2. Perde
(Açıklık bir alan... Yerde taze otlar... Arkada birkaç kaya. Ayhan, bu kayalardan birine oturmuş, elindeki çakıyla bir ağaç dalı yontmaktadır. Suratı asıktır. Biraz uzaktan altı, yedi çocuk an kıyafetine girmiş oldukları hâlde vızıldayarak Ayhan'ın yanından geçerler.)
1. Arı—Aaa... Bir çocuk!...
2. Arı— Galiba yolunu şaşırmış.
3. Arı— Bu vakit kırlarda ne arıyor? Biz bile akşpmın yaklaştığını görerek evlerimize koşuyoruz.
1. Arı— Hadi bu çocuğa yardım edelim.
2. Arı— Evet, onu önümüze katarak yol göstersek mutlaka memnun olur. (Vızıldayarak etrafında dönmeye başlarlar. Ayhan, gözlen elindeki dalda, eliyle arıları kovalar.)
Ayhan—Ayyy... Bunlar da nereden çıktı?
1. Arı— Güzel çocuk.
Ayhan— Ben güzel falan değilim. Hadi çekilin başımdan.
2. Arı— Güzel çocuk, biraz bizi dinler misin?
Ayhan— Dinlemem, ben hiç kimseyi dinlemem. Ben annemi, öğretmenimi bile dinlemedim de taa buralara kadar onlardan kaçtım, geldim.
Arılar-—AaaaaaaL.
3. Arı— Annenden kaçtın ha? Aman ne fena şey! Gerçekten sen güzel çocuk değilmişsin. Konuştuğun zaman ne kadar fena bir çocuk olduğun anlaşılıyor. Ya şimdi zavallı annen üzülmeyecek mi?
Ayhan—Üzülürse üzülsün... Beni kızdırmasaydı.
I. Arı— Ama bak, akşam oluyor. Bu saatte kurtlar, kuşlar bile yuvalarına dönerler. Sen yalnız başına buralarda korkmaz mısın?
Ayhan— Ben insanım,, sizin gibi hayvan değilim ki korkayım.
Arılar—Aaaaaal...
1. Arı— Evet sen insansın ama faydasız, hatta zdrarlı bir insansın. Oysaki biz hayvan olduğumuz hâlde herkese faydalıyız. Sen bizim balımızdan hiç tatmadın mı?
Ayhan— Çooook... Annem bana her sabah yedirirdi.
2. An-r- öyleyse seni bu kadar düşünen bir anneye nasıl karşı geliyor, inatçılık ediyor ve yanından kaçabiliyorsun?
Ayhan (ağacı yontarak)— Kaçarım işte, size ne?
3. Arı— Bak küçük çocuk, ver elini bize, seni evinin yoluna kadar götürelim, insanlar arasına bırakalım. Git annenden özür dile, bundan sonra bizim gibi tatlı sözler söyle, tatlı ballar yap...
Ayhan— Ben arı mıyım? Nasıl bal yaparım?
1. Arı— Nasıl mı? O kadar kolay ki... insanların balları tatlı sözleridir.
2. Arı— Sen terbiyeli çocukların bal gibi tatlı konuştuklarını bilmez misin?
Ayhan— Ben hiçbir şey bilmem.
1. Arı— Hadi kalk, güzel çocuk... Bırak elindeki o çakıyı... Parmağını kesersin sonra.
Ayhan— Sana ne? Canı acıyacak olan ben değil miyim?
Arılar—Akşam oluyor...
3. Arı— Gidelim mi?
Arılar— Tabi, geç kalıyoruz.
1. Arı—- Evet gitmeliyiz, annelerimiz bizi bekler. Onlar bize yemek hazırlamak için erkenden eve gitmişlerdir. Hadi küçük, kalk inat etme de bizimle beraber gel.
Ayhan (Eliyle sürekli kovalama işareti yapar.)— Gidin, ooof, enseme iğneler batacak...
1. Arı— Al öyleyse... Güzel sözlerle yola gelmeyenlere iğne batırılır. (Gitmeye hazırlanırlar.)
Ayhan— Off, ensem... Vay hınzır arılar, vay! Canımı acıttınız. Zehirli iğneleriniz kırılsın.
1. Arı (hepsi vızıldayarak giderken)— Merak etme, haylaz çocuk, bizim sana batırdığımız iğne senin annene söylediğin acı sözlerden daha az zehirlidir. (Arılar sahneden çıkarlar.)
(Ayhan, başını ellerinin arasına koyarak düşünmeye başlar, biraz öteden üç serçe kollarını çırpa çırpa sahneye girerler.)
1. Serçe— Aman çocuklar, biraz daha çabuk zıplayın, evimize geç kaldık. Annelerimiz bize darılacak.
2. Serçe— Durun, durun, gitmeyin... Burada bir çocuk ağlıyor...
1. Serçe— Hişşşttt, çocuk!
2. Serçe— Hişşt. (Yerden bir taş alarak Ayhan'ın yanına atar.)
3. Serçe— Hişştt. Çocuk, çocuk. (Ayhan başını kaldırınca üçü de kollarını çırparak daha uzağa kaçışırlar.)
Ayhan— Bu kuşlara da ne oluyor?
1. Serçe— Küçük arkadaş, niye ağlıyorsun?
Ayhan— Ben sizin nereden arkadaşınız oluyormuşum? Ben serçe değilim ki...
2. Serçe— Burada, bu saatte ne işin var öyleyse? İnsanlar bu saatte şehirlere giderler, kırlarda yalnız kuşlar dolaşır
Ayhan— Siz de annenizle mi kavga ettiniz?
Serçeler— Aaa, o nasıl söz öyle?
1. Serçe— Biz hiç kimseyle kavga etmeyiz. Hele annemizle hiç etmeyiz. Bunu ancak deliler yapar. (Ayhan ayağa kalkar, serçeler biraz daha korkuyla gerilerler.)
Ayhan— Peki şimdi siz nereye gidiyorsunuz?
Serçeler— Evlerimize...
Ayhan— Evlerinize mi, niçin?
1. Serçe— Annelerimiz şimdi evde bizi bekler. Geç kaldığımız için bizi merak etmiştir. Belki de bu yüzden hepimizi azarlar.
Ayhan—Anneniz sizi azarlayınca ne yaparsınız?
1. Serçe— Hiç... Susarız. Sesimizi çıkarmayız. Sadece özür dileriz. Çünkü anneler çocuklarını kusurları olduğu zaman azarlarlar.
2. Serçe— Sen ne yaparsın?
Ayhan— Ben mi? Sorma, hiçç... Çok şey...
1.Serçe— Sen şimdi evine gitmeyecek misin?
Ayhan— Siz ne karışıyorsunuz? (Yerden bir taş alarak serçelere doğru kaldırınca, hepsi birden kaçışırlar. Cik cik cik diyerek dışarı çıkarlar. Ayhan, tekrar taşın üzerine oturur.)
Ayhan— Sahi be. . Akşam oluyor... Kuşlar bile annelerine gidiyorlar. Keşke annemi darıltmasaydım. Şimdi gitsem bile belki de beni istemez, kızar, darılır. Gece nerede yatarım ben?
(Uzaktan çıngırak sesleri duyulmaya başlar. Sesler yavaş yavaş yakınlaşır.)
Ayhan— Kuzular dönüyor galiba. Ben artık kurtların, kuzuların arkadaşı oldum. (Ağlamaya başlar. Kuzular beyazlar giyinmişlerdir. Boyunlarında birer çıngırak vardır Ayak ve elleri üzerinde yürüyerek sahneye girerler.)
Kuzular— Me, me, me, me, me... (Kuzunun en küçüğü gelir, iki elini Ayhan'ın dizleri üstüne koyarak, onunla konuşmaya başlar.)
Kuzu— Me, me, me...
Ayhan (Başını kaldırır.)— Me, ya... Ne istiyorsun?
Kuzu—- Me, me niye ağlıyorsun? Küçük okullu? Bak biz karnımızı doyurduk, güle oynaya evlerimize gidiyoruz.
Ayhan— Akşam oluyor. Buralarda korkmaya başladım. Evime de dönemiyorum.
Kuzu— Niçin? (öteki kuzular da etrafına gelirler ve her cümle sonunda kuzular hep birden me, me, diye bağrışırlar.)
Ayhan—Annemi darılttım.
Kuzu— Anneni mi darılttın? Biz kuzular bile annelerimizi dinleriz. Geçen gün bir tanemiz aksilik etti, annesini dinlemedi, sonra akşam bizimle beraber evine dönmedi.
Ayhan— Neden dönemedi?
Kuzu— Neden olacak. Bizden ayrılınca onu kurt kaptı.
Ayhan— Gece burada kalsam,, bana da bir şey olur
Kuzu— Elbette olur. Akşamla beraber buralara sürü sürü kurtlar iner. Bak arkadaşlarım meliyor, bana çabuk ol, gideceğiz, geç kaldık, diyorlar.
Ayhan— Ah keşke annemi darıltmasaydım. Yaptığım kötülüklere öyle pişman oluyorum ki... Eğer annem beni yine eskisi gibi kucağına alsa, ben de küçük kuzular kadar uslu, terbiyeli olurum.
Kuzu— Korkma, evine git. Annen mutlaka seni kabul eder. Bir kere benim ablam öyle yapmıştı da kabahatini anlayıp yalvarınca annem hemen affetti. Anneler küçük, asi evlâtlarına acımasını biliyorlar.. Onların kalpleri bizim kalplerimizden çok daha özel. Hadi kalk, kalk ver elini. Madem ki bir daha fenalık yapmayacaksın, o zaman annen seni affeder.
Ayhan (Ağlayarak ayağa kalkar.)— Anneme gideceğim, sarılacağım, beni affetmesini söyleyeceğim. Fakat yolu da bilmiyorum. Ben gidinceye kadar ortalık kararacak.
Kuzu— Korkma, bizimle gel. Şehrin kenarına kadar biz seni götürürüz.
Ayhan— Korkuyorum, çok korkuyorum! (Uzaktan ve derinden bir ses duyulur.)
Anne—Ayhan... Ayhan!
Ayhan (Dinler gibi yapar.)— Hah, dur, sus, sus...
Anne (daha yakından)—Ayhan... Ayhan!...
Ayhan— Annem... Vi annem, benim annem, ah benim sevgili anneciğim! Beni aramaya gelmiş. Tövbe, . böyle iyi bir anneye bir daha karşı gelmeye tövbeler olsun. (Ses yaklaşır. Anne sahnenin bir ucundan görünür. Ortada kuzular otlamaktadır. Sahnenin önünde, sağ kenarda duran Ayhan, annesini görünce telâşla kuzuların arasından geçmeye çalışır.)
Anne— Ayhan...
Kuzular (başlarını kaldırarak)— Me, me...
Ayhan— Anne... Kuzular— Me...
(Ayhan kuzuların arasından atlayarak geçer, annesinin boynuna sarılır.)
Anne— Benim yaramaz çocuğum...
Ayhan— Benim sevgili anneciğim, ben artık uslandım.
Kuzular—Me, me, me...
(Ayhan ile annesi önde, kuzular onların arkasında yürürler. Çıngırak sesleri ve kuzu melemeleri duyulur.) (Perde kapanır.)
ALINTI...