Ahmet Muhİp Dranas

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
ahmetmudranas.gif


1908 yilinda Istanbul’da dogdu. Ortaögrenimini Ankara Erkek Lisesi’nde tamamladi. Lisedeki edebiyat ögretmenleri Faruk Nafiz Çamlibel ve Ahmet Hamdi Tanpinar, siir sevgisinin gelismesinde etkili oldular. "Ankara Lisesi’nden Muhip Atalay" imzasiyla ilk siiri 1926 yilinda Milli Mecmua’da yayinlandi. Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki egitimini yarida birakti. Istanbul’a geldi. Istanbul’da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne davam etti. Ögrenimini tamamlamadi. Hakimiyet-i Milliye gazetesinde bir süre çalisti. Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi Müdür Yardimciligi görevinde bulundu. Çocuk Esirgeme Kurumu yayin müdürü ve baskanligi, Anadolu Ajansi, Türkiye Is Bankasi yönetim kurulu üyeligi, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Baskanligi gibi üst düzey bürokratik görevler yapti. 21 Haziran 1980 yilinda Ankara’da öldü, Sinop’ta gömüldü. Hece ölçüsü sinirlarinda kalarak ama durak ve vurgu yerlerini degistirerek gelenekselde çagdasligi yakalayan, çagrisim gücü yüksek, yurdu, insani ve dogasi ile barisik, alisilmadik deyis örgüsüyle unutulmaz siirler yazdi.



AĞRI

Vardım eteğine,secdeye kapandım;Koşup bir koluna sımsıkı abandım.Karlı başın yüce dedikleyin yüce,Sükûn içindeki heybetin gönlümce.Devce yapında ilk rahatlığı duydum.Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudumHayâl arkasında boş çırpınışlarınSen uygun bir vakti gelince rüzgârınSonsuzluğa doğru kalkacak sihirliBir gemisin göklerde demirliVe ben rıhtımında bekleyen tek yolcu...Düşüncemizin en haksız, en korkuncu;Açan o ağulu çiçek delilikte,Gir sır mezara cesetle birlikte,Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşiEn derin yerinde gizli gizli yanan!Seyrediyor ruhum kar balkonlarındanİnsanın göresi olmaz manzarayıVe aklın o uçsuz bucaksız sarayıYıkılıyor... Duygu bir kartal hızıylaFırlıyor engine sevinç avazıylaBulutlar ne güzel bulutlardır onlar,Hep öyle başımın üstünde dursunlarMenekşe rengi, kan rengi, toprak rengi...Asılı kalsın hep bu yağmur hevengi.Dünyayı saran bu gece ne gecedir,Yıldızlardan yağan ışık ne incedir!Yansın o yıldızlar, bitinceye kadarEn derin uykular, en tatlı uykular.Ey, gökperdelere şahlanan tanrısal!Eteklerindeyiz işte. Ve bir masalİçinden gelmişiz sana, atlı yaya,Attığımız okta kısmeti bulmaya.Yitik, perişandır elbet bencileyinPişmanlığın ırgat olup geceleyinGünle bahtın çağrısına koşan kişi.Ah, iç sıkıntısı! sen ettin bu işi.Zevk, o yosma kadın eski bir bahçedeAyaküstü günah işlenen gecedeBir susuzluk kadehi sunmuştu bana:Yüzümü maskesiz gösteren ilk ayna.Yel alsın götürsün bütün o geçmişi,Büyülü kadehin zehrinden içmişiSerin yalanında kandırmaz her pınar.Dindirir miydi ki en tatlı rüzgârlarBende gizli gizli başlamış ağrıyı:Bu, rüzgâr ve gemi uğramaz bir kıyıYa da bir teknede açılmış bir delik;Hangi pencereye koşarsan ahretlikBir gökyüzü, siyah, güneşten habersiz,Her adım attığın yeri basan bir sis.Hangi yana baksam onu görüyorum:İnancın kaydığı bir dipsiz uçurum;Günah kapılarının aralandığı,Tanrıların bile avaralandığıŞaşkın, çaresiz bir insan kaderince.Güneş! güneş! güneş! ey, ölümsüz ece!Sana tapınanlar kardeşimdi benim;Güneş! güneş! ben sana doğru gelenim,Kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni,En yırtıcı, en aç hayvanların iniİçimin göz görmez mağaralarıma girSenin girmediğin yerde haset, kibirDert, kin, yalan, ölüm, korku ve işkence,Çakal seslerinden örülmüş bir gece,Teneşir başında oynaşan çirkinlerEngerek düğümü doğuran gelinler,Zina şöleninde beynin nöbet nöbetCehennem halayı çeken bin iskeletVe yaprak indiren ağaçlar baharda...Senin bağışından yoksun kucaklardaÇocuklar kertenkeleyle bir biçimde.Ağrı'ya eş bir dağ olsaydı içimdeİlkin şu gönlüme doğardın her sabah,Daha her yer geceyken sarardın, gümrahSarı saçlarınla benim varlığımı,Kendimde taşırdım kendi taptığımı...Ağrı'ya eş yüce bir dağ yok içimdeNe kadar cüceyim dert ve sevincimde!Kaplamış gözümün gördüğü her ufkuUmutsuz, zifiri bir gece, bir korku.Ah, yazık ki bütün insanlık güneşsiz.Ey ateş, nasıl da seni yitirmişiz!Bu yalnız inilti esen manzaradanBir çaresiz ay'dır sallanan aradan;Işık tuttuğu her şey bir taze yara.Onmaz bu gece. Bırak karanlıklara!Can yiğitliği yitirmiş, kalp aşkıİlenişlerinden insanın bir şarkıTutmuş dört yanı, bir çirkin ağıt, eski...Ah güç de değildi bahtiyarlık belki;Üstümüzde deniz gibi bir gökyüzüAltında her kalbe esenlik payı var;Bizimdir, yelken açmış giden bulutlar,Vurup alnımıza serin gölgesini,Bizimdir bu koku, bu renk dolu siniÜstünde seslerle ışıklar kamaşan;Bizimdir bu zafer, bu beste ve bu şan.Şu aydın, ferah ve rahat gök altındaHer kazazedenin müjdesi bir ada,Her gülüşe ayna bir gölek kenarı;Koparırken elin taze meyvalarıÖyle kolaydı ki yaşıyorum demek;Soframıza konmuş bu doyulmaz yemekNiçin bir zehirli kaşıkla yenmede?Ağrı! başına boz bulutlar inmede.Ne ki bu cendere, ne ki bu sonsuzluk,Kim bu vurulmuş yatan, ova boyunca,Bir kan çeşmesine açık durup avcu?Çile pazarında cana pey sürümüÇözmek mi istemiş o çetin düğümü?Korkunç bir ezgide çatlayan bu kamışYitirdiğimiz bir cennet mi aramış,Ölümsüz barışa gülen şafakları,Lezzet ve esenlik tüten ocakları,Ömre öpüş tadıyle uyandığımız,Tanrısal bir çıra gibi yandığımız?..- Dağ! senin yandığın gibi bir vakitler-Vuran bir toz parçası değilse eğerKüçük gövdesine budur giren ölüm,Onun yüzünü bizden çeviren ölüm...Sen ey, oyununu en güzel oynayan!Hangi kıvılcımla fışkırttın ruhundanBir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi?Ey sen! ölümden çok hayatın kardeşiDirilttin nasıl bir mucizeyle tekrarHer şeyi, dostluktan düşmanlığa kadarVe geri getirdin o sürgünlerini?Nerde buldun tekrar eski günleriniZamanlar içinde yitmiş kardeşlerinVe en güzelini sönmüş ateşlerin,Kalbimin o kadar sevdiği o gülü,Ölüm ötesinin mutlu tahayyülüEvrensel cümbüşü, yaşama şevkini,Bizden gidenlerin bir gün en yakınıÜmidi ve şafak kanatlı neşeyi,O aşkı, o tadı, o gülümsemeyi?..Ey boş gecelerin dadı ayışığı!Salla, salla hüzün uyuyan beşiğiSöğütlerin nazlı dalları içindenKi o altın saman yolları içindenBir sabahı özleyen şu taze kadınYatsın başyastığına anılarının;Bir makine sesiyle işleyen kalbiAlıp gezdirsin onu bir gemi gibiDüşlerinin durgun, mavi denizinde.Beni de hep kendi kendimin izindeFenerinle yolumu aydınlatarakBarış çeşmesini aramaya bırak,Budur yaşadığın sürece görevin;Gecelerin birinde, solgun alevinGüne yenilmeye başladığı zamanÜstüne başımın düştüğü kitaptanEser Mevlânâ'nın üflediği rüzgâr...İşte, gam türküsü söyleyen kamışlarRüzgârından gördüğüm ova boyunca.Bu bir düştür belki, insan uyanınca,Gözlerinde kalır serabı bir ömür,Her şey bu ışıltı ardından görünürO insana; sevmek, yaşamak ve ölüm.Seni uykuya çekip götüren elimKadınım, ayışığı içinden şu andaAldanış diye ne varsa bir insandaO daldan tutuyor...Böyledir bu. KaderKavuşur sabaha en uzun gecelerVe serin durur her avunuş testisi.Rüzgârlar başladı. Sonsuzluk gemisiÖnünde köpürüp şahlanmada engin;Yolcusu olduğun nihayetsizliğinBir ucu Allah'ta ve sende bir ucu.Başlıyor serüvenlerin en korkuncu:Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü,Barıştıran sınır geceyle gündüzü;Ey sonuca doğru ilkuçtan gelen Dağ!Göğü perde perde delip yükselen Dağ!

BÜYÜK OLSUN

Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun,Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,Âşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.Denizler yolculuğa çağırır durur da beniGitmem düşünerek geri döneceğim günü.Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsunAşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mahzun.İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı,Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
ESENLİK SİZE

O gün bu gün size özendimHer yerde; hava, toprak, deniz.Bir serüvendi; gökteysenizÇıktım, yok, yerdeyseniz indim.İlkin, size içkiyi tattırdım:Ömür boyunca sarhoşsunuz;Ne açsınız artık ne susuz.Sizsiz ben de susuz kalırdım.Size geceyi de öğrettimOnda düşlerle çoğaldınız;Yaşantıda yorgun ve yalnızDeğilsiniz; sizi ürettim.Biterdi belki bir uykuylaHer şey, ve tadından ötürü.Gördünüz ki bundan ileriBir şey var çağıran tutkuyla.Çağırdım, çağırdım, çağırdımBir böcek gibi titriyerek.Koştunuz tükeninceyedekHa bir adım, daha bir adım...Sizi ölümle perçinledimBana...ve sımsıkı ve sıcak;Üşürdünüz ah, çırılçıplakÖlüm döşeğinde; önledim.Size yani günahı sundum;Öptünüz ve güzelleştiniz.Çirkindiniz ilkin, tek ve pis.Irmak oldunuz; sizde yundum.Şimdi olay, hep ya hiç gibi,Vardan ve yoktan özge bir şey,Sevgiden de öte bir düzey;Olmak ya da olmamak belki.

EVRENİ SEVMEK Kİ...

Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,Ama şiirlerimle seni doyuramam ki;Ta, yıldızlara değin uzansa bile elim,Daha ötelerine, daha...buyuramam ki.İnsanı insan diye sevmişim, hep severim;Ve onu tanrılara karşı bile överim.Ben bütün bir evreni sevmişim; alın terimVar evrende; öz, üvey diye ayıramam ki.Güzellikleri alır satarım, gelişim bu.Güzel tellalıyım ben; alan var mı? neşem bu.Güzel'le yüceltirim insanlığı, işim bu,Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki.İnsanoğulluğunu kulluk diye almışın!Düşüncenin orakla biçilmesine karşınBir geleceğin dulda düşlerine dalmışın;Bu derin aldanıdan seni uyaramam ki.Kim zafere erecek? Zafer ne? Bir akşamdaGüneşi bağlamaksa geceye karşı, ya daHaykırmaksa, gür... varım, bir güldür açan, amaKini bir hançer gibi kından sıyıramam ki.Hep Tanrı mı gerek, ey tapınağı dünyanın,Özgürlükler üstünde?... Bir yüce aramanınYıldızsal kulesinden sesleniyorum: kalkın!Duyuramam ki ama beni, duyuramam ki...

FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!Hülyasındaki geniş aydınlığa gülenGözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınlaNe güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;Güneşin batmasına yakın saatlerdeYıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;Bahçende akasyalar açardı baharla.Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.İçini gıcıklardı bütün erkeklerinAltın bileziklerle dolu bileziklerin.Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

KAR

Kardır yağan üstümüze geceden,Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,Ormanın uğultusuyla birlikteVe dörtnala dümdüz bir mavilikteKar yağıyor üstümüze, inceden.Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,Unutulmuş güzel şarkılar içinBu kar gecesinde uzaktan, yoldan,Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'danSesin nerde kaldı? kar içindesin!Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!Uyandırmayın beni, uyanamam.Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,Allah aşkına, gök, deniz aşkınaYağsın kar üstümüze buram buram...Buğulandıkça yüzü her aynanınBeyaz dokusunda bu saf rüyanınGöğe uzanır - tek, tenha - bir kamışSırf unutmak için, unutmak ey kış!Büyük yalnızlığını dünyanın.

KÖPÜK

Oyun bitti ve her şey yerini buldu.Akşamla ebedi kızlar anne oldu.Aynalara bakma, aynalar fenalık;Denizi, sonsuz olanı düşün artık.Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak,Güzelsem soyabilirsin çırılçıplak;Oradayım hep ben, orada, derinde,Gemilerin ihtiyar köpüklerinde.

OLVİDO

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.Gün saltanatıyla gitti mi bir defaYalnızlığımızla doldurup her yeriBir renk çığlığı içinde bahçemizden,Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdanLavanta çiçeği kokan kederleri;Hoyrattır bu akşamüstüler daima.Dalga dalga hücum edip pişmanlıklarUnutuşun o tunç kapısını zorlarVe ruh, atılan oklarla delik deşik;İşte, doğduğun eski evdesin birdenYolunu gözlüyor lamba ve merdiven,Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşikVe cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledirKağıtlarda yarım bırakılmış şiir;İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşıHatırlar bir gün bir camı açtığını,Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazlaHalay çeken kızlar misali kolkola.Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerdenAyışığı gibi sürüklenip giden;Geceye bırakıp yorgun erkekleriSalınan etekler fısıltıyla, nazla.Ebedi âşığın dönüşünü beklerYalan yeminlerin tanığı çiçeklerArtık olmayacak baharlar içinde.Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;Her garipsi ayak izi kar içindeDönmeyen âşığın serptiği çiçekler.Ya sen! ey sen! Esen dallar arasındanBir parıltı gibi görünüp kaybolanNe istersin benden akşam saatinde?Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;Hatıraların bu uyanma vaktindeSensin hep, sen, esen dallar arasından.Ey unutuş! kapat artık pencereni,Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;Çıkmaz artık sular altından o dünya.Bir duman yükselir gibidir kederdenMacerası çoktan bitmiş o şeylerden.Amansız gecenle yayıl dört yanımaEy unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

ŞEHRİN ÜSTÜNDEN GEÇEN BULUTLAR

Bakıp imreniyorum akınınaŞehrin üstünden geçen bulutların.Belki gidiyorlardır yakınınaRüyamızı kuşatan hudutların.Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu anSanki bulutlarla bir, akıyoruz;Onların hevesine uyaraktanCenup ufuklarına bakıyoruz.Biz de hafif olsaydık bir rüzgârdan,Yer alsaydık şu bulut kervanında,Güzel'e ve Yeni'ye doğru koşanBu sonrasız gidişin bir yanında;Dağlara, denizlere, ovalaraUzansaydık yağarak iplik iplik,Tohumları susamış tarlalaraBahar, gölge ve yağmur götürseydik.Bakıp imreniyorum akınınaŞehrin üstünden uçan bulutların.Gidiyor, gidiyorlar yakınınaRüyamızı kuşatan hudutların.

SERENAD

Yeşil pencerenden bir gül at bana,Işıklarla dolsun kalbimin içi.Geldim işte mevsim gibi kapınaGözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.Açılan bir gülsün sen yaprak yaprakBen aşkımla bahar getirdim sana;Tozlu yollarından geçtiğim uzakİklimden şarkılar getirdim sana.Şeffaf damlalarla titreyen, ağırKoncanın altında bükülmüş her sak.Seninçin dallardan süzülen ıtır,Seninçin karanfil, yasemin zambak...Bir kuş sesi gelir dudaklarından;Gözlerin, gönlümde açan nergisler.Düşen öpüşlerdir dudaklarındanMor akasyalarda ürperen seher.Pencerenden bir gül attığın zamanIşıkla dolacak kalbimin içi.Geçiyorum mevsim gibi kapındanGözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
 
OP
leyla

leyla

Daimi Üye
Katılım
13 Temmuz 2008
Mesajlar
972
Tepki
1.292
Puan
93
Konum
izmir
TESTİ

Dolu bir testiydim ben,Başaşağı ettiniz beni;Eh, boşalıverdim derken...İyi mi ettiniz yani?Sevgiler vardı içimdeEzgiler vardı, iyilikler...Boşaltıverdiniz, hem deDüşürüp kırmaktan beter.Hoş, yine bir testiyim ben,Yine varım ama bomboş.

YAŞARKEN

Ağaçların daha bu bahçelerdeBütün yemişleri dalda sarkıyor;Umutların mola verdiği yerdeGeceler bir nehir gibi akıyor.Baksan bir uzaklık var hangi yana,Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna;Varmak istediğim uzak limanaGemiler beni almadan kalkıyor.Gelmedi gün daha, çalmadı saat,Daha uçurmuyor beni bu kanat;Sabırsızlanma, ey kapımdaki at!Güneş daha gözlerimi yakıyor.Ahmet Muhip Dranas
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst