Her sabah kocaman bir yalnızlığa merhaba..

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
t6w676.jpg



Aslında bu durum bir gece öncesinden başlayan yalnızlık hissinin sabah uyandığınızda çok daha büyümüş bir şekilde karşınıza çıkması hâlidir. "Günaydın" sözünü söyleyecek bir ses bir nefes ararsınız fakat bulabildiğiniz ise sadece duvardan yankılanan "Yalnızım ben" şarkı sözlerinin melodisidir. Hani insan uyandığında yepyeni bir güne başlamanın heyecanıyla yatağından kalkar ya yalnızlığın kör kuyusunda uyananlar ise her sabah ruhlarından dinledikleri şarkı sözlerinin şu sözleriyle güne başlarlar "Yalnızım ben çok yalnızım".
Her Sabah Koskoca Bir Yalnızlığa Günaydın Demek
Peki bu hisle güne başlayanlar nasıl bir yaşam sürmektedirler? Ruhlarını yavaş yavaş kemirip tüketen yalnızlık hissine rağmen acaba yaşamlarında mutlu olabiliyorlar mı? Gerçekten hayattan istediklerini alabiliyorlar mı? Bu üç temel sorununda yanıtlarını bulmak belki biraz zor ve cevapları değişken. Fakat bu yazar soruların zorluğuna ve bulunabilecek cevapların kişiden kişiye değişkenlik gösterebilecek olmasına rağmen yazısında kendince bir takım yanıtlar bulmak ister...

Şimdi isterseniz her sabah kalktığında yüzünü yalnızlığın siyahî sularıyla yıkayan birinin yaşamına bir göz atalım. Şahsımızın ismi "Bahtiyar" dır. Ailesi hayatında her daim mutlu olsun diye adını Bahtiyar koymuştur. Fakat gerçekten o da tıpkı ismi gibi mutlu bir hayat sürebiliyor mu? Sanırım yazının ilerleyen bölümlerinde bu sorunun cevabını bulabileceğiz.

Bahtiyar sabah erkenden uyanır ve işe yetişebilmek adına hızlıca bir hazırlanma evresinden sonra şirket servisiyle yaşamının soğuk ve sahte yüzüne doğru yatay bir geçiş yapar. Servisteki arkadaşlarıyla birlikte geçirmiş olduğu sahte bir günaydın ve gülümseme faslından sonra araçtan iner ve iş yerine gitmeden önce son hazırlıklarını yapıp "Ben iyiyim" maskesini yüzüne geçirir. Bahtiyar maskenin o ruhunu gizleyen soğuk kalkanına büründükten sonra yavaş adımlarla iş yerine doğru ilerler. İş yerine girdiği ilk dakikadan itibaren her gün karşılaşmış olduğu rutin bir anı yaşar. İlk rast gelen ve ismi de lazım olmayan iş arkadaşıyla başlayan ve diğer arkadaşlarla devam eden "Günaydın merhaba selam" faslı yaşanır. diyaloglar tanıdık bir klişeyle şu şekilde devam eder;

İş Arkadaşı
(İsmi lazım değil içlerinden bir tanesi): "Merhaba Bahtiyar nasılsın?"
Bahtiyar: "Ben iyiyim sen nasılsın?"

İşte o an ruhu Bahtiyar`a şöyle bir serzenişte bulunur; "Ben yalnızlığın karanlığında yavaş yavaş tükeniyorum sen ise buna rağmen nasıl oluyor da iyiyim diyebiliyorsun?". Bahtiyar içinden gelen bu sitem dolu sese rağmen "iyiyim" pozunu bozmamak için etere bandırılmış bir bezi itinayla ruhunun ağzına kapatır ve içinden gelen sesi bayıltmak suretiyle sahteliklerle dolu oyununa devam eder.

Ama bazen bu oyun bozulur ve öyle bir zamanda şahsımız serviste maskesini takmayı unutur. O zamanda ise Bahtiyar şöyle bir diyalog yaşar;

İş arkadaşı "Merhaba Bahtiyar kötü gözüküyorsun bir şeyin mi var?"
Bahtiyar "Biraz başım ağrıyor üşüttüm galiba."
İş arkadaşı "Geçmiş olsun kendine dikkat et."
Bahtiyar "Sağol teşekkür ederim."

Ruhu yine Bahtiyar`a söylenmeye başlar; "Kötü görünüyor olmanın nedeninin yalnızlık hissi olduğunu niye insanlarla paylaşmıyorsun?". Bahtiyar "Ben iyiyim" maskesini takmayı unuttuğundan mıdır bilinmez bu sefer ruhunun sitemine bir cevap verir;
"Ey ruhum her gün bu oyunu oynamaya `Ben iyiyim` maskesini takmaya mecburum. Kötü görünüyor olmamın nedeninin `Her sabah koskoca bir yalnızlık duygusuyla uyanmam` olduğunu söylesem iş arkadaşlarımın beni anlamayacağını o kadar iyi biliyorum ki... İnan ruhum bana şöyle diyecekler; Güzel bir işin iyi bir kazancın rahat bir hayatın var. Böyle duygusal konuları neden kafana takıyorsun? Boş ver bunları yaşamana bak nasıl olsa bir gün birisini bulursun... Böyle cevaplar alacağımı beni yani aslında `seni` anlamayacaklarını o kadar iyi biliyorum ki o yüzden mecburum her gün `Ben iyiyim` maskesini takıp mutluluk numarasını sahneye koymaya. Mecburum her gün senin sesini susturmaya... O yüzden ne olur beni anla seni susturup devam etmek zorundayım bu sanal oyuna..."

Şimdi ruhu ile Bahtiyar arasındaki bu diyalogtan sonra kaldığımız yerden devam edelim.

Görüldüğü gibi Bahtiyar usta bir oyuncudur. O kadar alışmıştır ki bu oyuna artık "Ben iyiyim" maskesini takmayı unutsa bile bir şekilde kendini yani "ruhunu" kamufle eder ve asla açık vermez. Tabii her büyük şirket de olduğu gibi Bahtiyar`ın çalıştığı firmada "içi boş" toplantılarıyla meşhurdur. Bahtiyar her hafta Çarşamba günü çalışmış olduğu departmanın toplantısına katılır. Toplantıların yapıldığı yer devasa camlarla süslü olan plazanın en üst katında yer alan daha içeri adımınızı atar atmaz yüzünüze profesyonel bir soğuk havanın üflendiği uzunca bir oval masanın etrafında büyük ve pek tabii ki rahat kahverengi deri koltukların yer aldığı koskocaman ve insanın gözünü alan sahteliğin olduğu bir odadır. Toplantıların nasıl geçeceği ise toplantıya başkanlık eden bölüm müdürünün o an ki ruh haline bağlıdır. Müdür eğer üstleri tarafından paylanmışsa veyahut eşiyle bir tartışma yaşamışsa toplantı sırasında gözlerinden ateş çıkan bir ejderhaya dönüşür ve kendine o günkü toplantı gündemine bağlı olarak azarlayıp yerin dibine sokacağı bir kurban arar. Böyle günlerde toplantıda yer alan personelin hemen hepsinde gergin bir sessizlik hâli vuku bulur ve müdürün her dediğine "Tamam olur yaparız efendim" şeklinde sahtelik kokan sözler ağızlarından dökülürdü. Ama eğer müdür üstleri tarafından onore edilmişse veyahut o an herhangi bir nedenden ötürü mutluysa yüzüne hafif ve alaycı bir gülümseme peydah olur toplantıda yer alan personelde toplantıyı kazasız belasız atlatacaklarından dolayı yüzlerine sahte bir tebessüm kondururlardı. Toplantı ortamı ister gerginlik içinde isterse de rahatlık içinde geçsin içi boş laflar bazen bağırışlar içerisinde bazen ise büyük bir sükunetle geçen dakikalar sahte yüzler sahte gülümseyişler saçma sorular ve anlamsız beyin fırtınaları eksik olmazdı. Müdür çalışanları istediği zaman azarlayabileceği aşağılayabileceği bir köleler topluluğu olarak görürken çalışanlar ise toplantı sırasında söyledikleri tüm "Haklısınız efendim olur öyle yaparız" sözlerine rağmen daha toplantının kokusu bile üzerlerinden geçmediği hâlde asansörden inerken veya koridorlarda müdürü çekiştirmeye başlıyorlar ve toplantının ne kadar anlamsız saçma bir şekilde geçtiğini söylüyorlardı.

Peki tüm bu olanlar içerisinde bizim zat-ı muhterem ne yapıyordu? Gayet rahat anlaşılabileceği gibi Bahtiyar ortama iyi uyum sağlamış var olan durumu gayet iyi benimsemiş bir kişi olduğundan dolayı bu toplantılarda da oyunun uyumlu parçalarından biriydi. Tabii ki Bahtiyar`ın iş yaşamı sadece haftalık toplantılardan ibaret değildi. Her gün saat 12:00`de başlayan ve hiç kimseyle iletişim kurulmadan geçirilen öğlen yemekleri alınan ve gönderilen e-postalar çalan telefonlar ve bitmek bilmeyen uzun gergin görüşmeler bilgisayarda hazırlanan grafikler ve raporlar alınıp verilen evraklar ve bu evrakların altına şekli dahi değişmeden atılan paraflar dosyalar klasörler bir sürü yazıcı çıktısı akşam çıkış saati gelse de gitsek diye bakılan kol saati ve bu yazarın burada anlatmaya gerek dahi duymadığı daha bir yığın şey...

Ve en nihayetinde iş çıkış saati olan 18:00 gelir çatar. Bahtiyar iş arkadaşlarına sahte bir gülümseyişle "İyi akşamlar" dedikten sonra yavaş adımlarla iş yerinden servise doğru ilerler. Tıpkı sabah yaşanan duruma benzer servisteki arkadaşlarıyla sahte bir merhaba ve gülümseme faslı yaşanır. Bahtiyar servisteki koltuğuna oturur oturmaz "Ben iyiyim" maskesini yüzünden çıkarıp itinayla yandaki koltuğa koyar. Daha sonra servisten iner ve ağır ağır adımlarla evine doğru ilerler. Bahtiyar kapının zilini çalamaz çünkü içeride kimse yoktur ve mecburi olarak kapıyı kendisi anahtarla açar. Yoğun ve yorucu bir günün ardından sonra yalnızlık duygusu tıpkı sabah işe gitmeden önce olduğu gibi Bahtiyar`ı rahatsız etmeye başlamıştır artık. İçeri girip odasına doğru ilerler ve takım elbisesini dolabına asar. Tabii ki Bahtiyar iş yaşamının en önemli parçası olan "Ben iyiyim" maskesini de unutmaz ve yarın sabah işe gitmeden önce alınmak üzere dolaba takım elbisesinin yanına asar. İşte tam bu anda artık Bahtiyar ile ruhu karşı karşıyadır. Fakat Bahtiyar nasıl sabah etere bandırılmış bir bez yardımıyla ruhunu bayıltıyorsa şimdi de televizyon sayesinde ruhunu efsunlar ve kendiyle hesaplaşmaktan bir süreliğine de olsa kurtulur. Hızlı bir karın doyurma sürecinden sonra salona geçer ve televizyon koltuğuna oturur. Salondaki plazma televizyonda kanallardaki kalitesiz dizilerden saçma sapan yarışma programlarına doğru yapılan yatay geçişlerle öldürülen birkaç saatin ardından Bahtiyar artık uykusunun geldiğini hissederek yatak odasına gider ve rutin yaşamının en önemli parçalarından birisi olan çalar saatini sabah saat tam 07:00`ye kurar. Tüm gün boyunca ruhundan ve yalnızlığından kaçmanın rahatlığıyla hemen uykuya dalar.

Saat tam 7`de çalar yine sabah olmuş ve yeni bir gün doğmuştur. Bahtiyar uyku sersemiyle yatağından doğrulur çift kişilik yatağına bakar ve yatağının soğuk buz gibi yalnız yüzüyle baş başa kalır. Duvardan her sabah olduğu gibi "Yalnızım ben" şarkı sözlerinin melodileri yankılanır Bahtiyar`ın kalbine ve ruhu ise şarkı sözlerinin "Yalnızım ben çok yalnızım" sözlerini fısıldamaktadır kulağına. Bahtiyar evde "Günaydın" diyecek birisini arar ama bu arayış hâli beyhudedir. Her sabah olduğu gibi bu sabah da koskoca bir yalnızlığa günaydın diyecek olmanın ağırlığı ve üzüntüsüyle Bahtiyar`ın gözlerinden birkaç damla gözyaşı süzülür. Ve işte o an ruhu artık bu işkenceye dayanamaz ve son bir umutla seslenir Bahtiyar`a.

Bahtiyar görüyorsun değil mi artık dayanamıyorsun yalnızlığına gözyaşların seni ele veriyor. Her sabah bomboş bir yatakta uyanmak her sabah sadece koskoca bir yalnızlığa günaydın demek artık sana zor geliyor değil mi? Görmüyor musun ben ağır ağır ölüyorum bu karanlıkta? Peki sen bensiz yaşayabileceğini mi sanıyorsun? Her gün "Ben iyiyim" maskesini yüzüne takarak sahnelediğin oyunla benden kaçtığını zannediyorsun ama yanıldığını gözyaşlarında görüyorsun işte. Her gün beni bayıltarak efsunlayarak yalnızlığından kaçabildiğini zannediyorsun ama bak işte yalnızlık o korkunç yüzüyle karşında sapasağlam duruyor. Bu oyun ne zamana kadar devam edecek ne zamana kadar benim sesimi duymamazlıktan geleceksin. Bahtiyar eğer ben bedenini terk-i diyar edersem sen belki bu hayatta biyolojik olarak yaşamaya devam edeceksin ama artık sen yaşayan bir ölü olacaksın. O yüzden benim sesimi dinle artık ve çık bu yalnızlığın dehlizinden. Her gün oynadığın bu oyuna bir son ver ve beni hisset hayatının her anında. Seni bu dehlizden çıkaracak benim diğer yarımdır. Hayatının aşkını bul Bahtiyar benim diğer yarım olan ruhu bul. Bul ki gözyaşların dinsin artık bul ki "Her sabah koskoca bir yalnızlığa günaydın" demekten kurtulasın. Ve çare sende bunu sakın unutmayasın. Sana son bir seslenişle söylemek istediğim her şeyi anlattım. Ya beni dinleyip benim diğer yarımı bulacaksın veyahut ben bu karanlığa dayanamayıp seni bir gün bırakacağım. Karar senindir Bahtiyar. Yaşayan bir ölüye dönüşmek veya benim diğer yarımı bulup ömür boyu mutluluğa erişmek.

Hangisini tercih ediyorsun Bahtiyar? Beni mi yoksa dışarıda yaşadığın hayatı mı?


Alıntıdır
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst