İlhan Selçuk Kimdir?

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
ilhan_selcuk.jpg


İlhan Selçuk Kimdir - İlhan Selçuk'un Biyografisi, Eserleri, Kitapları

İlhan Selçuk, 1925 yılında Aydın'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. (1950) Avukatlık, matbaacılık, dergi ve gazetelerde yazı işleri müdürlüğü yaptı. İlk yazıları 41 Buçuk isimli mizah dergisinde çıktı. (1952). Selçuk 1963 yılından vefat ettiği güne kadar Cumhuriyet gazetesinde yazmaya devam etti.

ESERLERİ

Uzak Komşu Rusya'dan Gezi Notları (1967) - Gezi notları
Mustafa Kemal'in Saati (1969) - Belgesel yazılar
Yüzbaşı Selahattin'in Romanı (2 cilt, 1973/1975) - Roman
Güzel Amerikalı (1976) - Gezi notları
Sovyetler, İran, Amerika İzlenimleri (1976) - Gezi notları
Yeni Krallar, Yeni Soytarılar (1976) - Belgesel yazılar
Ağlamak ve Gülmek (1982) - Belgesel yazılar
Düşünüyorum Öyleyse Vurun (1984) - Belgesel yazılar
Görülmüştür (1986) - Belgesel yazılar
Ziverbey Köşkü (1987) - 12 Mart dönemi tutukluluğu anıları
Japon Gülü (1988) - Gezi notları
Enel Hakk'ın Hakkı - Cumhuriyet gazetesinde çıkmış, Alevi-Sünni konularında yazılmış çarpıcı yazıları içermektedir. Bazı Bektaşi Fıkraları ile okuyucu eğlenerek bilgilendiriliyor.
İskele Sancak Sol - Sağ - Şeriat
Düşünüyorum Öyleyse Vurun

YENİ KİTAPLARI

Sovyetler, İran, Amerika İzlenimleri (1976), Yeni Kırallar, Yeni Soytarılar (1976), Ağlamak ve Gülmek (1982), Düşünüyorum Öyleyse Vurun (1984), Görülmüştür (1986), Ziverbey Köşkü (anı, 1987), Japon Gülü (1988).

İşte İlhan Selçuk'un veda yazısı

"Nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler..."


Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı ve Başyazarı İlhan Selçuk'un 14 Nisan 2008 tarihinde gazetesindeki "Pencere" isimli köşesinde ameliyat olmadan önce kaleme aldığı son yazısı...

“Arabayla asfalt yolda giderken birden karşına bir levha çıkar:
“Yol kapalı.”
Bozulursun..
Ama yapacağın bir şey de yoktur.
Bugün pazar!..
Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler...
Son haftalarda “nalları havaya dikmek” deyişini çok kullanmaya başladım. Benim hoşuma gidiyor; kimisi sevimsiz buluyor; ama, Türkçe mizahın başyapıtlarından biri...
İnsanlarla hayvanlar arasında eşitlik de sağlıyor...
Bektaşi’ye demişler ki:
- Nalları havaya dikenin nesine bakarsın?
- Sırtına.. demiş..
- Nasıl?
- Ya eyeri vardır, ya semeri...
Baba Erenler sınıfsallığı son nefeste bile unutmuyor, aşkolsun...
Gerçekte “nalları havaya dikmek” eğlencelidir, matraktır; ama, bizim temel felsefede böyle şey yok..
Ne var?
Ne olacak:
Enelhak...
Hiçbir din felsefesinin erişemediği bir öz...
Varlığın, evrenin, ruhun, maddenin, yerin, göğün, yaratanın, yaratılanın özdeşleştiği buluşmanın, birleşmenin, birliğin, tümleşmenin, eriyip kaynaşmanın dile daha yetkin ve güzel yansımasını düşünmek bile olanaksız...
Ortalıkta ne nal var..
Ne semer..
Ne eyer..
Neyin ne olduğunu bilen bilir, kimsenin kimseye malumatfuruşluk yapmaya hali yok, ayvayı bu dünyada yediğin zaman her şeyi anlarsın, edebiyata gerek yok...
Erenlere sormuşlar:
- Allah neden ölmüyor?..
Yanıt:
- Onun Allah’ı yok da ondan...
Eskiden Adana’da kafası kızan, Allah’a söverdi...
Ama bu Allah, kişinin öfkelenip bozulduğu keratanın Allah’ıydı:
- Ulan, senin Allah’ını, peygamberini, kitabını, cüdamını, yedi sülaleni, yetmiş yedi ceddini, vesaire...
Cevap:
- Ulan, ben de aynen seninkini...
Sonra?..
Ya bıçaklar oynaşır..
Ya ayırırlar..
Şimdi kaldı mı bilmem, böyle öfkeler...
Dur bakalım, şimdiden merak etmeye başladım.. yarın hekim takımı beni kesip biçecek, kolay iş değil, delip dikecek, ya da ben cahil kafamla öyle sanıyorum; peki ne olacak, gözümüzü tekrar açacak mıyız, yoksa ayvayı yiyecek miyiz?..
Biliyorum şimdi kimisi diyor ki:
- Aman canım, merak ettiğin şeye bak.. deli saçması...
Doğrudur...
Yaşamak nedir ki zaten?..
Fasa fiso...
Yaşamak nedir mi?..
Bir sabah kalktın, sevdiğin kadının gözünün altında derin bir çizgi gördün..
O da gördü mü?..
Görmez olur mu?..
Ya da henüz aynaya bakmadı..
Soru:
- Yaşlanıyor muyum?..
Sen görmezlikten geldin diyelim, o düşünüyor, dupduru ten nasıl böyle oldu?..
Nasıl olmasın ki, yaşıyorsunuz.
Kim bilir, belki gözü de teni de daha güzelleşti.
Ama şartlanmış bir kez.. Şartlanmışsınız.
Çizgilerin, yaşlılığın insana güzellik verdiğini kişinin kültürüne aşılayan estetik kültürüne erişmek için, insanların daha ne kadar yaşamalarına gerek var? 100 yıl, 1000 yıl?
İlkellik daha ne kadar sürecek?
Sürse de alt gözkapağının altındaki bir yeni çizginin insanı bu denli düşündürüp oyalaması, işte insanın gözeneklerine dek yaşamasıdır...
Yaşamak güzel şey Taranta Babu...
Dünyanın bugünkü kepaze haline insan bozuluyor, bir yanda açlıktan ölen çocuklar, yoksullar, bir yanda sayılamayacak kadar çok kadın köleler...
Öyle kadın köleler ki köleliklerinin bilincinde bile değiller...
Ve bu kadınlar saraylarda yaşıyorlar...
Dünya böyle kalmaz...
Biz de böyle kalmayız...
Hem kim kalmış ki canım..
Kim kalır ki...
Çok ermiş gelmiş geçmiş bu dünyadan...
Biri, 13. yüzyıl şairi Âşık Paşa ...
Der ki:
“Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyaya
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür olsun ona”
Yine de tekerlemeye geliyorum:
Nalları dikmezsem..
Daha görüşürüz...
Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola...
İkisine de eyvallah...”
 

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Bur ıcınde yatsın o kadar cok kıtabını okudum ki...

Babamın bana ılk yasakladıgı kıtap "Dusunuyorum O Halde vurun"

Daha 14 yasındaydım soz buyu ızın verıcem dedı 18 yasımda anca gerı verdı...
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst