canım senin için goggleda baktım ama meryem ana eli otu diye geçiyo
Meryem ana otunun diğer bir adı Meryem ana dikeni veya Devedikenidir. ingilizcesi Milk Thistle. GNC'lerde Milk Thistle adı ile tabletleri satılıyor. son derece faydalı bir bitki ancak doğumla ilgili değil. Faydalarına gelince aşağıya kopyalıyorum buradan bilgi edinebilirsiniz.
Edindiğim diğer bilgilere göre doğumu kolaylaştırdığı veya doğurganlığı arttırdığı yönünde hiçbir bir işlevi yok ancak neden bu şekilde bir inanış olduğunuda araştırdım onunla ilgili olarakta bulduğum kaynağı aşağıya kopyalıyorum. Çukurova Üniversitesi Halk Bilim Uzmanı Ayşe Başçetincelik'in Adana ve Çevresinde Gelenek ve Görenekler ile ilgili makalesinde bu sorunun cevabını veriyor. Onuda aşağıda kopyaladım çok ilginç. okuyun!!
Özetlyecek olursam sadece bunun batıl bir itikaddan ibaret olduğu oldu. Sizleride aydınlatmak istedim.
Meryemana Dikeni (Silybum marianum L.), 30-100 cm yükseklikte, gövdesi köşeli, seyrek tüylü, 1-2 yıllık otsu bir bitkidir. Yaprakları soluk yeşil renkli, beyaz damarlı, kenarları derin dişli ve dikenlidir. Çiçekleri baş şeklinde bir arada, mor (nadiren beyaz) renkli, meyveleri 7 mm kadar uzunlukta, esmer renkli, uç kısımlarında 15 mm kadar uzunlukta, düşücü ve beyaz renkli bir tüy demeti bulunur. Özellikle Almanya' da sık sık Meryemana' yı çağrıştıran bir dinsel sembol olarak resmedildiği için bu isim verilmiştir. Eskiden beri; yaprak, sap ve çiçekleri tedavi amaçlı kullanılmaktaysa da, modern kullanımı tohumları ile sınırlıdır. Tohumları; sabit yağ (%25-30), nişasta, tanen ve flavono-lignan türevi bileşikler- silimarin’ ler ( Silibin, silidianin, silikristin) içermektedir. Çok eski çağlardan beri özellikle karaciğer koruyucu olarak kullanılan bu bitki ile ilgili araştırmalar yaklaşık 30 yıl önce (1958) başladı. 10 yıl sonra ise Münih üniversitesi’ nden H.Wagner başkanlığındaki bir araştırma grubu, silimarin olarak bilinen bir bileşiği (içeriğindeki faydalı etken madde) tohumlarından ayırmayı başardılar. Meryemana dikeni tohumları, %4-6 oranında bu bileşikten içermesine rağmen, günümüzde Amerika’ da üretilen konsantre Meryemana dikeni ekstreleri %70-80 oranında silimarin içermektedirler.
Faydaları ve Kullanım Alanları:
Karaciğerde toksik maddelerin parçalanıp, atılacak hale gelmesine yardımcı olur.
Karaciğerin çalışmasını destekler ve yeni karaciğer hücrelerinin oluşmasına yardımcı olur.
Hepatit, sarılık ve karaciğer iltihabı problemlerinde faydalı olabilir.
Alkolün çok kullanılması sonucu gelişen siroza karşı etkili olabilir. Ayrıca aşırı sigara içen kişiler için de önemlidir.
İyi bir kan temizleyici olup, sedef hastalığında fayda sağlayabilir.
Güçlü bir antioksidan olup, serbest radikallerin etkisini azaltır.
Safra kanalları iltihabı ve hamilelikte safra akımının kesilmesi üzerine iyileştirici etkisi vardır.
Böbreklerin daha iyi çalışmasına katkıda bulunarak idrar yollarındaki problemlerin giderilmesinde olumlu katkılar sağlar.
Dokuları korur ve iltihap önleyicidir.
Meryemana Dikeni tohumları, hemen hemen 2000 yıldır karaciğer problemleriyle ilgili olarak kullanılan bir bitki olup, modern araştırmalar sonucu da karaciğer hastalıkları üzerine olumlu etkisinin ispatlanmış olması, geleneksel bilgilerin de doğru olabileceğine çok ilginç bir örnektir.
Adana ve Çevresinde Gelenek ve Görenekler
Ayşe Başçetinçelik
Halkbilim Uzmanı, Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü.
Toplumsal yaşamda bireyler ve topluluklar arasındaki ilişkileri düzenleyen yasal ve dinsel yaptırımlardan başka bir de sosyal yaptırımlar vardır. Bunlar, toplum yaşamında varlıklarını sürdüren, yazılı olmayan, ancak o toplumda yaşayan bireylerce uyulması gereken kısaca gelenekler ve görenekler diye de adlandırabileceğimiz örf, âdet, teamül, anane, gelenek,. görenek ve modadan oluşan sosyal normlardır. Bunlar, yaptırım güçleriyle, kimi zaman zorlayıcı ve kınayıcı kimi zaman da özendirici ve ödüllendirici tepkileri ile toplumda bireyler üzerinde baskı kurarlar. Birey içinde yaşadığı toplumda bunlara uyduğunda çevresi tarafından onaylanacağını, uymadığında ise kınanacağım veya cezalandırılacağını bilir (1).
DOĞUM
Yaşamın başlangıcı olarak kabul edilen doğum, Adana ve çevresinde doğum öncesinden başlayıp doğum sonuna kadar uzanan bir dönemde, yüzlerce âdet ve inanmanın uygulandığı bir dönemdir. Doktora gitmeyen veya gidemeyen, çocuğu olmayan kadın, gebe kalabilmek için çeşitli yollara başvurur. Bunlardan biri de "ara ebe" ya da "aralık ebesi" adı verilen eli işe yatkın kadınların hazırladığı otlardan yapılmış ilaçlardan yararlanmadır. Çoban Dede diye anılan, şehir merkezinde bulunan bir türbe de çocuk sahibi olmak isteyen kadınların sıkça ziyaret ettiği yerlerden biridir.
Doğumun kolay olması için Meryem Ana Eli otu doğum odasında ıslatılır. O açıldıkça doğumun kolaylaşacağına inanılır (18). Doğum sancısı çeken kadına, doğum kolay olsun diye kocasının ayakkabısından su içirilir (12).
Çocuk doğduktan sonra, taş gibi güçlü olsun diye ağzına taş konur (18). Çocuk pişik olmasın, teni kokmasın diye tuzlanır. Çocuk tatlı olsun diye, tuzlamanın ardından vücuduna bal sürülür (17). Çocuğu ilk yıkayan ona giysi alır. Çocuğun gözlerine sürme çekilir (30). Çocuk yıkandıktan sonra koltuk altlarına, boynuna reyhan tozu sürülür. Çocuğun göbeği düştükten sonra düşen göbek, okuması için, okulun duvarına; imanlı olması için, cami duvarına; çeyizinin bol olması için, sandığa konur. Ayrıca, göbeğin yüksek binaların üstüne atılmasıyla, çocuğun istikbalinin yüksek olacağına inanılır (34-36).
Doğum yapan kadın, kırkı çıkıncaya kadar başına kırmızı tülbent bağlar. Lohusaya yağlı ballı pekmezli bulamaç, közde pişirilmiş ciğer-soğan yedirilir (18). Çocuğa ilk süt üç ezandan sonra verilir, böylece çocuğun sabırlı olmayı öğreneceğine inanılır. Anne ve çocuğu kötü etkilerden korumak için, ilk kırk gün çeşitli önlemler alınır. Al basmasın diye, lohusamn baş ucuna ayna, tarak, iğne batırılmış soğan, Kur'an konur (22). Anne ve çocuğun altına bıçak konur (39). Odada sarımsak bulundurulur. Kapının arkasına satır, karyolanın altına süpürge konur (32). Aynalar kırmızı bezle kapatılır (36). Yatağın çevresi kıl iple çevrilir (40). Kapıya al bağlanır (37); dikenli çalı asılır (22). Odaya bir kap içinde su konur (22). Odada "ocaklı" diye bilinen erkeğin gömleği bulundurulur (15). Çocuğun başının altına ekmek ufakları konur (17). Kırk basmasından korunmak için; yeni doğanın yüzü herkese gösterilmez. İki kırklı karşılaşınca iğne değiştirirler (23). Çocuğu kırk basmasın diye, çocuğun ilk kakalı bezi odanın eşiğine konur (14). Adetli kadınların ve tıbıkalı kadınların lohusayı ve bebeği ziyaret etmesi istenmez. Bu durumda çocuğun yüzünde yaralar çıkacağına veya anne ve çocuğa bir kötülük geleceğin inanılır.
Adana ve çevresinde, anne ve çocuk yedinci, yirminci ve kırkıncı günlerde kırklama adı ile yıkanır. Yıkama suyu içine altın, taş, çiçekler ve yapraklar atılır. Böylece çocuğun altın gibi değerli, taş gibi güçlü, çiçekler gibi güzel kokulu olacağına inanılır. Kırkıncı günü yapılan kırklama suyunda ise; kırk taş, kırk yaprak veya kırk çeşit çiçek mutlaka konulur. Bazı çevrelerde kırklama farklı bir şekilde uygulanmaktadır. Kırkıncı gün; evde bulunan bütün tabak-çanak, yatak-yorgan yıkanır, lohusa ve çocuk da yıkanır, ayrıca bir kırklama suyu yapılmaz. Lohusayı daha önce ziyarete gelenler de kırkıncı günde banyo yaparlar (30).
Çocuk, doğumdan sonra yaşına kadar çok hastalanırsa "adını yükleyemedi" denir ve çocuğun adı değiştirilir. "Ali" adının çok kullanıldığı çevrelerde, bu adı taşımanın çok zor olduğu, bu kişinin heyecanlı ve sinirli olacağı düşünülür. Kırkından sonra ilk gezmeye çıkışa "kırk uçurtma" denir. Çocuğun ömrü uzun olsun diye, kırkıncı günü uzak bir yere götürülür (19). Doğumdan sonra bir türlü gelişemeyen, cılız ve hastalıklı çocuğa "aydaş çocuk" denir. Aydaş çocuğun tedavisinde ocaklı birinden veya çocukluğunda aydaş olup da daha sonra sağlıklı olan kişilerden yararlanılır. Aydaş çocuk yaşlı bir ağacın arasından geçirilir, üç hafta tuz ile tartılır. Kurt ağzının iskeletinden geçirilir (16). Ocaklı bir kimsenin koynundan geçirilir (15). Dört yol ağzına kazan kurulur, sembolik bir aş olan "aydaş aşı" pişirilir (13). Çocuk mezarlığa götürülür, orada ocaklı birinin koynundan geçirilir. Mezarlığa gelenlerin beraberinde getirdiği bulgurla eve dönünce pilav pişirilir ve topluca yenilir (46).
bu bilgileri buldum umarım işine yarar canım