Islam Ahlakı

Oruc

Daimi Üye
Katılım
17 Temmuz 2008
Mesajlar
2.598
Tepki
2.380
Puan
113
Yaş
50
Konum
izmir
İSLAM AHLAKI

ALLAH'TAN BAŞKASINA KUL OLMAMAK

Bilindiği üzere, İslâm Dininin temel esası TEVHID inancıdır. Tevhid inancı bir Allah'a inanmak, iman etmektir. Bu esas, Amentü olarak bildiğimiz altı iman esasının ilki ve en başta gelenidir.

Bizler inananlar olarak, Allah'ın bir olduğuna, doğmadığına doğurulmadığına, başlangıcı ve sonu olmadığına iman etmekteyiz. Bu inanç, biz müslümanları diğer dinlere bağlı insanlardan ayıran en önemli kriterdir. Allah'a olan inancımızın uygulamadaki görünüşü, bizlerin Allah'tan başkasına kulluk etmememizi O'ndan başkasına yönelmemizi, ancak O'ndan yardım dilememizi gerektirir.

Gerçekten biz sadece Allah'a kuluz. Allah'ın yarattığı apaçık olan diğer canlılardan hiçbir şekilde yardım dilemeyiz. Günde beş vakit kılmış olduğumuz namazların her rek'atında, kulluğumuzun ancak Allah'a olduğunu, sadece ondan yardım dilediğimizi tekrar etmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm'-in ilk sûresi olan Fatiha sûresinin 1. ayetinde "Yalnız sana ibadet (Kulluk) ederiz, Yalnız Senden yardım isteriz" diyor.

Namaz, Oruç, Hac, Zekat ve Cihad gibi bütün ibadetlerimizi Allah'ın kulu olduğumuzu bilerek yapmaktayız. Gerçek anlamda kulluk, ruhen, cismen, görünen ve görünmeyen bütün yönlerimizle Allah'a yönelmeyi gerektirir.

Bir bakıma insanın yaratılış gayelerinden birisi de Allah'a kulluk etmektir. Yüce Yaratıcı şöyle buyurmaktadır; "Ben cinleri de, insanları da (Başka bir hikmeti değil) ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım," ("ez" Zâriyât S:A: 56). Bütün varlığını Allah'a değil de yok olup gitmeye mahkûm olanlara bağlayan her gönül hüsrana ve tehlikeye adaydır. Çünkü her faninin bir gün olup sonu gelecektir. O halde ibadet O'nun hakkıdır ve ancak O'na ibadet edenler ümitlere korkulara kendilerini kaptırmazlar. Bu anlayış ve düşüncede olanlardan herkes istifade edebilir.

Bir topluma bu insanlardan fayda gelebilir. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor; "Mü'min taze ekin gibidir, rüzgar estikçe yatar, fakat yine doğrulur kalkar. Kâfir ise çam ağacına benzer, rüzgar estikçe gürler amma bir kere yıkılırsa bir daha kalkamaz."

Hz. MUHAMMED'İ ÖRNEK ALMAK:

Müslümanlar için şüphesiz ki en güzel ahlak örneği Hz. Muhammed'dir. Yüce Allah Peygamberimiz için "Hiç şüphesiz büyük bir ahlak üzerindesin sen" (el "Kalem S:A:4) buyuruyor. Hz. Muhammed Peygamberlik görevinin gayesini bizzat şöyle açıklıyor. "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." Güzel ahlak sahibi olmak isteyen her kişi, yaşayışında, konuşmalarında, davranışlarında, toplum bireyleri ile olan ilişkilerinde her zaman O Yüce Peygamberi örnek almak zorundadır. Zira Allah Tealâ "And olsun ki Resulullah'da sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü ummakta olanlar, Allah'ı çok zikredenler için güzel bir (misal) numune (si) vardır." (el "Ahzab S:A:21). Hz. Aişe de Peygamberimizin ahlâkının Kur'an olduğunu belirtiyor. Onun sözlerinde, fiillerinde ve takrirlerinde inanlar için sayısız ibretler vardır.

Peygamberimiz ruhen ve bedenen insanların en temizi idi. İç ve dış temizliğine çok önem verirdi. Güler yüzlü ve tatlı sözlü idi. Hiçbir kimseye gönlünü incitecek söz söylemezdi. Her haliyle sakin ve vakur idi. Konuşmaları cazibeli ve güzeldi. Yapmacık hareketleri hiç sevmez, gösterişten daima uzak kalırdı. Temiz ve şad-giyinirdi. Ümmetini çok severdi. ( gerçekten alemlere rahmet olara gönderilmişti. Hak'tan ve doğruluk tan hiçbir zaman ayrılmamış makam ve mevki vaatlari O'nu, İslâmı insanlara anlatmaktan alıkoyamamıştı. Şecaat ve cesareti ile insanlara örnek olmuştur. Her verdiği sözün gereğini kesinlikle yerine getirmişti! Hayatında hiçbir vakit maddeyi mahkum olmamış, dâime kanaatkâr olmuştur. Herkese karşı mütevazi davranmış, insanları küçük görmemiştir. Kendisine karşı kusur işleyenleri bağışlamış, çevresine iyiliği emretmiş ve bilgisiz kişilerden uzak kal mıştır. Mü'minlere karşı şefkatli ve merhamet!i olmuştur. Kölesine kötü muamelede bulunanların cenneti giremeyeceklerini belirtmiştir.

Dünyada ve ahirette mutlu olmak isteyenler her bakımdan sevgili Peygamberimizi örnek almak zorundadırlar.

DOĞRULUK

Doğru ve dürüst olan kişiler geç de olsa gayelerine ulaşırlar, Yüce Yaratıcının bütün nimetlerinden faydalanırlar. Doğru olan kişi Allah'ın rızasına ulaşır ve çevresinin itibarını kazanır. Doğruluk dünyada insan şeref kazandırır. Sarsılmaz bir şekil de şeref ve şöhrete ulaştırır. Ebedi dünyada da Allah'ın lütfuna vasıl olur. Şüphesiz doğrular vakarlı şerefli ve haysiyetli insanlardır. Doğruluk insanları birbirine bağlayan sağlam bir bağdır. Doğru insanlar arasında sevgi, saygı, karşılıklı dayanışma, kardeşlik ve dostluk çok kuvvetlidir. Doğruluk bütün sözlerin ve işlerin temel öğesidir. Bu sebeble İslâm dini düşüncede, sözde ve hareketlerimizde doğruluğu emretmektedir. Allah Teala Peygamberimize, "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" buyurmuştur. Allah'ın ve O'nun Elçisinin rızasını kazanmak isteyenler hileli yollardan çekinmelidirler. Doğruluktan ayrılanlar kendilerine ve içinde yaşadıkları topluma zarar vermekle kalmazlar, kendilerinden sonraki nesillere de kötü örnek olurlar. Hile ve aldatmacayı kendilerine meslek edinenlerin dünyada yüzlerj kara olacağı gibi ahirette de azap göreceklerdir. Doğruluktan ayrılan kişi aslında başkalarını değil kendisini aldatmakta ve kandırmaktadır. Doğrulukla ulaşılan mevki ve makam, elde edilen kazanç insanı mutlu eder, sevindirir. Şartlar ne olursa olsun mü'min kişi doğruluktan ayrılmaz.

İnsana yaraşan inancında .işinde doğru olmaktır. Doğru olmayan insanlar arasında 'kin, nefret ve düşmanlık tohumları derhal yeşerir.
 
OP
Oruc

Oruc

Daimi Üye
Katılım
17 Temmuz 2008
Mesajlar
2.598
Tepki
2.380
Puan
113
Yaş
50
Konum
izmir

İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜKTEN KAÇINDIRMAK

İnsanların diğer yaratıklardan ayrı bir yönü de topluluk halinde yaşamasıdır. Tek başına yaşayan, varlığını sürdüren bir insan tasavvur edilemez. Toplu halde yaşamanın sonucu insan çeşitli topluluklar ve gruplarla iç içedir. Aile, okul, arkadaşlar grubu, çeşitli dernek ve kuruluşlar insanı çevreleyen toplulukların en başta gelenleridir. Bu sosyal grupların içerisinde insanın uyması gereken bir takım prensipler ve kurallar vardır. İnsan topluluklarının dirlik ve düzenliğinde önceden konmuş kurallarla birlikte, insanın sorumluluk duygusu da önemli yer tutar. İnsanı üzen ve sevindiren olaylar karşısında, kişi bigâne kalamaz. Mutlaka bir değerlendirme yapar ve değer yargısı ortaya kor. Kişi, içinde yaşadığı topluluklardan etkilendiği gibi bu topluluklara değişik oranlarda yön de verebilir. Bu gerçekten hareketle İslam Dini müslümanlara bir ödev daha yüklemektedir. O da müslümanın her zaman ve her yerde sürekli olarak iyiliği emretmesi, istemesi, kötülüklerden, kişiye ve topluma zarar veren çirkin davranışlardan çekindirmeye çalışmasıdır. Bu hükümlerden bir bölümünün anlamlarını burada belirtmekle yetinelim. "Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki (Onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridir." (Ali İmrân S:A104). "Siz insanlar için gayıptan, yahut levh-i mahfuzdan seçilip çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. (Çünkü) Allah'a inanıyorsunuz. Kitaplılar (H'ristiyanlar ve Yahudiler) da inansaydı kendileri için elbette hayırlı olurdu. İçlerinden (Vakıa) iman edenler vardır. (Fakat) onların pek çoğu (Hak Dinden çıkmış) fâsıklardır." (Âli İmran S:A:110) "Allah'a ve Ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarış yaparlar. İşte onlar Salihlerdendirler." (Âli İmran S:A: 114).

Konu ile ilgili olarak Sevgili Peygamberimizin öğütlerinden de birkaç örnek verelim; "Her kim bir münker işlendiğini görür de eliyle değiştirmeye gücü yeterse eliyle değiştirsin, buna kudreti yoksa diliyle değiştirsin, diliyle değiştirmeye de muktedir olamazsa kalbiyle değiştirsin. Bu da artık imanın en zayıfıdır." Sahihi Buhari Tecridi Sarih Tercümesi) Peygamberimize "Yâ Rasulullah! Yolun hakkı nedir? Diye sordular da Aleyhisselatüvesselâm; (Haramdan) göz yummak, (Halka) eza vermekten içtinap etmek, (Selam verenin) selamını reddetmek, ma'ruf ile emredip münkerden nehyetmek, (sorana yol göstermek, mazluma yardım etmek) dir, buyurdu."

Yukarıya alınan Ayet ve Hadislerden de anlaşılacağı üzere iyiliği emretmek ve kötülükten vazgeçirmeye çalışmak en başta gelen ahlakî vazifelerimizdendir.

GIYBET ETMEMEK VE KÖTÜ ZANDA BULUNMAMAK

İslam Dininin yasakladığı kötü huylardan biri gıybet etmek ve kötü zanda bulunmaktır. Gıybet, bir kişinin müslüman din kardeşini arkasından çekiştirmesi, onun üzüleceği ve beğenmeyeceği sözleri söylemesi ve gizli kalması gereken durumlarını başkalarına açıklamasıdır. Kötü zanda bulunmak ise müslümanlar hakkında işitilen yalan yanlış sözleri araştırmadan düşünmeden doğru imiş gibi benimsemek, onlar hakkında kötü düşünce ve kanaat besleyerek yanlış hükümler vermektir Bu gibi düşünce ve davranışların çok kötü bir huy olduğu ortadadır. Zira böyle yanlış düşünce ve davranışlar kişilerin arasını acar. Birlik ve beraberliği bozar. Toplumda fitne ve fesadı geliştirerek huzursuzluğun sebebi olur. Bütün bunlar insanlara yaraşmayan çirkin huylardır.

Şurası hemen belirtilmelidir ki, bir kişi sevdiği arkadaşının iyiliği ve hayrı için, içten gelerek, açık kalplilikle ona iyi, doğru ve hayırlı olduğuna gerçekten inandığı bir sözü söyleyebilir, yapıcı tenkidde bulunabilir. Cünkü müslümanın din kardeşini uyarması, iyiliği ve güzelliği tavsiye etmesi bir görevdir. Ama maksat din kardeşimizin iyiliği değil de onu küçük düşürmek, kötülemek, başkalarına kötü tanıtmak ise bu davranış İslam Dinince yasaklanmıştır. Müslümanları arkasından çekiştirmek, beğenmeyecekleri ve gücenecekler sözleri söylemek, hoş olmayan hareketlerdir.

Müslüman kardeşlerimize karşı kötü zanda bulunmamak, haklarında yersiz şüpheler beslememek durumundayız. Başkalarının kusurlarını ayıplarını, araştırmamalı, gizlediği şeyleri öğrenmeye ve ortaya çıkarmaya çalışmamalıyız. Başkalarını kötüleyen, çekiştiren kimse o kardeşinin toplum içerisindeki itibar ve güvenini sarstığı gibi gerçekten kendisine olan itibar ve güveni sarstığını iyi bilmelidir. Bir kardeşini başkaları yanında çekiştiren, kötüleye kimse böyle bir kötü huya sahip olduğu için onları da diğerleri yanında çekiştirip kötüler. Onun bu yönünü bilenler ve görenler ona güvenmezler ve inanmazlar. Gıybet etmek ve kötü zanda bulunmak, toplumda fitne ve fesada yol açtığından, bölücülüğü körüklediğinden, dirlik ve düzeni bozduğundan dinimizce yasak edilmiştir.

Yüce Yaratıcı gıybet ve kötü zan hakkında şöyle buyuruyor; "Ey iman edenler, zarının bir çoğundan kaçının. Çünkü bazı zan (vardır ki) günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz de kiminizi arkanızdan çekiştirmesin. Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. Allah tevbeleri kabul edendir. Çok esirgeyicidir." (el-Hucûrât S:A: 12).
Ulu Peygamberimiz, müslümanı tarif ederken şöyle buyurmaktadır: "Müslüman o kimsedir ki müslüman kardeşleri onun dilinden ve elinden selâmette olur."

Görüldüğü üzere diliyle ve eliyle müslümanlara eziyet eden kimseler gerçek anlamda müslüman olamamaktadırlar.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst