Çocuklarımız İçin Eğitici Masallar

OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
TİLKi İLE LEYLEK


Ormanlardan birinde, birbirine komşu bir tilki ve bir leylek yaşarmış. Dost geçinmeye çalışır, iyi komşuluk yaparlarmış. Bir gün ormanda dolaşırken tilki leyleğe rastlamış: “Günaydın leylek kardeş, afiyettesinizdir inşallah.” diye sorarak selamlamış onu. Leylek cevabını hazırlarken daha, kurnaz tilkinin aklına bir muziplik gelmiş: “Bu akşam yemeğe beklerim” demiş. “Gelmezseniz darılır, küserim.”
Güneş elini çekip te ormandan, hava kararmaya başlayınca leylek tilkinin kapısına yönelmiş. Karnı da çok acıkmış. Tilki gülücüklerle karşılamış dostu olan leyleği. Kollarını açarak buyur etmiş içeri. “Size layık pek değil ama bir şeyler hazırladım. Şöyle masaya yaklaşın da yemeye başlayalım” demiş. Leylek bakmış tek çorba, üstelik dümdüz tabakta. O uzun gagasıyla onca uğraşmış ama bir lokma bile alamamış tabaktan. Tilki ise uzun diliyle yalayıp yutmuş çorbayı. Baktıkça leyleğe kıs kıs gülmüş içinden. Leylek anlamış durumu. Bunun nasıl bir oyun olduğunu. Hiç dostluk karşılıksız olur mu? “Çorban nefisti tilki kardeş!” demiş. “Buyur gel sende bize ederiz hoş beş”. Tilki memnun, gülümsemiş: “Tabi ki gelirim, ne demek” demiş. “Ama çok zahmette etme. Akşam 8 de beni bekle.”
Tam söz verdiği saatte tilki varmış oraya. Mis gibide et kokusunu alınca, başlamış ağzının suyu akmaya. Bir taraftan leyleğe güzel sözler söylerken, bir taraftan göz ucuyla mutfağı süzmüş. Leylek çıkmış mutfaktan. Mis kokulu etlerle. Ama etlerde ağzı dar ince uzun kaplarda. Tilki yemeğinden lokma bile alamazken, leylek yalayıp yutmuş kabındaki yemeği. İnce uzun gagasıyla bu kaptan yemek onun için çocuk oyuncağı. Tilki aç kalınca anlamış hatasını. Yaptığına pişman olmuş ama iş işten geçmiş artık.
 
OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
TAVŞAN İLE KAPLUMBAĞA

Bilirsiniz tavşanlar hızlı koşarlar. Bir zıpladığında birçok hayvanı geride bırakabilir. Ormanda yaşayan bir tavşanda hızlı koşmasıyla övünürmüş. Kendini beğenmiş bir şekilde bağırırmış çevrede, “bu ormanda en hızlı ben koşarım.” Yine bir gün ormanda dolaşırken herkese meydan okumaya başlamış. “Var mı?” demiş. “Benden hızlı koşan? Dilerseniz yarışalım beni hiç kimse geçemez. Hadi yarışalım benimle yarışacak çıksın karşıma.” Bu sözleri herkes gibi kaplumbağa da dinlemiş. Bir süre kararsız kaldıktan sonra yüksek sesle bağırmış. “Ben” demiş. “Bu yarışı kazanırım.” Tavşanın gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmış. “Sen mi? Sen mi benimle yarışmaya cesaret ediyorsun? Beni geçeceğini iddia ediyorsun. Sen doğru dürüst yürüyemiyorsun bile. Aynı yüksek sesle “olsun” demiş kaplumbağa, “ben yarışacağım seninle bakalım kim kazanacak?” Tavşan tereddüt etmiş ama “kesinlikle kaybedeceksin” , “görürüz” demiş hızına aldırmayan iddialı kaplumbağa. Yarışa başlamışlar. Kaplumbağa hemen yola çıkmış “bu yarışırı kazanmalıyım” demiş. Tavşan yerinden bile kımıldamamış “bu yarışı zaten kazanırım” demiş. Bir ağacın altına uzanmış. Bir süre sonra uyuya kalmış. Tavşan uyurken kaplumbağa hedefe iyice yaklaşmış. Tavşan gözlerini açtığındaysa kaplumbağa yarışı bitirmek üzereymiş. Yerinden fırlamış, hedefe yönelmiş ancak geç kalmış. Yarışı kaplumbağa kazanmış. Bu da tavşana ders olmuş ne kadar hızlı koşarsa koşsun tembellik yaparsa başarısız olacağını anlamış.
 
OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
KARGA İLE TİLKİ

Ormanın birinde ağaçlarda kargalar yaşarmış. Orman yakınlarında bir köy varmış. Kargalar köyden sürekli yiyecek çalarlarmış. Köylüler bu siyah kuşlara ‘hırsız kargalar’ dermiş. Hırsız kargalardan biri bir gün bir parça peynir çalmış. Peynir ağzındaymış. Bir ağaca tüneyerek etrafa göz gezdirmiş, kendini gören olmadığını anlayınca peyniri yemeye hazırlamış. O sırada bir tilki oradan geçmekteymiş. Peynirin mis gibi kokusunu almış. Kokuyu takip etmiş ve karganın bulunduğu ağacın altına gelmiş. Bu peyniri kendisi yemek istiyormuş. Hemen aklına bir kurnazlık gelmiş. Başını kaldırarak kargaya seslemiş. “O günaydın karga kardeş. Ne kadar güzelsiniz. Güzel tüyleriniz güneşte ışıl ışıl parlıyor. Gözlerinizle, kanatlarınızla… Ne kadar da asilsiniz.” Karga aşağı doğru şöyle bir bakmış, homurdanmış. Ağzında peynir olduğu için bir şey diyememiş. Tilki gülerek devam etmiş: “Duydum ki sesinizde çok güzelmiş. Bütün hayvanlar neşeyle şarkılarınızı dinlermiş.” Demiş.
Karga bu sözlere çok sevinmiş. Yerinden kımıldamaya başlamış. Bunu gören tilki iltifatlarını arttırmış. “O güzel sesinizi duymak isterdim. İpek gibi sesinizle bir şarkı lütfetseniz . Güzelliğiniz gözlerimi alıyor. Ormanda bu konuda kimse yarışamaz sizinle. Kulaklarımla da sesinizin güzelliğini duymak isterim. Lütfen karga kardeş beni mahrum bırakmayın bu şenlikten.” Zavallı aptal karga gak diye çirkin sesiyle bağırınca, ağzında ki peynir düşmüş. Tilki peyniri havadayken kapmış, ağzına atmış. Oradan ayrılırken de şöyle demiş: “ Sakın karga kardeş her güzel söz söyleyene kanma. Sesinin güzel olduğunu söyleyene aldanma.”
 
OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
İKİ İNATÇI KEÇİ

Birbirinden uzakta yaşayan iki keçi varmış. İkisinin de beyaz ayakları varmış. Bu keçiler çayırlarda güzel güzel otluyorlarmış. Bir gün başka yerlere gitmek için ayrı ayrı yola koyulmuşlar. Yeşilliklerde koşup, ıssız ormanlar, sarp uçurumlar geçmişler. Beyaz ayaklı bu iki keçi farkında olmadan bir derenin iki yakasında karşılaşmışlar. İki kıyı arasında bir sırık varmış yalnızca. Bu sırık köprü olarak kullanılırmış. Köprünün altından akan su çok hızlıymış… En cesurları bile korkutabilirmiş. Ama keçiler inatçı… Bu nedenle tehlikeye aldırmamışlar. Korkusuzca köprüye birer adım atmışlar. Bu şekilde adım adım yaklaşmışlar birbirlerine. Sırığın ortasında burun buruna gelmişler. Keçilerden biri şöyle demiş; “bana baksana sen köprüye adımı ilk ben attım. Bu nedenle geçmek benim hakkım. Yol ver de geçeyim.” Öbürü itiraz etmiş. “Olur mu hiç! hoplaya zıplaya geldiğimi görmedin mi? Ayrıca benim soyum seninkinden üstün” diyerek başlamışlaş kavgaya… Ne birbirlerine üstünlüklerini kabul ettirebilmişler ne de bir adım geri atmışlar. Böylece ikisi de dereyi boylamış.
 
OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
PAMUK PRENSES VE YEDİ CÜCELER

Bir kış günü bir kraliçe pencerenin önünde dikiş dikerken iğne eline batmış. Hemen bir parça pamukla elinden akan kanı silmiş. Keşke demiş kraliçe: teni şu pamuk kadar beyaz, dudakları kandamlası kadar kırmızı ve saçları şu pencerenin pervazı kadar kara bir kızım olsa. Bir gün kraliçenin dileği yerine gelmiş. Bebeğine Pamuk Prenses adını vermiş. Ne yazık ki kısa süre sonra ölmüş. Kral zaman içerisinde yeniden evlenmiş, karısı güzel bir kadınmış ama çok iyi kalpli değilmiş. Bütün gün aynanın karşısına geçip: “Ayna ayna! Dile gel söyle bana. Kim daha güzel?” diye sorarmış. Aynada şöyle cevap verirmiş: “Bundan kuşku duyan var mıdır bilmem. Tabi ki en güzel sizsiniz kraliçem.”
Günlerden bir gün ayna kraliçenin bu sorusuna farklı bir yanıt vermiş: “ Bunu nasıl söyleyeceğim bilmem ama Pamuk Prenses sizden güzel kraliçem.” Bunun üzerine çok sinirlenen kraliçe hemen bir avcı bulmuş ve ona: “Pamuk Prenses’i alıp ormana götür ve bana onun yüreğini getir!” diye emretmiş. Adamcağız Pamuk Prenses’ i ormana götürmüş ama öldürmeye kıyamamış. Durumu anlayan Pamuk Prenses: “ Beni burada bırak, bidaha asla geri dönmem, merak etme.” Diyerek avcıya yalvarmış. Avcıda merhamete gelmiş ve onu orada bırakıp bir ceylanın yüreğini kraliçeye götürmüş. Pamuk Prenses ormanda saatlerce yol almış. Tam kaybolduğunu düşünürken küçük bir kulübe görmüş. Kapıyı çaldığı halde kimse açmayınca da içeri girmiş. Ne ilginç bir evmiş bu böyle. Masada yedi küçük tabak ve yedi küçük bardak duruyormuş. Zavallı Pamuk Prenses çok aç olduğu için hemen bir şeyler yemiş. Sonrada üst kata çıkmış. Bir kaç saat sonra Pamuk Prenses öfkeli seslerle uyandırılmış: “ Bizim evimizde ne arıyorsun sen?” Pamuk Prenses işçi elbiseleriyle evin içinde dolanıp duran yedi küçük adama bakmış. Başına gelenleri onlara anlatmış: “Gördüğünüz gibi,” demiş “gidebileceğim hiçbir yer yok.” “Hayır var!” diye bağırmış yedi cüceler hep bir ağızdan. “ Burada kalabilirsin ama biz yokken kapıyı hiçbir yabancıya açmamalısın.”
Böylece Pamuk Prenses cücelerin evinde yaşamaya başlamış. Eskisinden çok daha farklı bir hayatı varmış artık. Uzun günler boyunca konuşacak birini özlüyormuş. Bir sabah yaşlı bir kadın kapıyı çalmış, elindeki sepette bir sürü ilginç şey varmış. Pamuk Prenses açık pencereden uzanarak kadınla konuşmaktan kendini alamamış. Pamuk Prenses o yaşlı kadının aslında kılık değiştirmiş olan kraliçe olduğunu anlamamış. Meğer kraliçe aylarca aynaya bakmadıktan sonra bir gün bakmayı denemişte ayna ona: “ Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemem ama Pamuk Prenses sizden güzel kraliçem.” diyivermiş. Kraliçe bunun üzerine öfkeyle yollara düşüp Pamuk Prensesin gizlendiği yeri bulmuş. “Kapıyı yabancılara açmaman akıllıca” demiş kraliçe. “Ama şu elmayı iyi niyet belirtisi olarak kabul et.” Böyle bir şeyi reddetmek ayıp olacağı için elmayı almış ve kadın gidince kocaman bir ısırık almış. Cüceler işten eve döndüklerinde Pamuk Prenses’i yerde cansız yatar bulmuşlar. Elma hala elinde duruyormuş. Cüceler ağlayarak: “ bu kraliçenin işi” demişler. Böyle büyük bir kederle Pamuk Prenses’in cansız bedenini taşıyıp camdan bir tabuta koymuşlar. Bir sabah oralardan geçmekte olan bir prens tabutu ve içindeki güzel kızı görmüş, görür görmez de aşık olmuş. “Onu saraya götürmeliyim” demiş. “Bir prensese böylesi yakışır.” Cüceler karşı çıkmamışlar. Prense tabutu taşımasında yardım etmişler. Ama tam bu sırada Pamuk Prenses’in boğazındaki elma parçası çıkmış. Pamuk Prenses yattığı yerden doğrulup gülümsemiş. Pamuk Prenses ve Prens çok mutlu bir hayat sürmüşler. Kötü kalpli kraliçeyse öfkesinden, çok kısa bir süre sonra ölmüş.
 
OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA

Yaz en sıcak mevsimdir. Güneş uzun kollarını uzatarak toprağı ıstır. Bu mevsimde ağaçlar meyve doludur. Dallar yemyeşil, çiçekler rengârenktir. Türlü Çeşitli bitkiler topraktan fışkırır. Böcekler, kuşlar, arılar Canlılık içinde oradan oraya koşturup dururlar. Hayvanların en çalışkanı karıncalar yaz boyu hiç boş durmazlarmış. Toprağın altındaki yuvalarına mısır, buğday, arpa buldukları bütün yiyecekleri depolayıp kışa hazırlık yaparlarmış. Havaların güzelliğine aldırmadan, durup dinlenmeden birinin kaldıramadığını üç beşi birden taşıyarak uğraşıp dururlarmış. Üstelik çok disiplinli bir şekilde. Hiçbir karınca bir saniye bile duraksamazmış.
Yine bir yaz mevsiminde ağustos böceği güneşin ve ağaçların tadını çıkarıyormuş. Daldan dala atlayıp, “cır cır” diyerek eğlenceli ezgiler mırıldanıyormuş. Şarkı söylerken, dans ederken bazen önünden karıncalar geçiyormuş. Ağustos böceğinin rahatlığına şaşırıyormuş karıncalar. Arada bir şöyle soruyorlarmış: “Neden sende çalışmıyorsun? Kışın çok zorluk çekersin yoksa”. Ağustos Böceği bitaraftan dans ederken bir taraftansa şöyle cevap veriyormuş: “Bu havada çalışılır mı hiç? Yazın tadını çıkarıyorum ben. Çalışırım elbet. Daha kışa çok var.”
Günler hızla geçmiş. Yapraklar sararıp dökülmeye, havalar soğumaya başlamış. Hayvanlar yuvalarına çekilmişler. Tabi ki Ağustos Böceği de. Bir süre sonra karnı acıkmaya başlamış. Ama hiç yiyeceği yokmuş. Yiyecek aramaya çıkmış. Ama hiçbir yerde yiyecek bulamamış. Açlıktan dizleri titremeye, gücü azalmaya başlamış. Karnını nasıl doyuracağını düşünüyormuş. Aklına birden komşusu karınca gelmiş. Tir tir titreyerek komşusu karıncanın kapısını çalmış. “Karınca kardeş! Karınca Kardeş!” “Kim o?” demiş karıncalardan biri. “Benim. Komşunuz ağustos böceği” demiş. Karınca kapıyı açtığında ağustos böceği soğuktan donmak üzereymiş. Karınca “Ne istiyorsun?” sorusuna şöyle yanıt vermiş: “Karnım çok aç. Yiyecekte bulamadım dışarıda. Sizden ödünç yiyecek istiyorum. Yaz gelince borcumu öderim” demiş. Karınca sormuş: “Peki sen yaz boyunca ne yaptın?”. Ağustos böceği yaptıklarından pişmanlık duymamış “Saz çalıp şarkı söyledim, dans ettim, yazın tadını çıkardım.” Karınca kızmış. “Bense çalıştım. Sen eğlenirken ben ter döktüm ve yuvamı yiyecekle doldurdum. Mademki yazın saz çalıp şarkı söyledin, kışında açlığı ve soğuğu hak ettin” demiş ve kapıyı yüzüne kapatmış.
 
OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
MUK İLE RUK

Karınca Muk,bir arpa tanesini yuvasına taşımaya çalışıyormuş.O sırada yanına Sinek Ruk yaklaşmış.”Kolay gelsin,Bay Muk” demiş.”Ama görüyorum ki yük taşımak pek de kolay değil.” “Evet kolay değil” demiş çalışkan Muk.”Ama ben halimden memnunum.” Ruk,karıncanın sözüne inanmamış.Ona göre bu kadar yükün altında kimse mutlu olamazmış.”Ah benim gibi özgürce uçabilseydin,böyle düşünmezdin” demiş.”Ama ne yazık ki siz karıncaların hiç böyle hünerleri yok!” Karınca,sineğin sözlerini duymazdan gelip yoluna devam etmiş.Ama Ruk’un çenesi düşmüş bir kere.”Uçup istediğim yere konabiliyorum” diye devam etmiş sözüne:”Giremediğim ev yok.İstediğim zaman saraya girip kraliçenin incili tacına bile konuyorum.Ah o ışıltılar içinde yaşamak nasıl güzel bilemezsin…” Sineğin gevezeliğinden Muk’un iyice canı sıkılmış.”Ben izinsiz kimsenin evine girmem” demiş.”Kış için arpa doldurduğum yuvam bana yetiyor.Hem yerde yürümek de uçmak kadar zevkli.” Sinek Ruk,karıncanın kendini kıskandığı için böyle konuştuğunu düşünmüş.”Zavallı Bay Muk,kendini nasıl da boş şeylerle avutuyorsun” diyerek oradan ayrılmış.Sonra yakın bir köye kadar uçmuş.Evlerden birinin penceresinden içeri girmiş.Masanın üzerinde bir kase reçel duruyormuş.Hemen kasenin kenarına konmuş.Fakat nefis reçelin tadına bakayım derken kasenin içine düşürvermesin mi?! Başlamış reçel kasesinin içinde debelenmeye…Ayakları kanatları reçele bulanmış,zar zor kendini dışarı attığında,zavallı Ruk’un ayakları yapış yapışmış.Kanatlarını oynatabilmek için temizlenmeye çalışırken,”Muk ne kadar da haklıymış” diye düşünmüş.”İzinsiz her yere girmek hiç de doğru değilmiş.Az kalsın canımdan olacaktım.Başıboşluk başıma dert getirdi.”
 
OP
L

LiLi

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2010
Mesajlar
9.394
Tepki
12.556
Puan
113
Konum
♥ Kızının Yanından ♥
YUMİ'NİN BAŞINA GELENLER

Yumi çok sevimli bir kaplumbağaydı. Parlayan gözleri, sürekli gülen bir yüzü ve sırtında harika işlemeleriyle çok güzel bir kabuğu vardı. Fakat Yumi bugünlerde biraz durgundu. Onu üzen bir şey vardı. Annesi Yumi’yi çağırdığında, Yumi gelinceye kadar ne diyeceğinin unutuyordu. Çünkü, Yumi çok yavaş yürüyordu. Arkadaşlarıyla oynamak için sözleşiyorlardı. Ancak, Yumi gittiğinde herkesin dağıldığını görüyordu. Aklında bu düşüncelerle yürümeye başladı. Sonra karşıdan hızla kendisine yaklaşmakta olan, tırtılı gördü. Yanına gelince “Ooo… Ne kadar çok ayağın var öyle….” dedi. tırtıl güldü. “Eğer senin kadar çok ayağım olsaydı, belki daha hızlı yürür, oyun yerine arkadaşlarım dağılmadan yetişirdim” dedi.
Sonra tırtılın yanından uzaklaştı. Ve yanında yürümekte olan tavşanı fark etti. “Ooo… ne kadar uzun kulakların var öyle…” dedi. “Eğer senin kadar uzun kulaklarım olsaydı, annemi daha çabuk duyabilirdim” dedi. Tavşanda anlamıştı, Yumi’nin üzüntüsünü. Tavşanında kendisine ne dediğini duymadan yürüdü Yumi. Biraz daha ilerledi ve ağacın altında dinlenmekte olan fili gördü. Ve “Ooo… ne kadar büyük bir burnu var öyle” dedi. Fil duymuştu Yumi’nin dediklerinin. Sonra: “tırtıl gibi çok ayağım, tavşan gibi uzun kulaklarım, birde fil gibi uzun bir burnum olsaydı ne güzel olurdu” diye söylendi Yumi. Ertesi gün; tırtıl, tavşan ve fil Yumi’yi ziyarete gittiler. Tırtıl üç çift ayak, tavşan bir çift kulak,filde uzun bir burun yapmıştı Yumi’ye. Tüm bunları Yumi’ye uzatıp “Belki gerçek değil ama senin için yaptık” dediler. Yumi, öyle çok sevinmişti ki. Hemen ayakları, kulakları ve kocaman burnu taktı. “Ooo…“ dedi. “Tıpkı sizinkiler gibi, ne güzel” dedi. Ve oradan oraya, sevinçle bağırarak yürümeye başladı.
Ama, o da ne !.. Yumi yürürken, burnu ve kulakları yere değmiş ve ayaklarına dolanmıştı. Ayakları dolanan Yumi, önce sendeledi, sonra paldır küldür yuvarlandı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Tırtıl, tavşan ve fil kahkahalarla gülüyorlardı… Yumi, yerden kalktıktan sonra “Evet istediğin şeyler bizde var. Ama seninde sırtında, her zaman yanında olan bir evin var. Bizimse böyle bir kabuğumuz yok. Seni tehlikelerden koruyan, har an yanında olan bir ev! “ dediler. Bunun üzerine Yumi, taktıklarını çıkartıp: “Ooo… doğru, bir daha böyle bir şey yapmayacağım. Evim sayesinde canım yanmadı. Ama bir daha sizlere özenmeyeceğim. Çünkü; benimde evim çok güzel!” dedi..ve gülmeye başladılar.
 

incitanemtuana

Daimi Üye
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
14.871
Tepki
28.175
Puan
113
Yaş
41
Konum
isvicre
lizima kendimi bildim bileli yani
daha konusmayi ögrenmeye baslamadan ben okumaya baslamistim
gözlerini 4acip ne merakla dinlerdi anlarmis gibi :)
masalsiz gecemiz gecmiyo simdi
ha geciyosada ertesi güne telafisiyle fazladan okutuyo okadar cok seviyo

emegine paylasimina saglik canim
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst