Acı Dille Yaşanır

Gülümse

Daimi Üye
Katılım
28 Şubat 2009
Mesajlar
3.793
Tepki
7.105
Puan
113
Konum
istanbul



Bekleme salonu / holü ışıklarını söndürmüş sessizliği bekliyordu. Duvar kenarına dizilmiş ahşap banklara, yorgun vücutlarını sermişti hasta yakınları. Bir aksilik olmazsa- olmayacak gibi görünüyordu- ertesi günün ilaçkanpara maratonuna dinlenmiş katılmaktı niyetleri.
****l çığlığıyla açıldı asansör, gecenin ortasına. Işığı yakıp aksiliğe baktı başkalarının yakınları. Bu saatte buraya aksilikten başkası gelmezdi. Birbirlerini tanıyor olmanın selametiyle yeni gelenlere yöneldi yorgun bakışlar. Telaşlı kaygı dolu gözler, meraklı gözlerin üstünden atlayarak en dipteki banka yürüdü parmak uçlarında. Dizlerinin arasına gömdüğü başını kaldırdı yaşlı kadın. Baktı gelenlere. Gözlerine ama. Gözlerinin ta içine. Buz gibi soğuk, taş gibi ağır.
Kürtleri gördüğünde (a)kıllarına olumsuz düşüncelerin gelmesine alış(tırıl)mış müsniler aksiliği boşuna beklediklerini anladılar o an. Ya çoktan gitmişti Ya da hiç gelmeyecekti. Yoksul mankenler, analarının bakışıyla eğdiler dik başlarını ilk defa. Giysilerindeki eski ütü izleri, eskimiş kol ağızları, farklı iple dikilmiş ceket düğmeleri bu fırsattan yararlanıp tanıştılar etraftakilerle.
____Bilmiyorduk ana dedi alnındaki çatlaklar daha derin olan, daha çok yaşamış olan acıları.
____Köyden şimdi aradılar hemen geldik dedi diğeri.
İki hasta bakıcının kolları arasında kıpırtısız, itirazsız gelmişti yaşlı kadın hole. Bankların hepsi boştu o saatlerde. Hastalar ve yakınları akşam yemeği telaşındaydı. Emekli öğretmen Sadiye hanımın _kilolarla başı dertteydi- oturduğu banka oturttular yaşlı kadını. Yaşlı kadının elini tuttu Sadiye öğretmen. Sarıldı. Ne bir teselli sözü ne bir isyan. Bir damla yaş akmadı yaşlı kadının gözünden. Sadiye öğretmen Türkçe bilmediğini bildiğinden, dokunarak paylaştı acısını.
25 yaşındaydı kızı. O biliyordu türkçeyi. İlkokulu okumuştu köyünde. Daha da niyeti vardı ya dedesi yaşında bir adama verecekler diye kaçmıştı İsmail’e. İsmail inşaatlarda amelelik yapardı. Sesi de güzeldi İbrahim tatlıses gibi.İsmail’i anlatırken böyle der sonra hınzırca gülerdi. İki aydır görmüyordu ne İsmail’i ne de iki küçük yavrusunu. Diyarbakır’da onbeşte bir gelirlerdi. Önümüzdeki hafta geleceklerdi inşallah. Kendi de inanmadı ya umut ettiğinden öyle söyledi. Göğsünden (geceliğinin altından kemiklerinin üstünden ) çıkardığı fotoğrafı, önce öptü sonra gösterdi Sadiye öğretmene.
Ağabeyleri burada diye, büyük şehir diye buraya gelmişlerdi. Biliyordu yoktu çaresi bu meretin. İsmail ve çocukları, biri kız biri oğlan üç damla yaş oldu gözlerinde.
__Bir kere bile gelmedi ağabeyimler, kızgınlar bana İsmail’e kaçtım diye. Ben üzülmem de kahrolur annem.
Yaşlı kadın elini aldı Sadiye öğretmenin elinden. Başını koydu dizlerinin arasına. Büyük bir tülbendin arkasına sakladı acısını. Saatlerce öyle kımıltısız, öyle sessiz kaldı.
Unutturdu kendini. Çocukları gelmezse orada kuruyup gidecekti.
____Ana dedi adam.
Başını kaldırdı kadın, dizlerinin üstünden. Güçsüz ince bileklerinin arasına aldı sonra başını. Yüzünün yarısını kapladı yıpranmış minik elleri. Acı kanatlandı uçtu ağzından. Kapkara yabansı bir hayvan. Yaralı bir çığlık. Zamanı ikiye bölen orta yerinden; bir ağıta başladı.
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

    Üst