Akşam olmamıştı daha. Olmasındı zaten. Sevmezsin akşamları. Fazla anı var akşamlarında. Garip sözcük akşam. Yüksek sesle tekrarlayınca sürekli garip gelir sana. Hayat da öyle. Akşamlar gibi.
Sonsuz karanlıkta gözlerini kocaman açarsın ama yine de körsündür. Gözlerini tutkalla yapıştırırsın sabahları kirpiklerin kopar ama hala içeri ışık sızar. Ellerini gözlerine kapatıp güneşe bakarsın akşam olmadan uzaktan bir müzik sesi gelir. Ray Charles'ın "Night and Day"idir çalan. Margie Hendrix'in gırtlağını yırtmasını dinlersin. Sonra akşam olur. Olmasın istersin. Sabah baktığın güneş siyah bir top gibi aklındadır.
Birini seversin güvenirsin; güneşin batmasına özenip kaçar. Akşamlarınla kalırsın. Kendini tuvalete kilitleyip sabahların nasıl da olmayan kirpiklerinden sızan güneşle dolu olduğunu düşünür tutkalı kazınmış gözlerinden akşam gözyaşlarını dökersin.
Beynin düşünmekten sulu boya gibi olmuştur ve tuvaletin duvarları karanlık gibi üstüne gelir. Kocaman açarsın gözlerini ama yine de körsündür. Körsen akşam da yoktur sabah da. Ray "Night and Day"in nasıl olduğunu çoktan unutmuştu ama hissediyordu. Karanlığı da hissediyordu arı kuşunu da.
Ellerini gözlerine kapatıp güneşe bakarsın yine. Sabah oldu mutluyuz! Gerçekten öyle misin? Sabahlar da mutlu seninle beraber. Müzik öğretmenin güllerle ilgili konuşma yapar ama ben karanfil severim der. yine güneşe bakmak istersin. Aslında gözlerini tutkallama isteği duymadan hiç bakmamışsındır güneşe.
Ellerini gözlerine kapatınca kıpkırmızı görürsün parmaklarını. Cadıkanını. Cadıları merak edersin sonra. Masallardaki gibi çirkinler mi yoksa filmlerdeki gibi baş döndürücü mü? Onlar geceyi sever. Gece tüm kusurları örter. Akşamdan daha güçlüdür koyu karanlık geceleri. Geceler. Ahmet Haşim'in düşünceleri.
Sonsuz karanlıkta açarsın gözlerini kocaman güneş kadar ama asla onun gibi olamazsın. Sonra akşamlara yalvarırsın "Gecelere dön!" diye. Gecelere yalvarırsın "Sabahlara dön!" diye. Sabahlara yalvarırsın "Biraz ışık!" diye.
Güneş siyaha boyanır senden sonra....!
Sonsuz karanlıkta gözlerini kocaman açarsın ama yine de körsündür. Gözlerini tutkalla yapıştırırsın sabahları kirpiklerin kopar ama hala içeri ışık sızar. Ellerini gözlerine kapatıp güneşe bakarsın akşam olmadan uzaktan bir müzik sesi gelir. Ray Charles'ın "Night and Day"idir çalan. Margie Hendrix'in gırtlağını yırtmasını dinlersin. Sonra akşam olur. Olmasın istersin. Sabah baktığın güneş siyah bir top gibi aklındadır.
Birini seversin güvenirsin; güneşin batmasına özenip kaçar. Akşamlarınla kalırsın. Kendini tuvalete kilitleyip sabahların nasıl da olmayan kirpiklerinden sızan güneşle dolu olduğunu düşünür tutkalı kazınmış gözlerinden akşam gözyaşlarını dökersin.
Beynin düşünmekten sulu boya gibi olmuştur ve tuvaletin duvarları karanlık gibi üstüne gelir. Kocaman açarsın gözlerini ama yine de körsündür. Körsen akşam da yoktur sabah da. Ray "Night and Day"in nasıl olduğunu çoktan unutmuştu ama hissediyordu. Karanlığı da hissediyordu arı kuşunu da.
Ellerini gözlerine kapatıp güneşe bakarsın yine. Sabah oldu mutluyuz! Gerçekten öyle misin? Sabahlar da mutlu seninle beraber. Müzik öğretmenin güllerle ilgili konuşma yapar ama ben karanfil severim der. yine güneşe bakmak istersin. Aslında gözlerini tutkallama isteği duymadan hiç bakmamışsındır güneşe.
Ellerini gözlerine kapatınca kıpkırmızı görürsün parmaklarını. Cadıkanını. Cadıları merak edersin sonra. Masallardaki gibi çirkinler mi yoksa filmlerdeki gibi baş döndürücü mü? Onlar geceyi sever. Gece tüm kusurları örter. Akşamdan daha güçlüdür koyu karanlık geceleri. Geceler. Ahmet Haşim'in düşünceleri.
Sonsuz karanlıkta açarsın gözlerini kocaman güneş kadar ama asla onun gibi olamazsın. Sonra akşamlara yalvarırsın "Gecelere dön!" diye. Gecelere yalvarırsın "Sabahlara dön!" diye. Sabahlara yalvarırsın "Biraz ışık!" diye.
Güneş siyaha boyanır senden sonra....!