ASLAN – Gönüllerin Efendisi

bitter_im

Admin
Admin
Genel Yönetici
Katılım
3 Aralık 2009
Mesajlar
64.636
Tepki
53.656
Puan
113
Yaş
32
Konum
kocaeli
aslan-burcu.jpg


Aslan, Koç ve Yay ile paylaştığı ateş grubunun, sabit nitelik gösteren üyesidir. ”Ateş dediğin ele avuca sığmaz ki… Sabit ateş ne ola?” diyenlere cevabım ŞÖMİNE’dir :) Nasıl ki, bir odada yanan şömine yaydığı sıcaklık ve verdiği rahatlayıp yerine yerleşme arzusu ile herkesi başına toplarsa, Aslan Burcu insanları da, bakışları üzerlerine çekmeyi ve insanları etraflarına toplamayı becerirler.

Aslan, tarlalardaki hasadın olgunlaştığı Ağustos ayının çocuğudur. İnsanların, emeklerinin ürettiklerine gururla baktıkları, hayaller kurdukları, kendilerini doygun ve umutlu hissettikleri bir zamanda dünyaya gelmiştir. Bu nedenle, bir Aslan tıpkı olgun başaklarla dolu bir tarla gibi vaatle doludur ve yaydığı enerji, hayata atılmanın eşiğinde, cazibesinin ve gücünün doruğunda bir genç insanın enerjisidir… Aslanlar kaç yaşında olurlarsa olsunlar, hayattan beklentileri azalmaz ve geleceğe dair olumlu duygular beslerler. Bu ruh halini etrafa yansıtan bir ayna gibi davrandıkları için, girdikleri her ortama, yaklaşan bir hasatın heyecan veren rüzgarını getirirler.

Aslan’nın erkeksi, bir tabiatı vardır. Dolayısıyla Aslan’lar ister ve elde ederler… Elbette gayet ben-merkezcidirler… Herşey ama herşey, onlar yüzünden, onlar için, onlara dair, onlardan dolayı, ya da onlara karşı gibidir :) Bu arada, her hangi bir insanın ya da durumun onlara karşı olmasına asla tahammül edemediklerini de hemen belirtelim! Yine de – sabırsız, istediğini alıp giden ve arkasında kalanların ne yaptığına pek aldırmayan bir Koç kadar – başına buyruk ve duyarsızlık boyutunda zorlayıcı değildirler. ”Sevmeli – sevdirmeli” prensibi ile davranır, rica eder, tatlı tatlı işmar eder, teşekkür eder ve mutlaka memnun ederler. Aslan’ı iyi ağırlayan ve gönlünün arzusunu veren, eli boş dönmez… Anında olmasa da, bir münasip zamanda, ödülünü alır. Zaten Aslan bu yüzden GÖNÜLLER’in EFENDİSİ’dir… Aslan’ın yaptığı ve bir Aslanla bir arada yapılan her şey gönül vermek, gönül almak, gönül hoşluğu bulmak üzerinedir.

Elbette kolay tatmin olmazlar. Standartları pek yüksek, havaları da pek aristokrattır. Ama Yay’lar kadar kararsız ve hiç bir bulduğu ile yetinemeyen, bu gün deli divane oldukları bir şeyi yarın sıradan bulan bir tabiatları da yoktur. Hatta habire birşeylerin peşinde koşmak fikri onların hafif tembel doğalarına biraz aykırı gelir. Onlar, her akıllarına gelenin – mümkünse en acil şekilde – tıpış tıpış dizlerinin dibine gelmesini tercih ederler :))) Bunu sonuna kadar hak ettiklerine de pek gönülden inanırlar! Zira bir yandan hayatın onlara sunduğu maddi ve manevi bolluğun keyfini çıkartırken, öbür yandan başkalarının mutluluğu ve doyumuna da etki edecek bir şeyler üretmenin ve yaptıkları her şeyde, girdikleri her yerde, kazandıkları her gönülde kalıcı olmanın peşindedirler.

Gösterişçi oldukları doğrudur… Ağustos ayı gibi vaatkar görünmek kolay mı :)))) Doğalarının onları dürtmesi yüzünden, sahip olduklarını sergilemek ve geçtikleri her yerde ılık bir yel estirmek ve bir iç geçirmesine neden olmak zorunda olduklarını düşünürler!

Her Aslan aynaya baktığında, kendisini değerli hissetmesini sağlayacak şeyleri – ün, para, mevki – önemser. Ama bunlar onun için sadece birer araçtır ve kaybedilse de yerine konulabilecek şeylerdir. O en çok hayatta olmaya ve manidar bir hayat sürmeye değer verir. Bu yüzden de her günü dolu dolu yaşamak ve akılda kalan işler yapmak ister. Aslan’ın asıl işi hayatta olmak ve elini attığı her şeye can vermektir. Bunu, oyuna katılan bir çocuk keyfiyle yapar ve onun felsefesine göre ”can bedenden çıkmadıkça, oyundan çıkmak olmaz”… O son nefesine kadar yaşadığı her güne coşku ve hayatını anlamlı kılmak şevki ile uyanacaktır. Ve bu şevki kaybetmek kadar kendini değersiz hissetmesine neden olabilecek hiçbir şey olamaz.

İnsan ilişkilerinde tam bir manipülatördür! Onun kadar etkili bir biçimde cazibe yapan, gönül çelmeyi böylesi sanat haline getiren bir kişi daha olamaz. Aslan yalnızlığı sevmez. Başrol – mümkünse – ona ait olmalıdır. Ama sesine ses verecek bir oyun arkadaşı ya da yüreklendirip, değerlendirecek bir seyirci bulamadığı zaman kendini anlamsız ve amaçsız hisseder. Onun daima insanlarla çevrelenmeye ve aldığı tepkilerle çaktırmadan kendine yön verip, dengelenmeye ihtiyacı vardır.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst