Çanakkale Destanı Oratoryosu

kedijik

Daimi Üye
Katılım
9 Aralık 2009
Mesajlar
9.606
Tepki
11.921
Puan
113
Konum
Konya
Çanakkale Destanı

-Yıl 1918.Kara bulutlar sarmıştı her yanı.Anadolu yaslı.Vatan toprağı düşman çizmesiyle paslı.

-Dünyanın hükümdarı Osmanlı İmparatorluğu yavaş yavaş çöküyordu. Dünyayı titreten Osmanlı artık bir hasta adamdı.

Kızlar: Anadolu’m hasta adam olamaz.

Erkekler: Olamaz hasta adam Anadolu’m

-1914 yılında başlayan 1. Dünya Savaşı tam dört yıl sürdü.Dört yıl boyunca birçok cephede savaşan Osmanlı İmparatorluğu iyice zayıfladı. Kıtlık ve yoksulluk Türk insanının belini büktü.

- Düşman devletleri Osmanlının başkentini işgal etmek için Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’a çıkmaya karar verdiler. Böylece bu hasta adama son ve öldürücü darbeyi vuracaklardı.

ÇANAKKALE DESTANI ON SEKİZ MARTTA BAŞLAR

Bütün dünya Nusret’i saygı ile alkışlar
Denizler tanır bizi bilirler o seferi
Çanakkale geçilmez düşman dönsene geri

Bütün dev silahların üzerime kan kussa
Şurada tekbir sesleri birer birer hep sussa
Değil müttefiklerin bütün dünya kudursa
Bizlerden akan her damla sizlere şelaledir
Geçemezsiniz beyler… bura Çanakkale’dir.

Boğazı geçmek için toplansa da bütün cihan
Toplanın efendiler… bu pınardan içilmez
Yanlış kapı çaldınız. Çanakkale geçilmez. (Hüseyin YILDIZ)

( Çanakkale türküsü)

-30 Ekim 1918. Osmanlı İmparatorluğu Mondros Ateşkes Antlaşması imzaladı.(1.Dünya savaşında yenik sayılan)bu anlaşma Türk milletinin boynuna asılmış esaret zinciriydi.

-13Kasım 1918.Mondros anlaşması gereğince,İstanbul işgal edildi.Marmara’yı dolduran 60 savaş gemisi toplarını İstanbul’a doğru çevirdiler.

-Tam bu sırada İstanbul’a gelen Mustafa Kemal düşman gemilerini görünce çok üzülür ve ağzında şu sözcükler dökülür.

-Geldikleri gibi giderler.
Giderler Mustafa’m
Üzülme derin
Bir millet bu uğurda
Oldu neferin. (Ebru KÜÇÜK)

-Anadolu’dan her gün bir işgal haberi geliyordu. Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, Yunanlar dört bir yerden topraklarımıza giriyordu.

-Yılların birikmiş kinini kusmak için önümüze,toplanmıştı Dünya’nın tek dişi kalmış canavarları.
Düşman elinde kalmış nazlı Anadolu’m
Bir kurtuluş çaresi arar Anadolu’m
Zalimlerce bağlanmış eli ayağı
İçin için yaş döker güzel Anadolu’m

Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Türk eline kafir dolmuş
Dadaş ağlar,uşak ağlar,er ağlar. (Muzaffer ENDER)

-Daha ne kadar yas tutar bu koca millet.Bu ölüm uykusundan silkindi elbet.Uzattı ellerini kurtuluşa.Bir ses aradı sesine ses verecek .Bir can aradı canına can katacak.
Kemal paşa derler bir yiğit vardı.
Millet Kemal Paşaya haber saldı.

-Kemal Paşa bu çağrıyı yüreğinde duydu.Canından çok sevdiği aziz milletine döndü.

Atatürk= Sahipsiz olan milletin batması haktır. Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.
Toplandı bütün Anadolu
Toplandı oğul uşak
Toplandı kız kızan
Toplandı ana gelin
Toplandı Mustafa Kemaller. (Ebru KÜÇÜK)

- Mustafa Kemal en umutsuz anlarda dahi vatanın ve milletin kurtuluşu için bir şeyler yapılabileceği inancındaydı. Bunun için Anadolu’ya geçmek, milli bir teşkilat kurup mücadeleyi Anadolu’dan başlatmak kararındaydı.

- Bu arada Samsun’da Rum çeteleri ayaklanmış ve Türk köylerine saldırmaya başlamıştı. Bu olaylar Mustafa Kemal’e Anadolu’ya geçmesi için fırsat doğurdu.
Bir gemi yaklaştı Samsun’a sabaha karşı.
Selam durdu kayığı,çaparı,takası
Selam durdu tayfası

Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum’a kadar. (Cahit KÜLEBİ)

Samsun’un kıyıları dalgalarla hareli,
Çayır,çimen başağı,yeşilinden yaralı
Düşmanım allar giyer,Anadolu’m karalı. (Muzaffer ENDER)

-Mustafa kemal bir kongre yapmak ve bütün dünyaya ulusal sınırlar içerisinde vatan bir bütündür, bölünemez mesajı vermek için 2 temmuz 1919’da Erzurum’a gitmek üzere Havza’dan yola çıktı.
Gel gidelim Mustafa’m Erzurum illerine
Toz olalım Mustafa’m bu vatan yollarına. (M. ENDER)

- Kemal Paşa Erzurum’da çok sevdiği mesleğinden, yine çok sevdiği vatanı için istifa etti. Erzurum kongresinden sonra bir milli kongre daha yapmak üzere Sivas’a doğru yola çıktı.
Gel koşalım Mustafa’m Sivas sokaklarında
Karışalım Mustafa’m vatan topraklarında. (M. ENDER)

Mustafa Kemal’in başlattığı bu kurtuluş çağrısına yurdun dört bir yanından cevaplar geliyordu. Telgrafhaneler hiç durmadan milli direniş çağrısını yayıyor, bu çağrıyı alanlar akın akın kuva-i milliyede yerlerini alıyorlardı.
Telefon direkleri
Hayırlı haber taşır
Aydın’daki efeler
Silahlarla oynaşır
Ve İstanbul gökleri
Gözü nemli dolaşır.

Dur bakalım Mustafa’m şu Dünya’nın haline
Düşmeyelim Mustafa’m cümle alem diline. . ( M. ENDER)

Bizim gibi göklerden ay yıldızı indirene
Ellerin emelini bir anda söndürene
Kılıncın kabasından hıncını dindirene
Zor gelir be Mustafa’m,esaret çok zor gelir
Bu dipçik, bu da namlu
Bu Sakarya,bu Dumlu. ( M. ENDER)

- 17 Aralık 1918.Antep İngilizler tarafından işgal edilir.Düşman çizmesi altında yaşamayı içlerine sindiremeyen Antepliler Şahin Ağa etrafında birleşerek İngilizlerle mücadeleye başlarlar.
Ben Antepliyim, Şahin’im ağam
Mavzer omzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.

2 : Vurun Antepliler namus günüdür.
5 : Vurun Antepliler namus günüdür
koro : Vurun Antepliler namus günüdür.

(kara yılan)

-7 Mart 1919 Urfa İngilizler tarafından işgal edilir. Urfalılar vakit kaybetmeden milli birlik içinde düşman askerlerine Urfa’dan çıkarmayı başarırlar.
2 : Yaşasın urfalılar teslim olmadı
5 : Yaşasın urfalılar teslim olmadı
koro : Yaşasın urfalılar teslim olmadı

- 30 Ekim 1919 Maraş Fransızlarca işgal edilir.Maraş’ta Fransızlara karşı birleşerek mücadeleye başlar.
Kimse yan bakamaz hürriyetine
Toz kondurmamıştır haysiyetine
Fatihler mi gerek,Türk milletine
Valide Sultandır, Kahramanmaraş

- 15 Mayıs 1919 İzmir işgal edilir.Yunan Generali İzmir’e önüne serilen Türk bayrağını çiğneyerek girer.
Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal
Kahraman ırkına bir gül,ne bu şiddet bu celal
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal
Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal

-İşgale uğrayan yerlerde Türk bayrağı indiriliyor yerine işgal kuvvetlerinin bayrağı asılıyordu.Bu durum yüzyıllardır hür yaşamış nazlı bayrağımızı da üzüyordu.
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü
Işık ışık dalga dalga bayrağım
Senin destanını okudum senin destanını yazacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder
Gölgende bana da bana da yer ver
Sabah olmasın günler doğmasın ne çıkar
Yurda ay yıldızın ışığı yeter

Ey şimdi rüzgarlarla dalgalı
Barışın güvercini savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim
Senin altında doğdum senin altında öleceğim

Tarihim şerefem ,şiirim her şeyim
Yer yüzünde yer beğen
Nereye dikilmek istersen
Söyle,seni oraya dikeyim. (A. Nihat ASYA)

- Artık Anadolu’nun her yerinde milli mücadele başlamıştı. Yaşlı, genç, kadın, kız demeden herkes bu mücadelede yerini alıyordu.

-Eli silah tutanlar cephede savaşırken, kadınlar cepheden cepheye silah taşıyor, çocuklar mermi ve süngü yapıyorlardı.
Ayın altında kağnılar gidiyordu
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünde Afyon’a doğru
Toprak öyle bitip tükenmez
Dağlar öyle uzakta
Sanki gidenler hiçbir zaman menzile erişemeyecek
Ve kadınlarımız
Bizim kadınlarımız
İnce,küçük çeneli,kocaman gözleriyle
Kadınlar
Bizim kadınlarımız
Ve ayın altında kağnılar yürüyordu
Akşehir üstünden Afyon’a doğru. (N. HİKMET)

- Ancak bu kağnılar içinde birisi vardı ki o Mustafa Kemal’in kağnısıydı.

( Mustafa kemalin kağnısı)

Türk milleti beklenen şahlanışını gerçekleştirmişti. Kurtuluş mücadelesi bütün hızıyla sürüyordu. Öldü sanılan bu millet işte vatanına sahip çıkıyordu.
Bu topraklar bizim
Öküzümüzle yardık bağrını
Tırnağımızla koyduk tohumu
Bu topraklar bizim
Bu vatan bizim
Bu vatan bizim

Bu topraklar bizim
Göz yaşımızla suladık ekinimizi
Acılarla yaptık hasatımızı
Bu topraklar bizim
Bu vatan bizim
Bu vatan bizim

-Bu vatan uğruna ne canlar yandı bugüne kadar bundan sonra ne canlar yanacak. İşte Türk evladı ardına bile bakmadan cepheye gidiyordu. Yolda bir garip ana askerlerin yolunu kesiyordu.

Yüreği yaralı bir anayım
Ne kocam kaldı ne oğullarım
Hepsini kahpe düşman aldı
Şimdi gönlüm yorgun
İçim kırık,gözlerim yaşlı
Geriye bir vatanım kaldı
Beni de yazın askere
Beni de alın atanızın terkisine
Beni de götürün İzmir’e
Ellerim hala iş görür
Pençelerim yeter düşmana
Yapayalnızım bu hayatta
Ölüp düşeyim sizlerle yan yana
Çiğnemesin kara toprağımı
Düşmanın zalim çizmesi
Beni de yazın askere
Beni alın atanızın terkisine
Beni de götürün İzmir’e

Sen hele biraz dur ana
Bizler yeteriz düşmana
Duaların yetişsin imdadımıza. (E. KÜÇÜK)

Git oğul git
Seni bu günler için doğurduk
Hamurunu bu vatan için yoğurduk
Adınızı da Mehmetçik koyduk

Adları Mehmetçik olan bu isimsiz kahramanlar yıllardır süregelen bir kutlu töreye uyarak, namus saydıkları vatanlarını kurtarmak için sevinçle, gururla, kınalı elleriyle cepheden cepheye koşuyorlardı.
Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem özüm ateş ile doludur
İnsan olan vatanının kuludur
Türk evladı evde durmaz giderim

Bu topraklar ecdadımın ocağı
Evim, köyüm hep bu yerin bucağı
İşte vatan, işte Tanrı kucağı
Ata yurdu, evlat bozmaz giderim (Mehmet Emin YURDAKUL)

- Tarih 23 Ağustos 1921. yer Polatlı. Ordular Başkomutanı Mustafa Kemal, ileriye bakıyor elleri çelik sonra bir kez daha yanındakilere saati soruyor sesi çağlardan süzülen ışıldaklı bir zaman aynası.
Hazır olun tetik durun
Ne erken ne de sonra
Saat tam beş otuzda
Başlasın top ateşi.

- . 22. gün 22. gece Sakarya Meydan Savaşı başladı.. Atatürk Dünya tarihine geçecek şu emri verdi.

-Hattı müdafa yoktur, sattı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağını vatandaşın kanıyla sulamadıkça terk olunamaz!

Ve tarihin en kanlı savaşlarından biri olan, 22. gün 22. gece süren Sakarya Meydan Savaşı başladı..

SAKARYA
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basmak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük küçük kainat;
Şu çıkan buluta bak, şu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim iterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah Sakarya’m, sana mı düştü büyük
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!...

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya,
Binbir başlı kartal nasıl taşır kanarya?

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok sürtündün ayağa kalk Sakarya. (N. Fazıl KISAKÜREK)

- 1683 yılında Viyana önlerinde başlayan geri çekilme Sakarya meydan savaşıyla sona ermişti.

artık düşmanın son çırpınışıydı. Tek bir hamlede İzmir’den denize döküleceklerdi. Mustafa Kemal onları ilk gördüğünde “Geldikleri gibi giderler” demişti. İşte gidiyorlardı. Ve Gazi Mustafa Kemal ordularına şu emri verdi:
ordular ilk hedefimiz Akdenizdir. İleri!

Gel uçalım Mustafa’m hedefimiz Akdeniz
Asil doğduk Mustafa’m bir hürriyet isteriz. (M. ENDER)

Türk ordusunun önünden kaçan düşman orduları son bir kez toplanıp son bir mücadele etmek istediler. Ve büyük taarruz başladı.
Bizi
Ne topun yıldırır,
Ne kurşunun.
Çünkü artık
Başladı cengimiz.
Er meydanında bulunmaz dengimiz…
Sen misin Mustafa Kemal’im ileri diyen?
İşte fırladık siperden.
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.
Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor. (M Akif ERSOY)

( beledim türküsü)
Şu İzmir’den aman efem, ayva gelir nar gelir
Dökmesen iki güde şu Yunanı denize
Ar gelir be Mustafa’m, ölüm sana ar gelir. (M. ENDER)

30 Ağustos 1922’de vatanın bağrındaki bu irini sökmek için son hamle yapıldı. Ve 9 Eylül 1922’de Türk süvarileri İzmir’le kucaklaştı. Mustafa Kemal elde edilen büyük zaferden sonra şu açıklamayı yaptı.

“ Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz anıtıdır. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğum için sevincim ve mutluluğum sonsuzdur.”
İzmir Marşı

İşte dinlediğiniz bir milletin destanı
tarih kadar eski, gelecek kadar yeni.
Bir millet ki
Uçsuz bucaksız bozkırlarda doğdu önce
Beslendi,büyüdü kafilelerle
Akın akın geldi Anadolu’ya
Kök saldı bu kutsal toprakta
Sökmek istediler onu bu topraktan
Oysa onlar vatan bilmişlerdi bu toprakları
Kutsal saymışlardı ana demişlerdi ismine
Annesinin kollarına koşan çocuklar gibi
Hep ona koştular, her yerden ona koştular
Başları girince derde
Şefkatli bir ana gibi besledi Anadolu onları
Bastı bağrına sardı yaralarını
Şimdi yaralıydı Anadolu, gözü yaşlı
Bir kara pençe geçirmişti tırnaklarını bağrına
Almak istiyordu yavrusunu kucağından
Oysa ne vazgeçerdi yavru anadan
Ne bırakırdı ana yavrusunu…
Duyuldu Anadolu’nun çığlığı
Yıllarca gözyaşlarını bu torakta dindirenler
Şimdi koştular bu toprağın imdadına
Aydından, İzmir’den kalktı efeler
Antep’te Urfa’da vurdu çeteler
Yetişti imdada Kafkas kartalları
Bellerinde hançerle Karadeniz uşakları
Trakya’dan koştu geldi vatan evlatları
Yola çıkmıştı Elazığ’ın gakkoşları
Çoktan sipere yatmıştı Erzurum’un dadaşları
Ankara’da seğmenler kılıçları çektiler
Maraş’ta kahramanlar dağları çevirdiler
Önlerinde kağnılar yola düştü elifler
Silahları yüklendi daha küçük bebeler
Askere çorap ördü ak pürçekli nineler
Süngüleri biledi ak sakallı dedeler
Daha görülmemişti böyle bir mücadele
Büyük küçük her nefer vermişti elele
Böyle karşı geldiler işte yedi düvele
Kurtardılar vatanı sildiler göz yaşını
Sevinç vardı yüzlerde gurur vardı kalplerde
Şimdi ana çocuk yaşıyorlar bu yerde
İşte dinlediğiniz bir milletin destanı
Ezel kadar eski ebed kadar baki. (Folklor oyunları)

Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.

ALINTI...
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst