Çırağan sarayı

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul

Tarihçe
Bugün Çırağan Palace Kempinski İstanbul’un bulunduğu yer 17. yüzyılda Kazancıoğlu Bahçesi diye bilinirdi. 16. yüzyılın ikinci yarısında burada Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’nın yalısı vardı. 1648’de Sultan Murat IV bu yöredeki bahçeyi kızı Kaya Sultan ile eşi Sadrazam Melek Ahmet Paşa’ya verdi. Çift yazları burada yaptırdıkları ahşap köşkte geçirirdi. 18. yüzyıl başlarında Sultan Ahmet III bu köşkü ve bahçeyi kendi damadı Nevşehirli İbrahim Paşa’ya bağışladı. Damat İbrahim Paşa ve eşi Fatma Sultan “Çırağan Şenlikleri” olarak tarihe geçen dillere destan meş'aleli kır eğlencelerini burada düzenlerlerdi. Bölge o şenlikler nedeniyle Çırağan diye anılır oldu.

İngiliz Sefiri Edward Wortley Montagu’nun 1717-1718’de İstanbul’da bulunan eşi Lady Mary Wortley Montagu ölümünden sonra basılan ünlü mektuplarında o ilk Çırağan Sarayı’nı şöyle anlatır: “Boğaziçi’nin en güzel köşelerinden birinde yer alır; hemen arkasındaki tepenin bir yanı mükemmel bir koruluktur. Müthiş büyük bir yapıdır; muhafız bana sarayın sekizyüz odası olduğunu söyledi; kendim saymadığım için bu sayının doğruluğu konusunda birşey söyleyemem ama sayının çok büyük olduğu da açıktır; sarayın her yanı bol bol mermer ve altın yaldız kullanılarak, meyve ve çiçek resimleriyle bezenerek süslenmiştir. Bütün pencerelerde İngiltere’den getirilmiş kristal camlar takılıdır; koca bir imparatorluğun servetini yöneten genç bir adam tarafından yaptırılmış bir sarayda bulunabileceğini düşüneceğiniz her türlü pahalı ihtişam bu sarayda mevcuttur.” Sonraki iki yüzyıl içinde bu ilk saray birçok kez yıkılıp yeniden yapılmış olmalıdır.
Ünlü Lale Devri’ni sona erdiren 1730 ayaklanmasından sonra saray boşaltıldı ve yıpranmaya terkedildi.Nihayet Sultan Mahmud I tarafından yeniden ele alındı ve yabancı sefirlere ziyafet mekanı olarak kullanıldı. Selim III’ün sadrazamı Yusuf Ziya Paşa sarayı satın aldı, yıktırdı ve Kirkor Balian’a mermerden yeni bir saray yaptırarak 1805’te padişaha armağan etti. Sultan Selim III sarayı kız kardeşi Beyhan Sultan’a armağan ettiyse de Beyhan Sultan bu armağanı geri çevirdi.
Sultan Mahmut II devrinde yazlık olarak kullanılan saray da yıktırılmış ve 1835-1843 arasında Garabet Balian tarafından daha büyük ölçekte yeniden inşa edilmiştir. Çok miktarda ahşap kullanılmış olmasına karşın, sarayın ana bölümü mermer ve taştan yapılmış, klasik tarzda kırk sütun yerleştirilmiştir. Sultan Abdülmecid resmi ikametgahını 1855’te Topkapı Sarayı’ndan Dolmabahçe Sarayı’na taşımaya karar verdiğinde Çırağan Sarayı tekrar yıkıldı ve Nigoğos Balian tarafından yeniden yapıldı. Bugünkü sarayın temelleri işte o döneme aittir. Ne var ki, mali sorunlar ve “Kuleli Olayı” diye bilinen, Sultan’ın katline yönelik bir ayaklanma nedeniyle, sarayın inşası yarım kalmıştır. Saray ancak 1874’te Sultan Abdülaziz tahta çıktıktan sonra tamamlanabilmiştir.

Abdülaziz, kendi saltanatının bir simgesi olarak, sarayın Arap tarzında yapılmasını istedi. Bu amaçla İspanya ve Kuzey Afrika’ya, oralardaki ünlü yapıların çizimlerini yapıp getirmek üzere sanatçılar gönderdi.
Rivayete göre Sultan sarayın tasarımına o kadar çok karışmıştır ki, planlar onun onayını alıncaya dek yirmi kez çizilmiştir. Her biri bin altına mal olan saray kapıları Kaiser Wilhelm’in öyle çok hoşuna gitmiştir ki, bunlardan bazıları Kaiser’e armağan olarak verilmiştir. Bu kapılar bugün Berlin Müzesi’ndedir. Yeni Çırağan Sarayı için dünyanın her yerinden en iyi mermerler ve sedefler getirtildi; inşaatın toplam maliyeti beş milyon altın Osmanlı lirasına ulaştı. Ama Sultan Abdülaziz burada birkaç ay oturdu ve çok nemli olduğunu belirterek Çırağan Sarayı’ndan taşındı.
Sultanların eski ikametgahlarından olan bu saray da düşüşte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini paylaştı. Bir askeri darbeyle tahttan indirilen Sultan Murat V, 1904 yılında ölene dek, ailesi ile birlikte bu sarayda hapis tutuldu. O tarihten sonra sarayın yeni Meclis binası olmasına karar verildi ve Meclis 14 Kasım 1909’da Çırağan’da açıldı. Ama Meclis Çırağan Sarayı’nı ancak iki ay kullanabildi. Kalorifer dairesinde çıkan ve hızla bütün saraya yayılan yangın beş saat içinde bütün yapıyı kül etti; yalnızca taş duvarlar ayakta kaldı. Sayısız önemli belgenin yanı sıra paha biçilmez antikalar, yağlıboya tablolar ve kitaplar yok oldu.

1946’da Meclis sarayı, hizmet binalarını ve çevresindeki araziyi İstanbul Belediyesi’ne verdi; belediye de burayı kum ve inşaat malzemeleri dökme yeri olarak kullandı. Bir bölümü de yöre kulüpleri tarafından yüzme havuzu futbol stadı olarak kullanıldı. Sarayın son kalıntılarının da yıkılıp yok olması yalnızca zamanın insafına kalmış gibiydi.


 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst