Ekmek Almaya Gidiyorum, Birazdan Dönerim

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul
Gittiğinde, hafif bir parfüm kokusu yatak odama sinmişti. Terlikleri ve 8.30 a kurulmuş bir saat yatağımın başucunda yerde durmakta. Gözlerimi kapadığımda, kırlar, çayırlar, mis gibi bir yayla kokusu beynimde çakıyor...
Vadiden birlikte dönmüştük. Ben gitmişken beni özlemişti sanıyorum, ama çaktırmaz. Uzun süren bir arkadaşlığın ve dostluğun kendiliğinden sonucu, yakınlaşmamız ve birlikte olmamız.
Vadi'de balığa çıkmış, kumsalda yatmış, taş evde Ernest Hemingway'i kıskandırmıştık. Dönüş gitmenin bir parçası ve yeni gitmelerin tohumu. Gelmek ise, bambaşka bir şey. Gelmek bir bağımlılık, çaresizlik, zayıflık. Gitmekse güçlü insanların, yaşamı sevenlerin, yaşamın bizzat kendisine tapanların işi. Özgürlüğü, bağımsızlığı tatmak, kanarcasına.
İşte, bu mihval üzre İstanbul'a döndüm. Ağustos sıcağı beyin faaliyetlerimi durdurduğu için, içimdeki Doğu Karadeniz hasreti içimi kemirerek büyümüştü. Zaten Vadi'deyken de. Rotayı doğuya çevirmeyi düşünüyordum. Uzun süredir görmediğim, Yusufeli'ndeki ve Doğu Beyazıt'taki dostlar burnumda tütüyordu. Hatta Iğdır'dan bir TIR'a atlayıp Tahran'a kadar uzanmak. Hazır konut fonu illeti de kalktı, üstelik İran'a vize de yok. Şehirde biraz oyalanıp, çantamı hazırlamayı düşündüm. Kamp ocağımı eski bir arkadaşımın arabasında unuttuğum için, yeni bir ocak almam lazım. Eski arkadaşım telefonda benimle konuşmuyor. Gittiğim için.
Aradan 1 hafta geçti. Seviyorum. Sevmekte gitmelerin en güzeli. Durmak yok. Hala İstanbulda'yım, ama küçük çevremde tüm alemi geziyorum. Kuruyemişçi ile sohbet ediyorum. Bakkal bana baktığında beni seviyor. Hissediyorum. Çünkü bende seviyorum. İnsanlar birbirinin aynası. Gittiğimde kimse arkamda kalmayacak. Gönül zaman ve mekan tanımıyor çünkü. Heryere ve her zamana kaçıyor insanın gönlü. Gönül alemi, bir zamansızlık ve mekansızlık dünyası.
Özlediklerim, yaşanmış eski anlar ve gidilmiş yerler, geçmişte bir sabah gün doğarken durulmuş, mis gibi toprak kokan, kır kokan, ışıl ışıl, adı unutulmuş o tren istasyonu, kompartımanda sabah çayı içtiğimiz, zeytinleri ve peynirlerimizi paylaştığımız, ismini hatırlamadığım, ama bana hala kırk yıllık bir dost kadar yakın yol arkadaşlarım köylüler, bahçesine çadır kurduğum o taş ev, hepsi, evet hepsi ufacık odama sığmış bu sabah...Seviyorum. Sevmek gitmelerin en güzeli....
Aradan 1 hafta daha geçti. Ya kalmaya ne demeli. En kötüsü. Kalmak feci bir şey. Düşünsenize türkçede kalmak ile özdeşleşen kelimelere bir bakın. Hepsi sabıkalı. Hareketsiz kalmak, biçare kalmak, donup kalmak, duyarsız kalmak, kötürüm kalmak, atıl kalmak, takılıp kalmak, v.s. v.s. hepsi boktan bir durumu anlatıyor. Hatta, en güzel kelimelerin bile arkasına gelse, o kelimeyi nasıl da boğup öldürüyor "kalmak". Şeytanın gölgesi sanki. Çalışıp kalmak, Sevip kalmak. Olmuyor işte, insan kaldımı olmuyor. Gitmek yaşamak bence... Ya da, yaşamaktan da fazla birşey...
Şimdi bu yazıyı Timur'a faxlayıp, çantamı topluyorum. Herkes yola çıktığımı ve gittiğimi bu yazıdan öğrenecek. Evdeki telesekreterimde ise, şu not var;
"Ekmek almaya gidiyorum, birazdan dönerim..."
 

pembenutella

Daimi Üye
Katılım
11 Ekim 2012
Mesajlar
808
Tepki
940
Puan
93
Yaş
32
Konum
istanbul
yalnız gitmekte b*k yoluna gitmek var mesela

çok güzel yazı ama şu romantizmi bozmasam olmazdı üzgünüm :selam:
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst