Eğitim programlarının yükselen yeni yıldızı kariyer hikayesini ilk defa anlattı!

rüzgar gülü

Daimi Üye
Katılım
20 Şubat 2009
Mesajlar
10.973
Tepki
10.149
Puan
113
Yaş
44
Konum
istanbul
gorkemildas04.jpg


gorkemildas03.jpg


gorkemildas01.jpg


Habertürk televizyonunda Cumartesi günleri yayınlanan "Üniversite Medya" programını hazırlayıp sunan Görkem İldaş, 2010'nun yükselen genç TV yıldızları arasında gösteriliyor.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin 60. Yıl etkinlikleri (2010-mart) kapsamında düzenlediği Yılın Başarılı İletişimcileri Ödül Töreni'nden "En başarılı eğitim programı" ve "Yılın genç iletişimcisi" olmak üzere iki ödülle birden ayrılan İldaş ile kariyeri ve yükseliş öyküsü üzerine konuştuk...

1- En baştan başlayalım Görkem Hanım. Nerede doğdunuz? Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Ankara'da doğdum. Mücadeleci bir anne, yaptığı sakarlıklarla beni sürekli ölümden döndüren haşarı bir abi ve mektup aşkım Avusturya'da yaşayan bir baba...

Her dakikası son dakika haberleri gibi heyecan verici, yaşam enerjisi yüksek bir ailede büyüdüm. Çok küçük yaşta sorumluluklar verilen bir çocuktum.

7 yaşımda bankaya fatura yatırmaya gidiyordum mesela. Boyum banka yetişmiyordu, en bir küçük müşteri oluyordum hep...Komik bir görüntüydü.

2- Çocukluğunuzda gelecekteki siz için hayalleriniz nelerdi? "Bir gün büyüyünce" ne olmayı hayal ediyordunuz?

Topluluk önünde hayal ediyordum hep kendimi. Mahallenin çocuklarını toplardım; dans gösterileri, skeçler hazırlardık. Tüm bu showların sunucusu hep bendim.

İlkokul, ortaokul, ve lisede yapılan etkinliklerin hepsinde mikrofon elimdeydi. Sunucu olacak çocuk durumu yani...

12 yaşında radyonun başına geçip, acaba nasıl bir yerden geliyor o ses, şu an bu sesin sahibi nasıl bir ortamda diye merak etmiştim. Önce radyoyu arayıp radyo programcısına sizinle tanışmaya geliyorum deyip, arkadaşımla radyoya gittiğimi hatırlıyorum. Sanırım bu yaptığımla gelecekteki ben ile ilgili hayallerimin ucundan tutmuş bulunuyordum...

3- Her insanın çocukluğunda onun karakterini ele veren şeyler yaşanır. Sizin çocukluğunuzdan aklınızda kalan böyle anınız var mı?

Böyle bir anım var. Birey olma savaşımla ilgili bir anı! Henüz ilköğretim öğrencisiyken minibüste annemin kucağındayım ama kendimi oldukça yetişkin hissediyorum. Başlıyorum anneme söylenmeye, "büyüdüm artık, kucağına oturmak istemiyorum" derken, ağzımdan "ben bir bireyim artık!" cümlesi çıkıyor.

Ve annemin cevabı "kızım 3 duraklık da birey olmayıver, inince yine olursun!":) Geçenlerde hatırladık annemle bu olayı, annem "olmadın mı sanki, birey oldun işte" diyor...

Haha küçük yaşlardayken bile, hep çok işim vardı benim. Meşgul bir çocuktum. Çok düşünürdüm, hayal ederdim ve en önemlisi bu hayallerim için girişimlerde bulunurdum.

Paylaşmak isterdim birileriyle düşündüklerimi, yaptıklarımı. "Bizim çocuğun yeteneği var, ne yapsak, hangi kursa yazdırsak ya da öğretmeniyle konuşalım" diyen bir ailem yoktu aslında, o anlamda kendi ilgi alanlarını kendisi keşfetmiş özgür bir çocuktum.

4-Üniversite sınavına hazırlanma günleriniz nasıl geçti?

Şimdi net olarak anlıyorum ki, çok farkında değilmişim o dönemin. Artık öğrenciler bu sürecin öneminin çok daha farkında. Sınavlara çok odaklanan bir öğrenci olmadım hiçbir zaman. Üniversiteye hazırlanırken bile sosyal yaşamımdan çok vazgeçtiğim söylenemez.

Üniversite sınavı hayatım için önemli bir dönüm noktası olacak diye düşünmemiştim hiç, biliyordum ki sınavın sonucu ne olursa olsun mücadele edecek ve bir gün istediğim şeylere ulaşacaktım. Ancak arkadaşlara rahat olun, kazanmasanız da olur gibi bir mesaj olmasın şimdi. Kişinin kendini iyi tanımasıyla ilgili bir şey bu.

Bazen öyle formüller isteniyor ki; günde kaç saat çalışırsam sınavı kazanırım, kaç saat uyuyayım; bunlar kişiye göre farklılaşan şeyler tabi ki. Kimi gece çalışırken daha çok verim sağlar, kimi günde 2 saat düzenli çalışır yeter. Kendini tanımak, hayatın her alanında olduğu gibi sınava hazırlanma günlerinde de önemli bence...

5-Üniversitelilere yönelik bir tv programı yapıyorsunuz. Sizin üniversite yıllarınız nasıl geçti?

Ben kendimi bildim bileli, sen oyuncu olmalıymışsın derlerdi hep. Üniversitede de bu cümle değişmedi. Üniversiteye başlar başlamaz önce tiyatro topluluğu kurup iki senede iki oyun sahneledik. Sonra da tiyatro topluluklarını birleştirip okulda Tiyatro Kulübünü kurduk arkadaşlarla. Sonra, sahnede veda selamımı verip, yeni keşifler için yola koyuldum.

Bir gün "Okulun radyosu olan Radyo A'ya programcı ve haberciler alınacak" diye bir haber aldım. Önce eğitim verecekler, sonra mikrofon başına geçirecekler. Yüzlerce başvuru arasından 15 kişi seçildi eğitim için ve eğitim süresinin ikinci haftasında ilk mikrofon başına geçen kişiydim.

Başarı, tutku, cesaret verici sözler ve hikayeleri paylaştığım bir programdı. Eskişehiri düşündüm de bir an. Ev arkadaşım, kurulan dostluklar, tiyatro günlerim, radyo A'da geçen her biri birbirinden keyifli anılarla dolu yıllarım...

6-Okurken, radyoda çalışmışsınız. Hem okuyup hem de çalışmak, iyi bir şey midir?

Bazı insanlar okurken çalışmak eğitim verimini aksatır der, bazıları ise hayat ile okul arasında bağ kurdurur der. Siz ne düşünüyorsunuz?

İlk maaşımı aldığımda tuhaf gelmişti. Günümün en güzel saatlerini geçiriyorum mikrofon başında, üstüne para veriyorlar. Bu harika bir duyguydu.

Okurken çalışmak, her açıdan çok faydalıdır. Teoride öğrendiğini uygulamaya dökerek, sadece diploma ile değil deneyimle de mezun olmak çok önemli.

Şunu düşünmek gerek. Aynı bölüm mezunu o kadar çok kişi var ki: Neden sizi seçsinler? Öğrencilikte attığınız adımlar, girişimleriniz, öğrenci kulüpleri üyeliği o kadar önemli ki..

7-Üniversiteyi bitirdiniz. İstanbul'a geleceksiniz. İstanbul gözünüzde büyüyor muydu?

Ankara'da büyüyen, üniversite için evden ayrılıp Eskişehir'de okuyan biri olarak İstanbul'da tek başına var olmak zor geliyordu tabi.. Ama gözümde çok da büyütmedim ...

Kendi programlarımdan bir demo hazırlayıp İstanbul'a geldim. Daha önce Eskişehir'den gelip başarılı olan radyocu Mert Hakan'ın yayında olduğu saatte çalıştığı radyoya gidip, "ben Eskişehir'den geliyorum, beni tanımazsınız ama siz de aynı yerden yola çıkmış biri olarak beni anlayabilirisiniz. Bu benim demom, ne yapabiliriz şimdi" dedim.

Bir şey için ne kadar kararlı olursanız ve bu kararlığınızı karşı tarafa gösterirseniz o kadar şansınız artar. Medyada işer tanıdıkla oluyor gibi bir mazeret arkasına saklanmadım, o zaman gidip tanışayım dedim.

Kaldı ki, tanıdıklar size yol gösterebilirler ama o yolda yalnız yürümek zorundasınız. Devamını getirecek kişi yine sizsiniz yani. O iş için doğduğunuza inanıyorsanız, güçlü bir isteğiniz varsa ve vazgeçmeden çalışıyorsanız İstanbul neden gözünüzde büyüsün.

8-Şu anda Anadolu'daki şehirlerde kariyer yapıp, bir gün İstanbul'a gelip "boğulacaksam büyük denizde boğulayım" diye düşünen çok sayıda insan var. Onlara ne önerirsiniz? İstanbul'da hayat tutunmak için, ne yapmak lazım?

Öncelikle boğulacaklarını düşünmesinler! Eğer kendilerine güvenleri tam ise ve gerçekten daha büyük denizde yüzmek istiyorlarsa neden olmasın. Gelmedikleri için şartları suçlayacaklarına, şartları zorlayıp başarabilirler.

Yola çıkarken almaları gereken tek şey cesaret değil tabi.Donanım da önemli. Hayata tutunmak için en önemli dayanakları o olacak çünkü. Bilgileri, kendilerini yenilemeleri, işe olan tutkuları. ..Tüm bunlar varsa, tek eksik cesaretse; büyük bir hayat sadece istemekle olmaz, büyük bir adım atmak şart....

9-İstanbul'a ilk geldiğinizde kafanızdaki yol haritası neydi? Hayallerinize giden süreç nasıl oldu?

İstanbul'a gelmemle gitmem bir oldu!

Okul biter bitmez Number one fm' de radyo programcılığına başladım. Ancak bir süre sonra soluğu İngiltere Birmingham' da aldım. Okul bitip 1 yıl çalışma deneyiminden sonra, yurt dışı tecrübesini öneriyorum herkese. Biraz burada çalışıp gitmeleri de önemli, karşılaştırma yapma şansları da olur böylece. Güzel bir deneyimdi, bir senemi İngiltere'de geçirmek...

Ben iletişimciyim. Burada bu insanlarla iletişim kurmayı başararak, daha iyi bir iletişimci olacağım diye kafama koymuştum. Her türlü zorluğa, pozitif ve eğlenerek çözüm bulacaktım.

Evrensel iletişim dilini keşif aylarım o aylar... Fıkralara yeteri kadar malzeme toplanabilecek bir evin içinde buldum kendimi: 1 Fransız, 1 İskoç, 1 İrlandalı, 1 İspanyol ve 1 Türk aynı evde 9 ay yaşadık. Evrensel kültür kodları ile ilgili ilk saptamalarım o dönemlere rastlar ve şimdi çok faydasını görüyorum...

Maceracı ruhumu dizginleyen ve "artık yerleşik düzene geçme zamanı" diyen otoriter yanım sayesinde, tekrar İstanbul günlerim başladı .

Bu süreçte şunu öğrendim. Siz bir yol haritası belirliyorsunuz ama o yolda ilerlerken bazen yan yollar, bazen hesaba katmadığınız kazı çalışması karşınıza çıkabiliyor. Bu noktada, tutunacağınız şey tutkunuz. O azalmıyor artıyorsa mücadele edip aşabiliyorsunuz sorunları.

10 -Radyodan TV' ye nasıl geçiş yaptınız? Her radyo programcısı tv programcılığında başarılı olamayabiliyor.

Evet bunu biliyordum. Böyle bir korku pek çok radyocuda vardır. Ama şunu da söyleyeyim, ben televizyonda radyodan daha başarılı olacağımı düşünüyordum. Çünkü radyoda da sanki görünüyormuş gibi beden dilimi kullanarak yayın yapıyordum ben.

Bu işi gerçekten seviyorum, yoksa bir sene boyunca sabahın 5' inde hangi kuvvet beni uyandıracakmış şaşarım. Sabah saat 7.00 de yayında oluyordum. Her sabah yeni bir başlangıçtır, diye programa başlıyordum.

Slowtürk ve Radyo D' li günlerin ardından Tv yıllarına geçiş oldu.
Muhabirlik televizyonculuğun temelidir denir. Ben de bir süre hızlandırılmış komanda eğitimi gibi bir muhabirlik deneyiminden geçtim.

Yangın haberi, miting, adliye koridorları, eylem, basın açıklamaları takip ettim bir süre. Derken bir gün ajans yöneticileri, sadece mikrofonu uzatan el olarak değil, gülen yüzünle de olmalısın ekranda dediler.

Sonra televizyon günleri başladı. Kendi programlarımı hazırlayıp sunmaya başladım. Çeşitli kanallarda başarılı yaşam öyküleri, haber ve güncel konuların işlendiği yaşam programları hazırlayıp sundum.

11- Gelelim şu an yaptığınız programa. 3 yılda 3 önemli ödül alan programınız Üniversite Medya'ya. Eğitim programlarına geçiş yapmanızın nedeni neydi?

Eğitim programına odaklanmamın nedeni, öğrenmeyi bir yaşam biçimi olarak benimsemem. Bir türlü üniversite ortamından kopamamam. Öğrenciliği ve öğrenmeyi, akademik atmosferin içinde olmayı seviyorum.

Gençlere üniversite hayatlarında ve kariyer yolculuklarında ışık tutan bir program hedefiyle Üniversite Medya programına Skytürk'te başladık ve bir yılın ardından program; Ekim 2009 itibariyle HABERTÜRK'e geçtik. Halen bu kanalda devam ediyoruz.

Eğitim programlarını genelde öğretmen ya da belli bir yaşın üstündeki ablalar ve ağabeyler sunuyor. Bizim programın farklarından biri de sunucusunun hala öğrenci olması...

Ben bir öğrenci gibi soru soruyorum, çünkü onların merak ettiklerini ben de merak ediyorum. Akademik kariyer yapıyorum bir yandan. İstanbul Üniversitesi İletişim fatültesinde doktora yapıyorum.

Bu arada 6 yaşımda karar verip okula başladım. Şimdi düşünüyorum da ömrümün sonuna kadar okuyacağımı bilsem erken başlamak için o kadar ısrar eder miydim acaba?

12 -Birçok eğitim programı var, sizin programın farkı ne?

Türkiyede eğitim genellikle değişen sınav sistemiyle, katsayı meselesi ile gündemin ilk sıralarına geliyor. Yani bir sorun olduğunda konuşuluyor. Bizse bilimsel başarı öykülerimizi, sessiz sedasız ülkesine başarılar getiren öğrencilerin projelerini gündeme getirmeyi istedik.

Üniversiteler sadece meslek kazandıran, diploma veren kuruluşlar değildir demek istedik. Bir ülkeyi dünyada rekabet edebilecek güce kavuşturacak olan en önemli enerji kaynağı üniversitelerdir diye düşündük.Dünya üniversiteleri arasında nasıl yer alabiliriz diye sorguladık.

Hayata hazırlanan gençlere dünyadaki yeni paradigmalar ve yeni anlayışların aktarıldığı, kariyer planlaması ve kendilerini tanıma süreçlerinde destek veren, yükseköğretimin sorunlarını hem öğrencilerle hem de rektörlerle tartışan bir program Üniversite Medya.

Aynı zamanda gençlerin sevdiği sanatçıları da programımıza konuk ediyoruz. Programın bir farkı da bu. Gençlerin sevdiği isimlerin öğrencilik yıllarını ve kariyer öykülerini ekrana taşıyoruz.

13-Sizin yapabildiklerinizi yapmak isteyen gençlere neler önerirsiniz?

Önce hayal kursunlar. Sınav sistemi, işsizlik gibi sorunlar insanların seçim yapma özgürlüklerinin olmadığını düşünmeye başlamalarına yol açtı. Hayal kurma yeteneğini canlı tutmak lazım. "Eğer hayallerin yoksa nasıl gerçekleşebilir ki" denir ya...

Önce istedikleri yaşamı düşlesinler. Düşlemekle yetinmeyip yazsınlar. Ben de çok yazarak çizerek düşünürüm. Not defterlerimin üzerindeki yıllar değişiyor ama bir sonraki yıla devreden inançlarım oluyor hep.

Yani ne istediğini bilmek, çok önemli bir adım. Sweet Marden'ın "Yoğunlaşmış istek gideceği yolu bulur" sözünü unutmamak lazım. Sempatik olsunlar ama sırf buna güvenmesinler. Sempati bilgiyle birleşmedikçe bir işe yaramayacaktır.

Önce istesinler. Sonra isteklerine göre kendilerini geliştirsinler. Ve bir gün, işte sahne senin dendiğinde gösterilerini yapmaya hazır olsunlar.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst