818)
7. II. Sultan Mahmut Bendi(1839) yıllarında inşaa edilmişlerdir.

Belgrat ormanı bünyesinde bulunan Av-Koruma-Üretme Sahası ve Balık Üretme İstasyonu halkın eğlenme spor dinlenme ihtiyaçlarını karşılayıp kalabalık İstanbul şehrine çok yönlü hizmetler sunduğu için ayrı bir öneme sahiptir. Türkiye�nin ilk Dünyanın planlı ve ünlü Arberetumu olan Atatürk Arberetumu da Belgrat ormanı içerisinde tesis edilmiştir. Arberetumlar bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla orijinal ve yaşları belli her biri doğru ve dikkatli bir şekilde bir araya getirilmiş çoğunlu ağaç ve diğer odunsu bitkilerin uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilendiği tabiat parçalarını ortaya çıkarmaktadırlar. Bahçeköy Karadeniz iklimi etkisindedir. Ilıman ve nemli bir iklim tipi mevcuttur. Bahçeköy de orman ve fundalık alanlar stepler geniş yer kaplamaktadır. Meşe türleri ve çam çınarlar çoğunluktadır. Yörenin havasının ve suyunun temiz olup önemli bir piknik alanı olması yaz ve kış mevsiminde hafta içi ve hafta sonları dinlenme eğlenme ve spor amaçlı kullanılmaktadır. Bahçeköy ün güneyinde ve doğusunda yer alan Belgrat ormanı ve içindeki tarihi bentler gerek yabancı gerekse yerli turistlerin ilgisini çekmekte yaz nüfusu 10.000 kişiyi bulmaktadır.




SİLİVRİ

Silivri Antik çağdaki isminin Selymbria veya Selybria olduğu bilinen kent doğal bir limana sahip olması ve önemli ticaret yollarının üzerinde bulunması sebebiyle her dönemde önemini korumuştur. Silivri şehri bugünkü kasabanın yanındaki koyun doğusunda Marmara'ya hakim 56 m. yüksekliğinde dik ve sarp bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Zamanla bu tepenin etrafı surlarla çevrilmiştir. Bugün bu yere Fatih Mahallesi denilmektedir. Şehir zamanla gelişerek surların dışına çıkmış ve yayılmıştır. Silivri Marmara Denizi kıyısında ( Propontis kıyısında İstanbul Byzantiun ) ve Marmara Ereğlisi ( Perintos ) arasındadır. Antik devirde Trakya doğuda Karadeniz güneyde Marmara Denizi ve Ege Denizi batıda Nestos nehri kuzeyde Tuna Nehri ile çevrili bulunuyordu. Konumuzu oluşturan Selybria kenti de işte bu sınırlar içinde bulunmaktadır. Gerek Trakya bölgesinin gösterdiği kültür buluntularının ve gerekse Kınalı Köprü Prehistorik keramiklerinin benzerlerine Anadolu'da ve Troia 1'da rastlanılması bir kültür alışverişi olduğunu kanıtlamakta ve M.Ö. 3000 yıla kadar inen yerleşim yerlerinin varlığını ispatlamaktadır. Selymbria Kostantinopolis'in kurulmasıyla beraber yol şebekesine ve sadece 60 km. uzaklıkta bulunan imparatorluk başşehrinin ekti alanı içine girdi. Bundan sonra Selybria bir Bizans kenti o6larak Türkler tarafından alınıncaya kadar varlığını sürdürdü.

Anastasius'tan sonra Justinus ondan sonra da 1. Justinianus ( 527-565 ) başa geçti. Justinianus zamanında ticaret ve sanatta önemli ilerlemeler oldu. Kontantianapolis Asya ile Avrupa arasında önemli bir ticaret merkezi idi. Bu ticarette ağırlık Çin ve Hindistan'a yapılan alışverişte idi. Bizanslı ticaret casusları Çin'den ipekçiliği öğrenerek ipek böceğini Bizans'a getirmeleri 1. Jüstinianus zamanına rastlar. Bizansta ipek üretimi bir anda değer kazandı. O devirde ipekçiliğe o kadar çok önem verildi ki; İmparatorun emri ile Silivri ve yöresine bol miktarda dut ağacı ektirilerek ipekçiliğin Silivri'ye de girmesine neden oldu. 10. yüzyılda Silivri çok zengin bir ticaret merkezi idi. Bolluk ve gönençlerini ticarete borçlu idi. İpekçilik şarapçılık ve ziraat çok ilerlemiş durumda olup ürünleri buradan her tarafa ihraç ediliyordu. İoannes Kantakuzenus 1344 yılında kızı Teodora'yı Sultan Orhan'a vererek onun desteğini sağladı. Teodora'nın düğünü Silivri'de yapıldı. Bu evlilikten Hali isminde bir şehzadeleri dünyaya geldi. Bu evliliğe karşılık Sultan Orhan Kantakuzenus'a Trakya'da çarpışmak için 6000 kişilik bir kuvvet gönderdi. Kantakuzenus tahtı böylece ele geçirdikten sonra Sırplara karşı giriştiği savaşta Osmanlıların büyük yardımlarını gördü .Bu savaştan sonra Türklerin çoğu Trakya'da yerleşip kaldılar. Sultan OrhanTürk boylarının Trakya'da ele geçen topraklara yerleşmesini sağladı. Sultan Murat zamanında daha da arttı.1402 yılında Anadolu'yu istila eden Timur'un ordularından kaçan Türkler Trakya'ya gelip yerleşmişlerdir. Hatta bu devirde Trakya'daki Türkler Anadolu Türklerinden daha fazla idi.

İşte Bu gün Trakya'da bulunan yerli Türklerin kökeni bu göçlerle gelenlerdir. Bunların bir çoğu önce Balkanlara yerleşmiş bir zaman sonrada Trakya'daki bu gün yaşadıkları yerlere geliporada kalmışlardır. Bugün bunların ilk gelenlerin torunlarına "GACAL" denilmektedir. Balkanların diğer bölgelerinden gelip yerleşenlerine de "YÖRÜK" denilmektedir. Bu Gacal ve Yörükler bu güne kadar eski örf ve ananelerini kaybetmemişlerdir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul 'u almaya karar verince Rumeli Askeri Valisi Dayı Karacabey'i askerini toplayarak yol üzerindeki Bizans şehir ve kasabalarını ele geçirmesi için görevlendirdi. Karadeniz kıyısındaki Mesembria( Misivri) Anchialus(Ahyolu) ve Byzus(Vize) hemen teslim olarak yağma edilmekten kurtuldular. Silivri Selymbria ve Perinthos kaleleri direndiler bunun üzerine Dayı Karacabey buraların zaptını İstanbul 'dan sonraya bırakarak İstanbul istikametinde ilerledi. İstanbul'un zaptından onbeş gün sonra Dayı Karaca Bey Trakya'ya dönerek ele geçirilmemiş kaleleri almak için Silivri önlerine geldi. Bizans diye bir şey kalmadığını gören Selymbria kalesi muhafızları yapacak bir şey kalmadığını anlayarak kalenin anahtarını Dayı Karacabey'e teslim ettiler. Fatih Sultan Mehmet 23 Mart 1453 günü İstanbul istikametinde Edirne'den hareket etti.5 Nisan Perşembe günü Konstantinopolis önlerine geldi. Ana kuvvet yola çıkmadan önce askere yolda erzak temin etmekle görevli birlik geçtikleri yerden değer bedelini vererek canlı hayvan ve zahire alarak yollarına devam ediyordu. Epivatos/Bigados(Selimpaşa) önlerine gelindiğinde Araptepe civarındaki çobanlar hayvan vermekten kaçındılar.

Aynı zamanda bu kuvvete saldırdılar. Buradaki saldırıya karışmayan halk da Fatih'in emri ile buradan sürgün edildiler.Fatih'in Bizans'a saldırısı üzerine Macar Kralı Hunyadi fırsattan istifade etmek istercesine Bizans İmparatoruna yapacağı yardım karşılığında Selimbria'yı Mesembria'yı ve Limnos adasını istiyordu. Fatih İstanbul'u aldı. Böylece bu istek de yerine getirilememiş oldu. Silivri Osmanlıların idaresine geçincekale içindeki Apokaukos Kilisesi camiye çevrilip 30-40 hane kadar Türk kale içine yerleştirildi. Zaten o zamanlar Silivri'de kale dışında ev bulunmuyordu. Bütün evler kale içindeydi. Kalede Rumlar Ermeniler ve Yahudiler oturuyordu. Türkler gelince eski halkın adetananelerinde ve ibadetlerinde hiçbir değişme olmadı. Bu müsamaha iyi geçinmelere sebep oldu. Yalnız Türkler kapalı alanlarda oturmaya alışkın olmadıkları için zamanla kale dışında sahil bölgesinde evler yapıp yerleşmeye başladılar. Türklerin Silivri'ye Silivri gelip yerleştikleri dönemde kalenin doğusunda Muratçeşme mevkiinde bakımlı bağ ve bahçeler bulunmaktaydı. Gayrımüslim halk geçimlerini bağcılıkşarapçılık ve ipekçilikle sağladılar. Türkler ise balıkçılık ve yoğurtçuluk alanında gelişme sağladılar. Silivri Bizans İmparatorlarının sayfiye yeri idi. Türklerin eline geçtikten sonra da uzun bir müddet aynı şekilde devam etti. Kanuni Sultan Süleyman Yapağcı Çiftliğini satın aldı. Oraya bir cami ve saray yaptırdı. Yaz aylarında saray halkı yazı burada geçirirdi. Hatta bir yaz Kanuni İstanbul'a dönerken kalyonu fırtınaya yakalanarak Silivri körfezi açıklarında batmış ve kalyonun arkasında içinde Kanuniye ait sandık içinde bulunan şemsiye ve elmas şemsiye topuzu da sulara gömülmüş olduğu ve bu sandığın hala Silivri körfezi açıklarında yattığı bilinmektedir. Celaliye çiftliğini de Piri Mehmet Paşa satın aldıemekli olduktan sonra günlerinin bir kısmını da Silivri'de geçirmiştir.

Sultan Avcı Mehmet de Yapağca Köyünde bir av köşkü yaptırmış ve burada kalmıştır. Nihayet "93" harbi yenilgisi bundan sonraki yenilgilerin habercisi oldu.8 Ekim 1912'de Balkan Savaşları başladı.Balkanlarda BulgarlarYunanlılarSırplar ve Karadağlılar aralarında bir anlaşma yaptılar.Osmanlıların Trablusgarp Harbi ile uğraşmasından ve ülkedeki iç siyasal çekişmelerden faydalanarak 8 Ekim 1912 'de Karadağlılar Osmanlılara harp ilan ettiler. Bunun peşinden diğer Balkan devletleri de harbe girdiler. Osmanlı orduları büyük bir yenilgiye uğradı. 30 Mayıs 1913'te barış imzalandı. 30 Haziran 1913 gecesi Bulgaristan Yunanistan ve Sırbistan'a aniden saldırınca ikinci Balkan Harbi başladı. Bu Osmanlıların işine yaradı. Edirne'ye kadar olan Trakya bölgesini Bulgarlar'ın elinden geri aldı. 1912'de Silivri de Bulgarlar tarafından işgal edildi. Bulgarlar tarihte eşi az görülen katliamlar tecavüzler işkenceler ve yakıp yıkmalar şeklinde olmuştur. Bulgarların Silivri'yi işgali 9 ay sürdü. Temmuz 1913'te işgal sona erdi. Daha sonraki yıllardaistiklal Harbinde Silivri'miz bir de Yunanlılar tarafından işgal edildi.Yunanlılar Silivri'ye 20 Temmuz 1920 ' de girdi22 Ekim 1922'de çekilerek Silivri'yi İtalyanlara bıraktılar. Neticede 1 Kasım 1922'de İtalyanlarda çekilerek Silivri'yi Türklere teslim ettiler. Bundan sonraki yıllarda mübadele(değişim) başladı. İstiklal Harbinin bitiminde sulh masasına oturulunca Yunanistan'da kalan TürklerleTürkiye'de kalan Rumların gelecekleri bir karar altına alındı. Anlaşmaya göre bunlar değiştirildi1924'de mübadele tamamlandı. Silivri kaza oluşunun ilk yıllarında Vize Livasına bağlı bir kaza idi.1846 yılında Silivri Liva oldu.

Silivri 1867'de kaza oldu1876'da Çatalca sancak halini alınca Silivri Çatalca'nın bir İlçesi haline getirildi ve 1898'de Çatalca İstanbul'a bağlı bir kaza olunca Silivri'de İstanbul'un bir kazası olarak kaldı. Bu tarihlerde Silivri'nin bir de Belediyesi vardı Bilinen en eski Belediye Başkanı Yanakaki ÇORBACI'dır. Silivri'nin ilk surlarının kimler tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte 6.Y.Y.da İmparator Jüstinyen tarafından onarım gördüğü ve Silivri son olarak 2.Bayezıt döneminde (1481-1512) "Kıyamet_i Suğra" (küçük kıyamet) denilen büyük depremden sonra aynı padişah tarafından onarıldı. Silivri'nin eski tarihi eserlerinden SurlarKapılar(çarşı kapısıorta kapıkır kapısı)yazıtlartuğla damgalarısarnıçPirimehmetpaşa Camii sayılabilir. İlçemizin 2000 yılı nüfus sayımına göre 108.155 nüfusa sahip olupbu nüfusun 44.530 u ilçe merkezinde63.625 i ise Belde ve köylerimizde yaşamaktadır.Silivri ilçesi ülkenin tatil yörelerinden olması nedeniyle turizm sezonunda ilçe nüfusu % 400-500 artmaktadır ve sürekli göç almaktadır. İlçenin geçim kaynakları tarımhayvancılıkbalıkcılıkturizm ve sanaiye dayalıdır. İlçede tüm Kamu kurum ve kuruluşları mevcut olupilçede sağlık ve eğitim konusunda pek fazla sıkıntı bulunmamaktadır.İlçedeki resmi kurum ve kuruluşlarda vatandaş odaklı hizmet anlayışı içerisinde hizmetlerin sunulmasına azami ölçüde önem verilmektedir.




SULTANBEYLİ

Sultanbeyli Sultanbeyli�nin tarihi 6. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. Uzun yıllar Roma ve Bizans İmparatorluğu yönetiminde kalmıştır. Sultanbeyli 1328 yılında Orhan Gazi�nin emriyle Abdurrahman Gazi ve Konur Alp Komutasındaki Osmanlı Ordusu tarafından feth edilmiştir. Fetihten sonra Abdurrahman Gazi Aydos Kalesi Tekfurunun kızı ile evlenmiştir. Bu evlilik gerek Türklerin gerekse Rumların hafızalarından uzun zaman silinmeyen izler bırakmıştır. Bu hatıranın izlerini taşıyan Aydos Kalesinin kalıntıları hala mevcuttur. Sultanbeyli hakkında Tevarihi Ali Osman Kitab�ı Cihannüma gibi ünlü eserlerde de bilgiler bulunmaktadır. Sultanbeyli deki arazilerin esas maliki Osmanlı Devletinin ilk Denizcilik Bakanı olan Hasan Hüsnü Paşadır. II. ABDÜLHAMİD kendisine yaptığı hizmetlere karşılık olarak Hasan Hüsnü Paşaya Sultan Beyliği Çiftliğini ulufe olarak vermiştir. Bu tarihi gerçek Hasan Paşanın 1910 yılında yaptırmış olduğu Osmanlıca haritada ortaya çıkmaktadır. Hasan Hüsnü Paşa 1922 yılında vefat edince oğlu tarafından maliki olduğu bu arazilerin tapuları isimli Yahudi'nin eline geçmiş Frans Flipson'nun varisleri tarafından da bu gün ki hissedarlara satılmıştır. Ayrıca 1945 yılında Bulgaristan dan gelen göçmenler yerleştirilmiş ve bunlara tapu verilmeyip zilyet verilmiştir. 1945 yılında Sultanbeyli deki arazilerin 7500 dönümlük bölümü kamulaştırılarak bu göçmen vatandaşlarımıza dağıtılmıştır.

1957 yılında orman işletmesi 18000 dönüm araziyi orman sınırları dışına çıkarmıştır. Bu arazilerin 14000 dönümü şu anda sultanbeyli sınırları içerisindedir.Osmanlı Devleti�nin son zamanlarında Sultanbeyli�deki arazilerin sahibi Hasan Hüsnü Paşa 1922 yılında vefat edince bu toprakların tapuları Franz Flipson adlı Yahudinin eline geçmiş bu kişinin varisleri tarafından da bugünkü hissedarlara satılmıştır. Bu bölgeye 1947 yılında Bulgaristan�dan gelen göçmenler yerleştirilmiştir. 1957 yılında köy 1989 yılında belde 03.06.1992 tarih ve 3806 sayılı kanunla ilçe olmuştur. Sultanbeyli İstanbul�un Anadolu yakasında yer alır.
Yüz ölçümü: 35 km2 dir. İstanbul�un en yüksek dağı olan 537 rakımlı Aydos Dağı ile Teferrüç Dağı arasındaki alanı doldurmakta olup Tem Karayolu İlçenin ortasından geçmektedir. İlçe kuzeyde güneyde ve batıda Kartal İlçesi�ne bağlı Paşaköy - Samandıra ile doğuda Pendik İlçesine bağlı Kurtköy ile çevrili olup 15 mahallesi vardır. Denizden yüksekliği 130 metredir
Nüfus Durumu: 1985 yılında 3600 nüfuslu bir köy iken 1990 yılı genel nüfus sayımına göre İlçe nüfusu 82.289 olan nüfusu yeni yerleşim bölgesi olduğundan hızlı bir göç ve nüfus artışı nedeniyle 1997 yılı genel nüfus sayımına göre 144.869 olarak.2000 yılı Genel Nüfus sayımına göre 175.771 olarak tespit edilmiştir.
İdari Durumu: İlçeye bağlı bir Belediye mevcut olup Köy bulunmamaktadır. Belediye hudutları içerisinde 15 mahalle vardır.



ŞİLE

Şile istanbul metropolünün gürültü ve keşmekeşin den trafik ve stresinden uzak güzel şirin bir ilçemizdir. Şile Marmara Bölgesinin kuzey doğusunda Karadeniz kıyısından yani yeşilin içinden mavi denizlere açılan İstanbul'un kuzey penceresidir. Son nüfus sayımına göre (22 Ekim 2000) Şile ilçesinin genel nüfusu 32.923' tür. Bunun 10.571 kişisi ilçe merkezindedir. Geri kalan 22.352 kişi Ağva dahil 58 köyde yasamaktadır. 58 köyün 38 mahallesi ilçe merkezînin de 4 mahallesi vardır. Şile ilçesi köyleri Merkez Ağva Yeşil vadi Teke bucaklarına bağlıdırlar. Km2' ye 45 kişi düşer. Yunanca bir kelime olan "Şile" nin anlamı yaban çiçeğidir. Şile adını bir bitki türü olan "mercanköşk" ten alır. Tarihin akışı içerisinde incelendiğinde Şile MÖ 7. yy' da Miletli denizciler tarafından kurulmuş ve o günden bugüne çeşitli uygarlıklara ev jsahipliği yapmıştır. Ayrıca Şile tarihinde Lidya Pers Galat Roma Selçuk Latin Bizans ve Osmanlı imparatorlukları da yer almıştır. İlk yerleşenlerin Bitinler olması nedeniyle Anadolu uygarlıkları içinde bu bölgeye Bitinya da denilmektedir.




ADALAR

İstanbul Adalarının tarihine ait Bizans öncesinden pek az bilgi vardır. Bunlar Thimkus Artemiones gibi antik çağ yazarlarının eserlerinde bulunur Batı kaynaklarında Adalar sayısız trajedilerin yaşandığı yerlerdir. Bizans tarihçileri bu manastırlardan ancak 8.yy dan itibaren söz etmeye başlarlar. Latinler İstanbul�a geldikleri zaman ( 1204 ) Venedik dükü Dandola Latinleri Adaları yağma etmeye kışkırttı. Ancak Latinler Adalara saldırmadılar. Adalar 1302�de Eğriboz ve Girit korsanlarının saldırısına uğradı. Türkler�in Adalara gelişleri Bizans İmparatoru Manuel Paleologos dönemine rastlar. 1412�de Musa Çelebi ile İmparator Manuel arasında Yassıada yakınlarında yapılan deniz savaşı Adaları etkiledi. İstanbul�un fethinden yaklaşık bir buçuk ay önce Fatih Sultan Mehmet�in kenti kuşatması sırasında 17 Nisan 1453�de Baltaoğlu Süleyman Bey Adaları ele geçirdi. Gustav Schlumberger Adaların trajik tarihini doğal güzelliği bakımından eş tuttuğu Capri�nin tarihine benzetir. Reşat Ekrem Koçu�nun Adaların trajik tarihini yorumlayışı ilginç ve çarpıcıdır. �Adalar pitoresk bir tabiat yapısı ile zengin tarih haralarına sahiptir. Her adımda yirmi asırlık bir tarihin izine rastlanır.
Çam ormanlarıyla örtülmüş tepeleri türlü kır çiçekleri bezenmiş vadileri Marmara dalgalarının çırpındığı kıyıları bir zamanlar buralarda taç ve tahtından mahrum edilmiş imparatorların işkenceler mahrumiyetler altında ve korkunç bir sefalet içinde inleyip mahvolduklarına inandıramaz.� Adalar Osmanlı İmparatorluğu döneminde 19. Yüzyıl ortalarına kadar kendi haline terk edilmiş 1839 Tanzimat Fermanı ile yabancılara mülk edinme olanağı tanıyan yasal düzenleme sonunda hızla gelişme sürecine girmiştir. İlk kez Fransızlar Adaları sayfiye yeri olarak seçmişler Türklerin yerleşmesi daha sonra gerçekleşmiştir. Adalar�ın giderek önem kazanmasına neden olan bir diğer gelişme Adalar�la İstanbul ve Kadıköy arasında 1846�dan itibaren düzenli vapur seferlerinin başlatılması olmuştur. İstanbul�un zenginleri azınlıklar ve yabancı uyruklular bu gelişme sürecinde Adaları bir sayfiye yeri haline getirmişlerdir. Bu gelişme sonunda İstanbul�da kurulan ilk üç belediye dairesinden biri Yedinci Daire diye anılan Adalar Belediyesi olmuştur. ( 1861 ) Heybeliada�da bugün mevcut olan Özel Rum Erkek Lisesi ise; 1913 yılında çıkarılan �Tedrisatı iptidaiye� kanununda özel okulların durumu ile ilgilidir. 1915 te yayımlanan Mekatibi Hususiye Talimatnamesiyle özel okulların statüsü açıklığa kavuşturuldu. 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşmasının 40. Ve 41. Maddelerinde azınlıklara tanınan kültür ve eğitim hakları ile yabancı ve özel okullar çalışmalarını sürdürmektedirler.
1906 yılında kurulmuş olan İngiliz �Prinkipo Yacht Clup� Cumhuriyet�ten sonra �Büyükada Yat Kulübü TAŞ.� Ne geçmiştir. 1937 yılında ise �Anadolu Kulübü� ne devredilerek Atatürk�ün direktifi üzerine 1926�da kurulan ve önce Ankara�da faaliyete başlayan Anadolu Kulübü�nün şubesi Büyükada olarak faaliyete başlamıştır. Adalarıİstanbul�un diğer ilçelerinden ayıran temel özelliği bunların tümü ile kara bağlantısı olmaması yazlık bir sayfiye yerleşimi oluşudur. Zengin doğal güzelliğiyle Marmara�nın incisi ve İstanbul�un doğal akciğerleri olan ADALAR�ın İstanbul�un bir sayfiye dinlence ve eğlence yeri oluşu 20. Yy�ın başından sonradır. Prens Adaları adı ile de bilinen İstanbul Adaları Marmara denizinde şehre bir saat kadar yakınlıkta 9 adadır. Haliç girişi ve Kabataş iskelelerinden kalkan vapur veya deniz otobüsleri dört adaya muntazam seferler yaparlar. Bizans devrinde manastırların kurulduğu Adalar saray mensuplarına yazlık veya sürgün yeri olmuş; Heybelideki bakır madenleri de kullanılmıştı. Yine bu adada Bizansın son yapısı Meryem�e ithaf edilmiş küçük kilise Deniz Lisesi üst binası avlusunda bulunur.!9 yy Başlarında servis giren buharlı vapurlar ile Adlara ulaşım kolaylaşmış okullar ve oteller de inşa edilince nüfus artışı başlamıştı. Büyükçe olan yan yana sıralı dört ada yazlık evler villalarçamlık korularla kaplı olup plaj ve piknik yöreleri ile ünlüdürler. Mayıs ayından Eylül sonuna kadar kalabalıklaşan adalar diğer zamanlarda tenhadır.
Yerleşim bölgelerinin iskelelere yakın çevrelerde şehre bakan yönde geliştiği tepeleri çamlıklarla örtülü ada yollarının tek vasıtası faytonlardır. Mevsim boyu bilhassa tatil günlerinde koylar ve plajlar özel yat ve motorların yelkenli teknelerin çekici duraklarıdır. Şehirden gelen deniz vasıtalarından ilk görülen konik siluetli Hayırsız Ada ve İkinci Yassı Ada da yerleşim yoktur. İlk durak Kınalı Adanın etrafı açık plaj olup arkasındaki koy ile meşhurdur. Burada yük arabaları dışında faytonlar çalışmazlar. Sahildeki modern küçük camii eski güzel konakları dikkat çeken yerlerdir. Kınalıdan sonra kayalık sahilleri ile Burgaz adası yer alır. Her adada bulunan Yelken ve Su Sporları kulüplerinin ilki ve meşhuru buradadır. Roman yazarı Sait Faik Abasıyanık adada yaşarken yaşadığı ev müzeye çevrilmiş ve uğrağı gün batımı ile şöhretli Kalpazan Kaya mahalli meşhur bir kafe olmuştur.Heybeli yönünde şeklinden dolayı adlandırılmış özel Kaşık Adası yer alır. Heybeli Ada ikiz tepeleri arasında Deniz lisesi üst binası bulunurken öndeki diğer tepe üzerinde çamlık içerisinde halen öğrenim yapılmayan Rum Ruhban Okulu ilk görülen büyük yapılardır. Ada iskelesi yanında Deniz Lisesi sahil boyu uzanır. Lokanta ve çayhaneler diğer yöndedir. Yerleşim alanlarının arka cephesinde çok güzel bir koy ile Kaşık Adasına bakan tarafta halk plajı ve Deniz kulübü tesisleri ile arkasında meşhur Değirmen Burnu piknik alanı bulunur. Tepeleri çevreleyen yollarda çamların içerisinde güzel ve manzaralı yürüyüş güzergahları adayı dolanır. Ada okullar ve sanatoryum tesislerinden dolayı kış aylarında da nispeten hareketlidir. Yıl boyu açık Halki Palas Oteli 19 yy. ortalarında beri servis vermektedir.
1995 yılında yenilenmiş ve tüm modern imkanlara kavuşturulmuştur. Takım Adaların en büyüğü ve meşhuru Büyük Adadır. Fayton turu ile etrafı iki saate yakın bir sürede dolaşılabilir. Ancak bir saate dolaşılan yarım tur daha enteresandır. Halk plajlarından Heybeli Ada yönündeki Yörük Ali Plajı şahane bir koyda bulunmaktadır. Yanı başındaki Dil burnu mesire alanı ile tercih edilen güzel bir yerdir. İskele civarı kalabalık yerleşim bölgesinin aksine adanın güney tarafı ıssızdır. Buralardaki koylar teknelerin ziyaret yerleridir. Adanın üst sırtlarında harap halde bulunan 19 yy. eski oteli belki dünyadaki en büyük ahşap yapı ihya edileceği zamanın özlemi ile ayakta durmaya çabalamaktadır. Büyük Ada iskele civarı lokantaları çayhaneleri ve dükkanları ile renkli ve hareketlidir. Yaz aylarında servis veren 4 oteli vardır. Güzel evler bakımlı bahçeler eşsiz manzaralar Adaları gezenlerde unutulmaz anılar bırakır. Sonraki Sedef adası sakinlerinin dışında gelenlere plajı ile açıktır.
Adalar nüfusu;19. Yüzyıl ortalarından beri artış göstermiştir. 1840 yılında Adalar nüfusu 1816 iken 1865 yılında 6000�e ulaşmıştır. Adalardaki nüfus değişik zamanlarda yapılan sayımlara göre şöyledir:
1927 - 11691 Sivriada1950 - 15405
1960 - 19834
1970 - 17600
1980 - 18232
Adalar özellikle yazları yoğun bir iç turizm hareketine sahne olmakta bu nedenle de nüfus yaz mevsiminde önemli artış göstermektedir. Nüfus yazın kış mevsimine göre 10 katına yakın artmakta hafta sonlarındaki artış bunu da geçmektedir. Evler daha çok yazlık (ikinci ev) olarak kullanılmaktadır.Yerleşik nüfusun bir bölümü İstanbul�da çalışmakta ve vapurla günübirliğine kente gidip gelmektedir.

ÖNEMLİ YAPILARDAN ÖRNEKLER:
BÜYÜKADA;
KAYMAKAMLIK BİNASI (HACAPULOS KÖŞKÜ ):
RUM YETİMHANESİ (PRİNKİPO PALAS):
ANADOLU KULÜBÜ BİNASI :
İKİZ YAPILAR: (CASTELLİ EVLERİ)
SPLENDİT OTELİ :
GÜNTEKİN KÖŞKÜ:
CON PAŞA KÖŞKÜ: (JOHN AVRİMİDİS�İN EVİ)
AYA YORGİ MANASTIRI :
AGOPYAN KÖŞKÜ: (Çankaya Oteli )

HEYBELİADA;
DENİZ LİSESİ HAZIRLIK BÖLÜMÜ:
DENİZ LİSESİ : HALKİ PALAS OTELİ:
ÖZEL RUM ERKEK LİSESİ (ESKİ RUHBAN OKULU):
GÜRPINAR KÖŞKÜ :
İNÖNÜ EVİ (MAVROMATİS KÖŞKÜ) :
AHMET RASİM EVİ :

BURGAZADASI;
SAİT FAİK ABASIYANIK MÜZESİ:
GÜVENÇ EVİ (ÖĞRETMENEVİ):
KINALIADA; TAŞCIYAN YALISI :
NEDÜRYAN EVİ




AVCILAR

Atatürk Evi Avcılar İlçesi doğusunda Küçükçekmece gölü ve Küçükçekmece İlçesi batısında Yakuplu ve Esenyurt beldeleri kuzeyinde Bahçeşehir beldesi ve yine Küçükçekmece İlçesi; güneyinde ise Marmara denizi ile çevrelenmiş ve yaklaşık 3.600 hektar yani 36 milyon m2'lik bir yüzölçümüne sahiptir. İlçe İstanbul'a 27 km uzaklıkta olup; TEM otoyolu ile E-5 (d-100) karayolu ilçe sınırları içinden geçmekte ve ilçeyi adeta üç parçaya bölmektedir. Osmanlı Devleti'nin 1453 yılında İstanbul'u alması ile şehirde önemli gelişmeler oldu. Fatih Sultan Mehmet İstanbul ve çevresindeki Rum Ahalisine zulüm ve baskı yapmayarak onlarla uyum içerisinde birlikte yaşamayı düşünerek onların haklarını koruyan yasalar çıkardı. Ayrıca savaş esnasında zarar gören yerleri tez elden imar edilme emri verdi. Gofla deresinin ağzındaki bu küçük balıkçı köyü savaştan zarar görmese bile Ayazmasının düzeltilmesi için para harcandığı belirtilmiş Küçükçekmece'ye bağlanan yolun devamlı kullanılan bir yol olması nedeniyle yol düzenlemesi yapılmıştır.
Çünkü ordular için en geçerli yolun yarım burga mağaralarının arka tarafı olduğu bilinir nedeni buralarda köprüler bulunmasıdır. Tarih birçok yapıda nedense Küçükçekmece ve Büyükçekmece'den bahsetmemiştir. Osmanlıların Bizansı yenmesiyle İstanbul'un çevresine Türkler yerleşmeye başladılar. Türkler Büyük ve Küçükçekmeceye yerleşirken Gofla deresinin ağzına yerleşmek istemiyorlardı. Çünkü Türklerin eskiden beri geçim kaynakları tarım ve hayvancılığa dayandığı için bu balıkçı köyünde oturmak istemediler. Sarayın ve çevresinin yiyecek ve giyecek ihtiyacı çoğunlukla dışarıdan karşılanmaktaydı. Özellikle son yıllarda gemilerle getirilen mallar Küçük çekmece ve Gofla Deresine boşaltılıyordu. Rumların balıkçı köyünde getirilen mallar için bir depoları vardı. Ambarın bekçiliğini de askeri bir komutan yapmaktaydı. Bu balıkçı köyü halkı Yunan Krallığı'nın kurulmasıyla pek ilgilenmemişler hatta 1877-1878 yıllarındaki Türk-Rum savaşında herhangi bir taraflı tutum içerisine girmemişlerdir. 1890 yıllarında Rum köprüsünün üst kısımlarına Mısırlı kaval Ali'nin mülk edindiğini görüyoruz. Bu şahıs buraya *****gos adını vermiştir. Ancak burası fazla gelişmeden olduğu gibi kalmıştır. Bu çiftliğin ortasından geçen küçük bir yol gittikçe genişlemiş ve Küçükçekmece köprüsüne bağlanmıştır.
Genişleyen bu yolun önemi gittikçe artmış ve Avrupa'ya bağlanan bir yola dönüşmüştür. Cumhuriyet sonrası devirde 1924 yılında Ambarlı köyü Rumları 40-50 hane olarak Türkler ile değiştirildi. Rumlardan boşalan yerlere askeri ambarların yerleştirilmesi nedeniyle bu mezkun yere Ambarlı denildi. Buraya Türklerin yerleşmesiyle tarımcılık daha önem kazanmıştır. 30 Ağustos 1922 günü büyük zaferle sonuçlanan mücadelenin Lozan'daki sulh anlaşması tüm dünya milletlerince kabulün'den sonraki dönemde 1924 yılında Ambarlı köyü Rumları 40-50 hane olarak Türkler ile değiştirilmiştir. Göltarafı8 yılında 35 hanelik yeni bir göçmen grubu Ambarlı'nın kuzeyinde bulunan 12.000 dönümlük Amindos Çiftliği'ni satın alarak (şimdiki Avcılar) çiftliğin binalarına yerleşmişlerdir. 1934 yılında çiftliğin nüfusu artarak köy hüviyetini almıştır. 1924 yılında Rum Ahalisi'nin gitmesinden sonra Yunanistan�ın Selanik çevresinden Türkler getirilerek buraya yerleştirildi. Gelen Türkler Rum evlerine girdiler. Ve Rumların ibadet yeri olan kiliseyi 1928 yılında camiye çevirdiler. Buraya gelen Türkler balıkçılıkla uğraşmaya başladılar. Ambarlı köyünün İstanbul'a yakınlığı nedeniyle önemi gittikçe arttı. Çünkü ülkenin kalkınma seyri gittikçe artarken şehirlere yakınlık sebebiyle enerji ve petrol tesisleri kuruluyordu. Böylece İstanbul'un önemli bir enerji üretim merkezi olmuştur. 1938 yılından sonra Mustafa Kemal Paşa Mahallesi'nde askeri birlikler yerleşmiş ve uzun seneler burada kalmışlardır. Hatta o günlerde burada birde havaalanı bulunmaktaydı. Ambarlı'nın tarihinin önemli yerleri bir bir kaybolmaya başlar.
Kiliseden döndürülen cami 1977 yılında karşısına yeni bir cami yapılarak yıkılmıştır. Ayazma ve Bizans zamanından kalan bazı kalıntılar bile yok olmuştur. Rumlardan kalan bazı evler bile yok edilmiş yerlerine beton yığıntılar yapılmıştır. Oysa 1950'li yıllarda sakin bir dinlenme yeri olduğunda Bal Mahmut adıyla anılan bir otel yapılmıştır. Bu yerin denizi buraya ziyaret için gelen gemilerin pislikleriyle kirlenmiş ayrıca kıyıları talan edilmiştir. Avcılar merkezine Bulgaristan'dan getirilen Türkler yerleştirildi.Burası kısa zamanda büyük bir yerleşim merkezi oldu. Daha sonra burada bulunan küçük çiftliklerin köy halini alıp yerleşim alanların çoğalmasıyla buraya Avcılar denmiştir. Av hayvanlarının bulunduğu sonbaharda özellikle kuzeyden gelen bıldırcın sürüleri çok sayıda avcının ilgisini çekmiştir. 1970 yılından sonra Avcılar çok hararetli bir dönem geçirir. İstanbul da başlayan istimlak olayı ile insanlar bu bölgeye akın etmeye başlamıştır. Bu bölgede çok hızlı bir nüfus artışı görülmüştür. Kısa zamanda köylüler ellerindeki tarlaları emlakçılar tarafından parselleterek satmışlardır. Satılan arsalar üzerinde konutlar yapılmaya başlanmış yeni yeni mahalleler oluşmuş ve Avcılar çok geniş bir alana yayılmıştır. Avcılar'da sanayi de hızla gelişip büyüdü. Çok sayıda sanayi kuruluşları oluştu. Ambarlının batısında yakıt dolum tesisleri elektrik üreten termik santrali vardır. Firuzköy yolu'nun sağında ve solunda sanayi tesisleri bulunmaktadır.
Avcılar ilçesinin E-5 Kara yolu üzerinde bulunması ilçeye büyük hareket kazandırır.Londra Asfaltı'nın sağında büyük bir alana yayılan İstanbul Üniversitesi'nin pek çok önemi vardır. Avcılar İlçesinde 9 mahalle bulunmaktadır. İlçemizin E-5 TEM otoyolu ile yan yolları haricinde 29 caddesi ve 746 sokağı bulunmaktadır.;

NÜFUS DURUMU
Avcılarda Türkiye'nin her bölgesinden gelen insanlar Avcılara yerleşmiş bulunmaktadır. Hızla gelişen ilçemizin nüfusu da hızla artmakta ve inşaat sektörü bölgenin en kuvvetli sektörlerinden biri olmaya devam etmektedir.1934 yılında 340 kişi olan nüfusu 1940 yılında 2122 kişiye çıkmıştır. 1945 yılında yani 2. Dünya Savaşı sırasında ise nüfusu 1730 kişi olmuştur. Zaten 1945 yılında nüfusunun bu kadar artmasının nedeni olarak da bölgeye yerleştirilen askeri birlikler olduğu sanılmaktadır. Çünkü savaştan sonra nüfus birden 1130 kişiye düşmüştür. Avcılar İlçesinde 1950 yılına kadar nüfus artışı genel değerlerin altında kalmışsa da bu artış 1950 yılından sonra hızlı bir ivme kazanmıştır. 1959 yılında yakıt dolum tesislerinin yapılması: 1964 yılında TEK Ambarlı Termik santralinin kurulması bu nüfus artışını etkileyen ilk faktörler olmuştur. Günümüze doğru gelindiğinde örneğin 1990 yılında bölgenin nüfusu Göltarafı 126.282 kişi olmuş; 1997 yılı nüfus sayımında ise bölge 210.831 kişilik bir yerleşim durumuna gelmiştir. Son olarak 2000 yılında yapılan Nüfus sayımına göre ilçemiz 235.113 nüfusa sahiptir. Avcılar İlçemiz 1966 yılında Belde Belediye statüsüne kavuşmuştur. Son muhtar ve ilk belediye Başkanı Yusuf Korlu�dur. 1966-1980 yılları arasında müstakil belediye olarak kalmış 1984 tarihinde ise Belediye teşkilatı kaldırılarak Büyükşehir statüsünde Bakırköy İlçe Belediyesine bağlı Şube Müdürlüğü haline getirilmiştir. Bu statüsü K.çekmece İlçe Belediyesine bağlı olduğu sürede de devam etmiştir. Avcılar 03061992 gün ve 21. 247 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 27.05.1992 gün ve 3.806 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile İlçe statüsüne kavuşmuştur.

İDARİ DURUMU
İlçe ye bağlı köy ve bucak bulunmamaktadır. Avcılar ilçesi 10 mahalleden oluşmaktadır.

SAĞLIK DURUMU
Avcılar İlçesi İstanbul ili Bakırköy Küçükçekmece ilçeleri ile ilişkilidir.Yakın geçmişe kadar sosyal yönden ilçenin pek canlı olduğu söylenemez ancak bu durum son yıllarda hızla değişerek yapı kooperatifleri aracılığı ile yoğun bir yapılaşma ve İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsünün olması ilçemizde sosyal hayata canlılık getirmiştir. Ambarlı ve Denizköşkler Mahalleleri sahil şeridindeki eğlence merkezleri ve entel pazarı yaz aylarında canlılığa neden olmaktadır. Buralara daha çok eğlenmek amacıyla ilçe dışından gelenlerin olduğu gözlenmiştir. Avcılar İlçesinin Merkez Sağlık Ocağı ve her mahallede sağlık ocağı vardır. İlçenin çeşitli yerlerinde çok sayıda klinik ve büyük özel hastaneler açılmıştır. Bunlar ilçede yaşayan insanların ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılamaktadır. Devlete bağlı diğer sağlık kuruluşları da mahallelerdeki sağlık ocaklarıdır. Avcılarda 5 özel hastane bulunmakta ve toplam yatak kapasiteleri 303� dür. Ayrıca 6 klinik ve poliklinik 9 sağlık ocağı ve 1 AÇS/AP Merkezi Firuzköy�de ise SSK dispanseri ve Gümüşpala Mahallesinde Kızılay Şubesi bulunmaktadır. Ayrıca 78 adet eczanemiz sağlık hizmetlerini sunmaktadırlar.

EĞİTİM VE KÜLTÜR DURUMU
Avcılar İlçesinde bir çok Eğitim-Öğretim kurumları vardır.Bu kurumların içinde İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsü büyük öneme sahiptir.Kampüste Mühendislik Veterinerlik İşletme Fakülteleri Teknik Bilimler Yüksek Okulu bölümleri ile eğitim vermektedir.Diğer eğitim kurumları olarak 30 adet özel ve resmi olmak üzere ilköğretim lise 4 özel anaokulu 5 yurt 18 kuran kursu bulunmaktadır.Ayrıca İngilizce motorlu taşıtlar bilgisayar müzik muhasebe vb. olmak üzere 12 adet özel kurs 16 adet özel dershane ve Avcılar Halk Eğitim Merkezi olmak üzere toplam 29 adet eğitim merkezi faaliyetlerini sürdürmektedir. İlçenin her türlü sosyal faaliyetlerin düzenlendiği Kültür Merkezimizde görsel ve işitsel sanat dalında ücretsiz birçok yörelere ait folklor tiyatro resim-heykel seramik takı tasarımı modern dans müzik. alanında kurslar verilerek çeşitli etkinlikler gösterime sunulmaktadır. Yine bu merkezin kütüphanesi halkın hizmetinde olup sinema ve tiyatro sahnesinde çeşitli oyun ve filmler gösterime sunulmaktadır. İlçenin 4 özel sinema salonu da faaliyettedir. Marina

TURİSTİK YERLER
Alibey Çiftliğinde Osmanlı padişahlarının avlanma kulübeleri Osmanlı döneminden kalma çiftlik harabeleri sahil şeridi boyunca çok keyifli yürüyüş alanları İstanbul Üniversitesi içinde �ketova� denilen bölge (tatlısu kaynağı ve ağaçlar) Daha çok firuzköy ve göl çevresi boyunca günübirlik piknik alanları sahilde kesiminde yat limanı marina çeşitli balık lokantaları yazları entel pazarı yine sahil tarafında gelecek kuşaklara bir eser bırakmak amacıyla ; Selanik Koca Kasım mahallesi Islahane caddesinde bulunan ve orijinaline sadık kalınarak 2000 yılında açılışı yapılan atatürk�ün doğduğu ev �atatürk evi� çeşitli il ve ilçelerden gelen misafirlerimiz için ziyaret yerleridir.




BAĞCILAR

Bağcılar İstanbul'un Avrupa yakasında yer alan Bağcılar Avrupa-Asya aksı üzerinde Edirne-Ankara arasında yapılmış olan Türkiye'nin en önemli otobanı TEM'in geçiş yolu üzerindedir. 1992 yılında Bağcılar Mahmutbey Kirazlı ve Güneşli semtlerinin birleştirilmesi ile Bakırköy'den ayrılarak ilçe olur. Bu yerleşimlerin kayda değer bir tarihi geçmişi yoktur. Bilindiği kadarıyla Balkanlardan gelen Türkler yörenin ilk sakinlerini oluşturur. Bugün İstanbul'un 4. büyük ilçesi haline gelen Bağcılar artık önemli bir ticaret ve sanayii merkezidir. Başta tekstil gıda ****l ve basın sanayii gibi önemli sektörler olmak üzere değişik amaçlı atölyeler ticarethaneler ve İSTOÇ Oto-Center Massit gibi ticaret merkezleri burada yer alır. 2000 yılı itibariyle bu sektörlerde 20.000'i aşkın işletme faaliyet göstermektedir. Ülkemizin büyük basın kuruluşlarından Hürriyet Milliyet Meydan Dünya Akit ve Yeni Asya gazetelerinin matbaa ve yönetim merkezleri Bağcılar Belediye sınırları içindedir. Alt yapı sorunlarını en aza indirmiş çevreye duyarlı hızla modern bir kentleşme modeli çizen Bağcılar'da artık yüzler gülmekte geleceğe umutla bakılmaktadır. Aktif nüfusun üçte birinin ilk ve orta öğrenimde okuyan 120.000 öğrenciden oluştuğu düşünülecek olursa Bağcılar'ın geleceğinin aydınlık olduğu aşikardır.

Yerleşimi çok eski dönemlere uzanan Bağcılar Belediyesi; Bakırköy ilçesine bağlı Bağcılar; Mahmutbey Kirazlı ve Güneşli semtlerinin birleştirilmesi ve 1992 yılında Bakırköy' den ayrılarak 3806 sayılı yasa ile kurulmuştur. Yönetsel yapısı itibarıyla bilinen en eski İstanbul yerleşimlerinden Mahmutbey Nahiyesi 11 köyü barındırmaktaydı.İstanbul Belediyesi İstatistik Müdürlüğünce yayınlanan İstanbul Şehri İstatistik Yıllığı 1930 -1931 adlı yayında Mahmutbey Nahiyesi şöyle verilmektedir. Avas köyü Ayapa Köyü Ayayorgi Köyü Çıftıburgaz Köyü Vidos Köyü ve Yenibosna Köyü. Bunlardan Ayapa Kirazlı Litros Esenler Vidos Güngören Ayayorgi Kayabaşı Nifos Kocasinan ve Çıftıburgaz ise Bağcılar olarak günümüzün yerleşimlerini oluşturmaktadır. Bu yerleşimlerin bilinen tarihi geçmişleri yoktur. Günümüzde Bağcılar ilçesini oluşturan zeminde tarihi esere Bağcılar pek rastlanmamaktadır. Cumhuriyet döneminde Balkanlardan göçen Türklerin yerleştirildiği bu bölgeler yapılarıyla birlikte isimlerini de Türkleştirmişlerdir. İstanbul ilinin Avrupa yakasında Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde yer alan Bağcılar Avrupa - Asya aksı üzerindedir. Edirne - Ankara arasında yapılmış Türkiye' nin en önemli otobanı olan E - 80 (TEM) oto yolunun O-2 güzergahı ile bu güzergahın D-100 (Eski E-5) oto yolunun güney - batı ve kuzey - doğu ekspres bağlantıları arasındaki Bağcılar ilçesi bir geçit özelliği taşımaktadır.Batıda Küçükçekmece kuzeyde askeri arazi ve Esenler doğuda Güngören güneyde ise Bahçelievler ilçeleri ile çevrili Bağcılar ilçesi 22 km2 alana kuruludur. Bağcılar ilçesinin yol dokusu İstanbul'un yol dokusu ile bütünlük arz etmektedir. Doğu - Batı yönünde uzanan E - 80 (TEM) oto yolu ve D - 100 otoyolları ekspres yol bağlantısı iledir. En önemli kuzey - güney ikinci ana ulaşım Mahmutbey asfaltıdır.

Günümüzde 2554 Cadde ve Sokağın hemen hepsinde yaya kaldırımı mevcuttur yollar asfalt ve kilittaşı kaplama olarak yapılmıştır. Yapılan kavşak ve yol genişletme ve iyileştirme çalışmaları ile kent içi ulaşımda olumsuzlukları ortadan kaldırılmıştır. İstanbul' un merkez ve diğer ilçeleriyle ulaşımında İETT ve Halk Otobüsleri yanında minibüsler ile toplu taşıma hizmeti yürütülmektedir. İstanbul' un en hızlı nüfus artışının görüldüğü Bağcılar ilçesi son yıllardaki göç hareketleri ile resmi rakamlara göre 558435 kişi olan nüfusun çok çok üzerinde kişi barındırmaktadır. Resmi makamının bu konudaki açıklamalarına göre günümüzde Bağcılar ilçesinde 600000 kişi üzerinde insan yaşadığı sanılmaktadır. Ayrıca Mahmutbey MİA (Merkez iş alanı) Bölgesinin ticari yapılaşmasının tamamlanması halinde nüfus yoğunluğunun çok daha büyük boyuta ulaşacağı açıktır. İstanbul' un en önemli ticaret ve sanayi merkezlerinden biri olan Bağcılar İlçesi' nde günümüzde iplik dokuma gıda taş ve toprak ****l ve basın sanayi çeşitlenmesi küçük - büyük atelyeler ticarethaneler ile ticaret merkezleri bulunmaktadır.Bugün bu sektörlerde toplam 52750 işletme faaliyet göstermektedir. Bu Bağcılarda bulunan bina bağımsız bölüm sayısının 1/3 üne denk bir orandır. Ülkenin büyük basın kuruluşlarından Hürriyet Milliyet Meydan Dünya Akit ve Yeni Asya gazeteleri matbaa ve yönetim merkezleri Bağcılar İlçesi' ndedir. Son yirmi yıla kadar % 72' si kültüre elverişli tarım alanı olan Bağcılar İlçesinde günümüzde tarım alanları mera ve otlakların yapılaşmaya bağlı olarak yok olması n Dr.Sadık Ahmet Parkı edeni ile hiç kalmamıştır.

EKONOMİSİ ve NÜFUSU;
İstanbul'un en önemli ticaret ve sanayi merkezlerinden biri olan Bağcılar İlçesi'nin günü müzde iplikdokumagıdataş ve toprak****l ve basın sanayi çeşitlemesiküçük-büyük atölyelertiçarethaneler ile ticaret merkezleri bulunmaktadır. Ülkenin büyük basın kuruluşlarından HürriyetMilliyetMeydanDünyaVakit ve Yeni Asya gibi ulusal gazeteleri Matbaa ve yönetim merkezleri Bağcılar İlçesi'ndedir. Son yirmi yıla kadar %72'si kültüre elverişli tarım alanı olan Bağcılar İlçesi'nde günümüzde tarım alanları mera ve otlakların yapılaşmaya bağlı olarak yok olması nedeniyle hemen hiç kalmamıştır.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
BAHÇELİEVLER

Bahçelievler Güneyde Bakırköy batıda Küçükçekmece kuzeyde Bağcılar ve doğuda Güngören ilçeleri ile sınırlıdır. Tarihi yarımadaya ve Atatürk Havalimanına olan yakınlığı nedeniyle gelişmeye çok uygun bir ilçedir. 1992 yılında 3806 sayılı yazı ile Bakırköy�den ayrılarak ilçe olmuştur. Yüzölçümü 1674 Ha �dır. Bahçelievler ilçesi; Cumhuriyet Çobançeşme Fevziçakmak Hürriyet Kocasinan Siyavuş Paşa Soğanlı Şirinevler Yenibosna Zafer ve Bahçelievler olmak üzere 11 mahalleden oluşmaktadır. Bahçelievler�e bağlı bucak ve köy bulunmamaktadırİlçenin başlıca dereleri; Ayamama Deresi Yenibosna Deresi Tavukçu Deresi Kocasinan Deresi Kocasinan Tavukçu Deresi Haznedar Deresi�dir. Ayamama Deresi ıslah edilmiştir İlçe Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı döneminde İstanbul�un ve bölgenin tarım ihtiyacını karşılayan bir bölgedir. Bizans döneminde Rumeli�den gelen kervan ve asker konvoylarının Constantinapolis�e geçiş güzergahı olduğu için imparator sarayları kiliseler ve konutlar inşa edilmiştir. Ayrıca büyük depremlerde halkın iskan ettiği bölge olmuştur.

Surların inşası için de bu bölgedeki taş ocaklarından yararlanılmıştır. Bahçelievler�de tarihi eser açısından günümüze hemen hemen hiçbir şey kalmamıştır. Tarih boyunca Rum ortodoksların tarım alanı olan ilçe toprakları Türkler�in İstanbul�u fethetmesiyle zaman içinde terkedilmiştir. Bölge Osmanlılar zamanında Bakırköy ve Yeşilköy�deki küçük bölgeler dışında tamamen sahipsiz kalmıştır. Osmanlı Devleti sahipsiz kalan bu alanları vakfetmiş ve Hazine-i Hassa�ın mülkü saymıştır. II. Meşrutiyet�den sonra Hazine-i Hassa malları Maliye hazinesine devretmiş 1912�den sonra da bir komisyon tarafından değer biçilerek halka satılmıştır. Cumhuriyet döneminde Avrupa ile ekonomik ilişkiler gelişince demiryolları yetersiz kaldığından yeni karayollarının yapımına hız verilmiştir. Bahçelievler�in kuzeyinden geçen (eski) Londra Asfaltı bu dönemde yapılmıştır. Yol boyunca iskan ve istihdam alanları açılmış ve bir çok mahalle bu yol boyunca oluşmuştur.

1960�larda yetersiz kalan Londra Asfaltı�nın yerine Bahçelievler�in güneyinde E-5 karayolu yapılmıştır. Bu yol boyunca bir çok fabrika Bahçelievler kurulmuş yerleşim kent görünümü almaya başlamış ve büyük iskan alanları oluşmuştur. Bu alanlar 1970�li yıllardan sonra İstanbul�un Bahçe düzenli modern iskan alanı olmuş ve bu nedenle Bahçelievler adını almıştır . Zamanla yerleşim alanlarına bir çok eğlence yeni kültür alanları sinema tiyatro ve üniversite kurulmuştur. Bahçelievler bu gün İstanbul�un ilçeleri içinde en az gecekondu alanına sahiptir. Havuzlu Köşk: Bahçelievler�in en büyük parkı olan Milli Egemenlik Parkı�nı Havuzlu Köşk (Çavuş Başı ) süslemektedir. Adını 16. yy�da Sultan III. Mehmet zamanında iki defa sadrazamlık yapmış olan Siyavuş Paşa�dan almıştır. Yapılan onarım ve değişikliklere rağmen 16. yy. Osmanlı mimarisi özelliklerini yansıtan bu eser parka nostaljik bir hava vermektedir. Köşkün bir Mimar Sinan yapıtı olduğu iddia edilmektedir. Yapılan ek ve değişikliklere karşın Köşkün genel görüntüsü 16. yy. Osmanlı sivil mimarlığının özelliklerini yansıtmaktadır. Günümüzde çocuk kitaplığı olarak değerlendirilmektedir.

TARİHİ VE KÜLTÜREL ZENGİNLİKLER

1 ) Havuzlu Köşk (Siyavuşpaşa Kasrı) : Havuzlu Köşk (Çavuş Başı) Milli Egemenlik Parkının içinde bulunmaktadır. Yapılan ek ve değişikliklere karşın köşkün genel görünüşü 16. Yüzyıl Osmanlı sivil mimarlığının tüm özelliklerini yansıtmaktadır. Günümüzde çocuk kitaplığı olarak değerlendirilmektedir. Adını 16. Yüzyılda Sultan III. Mehmet zamanında iki defa sadrazamlık yapmış olan Siyavuşpaşa�dan almıştır.

2 ) Bahçelievler Çobançeşme Köprüsü : Londra Asfaltı�nın Atatürk Hava Limanı Kavşağında yer alır Altı kemerli 38 metre uzunluğunda yontma taşlardan yapılmıştır. Doğu Roma İmparatorluğu dönemine ait bu köprü suyu bol Ayamama Deresi üzerine kurulmuş iken şimdi suları çekilmiş kuru bir dere yatağı üzerinde durmaktadır.

3 ) Viran Saray (Viran Bosna): Yenibosna Merkez Mahallesinde Yenibosna İlköğretim Okulu�nun güneybatısında yer almaktadır. Şu anda tamamen viran olmuş sarayın kalıntıları vardır. Yapılan incelemede Osmanlı Dönemine ait olan saray bugünkü Yugoslavya�da bulunan Bosna kentinden ismini almıştır. Önceleri Saray Bosna iken saldırı sonucu yıkıldıktan sonra Viran Bosna adını almıştır.




BAKIRKÖY

Bakırköy Bakırköy' ün tarihi İstanbul''un tarihidir. Bakırköy Bizans döneminde eski önemini koruduğu gibi aynı zamanda askeri ve siyasi bir merkez konumuna da gelmiştir. Bakırköy zamanla Jeptimun Makrohori Makriköy 1925'de de bugünkü Bakırköy adını almıştır. İlçe sınırları içinde bulunan Yeşilköy (Ayestefanos) 1877-78' de Rus işgaline uğramış (3 Mart 1878)''de Ayestefanos Antlaşması da burada imzalanmıştır. II. Abdülhamit burada tahttan indirilmiştir. Bakırköy' ün tarihi gelişiminde Fransız işgalinin pek çok etkisi görülmüştür. İşgal daha sonra İstanbul' un kurtuluşu ile ortadan kalktı. Cumhuriyet dönemine adım atıldı. Hepdoman Bizans döneminde eski önemini koruduğu gibi aynı zamanda askeri ve siyasi bir merkez konumuna geldi. İstanbul 12. yüzyılda Latin İmparatorluğu' nun bir parçası olunca Hepdoman da İstanbul' un kaderini paylaştı. Hepdoman adından başka Jeptimum adıyla anılan Bakırköy Bizans''ın son dönemlerinde Makrohori (Uzunköy) olarak adlandırılıyor. 14. yüzyılın ortalarında Osmanlıların eline geçmesiyle adı Makriköy' e dönüştü. Türklerin Bakırköy' e yoğun olarak yerleşmeleri 15. yüzyıllara rastlar. II. Abdülhamit döneminde gelişen ve köşklerle donanan Makriköy 19. yüzyıl sonlarından beri İstanbul''un bir ilçesi durumundaydı. 1925' te ulusal sınırlar içindeki yabancı kaynaklı adların değiştirilmesi sırasında adı Bakırköy olarak belirlendi. İlçe sınırları içinde yer alan Yeşilköy(Ayastefanos) tarihsel bakımdan önem taşımaktadır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rus işgaline uğramış ve ünlü Ayestefanos Anlaşması (3 Mart 1878) burada imzalanmıştı. Bir başka önemli olay da 31 Mart olayını bastırmak için Selanik' ten yola çıkan Hareket Ordusu' nun 1909' da Ayestefonos' a gelmesidir. Burada toplanan Meclis-Milli II. Abdülhamit' in tahttan indirilmesine karar vermişti. 2. Dünya Savaşı' nın sonlarında Fransız askeri işgali altında bulunması Bakırköy' ün tarihi gelişmesinde ayrı bir olaydır. İşgal İstanbul' un kuruluşu ile ortadan kalktı Bakırköy de Cumhuriyet dönemine adım attı. Tarihi gelişmesi içinde Antik Çağ' dan günümüze çeşitli tarihi eser bırakan Bakırköy''ün önemli tarihi eserleri olarak Bizans döneminden kalma Fildamı (Fildamı Sarnıcı) 17. yüzyıl Osmanlı mimarisini yansıtan Baruthane aynı dönemde yapılan ancak 1875''de Sultan Abdülaziz tarafından yeniden inşa edilen Çarşı Camii ve Çeşmesi aynı dönemde yaptırıldığı sanılan Şifa Hamamı 19. yüzyılda yaptırılan Bez Fabrikası (Bakırköy Pamuklu Sanayi Müessesesi) Yeşilköy yalıları Bakırköy evleri kiliseler köşkler Florya Deniz Köşkü sayılabilir.

BAKIRKÖY'ÜN DOĞAL GÜZELLİĞİ İKLİMİ VE TURİZMİ

Marmara Denizi kıyı şeridinde yer alan Bakırköy baş döndürücü kentleşme hızına karşın doğal güzellikleri açısından yinede istanbul'un anılmaya değer bölgelerinden biridir. 30-35 yıl öncesine kadar uçsuz bucaksız çayırlarının uzandığı birbirinden uzak yerleşmeleri ile kırsal kesimin tüm özelliklerini gösteren Bakırköy günümüzde tam birkent görünümüdedir. Florya Yeşilköy Yeşilyurt ve Ataköy Plajları kıyı kahveleri gezinti yerleri ile yöre hakkında hizmet veren Florya'nın önemli bir yeri vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu büyük önder Atatürk'ün buyruğu ile kurulmuş Atatürk Ormanı doğal güzelliğinin yanında önemli oksijen kaynağıdır. Marmara Denizi kıyı şeridi boyunca yer alan plajları doğal güzellikleri Bizans döneminden kalma Fildamı Osmanlı döneminin "Çarşı Camii" "Ahmet Hatun Camii" gibi eserler...Osmanlı imparatorluğu'nun Bakırköy'e bıraktığı göçrülmeye değertarihi yapıtlardır. Bugün Yunus Emre Kültür Merkezi olan bina Osmanlı döneminin barythanesidir. Azatlı baruthanesi Ayestefanos Rus anıtı ve Bakırköy hamamı diger tarihi eserlerdir.

Hava Kara Deniz ulaşımı açısından Türkiyenin en zengin ulaşımına sahip Bakırköy Uluslararası Havacılık alanında faaliyet gösteren Atatürk Havalimanı ile büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Kültür merkezleri Sosyal hizmet alanları Beşyıldızlı oteller dünya standarlarında büyük alışveriş merkezleri ile Bakırköy turizme yönlendirilmektedir. Bakırköy; esnaf bürokrat emeklilerin meydana getirdiği toplum yapısı görünümünü arz eder. Yeniden yerleşim hemen hemen yok gibidir. Bu nedenle mevcut nüfus ve yapısı uzun yıllar bu düzeyde kalma özelliği göstermektedir. Bakırköy'de Cevizlik Yenimahhalle ve Sakızağacı mahalleleri en eski yerleşim alanları olmaları nedeniyle mimaride o günlerin özelliğini taşımaktadır. 1960'dan sonraki yıllarda kurulmaya başlanan Ataköy siteleri 20 yılı içeren zaman zarfında büyük gelişme göstermiş olup mimari ve şehircilik planlamasında örnek bir düzeye ulaşmıştır. Halen kısım olarak ifade edilen bu mahalleler 1.kısımdan 11. kısma kadar yeşil alanları dinlenme yerleri gezi pistleri alışveriş merkezleri kültürel ve sosyal tesisleriyle bir bütün olarak Ataköy gerçek anlamda örnek yerleşim alanı olmuştur. İstanbul ekonomisinde Bakırköy'ün önemli bir yeri vardır.

İlçemizin Bakırköy üretimden tüketime kadar İstanbul ekonomisine büyük karkısı vardır. Bu nedenle Bakırköy'ün ekonomik bakımdam faal nüfusun bileşimi ve zaman içindeki değişimler yalnızca ilçenin değil İstanbul'un ekonomik yapısında da bir gösterge sayılır. Akın Tekstil Aksu Dokuma Sümer Holding Kilim Grubu Mensucat Emboy İplik A.Ş Empoy 2 İplik Bornovalılar Yün İplik Bakırköy Yün İplik Sanayii Narin Tekstil A.Ş gibi belli başlı tekstil fabrikalarının bir kısmı da ilçemiz sınırları dahilindedir. lbakırköy Kültür ve Sanat Merkezlerinin sayı ve niteliği açısından öncü konumundadır. İlçemizde Bakırköy Belediyesine ait Merkezde bulunan Kültür ve Sanat Merkezi Yunus Emre ve Kültür Sanat Merkezi(Tiyatro sahnesi mevcuttur.) Kartaltepe Kültür ve Sanat Merkezi (Tiyatro sahnesi mevcuttur.) İspirtohane Kültür ve Sanat Merkezi Hava harp okuluna ait Tiyatro salonu bulunmaktadır. İlçemiz eğitim hizmetlerinin turizm ve iş merkezi alanlarının en gelişkin ve karlılık arz eden sektörlerini Türk ihraç ürünleri sergileyen Dünya Ticaret Merkezi'ni bünyesinde bulundurmaktadır.




BAYRAMPAŞA

Bayrampasa Bayrampaşa İstanbul�un Avrupa yakasında son yirmi yılda hızlı gelişme göstermiş işçi nüfusunun yoğun olduğu bir ilçedir. Nüfusu 246.006 yüzölçümü ise 990 hektardır. Bugünkü Bayrampaşa İlçesi�nin bulunduğu topraklar Fatih Sultan Mehmed�in İstanbul�u kuşatması sırasında askeri yığınak yeri ve karargah olarak seçilmiştir. İstanbul�un alınmasından sonra bu toprakların bir bölümü bağ ve bahçe tarımına ayrıldı. Büyük bir bölümü ormanlık ve fundalıklarla kaplıydı. 1927�de Bulgaristan�ın Filibe şehrinden göç eden ve yöreye ilk yerleşen göçmen grubuna tarım için ayrılan bölgede bağcılık yapılmış sağmal inekler yetiştirilmek üzere Velibey (Demirkapı) Ferhatpaşa ve Cicoz adlı çiftlikler kurulmuştur. İstanbul halkının 1950�lere kadar mesire yeri olan ve gelenlerin istedikleri kadar üzüm yedikleri ancak dışarıya çıkartamadıkları meşhur Numunebağları Abdi İpekçi Caddesi ile O-1 Karayolu arasındaydı. (Anılan bağlardan geriye �Numunebağ Caddesi� adı kalmıştır.)

Bugünkü Bayrampaşa�nın ilk nüvesini oluşturan ve 1954�te köy statüsüne getirilen Sağmalcılar Rami Bucağı sınırları içindeydi ve Maltepe Askeri Kışlası nedeniyle Kışla Arkası olarak da anılıyordu. 1927�den itibaren gruplar halinde Bulgaristan ve Yugoslavya�dan gelen göçmenlere ilaveten 1955�te İstanbul�un iki büyük caddesi olan Vatan ve Millet Caddeleri yapılırken evleri istimlake uğrayan vatandaşların çoğunun Sağmalcılar Köyü�ne yerleşmesi nüfusun artışına neden oldu. Ayrıca 1950�den itibaren bölgede yapılan fabrikalar ilçeyi sanayi bölgesi haline getirdi. Sağmalcılar Köyü 1960�ta belediye oldu. Mimar Sinan tarafından İstanbul�un su ihtiyacını karşılamak amacıyla döşenen ve halen faal durumda bulunan su kanallarına inşa edilen binaların atık su ve tuvalet tesisatlarının yanlış bağlanması ve bu su kanallarına bağlı çeşme sularının bölge halkı tarafından kullanılması sonucunda semtte kolera salgını çıktı. Salgın çok kişinin hayatına mal oldu. Sağmalcılar adını zihinlere kolera sözcüğüyle birlikte yerleştiği düşünülerek ve lV. Murad�ın sadrazamlarından Bayram Paşa�nın burada bir çiftlik sahibi olmasından esinlenilerek Sağmalcılar adı Bayrampaşa olarak değiştirildi. Eyüp İlçesi�nin bir semti olarak gelişmesini sürdüren Bayrampaşa Mayıs 1990 tarihinde ilçe statüsüne yükseltildi. Böylece Eyüp Belediyesi�nden ayrılarak müstakil belediye teşkilatına kavuşturuldu. Bayrampaşa cadde ve sokakları ile oldukça planlı bir şehir görünümündedir. Semt merkezi Orta Mahalle Vatan ve Yenidoğan Mahallelerini içine almaktadır.

Büyük İstanbul Otogarı sebze hali metro merkezi otobüs terminali PTT santralı Bayrampaşa Cezaevi Bayrampaşa Devlet Hastanesi Sağlık Ocağı ve Dispanseri başlıca kamu kuruluşlarıdır. Kızılay Türk Hava Kurumu Bayrampaşa Vakfı Göz Nuru Vakfı ilçedeki sosyal yardım kuruluşlarıdır. İlçede yapılan cami sayısı 30�u aşmıştır. Bunlardan Bayrampaşa Merkez Camii belediye başkanlığı binası karşısındadır. Osmanlı klasik mimarisinin izlerini taşımaktadır. Kubbe ve şerefeleri Edirne Selimiye Camii�nin tarzını andırır. Caminin alanı 860 m2�yi bulmaktadır. 2 stadyum ve 1 kapalı spor salonu Bayrampaşa�nın önemli spor tesisleridir. Semt folkloru çeşitlilikler göstermektedir. Ülkemizin her yöresinden ve yurtdışından gelen insanlar geldikleri bölgenin ve ilin farklı oyun türkü ve geleneklerini getirmişlerdir. Bulgaristan�dan gelen göçmenlerin kurdukları Balkan Oyunları Folklor Derneği ilçe folkloruna canlılık kazandırmaktadır. Tarihi eserler bakımından önemli bir yeri olan Maltepe Askeri Hastanesi 1827�de yaptırılmıştır. Bina dört cephelidir. Orta yerinde büyük bir avlusu vardır. Ön cephesi tek öteki yönleri ikişer katlıdır. Tavanları yüksek odaları ve koğuşları geniştir.

Giriş kapısı Türk-rokoko tarzında mermerden inşa edilmiştir. Nizamiye Kapısının üzerinde Haşim imzalı �Tuğra-i Hümayun� ve çok uzaktan okunabilen besmele ile �Fih-i Şifa-ün�lin nas� ayetini içeren altın suyu ile celi yazı altında ve kapının iki tarafında Yesarizade Mustafa İzzet Efendi�nin yeşile boyanmış ta�lik yazısı ile �Çaresaz-ı derdimendan Hazret-i Mahmüd Han� (Dertlerin dermanı olan sultan 2. Mahmud) dizesi ile başlayan ve �Cism-i Han Mahmud ola asattan daim masun (Tanrı Sultan Mahmud�u daima kötülüklerden korusun) dizesi ile sona eren 32 beyitlik bir kitabe bulunmaktadır. 1922�de lağvedilen hastane bir müddet askeri okul ve daha sonra kışla haline getirilerek 66. Tümen�in karargahı olarak kullanılmıştır. Bugün Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü�ne hizmet binası olarak ayrılmıştır. l. Süleyman�ın (Kanuni) emriyle Koca Sinan tarafından yapılan su terazilerinden ve su maslaklarından pek az iz kalmıştır. Belediye Parkı�ndaki Atatürk Anıtı ilçede yeni anıtlardır. Bayrampaşa�da bulunan kapalı ceza ve tevkifevinin yapımına 1955�te başlanmış 1968�de tamamlanarak hizmete sokulmuştur. Sultanahmet Ceza ve Tevkifevi buraya taşınmıştır. 120.000 m2�lik bir alanı kaplamaktadır. 30.000 m2�lik bölümü hücre kısmına ayrılmıştır. Kadın ve çocuk koğuşları ayrıdır. Bünyesinde 100 yataklı bir hastane vardır.

BAYRAM PAŞA KİMDİR?İstanbul�un Davutpaşa semtinde doğan ama doğum tarihi bilinmeyen Bayram Paşa�nın babasının adı Kurd Ağa ailenin menşei ise Amasya�nın Ladik kasabası olarak geçiyor. Bayrampaşa sırasıyla; Yeniçeri Kethüdası (1623) Mısır Valisi (1625) Divan-ı Hümayum Veziri (1628) Rumeli Beylerbeyi 4. Murat�ın 2. Veziri İstanbul Kaymakamı 1637�de sadrazam olmuştur. Yeniçeri Ocağı�nda yetişen Bayram Paşa 1623�de Yeniçeri Ağası oluyor. Osman Tarih Kütüğü�nde de adına 1622 yılındaki �Turnacıbaşı Bayram Ağa� diye rastlanıyor. Bayram Paşa Sultan I. Ahmed�in kızlarından Hanzade Sultan ile evlendi. Beyazıt�ta bir sarayda oturan Hanzade Sultan�ın bir düğün alayı ile sarayından alınıp Bayram Ağa�ya götürüldüğü anlatılıyor. Yeniçeri Ocağı�ndan Turnacıbaşı rütbesinde bir zabit olan Bayram Ağa�nın kendisine vezirlik bile verilmeden bir sultanla evlendirilmesini tarihçiler �istisnai bir vaka� olarak değerlendiriyorlar.

Bir rivayete göre bunun tek nedeni Turnacıbaşı ağanın emsalsiz bir erkek güzeli olması. Evet tarih kitaplarında Bayram Paşa�nın son derece yakışıklı bir erkek olduğu ve Hanzade Sultan�ın da Bayram Ağa�nın end***** aşık olduğu yazıyor. Devrin padişahı Sultan Osman da (Genç Osman) kızkardeşini yeniçerisine kavuşturdu. Üstelik Yeniçeri Bayram Ağa�ya rahat yaşayabilmesi için bir de saray tahsis edildi. Bayram Paşa�yı tarih kitapları öve öve bitiremiyorlar aslında. Onun için gayet ciddi akıl yolunda yürümesini bilen vakarlı otoriter bir adam deniliyor. 1625 yılında Mısır valisi tayin edilen Bayram Paşa üç buçuk yıl orada kalıyor. Mısır Valiliğinde halk tarafından işbilir hak tanır ve adil devlet adamı olarak saygı gördü. 1628 yılında Divan-ı Humayun�a altıncı vezirlikle alınan Bayram Paşa zamanın kıskanç ve hırslı sadrazamı Hüsrev Paşa�yı kendisine rakip görünce onun hışmına ugradı. Hüsrev Paşa o denemde yaşanan yolsuzlukları fitneye teşvik iddiasıyla Bayram Paşa�nın üzerine attı ve bugünün tabiriyle rakibini ekarte etti. Dahası Sultan IV. Murad bile eniştesi Bayram Paşa�nın masum olduğunu bildiği halde onu müdafa edemedi. Bayram Paşa tevkif edilip bir hafta Yedikule Zindanı�nda yattı ve hazine mallarına el koydu. Hüsrev Paşa�nın pençesinden eniştesini zar zor kurtaran IV. Murad onu tekrar kubbe veziri tayin etti. Sultan IV. Murad�ın en yakın dostu olan Bayram Paşa 1635 yılında İstanbul Kaymakamı tayin edildi. Şehri çeviren kale duvarlarına içerden ve dışardan yapılan ne kadar bina varsa istimlak ederek yıktırdı ve tarihi surları tamir ettirdi. Bayram Paşa su sıkıntısı çeken memleketi Amasya�ya kendi kesesinden ödeyerek su getirdi ve bir de mevlevihane yaptırdı. 1637 yılında sadrazam ilan edilen Bayram Paşa 1638 yılında IV. Murad ile Bağdat seferine giderken Urfa�ya yakın Colab mevkisinde beyin kanaması ya da kalp krizi geçirerek öldü. Ölüm tarihiyle ilgili kaynaklarda farklı bilgiler varsa da bu tarih �Bağdat Seferi Menzilnamesi�ndeki kayda göre 16 Rebiülahir 1048�dir (27 Ağustos 1638).

Bayrampaşa hayattayken hazırlattığı Haseki Bayrampaşa Külliyesi içindeki türbesine defnedilmiştir. Bayram Paşa�nın en büyük hatalarından biri olarak tarih kitapları devrin büyük hiciv ustası Nef�i�yi haksız olarak idam ettirmesini gösterirler. Tarihçilerin kaleme aldığı olay şöyle gerçekleşiyor; Sultan Murad nedimleri arasında bulunan Nef�i�ye �taze bir hicvin yok mu?� diye sorar. Şair de Bayram Paşa hakkında yazdığı hicvi padişaha verir Sultan Murad şiiri takdir eder gibi görünse de yazılan hiciv çok ağırdır ve şairin id***** izin verir. Bayram Paşa şairi sarayına davet eder ve sarayın odunluğunda boğdurarak öldürtür. Bayram Paşa�nın adı bir başka cinayetle daha anılır. Sultan Murad�ın kardeşleri Şehzade Beyazıd ile Şehzade Süleyman onun nezareti altında idam edilmişlerdir. Bayrampaşa İstanbul dışında da bir çok eser bırakmıştır. Bunlardan bazıları; - Amasya�da Mevlevihane Kervansaray Su Yolu - Birecik�de Top Dökümhanesi - Niğde�de Han ve Dükkanlar - Adana Konya Ereğlisi Seyitgazi ve o zamanki osmanlı sınırları içinde bulunan bir çok yerde han hamam camii - Rumeli Eğridere kalesi onarımı - İstanbul�un Fatih semtinde cami Ayasofya civarında Konak Kuzguncuk�ta Yalı ve Piri Paşa Hanını yaptırmıştır. - İstanbul�da yapılması düşünülen nüfus sayımı için şehrin etrafındaki surların iç ve dışındaki düzensiz ve usulsüz yapılan yerleşmeleri istimlak ettirdi ve yıktırdı. Tarihi surları tamir ettirmiş ve dış yüzlerini boyatmıştır.

BAYRAMPAŞA�NIN COĞRAFİ YAPISIİstanbul İli�nin Trakya topraklarında bulunan Bayrampaşa İlçemiz ekonomik yapı içinde İstanbul metropoliten alanına dahil ve idari yönden 1963 de Belediye teşkilatı olarak kurulmuş Sağmalcılar Belediyesinin adı 1978 de Bayrampaşa olarak değiştirilmiştir. İlçemiz toplam yüzölçümü 990 hektar olup 11 mahalleden teşekkül etmiştir. Bunlar alanları ile beraber:

BAYRAMPAŞA�NIN NÜFUS DURUMU
30 Kasım 1997�de yapılan Genel Nüfus Tespitine göre ilçemizin nüfusu 243.185 olarak tespit edilmiş 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçemiz nüfusu 246.006 olarak belirlenmiştir. Gündüz işyerleri ve sanayi dolayısıyla nüfus 2-3 kat daha artmaktadır.

BAYRAMPAŞA�NIN İDARİ DURUMUİlçemiz Eyüp ilçesine bağlı iken 20.05.1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulan 09.05.1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla İstanbul ilinin 25. ilçesi olarak kurulmuştur. 1990 yılında ilçeye Kaymakam ataması yapılmış 20.07.1990 tarihinde ilçe Kaymakamının fiilen göreve başlamasıyla ilçe teşkilatı kurulmuştur. Kaymakamlığa bağlı dairelerin teşkilatlanmaları tamamlanmış olup hizmetlerini sürdürmektedirler. Bu dairelerden Yazı İşleri Müdürlüğü Mal Müdürlüğü Nüfus Müdürlüğü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Emniyet Müdürlüğü İlçe Özel İdare Müdürlüğü Seçim Kurulu Müdürlüğü İlçemiz Abdi İpekçi Caddesi üzerinde bulunan İl Özel İdaresine ait İş Merkezinde kiralanan bürolarda hizmet vermektedirler. Milli Eğitim Müdürlüğü Sağlık Grup Başkanlığı Gençlik Spor İlçe Müdürlüğü ve Müftülük hizmet binaları ilçemizin değişik mahallelerinde hizmet vermektedirler. Bayrampaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü Zeytinburnu ilçesi sınırlarında Bayrampaşa Askerlik Şube Başkanlığı ise Beyoğlu İlçesi sınırlarında Halıcıoğlu�nda hizmet vermektedir. İlçemizde Adliye Teşkilatı kurulmadığından Adli Hizmetler Eyüp Adliyesinde yürütülmektedir. Bayrampaşa Belediyesi: 19.08.1990 Yerel Yönetim seçimleri sonucunda Bayrampaşa Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclis seçimleri sonucunda Bayrampaşa Belediyesi adıyla bağımsız bir Belediye kurulup fiilen göreve başlamıştır. Bayrampaşa Belediyesi Hizmet Binası Abdi İpekçi Caddesi ile Numunebağ Caddesinin kesiştiği bölgede yer almakta ve 17 Haziran 2000 tarihinde hizmete giren yeni hizmet binasında çalışmalarını sürdürmektedir. İlçemizde 1 Devlet 4 Özel olmak üzere toplam 5 hastane bulunmaktadır.

Bu hastanelerin toplam yatak kapasitesi 250�dir.Sağlık Grup Başkanlığımıza bağlı 3 Sağlık Ocağı 2 Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi 1 Verem Savaş Dispanseri mevcuttur. Yine ilçemizde 1 adet SSK semt polikliniği ve SSK dispanseri hizmet vermektedir. Ayrıca 12 Özel poliklinik mevcuttur. Sağlık Grup Başkanlığımız Kartaltepe Mahallesi Eski Edirne Asfaltı No:85�de 2 katlı bir binada hizmet vermektedir. 1. kat Merkez Sağlık Ocağı 2. kat Sağlık Grup Başkanlığı olarak kullanılmaktadır. İlçemizde yaşayan insanların genellemesi sonucunda okuma yazma oranının %95 olduğu tahmin edilmektedir . İlçemizde 23 İlköğretim okulunda anaokulu ve Pratik Kız Sanat Okulunda uygulamalı Ana sınıfı mevcuttur. Ayrıca bağımsız olarak çalışan Hacı Halide Canayakın Ana Okulu ve Tuna Anaokulu mevcuttur. Anasınıfı ve anaokullarında toplam 1029 öğrenci okumakta olup 44 öğretmen ve 3 idareci görev yapmaktadır. İlçemizde 23 İlköğretim okulu mevcut olup; toplam öğrenci sayısı; 36.272 dir. Başarı Durumu her geçen yıl artmaktadır. İlköğretim okullarımızda toplam 852 öğretmen görev yapmaktadır. İlçemizde 1 Anadolu Lisesi 5 Genel lise bunlardan 3 tanesi Yabancı Dil Ağırlıklı Lise 1 Ticaret Lisesi (Bünyesinde Anadolu Mahalli İdareler Lisesi ve Anadolu Ticaret Meslek Lisesi) 2 Anadolu Teknik Lise 1 Endüstri Meslek Lisesi1 Teknik Lise ve 1 Kız Meslek Lisesi olmak üzere 13 okulumuz bulunmaktadır. İlçemiz Genel Ortaöğretim okullarında toplam 7322 öğrenci Mesleki Teknik Ortaöğretim okullarında toplam 7075 öğrenci okumakta olup 497 öğretmen görev yapmaktadır. İlçemizde Halk Eğitim Merkezi Çıraklık Eğitim Merkezi bulunmaktadır. 7 Meslek ağırlıklı kurs (bilgisayarbiçki-dikişdaktilo) 9 adet motorlu taşıt sürücü kursu bulunmaktadır.

İLÇEDEKİ ÖNEMLİ TESİSLER İSTANBUL BÜYÜK OTOGARI
30.12.1986 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Uluslararası Anadolu ve Trakya Otobüsçüler Derneği arasında imzalanan yap-işlet-devret sözleşmesine göre yeni Otogar inşa edilmiş ve Mayıs 1994�te hizmete girmiştir. İlçemizde konuşlandırılan İstanbul Büyük Otogarı 290.000 m2 lik bir alana sahiptir. 500 otomobil ve 100 otobüsün park edebileceği 168 adet yazıhane ve otobüs peronunun bulunduğu günde 15.000 otobüsün hareket edebileceği 5000 kişinin çalıştığı yazıhaneler dışında 2000 işyerinin faaliyet gösterebileceği 600.000 yolcu kapasitesine sahip Büyük Otogar bu haliyle dünyadaki otogarlar içindeki sıralamada ön sıralarda yer almaktadır. Halen 168 adet acente 350 otobüs firması 350 işyeri otogarda faaliyetlerini sürdürmektedir.

İSTANBUL HAL�İ :
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Haller Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyetini sürdüren Bayrampaşa Merkez Hal�i Avrupa�nın en büyük hal kompleksi olma hüviyetini kazanmıştır Bünyesinde büyük bir nüfusu barındıran ve geniş bir kitleye hizmet veren halimizde komisyoncu olarak 571 adet yazıhane mevcuttur. Yazıhanelerde yaklaşık 5 bin kişi çalışmaktadır.


MEGA CENTER
(S.S. İSTANBUL GIDA TOPTANCILARI İMALAT SANAYİ VE DEPOCULARI TOPLU İŞYERİ YAPI KOOPERATİFİ ) İstanbul� da dağınık bir şekilde bulunan gıda toptancılarını bir çatı altında toplamak gayesiyle 1977 yılında S.S İSTANBUL GIDA TOPTANCILARI İMALAT SANAYİ ve DEPOCULARI TOPLU İŞYERİ YAPI KOOPERATİFİ kurulmuştur. Üye sayısı 1760 kişidir. Tahsislerle yeni üye kayıt işlemi devam ettiğinden bu sayı ilerde daha büyük rakamlara ulaşacaktır.Kooperatif şehrin merkezi yerinde Bayrampaşa Otogarı ile Sebze �Meyve Hali�nin yanında hava alanına 15Vilayete ve Taksim� e 7 km. mesafededir.Her türlü ulaşıma uygundur. Böylece Anadolu ve Trakya�dan gelen her türlü gıda maddelerinin siteye girişi ve dağılması hızlı ve sağlıklı bir şekilde sağlanmıştır.

GIDA İHTİSAS GÜMRÜĞÜ
İstanbul�da Gıda İhracat Gümrükleri İhracatçı Birlikleri Tarım Bakanlığı Laboratuarları Gıda Borsası gibi ihracatla ilgili birimler dağınık yerlerde bulunmaktadır. Bu durum ihracat yapanlar için büyük zorluklar yaratmaktadır. İhracatın hızla tek noktadan yapılması gerekmektedir. Ülkemizde Gıda ithaline etkin denetim sağlanması ihracatta ise belirli bir standarda ulaşılması ve bu standardın muhafaza edilmesinin dış pazarlardaki önemi dikkate alınarak İstanbul�da kooperatif sahasında birinci sınıf Gıda Ürünleri İhtisas Gümrüğü kooperatif sahasında açılmıştır. Üyelerin pek çoğu ithalat ve ihracatla ilgili ilgili oldukları için Gıda İhtisas Gümrüğü ile büyük kolaylıklar sağlanmıştır.

BAYRAMPAŞA CEZA VE TUTUKEVİ
Bayrampaşa Cezaevi Tapunun 25l7 Yevmiye No 63 Cilt No ve 6207 sayfa no� ya kayıtlı olup İstanbul İli Bayrampaşa İlçesi Sağmalcılar köyü köyyanı mevkii 8-7/8-7/11 pafta 6086 parsel sayılı 100.020 m2 (100 Dönüm) alanlı Sultan Beyazıt Vakfı olan taşınmaz Maliye Hazinesi adına kayıtlıdır.Bayrampaşa Cezaevi 10 Hektarlık alan içerisinde dört tarafı yol ve mesken ile çevrili olan fiziki sınırlar ile konuşlandırılmıştır.

İLÇEMİZİN TARİHSEL YAPILARI
1- Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü girişindeki tarihi kitabe: II.Mahmud Han�a Yesarizade Bayrampasa Mustafa İzzet Yazdı. 2- Sadrazam Mustafa Paşa Meydan Çeşmesi : (1116/1752)Edirnekapı- Rami arasında Topçular Camii ilerisindedir. Sadrazam Bahir Mustafa Paşa yaptırmıştır. Beş Beyitlik kitabesinin Tarihi mısraları şunlardır. �Nazife Nutketti hame Tarihi Vasfın tamamı Sadrı-ali Mustafa Paşa�nın ayn-ü Cudi bu�Çeşmenin H.1304 (M.1886)de tamir edildiğini gösteren ayrı bir kitabecik de vardır. 3- Ferhatpaşa Çeşmesi : Mimari özelliklerine ve üslubuna bakıldığında takribi olarak;Miladi 1850 �1870 yılları arasında RODOS taşından kesme taş işçiliğiyle ROKOKO üslubunun güzel bir örneği olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır. 4- Ferhatpaşa Çiftliği : Ferhatpaşa Çiftliği 20.yy.başlarında merhum İbrahim Turhan tarafından ilçemize kazandırılmıştır. Balkan Harbi yıllarında Selanik�ten Türkiye�ye gelen İbrahim Turhan Litros�a � bugünkü Esenler-gelir.Bu bölge o yıllarda Rum köyüdür. İbrahim Turhan bu bölgeye Türklerin yerleşmesinde öncülük eder ve geniş bir arazi satın alır. Bayrampaşa �Esenler sınırında yer alan Ferhatpaşa Çiftliği bu arazi üzerinde yapılır. 5- Tarihi Su Kemeri 6- Tarihi Su Sarnıcı.





BEŞİKTAŞ

Dolmabahce Beşiktaş mitolojik tarihten itibaren özelliğini koruyan bir bölge olmakla beraber Bizans döneminde tanındı. Osmanlı dönemi ile bir yerleşim yeri kimliğini alan Beşiktaş�ta hem devlet görevlilerinin hem de sıradan halkın yaşadığı semt olduğu için İlçede çeşitli yapı tipleri mevcuttur.Osmanlı döneminde Beşiktaş Kaptan-ı Deryaların semtiydi. 17.Yüzyıldan itibaren Abbasağa ve Vişnezade Mahallelerinin oluşumuyla sırtlara doğru genişledi ve nüfus karmaşası da oluşmaya başladı. Semtin ticari merkezi durumundaki Köyiçi�nde müslümanlar rumlar ermeniler ve az sayıda da yahudiler yaşamaktaydı.Kır-kent iç içeliğinin sur içi İstanbul�dan çok daha yoğun olduğu Beşiktaş18.Yüzyılda da bu özelliğini sürdürdü. Lale Devri ile birlikte İstanbul�da yaşanan toplumsal değişimin 2 ünlü mekanından biri oldu. Cumhuriyet Döneminden sonra şehir planlamasıyla düzenleme getirilen İlçede ilk imar hareketleri örnekleri görünmektedir.

BEŞİKTAŞ İLÇESİ COĞRAFİ YAPISI
İl topraklarının Avrupa bölümünde yer alır. Doğusundan İstanbul Boğazı kuzeyinden Sarıyer İlçesi batısından Şişli İlçesi güneyinden Beyoğlu İlçesi ile çevrelenmiştir. Yüzölçümü 1520 hektardır. İstanbul Boğazı�nda kıyısının uzunluğu 8375 M olan ilçenin 23 mahallesi bulunmaktadır.

TİCARİ ÖZELLİKLERİ
İlçe hareketli ve çok canlı bir ticaret hayatına sahiptir.130 bine yakın ufak alışveriş merkezi 2 bin şirket merkezi 85 banka şubesi sermaye piyasasında faaliyet gösteren kuruluşlarAvrupa standartlarına uygun alış veriş merkezleri ( Akmerkez ) plazalar ve uluslararası otel işletmeleri yanı sıra Nobel ve Pfızer ilaç fabrikaları ile yıldız Porselen işletmesiyle ilçe önemli bir işlev görmektedir.

KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
İlçe coğrafi konum bakımından kıyı yerleşimleri ve iç yerleşim özelliklerine sahiptir. Boğaz kıyısı olması ve tarihsel dokusu itibari ile sürekli turistik bir gezi yeri görünümündedir. Tiyatro sinema ve kültür merkezleri sayesinde de sosyokültürel yaşam sürekli hareketlidir. İlçede Belediyemize ait 3 kültür Merkezinde sinema tiyatro gösterimi yanı sıra panel ve çeşitli kurslara yönelik çalışmalar da yapılmaktadır. İlçemiz Marmara ve Belediyeler Birliği�nin üyesi olmakla birlikte aynı zamanda Boğaz�a kıyısı olan diğer ilçelerle birlikte ( Sarıyer Beykoz Üsküdar ) İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği�ni kurdu.. Ülkemizin ilk futbol takımlarından olan BJK Spor Kulübü Merkezi de ilçemizdedir.

GÖRÜLECEK GEZİLECEK ÖNEMLİ TURİSTİK YERLER
Beşiktaş ilçemiz 17.yüzyılda kurulmuş Bizans Osmanlı dönemine başkentlik yapmış İstanbul�un yöneticilerinin çoğu Beşiktaşta oturmuş devlet idaresine ait birçok kararlar buradan alınmıştır. Bu vesile ile ilçemizde saraylar köşkler müzeler kasırlar korular ve yalılar o dönemin nostaljisini yaşatmaktadır. Çırağan Sarayı Dolmabahçe Sarayı Yıldız Sarayı Fer�iye Sarayları ve Ihlamur Kasrı bulunmaktadır. Boğaziçinde doğal güzellikleri bozulmadan her mevsim yeşil örtüsünü koruyan Yıldız Korusu Naile Sultan Korusu Naciye Sultan Korusu Vakıf Korusu Emir Erkayınlar Korusu Arnavutköy Robert Koleji Korusu İpar Korusu Fransız Yetimhanesi Korusu Kortel Korusu Ayşe Sultan Korusu Boğaziçi Üniversitesi Koruları ile kıyıdan 160m. Mesafesi olan Kuruçeşme Adası (Galatasaray Adası yer almaktadır. 18.yüzyıldan itibaren de kıyı yerleşim yerlerinde yapılan yalı ve konaklar da dikkat çekicidir. Dinsel yapılarda da cami havra kilise ve sinegogları bir arada gezip görebilirsiniz. Canlı ve zengin bir kültür yaş***** ev sahipliği yapan ilçemizde tiyatro sinema alış-veriş merkezleri ve otellerin yan sıra Aşiyan Müzesi Yıldız Sarayı Müzesi Deniz Müzesi Resim ve Heykel Müzesi ve Şehir Müzesi gezilebilecek yerler arasındadır.

ANTİK DÖNEM
Antik dönemde Boğaz'ın iki yakasında uzanan kıyı şeridi sık ormanla kaplıydı. Eğer buralarda bir zamanlar İskele patikalar ya da yollar mevcutsa bile bunlar çok dar ve elverişsiz olmalıdırlar. Ulaşım muhtemelen kayıklarla sallarla yapılıyordu. İç bölgelerde var olduğu düşünülen yerleşim birimleri hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bugünkü Beşiktaş'ın en güney noktasını Dolmabahçe Sarayı oluşturur. Burası adından da anlaşıldığı gibi Osmanlı Döneminde denizin doldurulmasıyla elde edilmiş bir alandır. Bizantion'lu Dionisios'un Pentekontorikon adıyla andığı bir yer vardır ki Dionisios'a göre burada Pentekontoros'lar (elli kürekli gemi) demirlerdi. Dolmabahçe'nin eskiden koy olduğu düşünülürse Pentekontorikon mevkii burası olabilir. Dionisios'a göre Peııtekontorikon'uıı yakınında "İskitli'nin Köyü" diye anılan bir yerleşim yeri vardı. Tauros (boğa) adıyla anılan bu İskit'li İskit ülkesinden (bugünkü Ukrayna) kalkıp Girit Kralı Minos'un karıs Pasifae'yi baştan çıkarmaya giderken burada konaklamıştır. Dionisios'un bu öyküsü açıkça Yunan mitolojisindeki bir efsanenin daha akılcı bir versiyonudur. Bu efsaneye göre deniz tanrısı Poseidon Girit Kralı Minos'a kurban edilmek üzere beyaz bir boğa gönderir. Kralın kurban etmek yerine boğayı beslediğini görünce de ceza olarak karısı Pasifae'nin boğaya âşık olmasını sağlar ve bu birleşmeden yarı hayvan yarı insan mitolojik bir canavar olan Minotaurus (Minos'un Boğası) doğar. Dionisios'a göre bu köyün kuzeyinde İasonion adlı bir başka yer vardı. Apollo adına yapılmış bir sunak bulunan bu yere adını veren İason efsaneye göre Teselya'daki İolkos kralı Aison'un oğludur. Karadeniz'deki efsanevi Altın Postu getirmesi koşuluyla babasının tahtını geri almak üzere Pelias'tan söz alan İason Altın Postu bulmaya giden Argonotlar'ın lideri olarak çıktığı sefer sırasında Beşiktaş bölgesinde demirlemişti.





BEYKOZ

Beykoz Orman içinde bir ilçe Beykoz; İster denizden gidin ister karadan gidin Beykoz�a ulaştığınızda bir başka atmosfere girdiğinizi hissedersiniz. Havası suyu derler ya... Kentin kalabalık yığınlarından ulaklaşıp da harikulade bir yeşilin içinde bulunduğunuzda kendinizi �işte� diyorsunuz �Beykoz�a gidelim.� Beykoz�un tarihi 2700 yıl öncesine götürenler var. İlk olarak kimlerin yerleştiği kesin olarak bilinmiyor. Ancak Roma döneminde Anadolu Kavağında bir adak yerinin olduğu biliniyor. O dönemde Karadeniz�e çıkmak isteyenlerin elverişli bir rüzgarla seyahat edebilmek için Zeus ve Poseidon adına kurbanlar kestikleri de biliniyor. Bundan yaklaşık 200 yıl önce Karadeniz�den o kadar korkulmuş ki ilah ve ilahelere bir adamadan bu sularda yolculuğa çıkılmazmış. Beykoz�u Türklerin de çok sevdiğine kuşku yok. Yaklaşık 700 yıl önce bu yörenin Türklerin eline geçmesinden sonra Beykoz onlar için de bir ihtişamı ile göz kamaştıran bir mekan olup çıktı. Osmanlı Padişah ve Vezirleri için yaptırılan av köşklerinin çoğunluğuna bakıldığında buranın tarih boyunca bir av ve eğlence merkezi olduğu anlaşılıyor. İstanbul Boğazı�nın en sakin en ağırbaşlı köşesidir BEYKOZ... Boğaz ile Karadeniz�in kucaklaşmasıdır. Eski zaman hatıralarına sıkışan BEYKOZ�un yemyeşil çayırından duyulan; çoluk çocuk gidilmiş pikniklerinden arda kalan neşeli sesleridir. Mavi akan sulara karşı kurulan hülyalı aşk hikayelerinin gizli tanığıdır BEYKOZ...

Mecidiye Hıdiv Kasrı ve pek çok eserleri ile geçmişten bugüne tarihi ve kültürel bir zenginliktir Beykoz. Bu anlattıklarımız Beykoz�un yakın geçmişi... Peki ya daha öncesi... Beykoz�un tarihi gelişimi M.Ö. 700�lü yıllara dayandırılıyor. Bu tarihte bölgeye deniz yolu ile gelen Traklar�ın Bebrik adı ile kurdukları devletin bulunduğu köyün kısa zamanda gelişmesi ile Kral Amikos bu köye kendi adını veriyor. Traklar�dan sonra Amikos pek çok kültüre ev sahipliği yapıyordu ve arkasından Persler Abbasiler geliyor. Beykoz İstanbul�un fethinden çok önce 1402 yıllarında Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılıyor. Bundan sonra AMİKOS olan adı BEYKOZ�A dönüştürülüyor. Kocaeli Beyleri�nin ikametgahına ayrılan BEYKOZ; �BEY� hecesini bu yöneticilerden �KOZ� hecesini de Farsça�da köy anl***** gelen �KOZ� kelimesinden almıştır. BEYLERİN KÖYÜ... BEYKOZ... Zengin ormanlık alanları ile o dönemde padişahlar tarafından av sahası olarak kullanılmaktaydı... Fatih Sultan Mehmet avlanırken Beykoz�da Tokat Kalesi�nin fethi müjdesini aldığı söylenir. Bu müjdeyi aldığı yerde bu zaferin anısına Tokat kalesi�ne benzer bir av köşkü yapılır ve buraya �TOKAT BAHÇESİ� adını verir. Günümüzde bu köşkün bulunduğu yer �TOKATKÖY MAHALLESİ� olarak adlandırılmaktadır.

Beykoz�un Günümüze Gelen Bir Çok Tarihi Eseri Mevcuttur.
Kaymakdonduran Çeşmesi (Kanije Beylerbeyi Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.)
İshak Ağa Çeşmesi (On çeşmeler) (Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır)
Hıdiv Kasrı (Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa yaptırmıştır)
İskender Paşa Camii (Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.)
Anadolu Hisarı (Yıldırım Beyazıt yaptırmıştır)
Küçüksu Kasrı (Sultan I. Mahmut�a hediye olarak yaptırılmıştır) vb. diye uzar gider.

COĞRAFİ GÖRÜNÜM
Beykoz Çatalca-Kocaeli bölümünün Kocaeli Yarımadası batısında yer almakta olup; batıdan İstanbul Boğazı doğu ve kuzeydoğudan Riva Deresi kuzeyden Karadeniz ve güneyden Ümraniye ve Üsküdar İlçeleri ile çevrelenmiştir. Deniz seviyesinden başlayarak 240 metreye kadar yükselen Beykoz�un engebeli arazisini Riva Küçüksu ve Göksu dereleri parçalamıştır. İlçemiz ve yakın çevresinde Akdeniz ikilimi ile Karadeniz ikliminin karışımı olan �Geçiş Tipi İklim� etkilidir. Yazlar Akdeniz kadar sıcak olmamakla birlikte Karadeniz kadar yağışlı değildir. Beykoz ve çevresi başta kestane meşe gürgen ıhlamur kayın kızılağaç ve fındık ağaçlarından oluşan doğal orman örtüsüyle kaplıdır. NÜFUS DURUMU
1990 yılında yapılan nüfus sayımına göre İlçe�nin nüfusu 178.438�dir. 2000 yılında yapılan nüfus sayımı ile mukayese edilecek olursa 13.290 kişilik nüfus artışı olduğu görülecektir. Buna göre yıllık nüfus artış oranı %13�dür.



İDARİ DURUM
İlçe 1 belde 20 köy ve 19 mahalleden oluşmaktadır. Çavuşbaşı Beldesi ve Elmalı Köyü haricindeki köylerimizin nüfusları azdır. Çavuşbaşı Beldesi ve Elmalı Köyü orman içine sonradan yerleşerek oluşmuş köy niteliğinde olup Karadeniz köyleri özelliğini taşır. 6-8 mahalleden oluşmaktadır.

SOSYAL DURUM
İlçemizde gözle görülür bir plansız yapılaşma ve konut sıkıntısı yaşanmakta olup nüfusun 2/3�e yakını tapusuz gecekondu tipi evlerde oturmaktadır. İmar durumu yakın zamana kadar imar mevzuatının tatbikatındaki gecikmeler yüzünden son derece düzensizdir. Büyük ölçüde eksik olan altyapı tamamlanmaya çalışılmaktadır. İlçe nüfusunun büyük bölümünü Beykoz�a bölge dışından iç göçle gelen vatandaşlar oluşturmuştur. Yaşanan aşırı iç göç sonucunda birçok yerde doğal bitki örtüsünün yok edilmesi ile yerleşim alanları meydana gelmiştir Yer şekillerinin de engebeli olması;plansız yapılaşmanın sebeplerinden biridir. Arazi mülkiyeti genellikle orman ve hazineye ait olup şahıs mülkiyetindeki arazilerin sınırlı olması ve büyük parseller içermesi yüzünden işgallerle konut alanı haline dönüştürülmüştür. Eski yerleşim alanı olarak Merkez Yalıköy Paşabahçe Anadolu Hisarı Kanlıca�nın bir kısmı müstakil ve eski tip konut tarzını koruyabilen mahalleler arasındadır.

KÜLTÜREL DURUM
İlçemizde kültürel etkinlikler yeterli düzeyde değildir. Beykoz Belediyesi Beykoz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile ilçemizde bulunan çeşitli vakıf ve derneklerin işbirliği sayesinde halk oyunları tiyatro etkinlikleri ve çeşitli yarışmalar yapılmaktadır. Kütüphanelerin ve çok amaçlı salonların yetersizliği kültürel faaliyetlerin istenilen düzeye ulaşmasını engellemektedir. İlçemizde 3 sinema 11 spor kulübü 1 spor salonu 3 futbol sahası 4�ü şahıslara ait 6 halı saha mevcuttur. Beykoz Çayırı�nda yapılmaya başlayan geleneksel Beykoz Şenlikleri kültürel etkinliklerin sergilendiği önemli bir faaliyettir.

Osmanlı Dönemi Eserleri;

1. Beykoz Kasrı 1845-1854 Abdülmecid Han

2. Küçüksu Kasrı 1752 1. Mahmut

3. Hıdîv Kasrı 1906 Abdülhamid Han

4. Anadoluhisarı Kalesi 1396 Yıldırım Beyazıt (Güzelcehisar Kalesi)

5. Mihrişâh Sultan Çeşmesi 1806 III. Selim

6. Anadolu Kavağı Kalesi 1630 IV. Murat

7. Midillili Ali Reis Camii 1593 Midillili Ali Reis tarafından yaptırılmıştır.

8. On Çeşmeler(İshâk Ağa Çeşmesi) 1550-1747 I. Mahmud

9. İskender Paşa Camii ve Türbesi 1560 Kanuni Sultan Süleyman

10. Karakulak Çeşmesi 1836 II. Mahmut

11. Mehmet Ali Paşa Çeşmesi 1870 Abdülaziz Han




BÜYÜKÇEKMECE

Büyükçekmece Büyükçekmece�nin Helenler�in MÖ 7. yüzyılda �Delta� kıyısı üzerinde kurduğu önemli kolonilerinden biri olan �Athyra� olduğu sanılıyor. Helenler�in ardından Büyük Hun İmparatoru Attila MS 447�de ordusuyla Çatalca�dan geçip Büyükçekmece�ye girmiş ve Bizans�ı vergiye bağlayarak geri dönmüştür. Avar Türkleri 616�da Bulgarlar ise Kurum Han komutasında 813�te Çatalca üzerinden İstanbul�a kadar gelmişlerdir. 1090 yılındaysa Peçenekler Büyükçekmece�ye ulaşmışlardır. Türkler 1357 yılında Bizans deltasına yerleşmişler ancak Çekmece bölgesi uzun bir dönem Bizans egemenliği altında yaşamaya devam etmiştir. Osmanlı döneminde bir av ve kışlak yeri olarak kullanılan Büyükçekmece'ye özellikle 1829 Osmanlı-Rus savaşından sonra çok sayıda Türk göçmen yerleşmiştir. 1876 yılında Çatalca Sancağı�na ilçe olarak bağlanan Büyükçekmece 1926 yılında Çatalca�nın ilçe ilan edilmesiyle birlikte Çatalca�ya bağlı bir bucak yapılmıştır. 1958�de belediye ilan edilen Büyükçekmece 1987�de Çatalca ilçesinden ayrılarak bağımsız bir ilçe haline gelmiştir. Büyükçekmece gerek Bizans gerekse Osmanlı döneminde orduların ve yolcuların geçiş ve konaklama noktası olmuştur. Kimisi günümüze kadar gelmiş kimisi kalıntı ve izleri çoktan yok olmuş kervansaraylar hanlar ve Mimar Sinan�ın ünlü köprüsü bu geçit niteliğinin önemli bir işaretidir. Günümüzde Büyükçekmece geçmişinden gelen geçit veya köprü özelliğini korumakla birlikte gelişen çehresiyle bir dünya kenti olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Tarihin bize bıraktığı miras ve çağdaş değerler burada uyum içinde yaşıyor...

Yüzölçümü 213 kilometrekaredir. Merkeze bağlı 13 köyü vardır. Bu köyler Ahmediye Çakmaklı Esenyurt Gürpınar Hoşdere Kaaağaç Kavaklı Kıraç Kumburgaz Mimarsinan Tepecik Türkoba ve Yakuplu'dur. M.Ö. 7.yy� da ilk yerleşimin başladığı Büyükçekmece� nin kurucuları Helenlerdir. MÖ.2.yy� da Bizans egemenliğine giren Büyükçekmece Athyra adıyla bilinmektedir. İstanbul� un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğuna bağlanan Büyükçekmece bir sayfiye ve tarım beldesi için Bizans ve Osmanlı döneminde orduların konaklama yeri olduğundan bölgede yoğun bir yerleşim olmamıştır. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Çatalca�ya bağlı bir belde olan Büyükçekmece 1987 yılında ilçe olmuştur. Burada Mimar Sinan'ın inşa ettiği ünlü köprü ve bir kaç kervansaray kalıntısından başka önemli bir tarihi eser bulunmamaktadır. Evliya Çelebi Büyükçekmece'nin 17.yy� da Eyüp kadılığına bağlı bir nahiye olduğunu deniz kenarında harap bir kalesi bin kadar mamurhanesi bağları bahçeleri bulunduğunu; kasaba topraklarının vakıf toprakları olduğunu yazar. İmaretinden medresesinden gelişkin çarşısından 11 adet handan ham******* ve kervansarayından bahseder. 1950'lere kadar tarımdan geçinen bir yerleşim merkezi olan Büyükçekmece bu noktadan sonra sanayileşmeye başlamıştır. B.Çekmece 1980 yılından sonra Türkiye�de başlayan hızlı ve modern kentleşme sürecinde yapılaşmış 20 yıl öncesinin küçük bir beldesi iken bugün Avrupa standartlarında altyapısı tamamlanmış İstanbul�un gözde yerleşim birimlerinden birisidir.




ÇATALCA

Çatalca Yaklaşık olarak 2500 yıllık bir tarihe sahip olan Çatalca bölgesinin ilk yerleşimi M.Ö. 450 sene önce Romalılar zamanında şimdiki İnceğiz Köyünün bulunduğu yerde imiş2. Fakat bir süre sonra aslen Tatar ırkına mensup olan kafilelerin Balkanlar�a akınları sırasında yakılıp yıkılmış ve bilahare havuzlar mevkiinde akıncılar tarafından ikinci defa olarak inşa edilmiştir3. Büyük İskender�in Asya seferi sırasında (M.Ö. 331) Çatalca�nın bu ikinci yerinde de yanmak suretiyle felakete uğradığı ifade edilmektedir. Bu ikinci yanışıdır. Bir süre sonra bu günkü yerinde üçüncü defa olarak tekrar inşa edilmiştir. Bu döneme ait her hangi bir mimari eser günümüze kadar gelmemiştir. Büyük İskender asrında İstanbul�u onaran Kral Yagfur�un kızı Haniçe�nin Yaylağıdır. Bizans imparatorluğu döneminin önemli bir yerleşim yeridir. Hatta İstanbul�un kapısıdır. Bizans imparatorluğu döneminde bir çok savaşlara sahne olmuştur. 375 Yılında Macaristan�a gelen Hunlar Balamir idaresinde devlet kurmuşlar Muncuk� un ölümünden sonra Atilla iktidarı tek başına ele alınca I. Balkan (441) ve II. Balkan (447) seferlerine çıkmış bu seferlerinde Çatalca�dan geçerek Büyük Çekmece Gölü önlerine gelmiş ve Bizans�ı vergiye bağlamışlardır. Avrupa Hunlar�ının bu hareketi Bizans İmparatoru Anastasius�u 507 � 511 yılları arasında ilçemiz Çatalca�nın Karadeniz kıyısındaki Evcik iskelesi ( Plajından) �nden Silivri ilçesinin Batısındaki Karıncaburnuna kadar uzanan surları yaptırmak zorunda kalmıştır. Bu surlar Çin seddin den sonra Hunlar�ı durdurmak için yapılan dünyanın 2. büyük surudur. Ormanlık alandaki bölümü halen ayaktadır. Bizanslılar döneminde yöre bol ağaçlık ve ormanlarla kaplı olması sebebi ile hem bir av merkezi hem de İstanbul�un yakacak odun ihtiyacının karşılandığı yerdir. Bizans döneminde İstanbul�un su ihtiyacını karşılamak için Gümüşpınar köyü yakınlarında halen ayakta bulunan (Kurşun Germe ve Ballı Germe) bulunan su kemerleri ile İstanbul�a su taşınmıştır. Günümüz de de İstanbul�un su ihtiyacının büyük bölümü Çatalca havalisinden sağlanmaktadır. Hun�lar dan sonra başka Türk Kavimleri de Çatalca�dan geçerek İstanbul�u kuşatmışlar ve tehdit etmişlerdir. Avar Türkleri 616�da Bulgar Türkleri (Tuna Bulgarları) 813�de Çatalca�dan geçerek Bizans�ı kuşatmışlardır. 1090 Yılında ise Peçenek Türkleri Çatalca üzerinden Büyük Çekmece�ye kadar gelmişlerdir1. İstanbul�da yürüyen Sırp ve Bulgarlar tarafından da Çatalca�nın harap edildiği ifade edilmektedir. Bizans�ın elinden çıkıp Osmanlılara geçmesi ise birkaç kez olup ilk defa I. Murad devrinde 2. 13713�de olmuştur. Son kez ise Fatih devrinde Osmanlılara geçmiştir. Çatalca �Avcı� lakabı ile tanınan IV. Mehmed (Saltanat Dönemi 1648-1687) avlanmak üzere sık sık buraya gelmiş ve kentte uzun süre kalmıştır. Bu olay Çatalca�nın gelişmesinde önemli bir etkendir. Bu sebepten Çatalca da Hünkar Sarayı ve bahçesi olduğunu Evliya Çelebi den öğrenmekteyiz. Bunun yanında bir çok saray olduğundan bahis vardır. Avcı Mehmed�in uzun süre kaldığı dönemler de İstanbul�dan sonra devletin II. merkezi olduğunu görmekteyiz. Çatalca geçmiş dönemlerden beri Bizans hükümdarlarının bazıları ve ayrıca Fatih Döneminde de av merkezi durumundadır. Kalfaköy de padişahların av köşkünden bahis edilir fakat bu güne ulaşmamış bunun yanında Kalfaköy gibi bir köy yerleşiminde hamam kalıntıları olması burasının çeşitli Osmanlı Padişahlarınca avlak olarak kullanıldığını göstermektedir.

ÇATALCA�NIN DOĞAL VE TURİSTİK VARLIKLARI MAĞARALAR: Bölgemizin önemli mağaraları şunlardır.
1.İnceğiz Mağaraları: Bulunduğu köye adını veren bu mağaraların 9.yy.da Cenevizlilerden kaldığı bilinmektedir. Barınma amacı ile yapılan bu mağaralar daha sonra kilise olarak kullanılmıştır. Bu amaçla kullanıldığı tavandaki haç işaretlerinden anlaşılmaktadır.
2. İki Göz Mağarası : İhsaniye Köyünde bulunmaktadır.
3.Kocakuyu Mağarası: İçerisinde sarkıt ve dikitlerin bulunduğu mağaranın içerisine doğru ilerledikçe genişleme görülmektedir. Genişlemenin bittiği yerde göl vardır. Gölün derinliği yer yer 700 metreyi bulmakta olup yeryüzünde olmayan bir çok balık türüne burada rastlanmaktadır.
4. Elbasan Mağaraları: Köye adını veren mağaralarda el figürleri vardır.
5. Gökçeali Mağaraları: Gökçeali Köyünde yer alan mağaraların hangi dönemden kaldığı bilinmemektedir.
6. Kırkayak Mağaraları İnceğiz� de bulunan bu mağaraların yanından Tekke Deresi geçmekte ve buraya ayrı bir hava katmaktadır.




EMİNÖNÜ

Eminönü İstanbul'un tarihi yarımada olarak bilinen kısmında yer alan Eminönü ilçesi kuzeyden Haliç güneyden Marmara Denizi doğudan İstanbul boğazı batıdan ise Fatih ilçesi ile çevrilidir. İlçe bütünüyle İstanbul kentinin tarihi çekirdeği olan suriçinde yer alır ve merkezi alanın en canlı bölgelerinden birini oluşturur. Osmanlı döneminde Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliğinin burada bulunması sebebiyle Eminönü adını alan ilçe Fatih ilçesiyle birlikte cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'un merkezi ilçesi olmuştur. Nüfusu 1955 yılına kadar artmaya devam eden Eminönü ilçesi'nin önemli semtleri zamanla konut alanı olmaktan çıkıp ticaret bölgesine dönüşünce azalma sürecine girmiştir. 1990 yılında 83.444 olan nüfusu son Nüfus Sayımında 55.548 olarak tespit edilmiştir. Yüzölçümü 5 km2' dir. Nufus 55.635 (2000 nüfus sayımına göre)



ESENLER

Esenler Garaj Osmanlı döneminde Mahmutbey nahiyesi içerisinde birer Rum yerleşim yeri olan Litros ve Avas köylerinin etnik yapısı Lozan Antlaşması'yla değişmiştir. Cumhuriyet döneminde Rum kökenli halkın Yunanistan'a göç etmesiyle boşalan köylere Doğu Mekodanya'dan gelen Türkler iskan ettirilmiştir. Uzun yıllar mübadele köyü konumunda kalan Litros ve Avas isimlerini 1930'lu yıllara kadar korumuştur. 1937 - 1940 yıllarında gerçekleştirilen değişiklikle Litros-Esenler Avas-Atışalanı olarak Türkçeleştirilmiştir. Bölge Bizanslılardan kalma bir yerleşim alanıdır. Bu bölgenin en eski ahalisi Litros (Esenler) ve Avas (Atışalanı) adlarıyla kurulan köylerde yaşayan Rumlardır. Esenler veya Atışalanı Köyleri eski tarihlerde Bizans'ın şaşalı devirlerinde İstanbul'un Türk'ler tarafından fethine kadar Bizans köyleri olup Bizans İmparatorluğu'na türlü tarım ürünleri yetiştirerek ekonomik katkıda bulunmuşlardır. Daha sonraları Rumların Litros (Esenler) veya Avas (Atışalanı) köylerini terk etmeleriyle Devlet bu köyleri iskan yeri olarak kabul etmiş bilahare Yunanistan'dan gelen mübadele göçmenlerini bu köylere yerleştirmiştir.

Esenler'i Davutpaşa yoluna bağlayan Ayazma yolu üzerindeki su kontrol kuyuları şimdi Belediye oto Garajı olarak kullanılan Üçyüzlü Ayazma Çeşmesi Su Terazisi ve garaj içinde yıkık vaziyette olan Kilise güzel bir mimari örnek olarak karşımıza çıkar. İstanbul surlarının yıkılmasından sonra bu bölge toprakları askeri bakımdan önem kazanmıştır. İlçe Tarihinin İstanbul Tarihi içinde mütalaa edilmesi gerekir. İlçemiz tarihi eser bakımından zengin sayılmaz. Bizans ve Osmanlı dönemine ait çeşme su kemeri su terazisi ve sebil günümüze ulaşan tarihi yapılarımızdır. Bu eserlerin de kitabeleri tahrip edildiği için yapım tarihleri hakkında bilgi vermek mümkün değildir.

Bunlar:
Avas kemeri
Atışalanı Çeşmesi
Atışalanı Sebili
Menderes Çeşmesi (Litros Ayazması)
Yavuz Selim Çeşmesi
Nene Hatun Çeşmesi.





EYÜP

Eyüp Eyüp İstanbul Metropolitan Alanı�nın Batı yakasında Çatalca Yarımada�sında yer almaktadır.İlçe doğuda Sarıyer Şişli Kağıthane güneydoğuda Beyoğlu güneyde Fatih ve Zeytinburnu güneybatıda Bayrampaşa batıda ve kuzeybatıda Gaziosmanpaşa ilçeleri ile çevrilidir. İlçe Haliç�in son bulduğu noktada başlayan kuzeyde Karadeniz kıyılarına kadar uzanan 242 km2�lik geniş bir alana sahiptir. İlçe sınırları içinden Alibeyköy ve Kağıthane dereleri geçerek Haliç�e dökülmektedir. Arnavutköy ve İmrahor yörelerinin sularını alan Alibeyköy Deresi önce doğuya sonra da güneye Haliç�e yönelmektedir. Yaklaşık 50 km uzunluğundaki derenin üzerinde Alibey Barajı mevcutdur. Eyüp tarihi merkezi Haliç doğal suyolu üzerinde bulunmaktadır. Kent yalnızca kurumsal ekonomik ve politik bir olgu değil aynı zamanda tarihsel gelişim süreci içinde oluşan bir mimari fenomendir. Şehirleri meydana getiren anıtların birlikte var olmaları yaşantıların anıların geleneklerinilişkilerin bağlantıların bir öncekine saygının etkileşimlerin var olmaları daha da önemlisi birlikte var olmalarının birer tanıklığından başka bir şey değildir.

Kentin mekansal oluşumunda hem coğrafi hem de tarihsel olarak bulunduğu yerin önemi büyüktür. Eyüp uygun topoğrafik yapısı iklimi suya ulaşım kolaylığı ve verimli toprakları nedeniyle tarih öncesi dönemden beri insanların yerleşmesi ve yaşaması için cazibe merkezi olmuştur. Kağıthane ve Alibey derelerinin birleştiği yerde 1949 yılında yapılmış olan Arkeolojik kazılar M.Ö. 2. yüzyıldan kalan bazı yapılara işaret etmektedir. Bizanslı Dionisios bu derelerin birleştiği yerde yapılmış Semestra Sunağı çevresinde bir yerleşimden bahseder. 1544�den 1550�ye kadar kentte bulunan Gilles Bizanslı Dionisios�u referans göstererek Haliç�in eski çağlarda temiz suları yeşil tepeleri ve koyları ile güzel bir yer olduğunu belirtir. Deniz ve rüzgarın şiddetine karşı korunaklı doğal bir limandır. Bölgenin Bizans dönemine ait (M.Ö.4 .y.y. �1453) açık bir tasvirini bulmak oldukça güçtür. En erken bilgiler Theodosius II�un arkadaşı Paulinus tarafından verilmektedir. Bu bilgiler Aziz Kosmas ve Damianus adlarına yaptırılmış bir kilisenin varlığına işaret eder. (Van Millingen 1899=170) Manastır büyük bir olasılıkla 5.yüzyılın ikinci yarsında yapıldı ve daha 6.yüzyılda yurt ve hamamı olan popüler bir şifa yeri oldu. 626�daki Avar kuşatması sırasında yıkılan manastır 10.yüzyılda Michael IV (1034-1041) tarafından çeşitli eklemelerle daha geniş bir biçimde ve binayı bir duvarla çevreleyerek yeniden inşa ettirilmiş ve 15.yüzyıla kadar tamamı değilse bile bazı bölümleri ile varlığını sürdürebilmiştir.




FATİH

Fatih İstanbul�un ilk büyük cami ve imaretinin çevresinde oluşan ve şehri fetheden sultanın lakabını taşıyan Fatih semti Türk döneminin en ünlü ve simgesel nitelikli yerleşim alanlarından biridir. İkincil nitelikteki semtler sayılmazsa Fatih güneybatıda Bayrampaşa vadisine inen yamaçlarla Atikali ve Yeni Odalar (yeniçeri kışlaları) önündeki Etmeydanı ve Horhor Semtleri ile Aksaray�a bağlanır. Doğuda Saraçhanebaşı�ndan Şehzadebaşı ve Haliç�e doğru Zeyrek Çarşamba ve Yavuzselim Edirnekapı yönünde de Karagümrük gibi semtlerle sınırlanır. Constantinus Suru Fatih Külliyesinin hemen batısından geçer. Haliç�e inen vadiler arasında �dördüncü tepe� denen bu yüksek plato sınırları kesin olmasa da eski şehrin XI. Bölgesine tekabül eder. Semtin bulunduğu bölge şehrin kuruluşundan bu yana dinsel simge statüsünü korumuştur. Constantinus�un (hd 324-337) anıt mezarı ve martirion�u daha sonra onun yerine yapılan İustinianos�un Havariyun Kilisesi fetihten sonra da Fatih Sultan Mehmed�in büyük külliyesi ile taçlanmış ve şehir tarihinde her zaman büyük imparator ve sultanların anılarıyla bütünleşmiştir. Constantinus�un martirion�unun burada bulunması şehirin kurulduğu dönemde bu bölgeye özel bir önem kazandırmıştır.

Constantinus döneminde şehrin ana ulaşım çizgisi Aksaray üzerinden Yedikule�ye uzandığı için Osmanlı dönemine göre şehir içinde ikincil bir statüde olmasına karşın Bozdoğan Kemeri�nin su sağlama işlevi hem önemlidir - hem Haliç�i ve hem de Marmara�yı gören bir yerleşme alanı olması nedeniyle Constantinus döneminin ve sonrasının önemli sarayları bu bölgede yoğunlaşmıştır. Flasillia ve Augusta Pulheria�nın sarayları Arkadius ve Modestus�un büyük sarnıçları Bozdoğan Kemeri Markianos Sütunu bu bölgenin sınırlan içindeydi. I. İustinianos döneminin (527-565) en büyük kiliselerinden biri olan Aziz Polieuktos Kilisesi de Bozdoğan Kemeri�nin güneybatısında platonun Marmara yamaçlarındaydı. Bugüne kadar yaşamış olan Bizans dönemi yapıları içinde kuzeyde Pantepoptes Manastırı (Eski imaret Camii) ve kuzeydoğuda Pantokrator Manastırı Kilisesi de (Zeyrek Kilise Camii) ortaçağ Bizans�ının bu bölgedeki önemli yapılarıdır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul�u fethedip şehre girdiğinde kendisini İstanbul�un sayılı kişileri ve bu arada Papa Yanadosta karşılamıştı. Büyük Türk Hakanı Fatih Yanados�u çağırarak bir süre onunla konuşmuş İstanbul�da bulunan Rumların dinlerine dokunmayıp dinlerini yaşamalarının temin edileceğini bildirmişti. Aynı zamanda bu Türk padişahı Yanados�u şehirdeki Rum kiliselerinin başına getirmiş O�na Patrik ünvanını vermişti. Yanados kendisine verilen Havariyun kilisesine giderek durumu papazlarına bildirmişti. İşte Havariyun kilisesi günümüzdeki Fatih ilçesinin ilk kurulduğu yer olmuştu. Havariyun kilisesi harap hale gelince Fatih Sultan Mehmet burayı ilk inşaat yeri olarak seçmiş kiliseyi yıktırarak Fatih Camiini yaptırmıştı. Zamanla Fatih Camii çevresinde yeni yeni binalar kurulmuş böylece ilçenin çekirdeği meydana gelmiştir. İlçe Fatih Camiinin bittiği tarihten sonra Fatih adı ile anılmaya başlanmıştır.




GAZİOSMANPAŞA

Gaziosmanpaşa İstanbul'un geç dönem yerleşimlerinden olan ve daha önce Taşlıtarla ve Küçükköy Mevkii olarak bilinen Gaziosmanpaşa 1950'li yıllardan sonra gelişmiş 1983 yılında da ilçe yapılmıştır. Gaziosmanpaşa ilçe alanı yönetsel bakımdan kuzeydoğu doğu ve güneydoğudan Eyüp güneyden Bayrampaşa ve Esenler ile çevrilidir. Kuzeyden ise Karadeniz'e komşudur. Gaziosmanpaşa yüzölçümü bakımından İstanbul'un büyük ilçeleri arasında yer almaktadır. İlçe toprakları 3500 hektar bir alan kaplar. İlçenin Gaziosmanpaşa Belediyesi sınırları içinde 28 mahallesi ayrıca mücavir alanda 5 beldeye bağlı 12 mahallesi ve 5 de köyü vardır. 1985'de 291715 kişilik İstanbul nüfusunun yüzde 5'ini barındıran Gaziosmanpaşa'da aynı yıl km² ye 1790 kişi düşmekteydi. 1990'da ilçe nüfusu 393667'ye nüfus yoğunluğu ise 2415 kişi / km² ye yükselmiştir.

Gaziosmanpaşa nüfus artış hızı açısından İstanbul'un önde gelen ilçelerinden biridir. Öyle ki 1997'deki nüfus sayımına göre ilçe nüfusu yedi yıl gibi kısa bir sürede 570 943 kişiye nüfus yoğunluğu ise 3900 kişi / km² ye yükselmiştir. Nüfus yoğunluğu bakımından Gaziosmanpaşa yalnız İstanbul'un değil Türkiye'nin de önemli yerleşimlerinden biridir. Gaziosmanpaşa ilçe alanı eskiden Eyüp ve Çatalca ilçelerinin sınırları içindeydi. Bugün ilçe merkezinin bulunduğu güneydoğudaki topraklar 1950'lere kadar boştu. Eyüp ilçe sınırları içindeki bu topraklar kıraç ve taşlı olduğundan halk arasında Taşlıtarla olarak adlandırılırdı. 1950'den önce burada hayvancılıkla uğraşanların kurduğu ağıllarla bir kaç atölye tipi imalathane vardı. 1952 yılında Balkan Göçmenlerine devletin yaptırdığı evlerle başlayan Taşlıtarla serüveni 1960'lı yıllardan itibaren sanayinin Rami ve Eyüp'e kaymasıyla korkunç bir ivme kazandı ve bugün ortaya 601 bin kişinin yaşadığı dev Gaziosmanpaşa ilçesi çıktı. Bir bakıma Taşlıtarla Gaziosmanpaşa ilçesinin çekirdeği sayılmaktadır. Düne kadar kentin varoşu olan Taşlıtarla bugün dev gökdelenleri alışveriş merkezleri bilgisayarlı okulları ve eğlence merkezleriyle modern bir görünüm kazandı. Taşlıtarla 1958'e kadar Eyüp'ün Rami Bucağı'na bağlı olan Küçükköy'ün bir mahallesiydi.

1962'de yapılan bir araştırmaya göre Taşlıtarla'daki 18 bin gecekonduda yaklaşık 90 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Nüfusun hızla artmasına bağlı olarak Eyüp İlçesi'nde kurulan Göktepe Bucağı'nın merkezi durumundaki Taşlıtarla 1963'te bucak çevresindeki alanlarda oluşturulan Gaziosmanpaşa İlçesinin merkezi oldu ve bundan sonra Gaziosmanpaşa adıyla anılmaya başladı. Gaziosmanpaşa İlçesi'ne Rami Bucağı'nın ve Çatalca İlçesi'ne bağlı Hadımköy Bucağı'nın bazı köyleri katılmıştır. 1970'den önce Çatalca'nın Tayakadın Köyü 1990 öncesinde yine Çatalca'nın kırsal bir yerleşmesi olan Yeniköy de bağlanınca Gaziosmanpaşa İlçesi bugünkü sınırlarına kavuşmuştur. Gaziosmanpaşa İlçesi'nin kentsel gelişmesini en iyi ilçenin nüfus gelişmesi göstermektedir. Dünyanın çok az yerinde görülebilecek bir kentleşme sonucunda Gaziosmanpaşa'nın nüfusu 1935-1997 yılları arasındaki 60 yılda olağanüstü büyümüş tam 165 misli artmıştır.




GÜNGÖREN

Güngören İlk bakışta Latin alfabesiyle ulaşılabilecek kaynaklarla Güngören�in tarihini yazmaya kalkışmak bizi şu bilgilerle karşılaştırır. Çırpıcı Deresi bir zamanlar �Vitoz� adıyla anılan Güngören Köyünün tarihinde önemli bir yer tutar. Diğer bir önemi ise yaya ordularının görev yaptığı dönemde Avrupa�ya çıkışta ilk mola yeri olmasıdır. Bu dere ve iki yakasındaki Çırpıcı Çayırı bir vakitler İstanbul�un en namlı mesire yerlerinden birisi idi. Halk Hıdrellezin ilk haftalarından itibaren kışa kadar her Cuma akın akın Kağıthane�ye Göksu�ya gittiği gibi buraya gelirdi. Çırpıcı Deresinin iki yakasını da yakın zamana kadar var olan köprüler içinde Davutpaşa fırınının önünde bugün dahi kullanılan Genç Osman Köprüsü çok ünlüydü. Bu köprünün bir başka özelliği Avrupa�yı İstanbul�a İstanbul�u da Avrupa�ya bağlayan Topkapı Yolunun üzerinde olmasıydı. Köprünün kitabesi 1960�lara kadar yerinde durmaktaydı. Bu kitabe bir kamyonun çarpması sonucu parçalanıp dereye düştü ve imha oldu.

Çırpıcı Deresi üzerinde büyük anıt çınarlar bulunmaktaydı. Bu anıt çınarlardan da bugün bir tek iz kalmamıştır. Köprünün yanı sıra Genç Osman�dan kalan bir başka anı ise Lehistan Seferine gidilirken Güngören�e yaptırılan camidir. Genç Osman Camii halen mevcut olup günümüzde genişletilmiştir. Alemdar Mustafa Paşanın III. Selim�i kurtarmak üzere Rusçuk Orduları ile İstanbul�a geldiği zaman şehre girmeden önce ordugahı Çırpıcı Çayırında ve Güngören�de kurmuştu. Bu çayırda İmparatorluk döneminde bir geleneksel oyun oynanırdı ki buna �Arapların Düğünü� denilirdi. Bu düğün İstanbul�da yaşayan zencilerin kendilerine mahsus oyunlarından oluşurdu. Oyunları seyretmek için İstanbul�un her bir yanından insanlar gelirdi. Oyunları duyurmak için gazetelere çeşitli ilanlar da verilirdi. Çırpıcı çayırının daha öncesine ilişkin değişik kaynaklar arasında şöyle bilgilere rastlamak mümkündür: Langa Samatya Yenikapı yemenici esnafı dokudukları yemenileri daha iyi yıkamak için suyu bol olan Güngören�de çalışmak için padişahtan izin istemişlerdir. Padişah da bunlara 1768�den itibaren bu izni vermiştir. Böylece Güngören bugünkü Merter Tekstil ve Konfeksiyon Sanayiine yataklık etmesinden çok önce Osmanlı Yemenicileri için de iş alanı olmuştur. Basmacı esnafının bu izinden sonra Çırpıcı�da 5x5 ebadında yaptırdıkları 40 cm. derinliğindeki 4 havuz ve muhtelif yalaklar ve çeşmelerle bölgede uzun süre çalışmışlardır. Çırpıcı ve Haznedar Derelerinin iki yamacında bir çok bağ vardı. Bu bağlar hicri 1310 yılında yaşanan bir hastalıkla birer birer yok oldular. Bağı ile ünlü semtler bugünde aynı adla anılmaktadır. Tepebağ Cevizlibağ Çukurbağ Dutlubağ Kazıklıbağ Rıfat Paşa Valide Sultan Merter Çiftlikleri. Çırpıcı Deresi ve Çayırı ile Haznedar Dereleri tarihin her döneminde su sorunu çeken İstanbul�a su temin etme yolunda bir umut olmuşlardır.




ŞİŞLİ

Şişli Şişli ilçesi İstanbul�un Avrupa yakasında yer alan merkez ilçelerinden birisidir. Denize kıyısı olmamasına karşın Asya�yı Avrupa�ya bağlayan iki boğaz köprüsünün Avrupa yakasındaki çıkış noktasında yer alır. Şişli adı ilçenin merkezindeki semtin de adıdır. �Şişli� adıyla ilgili en yaygın yakıştırma şiş yapımıyla uğraşan ve halkın �Şişçiler� adıyla andığı bir ailenin burada oturduğu ve bu bölgede bir konaklarının olduğu yolundadır. 2500 yıllık bir tarihe sahip İstanbul�un nispeten daha yeni bir yerleşim bölgesidir. Ancak yine de bugün bir kısmı ilçe sınırları içinde yer alan ve Kurtuluş semti adıyla bildiğimiz tarihte Ayios Dimitrios daha sonra da at ahırlarından dolayı �Tatavla� adıyla anılan yerleşim yerinin kuruluşu Kanuni I. Süleyman (1520-1566) dönemine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Deniz fetihleri sırasında Ege ve Akdeniz�deki adalardan tutsak edilen zanaatkarların iskan edildiği bu bölgeye daha sonraki yıllarda İstanbul�a ticaret maksadıyla gelen yabancılar da yerleşmişlerdir.

Bu semtte yaşayan halkın gemi yapımından ayakkabıcılığa kadar çeşitli meslek dallarında hüner gösterdiği tulumbacılık mesleğiyle ünlendikleri İstanbul�un sanat kültür ve spor yaşamında önemli yerleri olduğu bilinmektedir. 18.yy sonlarına doğru sayıları yirmi bine ulaşan ve büyük çoğunluğunu Rum nüfusun oluşturduğu bu yerleşim yerinde kendileri dışındaki halkın bu bölgeye giriş çıkışını yasaklayan bir fermana bile sahiptiler. Tatavla 12 kişilik bir İhtiyar Heyetince yönetilirdi. Bu heyet bölgede yer alan 1.030 mekandan seçilen 53 temsilciden oluşurdu. Bu düzen Cumhuriyet dönemine kadar sürmüş giriş yasağının kaldırılmasıyla semte �Kurtuluş� adı verilmiştir. Bölgedeki eski yapıların büyük bir bölümü çıkan yangınlarla yok olmuş yabancı okullar kilise ve mezarlıklar değişik dönemlerin yapısal belgeleri olarak halâ günümüzdeki varlığını sürdürmektedir. Şişli�de 1800 lü yılların ortalarına kadar önemli başka bir yerleşimin olmadığı bölgedeki geniş kırlık alanlarda ve bahçelerde sebze ve meyveciliğin yanı sıra çiçekçilik yapılmaktaydı. Osmanlı devletinin aynı yüzyıl içindeki Batılılaşma hareketleri sadece saray ve çevresinde değil İstanbul�daki sosyal hayatın her alanın da etkisini göstermiştir. Kuşkusuz saray ve sarayla ilişkili zevatın Topkapı Sarayı ve çevresinden Beşiktaş�taki sahil sarayları ve çevresine taşınması bu bölgelerin giderek iskana açılarak gelişip genişlemesi ve çevreye uzanan yeni yolların açılmasını da sağlamıştır.





TUZLA

Tuzla Tuzla (Yayla-Postane-İstasyon-Cami) İstanbul Metropolünün yapı ve doğal güzelliğini koruyabilen sahil yerleşimlerinden biri olarak İstanbul İlimizin doğu sınırında yer almaktadır. Tarihin ilk çağlarından beri bir yerleşim yeri olan Tuzla'nın J.Pargorire (1872-1907) Dymotionlu Stophanes'in eserindeki İzmit Körfezi ile ilgili metninde Akritas Burnu adı ile bilindiği ve buranın bir Rum Balıkçı Köyü olduğu bir zamanlar İzmit ve İstanbul arasında gidip gelen korsanlara üst olduğu bu devirlerde Aydost'taki Bizans Beyi tarafından etrafı kale ile çevrildiği ve Abdurrahman Gazi zamanında Türklerin eline geçtiği bilinmektedir. Burası gemilerin kalafat yeri ve limanı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarına kadar burada Rumlar ve Türkler içiçe yaşamışlardır. Tuzla Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında Üsküdar'a bağlı bir belde iken 1908 yılında Türkiye'nin ilk köy beldesi olmuştur. Lozan Antlaşması ile Selanik'ten gelen Türklerin Tuzla'ya yerleşmesi ile Rumların çoğunluğu Yunanistan'a gitmişlerdir. 1936 yılında müstakil belediye olan Tuzla 1951 yılında Kartal İlçesine bağlanmış 1987 yılında Pendik İlçesinin kurulması nedeniyle Pendik İlçesine bağlanmıştır. Tuzla 03 Haziran 1992 gün ve 21247 Sayılı Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun 27 Mayıs 1992 gün ve 3806 Sayılı Kararı ile Pendik İlçesinden ayrılarak Tuzla adı altında müstakil bir ilçe olmuştur. Tuzla'nın cadde ve sokaklarında evlerin bahçelerinde çok sayıda Bizans devrinden kalma mimari elemanlara rastlanmaktadır. 1972 yılında yapılan ilk tarihi kazıda Bizans Devri Kilisesi ortaya çıkarılmış ikinci kazıda ise Ekrembey Adası'nda yapılmış olan Saint Andre Manastırı ortaya çıkarılmıştır. İncir Adası'nda Hagios Gikara Manastırı Tuz Burnunun kuzeyinde yarımadada Hagios Geogios Manastırı bulunmaktadır. Tuzla'da yedi kilise ve Padişah 1.Ahmet zamanında yapılan bir camii tarihi eser olarak bulunmaktadır. Orhanlı köyümüz 600 yıl kadar önce kurulmuş ve Aydınlı Mahallesinin de aynı yıllarda kurulduğu bilinmektedir.

NÜFUS; Tuzla İlçe sınırları içerisinde yaşayan toplam nüfus 2000 yılında yapılan genel nüfus sayımı itibariyle 123.225�dir. Buna ek olarak gerek dinlenme tesislerine gerekse yazlık evlere gelen geçici bir yazlık nüfus mevcuttur. Bunun yanında yapılaşmadan dolayı inşaatlarda çalışan işçilerde yaz aylarında mevcut nüfusu artırmaktadır. Ayrıca Tuzla Merkez Mahalle ve Köyüyle yapılaşmaktadır. Özellikle Tren yolunun güneyinde kalan ve asıl Tuzla Mevkii sayılan bölgede çok sayıda konut yapı kooperatifi faaliyet göstermektedir. Bu kooperatif inşaatlarının bir kısmı tamamlanarak iskana açılmış Tuzla büyük bir kısmının da inşaatı sürmektedir. Halen tarla ve arsa şeklinde boş bulunan araziler de aynı duruma namzettir. Bu sayılanlarla birlikte özellikle Organize Deri Sanayi Bölgesinin İlçemiz sınırlarına alınması hızlı bir nüfus artışını beraberinde getirmektedir.




ÜMRANİYE

Ümraniye Bir zamanlar Ümraniye tamamen ormanlarla kaplı idi. Her yer orman ağaç ve yeşil idi. Her taraf yemyeşil ağaçlarla cennetten bir parçaydı. Çünkü iklim orman yetişmesine elverişli durumdaydı. Tarihi kaynaklara göre Ümraniye' ye ilk yerleşenler Frigya' lılardır. Çam ağacını kutsal kabul eden Frigyalılar küçük ve Büyük Çamlıca' dan başlayarak Alemdağ ve Kayış Dağı' na kadar bütün araziyi çam ormanlarıyla donatmışlardı. Sonraki yıllarda Ümraniye' nin bulunduğu yerler Romalılar ve Bizanslılar' ın egemenliğine geçmiştir. Harun Reşit ordularıyla 782 yılında Krizepolis (Üsküdar) önlerine kadar gelmiştir. Bir sene burada kaldıktan sonra 783 yılında Bizans İmparatoriçe' si ÎREN' in ordusuna mağlup olmuş bunun sonucunda her sene Bizanslılar' a 70.000 altın vermeye zorunlu kalmıştır. İlçemiz toprakları Bizanslılar' la Müslüman ordular arasında zaman zaman el değiştirmiştir. Anadolu' yu Müslüman yapan ve Türkleştiren ilk devlet Danişmentliler Devletidir. Danişment oğulları Bizans topraklarına kadar sızmışlar. Alemdağ' nın üstünde bir kale yapmışlardır. Danişment Gazi' nin arkadaşı Sultan Turasan Bizanslar' a karşı bu kalede çok defa savaşmış ve Anadolu' dan beklenen yardımı alamayınca burada öldürülmüştür. Selçuklular İznik' e kadar gelmiş bu şehir alınmış ve bu şehri ilk başkent yapmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişah olan Orhan Gazi Bölgemizi Osmanlı topraklarına katmıştır. İlçemizin ilk adının "Yalnız Selvi" olduğu söylenmektedir.

17. Yüzyıl başlarında o devrin padişahı 1. Ahmet tarafından Şeyh Aziz Mahmut Hüdai' ye vakfedilmiştir. Cumhuriyet dönemine kadar Bulgurlu' ya kadar olan bölge bu vakfın malı olarak Üsküdar' a bağlı kasaba olarak kalmıştır. Ümraniye' ye ilk ad olarak Yalnız Selvi demelerinin sebebi birkaç mezar ve birkaç selvi ağacının ve orman arasında birkaç evin bulunmasıdır. Ümraniye' de ilk yerleşenler Balkan Savaşları' ndan sonra önce Batum' dan ardından da Yugoslavya ve Bulgaristan' dan göçmenler gelmiştir. Bundan dolayı bir süre de "Muhacir Köy" olarak şöhret bulmuştur. 1960 yılına kadar köy olarak kalan Ümraniye Organize Sanayi Bölgesi olarak ilan edilmesinden sonra yoğun göçlere maruz kalmıştır. Belediye ilk defa 1963 yılında kurulmuştur. İstanbul' un en hızlı kentleşen ve nüfusu hızla artan; köy ve yöre geleneklerinin de aynen muhafaza edildiği ilginç bir kentleşme örneğidir Ümraniye.... 1980 ihtilali ile Ümraniye Belediyesi fes edilerek Üsküdar' a bağlı şube müdürlüğüne dönüştürüldü. 1987 yılında ilçe olan Ümraniye' de ilk yerel seçim 1989 yılında yapıldı. Bugün ilçemiz 14 mahalle ve 650.000 (Belediye Nüfusu 450.000) Nüfusuyla Anadolu şehirlerinin pek çoğundan büyük bir yerleşim Ümraniye alanıdır. Halen 6 belde ve 4 köyü mevcuttur. 22 bin hektarlık bir yerleşim alanına sahiptir. Ümraniye ekonomik çeşitlilik açısından zengin bir yöredir. Küçük imalat sanayisinden konfeksiyona yedek parça ve ağaç ürünleri üretimine kadar çeşitlilik göstermektedir.

ÜMRANİYENİN ANLAMI; Ümran sözcüğü Arapça' dır. Topluluklarda mutluluk saadet refah anl***** gelir. Esas anlamı kalkınmış gelişmiş bayındırlaşmış yaşayış koşullarının uygunlaştırılması için üzerinde çalışılmış olan yer. Bazı kaynaklarda ise; Ümran (Ar) 1- Bayındırlık bayındır olma bir yerin tamamiyle meskün ve yeterince işlenmiş olması 2- Medeniyet terakki refah. Umran= Ümrandır.





ÜSKÜDAR

Üsküdar Anadolu yakasında Kocaeli Yarımadası�nın batı kesiminde yer alır Üsküdar İlçesi doğuda Ümraniye güneyde Kadıköy ilçeleri batı ve kuzeybatıda İstanbul Boğazı kuzeyde de Beykoz İlçesi�ne komşudur. İlçe bu sınırlar içinde 35 km�lik bir alan kaplar. Batısı denizdir. Kırsal yerleşmesi olmayan Üsküdar İlçesi 52 mahalleden oluşur.1918 ve 1924�de ayrı vilayet yapılan Üsküdar 1926�daki yönetsel düzenlemeler sırasında ilçe yapılarak İstanbul Vilayeti�ne bağlandı. M.Ö. 7.Y.Y.�da bir Grek kolonisi olarak kurulan Halkedon�un (Kadıköy) iskelesi ve tersaneleri bugünkü Üsküdar�ın yerleştiği alanda bulunur ve buraya Hrisopolis (Altın Şehir) denirdi. Yörenin bu adla anılması çeşitli biçimlerde yorumlanmaktadır. Pers işgali sırasında Anadolu Yarımadası�ndaki kavimlerden ve halktan vergi olarak toplanan altınlar buradaki hazinelerde saklandığı için yöreye bu adın yakıştırıldığı söylenmektedir. Bir başka yoruma göre Agamemnon�un oğlu Krizes kaçarak Anadolu�ya gelmiş ve Üsküdar�da öldüğü için şehir onun adıyla anılmıştır. Kimileri de günbatımında evleri karşı yakadan yaldızlı gibi göründüğü için Üsküdar�a Altın Şehir adının verildiğini söylemektedir. Üsküdar adıysa kimi kaynaklara öre Farsça �ulak� anl***** gelen �Eskudari�ten türemiştir.1471�de Vezir Rum Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve Paşa�nın adını taşıyan Tabhaneli Cami ve Türbe ile günümüze ulaşamamış olan medrese ve hamamın yanı sıra başta Kızkulesi olmak üzere Üsküdar�da birçok tarihi eser bulunmaktadır.
Hrisopolis M.Ö.508'de Pers Kralı Darius'un egemenliği altına girmiş M.Ö.410'da Atinalı Alkibiades'in zaferiyle sonuçlanan deniz savaşından sonra bu komutan kent çevresine sur yaptırmış ve Boğaz'dan geçen gemilerden taşıdıkları malların değeri oranında geçiş parası almıştır.Yazar Ksenophon M.Ö.404 yıllarında On Binler'in hayatta kalanlarının Asya seferi dönüşünde Karadeniz kıyısı yoluyla Hrisopolis'e geldiğini ve burada kaldıkları bir hafta boyunca ellerindeki ganimetleri bölge halkına sattıklarını anlatır. Büyük İskender ve ardıllarının zamanında Anadolu'nun kuzeybatısıyla birlikte Halkedon ve Hrisopolis de Küçük Frigya'nın sınırları içindedir. Arapların birçok kez kuşatma girişiminde bulunduğu Konstantinopolis'te karadan ve denizden gelen Müslüman askerlerin ilk hedefi ve karargahı Üsküdar olmuştur. Harunü'r-Reşid 782'de henüz halife olmadan Üsküdar önüne gelmiş ve her yıl burada kalmıştır. 783'de İmparatoriçe Eirene'nin ordusuna yenilince 70.000 altın vermeye zorlandığı bilinmektedir. Öte yandan kaynaklar Anadolu'nun Türklerce fethinden sonra Danişmendlilerden Turasan Bey'in Üsküdar'a kadar geldiğini Alemdağı'nda bir kale yaptırdığını ve Bizanslılarla çarpışırken kalesinin önünde şehit düştüğünü yazmaktadır. Ne var ki sözü edilen kaleye ait hiçbir ize rastlanmadığından bu bilgi doğrulanamamaktadır. Bizans döneminde küçük bir kasaba olarak varlığını sürdüren Üsküdar pek çok ihtilal girişiminde başlangıç noktası olmuş. Örneğin 963'de Nikeforos Fokas kendini burada Üsküdarimparator ilan ettirmiş ve iktidarı ele geçirmiştir. Öte yandan 1097'de Haçlı ordusu ordugahını Üsküdar tepelerinde kurmuş izleyen Haçlı seferlerinde de bölge hep üs olarak kullanılmıştır.
Sultan Orhan da (hd 1324-1361) Bizans'ın Bitinya bölgesini aldıktan sonra bu imparatorluğun kapısı sayılan Hrisopolis önlerine kadar gelmiş bunun üzerine III. Andronikos topladığı askerleri buraya göndermiş ancak yenilmiştir. Bir süre sonra Bizans Prensesi Teodora ile evlenen Sultan Orhan'ın 1348'de kayınpederi İmparator VIİoannes Kantakuzenos'u ziyaret etmek için Üsküdar'a geldiği ve beraberinde bulunan ailesiyle saray halkının konaklaması için Marmara'ya ve Üsküdar'ın bugün de en vazgeçilmez simgelerinden sayılan Kız kulesi'ne egemen bir noktaya büyük bir otağ kurulduğu bilinmektedir. Sultan Orhan 1352'de Venediklilere yenildiği için kendisinden yardım isteyen Ceneviz donanmasına destek amacıyla Kadıköy ve Üsküdar'a süvari kuvveti göndermiş böylece Boğaz'ın bu kilit noktalarına yerleşerek bir anlamda İstanbul'un fethinden 101 yıl önce Kadıköy ve Üsküdar'ı ele geçirmiştir. I.Bayezid (Yıldırım) döneminde (1389-1402) İstanbul'da bulunan Müslümanların davalarına bir Müslüman kadı'nın bakması karara bağlanmış böylece Türklerin egemenliği altında bulunan Üsküdar'da da bir kadı görevlendirilmiştir. Yıldırım Bayezid'in ölümünden sonra yaşanan Fetret Devri'nde Bitinya'daki yerler kaybedilince Türkler Üsküdar'dan uzaklaştırılmışsa da I.Mehmed (Çelebi) tahta geçtikten sonra bu yerleri Bizanslılardan geri almış böylece Türkler bölgedeki eski ticaret serbestliğine yeniden kavuşmuşlardır. İstanbul'un fethinden sonra II.Mehmed (Fatih) Üsküdar'dan kaçan Rumların yerine Anadolu'dan gelen Türkleri yerleştirmiştir.
Ancak Üsküdar'ın fetih sırasında 100 yıldan beri Türklerin elinde olması ve karşılaştırma yapmaya olanak verecek belgelerin bulunmaması nedeniyle fetihten sonra nüfusunun ne kadar arttığını saptamak mümkün olamamaktadır. II.Mehmed döneminde İstanbul'un iskan bölgelerinin yönetsel açıdan 4 kadılığa ayrılmasıyla Üsküdar da bir kadılık olmuş ve Galata ile Haslar kadılıklarıyla birlikte Bilad-ı Selase adı verilen üçlüyü oluşturmuştur. 1471'de Vezir Rum Üsküdar Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve Paşa'nın adını taşıyan Tabhaneli Cami ve Türbe ile günümüze ulaşamamış olan medrese ve hamam Üsküdar'daki en eski Osmanlı yapılarındandır. Üsküdar'ın Osmanlı dönemindeki önemli bir özelliği de her yıl Mekke ve Medine'ye gidecek hacı adaylarının oluşturduğu Surre-i Hümayun'un törenlerle buradan uğurlanmasıdır. Hacı adaylarını ve sultanın Mekke Şerifine gönderdiği armağanları taşıyan develerin oluşturduğu uzun konvoyun yola çıkması öncesinde düzenlenen törenler Üsküdar'a büyük bir canlılık getirmiştir. Bir yandan da Üsküdar yaşam yolculuğunun sona ermesiyle ilgili izlerle yüklüdür. Gerçekten de daha 14. Y.Y.'da oluşmaya başlayan ve fetih sonrasında tümüyle Müslüman kabristanı haline gelen Karacaahmed Mezarlığı buradadır. Mezarlığa adını veren Bektaşi büyüğü Karaca Ahmed'in yanısıra pek çok tarikat şeyhi Üsküdar'da tekke kurmuştur.




ZEYTİNBURNU

Zeytinburnu Zeytinburnu'nun İlçe Oluşu: 01 Eylül 1957
Nüfusu: 284.814
Yüzölçümü: 12 km²
Seçmen Sayısı:147.597
Mahalle Sayısı: 13
Sokak: 970

Zeytinburnu'na İlk Yerleşim İstanbul�un Türklerin eline geçmesini izleyen yıllarda Kazlıçeşme dolaylarına �Kudüslü Papazlar� diye adlandırılan insan topluluğu yerleşmeye başladı. İstanbul Türklerin eline geçince çok eskiden kentte yerleşmiş olan Rumlar arasında anlaşmazlık çıktı. Bu anlaşmazlık sonucu �Kudüs�lü Papazlar� bugün �Zeytinburnu" olarak bilinen deniz kıyısına yerleştiler. Buraya yerleşen papazların İstanbul içine kalanlara göre daha dindar oldukları İstanbul içinde eski yerlerinde kalan papazların Hıristiyan dininin kurallarını çiğnemelerine göz yumamadıkları için o çağlarda boş olan bu topraklar üzerine yerleştikleri söylentileri günümüze değin ulaşmış bulunuyor. Bir süre sonra Zeytinburnu ile Kazlıçeşme dolayları Kudüslü Papazların türlü tarım ürünleri zeytin ve birçok yemişler yetiştirerek gönüllerince yaşam sürdürdükleri şirin bir yöre durumuna geldi.

Bakırköy tapu kayıtları incelendiğinde; bugünkü Zeytinburnu ilçesi topraklarının ¾�ünün �Kudüslü Şerif Çiftliği� adı altında Kudüslü papazların tapulu yerleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre II. Beyazit çağından önce bu toprakların Türklerin tapulu yerleri olduğu ortaya cıkmıştır. Bu nedenle Zeytinburnu topraklarının tapu kayıtlarında Kudüslü Papazların yeri olarak gözüken bölümlerden bir çoğu Vakıflar Yönetimine (idaresine) devredilmiştir. Küdüslü papazların yaşadıkları çağlarda bu yerler doğanın binbir rengiyle bezenmiş güzel bir yöre durumuna geldi. İklimin zeytin bile yetiştirilmesine elverişli olduğu bu çağlarda Zeytinburnu yöresi bir gezinti yeriydi. Istanbul kentini kıyıcığında bir eğlenme dinlenme gezinme yeri olarak uzun yıllar İstanbul halkının yaşamını etkiledi. Bakırköy ile Kazlıçeşme arasında �İskender Çelebi� adıyla bilinen bir gezinti yeri bulunuyordu. Çok güzel bir bahçe bahçenin içinde köşkler köşklerin önünde denizle kucak kucağa olan yalılar vardı.Burası Osmanlı Hakanlarının Zeytinburnu (Padişahlarının) gönülerince yaşadıkları bir yerdi. İlçede Dericiliğin Başlaması Zeytinburnu İlçesi toprakları üzerinde yerleşmeyi etkileyici ikinci olay ; Kazlıçeşme�de dericilik sanayisinin kurulmasıdır.

Türkiye�de dericilik sanayisinin 150 yılı aşkın tarihçesi Kazlıçeşme�de başlamıştır denebilir. Kazlıçeşme kentin dışında kalan boş bir yöreydi. Dericilik sanayi deniz kıyısında suyu güneşi kısaca kendisine gerekli tüm olanakları sağlayabileceği bir ortam bulmuştu. Bu ortamda dericilik gelişirken çevreye yerleşenlerin sayısı da her geçen gün biraz daha çoğalıyordu. Dericilik sanayini dokuma sanayi izledi. 1927 yılında Bezmen�ler Kazlıçeşme�de dokuma sanayini kurunca çalışan işçiler çevreye yerleşmeye başladılar. Gecekondular Yapılarak Yerleşmenin Başlaması: 1946 yıllarındaZeytinburnu ilçesi toprakları insanla dolup taşmaya başladı. Gecekondular bir çığ gibi yayılıyordu. Yoksul insanlar her gece yüzlerce gecekondu yapıyor böylece her geçen gün binlerce kişi bu yörenin insanları arasına katılıyordu.Böylece gecekondu yapımına göz yumulmuş oldu. Yapan yıkan birbirine karıştı. Gecekondu alım-satımıyla uğraşan bir sürü aracı türedi. Yolsuz okulsuz düzensiz plansız kocaman bir gecekondu kenti kapladı Zeytinburnu topraklarını. Bu gidiş kendisine özgü evrelerde 1966 yılına değin süregeldi. Toplumsal yasalar yoksul halk yığınlarını yöneten doğa kuralları bildiğince işlendi. Bu gelişigüzel gidişi önlemek için 30 Temmuz 1966 tarihinde 775 sayılı GECEKONDU KANUNU yürürlüğe girdi.

Bu yasa bundan sonra gecekondu yapımını önlemek amacı güdüyordu. Bu yasa da genişletilmedi. Sorunlar üstüste yığılmaya başladı. Gecekondu yapımı eski hııznda olmasa bile sürüp gitti. Yapılan onarılan gecekondular birbirini izledi. BUCAK OLUŞU Zeytinburnu ilçesi toprakları 1953 yılına değin doğusu Fatih ilçesi batısı Bakırköy ilçesi topraklarında kalan bir yöre olarak yönetildi. 1950 yıllarında artık Fatih veya Bakırköy ilçesinden yönetimi yapılamayan bu yörenin yönetimsel bir örgüte kavuşturulması düşünülmeye başlandı. 30.07.1953 tarihinde Fatih ilçesine bağlı �ZEYTİNBURNU BUCAĞI� olarak örgütlendirildi. Batı bölümü yine Bakırköy ilçesine bağlı olarak kaldı.

İLÇE OLUŞU; Nufüsu günden güne çoğalan toplumsal ekonomik kültürel sorunlari her geçen gün bir kat artan bir yöre olarak büyüdü. 1940�lardan 1960 yıllarına değin yerleşmenin binbir türlü sorunuyla süslenen toplumsal yaraların türlü renkleriyle bezenen bir yer oldu. 1955 sayımlarında 17.585 olan nufüs 5 yıl sonra 1960 yılı sayımlarında 5 kat artarak 88.343 oldu. Artık Fatih ilçesinin bir bucağı olarak kalamayacak duruma gelmişti. Bunun üzerine 01.09.1957 tarihinde 7033 sayılı yasa ile �ZEYTİNBURNU İLÇESİ� adıyla İstanbul ilinin 14. Ilçesi olarak örgütlendirilmeye başlandı.

Zeytinburnu

1. Bizans Surları
2. Erikli Baba Türbesi
3. Yenikapı Mevlevihanesi
4. Kazlıçeşme
5. Merkezefendi Camii Türbesi Ve Çilehanesi
6. Dikilitaş
7. Derya-i Ali Baba Türbesi
8. Seyit Nizam Camii ve Türbesi
9. Belediye Hizmet Binası

COĞRAFİ YAPI; Zeytinburnu Trakya�nın güneydoğusunda Çatalca yarımadasının Marmara denizine bakan yamaçlarının bu denizle birleştiği yerdedir. Tarihi yarımada ile surlarla ayrılmış E-5 karayoluna sınır ve havalimanına 15-20 dakikalık mesafededir. Bu sebeple İstanbul�un dışarı açılan önemli bir penceresidir. Doğusunda Fatih Kuzeyinde Bayrampaşa Batısında Güngören Bakırköy Güneyinde ise Marmara Deniziyle çevrilidir.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
BAHÇELİEVLER

Bahçelievler Güneyde Bakırköy batıda Küçükçekmece kuzeyde Bağcılar ve doğuda Güngören ilçeleri ile sınırlıdır. Tarihi yarımadaya ve Atatürk Havalimanına olan yakınlığı nedeniyle gelişmeye çok uygun bir ilçedir. 1992 yılında 3806 sayılı yazı ile Bakırköy�den ayrılarak ilçe olmuştur. Yüzölçümü 1674 Ha �dır. Bahçelievler ilçesi; Cumhuriyet Çobançeşme Fevziçakmak Hürriyet Kocasinan Siyavuş Paşa Soğanlı Şirinevler Yenibosna Zafer ve Bahçelievler olmak üzere 11 mahalleden oluşmaktadır. Bahçelievler�e bağlı bucak ve köy bulunmamaktadırİlçenin başlıca dereleri; Ayamama Deresi Yenibosna Deresi Tavukçu Deresi Kocasinan Deresi Kocasinan Tavukçu Deresi Haznedar Deresi�dir. Ayamama Deresi ıslah edilmiştir İlçe Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı döneminde İstanbul�un ve bölgenin tarım ihtiyacını karşılayan bir bölgedir. Bizans döneminde Rumeli�den gelen kervan ve asker konvoylarının Constantinapolis�e geçiş güzergahı olduğu için imparator sarayları kiliseler ve konutlar inşa edilmiştir. Ayrıca büyük depremlerde halkın iskan ettiği bölge olmuştur.

Surların inşası için de bu bölgedeki taş ocaklarından yararlanılmıştır. Bahçelievler�de tarihi eser açısından günümüze hemen hemen hiçbir şey kalmamıştır. Tarih boyunca Rum ortodoksların tarım alanı olan ilçe toprakları Türkler�in İstanbul�u fethetmesiyle zaman içinde terkedilmiştir. Bölge Osmanlılar zamanında Bakırköy ve Yeşilköy�deki küçük bölgeler dışında tamamen sahipsiz kalmıştır. Osmanlı Devleti sahipsiz kalan bu alanları vakfetmiş ve Hazine-i Hassa�ın mülkü saymıştır. II. Meşrutiyet�den sonra Hazine-i Hassa malları Maliye hazinesine devretmiş 1912�den sonra da bir komisyon tarafından değer biçilerek halka satılmıştır. Cumhuriyet döneminde Avrupa ile ekonomik ilişkiler gelişince demiryolları yetersiz kaldığından yeni karayollarının yapımına hız verilmiştir. Bahçelievler�in kuzeyinden geçen (eski) Londra Asfaltı bu dönemde yapılmıştır. Yol boyunca iskan ve istihdam alanları açılmış ve bir çok mahalle bu yol boyunca oluşmuştur.

1960�larda yetersiz kalan Londra Asfaltı�nın yerine Bahçelievler�in güneyinde E-5 karayolu yapılmıştır. Bu yol boyunca bir çok fabrika Bahçelievler kurulmuş yerleşim kent görünümü almaya başlamış ve büyük iskan alanları oluşmuştur. Bu alanlar 1970�li yıllardan sonra İstanbul�un Bahçe düzenli modern iskan alanı olmuş ve bu nedenle Bahçelievler adını almıştır . Zamanla yerleşim alanlarına bir çok eğlence yeni kültür alanları sinema tiyatro ve üniversite kurulmuştur. Bahçelievler bu gün İstanbul�un ilçeleri içinde en az gecekondu alanına sahiptir. Havuzlu Köşk: Bahçelievler�in en büyük parkı olan Milli Egemenlik Parkı�nı Havuzlu Köşk (Çavuş Başı ) süslemektedir. Adını 16. yy�da Sultan III. Mehmet zamanında iki defa sadrazamlık yapmış olan Siyavuş Paşa�dan almıştır. Yapılan onarım ve değişikliklere rağmen 16. yy. Osmanlı mimarisi özelliklerini yansıtan bu eser parka nostaljik bir hava vermektedir. Köşkün bir Mimar Sinan yapıtı olduğu iddia edilmektedir. Yapılan ek ve değişikliklere karşın Köşkün genel görüntüsü 16. yy. Osmanlı sivil mimarlığının özelliklerini yansıtmaktadır. Günümüzde çocuk kitaplığı olarak değerlendirilmektedir.

TARİHİ VE KÜLTÜREL ZENGİNLİKLER

1 ) Havuzlu Köşk (Siyavuşpaşa Kasrı) : Havuzlu Köşk (Çavuş Başı) Milli Egemenlik Parkının içinde bulunmaktadır. Yapılan ek ve değişikliklere karşın köşkün genel görünüşü 16. Yüzyıl Osmanlı sivil mimarlığının tüm özelliklerini yansıtmaktadır. Günümüzde çocuk kitaplığı olarak değerlendirilmektedir. Adını 16. Yüzyılda Sultan III. Mehmet zamanında iki defa sadrazamlık yapmış olan Siyavuşpaşa�dan almıştır.

2 ) Bahçelievler Çobançeşme Köprüsü : Londra Asfaltı�nın Atatürk Hava Limanı Kavşağında yer alır Altı kemerli 38 metre uzunluğunda yontma taşlardan yapılmıştır. Doğu Roma İmparatorluğu dönemine ait bu köprü suyu bol Ayamama Deresi üzerine kurulmuş iken şimdi suları çekilmiş kuru bir dere yatağı üzerinde durmaktadır.

3 ) Viran Saray (Viran Bosna): Yenibosna Merkez Mahallesinde Yenibosna İlköğretim Okulu�nun güneybatısında yer almaktadır. Şu anda tamamen viran olmuş sarayın kalıntıları vardır. Yapılan incelemede Osmanlı Dönemine ait olan saray bugünkü Yugoslavya�da bulunan Bosna kentinden ismini almıştır. Önceleri Saray Bosna iken saldırı sonucu yıkıldıktan sonra Viran Bosna adını almıştır.




BAKIRKÖY

Bakırköy Bakırköy' ün tarihi İstanbul''un tarihidir. Bakırköy Bizans döneminde eski önemini koruduğu gibi aynı zamanda askeri ve siyasi bir merkez konumuna da gelmiştir. Bakırköy zamanla Jeptimun Makrohori Makriköy 1925'de de bugünkü Bakırköy adını almıştır. İlçe sınırları içinde bulunan Yeşilköy (Ayestefanos) 1877-78' de Rus işgaline uğramış (3 Mart 1878)''de Ayestefanos Antlaşması da burada imzalanmıştır. II. Abdülhamit burada tahttan indirilmiştir. Bakırköy' ün tarihi gelişiminde Fransız işgalinin pek çok etkisi görülmüştür. İşgal daha sonra İstanbul' un kurtuluşu ile ortadan kalktı. Cumhuriyet dönemine adım atıldı. Hepdoman Bizans döneminde eski önemini koruduğu gibi aynı zamanda askeri ve siyasi bir merkez konumuna geldi. İstanbul 12. yüzyılda Latin İmparatorluğu' nun bir parçası olunca Hepdoman da İstanbul' un kaderini paylaştı. Hepdoman adından başka Jeptimum adıyla anılan Bakırköy Bizans''ın son dönemlerinde Makrohori (Uzunköy) olarak adlandırılıyor. 14. yüzyılın ortalarında Osmanlıların eline geçmesiyle adı Makriköy' e dönüştü. Türklerin Bakırköy' e yoğun olarak yerleşmeleri 15. yüzyıllara rastlar. II. Abdülhamit döneminde gelişen ve köşklerle donanan Makriköy 19. yüzyıl sonlarından beri İstanbul''un bir ilçesi durumundaydı. 1925' te ulusal sınırlar içindeki yabancı kaynaklı adların değiştirilmesi sırasında adı Bakırköy olarak belirlendi. İlçe sınırları içinde yer alan Yeşilköy(Ayastefanos) tarihsel bakımdan önem taşımaktadır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rus işgaline uğramış ve ünlü Ayestefanos Anlaşması (3 Mart 1878) burada imzalanmıştı. Bir başka önemli olay da 31 Mart olayını bastırmak için Selanik' ten yola çıkan Hareket Ordusu' nun 1909' da Ayestefonos' a gelmesidir. Burada toplanan Meclis-Milli II. Abdülhamit' in tahttan indirilmesine karar vermişti. 2. Dünya Savaşı' nın sonlarında Fransız askeri işgali altında bulunması Bakırköy' ün tarihi gelişmesinde ayrı bir olaydır. İşgal İstanbul' un kuruluşu ile ortadan kalktı Bakırköy de Cumhuriyet dönemine adım attı. Tarihi gelişmesi içinde Antik Çağ' dan günümüze çeşitli tarihi eser bırakan Bakırköy''ün önemli tarihi eserleri olarak Bizans döneminden kalma Fildamı (Fildamı Sarnıcı) 17. yüzyıl Osmanlı mimarisini yansıtan Baruthane aynı dönemde yapılan ancak 1875''de Sultan Abdülaziz tarafından yeniden inşa edilen Çarşı Camii ve Çeşmesi aynı dönemde yaptırıldığı sanılan Şifa Hamamı 19. yüzyılda yaptırılan Bez Fabrikası (Bakırköy Pamuklu Sanayi Müessesesi) Yeşilköy yalıları Bakırköy evleri kiliseler köşkler Florya Deniz Köşkü sayılabilir.

BAKIRKÖY'ÜN DOĞAL GÜZELLİĞİ İKLİMİ VE TURİZMİ

Marmara Denizi kıyı şeridinde yer alan Bakırköy baş döndürücü kentleşme hızına karşın doğal güzellikleri açısından yinede istanbul'un anılmaya değer bölgelerinden biridir. 30-35 yıl öncesine kadar uçsuz bucaksız çayırlarının uzandığı birbirinden uzak yerleşmeleri ile kırsal kesimin tüm özelliklerini gösteren Bakırköy günümüzde tam birkent görünümüdedir. Florya Yeşilköy Yeşilyurt ve Ataköy Plajları kıyı kahveleri gezinti yerleri ile yöre hakkında hizmet veren Florya'nın önemli bir yeri vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu büyük önder Atatürk'ün buyruğu ile kurulmuş Atatürk Ormanı doğal güzelliğinin yanında önemli oksijen kaynağıdır. Marmara Denizi kıyı şeridi boyunca yer alan plajları doğal güzellikleri Bizans döneminden kalma Fildamı Osmanlı döneminin "Çarşı Camii" "Ahmet Hatun Camii" gibi eserler...Osmanlı imparatorluğu'nun Bakırköy'e bıraktığı göçrülmeye değertarihi yapıtlardır. Bugün Yunus Emre Kültür Merkezi olan bina Osmanlı döneminin barythanesidir. Azatlı baruthanesi Ayestefanos Rus anıtı ve Bakırköy hamamı diger tarihi eserlerdir.

Hava Kara Deniz ulaşımı açısından Türkiyenin en zengin ulaşımına sahip Bakırköy Uluslararası Havacılık alanında faaliyet gösteren Atatürk Havalimanı ile büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Kültür merkezleri Sosyal hizmet alanları Beşyıldızlı oteller dünya standarlarında büyük alışveriş merkezleri ile Bakırköy turizme yönlendirilmektedir. Bakırköy; esnaf bürokrat emeklilerin meydana getirdiği toplum yapısı görünümünü arz eder. Yeniden yerleşim hemen hemen yok gibidir. Bu nedenle mevcut nüfus ve yapısı uzun yıllar bu düzeyde kalma özelliği göstermektedir. Bakırköy'de Cevizlik Yenimahhalle ve Sakızağacı mahalleleri en eski yerleşim alanları olmaları nedeniyle mimaride o günlerin özelliğini taşımaktadır. 1960'dan sonraki yıllarda kurulmaya başlanan Ataköy siteleri 20 yılı içeren zaman zarfında büyük gelişme göstermiş olup mimari ve şehircilik planlamasında örnek bir düzeye ulaşmıştır. Halen kısım olarak ifade edilen bu mahalleler 1.kısımdan 11. kısma kadar yeşil alanları dinlenme yerleri gezi pistleri alışveriş merkezleri kültürel ve sosyal tesisleriyle bir bütün olarak Ataköy gerçek anlamda örnek yerleşim alanı olmuştur. İstanbul ekonomisinde Bakırköy'ün önemli bir yeri vardır.

İlçemizin Bakırköy üretimden tüketime kadar İstanbul ekonomisine büyük karkısı vardır. Bu nedenle Bakırköy'ün ekonomik bakımdam faal nüfusun bileşimi ve zaman içindeki değişimler yalnızca ilçenin değil İstanbul'un ekonomik yapısında da bir gösterge sayılır. Akın Tekstil Aksu Dokuma Sümer Holding Kilim Grubu Mensucat Emboy İplik A.Ş Empoy 2 İplik Bornovalılar Yün İplik Bakırköy Yün İplik Sanayii Narin Tekstil A.Ş gibi belli başlı tekstil fabrikalarının bir kısmı da ilçemiz sınırları dahilindedir. lbakırköy Kültür ve Sanat Merkezlerinin sayı ve niteliği açısından öncü konumundadır. İlçemizde Bakırköy Belediyesine ait Merkezde bulunan Kültür ve Sanat Merkezi Yunus Emre ve Kültür Sanat Merkezi(Tiyatro sahnesi mevcuttur.) Kartaltepe Kültür ve Sanat Merkezi (Tiyatro sahnesi mevcuttur.) İspirtohane Kültür ve Sanat Merkezi Hava harp okuluna ait Tiyatro salonu bulunmaktadır. İlçemiz eğitim hizmetlerinin turizm ve iş merkezi alanlarının en gelişkin ve karlılık arz eden sektörlerini Türk ihraç ürünleri sergileyen Dünya Ticaret Merkezi'ni bünyesinde bulundurmaktadır.




BAYRAMPAŞA

Bayrampasa Bayrampaşa İstanbul�un Avrupa yakasında son yirmi yılda hızlı gelişme göstermiş işçi nüfusunun yoğun olduğu bir ilçedir. Nüfusu 246.006 yüzölçümü ise 990 hektardır. Bugünkü Bayrampaşa İlçesi�nin bulunduğu topraklar Fatih Sultan Mehmed�in İstanbul�u kuşatması sırasında askeri yığınak yeri ve karargah olarak seçilmiştir. İstanbul�un alınmasından sonra bu toprakların bir bölümü bağ ve bahçe tarımına ayrıldı. Büyük bir bölümü ormanlık ve fundalıklarla kaplıydı. 1927�de Bulgaristan�ın Filibe şehrinden göç eden ve yöreye ilk yerleşen göçmen grubuna tarım için ayrılan bölgede bağcılık yapılmış sağmal inekler yetiştirilmek üzere Velibey (Demirkapı) Ferhatpaşa ve Cicoz adlı çiftlikler kurulmuştur. İstanbul halkının 1950�lere kadar mesire yeri olan ve gelenlerin istedikleri kadar üzüm yedikleri ancak dışarıya çıkartamadıkları meşhur Numunebağları Abdi İpekçi Caddesi ile O-1 Karayolu arasındaydı. (Anılan bağlardan geriye �Numunebağ Caddesi� adı kalmıştır.)

Bugünkü Bayrampaşa�nın ilk nüvesini oluşturan ve 1954�te köy statüsüne getirilen Sağmalcılar Rami Bucağı sınırları içindeydi ve Maltepe Askeri Kışlası nedeniyle Kışla Arkası olarak da anılıyordu. 1927�den itibaren gruplar halinde Bulgaristan ve Yugoslavya�dan gelen göçmenlere ilaveten 1955�te İstanbul�un iki büyük caddesi olan Vatan ve Millet Caddeleri yapılırken evleri istimlake uğrayan vatandaşların çoğunun Sağmalcılar Köyü�ne yerleşmesi nüfusun artışına neden oldu. Ayrıca 1950�den itibaren bölgede yapılan fabrikalar ilçeyi sanayi bölgesi haline getirdi. Sağmalcılar Köyü 1960�ta belediye oldu. Mimar Sinan tarafından İstanbul�un su ihtiyacını karşılamak amacıyla döşenen ve halen faal durumda bulunan su kanallarına inşa edilen binaların atık su ve tuvalet tesisatlarının yanlış bağlanması ve bu su kanallarına bağlı çeşme sularının bölge halkı tarafından kullanılması sonucunda semtte kolera salgını çıktı. Salgın çok kişinin hayatına mal oldu. Sağmalcılar adını zihinlere kolera sözcüğüyle birlikte yerleştiği düşünülerek ve lV. Murad�ın sadrazamlarından Bayram Paşa�nın burada bir çiftlik sahibi olmasından esinlenilerek Sağmalcılar adı Bayrampaşa olarak değiştirildi. Eyüp İlçesi�nin bir semti olarak gelişmesini sürdüren Bayrampaşa Mayıs 1990 tarihinde ilçe statüsüne yükseltildi. Böylece Eyüp Belediyesi�nden ayrılarak müstakil belediye teşkilatına kavuşturuldu. Bayrampaşa cadde ve sokakları ile oldukça planlı bir şehir görünümündedir. Semt merkezi Orta Mahalle Vatan ve Yenidoğan Mahallelerini içine almaktadır.

Büyük İstanbul Otogarı sebze hali metro merkezi otobüs terminali PTT santralı Bayrampaşa Cezaevi Bayrampaşa Devlet Hastanesi Sağlık Ocağı ve Dispanseri başlıca kamu kuruluşlarıdır. Kızılay Türk Hava Kurumu Bayrampaşa Vakfı Göz Nuru Vakfı ilçedeki sosyal yardım kuruluşlarıdır. İlçede yapılan cami sayısı 30�u aşmıştır. Bunlardan Bayrampaşa Merkez Camii belediye başkanlığı binası karşısındadır. Osmanlı klasik mimarisinin izlerini taşımaktadır. Kubbe ve şerefeleri Edirne Selimiye Camii�nin tarzını andırır. Caminin alanı 860 m2�yi bulmaktadır. 2 stadyum ve 1 kapalı spor salonu Bayrampaşa�nın önemli spor tesisleridir. Semt folkloru çeşitlilikler göstermektedir. Ülkemizin her yöresinden ve yurtdışından gelen insanlar geldikleri bölgenin ve ilin farklı oyun türkü ve geleneklerini getirmişlerdir. Bulgaristan�dan gelen göçmenlerin kurdukları Balkan Oyunları Folklor Derneği ilçe folkloruna canlılık kazandırmaktadır. Tarihi eserler bakımından önemli bir yeri olan Maltepe Askeri Hastanesi 1827�de yaptırılmıştır. Bina dört cephelidir. Orta yerinde büyük bir avlusu vardır. Ön cephesi tek öteki yönleri ikişer katlıdır. Tavanları yüksek odaları ve koğuşları geniştir.

Giriş kapısı Türk-rokoko tarzında mermerden inşa edilmiştir. Nizamiye Kapısının üzerinde Haşim imzalı �Tuğra-i Hümayun� ve çok uzaktan okunabilen besmele ile �Fih-i Şifa-ün�lin nas� ayetini içeren altın suyu ile celi yazı altında ve kapının iki tarafında Yesarizade Mustafa İzzet Efendi�nin yeşile boyanmış ta�lik yazısı ile �Çaresaz-ı derdimendan Hazret-i Mahmüd Han� (Dertlerin dermanı olan sultan 2. Mahmud) dizesi ile başlayan ve �Cism-i Han Mahmud ola asattan daim masun (Tanrı Sultan Mahmud�u daima kötülüklerden korusun) dizesi ile sona eren 32 beyitlik bir kitabe bulunmaktadır. 1922�de lağvedilen hastane bir müddet askeri okul ve daha sonra kışla haline getirilerek 66. Tümen�in karargahı olarak kullanılmıştır. Bugün Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü�ne hizmet binası olarak ayrılmıştır. l. Süleyman�ın (Kanuni) emriyle Koca Sinan tarafından yapılan su terazilerinden ve su maslaklarından pek az iz kalmıştır. Belediye Parkı�ndaki Atatürk Anıtı ilçede yeni anıtlardır. Bayrampaşa�da bulunan kapalı ceza ve tevkifevinin yapımına 1955�te başlanmış 1968�de tamamlanarak hizmete sokulmuştur. Sultanahmet Ceza ve Tevkifevi buraya taşınmıştır. 120.000 m2�lik bir alanı kaplamaktadır. 30.000 m2�lik bölümü hücre kısmına ayrılmıştır. Kadın ve çocuk koğuşları ayrıdır. Bünyesinde 100 yataklı bir hastane vardır.

BAYRAM PAŞA KİMDİR?İstanbul�un Davutpaşa semtinde doğan ama doğum tarihi bilinmeyen Bayram Paşa�nın babasının adı Kurd Ağa ailenin menşei ise Amasya�nın Ladik kasabası olarak geçiyor. Bayrampaşa sırasıyla; Yeniçeri Kethüdası (1623) Mısır Valisi (1625) Divan-ı Hümayum Veziri (1628) Rumeli Beylerbeyi 4. Murat�ın 2. Veziri İstanbul Kaymakamı 1637�de sadrazam olmuştur. Yeniçeri Ocağı�nda yetişen Bayram Paşa 1623�de Yeniçeri Ağası oluyor. Osman Tarih Kütüğü�nde de adına 1622 yılındaki �Turnacıbaşı Bayram Ağa� diye rastlanıyor. Bayram Paşa Sultan I. Ahmed�in kızlarından Hanzade Sultan ile evlendi. Beyazıt�ta bir sarayda oturan Hanzade Sultan�ın bir düğün alayı ile sarayından alınıp Bayram Ağa�ya götürüldüğü anlatılıyor. Yeniçeri Ocağı�ndan Turnacıbaşı rütbesinde bir zabit olan Bayram Ağa�nın kendisine vezirlik bile verilmeden bir sultanla evlendirilmesini tarihçiler �istisnai bir vaka� olarak değerlendiriyorlar.

Bir rivayete göre bunun tek nedeni Turnacıbaşı ağanın emsalsiz bir erkek güzeli olması. Evet tarih kitaplarında Bayram Paşa�nın son derece yakışıklı bir erkek olduğu ve Hanzade Sultan�ın da Bayram Ağa�nın end***** aşık olduğu yazıyor. Devrin padişahı Sultan Osman da (Genç Osman) kızkardeşini yeniçerisine kavuşturdu. Üstelik Yeniçeri Bayram Ağa�ya rahat yaşayabilmesi için bir de saray tahsis edildi. Bayram Paşa�yı tarih kitapları öve öve bitiremiyorlar aslında. Onun için gayet ciddi akıl yolunda yürümesini bilen vakarlı otoriter bir adam deniliyor. 1625 yılında Mısır valisi tayin edilen Bayram Paşa üç buçuk yıl orada kalıyor. Mısır Valiliğinde halk tarafından işbilir hak tanır ve adil devlet adamı olarak saygı gördü. 1628 yılında Divan-ı Humayun�a altıncı vezirlikle alınan Bayram Paşa zamanın kıskanç ve hırslı sadrazamı Hüsrev Paşa�yı kendisine rakip görünce onun hışmına ugradı. Hüsrev Paşa o denemde yaşanan yolsuzlukları fitneye teşvik iddiasıyla Bayram Paşa�nın üzerine attı ve bugünün tabiriyle rakibini ekarte etti. Dahası Sultan IV. Murad bile eniştesi Bayram Paşa�nın masum olduğunu bildiği halde onu müdafa edemedi. Bayram Paşa tevkif edilip bir hafta Yedikule Zindanı�nda yattı ve hazine mallarına el koydu. Hüsrev Paşa�nın pençesinden eniştesini zar zor kurtaran IV. Murad onu tekrar kubbe veziri tayin etti. Sultan IV. Murad�ın en yakın dostu olan Bayram Paşa 1635 yılında İstanbul Kaymakamı tayin edildi. Şehri çeviren kale duvarlarına içerden ve dışardan yapılan ne kadar bina varsa istimlak ederek yıktırdı ve tarihi surları tamir ettirdi. Bayram Paşa su sıkıntısı çeken memleketi Amasya�ya kendi kesesinden ödeyerek su getirdi ve bir de mevlevihane yaptırdı. 1637 yılında sadrazam ilan edilen Bayram Paşa 1638 yılında IV. Murad ile Bağdat seferine giderken Urfa�ya yakın Colab mevkisinde beyin kanaması ya da kalp krizi geçirerek öldü. Ölüm tarihiyle ilgili kaynaklarda farklı bilgiler varsa da bu tarih �Bağdat Seferi Menzilnamesi�ndeki kayda göre 16 Rebiülahir 1048�dir (27 Ağustos 1638).

Bayrampaşa hayattayken hazırlattığı Haseki Bayrampaşa Külliyesi içindeki türbesine defnedilmiştir. Bayram Paşa�nın en büyük hatalarından biri olarak tarih kitapları devrin büyük hiciv ustası Nef�i�yi haksız olarak idam ettirmesini gösterirler. Tarihçilerin kaleme aldığı olay şöyle gerçekleşiyor; Sultan Murad nedimleri arasında bulunan Nef�i�ye �taze bir hicvin yok mu?� diye sorar. Şair de Bayram Paşa hakkında yazdığı hicvi padişaha verir Sultan Murad şiiri takdir eder gibi görünse de yazılan hiciv çok ağırdır ve şairin id***** izin verir. Bayram Paşa şairi sarayına davet eder ve sarayın odunluğunda boğdurarak öldürtür. Bayram Paşa�nın adı bir başka cinayetle daha anılır. Sultan Murad�ın kardeşleri Şehzade Beyazıd ile Şehzade Süleyman onun nezareti altında idam edilmişlerdir. Bayrampaşa İstanbul dışında da bir çok eser bırakmıştır. Bunlardan bazıları; - Amasya�da Mevlevihane Kervansaray Su Yolu - Birecik�de Top Dökümhanesi - Niğde�de Han ve Dükkanlar - Adana Konya Ereğlisi Seyitgazi ve o zamanki osmanlı sınırları içinde bulunan bir çok yerde han hamam camii - Rumeli Eğridere kalesi onarımı - İstanbul�un Fatih semtinde cami Ayasofya civarında Konak Kuzguncuk�ta Yalı ve Piri Paşa Hanını yaptırmıştır. - İstanbul�da yapılması düşünülen nüfus sayımı için şehrin etrafındaki surların iç ve dışındaki düzensiz ve usulsüz yapılan yerleşmeleri istimlak ettirdi ve yıktırdı. Tarihi surları tamir ettirmiş ve dış yüzlerini boyatmıştır.

BAYRAMPAŞA�NIN COĞRAFİ YAPISIİstanbul İli�nin Trakya topraklarında bulunan Bayrampaşa İlçemiz ekonomik yapı içinde İstanbul metropoliten alanına dahil ve idari yönden 1963 de Belediye teşkilatı olarak kurulmuş Sağmalcılar Belediyesinin adı 1978 de Bayrampaşa olarak değiştirilmiştir. İlçemiz toplam yüzölçümü 990 hektar olup 11 mahalleden teşekkül etmiştir. Bunlar alanları ile beraber:

BAYRAMPAŞA�NIN NÜFUS DURUMU
30 Kasım 1997�de yapılan Genel Nüfus Tespitine göre ilçemizin nüfusu 243.185 olarak tespit edilmiş 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre ilçemiz nüfusu 246.006 olarak belirlenmiştir. Gündüz işyerleri ve sanayi dolayısıyla nüfus 2-3 kat daha artmaktadır.

BAYRAMPAŞA�NIN İDARİ DURUMUİlçemiz Eyüp ilçesine bağlı iken 20.05.1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulan 09.05.1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla İstanbul ilinin 25. ilçesi olarak kurulmuştur. 1990 yılında ilçeye Kaymakam ataması yapılmış 20.07.1990 tarihinde ilçe Kaymakamının fiilen göreve başlamasıyla ilçe teşkilatı kurulmuştur. Kaymakamlığa bağlı dairelerin teşkilatlanmaları tamamlanmış olup hizmetlerini sürdürmektedirler. Bu dairelerden Yazı İşleri Müdürlüğü Mal Müdürlüğü Nüfus Müdürlüğü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Emniyet Müdürlüğü İlçe Özel İdare Müdürlüğü Seçim Kurulu Müdürlüğü İlçemiz Abdi İpekçi Caddesi üzerinde bulunan İl Özel İdaresine ait İş Merkezinde kiralanan bürolarda hizmet vermektedirler. Milli Eğitim Müdürlüğü Sağlık Grup Başkanlığı Gençlik Spor İlçe Müdürlüğü ve Müftülük hizmet binaları ilçemizin değişik mahallelerinde hizmet vermektedirler. Bayrampaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü Zeytinburnu ilçesi sınırlarında Bayrampaşa Askerlik Şube Başkanlığı ise Beyoğlu İlçesi sınırlarında Halıcıoğlu�nda hizmet vermektedir. İlçemizde Adliye Teşkilatı kurulmadığından Adli Hizmetler Eyüp Adliyesinde yürütülmektedir. Bayrampaşa Belediyesi: 19.08.1990 Yerel Yönetim seçimleri sonucunda Bayrampaşa Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclis seçimleri sonucunda Bayrampaşa Belediyesi adıyla bağımsız bir Belediye kurulup fiilen göreve başlamıştır. Bayrampaşa Belediyesi Hizmet Binası Abdi İpekçi Caddesi ile Numunebağ Caddesinin kesiştiği bölgede yer almakta ve 17 Haziran 2000 tarihinde hizmete giren yeni hizmet binasında çalışmalarını sürdürmektedir. İlçemizde 1 Devlet 4 Özel olmak üzere toplam 5 hastane bulunmaktadır.

Bu hastanelerin toplam yatak kapasitesi 250�dir.Sağlık Grup Başkanlığımıza bağlı 3 Sağlık Ocağı 2 Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi 1 Verem Savaş Dispanseri mevcuttur. Yine ilçemizde 1 adet SSK semt polikliniği ve SSK dispanseri hizmet vermektedir. Ayrıca 12 Özel poliklinik mevcuttur. Sağlık Grup Başkanlığımız Kartaltepe Mahallesi Eski Edirne Asfaltı No:85�de 2 katlı bir binada hizmet vermektedir. 1. kat Merkez Sağlık Ocağı 2. kat Sağlık Grup Başkanlığı olarak kullanılmaktadır. İlçemizde yaşayan insanların genellemesi sonucunda okuma yazma oranının %95 olduğu tahmin edilmektedir . İlçemizde 23 İlköğretim okulunda anaokulu ve Pratik Kız Sanat Okulunda uygulamalı Ana sınıfı mevcuttur. Ayrıca bağımsız olarak çalışan Hacı Halide Canayakın Ana Okulu ve Tuna Anaokulu mevcuttur. Anasınıfı ve anaokullarında toplam 1029 öğrenci okumakta olup 44 öğretmen ve 3 idareci görev yapmaktadır. İlçemizde 23 İlköğretim okulu mevcut olup; toplam öğrenci sayısı; 36.272 dir. Başarı Durumu her geçen yıl artmaktadır. İlköğretim okullarımızda toplam 852 öğretmen görev yapmaktadır. İlçemizde 1 Anadolu Lisesi 5 Genel lise bunlardan 3 tanesi Yabancı Dil Ağırlıklı Lise 1 Ticaret Lisesi (Bünyesinde Anadolu Mahalli İdareler Lisesi ve Anadolu Ticaret Meslek Lisesi) 2 Anadolu Teknik Lise 1 Endüstri Meslek Lisesi1 Teknik Lise ve 1 Kız Meslek Lisesi olmak üzere 13 okulumuz bulunmaktadır. İlçemiz Genel Ortaöğretim okullarında toplam 7322 öğrenci Mesleki Teknik Ortaöğretim okullarında toplam 7075 öğrenci okumakta olup 497 öğretmen görev yapmaktadır. İlçemizde Halk Eğitim Merkezi Çıraklık Eğitim Merkezi bulunmaktadır. 7 Meslek ağırlıklı kurs (bilgisayarbiçki-dikişdaktilo) 9 adet motorlu taşıt sürücü kursu bulunmaktadır.

İLÇEDEKİ ÖNEMLİ TESİSLER İSTANBUL BÜYÜK OTOGARI
30.12.1986 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Uluslararası Anadolu ve Trakya Otobüsçüler Derneği arasında imzalanan yap-işlet-devret sözleşmesine göre yeni Otogar inşa edilmiş ve Mayıs 1994�te hizmete girmiştir. İlçemizde konuşlandırılan İstanbul Büyük Otogarı 290.000 m2 lik bir alana sahiptir. 500 otomobil ve 100 otobüsün park edebileceği 168 adet yazıhane ve otobüs peronunun bulunduğu günde 15.000 otobüsün hareket edebileceği 5000 kişinin çalıştığı yazıhaneler dışında 2000 işyerinin faaliyet gösterebileceği 600.000 yolcu kapasitesine sahip Büyük Otogar bu haliyle dünyadaki otogarlar içindeki sıralamada ön sıralarda yer almaktadır. Halen 168 adet acente 350 otobüs firması 350 işyeri otogarda faaliyetlerini sürdürmektedir.
 
OP
Ş

Şahmaran.

Admin
Admin
Katılım
9 Temmuz 2008
Mesajlar
38.082
Tepki
50.395
Puan
113
İSTANBUL HAL�İ :
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Haller Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyetini sürdüren Bayrampaşa Merkez Hal�i Avrupa�nın en büyük hal kompleksi olma hüviyetini kazanmıştır Bünyesinde büyük bir nüfusu barındıran ve geniş bir kitleye hizmet veren halimizde komisyoncu olarak 571 adet yazıhane mevcuttur. Yazıhanelerde yaklaşık 5 bin kişi çalışmaktadır.


MEGA CENTER
(S.S. İSTANBUL GIDA TOPTANCILARI İMALAT SANAYİ VE DEPOCULARI TOPLU İŞYERİ YAPI KOOPERATİFİ ) İstanbul� da dağınık bir şekilde bulunan gıda toptancılarını bir çatı altında toplamak gayesiyle 1977 yılında S.S İSTANBUL GIDA TOPTANCILARI İMALAT SANAYİ ve DEPOCULARI TOPLU İŞYERİ YAPI KOOPERATİFİ kurulmuştur. Üye sayısı 1760 kişidir. Tahsislerle yeni üye kayıt işlemi devam ettiğinden bu sayı ilerde daha büyük rakamlara ulaşacaktır.Kooperatif şehrin merkezi yerinde Bayrampaşa Otogarı ile Sebze �Meyve Hali�nin yanında hava alanına 15Vilayete ve Taksim� e 7 km. mesafededir.Her türlü ulaşıma uygundur. Böylece Anadolu ve Trakya�dan gelen her türlü gıda maddelerinin siteye girişi ve dağılması hızlı ve sağlıklı bir şekilde sağlanmıştır.

GIDA İHTİSAS GÜMRÜĞÜ
İstanbul�da Gıda İhracat Gümrükleri İhracatçı Birlikleri Tarım Bakanlığı Laboratuarları Gıda Borsası gibi ihracatla ilgili birimler dağınık yerlerde bulunmaktadır. Bu durum ihracat yapanlar için büyük zorluklar yaratmaktadır. İhracatın hızla tek noktadan yapılması gerekmektedir. Ülkemizde Gıda ithaline etkin denetim sağlanması ihracatta ise belirli bir standarda ulaşılması ve bu standardın muhafaza edilmesinin dış pazarlardaki önemi dikkate alınarak İstanbul�da kooperatif sahasında birinci sınıf Gıda Ürünleri İhtisas Gümrüğü kooperatif sahasında açılmıştır. Üyelerin pek çoğu ithalat ve ihracatla ilgili ilgili oldukları için Gıda İhtisas Gümrüğü ile büyük kolaylıklar sağlanmıştır.

BAYRAMPAŞA CEZA VE TUTUKEVİ
Bayrampaşa Cezaevi Tapunun 25l7 Yevmiye No 63 Cilt No ve 6207 sayfa no� ya kayıtlı olup İstanbul İli Bayrampaşa İlçesi Sağmalcılar köyü köyyanı mevkii 8-7/8-7/11 pafta 6086 parsel sayılı 100.020 m2 (100 Dönüm) alanlı Sultan Beyazıt Vakfı olan taşınmaz Maliye Hazinesi adına kayıtlıdır.Bayrampaşa Cezaevi 10 Hektarlık alan içerisinde dört tarafı yol ve mesken ile çevrili olan fiziki sınırlar ile konuşlandırılmıştır.

İLÇEMİZİN TARİHSEL YAPILARI
1- Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü girişindeki tarihi kitabe: II.Mahmud Han�a Yesarizade Bayrampasa Mustafa İzzet Yazdı. 2- Sadrazam Mustafa Paşa Meydan Çeşmesi : (1116/1752)Edirnekapı- Rami arasında Topçular Camii ilerisindedir. Sadrazam Bahir Mustafa Paşa yaptırmıştır. Beş Beyitlik kitabesinin Tarihi mısraları şunlardır. �Nazife Nutketti hame Tarihi Vasfın tamamı Sadrı-ali Mustafa Paşa�nın ayn-ü Cudi bu�Çeşmenin H.1304 (M.1886)de tamir edildiğini gösteren ayrı bir kitabecik de vardır. 3- Ferhatpaşa Çeşmesi : Mimari özelliklerine ve üslubuna bakıldığında takribi olarak;Miladi 1850 �1870 yılları arasında RODOS taşından kesme taş işçiliğiyle ROKOKO üslubunun güzel bir örneği olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır. 4- Ferhatpaşa Çiftliği : Ferhatpaşa Çiftliği 20.yy.başlarında merhum İbrahim Turhan tarafından ilçemize kazandırılmıştır. Balkan Harbi yıllarında Selanik�ten Türkiye�ye gelen İbrahim Turhan Litros�a � bugünkü Esenler-gelir.Bu bölge o yıllarda Rum köyüdür. İbrahim Turhan bu bölgeye Türklerin yerleşmesinde öncülük eder ve geniş bir arazi satın alır. Bayrampaşa �Esenler sınırında yer alan Ferhatpaşa Çiftliği bu arazi üzerinde yapılır. 5- Tarihi Su Kemeri 6- Tarihi Su Sarnıcı.





BEŞİKTAŞ

Dolmabahce Beşiktaş mitolojik tarihten itibaren özelliğini koruyan bir bölge olmakla beraber Bizans döneminde tanındı. Osmanlı dönemi ile bir yerleşim yeri kimliğini alan Beşiktaş�ta hem devlet görevlilerinin hem de sıradan halkın yaşadığı semt olduğu için İlçede çeşitli yapı tipleri mevcuttur.Osmanlı döneminde Beşiktaş Kaptan-ı Deryaların semtiydi. 17.Yüzyıldan itibaren Abbasağa ve Vişnezade Mahallelerinin oluşumuyla sırtlara doğru genişledi ve nüfus karmaşası da oluşmaya başladı. Semtin ticari merkezi durumundaki Köyiçi�nde müslümanlar rumlar ermeniler ve az sayıda da yahudiler yaşamaktaydı.Kır-kent iç içeliğinin sur içi İstanbul�dan çok daha yoğun olduğu Beşiktaş18.Yüzyılda da bu özelliğini sürdürdü. Lale Devri ile birlikte İstanbul�da yaşanan toplumsal değişimin 2 ünlü mekanından biri oldu. Cumhuriyet Döneminden sonra şehir planlamasıyla düzenleme getirilen İlçede ilk imar hareketleri örnekleri görünmektedir.

BEŞİKTAŞ İLÇESİ COĞRAFİ YAPISI
İl topraklarının Avrupa bölümünde yer alır. Doğusundan İstanbul Boğazı kuzeyinden Sarıyer İlçesi batısından Şişli İlçesi güneyinden Beyoğlu İlçesi ile çevrelenmiştir. Yüzölçümü 1520 hektardır. İstanbul Boğazı�nda kıyısının uzunluğu 8375 M olan ilçenin 23 mahallesi bulunmaktadır.

TİCARİ ÖZELLİKLERİ
İlçe hareketli ve çok canlı bir ticaret hayatına sahiptir.130 bine yakın ufak alışveriş merkezi 2 bin şirket merkezi 85 banka şubesi sermaye piyasasında faaliyet gösteren kuruluşlarAvrupa standartlarına uygun alış veriş merkezleri ( Akmerkez ) plazalar ve uluslararası otel işletmeleri yanı sıra Nobel ve Pfızer ilaç fabrikaları ile yıldız Porselen işletmesiyle ilçe önemli bir işlev görmektedir.

KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
İlçe coğrafi konum bakımından kıyı yerleşimleri ve iç yerleşim özelliklerine sahiptir. Boğaz kıyısı olması ve tarihsel dokusu itibari ile sürekli turistik bir gezi yeri görünümündedir. Tiyatro sinema ve kültür merkezleri sayesinde de sosyokültürel yaşam sürekli hareketlidir. İlçede Belediyemize ait 3 kültür Merkezinde sinema tiyatro gösterimi yanı sıra panel ve çeşitli kurslara yönelik çalışmalar da yapılmaktadır. İlçemiz Marmara ve Belediyeler Birliği�nin üyesi olmakla birlikte aynı zamanda Boğaz�a kıyısı olan diğer ilçelerle birlikte ( Sarıyer Beykoz Üsküdar ) İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği�ni kurdu.. Ülkemizin ilk futbol takımlarından olan BJK Spor Kulübü Merkezi de ilçemizdedir.

GÖRÜLECEK GEZİLECEK ÖNEMLİ TURİSTİK YERLER
Beşiktaş ilçemiz 17.yüzyılda kurulmuş Bizans Osmanlı dönemine başkentlik yapmış İstanbul�un yöneticilerinin çoğu Beşiktaşta oturmuş devlet idaresine ait birçok kararlar buradan alınmıştır. Bu vesile ile ilçemizde saraylar köşkler müzeler kasırlar korular ve yalılar o dönemin nostaljisini yaşatmaktadır. Çırağan Sarayı Dolmabahçe Sarayı Yıldız Sarayı Fer�iye Sarayları ve Ihlamur Kasrı bulunmaktadır. Boğaziçinde doğal güzellikleri bozulmadan her mevsim yeşil örtüsünü koruyan Yıldız Korusu Naile Sultan Korusu Naciye Sultan Korusu Vakıf Korusu Emir Erkayınlar Korusu Arnavutköy Robert Koleji Korusu İpar Korusu Fransız Yetimhanesi Korusu Kortel Korusu Ayşe Sultan Korusu Boğaziçi Üniversitesi Koruları ile kıyıdan 160m. Mesafesi olan Kuruçeşme Adası (Galatasaray Adası yer almaktadır. 18.yüzyıldan itibaren de kıyı yerleşim yerlerinde yapılan yalı ve konaklar da dikkat çekicidir. Dinsel yapılarda da cami havra kilise ve sinegogları bir arada gezip görebilirsiniz. Canlı ve zengin bir kültür yaş***** ev sahipliği yapan ilçemizde tiyatro sinema alış-veriş merkezleri ve otellerin yan sıra Aşiyan Müzesi Yıldız Sarayı Müzesi Deniz Müzesi Resim ve Heykel Müzesi ve Şehir Müzesi gezilebilecek yerler arasındadır.

ANTİK DÖNEM
Antik dönemde Boğaz'ın iki yakasında uzanan kıyı şeridi sık ormanla kaplıydı. Eğer buralarda bir zamanlar İskele patikalar ya da yollar mevcutsa bile bunlar çok dar ve elverişsiz olmalıdırlar. Ulaşım muhtemelen kayıklarla sallarla yapılıyordu. İç bölgelerde var olduğu düşünülen yerleşim birimleri hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bugünkü Beşiktaş'ın en güney noktasını Dolmabahçe Sarayı oluşturur. Burası adından da anlaşıldığı gibi Osmanlı Döneminde denizin doldurulmasıyla elde edilmiş bir alandır. Bizantion'lu Dionisios'un Pentekontorikon adıyla andığı bir yer vardır ki Dionisios'a göre burada Pentekontoros'lar (elli kürekli gemi) demirlerdi. Dolmabahçe'nin eskiden koy olduğu düşünülürse Pentekontorikon mevkii burası olabilir. Dionisios'a göre Peııtekontorikon'uıı yakınında "İskitli'nin Köyü" diye anılan bir yerleşim yeri vardı. Tauros (boğa) adıyla anılan bu İskit'li İskit ülkesinden (bugünkü Ukrayna) kalkıp Girit Kralı Minos'un karıs Pasifae'yi baştan çıkarmaya giderken burada konaklamıştır. Dionisios'un bu öyküsü açıkça Yunan mitolojisindeki bir efsanenin daha akılcı bir versiyonudur. Bu efsaneye göre deniz tanrısı Poseidon Girit Kralı Minos'a kurban edilmek üzere beyaz bir boğa gönderir. Kralın kurban etmek yerine boğayı beslediğini görünce de ceza olarak karısı Pasifae'nin boğaya âşık olmasını sağlar ve bu birleşmeden yarı hayvan yarı insan mitolojik bir canavar olan Minotaurus (Minos'un Boğası) doğar. Dionisios'a göre bu köyün kuzeyinde İasonion adlı bir başka yer vardı. Apollo adına yapılmış bir sunak bulunan bu yere adını veren İason efsaneye göre Teselya'daki İolkos kralı Aison'un oğludur. Karadeniz'deki efsanevi Altın Postu getirmesi koşuluyla babasının tahtını geri almak üzere Pelias'tan söz alan İason Altın Postu bulmaya giden Argonotlar'ın lideri olarak çıktığı sefer sırasında Beşiktaş bölgesinde demirlemişti.





BEYKOZ

Beykoz Orman içinde bir ilçe Beykoz; İster denizden gidin ister karadan gidin Beykoz�a ulaştığınızda bir başka atmosfere girdiğinizi hissedersiniz. Havası suyu derler ya... Kentin kalabalık yığınlarından ulaklaşıp da harikulade bir yeşilin içinde bulunduğunuzda kendinizi �işte� diyorsunuz �Beykoz�a gidelim.� Beykoz�un tarihi 2700 yıl öncesine götürenler var. İlk olarak kimlerin yerleştiği kesin olarak bilinmiyor. Ancak Roma döneminde Anadolu Kavağında bir adak yerinin olduğu biliniyor. O dönemde Karadeniz�e çıkmak isteyenlerin elverişli bir rüzgarla seyahat edebilmek için Zeus ve Poseidon adına kurbanlar kestikleri de biliniyor. Bundan yaklaşık 200 yıl önce Karadeniz�den o kadar korkulmuş ki ilah ve ilahelere bir adamadan bu sularda yolculuğa çıkılmazmış. Beykoz�u Türklerin de çok sevdiğine kuşku yok. Yaklaşık 700 yıl önce bu yörenin Türklerin eline geçmesinden sonra Beykoz onlar için de bir ihtişamı ile göz kamaştıran bir mekan olup çıktı. Osmanlı Padişah ve Vezirleri için yaptırılan av köşklerinin çoğunluğuna bakıldığında buranın tarih boyunca bir av ve eğlence merkezi olduğu anlaşılıyor. İstanbul Boğazı�nın en sakin en ağırbaşlı köşesidir BEYKOZ... Boğaz ile Karadeniz�in kucaklaşmasıdır. Eski zaman hatıralarına sıkışan BEYKOZ�un yemyeşil çayırından duyulan; çoluk çocuk gidilmiş pikniklerinden arda kalan neşeli sesleridir. Mavi akan sulara karşı kurulan hülyalı aşk hikayelerinin gizli tanığıdır BEYKOZ...

Mecidiye Hıdiv Kasrı ve pek çok eserleri ile geçmişten bugüne tarihi ve kültürel bir zenginliktir Beykoz. Bu anlattıklarımız Beykoz�un yakın geçmişi... Peki ya daha öncesi... Beykoz�un tarihi gelişimi M.Ö. 700�lü yıllara dayandırılıyor. Bu tarihte bölgeye deniz yolu ile gelen Traklar�ın Bebrik adı ile kurdukları devletin bulunduğu köyün kısa zamanda gelişmesi ile Kral Amikos bu köye kendi adını veriyor. Traklar�dan sonra Amikos pek çok kültüre ev sahipliği yapıyordu ve arkasından Persler Abbasiler geliyor. Beykoz İstanbul�un fethinden çok önce 1402 yıllarında Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılıyor. Bundan sonra AMİKOS olan adı BEYKOZ�A dönüştürülüyor. Kocaeli Beyleri�nin ikametgahına ayrılan BEYKOZ; �BEY� hecesini bu yöneticilerden �KOZ� hecesini de Farsça�da köy anl***** gelen �KOZ� kelimesinden almıştır. BEYLERİN KÖYÜ... BEYKOZ... Zengin ormanlık alanları ile o dönemde padişahlar tarafından av sahası olarak kullanılmaktaydı... Fatih Sultan Mehmet avlanırken Beykoz�da Tokat Kalesi�nin fethi müjdesini aldığı söylenir. Bu müjdeyi aldığı yerde bu zaferin anısına Tokat kalesi�ne benzer bir av köşkü yapılır ve buraya �TOKAT BAHÇESİ� adını verir. Günümüzde bu köşkün bulunduğu yer �TOKATKÖY MAHALLESİ� olarak adlandırılmaktadır.

Beykoz�un Günümüze Gelen Bir Çok Tarihi Eseri Mevcuttur.
Kaymakdonduran Çeşmesi (Kanije Beylerbeyi Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.)
İshak Ağa Çeşmesi (On çeşmeler) (Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır)
Hıdiv Kasrı (Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa yaptırmıştır)
İskender Paşa Camii (Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.)
Anadolu Hisarı (Yıldırım Beyazıt yaptırmıştır)
Küçüksu Kasrı (Sultan I. Mahmut�a hediye olarak yaptırılmıştır) vb. diye uzar gider.

COĞRAFİ GÖRÜNÜM
Beykoz Çatalca-Kocaeli bölümünün Kocaeli Yarımadası batısında yer almakta olup; batıdan İstanbul Boğazı doğu ve kuzeydoğudan Riva Deresi kuzeyden Karadeniz ve güneyden Ümraniye ve Üsküdar İlçeleri ile çevrelenmiştir. Deniz seviyesinden başlayarak 240 metreye kadar yükselen Beykoz�un engebeli arazisini Riva Küçüksu ve Göksu dereleri parçalamıştır. İlçemiz ve yakın çevresinde Akdeniz ikilimi ile Karadeniz ikliminin karışımı olan �Geçiş Tipi İklim� etkilidir. Yazlar Akdeniz kadar sıcak olmamakla birlikte Karadeniz kadar yağışlı değildir. Beykoz ve çevresi başta kestane meşe gürgen ıhlamur kayın kızılağaç ve fındık ağaçlarından oluşan doğal orman örtüsüyle kaplıdır. NÜFUS DURUMU
1990 yılında yapılan nüfus sayımına göre İlçe�nin nüfusu 178.438�dir. 2000 yılında yapılan nüfus sayımı ile mukayese edilecek olursa 13.290 kişilik nüfus artışı olduğu görülecektir. Buna göre yıllık nüfus artış oranı %13�dür.



İDARİ DURUM
İlçe 1 belde 20 köy ve 19 mahalleden oluşmaktadır. Çavuşbaşı Beldesi ve Elmalı Köyü haricindeki köylerimizin nüfusları azdır. Çavuşbaşı Beldesi ve Elmalı Köyü orman içine sonradan yerleşerek oluşmuş köy niteliğinde olup Karadeniz köyleri özelliğini taşır. 6-8 mahalleden oluşmaktadır.

SOSYAL DURUM
İlçemizde gözle görülür bir plansız yapılaşma ve konut sıkıntısı yaşanmakta olup nüfusun 2/3�e yakını tapusuz gecekondu tipi evlerde oturmaktadır. İmar durumu yakın zamana kadar imar mevzuatının tatbikatındaki gecikmeler yüzünden son derece düzensizdir. Büyük ölçüde eksik olan altyapı tamamlanmaya çalışılmaktadır. İlçe nüfusunun büyük bölümünü Beykoz�a bölge dışından iç göçle gelen vatandaşlar oluşturmuştur. Yaşanan aşırı iç göç sonucunda birçok yerde doğal bitki örtüsünün yok edilmesi ile yerleşim alanları meydana gelmiştir Yer şekillerinin de engebeli olması;plansız yapılaşmanın sebeplerinden biridir. Arazi mülkiyeti genellikle orman ve hazineye ait olup şahıs mülkiyetindeki arazilerin sınırlı olması ve büyük parseller içermesi yüzünden işgallerle konut alanı haline dönüştürülmüştür. Eski yerleşim alanı olarak Merkez Yalıköy Paşabahçe Anadolu Hisarı Kanlıca�nın bir kısmı müstakil ve eski tip konut tarzını koruyabilen mahalleler arasındadır.

KÜLTÜREL DURUM
İlçemizde kültürel etkinlikler yeterli düzeyde değildir. Beykoz Belediyesi Beykoz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile ilçemizde bulunan çeşitli vakıf ve derneklerin işbirliği sayesinde halk oyunları tiyatro etkinlikleri ve çeşitli yarışmalar yapılmaktadır. Kütüphanelerin ve çok amaçlı salonların yetersizliği kültürel faaliyetlerin istenilen düzeye ulaşmasını engellemektedir. İlçemizde 3 sinema 11 spor kulübü 1 spor salonu 3 futbol sahası 4�ü şahıslara ait 6 halı saha mevcuttur. Beykoz Çayırı�nda yapılmaya başlayan geleneksel Beykoz Şenlikleri kültürel etkinliklerin sergilendiği önemli bir faaliyettir.

Osmanlı Dönemi Eserleri;

1. Beykoz Kasrı 1845-1854 Abdülmecid Han

2. Küçüksu Kasrı 1752 1. Mahmut

3. Hıdîv Kasrı 1906 Abdülhamid Han

4. Anadoluhisarı Kalesi 1396 Yıldırım Beyazıt (Güzelcehisar Kalesi)

5. Mihrişâh Sultan Çeşmesi 1806 III. Selim

6. Anadolu Kavağı Kalesi 1630 IV. Murat

7. Midillili Ali Reis Camii 1593 Midillili Ali Reis tarafından yaptırılmıştır.

8. On Çeşmeler(İshâk Ağa Çeşmesi) 1550-1747 I. Mahmud

9. İskender Paşa Camii ve Türbesi 1560 Kanuni Sultan Süleyman

10. Karakulak Çeşmesi 1836 II. Mahmut

11. Mehmet Ali Paşa Çeşmesi 1870 Abdülaziz Han




BÜYÜKÇEKMECE

Büyükçekmece Büyükçekmece�nin Helenler�in MÖ 7. yüzyılda �Delta� kıyısı üzerinde kurduğu önemli kolonilerinden biri olan �Athyra� olduğu sanılıyor. Helenler�in ardından Büyük Hun İmparatoru Attila MS 447�de ordusuyla Çatalca�dan geçip Büyükçekmece�ye girmiş ve Bizans�ı vergiye bağlayarak geri dönmüştür. Avar Türkleri 616�da Bulgarlar ise Kurum Han komutasında 813�te Çatalca üzerinden İstanbul�a kadar gelmişlerdir. 1090 yılındaysa Peçenekler Büyükçekmece�ye ulaşmışlardır. Türkler 1357 yılında Bizans deltasına yerleşmişler ancak Çekmece bölgesi uzun bir dönem Bizans egemenliği altında yaşamaya devam etmiştir. Osmanlı döneminde bir av ve kışlak yeri olarak kullanılan Büyükçekmece'ye özellikle 1829 Osmanlı-Rus savaşından sonra çok sayıda Türk göçmen yerleşmiştir. 1876 yılında Çatalca Sancağı�na ilçe olarak bağlanan Büyükçekmece 1926 yılında Çatalca�nın ilçe ilan edilmesiyle birlikte Çatalca�ya bağlı bir bucak yapılmıştır. 1958�de belediye ilan edilen Büyükçekmece 1987�de Çatalca ilçesinden ayrılarak bağımsız bir ilçe haline gelmiştir. Büyükçekmece gerek Bizans gerekse Osmanlı döneminde orduların ve yolcuların geçiş ve konaklama noktası olmuştur. Kimisi günümüze kadar gelmiş kimisi kalıntı ve izleri çoktan yok olmuş kervansaraylar hanlar ve Mimar Sinan�ın ünlü köprüsü bu geçit niteliğinin önemli bir işaretidir. Günümüzde Büyükçekmece geçmişinden gelen geçit veya köprü özelliğini korumakla birlikte gelişen çehresiyle bir dünya kenti olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Tarihin bize bıraktığı miras ve çağdaş değerler burada uyum içinde yaşıyor...

Yüzölçümü 213 kilometrekaredir. Merkeze bağlı 13 köyü vardır. Bu köyler Ahmediye Çakmaklı Esenyurt Gürpınar Hoşdere Kaaağaç Kavaklı Kıraç Kumburgaz Mimarsinan Tepecik Türkoba ve Yakuplu'dur. M.Ö. 7.yy� da ilk yerleşimin başladığı Büyükçekmece� nin kurucuları Helenlerdir. MÖ.2.yy� da Bizans egemenliğine giren Büyükçekmece Athyra adıyla bilinmektedir. İstanbul� un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğuna bağlanan Büyükçekmece bir sayfiye ve tarım beldesi için Bizans ve Osmanlı döneminde orduların konaklama yeri olduğundan bölgede yoğun bir yerleşim olmamıştır. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Çatalca�ya bağlı bir belde olan Büyükçekmece 1987 yılında ilçe olmuştur. Burada Mimar Sinan'ın inşa ettiği ünlü köprü ve bir kaç kervansaray kalıntısından başka önemli bir tarihi eser bulunmamaktadır. Evliya Çelebi Büyükçekmece'nin 17.yy� da Eyüp kadılığına bağlı bir nahiye olduğunu deniz kenarında harap bir kalesi bin kadar mamurhanesi bağları bahçeleri bulunduğunu; kasaba topraklarının vakıf toprakları olduğunu yazar. İmaretinden medresesinden gelişkin çarşısından 11 adet handan ham******* ve kervansarayından bahseder. 1950'lere kadar tarımdan geçinen bir yerleşim merkezi olan Büyükçekmece bu noktadan sonra sanayileşmeye başlamıştır. B.Çekmece 1980 yılından sonra Türkiye�de başlayan hızlı ve modern kentleşme sürecinde yapılaşmış 20 yıl öncesinin küçük bir beldesi iken bugün Avrupa standartlarında altyapısı tamamlanmış İstanbul�un gözde yerleşim birimlerinden birisidir.




ÇATALCA

Çatalca Yaklaşık olarak 2500 yıllık bir tarihe sahip olan Çatalca bölgesinin ilk yerleşimi M.Ö. 450 sene önce Romalılar zamanında şimdiki İnceğiz Köyünün bulunduğu yerde imiş2. Fakat bir süre sonra aslen Tatar ırkına mensup olan kafilelerin Balkanlar�a akınları sırasında yakılıp yıkılmış ve bilahare havuzlar mevkiinde akıncılar tarafından ikinci defa olarak inşa edilmiştir3. Büyük İskender�in Asya seferi sırasında (M.Ö. 331) Çatalca�nın bu ikinci yerinde de yanmak suretiyle felakete uğradığı ifade edilmektedir. Bu ikinci yanışıdır. Bir süre sonra bu günkü yerinde üçüncü defa olarak tekrar inşa edilmiştir. Bu döneme ait her hangi bir mimari eser günümüze kadar gelmemiştir. Büyük İskender asrında İstanbul�u onaran Kral Yagfur�un kızı Haniçe�nin Yaylağıdır. Bizans imparatorluğu döneminin önemli bir yerleşim yeridir. Hatta İstanbul�un kapısıdır. Bizans imparatorluğu döneminde bir çok savaşlara sahne olmuştur. 375 Yılında Macaristan�a gelen Hunlar Balamir idaresinde devlet kurmuşlar Muncuk� un ölümünden sonra Atilla iktidarı tek başına ele alınca I. Balkan (441) ve II. Balkan (447) seferlerine çıkmış bu seferlerinde Çatalca�dan geçerek Büyük Çekmece Gölü önlerine gelmiş ve Bizans�ı vergiye bağlamışlardır. Avrupa Hunlar�ının bu hareketi Bizans İmparatoru Anastasius�u 507 � 511 yılları arasında ilçemiz Çatalca�nın Karadeniz kıyısındaki Evcik iskelesi ( Plajından) �nden Silivri ilçesinin Batısındaki Karıncaburnuna kadar uzanan surları yaptırmak zorunda kalmıştır. Bu surlar Çin seddin den sonra Hunlar�ı durdurmak için yapılan dünyanın 2. büyük surudur. Ormanlık alandaki bölümü halen ayaktadır. Bizanslılar döneminde yöre bol ağaçlık ve ormanlarla kaplı olması sebebi ile hem bir av merkezi hem de İstanbul�un yakacak odun ihtiyacının karşılandığı yerdir. Bizans döneminde İstanbul�un su ihtiyacını karşılamak için Gümüşpınar köyü yakınlarında halen ayakta bulunan (Kurşun Germe ve Ballı Germe) bulunan su kemerleri ile İstanbul�a su taşınmıştır. Günümüz de de İstanbul�un su ihtiyacının büyük bölümü Çatalca havalisinden sağlanmaktadır. Hun�lar dan sonra başka Türk Kavimleri de Çatalca�dan geçerek İstanbul�u kuşatmışlar ve tehdit etmişlerdir. Avar Türkleri 616�da Bulgar Türkleri (Tuna Bulgarları) 813�de Çatalca�dan geçerek Bizans�ı kuşatmışlardır. 1090 Yılında ise Peçenek Türkleri Çatalca üzerinden Büyük Çekmece�ye kadar gelmişlerdir1. İstanbul�da yürüyen Sırp ve Bulgarlar tarafından da Çatalca�nın harap edildiği ifade edilmektedir. Bizans�ın elinden çıkıp Osmanlılara geçmesi ise birkaç kez olup ilk defa I. Murad devrinde 2. 13713�de olmuştur. Son kez ise Fatih devrinde Osmanlılara geçmiştir. Çatalca �Avcı� lakabı ile tanınan IV. Mehmed (Saltanat Dönemi 1648-1687) avlanmak üzere sık sık buraya gelmiş ve kentte uzun süre kalmıştır. Bu olay Çatalca�nın gelişmesinde önemli bir etkendir. Bu sebepten Çatalca da Hünkar Sarayı ve bahçesi olduğunu Evliya Çelebi den öğrenmekteyiz. Bunun yanında bir çok saray olduğundan bahis vardır. Avcı Mehmed�in uzun süre kaldığı dönemler de İstanbul�dan sonra devletin II. merkezi olduğunu görmekteyiz. Çatalca geçmiş dönemlerden beri Bizans hükümdarlarının bazıları ve ayrıca Fatih Döneminde de av merkezi durumundadır. Kalfaköy de padişahların av köşkünden bahis edilir fakat bu güne ulaşmamış bunun yanında Kalfaköy gibi bir köy yerleşiminde hamam kalıntıları olması burasının çeşitli Osmanlı Padişahlarınca avlak olarak kullanıldığını göstermektedir.

ÇATALCA�NIN DOĞAL VE TURİSTİK VARLIKLARI MAĞARALAR: Bölgemizin önemli mağaraları şunlardır.
1.İnceğiz Mağaraları: Bulunduğu köye adını veren bu mağaraların 9.yy.da Cenevizlilerden kaldığı bilinmektedir. Barınma amacı ile yapılan bu mağaralar daha sonra kilise olarak kullanılmıştır. Bu amaçla kullanıldığı tavandaki haç işaretlerinden anlaşılmaktadır.
2. İki Göz Mağarası : İhsaniye Köyünde bulunmaktadır.
3.Kocakuyu Mağarası: İçerisinde sarkıt ve dikitlerin bulunduğu mağaranın içerisine doğru ilerledikçe genişleme görülmektedir. Genişlemenin bittiği yerde göl vardır. Gölün derinliği yer yer 700 metreyi bulmakta olup yeryüzünde olmayan bir çok balık türüne burada rastlanmaktadır.
4. Elbasan Mağaraları: Köye adını veren mağaralarda el figürleri vardır.
5. Gökçeali Mağaraları: Gökçeali Köyünde yer alan mağaraların hangi dönemden kaldığı bilinmemektedir.
6. Kırkayak Mağaraları İnceğiz� de bulunan bu mağaraların yanından Tekke Deresi geçmekte ve buraya ayrı bir hava katmaktadır.




EMİNÖNÜ

Eminönü İstanbul'un tarihi yarımada olarak bilinen kısmında yer alan Eminönü ilçesi kuzeyden Haliç güneyden Marmara Denizi doğudan İstanbul boğazı batıdan ise Fatih ilçesi ile çevrilidir. İlçe bütünüyle İstanbul kentinin tarihi çekirdeği olan suriçinde yer alır ve merkezi alanın en canlı bölgelerinden birini oluşturur. Osmanlı döneminde Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliğinin burada bulunması sebebiyle Eminönü adını alan ilçe Fatih ilçesiyle birlikte cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'un merkezi ilçesi olmuştur. Nüfusu 1955 yılına kadar artmaya devam eden Eminönü ilçesi'nin önemli semtleri zamanla konut alanı olmaktan çıkıp ticaret bölgesine dönüşünce azalma sürecine girmiştir. 1990 yılında 83.444 olan nüfusu son Nüfus Sayımında 55.548 olarak tespit edilmiştir. Yüzölçümü 5 km2' dir. Nufus 55.635 (2000 nüfus sayımına göre)



ESENLER

Esenler Garaj Osmanlı döneminde Mahmutbey nahiyesi içerisinde birer Rum yerleşim yeri olan Litros ve Avas köylerinin etnik yapısı Lozan Antlaşması'yla değişmiştir. Cumhuriyet döneminde Rum kökenli halkın Yunanistan'a göç etmesiyle boşalan köylere Doğu Mekodanya'dan gelen Türkler iskan ettirilmiştir. Uzun yıllar mübadele köyü konumunda kalan Litros ve Avas isimlerini 1930'lu yıllara kadar korumuştur. 1937 - 1940 yıllarında gerçekleştirilen değişiklikle Litros-Esenler Avas-Atışalanı olarak Türkçeleştirilmiştir. Bölge Bizanslılardan kalma bir yerleşim alanıdır. Bu bölgenin en eski ahalisi Litros (Esenler) ve Avas (Atışalanı) adlarıyla kurulan köylerde yaşayan Rumlardır. Esenler veya Atışalanı Köyleri eski tarihlerde Bizans'ın şaşalı devirlerinde İstanbul'un Türk'ler tarafından fethine kadar Bizans köyleri olup Bizans İmparatorluğu'na türlü tarım ürünleri yetiştirerek ekonomik katkıda bulunmuşlardır. Daha sonraları Rumların Litros (Esenler) veya Avas (Atışalanı) köylerini terk etmeleriyle Devlet bu köyleri iskan yeri olarak kabul etmiş bilahare Yunanistan'dan gelen mübadele göçmenlerini bu köylere yerleştirmiştir.

Esenler'i Davutpaşa yoluna bağlayan Ayazma yolu üzerindeki su kontrol kuyuları şimdi Belediye oto Garajı olarak kullanılan Üçyüzlü Ayazma Çeşmesi Su Terazisi ve garaj içinde yıkık vaziyette olan Kilise güzel bir mimari örnek olarak karşımıza çıkar. İstanbul surlarının yıkılmasından sonra bu bölge toprakları askeri bakımdan önem kazanmıştır. İlçe Tarihinin İstanbul Tarihi içinde mütalaa edilmesi gerekir. İlçemiz tarihi eser bakımından zengin sayılmaz. Bizans ve Osmanlı dönemine ait çeşme su kemeri su terazisi ve sebil günümüze ulaşan tarihi yapılarımızdır. Bu eserlerin de kitabeleri tahrip edildiği için yapım tarihleri hakkında bilgi vermek mümkün değildir.

Bunlar:
Avas kemeri
Atışalanı Çeşmesi
Atışalanı Sebili
Menderes Çeşmesi (Litros Ayazması)
Yavuz Selim Çeşmesi
Nene Hatun Çeşmesi.





EYÜP

Eyüp Eyüp İstanbul Metropolitan Alanı�nın Batı yakasında Çatalca Yarımada�sında yer almaktadır.İlçe doğuda Sarıyer Şişli Kağıthane güneydoğuda Beyoğlu güneyde Fatih ve Zeytinburnu güneybatıda Bayrampaşa batıda ve kuzeybatıda Gaziosmanpaşa ilçeleri ile çevrilidir. İlçe Haliç�in son bulduğu noktada başlayan kuzeyde Karadeniz kıyılarına kadar uzanan 242 km2�lik geniş bir alana sahiptir. İlçe sınırları içinden Alibeyköy ve Kağıthane dereleri geçerek Haliç�e dökülmektedir. Arnavutköy ve İmrahor yörelerinin sularını alan Alibeyköy Deresi önce doğuya sonra da güneye Haliç�e yönelmektedir. Yaklaşık 50 km uzunluğundaki derenin üzerinde Alibey Barajı mevcutdur. Eyüp tarihi merkezi Haliç doğal suyolu üzerinde bulunmaktadır. Kent yalnızca kurumsal ekonomik ve politik bir olgu değil aynı zamanda tarihsel gelişim süreci içinde oluşan bir mimari fenomendir. Şehirleri meydana getiren anıtların birlikte var olmaları yaşantıların anıların geleneklerinilişkilerin bağlantıların bir öncekine saygının etkileşimlerin var olmaları daha da önemlisi birlikte var olmalarının birer tanıklığından başka bir şey değildir.

Kentin mekansal oluşumunda hem coğrafi hem de tarihsel olarak bulunduğu yerin önemi büyüktür. Eyüp uygun topoğrafik yapısı iklimi suya ulaşım kolaylığı ve verimli toprakları nedeniyle tarih öncesi dönemden beri insanların yerleşmesi ve yaşaması için cazibe merkezi olmuştur. Kağıthane ve Alibey derelerinin birleştiği yerde 1949 yılında yapılmış olan Arkeolojik kazılar M.Ö. 2. yüzyıldan kalan bazı yapılara işaret etmektedir. Bizanslı Dionisios bu derelerin birleştiği yerde yapılmış Semestra Sunağı çevresinde bir yerleşimden bahseder. 1544�den 1550�ye kadar kentte bulunan Gilles Bizanslı Dionisios�u referans göstererek Haliç�in eski çağlarda temiz suları yeşil tepeleri ve koyları ile güzel bir yer olduğunu belirtir. Deniz ve rüzgarın şiddetine karşı korunaklı doğal bir limandır. Bölgenin Bizans dönemine ait (M.Ö.4 .y.y. �1453) açık bir tasvirini bulmak oldukça güçtür. En erken bilgiler Theodosius II�un arkadaşı Paulinus tarafından verilmektedir. Bu bilgiler Aziz Kosmas ve Damianus adlarına yaptırılmış bir kilisenin varlığına işaret eder. (Van Millingen 1899=170) Manastır büyük bir olasılıkla 5.yüzyılın ikinci yarsında yapıldı ve daha 6.yüzyılda yurt ve hamamı olan popüler bir şifa yeri oldu. 626�daki Avar kuşatması sırasında yıkılan manastır 10.yüzyılda Michael IV (1034-1041) tarafından çeşitli eklemelerle daha geniş bir biçimde ve binayı bir duvarla çevreleyerek yeniden inşa ettirilmiş ve 15.yüzyıla kadar tamamı değilse bile bazı bölümleri ile varlığını sürdürebilmiştir.




FATİH

Fatih İstanbul�un ilk büyük cami ve imaretinin çevresinde oluşan ve şehri fetheden sultanın lakabını taşıyan Fatih semti Türk döneminin en ünlü ve simgesel nitelikli yerleşim alanlarından biridir. İkincil nitelikteki semtler sayılmazsa Fatih güneybatıda Bayrampaşa vadisine inen yamaçlarla Atikali ve Yeni Odalar (yeniçeri kışlaları) önündeki Etmeydanı ve Horhor Semtleri ile Aksaray�a bağlanır. Doğuda Saraçhanebaşı�ndan Şehzadebaşı ve Haliç�e doğru Zeyrek Çarşamba ve Yavuzselim Edirnekapı yönünde de Karagümrük gibi semtlerle sınırlanır. Constantinus Suru Fatih Külliyesinin hemen batısından geçer. Haliç�e inen vadiler arasında �dördüncü tepe� denen bu yüksek plato sınırları kesin olmasa da eski şehrin XI. Bölgesine tekabül eder. Semtin bulunduğu bölge şehrin kuruluşundan bu yana dinsel simge statüsünü korumuştur. Constantinus�un (hd 324-337) anıt mezarı ve martirion�u daha sonra onun yerine yapılan İustinianos�un Havariyun Kilisesi fetihten sonra da Fatih Sultan Mehmed�in büyük külliyesi ile taçlanmış ve şehir tarihinde her zaman büyük imparator ve sultanların anılarıyla bütünleşmiştir. Constantinus�un martirion�unun burada bulunması şehirin kurulduğu dönemde bu bölgeye özel bir önem kazandırmıştır.

Constantinus döneminde şehrin ana ulaşım çizgisi Aksaray üzerinden Yedikule�ye uzandığı için Osmanlı dönemine göre şehir içinde ikincil bir statüde olmasına karşın Bozdoğan Kemeri�nin su sağlama işlevi hem önemlidir - hem Haliç�i ve hem de Marmara�yı gören bir yerleşme alanı olması nedeniyle Constantinus döneminin ve sonrasının önemli sarayları bu bölgede yoğunlaşmıştır. Flasillia ve Augusta Pulheria�nın sarayları Arkadius ve Modestus�un büyük sarnıçları Bozdoğan Kemeri Markianos Sütunu bu bölgenin sınırlan içindeydi. I. İustinianos döneminin (527-565) en büyük kiliselerinden biri olan Aziz Polieuktos Kilisesi de Bozdoğan Kemeri�nin güneybatısında platonun Marmara yamaçlarındaydı. Bugüne kadar yaşamış olan Bizans dönemi yapıları içinde kuzeyde Pantepoptes Manastırı (Eski imaret Camii) ve kuzeydoğuda Pantokrator Manastırı Kilisesi de (Zeyrek Kilise Camii) ortaçağ Bizans�ının bu bölgedeki önemli yapılarıdır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul�u fethedip şehre girdiğinde kendisini İstanbul�un sayılı kişileri ve bu arada Papa Yanadosta karşılamıştı. Büyük Türk Hakanı Fatih Yanados�u çağırarak bir süre onunla konuşmuş İstanbul�da bulunan Rumların dinlerine dokunmayıp dinlerini yaşamalarının temin edileceğini bildirmişti. Aynı zamanda bu Türk padişahı Yanados�u şehirdeki Rum kiliselerinin başına getirmiş O�na Patrik ünvanını vermişti. Yanados kendisine verilen Havariyun kilisesine giderek durumu papazlarına bildirmişti. İşte Havariyun kilisesi günümüzdeki Fatih ilçesinin ilk kurulduğu yer olmuştu. Havariyun kilisesi harap hale gelince Fatih Sultan Mehmet burayı ilk inşaat yeri olarak seçmiş kiliseyi yıktırarak Fatih Camiini yaptırmıştı. Zamanla Fatih Camii çevresinde yeni yeni binalar kurulmuş böylece ilçenin çekirdeği meydana gelmiştir. İlçe Fatih Camiinin bittiği tarihten sonra Fatih adı ile anılmaya başlanmıştır.




GAZİOSMANPAŞA

Gaziosmanpaşa İstanbul'un geç dönem yerleşimlerinden olan ve daha önce Taşlıtarla ve Küçükköy Mevkii olarak bilinen Gaziosmanpaşa 1950'li yıllardan sonra gelişmiş 1983 yılında da ilçe yapılmıştır. Gaziosmanpaşa ilçe alanı yönetsel bakımdan kuzeydoğu doğu ve güneydoğudan Eyüp güneyden Bayrampaşa ve Esenler ile çevrilidir. Kuzeyden ise Karadeniz'e komşudur. Gaziosmanpaşa yüzölçümü bakımından İstanbul'un büyük ilçeleri arasında yer almaktadır. İlçe toprakları 3500 hektar bir alan kaplar. İlçenin Gaziosmanpaşa Belediyesi sınırları içinde 28 mahallesi ayrıca mücavir alanda 5 beldeye bağlı 12 mahallesi ve 5 de köyü vardır. 1985'de 291715 kişilik İstanbul nüfusunun yüzde 5'ini barındıran Gaziosmanpaşa'da aynı yıl km² ye 1790 kişi düşmekteydi. 1990'da ilçe nüfusu 393667'ye nüfus yoğunluğu ise 2415 kişi / km² ye yükselmiştir.

Gaziosmanpaşa nüfus artış hızı açısından İstanbul'un önde gelen ilçelerinden biridir. Öyle ki 1997'deki nüfus sayımına göre ilçe nüfusu yedi yıl gibi kısa bir sürede 570 943 kişiye nüfus yoğunluğu ise 3900 kişi / km² ye yükselmiştir. Nüfus yoğunluğu bakımından Gaziosmanpaşa yalnız İstanbul'un değil Türkiye'nin de önemli yerleşimlerinden biridir. Gaziosmanpaşa ilçe alanı eskiden Eyüp ve Çatalca ilçelerinin sınırları içindeydi. Bugün ilçe merkezinin bulunduğu güneydoğudaki topraklar 1950'lere kadar boştu. Eyüp ilçe sınırları içindeki bu topraklar kıraç ve taşlı olduğundan halk arasında Taşlıtarla olarak adlandırılırdı. 1950'den önce burada hayvancılıkla uğraşanların kurduğu ağıllarla bir kaç atölye tipi imalathane vardı. 1952 yılında Balkan Göçmenlerine devletin yaptırdığı evlerle başlayan Taşlıtarla serüveni 1960'lı yıllardan itibaren sanayinin Rami ve Eyüp'e kaymasıyla korkunç bir ivme kazandı ve bugün ortaya 601 bin kişinin yaşadığı dev Gaziosmanpaşa ilçesi çıktı. Bir bakıma Taşlıtarla Gaziosmanpaşa ilçesinin çekirdeği sayılmaktadır. Düne kadar kentin varoşu olan Taşlıtarla bugün dev gökdelenleri alışveriş merkezleri bilgisayarlı okulları ve eğlence merkezleriyle modern bir görünüm kazandı. Taşlıtarla 1958'e kadar Eyüp'ün Rami Bucağı'na bağlı olan Küçükköy'ün bir mahallesiydi.

1962'de yapılan bir araştırmaya göre Taşlıtarla'daki 18 bin gecekonduda yaklaşık 90 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Nüfusun hızla artmasına bağlı olarak Eyüp İlçesi'nde kurulan Göktepe Bucağı'nın merkezi durumundaki Taşlıtarla 1963'te bucak çevresindeki alanlarda oluşturulan Gaziosmanpaşa İlçesinin merkezi oldu ve bundan sonra Gaziosmanpaşa adıyla anılmaya başladı. Gaziosmanpaşa İlçesi'ne Rami Bucağı'nın ve Çatalca İlçesi'ne bağlı Hadımköy Bucağı'nın bazı köyleri katılmıştır. 1970'den önce Çatalca'nın Tayakadın Köyü 1990 öncesinde yine Çatalca'nın kırsal bir yerleşmesi olan Yeniköy de bağlanınca Gaziosmanpaşa İlçesi bugünkü sınırlarına kavuşmuştur. Gaziosmanpaşa İlçesi'nin kentsel gelişmesini en iyi ilçenin nüfus gelişmesi göstermektedir. Dünyanın çok az yerinde görülebilecek bir kentleşme sonucunda Gaziosmanpaşa'nın nüfusu 1935-1997 yılları arasındaki 60 yılda olağanüstü büyümüş tam 165 misli artmıştır.




GÜNGÖREN

Güngören İlk bakışta Latin alfabesiyle ulaşılabilecek kaynaklarla Güngören�in tarihini yazmaya kalkışmak bizi şu bilgilerle karşılaştırır. Çırpıcı Deresi bir zamanlar �Vitoz� adıyla anılan Güngören Köyünün tarihinde önemli bir yer tutar. Diğer bir önemi ise yaya ordularının görev yaptığı dönemde Avrupa�ya çıkışta ilk mola yeri olmasıdır. Bu dere ve iki yakasındaki Çırpıcı Çayırı bir vakitler İstanbul�un en namlı mesire yerlerinden birisi idi. Halk Hıdrellezin ilk haftalarından itibaren kışa kadar her Cuma akın akın Kağıthane�ye Göksu�ya gittiği gibi buraya gelirdi. Çırpıcı Deresinin iki yakasını da yakın zamana kadar var olan köprüler içinde Davutpaşa fırınının önünde bugün dahi kullanılan Genç Osman Köprüsü çok ünlüydü. Bu köprünün bir başka özelliği Avrupa�yı İstanbul�a İstanbul�u da Avrupa�ya bağlayan Topkapı Yolunun üzerinde olmasıydı. Köprünün kitabesi 1960�lara kadar yerinde durmaktaydı. Bu kitabe bir kamyonun çarpması sonucu parçalanıp dereye düştü ve imha oldu.

Çırpıcı Deresi üzerinde büyük anıt çınarlar bulunmaktaydı. Bu anıt çınarlardan da bugün bir tek iz kalmamıştır. Köprünün yanı sıra Genç Osman�dan kalan bir başka anı ise Lehistan Seferine gidilirken Güngören�e yaptırılan camidir. Genç Osman Camii halen mevcut olup günümüzde genişletilmiştir. Alemdar Mustafa Paşanın III. Selim�i kurtarmak üzere Rusçuk Orduları ile İstanbul�a geldiği zaman şehre girmeden önce ordugahı Çırpıcı Çayırında ve Güngören�de kurmuştu. Bu çayırda İmparatorluk döneminde bir geleneksel oyun oynanırdı ki buna �Arapların Düğünü� denilirdi. Bu düğün İstanbul�da yaşayan zencilerin kendilerine mahsus oyunlarından oluşurdu. Oyunları seyretmek için İstanbul�un her bir yanından insanlar gelirdi. Oyunları duyurmak için gazetelere çeşitli ilanlar da verilirdi. Çırpıcı çayırının daha öncesine ilişkin değişik kaynaklar arasında şöyle bilgilere rastlamak mümkündür: Langa Samatya Yenikapı yemenici esnafı dokudukları yemenileri daha iyi yıkamak için suyu bol olan Güngören�de çalışmak için padişahtan izin istemişlerdir. Padişah da bunlara 1768�den itibaren bu izni vermiştir. Böylece Güngören bugünkü Merter Tekstil ve Konfeksiyon Sanayiine yataklık etmesinden çok önce Osmanlı Yemenicileri için de iş alanı olmuştur. Basmacı esnafının bu izinden sonra Çırpıcı�da 5x5 ebadında yaptırdıkları 40 cm. derinliğindeki 4 havuz ve muhtelif yalaklar ve çeşmelerle bölgede uzun süre çalışmışlardır. Çırpıcı ve Haznedar Derelerinin iki yamacında bir çok bağ vardı. Bu bağlar hicri 1310 yılında yaşanan bir hastalıkla birer birer yok oldular. Bağı ile ünlü semtler bugünde aynı adla anılmaktadır. Tepebağ Cevizlibağ Çukurbağ Dutlubağ Kazıklıbağ Rıfat Paşa Valide Sultan Merter Çiftlikleri. Çırpıcı Deresi ve Çayırı ile Haznedar Dereleri tarihin her döneminde su sorunu çeken İstanbul�a su temin etme yolunda bir umut olmuşlardır.




ŞİŞLİ

Şişli Şişli ilçesi İstanbul�un Avrupa yakasında yer alan merkez ilçelerinden birisidir. Denize kıyısı olmamasına karşın Asya�yı Avrupa�ya bağlayan iki boğaz köprüsünün Avrupa yakasındaki çıkış noktasında yer alır. Şişli adı ilçenin merkezindeki semtin de adıdır. �Şişli� adıyla ilgili en yaygın yakıştırma şiş yapımıyla uğraşan ve halkın �Şişçiler� adıyla andığı bir ailenin burada oturduğu ve bu bölgede bir konaklarının olduğu yolundadır. 2500 yıllık bir tarihe sahip İstanbul�un nispeten daha yeni bir yerleşim bölgesidir. Ancak yine de bugün bir kısmı ilçe sınırları içinde yer alan ve Kurtuluş semti adıyla bildiğimiz tarihte Ayios Dimitrios daha sonra da at ahırlarından dolayı �Tatavla� adıyla anılan yerleşim yerinin kuruluşu Kanuni I. Süleyman (1520-1566) dönemine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Deniz fetihleri sırasında Ege ve Akdeniz�deki adalardan tutsak edilen zanaatkarların iskan edildiği bu bölgeye daha sonraki yıllarda İstanbul�a ticaret maksadıyla gelen yabancılar da yerleşmişlerdir.

Bu semtte yaşayan halkın gemi yapımından ayakkabıcılığa kadar çeşitli meslek dallarında hüner gösterdiği tulumbacılık mesleğiyle ünlendikleri İstanbul�un sanat kültür ve spor yaşamında önemli yerleri olduğu bilinmektedir. 18.yy sonlarına doğru sayıları yirmi bine ulaşan ve büyük çoğunluğunu Rum nüfusun oluşturduğu bu yerleşim yerinde kendileri dışındaki halkın bu bölgeye giriş çıkışını yasaklayan bir fermana bile sahiptiler. Tatavla 12 kişilik bir İhtiyar Heyetince yönetilirdi. Bu heyet bölgede yer alan 1.030 mekandan seçilen 53 temsilciden oluşurdu. Bu düzen Cumhuriyet dönemine kadar sürmüş giriş yasağının kaldırılmasıyla semte �Kurtuluş� adı verilmiştir. Bölgedeki eski yapıların büyük bir bölümü çıkan yangınlarla yok olmuş yabancı okullar kilise ve mezarlıklar değişik dönemlerin yapısal belgeleri olarak halâ günümüzdeki varlığını sürdürmektedir. Şişli�de 1800 lü yılların ortalarına kadar önemli başka bir yerleşimin olmadığı bölgedeki geniş kırlık alanlarda ve bahçelerde sebze ve meyveciliğin yanı sıra çiçekçilik yapılmaktaydı. Osmanlı devletinin aynı yüzyıl içindeki Batılılaşma hareketleri sadece saray ve çevresinde değil İstanbul�daki sosyal hayatın her alanın da etkisini göstermiştir. Kuşkusuz saray ve sarayla ilişkili zevatın Topkapı Sarayı ve çevresinden Beşiktaş�taki sahil sarayları ve çevresine taşınması bu bölgelerin giderek iskana açılarak gelişip genişlemesi ve çevreye uzanan yeni yolların açılmasını da sağlamıştır.





TUZLA

Tuzla Tuzla (Yayla-Postane-İstasyon-Cami) İstanbul Metropolünün yapı ve doğal güzelliğini koruyabilen sahil yerleşimlerinden biri olarak İstanbul İlimizin doğu sınırında yer almaktadır. Tarihin ilk çağlarından beri bir yerleşim yeri olan Tuzla'nın J.Pargorire (1872-1907) Dymotionlu Stophanes'in eserindeki İzmit Körfezi ile ilgili metninde Akritas Burnu adı ile bilindiği ve buranın bir Rum Balıkçı Köyü olduğu bir zamanlar İzmit ve İstanbul arasında gidip gelen korsanlara üst olduğu bu devirlerde Aydost'taki Bizans Beyi tarafından etrafı kale ile çevrildiği ve Abdurrahman Gazi zamanında Türklerin eline geçtiği bilinmektedir. Burası gemilerin kalafat yeri ve limanı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarına kadar burada Rumlar ve Türkler içiçe yaşamışlardır. Tuzla Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında Üsküdar'a bağlı bir belde iken 1908 yılında Türkiye'nin ilk köy beldesi olmuştur. Lozan Antlaşması ile Selanik'ten gelen Türklerin Tuzla'ya yerleşmesi ile Rumların çoğunluğu Yunanistan'a gitmişlerdir. 1936 yılında müstakil belediye olan Tuzla 1951 yılında Kartal İlçesine bağlanmış 1987 yılında Pendik İlçesinin kurulması nedeniyle Pendik İlçesine bağlanmıştır. Tuzla 03 Haziran 1992 gün ve 21247 Sayılı Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun 27 Mayıs 1992 gün ve 3806 Sayılı Kararı ile Pendik İlçesinden ayrılarak Tuzla adı altında müstakil bir ilçe olmuştur. Tuzla'nın cadde ve sokaklarında evlerin bahçelerinde çok sayıda Bizans devrinden kalma mimari elemanlara rastlanmaktadır. 1972 yılında yapılan ilk tarihi kazıda Bizans Devri Kilisesi ortaya çıkarılmış ikinci kazıda ise Ekrembey Adası'nda yapılmış olan Saint Andre Manastırı ortaya çıkarılmıştır. İncir Adası'nda Hagios Gikara Manastırı Tuz Burnunun kuzeyinde yarımadada Hagios Geogios Manastırı bulunmaktadır. Tuzla'da yedi kilise ve Padişah 1.Ahmet zamanında yapılan bir camii tarihi eser olarak bulunmaktadır. Orhanlı köyümüz 600 yıl kadar önce kurulmuş ve Aydınlı Mahallesinin de aynı yıllarda kurulduğu bilinmektedir.

NÜFUS; Tuzla İlçe sınırları içerisinde yaşayan toplam nüfus 2000 yılında yapılan genel nüfus sayımı itibariyle 123.225�dir. Buna ek olarak gerek dinlenme tesislerine gerekse yazlık evlere gelen geçici bir yazlık nüfus mevcuttur. Bunun yanında yapılaşmadan dolayı inşaatlarda çalışan işçilerde yaz aylarında mevcut nüfusu artırmaktadır. Ayrıca Tuzla Merkez Mahalle ve Köyüyle yapılaşmaktadır. Özellikle Tren yolunun güneyinde kalan ve asıl Tuzla Mevkii sayılan bölgede çok sayıda konut yapı kooperatifi faaliyet göstermektedir. Bu kooperatif inşaatlarının bir kısmı tamamlanarak iskana açılmış Tuzla büyük bir kısmının da inşaatı sürmektedir. Halen tarla ve arsa şeklinde boş bulunan araziler de aynı duruma namzettir. Bu sayılanlarla birlikte özellikle Organize Deri Sanayi Bölgesinin İlçemiz sınırlarına alınması hızlı bir nüfus artışını beraberinde getirmektedir.




ÜMRANİYE

Ümraniye Bir zamanlar Ümraniye tamamen ormanlarla kaplı idi. Her yer orman ağaç ve yeşil idi. Her taraf yemyeşil ağaçlarla cennetten bir parçaydı. Çünkü iklim orman yetişmesine elverişli durumdaydı. Tarihi kaynaklara göre Ümraniye' ye ilk yerleşenler Frigya' lılardır. Çam ağacını kutsal kabul eden Frigyalılar küçük ve Büyük Çamlıca' dan başlayarak Alemdağ ve Kayış Dağı' na kadar bütün araziyi çam ormanlarıyla donatmışlardı. Sonraki yıllarda Ümraniye' nin bulunduğu yerler Romalılar ve Bizanslılar' ın egemenliğine geçmiştir. Harun Reşit ordularıyla 782 yılında Krizepolis (Üsküdar) önlerine kadar gelmiştir. Bir sene burada kaldıktan sonra 783 yılında Bizans İmparatoriçe' si ÎREN' in ordusuna mağlup olmuş bunun sonucunda her sene Bizanslılar' a 70.000 altın vermeye zorunlu kalmıştır. İlçemiz toprakları Bizanslılar' la Müslüman ordular arasında zaman zaman el değiştirmiştir. Anadolu' yu Müslüman yapan ve Türkleştiren ilk devlet Danişmentliler Devletidir. Danişment oğulları Bizans topraklarına kadar sızmışlar. Alemdağ' nın üstünde bir kale yapmışlardır. Danişment Gazi' nin arkadaşı Sultan Turasan Bizanslar' a karşı bu kalede çok defa savaşmış ve Anadolu' dan beklenen yardımı alamayınca burada öldürülmüştür. Selçuklular İznik' e kadar gelmiş bu şehir alınmış ve bu şehri ilk başkent yapmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişah olan Orhan Gazi Bölgemizi Osmanlı topraklarına katmıştır. İlçemizin ilk adının "Yalnız Selvi" olduğu söylenmektedir.

17. Yüzyıl başlarında o devrin padişahı 1. Ahmet tarafından Şeyh Aziz Mahmut Hüdai' ye vakfedilmiştir. Cumhuriyet dönemine kadar Bulgurlu' ya kadar olan bölge bu vakfın malı olarak Üsküdar' a bağlı kasaba olarak kalmıştır. Ümraniye' ye ilk ad olarak Yalnız Selvi demelerinin sebebi birkaç mezar ve birkaç selvi ağacının ve orman arasında birkaç evin bulunmasıdır. Ümraniye' de ilk yerleşenler Balkan Savaşları' ndan sonra önce Batum' dan ardından da Yugoslavya ve Bulgaristan' dan göçmenler gelmiştir. Bundan dolayı bir süre de "Muhacir Köy" olarak şöhret bulmuştur. 1960 yılına kadar köy olarak kalan Ümraniye Organize Sanayi Bölgesi olarak ilan edilmesinden sonra yoğun göçlere maruz kalmıştır. Belediye ilk defa 1963 yılında kurulmuştur. İstanbul' un en hızlı kentleşen ve nüfusu hızla artan; köy ve yöre geleneklerinin de aynen muhafaza edildiği ilginç bir kentleşme örneğidir Ümraniye.... 1980 ihtilali ile Ümraniye Belediyesi fes edilerek Üsküdar' a bağlı şube müdürlüğüne dönüştürüldü. 1987 yılında ilçe olan Ümraniye' de ilk yerel seçim 1989 yılında yapıldı. Bugün ilçemiz 14 mahalle ve 650.000 (Belediye Nüfusu 450.000) Nüfusuyla Anadolu şehirlerinin pek çoğundan büyük bir yerleşim Ümraniye alanıdır. Halen 6 belde ve 4 köyü mevcuttur. 22 bin hektarlık bir yerleşim alanına sahiptir. Ümraniye ekonomik çeşitlilik açısından zengin bir yöredir. Küçük imalat sanayisinden konfeksiyona yedek parça ve ağaç ürünleri üretimine kadar çeşitlilik göstermektedir.

ÜMRANİYENİN ANLAMI; Ümran sözcüğü Arapça' dır. Topluluklarda mutluluk saadet refah anl***** gelir. Esas anlamı kalkınmış gelişmiş bayındırlaşmış yaşayış koşullarının uygunlaştırılması için üzerinde çalışılmış olan yer. Bazı kaynaklarda ise; Ümran (Ar) 1- Bayındırlık bayındır olma bir yerin tamamiyle meskün ve yeterince işlenmiş olması 2- Medeniyet terakki refah. Umran= Ümrandır.





ÜSKÜDAR

Üsküdar Anadolu yakasında Kocaeli Yarımadası�nın batı kesiminde yer alır Üsküdar İlçesi doğuda Ümraniye güneyde Kadıköy ilçeleri batı ve kuzeybatıda İstanbul Boğazı kuzeyde de Beykoz İlçesi�ne komşudur. İlçe bu sınırlar içinde 35 km�lik bir alan kaplar. Batısı denizdir. Kırsal yerleşmesi olmayan Üsküdar İlçesi 52 mahalleden oluşur.1918 ve 1924�de ayrı vilayet yapılan Üsküdar 1926�daki yönetsel düzenlemeler sırasında ilçe yapılarak İstanbul Vilayeti�ne bağlandı. M.Ö. 7.Y.Y.�da bir Grek kolonisi olarak kurulan Halkedon�un (Kadıköy) iskelesi ve tersaneleri bugünkü Üsküdar�ın yerleştiği alanda bulunur ve buraya Hrisopolis (Altın Şehir) denirdi. Yörenin bu adla anılması çeşitli biçimlerde yorumlanmaktadır. Pers işgali sırasında Anadolu Yarımadası�ndaki kavimlerden ve halktan vergi olarak toplanan altınlar buradaki hazinelerde saklandığı için yöreye bu adın yakıştırıldığı söylenmektedir. Bir başka yoruma göre Agamemnon�un oğlu Krizes kaçarak Anadolu�ya gelmiş ve Üsküdar�da öldüğü için şehir onun adıyla anılmıştır. Kimileri de günbatımında evleri karşı yakadan yaldızlı gibi göründüğü için Üsküdar�a Altın Şehir adının verildiğini söylemektedir. Üsküdar adıysa kimi kaynaklara öre Farsça �ulak� anl***** gelen �Eskudari�ten türemiştir.1471�de Vezir Rum Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve Paşa�nın adını taşıyan Tabhaneli Cami ve Türbe ile günümüze ulaşamamış olan medrese ve hamamın yanı sıra başta Kızkulesi olmak üzere Üsküdar�da birçok tarihi eser bulunmaktadır.
Hrisopolis M.Ö.508'de Pers Kralı Darius'un egemenliği altına girmiş M.Ö.410'da Atinalı Alkibiades'in zaferiyle sonuçlanan deniz savaşından sonra bu komutan kent çevresine sur yaptırmış ve Boğaz'dan geçen gemilerden taşıdıkları malların değeri oranında geçiş parası almıştır.Yazar Ksenophon M.Ö.404 yıllarında On Binler'in hayatta kalanlarının Asya seferi dönüşünde Karadeniz kıyısı yoluyla Hrisopolis'e geldiğini ve burada kaldıkları bir hafta boyunca ellerindeki ganimetleri bölge halkına sattıklarını anlatır. Büyük İskender ve ardıllarının zamanında Anadolu'nun kuzeybatısıyla birlikte Halkedon ve Hrisopolis de Küçük Frigya'nın sınırları içindedir. Arapların birçok kez kuşatma girişiminde bulunduğu Konstantinopolis'te karadan ve denizden gelen Müslüman askerlerin ilk hedefi ve karargahı Üsküdar olmuştur. Harunü'r-Reşid 782'de henüz halife olmadan Üsküdar önüne gelmiş ve her yıl burada kalmıştır. 783'de İmparatoriçe Eirene'nin ordusuna yenilince 70.000 altın vermeye zorlandığı bilinmektedir. Öte yandan kaynaklar Anadolu'nun Türklerce fethinden sonra Danişmendlilerden Turasan Bey'in Üsküdar'a kadar geldiğini Alemdağı'nda bir kale yaptırdığını ve Bizanslılarla çarpışırken kalesinin önünde şehit düştüğünü yazmaktadır. Ne var ki sözü edilen kaleye ait hiçbir ize rastlanmadığından bu bilgi doğrulanamamaktadır. Bizans döneminde küçük bir kasaba olarak varlığını sürdüren Üsküdar pek çok ihtilal girişiminde başlangıç noktası olmuş. Örneğin 963'de Nikeforos Fokas kendini burada Üsküdarimparator ilan ettirmiş ve iktidarı ele geçirmiştir. Öte yandan 1097'de Haçlı ordusu ordugahını Üsküdar tepelerinde kurmuş izleyen Haçlı seferlerinde de bölge hep üs olarak kullanılmıştır.
Sultan Orhan da (hd 1324-1361) Bizans'ın Bitinya bölgesini aldıktan sonra bu imparatorluğun kapısı sayılan Hrisopolis önlerine kadar gelmiş bunun üzerine III. Andronikos topladığı askerleri buraya göndermiş ancak yenilmiştir. Bir süre sonra Bizans Prensesi Teodora ile evlenen Sultan Orhan'ın 1348'de kayınpederi İmparator VIİoannes Kantakuzenos'u ziyaret etmek için Üsküdar'a geldiği ve beraberinde bulunan ailesiyle saray halkının konaklaması için Marmara'ya ve Üsküdar'ın bugün de en vazgeçilmez simgelerinden sayılan Kız kulesi'ne egemen bir noktaya büyük bir otağ kurulduğu bilinmektedir. Sultan Orhan 1352'de Venediklilere yenildiği için kendisinden yardım isteyen Ceneviz donanmasına destek amacıyla Kadıköy ve Üsküdar'a süvari kuvveti göndermiş böylece Boğaz'ın bu kilit noktalarına yerleşerek bir anlamda İstanbul'un fethinden 101 yıl önce Kadıköy ve Üsküdar'ı ele geçirmiştir. I.Bayezid (Yıldırım) döneminde (1389-1402) İstanbul'da bulunan Müslümanların davalarına bir Müslüman kadı'nın bakması karara bağlanmış böylece Türklerin egemenliği altında bulunan Üsküdar'da da bir kadı görevlendirilmiştir. Yıldırım Bayezid'in ölümünden sonra yaşanan Fetret Devri'nde Bitinya'daki yerler kaybedilince Türkler Üsküdar'dan uzaklaştırılmışsa da I.Mehmed (Çelebi) tahta geçtikten sonra bu yerleri Bizanslılardan geri almış böylece Türkler bölgedeki eski ticaret serbestliğine yeniden kavuşmuşlardır. İstanbul'un fethinden sonra II.Mehmed (Fatih) Üsküdar'dan kaçan Rumların yerine Anadolu'dan gelen Türkleri yerleştirmiştir.
Ancak Üsküdar'ın fetih sırasında 100 yıldan beri Türklerin elinde olması ve karşılaştırma yapmaya olanak verecek belgelerin bulunmaması nedeniyle fetihten sonra nüfusunun ne kadar arttığını saptamak mümkün olamamaktadır. II.Mehmed döneminde İstanbul'un iskan bölgelerinin yönetsel açıdan 4 kadılığa ayrılmasıyla Üsküdar da bir kadılık olmuş ve Galata ile Haslar kadılıklarıyla birlikte Bilad-ı Selase adı verilen üçlüyü oluşturmuştur. 1471'de Vezir Rum Üsküdar Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve Paşa'nın adını taşıyan Tabhaneli Cami ve Türbe ile günümüze ulaşamamış olan medrese ve hamam Üsküdar'daki en eski Osmanlı yapılarındandır. Üsküdar'ın Osmanlı dönemindeki önemli bir özelliği de her yıl Mekke ve Medine'ye gidecek hacı adaylarının oluşturduğu Surre-i Hümayun'un törenlerle buradan uğurlanmasıdır. Hacı adaylarını ve sultanın Mekke Şerifine gönderdiği armağanları taşıyan develerin oluşturduğu uzun konvoyun yola çıkması öncesinde düzenlenen törenler Üsküdar'a büyük bir canlılık getirmiştir. Bir yandan da Üsküdar yaşam yolculuğunun sona ermesiyle ilgili izlerle yüklüdür. Gerçekten de daha 14. Y.Y.'da oluşmaya başlayan ve fetih sonrasında tümüyle Müslüman kabristanı haline gelen Karacaahmed Mezarlığı buradadır. Mezarlığa adını veren Bektaşi büyüğü Karaca Ahmed'in yanısıra pek çok tarikat şeyhi Üsküdar'da tekke kurmuştur.




ZEYTİNBURNU

Zeytinburnu Zeytinburnu'nun İlçe Oluşu: 01 Eylül 1957
Nüfusu: 284.814
Yüzölçümü: 12 km²
Seçmen Sayısı:147.597
Mahalle Sayısı: 13
Sokak: 970

Zeytinburnu'na İlk Yerleşim İstanbul�un Türklerin eline geçmesini izleyen yıllarda Kazlıçeşme dolaylarına �Kudüslü Papazlar� diye adlandırılan insan topluluğu yerleşmeye başladı. İstanbul Türklerin eline geçince çok eskiden kentte yerleşmiş olan Rumlar arasında anlaşmazlık çıktı. Bu anlaşmazlık sonucu �Kudüs�lü Papazlar� bugün �Zeytinburnu" olarak bilinen deniz kıyısına yerleştiler. Buraya yerleşen papazların İstanbul içine kalanlara göre daha dindar oldukları İstanbul içinde eski yerlerinde kalan papazların Hıristiyan dininin kurallarını çiğnemelerine göz yumamadıkları için o çağlarda boş olan bu topraklar üzerine yerleştikleri söylentileri günümüze değin ulaşmış bulunuyor. Bir süre sonra Zeytinburnu ile Kazlıçeşme dolayları Kudüslü Papazların türlü tarım ürünleri zeytin ve birçok yemişler yetiştirerek gönüllerince yaşam sürdürdükleri şirin bir yöre durumuna geldi.

Bakırköy tapu kayıtları incelendiğinde; bugünkü Zeytinburnu ilçesi topraklarının ¾�ünün �Kudüslü Şerif Çiftliği� adı altında Kudüslü papazların tapulu yerleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre II. Beyazit çağından önce bu toprakların Türklerin tapulu yerleri olduğu ortaya cıkmıştır. Bu nedenle Zeytinburnu topraklarının tapu kayıtlarında Kudüslü Papazların yeri olarak gözüken bölümlerden bir çoğu Vakıflar Yönetimine (idaresine) devredilmiştir. Küdüslü papazların yaşadıkları çağlarda bu yerler doğanın binbir rengiyle bezenmiş güzel bir yöre durumuna geldi. İklimin zeytin bile yetiştirilmesine elverişli olduğu bu çağlarda Zeytinburnu yöresi bir gezinti yeriydi. Istanbul kentini kıyıcığında bir eğlenme dinlenme gezinme yeri olarak uzun yıllar İstanbul halkının yaşamını etkiledi. Bakırköy ile Kazlıçeşme arasında �İskender Çelebi� adıyla bilinen bir gezinti yeri bulunuyordu. Çok güzel bir bahçe bahçenin içinde köşkler köşklerin önünde denizle kucak kucağa olan yalılar vardı.Burası Osmanlı Hakanlarının Zeytinburnu (Padişahlarının) gönülerince yaşadıkları bir yerdi. İlçede Dericiliğin Başlaması Zeytinburnu İlçesi toprakları üzerinde yerleşmeyi etkileyici ikinci olay ; Kazlıçeşme�de dericilik sanayisinin kurulmasıdır.

Türkiye�de dericilik sanayisinin 150 yılı aşkın tarihçesi Kazlıçeşme�de başlamıştır denebilir. Kazlıçeşme kentin dışında kalan boş bir yöreydi. Dericilik sanayi deniz kıyısında suyu güneşi kısaca kendisine gerekli tüm olanakları sağlayabileceği bir ortam bulmuştu. Bu ortamda dericilik gelişirken çevreye yerleşenlerin sayısı da her geçen gün biraz daha çoğalıyordu. Dericilik sanayini dokuma sanayi izledi. 1927 yılında Bezmen�ler Kazlıçeşme�de dokuma sanayini kurunca çalışan işçiler çevreye yerleşmeye başladılar. Gecekondular Yapılarak Yerleşmenin Başlaması: 1946 yıllarındaZeytinburnu ilçesi toprakları insanla dolup taşmaya başladı. Gecekondular bir çığ gibi yayılıyordu. Yoksul insanlar her gece yüzlerce gecekondu yapıyor böylece her geçen gün binlerce kişi bu yörenin insanları arasına katılıyordu.Böylece gecekondu yapımına göz yumulmuş oldu. Yapan yıkan birbirine karıştı. Gecekondu alım-satımıyla uğraşan bir sürü aracı türedi. Yolsuz okulsuz düzensiz plansız kocaman bir gecekondu kenti kapladı Zeytinburnu topraklarını. Bu gidiş kendisine özgü evrelerde 1966 yılına değin süregeldi. Toplumsal yasalar yoksul halk yığınlarını yöneten doğa kuralları bildiğince işlendi. Bu gelişigüzel gidişi önlemek için 30 Temmuz 1966 tarihinde 775 sayılı GECEKONDU KANUNU yürürlüğe girdi.

Bu yasa bundan sonra gecekondu yapımını önlemek amacı güdüyordu. Bu yasa da genişletilmedi. Sorunlar üstüste yığılmaya başladı. Gecekondu yapımı eski hııznda olmasa bile sürüp gitti. Yapılan onarılan gecekondular birbirini izledi. BUCAK OLUŞU Zeytinburnu ilçesi toprakları 1953 yılına değin doğusu Fatih ilçesi batısı Bakırköy ilçesi topraklarında kalan bir yöre olarak yönetildi. 1950 yıllarında artık Fatih veya Bakırköy ilçesinden yönetimi yapılamayan bu yörenin yönetimsel bir örgüte kavuşturulması düşünülmeye başlandı. 30.07.1953 tarihinde Fatih ilçesine bağlı �ZEYTİNBURNU BUCAĞI� olarak örgütlendirildi. Batı bölümü yine Bakırköy ilçesine bağlı olarak kaldı.

İLÇE OLUŞU; Nufüsu günden güne çoğalan toplumsal ekonomik kültürel sorunlari her geçen gün bir kat artan bir yöre olarak büyüdü. 1940�lardan 1960 yıllarına değin yerleşmenin binbir türlü sorunuyla süslenen toplumsal yaraların türlü renkleriyle bezenen bir yer oldu. 1955 sayımlarında 17.585 olan nufüs 5 yıl sonra 1960 yılı sayımlarında 5 kat artarak 88.343 oldu. Artık Fatih ilçesinin bir bucağı olarak kalamayacak duruma gelmişti. Bunun üzerine 01.09.1957 tarihinde 7033 sayılı yasa ile �ZEYTİNBURNU İLÇESİ� adıyla İstanbul ilinin 14. Ilçesi olarak örgütlendirilmeye başlandı.

Zeytinburnu

1. Bizans Surları
2. Erikli Baba Türbesi
3. Yenikapı Mevlevihanesi
4. Kazlıçeşme
5. Merkezefendi Camii Türbesi Ve Çilehanesi
6. Dikilitaş
7. Derya-i Ali Baba Türbesi
8. Seyit Nizam Camii ve Türbesi
9. Belediye Hizmet Binası

COĞRAFİ YAPI; Zeytinburnu Trakya�nın güneydoğusunda Çatalca yarımadasının Marmara denizine bakan yamaçlarının bu denizle birleştiği yerdedir. Tarihi yarımada ile surlarla ayrılmış E-5 karayoluna sınır ve havalimanına 15-20 dakikalık mesafededir. Bu sebeple İstanbul�un dışarı açılan önemli bir penceresidir. Doğusunda Fatih Kuzeyinde Bayrampaşa Batısında Güngören Bakırköy Güneyinde ise Marmara Deniziyle çevrilidir.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst