Ders Alınacak Hikayeler

felisity

Daimi Üye
Katılım
17 Şubat 2011
Mesajlar
1.551
Tepki
1.778
Puan
113
Konum
ADANA
ASIL FAKİRLİK
Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.
Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,
"insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"
"Evet!"
"Ne öğrendin peki?"
Oğlu cevap verdi,
"Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar."
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Oğlu ekledi, "Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!"

---------------------------------------------------------------------------------------
ÇİVİ ÇIKAR İZİ KALIR
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. "Arkadaşlarınla tartışıp, kavga ettiğin her zaman bu tahtaya bir çivi çak" demiş. Genç, ilk gün tahtaya 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş. Gence "Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkar sök" demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahtaya dikkatli bak. Çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş.
Arkadaşlarla tartışılıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin, ama bu delik aynen kalacak kapanmayacak. Bir arkadaş ender bulunan bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir, ihtiyaç duyduğunda sana yardımcı olur, seni dinler ve sana yüreğini açar" demiş.

---------------------------------------------------------------------------------------
PADİŞAH VE RÜYA TABİRCİSİ
Padişah, bir gece rüyasında tüm dişlerinin döküldüğünü, yemek bile yiyemez hale geldiğini görür. Sıkıntı içinde uyanır. Vezirini çağırıp sarayın rüya tabircisinin hemen huzuruna getirilmesini buyurur.

Uyku sersemi tabircibaşı yanına gelince, padişah düşünü anlatıp sorar:
"Tabircibaşı, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle."

Tabircibaşı biraz düşünür; sonra utana sıkıla:
"Şerdir, Padişahım" der.
"Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki, tüm yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz."

Bir an sessizlik olur; ardından padişah kükrer:
"Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!"

Tabircibaşı, yaka paça götürülüp zindana atılır. Padişah bir başka tabircinin bulunmasını emreder. Huzura getirilen ikinci tabirciye de rüyasını anlatıp sorar:
"Hayır mıdır, şer midir?" der.

İkinci tabirci de önce biraz düşünür; ama sonra yüzü aydınlanır:
"Hayırdır, Padişahım!" der. "Bu rüya, tüm yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınızı gösterir. Daha nice seneler boyu ülkenizi yönetebileceksiniz."
Padişah, ağzı kulaklarında buyurur: "Bu tabirciye iki kese altın verin!"

Başından sonuna durumu izleyenler, tabirciye sorar:
"Aslında sen de tabircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Neden onu cezalandırdı da seni ödüllendirdi?"

Tabirci güler:
Elbette aynı şeyi söyledik; ama önemli olan, kimilerine NE söylediğin değil, NASIL söylediğindir.?

--------------------------------------------------------------------------------------

AFFIN ERDEMİ

Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir sure sonra , genç adam , uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkum olduğunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki , ne ziyaretine gelmişler , ne de bir mektup yollamışlar. Ama fakir oldukları için seyahat edemediklerini , cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor ; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş.

Ailesinin işini kolaylaştırmak için , kendilerine mektup yazıp tren kasabanın eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse , raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa , hiç bir şey yapmayacaklar , o da trende kalıp Batıya gidecek , belki de bir serseri olacakmış.

Tren , kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki , pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş.
Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş ,
“ Şuraya bak ” demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. “ Her şey yolunda , bütün ağaç bembeyaz kurdelalarla bezenmiş ”.

O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar , adeta , birden dağılmış , kaybolmuş.
---------------------------------------------------------------------------------------
KAPIYI İÇERDEN AÇMAK

9. yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Huntın, bir bahçeyi tasvir eden bir tablosu Londra Kraliyet Akademisi de sergileniyordu.
Huntın `Kainat ışığı`adını verdiği bu tabloda geceleyin elinde bir fenerle bahçede duran filozof kılıklı bir adam görülüyordu. Adam, serbest kalan eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden bir cevap bekler gibi görünüyordu. Tabloyu tetkik eden bir sanat eleştirmeni Hunta dönerek :`Güzel bir tablo doğrusu, ama manasını bir türlü kavrayamadım.` dedi. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu takmasını unutmuşsunuz da..` Hunt gülümsedi ve ekledi:
`Adam alelade bir kapıya vurmuyor ki..`. `Bu kapı, insan kalbini simgeliyor..

. Ancak içerden açılabildiği için dışında kola ihtiyacı yoktur`.
---------------------------------------------------------------------------------------

AZİM

Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti.
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karsısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.
Çocuk bir gün hocasına "hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek" dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu.
Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu, "hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim" Hocası ise "sen . sadece hareketi yap" cevabını verdi.
Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu
"hocam nasıl olur anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum"
Hocası çocuğa baktı ve dedi ki,
"senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir.
Ve bir tek savunması vardır
o da, rakibin . sol kolunu tutmak
---------------------------------------------------------------------------------------
SAATTE NE KADAR KAZANIYORSUN?


Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki
çocuğunu kapının önünde beklerken buldu.
Çocuk babasına, `Baba bir saatte ne kadar para
kazanıyorsun` diye sordu... Zaten yorgun gelen
adam, `Bu senin işin değil` diye cevap verdi.
Bunun üzerine çocuk `Babacım lütfen, bilmek
istiyorum` diye üsteledi. Adam `İllâ da bilmek
istiyorsan 20 milyon` diye cevap verdi. Bunun
üzerine çocuk `Peki bana 10 milyon borç
verir misin` diye sordu. Adam iyice sinirlenip,
`Benim senin saçma oyuncaklarına veya
benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi,
derhal odana git ve kapını kapat` dedi.
Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.
Adam sinirli sinirli `Bu çocuk nasıl böyle şeylere
cesaret eder.` diye düşündü. Aradan bir saat
geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve
çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını
düşündü, `Belki de gerçekten lazımdı`...
Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı...
Yatağında olan çocuğa, `Uyuyor musun` diye
sordu. Çocuk `Hayır` diye cevap verdi...
`Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana
az önce sert davrandığım için üzgünüm.
Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim` dedi...
Çocuk sevinçle haykırdı, `Teşekkürler
babacığım`... Hemen yastığının altından
diğer buruşuk paraları çıkardı. Adamın
suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.
Bunu gören adam iyice sinirlenerek, `Paran
olduğu halde neden benden para istiyorsun?...
Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak
vaktim yok` diye kızdı... Çocuk `Param vardı
ama yeterince yoktu ` dedi ve yüzünde
mahcup bir gülücükle paraları
babasına uzattı; `İşte 20 milyon...
Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?...`
---------------------------------------------------------------------------------------
KRALIN SEÇİMİ

Ünlü bir kralın üçl erkek çocuğundan biri, onun yerine tahta geçecekti. Kral bu seçimde zorlanıyordu; çünkü her üç oğlu da akıllı ve yürekliydiler. Üstelik üçüz, yani aynı yaştaydılar. Kral en sonunda bir bilgeye danıştı ve onun önerisine uymaya karar verdi.

Üç oğlunu da yanına çağırıp her birine birer . torba dolusu çiçek tohumu verdi. Bir yolculuğa çıkacağını, en az üç yıl sonra dönebileceğini, bu tohumları onları sınamak için bıraktığını söyledi ve ekledi:

`Döndüğümde tohumları geri vereceksiniz. İçinizde onları en iyi saklamış olan benim yerime tahta geçecek.`

Birinci erkek şöyle bir mantık yürüttü: `En iyisi bu çiçek tohumlarını çelik bir kasaya kilitlemek. Babam geri döndüğünde verir, çalınmalarını da önlemiş olurum.`

İkinci oğul tohumları, kardeşi gibi kilitlerse çürüyüp öleceklerini düşünerek götürüp sattı; kazandığı parayı saklamaya başladı. `Babam döndüğünde gidip yenilerini satın alır, taptaze geri veririm.` diye düşündü. Üçüncüsüne gelince; o, tohumları bahçeye ekti.

Üç yılın sonuda kral döndüğünde, birinci oğlu kasayı açıp kurtlu, kokuşmuş, çürümüş tohumları verdi. `Bunlar benim sana verdiklerin olamaz. Çiçek tomurcuklanmalı ve güzel kokmalıdır, bunlar ölmüş!` diye bağırdı. Oğlu, aynı tohumlar olduğuna yemin ettiğinde ise `Sen benim istediğim ölçülere sahip değilsin.` dedi.

İkinci oğul çarşıya gidip yeni tohumlarla geri geldi. Kral tohumları inceledikten . sonra, `Bunlar benim bıraktıklarım değil, ama kardeşinden biraz daha iyi düşünmüşsün.` dedi. `Yine de beklediğim ölçüde becerikli, yaratıcı değilsin.` dedi.

Kral üçüncü oğluna yaklaşırken kormaya balamıştı. `Ya o da bir yanlış yaptıysa, ya o da yeterli değilse; ülkeyi ben öldükten sonra kim yönetecek?` diye kara kara düşünmeye başlamıştı.

Son oğlu onu sarayın bahçesine çıkarttı ve kral burada yüzlerce çiçek, yüzlerce güzel kokulu bitkiyle karşılaştı. Oğlu hemen söze başlayıp babasına şunları söyledi:

`Bunlar bana verdiğiniz tohumlar babacığım.` dedi.`Dökecekleri yeni tohumları hemen size vereceğim.` şeklinde ekledi. Kral emindi, yerine kimin geçeceği belirlenmiş oldu.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst